Husiler, kabile liderlerini hedef aldı

Darbeci milisler tarafından sosyal medyada yayınlanan bir fotoğrafta Husilerin, Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrasında, 3 Ocak’ta Sana’da seferberlik çağrısı için gösteri düzenlediği görüldü
Darbeci milisler tarafından sosyal medyada yayınlanan bir fotoğrafta Husilerin, Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrasında, 3 Ocak’ta Sana’da seferberlik çağrısı için gösteri düzenlediği görüldü
TT

Husiler, kabile liderlerini hedef aldı

Darbeci milisler tarafından sosyal medyada yayınlanan bir fotoğrafta Husilerin, Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrasında, 3 Ocak’ta Sana’da seferberlik çağrısı için gösteri düzenlediği görüldü
Darbeci milisler tarafından sosyal medyada yayınlanan bir fotoğrafta Husilerin, Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrasında, 3 Ocak’ta Sana’da seferberlik çağrısı için gösteri düzenlediği görüldü

Husi milislerin tasfiye operasyonları sürüyor. Üstelik söz konusu operasyonlar yalnızca kendi kontrolleri altındaki kabile liderleriyle sınırlı değil. Yemen’in üç vilayetinde de onlarca kabile liderine karşı gözaltı ve kaçırma uygulamaları devam ediyor.
Husilerin kontrolü altındaki birçok bölge, çok sayıda kabile liderinin tasfiye edilmesi ve kaçırılmasıyla zor ve kritik bir döneme tanık oluyor.
Sana’daki kabile kaynaklarının Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalara göre Husilere bağlı önleyici güvenlik birimleri, son operasyonları sırasında Sana, Amran ve Emanet’ul Asime vilayetlerinde onlarca kabile liderini ve mensubunu hedef alan gözaltı furyası gerçekleştirdi. Kaynaklar, Husilerin operasyonu sırasında tutuklananlar arasında Sana, Amran ve Emanet’ul Asime’deki diğer kabilelere mensup sekiz liderin yanı sıra Amran’daki Beni Serih kabilesinden Şeyh Atıf’ın da bulunduğunu bildirdi. Kaynaklar ayrıca operasyonun, bazı kabile liderlerinin ‘Husilerin savaş cephelerine savaşçı, para ve yiyecek sağlama çağrılarını’ manipüle ettiği gerekçesiyle yürütüldüğünü aktardı.
Husilerin kabile liderlerine yönelik yaklaşık bir hafta önce başlattığı operasyonun milisleri destekleyen kabile liderlerini de kapsadığını belirten kaynaklar, söz konusu gelişmelerin Husiler arasında yaşanan anlaşmazlıklardan kaynaklandığını ifade etti.
Kaynaklar, şu an başta Saada ve Sana’ki milisler olmak üzere darbeci Husi cephelerinde görülen anlaşmazlıklara ilişkin açıklamalarında bazı liderlerin diğerlerini ‘ihanetle, samimiyetsizlikle ve Abdulmelik el-Husi’ye sadakatsizlikle’ suçladığını belirtti.
Husiler, Sana ve diğer şehirleri işgal etmesinden bu yana kontrol ettiği bölgelerdeki kabileleri silah zoruyla ve tehditlerle savaş cephelerine katılmaya ikna etmek için çalışıyor.
Darbeci milisler son iki yıldır gözlemcilerin ‘tehlikeli’ olarak nitelendirdikleri bir plan geliştirmeye çalışıyor ve kontrolleri altındaki alanlarda bulunan kuruluşlar üzerinde hakimiyetlerini dayatmak için çeşitli faaliyetler yürütüyor.
Sana’daki kaynakların Şarku’l Avsat’a aktardığına göre Husi liderliği, özellikle de önleyici güvenlik birimleri aracılığıyla Sana, Amran, Emanet’ul Asime ve diğer bölgelerde kabile liderlerine savaş cephelerine katılmaları için baskı yaptı. Sana’daki kabile büyüklerinin ifadelerine göre son haftalarda milislerin kontrolündeki bölgelerde kabilelerin kaçırılma operasyonları arttı ve bu durum da kuzeyden gelen Husi grup ve kabile liderleri arasında büyük bir uyuşmazlığa neden oldu.
İsminin verilmesini istemeyen bir kabile lideri Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Yemen’deki bazı kabilelerin, ‘milislerin yürüttüğü faaliyetlerin, adam kaçırma eylemlerinin, tehditlerin, ev hapislerinin ve ölüme kadar uzanan ihlallerin’ bir sonucu olarak Husilere karşı halen öfkeli olduğunu ve bu kabilelerde sessiz bir devrimin yaşandığını belirtti.
2019 yılından bu yana başta Amran vilayeti olmak üzere Husi kontrolündeki bölgeler, çok sayıda kabile liderine kadar uzanan birçok operasyona tanık oldu. Son olarak Husilerin önde gelen müttefiklerinden Şeyh Mücahid Kaşire el-Guli, yaşanan şiddetli çatışmalar sırasında öldürüldü. Çatışma sırasında bazı Husi liderleri de dahil çok sayıda kişi öldü ya da yaralandı.
Amran’daki kabile kaynakları, Husi milislerin Kaşire’nin öldürülmesi sonrasında Raydah kasabasında cesedine işkence yaptığını, aile üyelerinden bazılarını taciz ettiğini ve evlerini patlattığını aktardı. Aynı şekilde işkence ve taciz eylemlerinin de fotoğraflandığı bilgisini verdiler.
Husiler, Şeyh Kaşire’nin yanı sıra aynı ay içinde Amran vilayetinin kuzeybatısındaki el-Kafla kasabasında da Şeyh Sultan el-Varuri’yi öldürdü. Durum, el-Kafla ve Azar kabilelerinin darbecilere karşı öfkelenmesine neden oldu.
Aynı şekilde Sufyan kabilesinin liderlerinden olan ve Amran’da Siyasi Güvenlik Direktörü görevini yürüten Tuğgeneral
Muhammed el-Şatvi de gruba verdiği büyük hizmetlerden sonra öldürüldü ve cesedi parçalandı.
Amran’daki kabile kaynakları, Husilerin kontrolündeki bölgelerde yaşayan çok sayıda sivilin ve kabile mensubunun bugün son derece endişeli olduğunu ve evlerinden çıkmaya korktuklarını belirtti. Kaynaklar, Yemenli vatandaşların bir yandan milisler tarafından suikasta uğramaktan, diğer yandan da Husi denetçiler ve yetkililer önderliğinde ihanetle suçlanarak gözaltına alınmaktan korktuklarına dikkati çekti.
Darbeci milisler, geçen mart ayında daha önce 2015 yılının ortalarında da ilan edilen ve ‘kabile onur belgesi’ olarak adlandırılan ilk yürütme prosedürlerini etkinleştirdi. Bu adım gözlemciler ve ilgili taraflarca ‘intihar’ olarak nitelendirildi. Bu, milislerin ‘kabile dokusunu parçalama ve yakın zamanda onarımı zor olacak çatışmalar başlatma’ amacıyla ortaya koydukları en tehlikeli belgelerden biri olarak gösterildi.
İran yanlısı Husiler, ‘teşvik, yıldırma ve aşağılama’ faaliyetleri yürüterek geçmiş yıllarda kurulan ‘Kabile Uyum Meclisleri’ aracılığıyla çok sayıda kabile liderini söz konusu belgeyi imzalamaya zorladı. Belge, meşruiyet ve meşruiyeti destekleyen Koalisyon yandaşı unsurlar başta olmak üzere milis karşıtlarına yönelik kapsamlı tecrit faaliyetleri içeriyor. Belge uyarınca milis karşıtlarının çeşitli hakları ellerinden alınırken mallarına da el koyuluyor.



Gazze Şeridi'ndeki durumdan duyulan hoşnutsuzluk, İsrail'in üç müttefikini Filistin devletini tanımaya itti

) Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas Eylül 2015'te Ramallah'ta Fransa Cumhurbaşknaı Emmanuel Macron ile görüşüyor. (Arşiv – Reuters)
) Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas Eylül 2015'te Ramallah'ta Fransa Cumhurbaşknaı Emmanuel Macron ile görüşüyor. (Arşiv – Reuters)
TT

Gazze Şeridi'ndeki durumdan duyulan hoşnutsuzluk, İsrail'in üç müttefikini Filistin devletini tanımaya itti

) Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas Eylül 2015'te Ramallah'ta Fransa Cumhurbaşknaı Emmanuel Macron ile görüşüyor. (Arşiv – Reuters)
) Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas Eylül 2015'te Ramallah'ta Fransa Cumhurbaşknaı Emmanuel Macron ile görüşüyor. (Arşiv – Reuters)

İspanya, İrlanda ve Norveç Mayıs 2024'te Filistin devletini tanıyacaklarını açıkladıklarında, İsrail'in en yakın müttefikleri bu adımı, Gazze Şeridi'ndeki krizin çözümüne yardımcı olmayacağı gerekçesiyle reddettiler.

Fransa, Birleşik Krallık ve Kanada, İsrail-Filistin çatışmasının uzun vadeli çözümü kapsamında tanınan sınırlar içinde iki devletin kurulmasını desteklediklerini belirtmiş olsalar da, bu tanımanın Hamas’a bir ödül olarak görülmesinden çekiniyorlardı. Ayrıca bunun İsrail ve Washington ile ilişkilerine zarar verebileceğinden veya böyle bir adımın diplomatik sermayenin israfı anlamına gelebileceğinden endişe duyuyorlardı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron o dönemde, “Filistin devletini tanımam duygusal bir karar değil” demişti.

Ancak İsrail'in yardımlara getirdiği kısıtlamaların Gazze Şeridi'ndeki insani krizi daha da kötüleştirmesi ve mart ayında iki ay süren ateşkesin sona ermesi üzerine ciddi görüşmeler başladı. G7’deki üç büyük Batı ekonomisi, eylül ayında Filistin devletini tanımak için planlar hazırladı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (Reuters)Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (Reuters)

İki devletli çözümle ilgili endişeler

Kanada Başbakanı Mark Carney perşembe günü yaptığı açıklamada, “İki devletli çözüm olasılığı gözlerimizin önünde yok oluyor... Bu, ortaklarımızla iş birliği içinde gidişatı tersine çevirmek için bulunduğumuz noktaya gelmemize neden olan faktörlerden biri oldu” ifadelerini kullandı.

Fransa ve Suudi Arabistan, daha fazla Batı ülkesini Filistin devletini tanımaya ikna etmek için bir plan hazırladı. İki ülke, haziran ayında yapılması planlanan Birleşmiş Milletler (BM) konferansında önerilerinin kabul edilmesini istiyordu, ancak destek ve onay elde etmekte zorluk yaşadılar ve ardından İsrail'in İran'a yönelik hava saldırıları ve yoğun ABD diplomatik baskısı nedeniyle toplantının ertelenmesine karar verildi.

Saldırılar, Batılı müttefiklerin İsrail'e yönelik açık eleştirilerini durdurdu, ancak tartışmalar perde arkasında devam etti.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre bilgi sahibi bir Kanadalı kaynak, Macron, Carney ve Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer'ın haziran ve temmuz ayları boyunca telefon ve mesaj yoluyla sürekli iletişim halinde olduklarını söyledi.

Kanada Başbakanı Mark Carney, (Arşiv-Reuters)Kanada Başbakanı Mark Carney, (Arşiv-Reuters)

Kanada tek başına bir adım atmakta tereddüt ederken, Birleşik Krallık herhangi bir hareketin en büyük etkiyi yaratmasını sağlamak istiyordu. Macron ise daha cesur bir tavır sergiledi.

Bu, aç çocukların görüntüleri nedeniyle endişelerin arttığı ve İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonu ile Batı Şeria'daki yerleşimcilerin saldırılarının, egemen bir Filistin devletinin kurulma şansını zedeleyeceği korkusunun arttığı bir dönemde gerçekleşti.

Macron, Starmer, Merz ve Carney

Macron 24 Temmuz'da sürpriz bir şekilde, eylül ayında yapılacak BM Genel Kurulu toplantısında Fransa'nın Filistin devletini tanıyacağını açıkladı.

Birleşik Krallık ve Kanada o sırada benzer bir adım atmadı. Ancak ABD Başkanı Donald Trump'ın, Macron'un açıklamasının hiçbir etkisi olmadığını, ancak onu halen ‘harika bir adam’ olarak gördüğünü belirten açıklamaları, diğer ülkeler de aynı adımı atarsa diplomatik etkilerin kontrol altına alınabileceği konusunda bir miktar güven verdi.

Starmer'ın sözcüsü, Macron'un Starmer ve Almanya Başbakanı Friedrich Merz ile iki gün sonra (26 Temmuz) ‘iki devletli çözüm için sürdürülebilir bir yolu’ tartışmak üzere görüştüğünü, bunun da Birleşik Krallık Başbakanı’nın Trump ile İskoçya'da görüşmesinden (28 Temmuz) sadece iki gün önce olduğunu söyledi.

Starmer, Trump ile yaptığı görüşmede, Gazze Şeridi'ne yardım etmek için daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiğini vurguladı, ancak Trump'ın söylediği gibi tanıma planının masada olduğunu açıkça belirtmedi. ABD Başkanı o zamandan beri bu tür hareketleri ‘Hamas'a ödül vermek’ olarak eleştiriyor.

Trump salı günü Birleşik Krallık'ta bir golf sahasının açılışını yaparken, Starmer hükümetini yaz tatilinden çağırarak tanıma planının onayını aldı. İsrail'den ateşkes ve kalıcı barış planı gelmezse, Birleşik Krallık eylül ayında Filistin devletini tanıyacak.

Binyamin Netanyahu (Şarku'l Avsat)Binyamin Netanyahu (Şarku'l Avsat)

Macron gibi Starmer da Carney'e sadece birkaç saat önceden haber verdi. Kanadalı kaynak, Birleşik Krallık ve Fransa harekete geçtikten sonra Kanada'nın da aynı şeyi yapmak zorunda hissettiğini söyledi.

Carney, Macron'un açıklamasından altı gün sonra (30 Temmuz), “Uluslararası iş birliği, Ortadoğu'da kalıcı barış ve istikrarı sağlamak için gereklidir ve Kanada bu çabayı yönlendirmek için elinden geleni yapacaktır” dedi.

İsrail'in önündeki zorluklar

Üç ülkenin bu adımı pratikte pek bir şeyi değiştirmeyecek. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, söz konusu tanıma kararına karşı çıkarak onu ‘bağlam dışı’ olarak nitelendirdi. ABD'nin G7'deki diğer önemli müttefikleri Almanya, İtalya ve Japonya ise üç ülkenin izinden gideceklerine dair herhangi bir işaret vermediler.

193 üyeli BM Genel Kurulu'nun dörtte üçünden fazlası, bağımsız bir Filistin devletini zaten tanıyor. Ancak ABD'nin BM Güvenlik Konseyi'ndeki veto hakkı nedeniyle, BM Filistin'i tam üye olarak kabul edemiyor.

Bununla birlikte, Uluslararası Kriz Grubu'nun (ICG) BM Direktörü Richard Gowan, söz konusu açıklamaların önemli olduğunu belirtti. Gowan, “BM'de Filistin meselesi konusunda Küresel Güney’in peşine takılan bazı önemli ABD müttefikleri görüyoruz. Bu, Filistin'in tanınmasını destekleyen kampın önemsizliğini görmezden gelmeyi İsrail için daha da zor hale getiriyor” ifadelerini kullandı.