Politik sinemanın öncüsü Costa-Gavras: Batı insandan vazgeçti

Costa-Gavras’ın Adults In The Room adlı filminin setinden bir kare (Independent Arabia)
Costa-Gavras’ın Adults In The Room adlı filminin setinden bir kare (Independent Arabia)
TT

Politik sinemanın öncüsü Costa-Gavras: Batı insandan vazgeçti

Costa-Gavras’ın Adults In The Room adlı filminin setinden bir kare (Independent Arabia)
Costa-Gavras’ın Adults In The Room adlı filminin setinden bir kare (Independent Arabia)

Hovik Habashian*
Politik sinemanın öncüsü Costa-Gavras’ın ‘Adults In The Room’ adlı filmi tam bir ustalık eseridir.  Yunan asıllı Fransız yönetmen bu filmle politik sinemayı adeta 1960’lardaki ihtişamlı günlerine geri döndürdü.
Costa-Garvas’ın son filmi Adults In The Room’da 2008 yılından bu yana anavatanı Yunanistan’ı sarsan ekonomik krizin nedenlerini anlamaya yardımcı olan dosyaları gün yüzüne çıkarıyor, suçluyor ve kınıyor.
Ekonomi profesörü olan ve Alexis Çipras hükümetinde Maliye Bakanlığı yapan Yanis Varufakis’in kaleme aldığı ‘Adults in the Room: My Battle With Europe's Deep Establishment’ adlı kitabından uyarlanan film, Varufakis’in bakanlık görevine başlamasının ilk 6 ayında yaşadıklarını konu ediyor.
Varufakis, kitabında bizi, Brüksel'deki zarif ofis kapılarının arkasında şeytanın ayrıntıda gizlendiği müzakerelere götürüyor. Bununla birlikte Varufakis, bir avuç para canavarıyla arasındaki uzun tartışmaların ve derin anlaşmazlıkların insanların kaderini nasıl belirlediğini anlatıyor.
Ekonomiyle ilgili hiçbir fikri olmayan bir izleyici bile Varufakis'in başkanlığındaki Yunan heyeti ile Euro Grup temsilcileri arasındaki görüşmeleri büyük bir ilgiyle izleyebiliyor. Costa-Gavras, filminde basit bir anlatımı tercih ettiği için sıkıcı siyasi konuşmalara yer vermemesi, izleyiciyi adeta büyülüyor. Filmin bir konferans değil sinema yapımı olduğunu unutmayan usta yönetmen, filmdeki ekonomi atmosferini bize bir şov şeklinde sunuyor. Filmin karakterlerini ise insanların zarar görmesi pahasına paraya sımsıkı sarılmalarıyla alay konusu olan figürler oluşturuyor.
İşte politik sinemanın usta yönetmeni Costa-Garvas ile gerçekleştirilen röportajın tamamı;
- Hiç Yunanistan’daki ekonomik krizden bahsetmek için henüz erken olduğunu düşündünüz mü? Daha patlak vermesinin üzerinden uzun bir süre geçmedi.

Yunanistan'da tepkilerle karşılaşacağımı önceden biliyordum. Çünkü krizle boğuşan insanların duyguları hala taze. Fakat bu hikayeyi içinde bulunduğumuz zaman dilimine koymak benim için önemliydi. Yunanlar ne olup bittiğine dair birçok şeyi bilmiyorlar. Bu kritik zamanda Avrupa hakkında konuşmak da ilgimi çekiyordu. Bu Avrupa için 15 yıl süren utanç verici bir süreçtir. Bu süreç Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile başladı ve Jean-Claude Juncker ile daha da kötüleşerek devam etti.
- Yunanistan'daki ekonomik krizin nedenlerini açıklamak için komedi türünü seçmenizin sebebi nedir?
Bu filmi oldukça trajik bir komedi olarak niteliyorum. Tabiri caizse bizi trajikomediye iten yaşanan zor şartlardı. Ortada bir trajedi var, çünkü insanlar acı çekiyor. Bazen işin içine komedi girince sorunlarımıza bile gülüyoruz. Filmde bir şov sunuyorum. Bazen olaylara farklı bakış açılarından bakmak gerekiyor.
- Avrupa’da politik sinema 1960’lar ve 70’lerde en parlak dönemini yaşadı. Sonra bu rolü belgesel sineması üstlendi. Hala uzun metrajlı bir filmin politika hakkında konuşacak kadar iyi olduğuna inanıyor musunuz?
Zaman değişti. Hala aynı şeyleri söylüyoruz, ama farklı şekillerde. Yaklaşım da değişti. Artık aşk filmleri ya da dans eden ve şarkı söyleyen komik karakterleri çekmiyoruz. Sinema bu atmosferden uzaklaştı. Artık genç kitleye odaklanan filmler yapılıyor. Ancak burada kısa film ya da belgesel yapmadığımı bir kez daha tekrar edeyim. Sunduğum şey bir şovdu. Bir duygu yaratmayı hedefledim. Ancak bunu yaparken kitabın ana hatlarına sadık kaldım.
- Siz Yunan asıllı bir Fransızsınız. Filmdeki çatışmanın kısmen Fransa ile Yunanistan arasında olması nedeniyle bu iki kimliği içinizde nasıl barındırdınız?
(Gülerek) Kendimi bir Yunandan çok Fransız hissediyorum. Yaklaşık 55 yıldır Fransa'da yaşıyorum. Ailem Fransız. Akıcı bir şekilde Fransızca konuşuyorum. Yunancam çok zayıfladı. Çünkü onu kullanmıyorum. Ayrıca filmlerimi Fransa’da çekiyorum. Ama Yunanistan benim anavatanım, bunu asla unutmam. Böyle bir çatışmada, Yunan tarafıyla uyumluyum. Krizin başlangıcından bu yana olan biteni anlamaya çalıştım ve birçok bilgi topladım.
- Filmde, ağırlıklı olarak siyasetçiler tiye alınıyor. Avrupa siyasetinde övgüye değer bulduğunuz biri var mı?
Filmde haklı bir alay söz konusu. Bununla birlikte hiçbir şekilde bir mağduriyet yok. Fransa'nın Yunanistan ekonomik krizindeki konumu filmde tam olarak yansıtılıyor. Hiçbir eklemede bulunmadım ve sırf eğlence olsun diye mizah koymadım. Fransız bir bakan bize “Yanınızdayız” dedikten sonra bir başkasına bunun tersini söyledi. Tam olarak bunu yaşadık. Bunu ben üretmedim. Böyle ‘oldukça komik’ olarak nitelendirilebilecek durumlar ortaya çıktı. Filmde geçen, “Fransa eskisi gibi değil” repliği ise görüşmeler sırasında söylenmişti. Gerçekten de Fransa’nın bir yandan Almanya’ya yakın kalma çabaları ile diğer yandan Yunanistan'a amansız yardım girişimleri arasında oldukça tuhaf bir konumu vardı. Fransa her zaman Yunanistan’ın yanında bir duruş sergiledi. Bunun nedeni iki ülke arasındaki eski bir hikayeye dayanıyor. Elbette bunu Fransız politikacıların Yunanistan ile olan ilişkisinde göremiyoruz. Fransızlar Yunanistan’a yardım etmek istedi, ama bir yandan da Almanları memnun etmeye de çalıştılar.

Costa-Gavras’ın yeni filminden bir sahne (Independent Arabia)

- Filmde Almanya Maliye Bakanı karakteri, Peter Sellers’in canlandırdığı Dr. Strangelove’u (Dr. Garipaşk) hatırlatıyor. Bu hiç aklınıza geldi mi?
(Gülerek) Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, ülkesinin çıkarlarını savunmaktan asla vazgeçmedi. Aynı zamanda ülkesinin yanında olduğu için Avrupa Birliği'ni (AB) de savundu. Başta Yunanistan olmak üzere dünyanın geri kalanında olan biteni umursamadı bile. Ancak buna karşın çok da dürüst biri. Yalan söylemiyor. Dürüst bir adam. Onu fazla sevmesem de takdir ediyorum. Ama bize göre bir felaketi temsil ediyor.
- Sizin eğilip bükülmeden söylemek istediklerinize kestirmeden ulaştıran film dinamiğini çok beğeniyorum…
Amacım her zaman bu oldu. Bunun için hızı benimsedim. Ancak bu hedefime ulaşmam, anlattığım hikayeye de bağlı. Ancak bazı hikayeler, karakterlerin anlaşılması için bir miktar yavaş olmayı gerektiriyor. Bu hikayede ise işlerin olabildiğince hızlı ilerlemesi gerekiyordu.
- Hikayenin en kötü tarafı, insanların hayatlarını ve hayallerini vuran trajedinin bazı adamların ofislerinde oturup tartışmalarıydı…
Hayatımızı nasıl idame ederiz? Parayla. Bankalar para işlemlerimizi yönetmekle yükümlüdür. Peki çaresi ne? Paranızın olmaması. Ben bir yönetmen olarak sadece ortaya bir soru atıyorum.
- Filmde birçok sinematik özellik var. Ancak maalesef, tüm diyaloglar politika ve ekonomi etrafında dönecek…
Doğru. Filmim Yunanistan’ın ekonomik krizine ilişkin akademik bir söylem değil. Kimin ‘Siyaset, ekonomi ve ekonomik bir trajedidir’ dediğini hatırlamıyorum ama bu lafı unutmuyorum. Ne yazık ki Batı her şeyi ekonomi terazisine koydu ve insandan vazgeçti.
- Politikacıların gözünden ekonomik krizi ele alıyorsunuz. Bu konu kurbanlar, yani sıradan insanlar açısından da ele alınabilir mi?
Tabii ki, ama tuzağa düşenlerle tuzağı kuranlar arasında seçim yapmak zorunda kaldım ve ikincisini seçtim. Tuzağa düşenler aynı sorunla ilgili başka bir hikayede ele alınmalı.
- Avrupa'nın Yunanistan'ı aşağıladığını düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. İnsanların fakirleşmesine katkıda bulundu. Asgari ücret aylık 600 doların altına düştüğünde bu bir aşağılamadır. Krizin başlarında işsizlik oranı yüzde 28’di. Birçok genç, yeniden ailelerinin evine dönmek zorunda kaldı. Buna karşın bazı insanların lüks Mercedes arabalarına bindiklerini görüyorsunuz...
- Avrupa sisteminin bugün yaşadığı sorunu teşhis edebildiniz mi?
Her şeyden önce sorunlardan biri, Avrupa Komisyonu'nun Barroso ve Juncker gibi oldukça kötü insanlara emanet edilmesidir. İkisi de sürekli en kötüyü seçtiler. Sadece ekonomiyi düşünerek Avrupa’yı darmaduman ettiler. Başta Barraso olmak üzere ikisi de son derece kültürsüz adamlar. Juncker, ülkesi Lüksemburg’u Orta Avrupa'nın vergi cennetine dönüştürdü. Lüksemburg'da vergi ödemekten kaçan yaklaşık 340 dev şirket bulunuyor. Bu kabul edilemez bir durum!
- Amerikan ‘birleşik devletler’ modelinin Avrupa için çözüm olabileceğini düşünüyor musunuz?
Bir kere Avrupa ülkeleri olarak aynı dili konuşmuyoruz. Bu büyük bir engel. Sonra diller dışında düşünceler de farklı. Çeşitli Avrupa ülkelerinde ayrı ayrı düşünceler var.
- Yakın gelecekte gündeme getirmek istediğiniz önemli siyasi meseleler var mı?
Şu an gezegenin nasıl korunabileceğiyle ilgileniyorum. Tüm dünyayı mahvettik. Bu konuda makaleler yayınlanıyor. Okuyoruz ve sonra hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu alanda hiçbir ilerleme kaydedilmedi. İnsanların bu konuyla nasıl etkileşime girdiğini görmek istiyorum. Bu bağ beni müthiş büyülüyor. Felaket her geçen gün bize daha da yaklaşıyor.
- Yanis Varufakis, filmi izledi mi? Alexis Çipras hakkında ne düşünüyorsunuz?
Varufakis filmi izledi, ama henüz filmin müzikleri yapılmadı. Beğendi ve çok heyecanlandı. Çok mutlu oldu. (Gülerek) Çipras’a gelince bilet parasını ödemesini istiyorum.
- Her şeye rağmen iyimser olmayı tercih ettiğinizi düşünüyorum. Siz ne dersiniz?
Evet. Biraz mantıkla birlikte iyimser olmayı tercih ederim.
*Bu röportaj Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.



Guy Ritchie macera türüne el attı: Yıldızlar yeni filmde buluşuyor

Filmin çekimleri Mısır, Bangkok ve Viyana dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde gerçekleştirildi (Apple)
Filmin çekimleri Mısır, Bangkok ve Viyana dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde gerçekleştirildi (Apple)
TT

Guy Ritchie macera türüne el attı: Yıldızlar yeni filmde buluşuyor

Filmin çekimleri Mısır, Bangkok ve Viyana dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde gerçekleştirildi (Apple)
Filmin çekimleri Mısır, Bangkok ve Viyana dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde gerçekleştirildi (Apple)

John Krasinski ve Oscar ödüllü Natalie Portman, yeni filmlerinin fragmanında "gençlik pınarı"nın peşine düşüyor!

Guy Ritchie'nin yönettiği, senaryosunu İnanılmaz Örümcek Adam'la tanınan (The Amazing Spider-Man) James Vanderbilt'in kaleme aldığı bu macera filmi, ölümsüzlüğe ulaşmak için çıktıkları yolculukta yeniden bir araya gelen iki kardeşin hikayesini anlatıyor.

Fragmanda, Krasinski'nin canlandırdığı Luke karakteri, tereddütle kız kardeşi Charlotte'ı arayarak ondan yardım istiyor. Charlotte ise telefonu açar açmaz şüpheyle soruyor: 

Başın belada mı?

Ve ardından ekliyor: 

Sen beni sadece başın belaya girdiğinde ararsın.

Apple, çarşamba günü Ateşten Kalbe Akıldan Dumana (Lock, Stock and Two Smoking Barrels), Kapışma (Snatch) gibi popüler suç filmleriyle tanınan 56 yaşındaki yönetmenin yeni filminin yayın tarihini duyurdu ve merakla beklenen ilk fragmanını paylaştı.

Fountain of Youth, 23 Mayıs'ta Apple TV+ üzerinden tüm dünyada izleyiciyle buluşacak.

Apple ve Skydance arasındaki iş birliği kapsamında hayata geçirilen yapımda Eiza González, Domhnall Gleeson, Arian Moayed, Laz Alonso, Carmen Ejogo ve Stanley Tucci gibi isimler de yer alıyor.

Hollywood'un en üretken isimlerinden Ritchie'nin yeni filmi, sonsuz yaşam sunan kaynağı bulmak için küresel bir soygun yapmak üzere yeniden bir araya gelen Luke ve Charlotte Purdue adlı iki kardeşi konu alıyor. 

Geçen yılın sonunda Entertainment Weekly'ye konuşan Ritchie, "Çok dikkatli olmazsam kendimi sonunda yine komedi-aksiyon-gangster türünde bulacağımı hissettim" diyerek eklemişti: 

Tabii ki bu türde rahatım ve keyif alıyorum ama bir noktada, bir yazar ve yönetmen olarak kanatlarımı açmam gerektiğini düşündüm.

Independent Türkçe, Deadline, Hollywood Reporter, Entertainment Weekly