Somali Dışişleri Bakanı Avad: Kızıldeniz oluşumu terör, korsanlık ve silah kaçakçılığı gibi zorluklarla karşı karşıya kalacak

Somali Dışişleri Bakanı Ahmed İsa Avad
Somali Dışişleri Bakanı Ahmed İsa Avad
TT

Somali Dışişleri Bakanı Avad: Kızıldeniz oluşumu terör, korsanlık ve silah kaçakçılığı gibi zorluklarla karşı karşıya kalacak

Somali Dışişleri Bakanı Ahmed İsa Avad
Somali Dışişleri Bakanı Ahmed İsa Avad

Somali Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Ahmed İsa Avad, Suudi Arabistan'ın Arap ve İslam dünyasında oynadığı hayati role dikkat çektiği açıklamasında Suudi Arabistan Krallığı’nın Somali’nin bağımsızlığından bu yana en büyük destekçisi olduğunu vurguladı.
Şarku’l Avsat’a konuşan Bakan Avad, Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ni çevreleyen Arap ve Afrika Devletleri Konseyi’nin terörizm, korsanlık, yasa dışı göç, silah kaçakçılığı ve deniz kirliliği gibi birçok tehlikeyle yüzleşeceğini belirtti. Suudi Arabistan’ın söz konusu oluşumun temel ülkelerinden biri olduğu için başkent Riyad’ın Konsey’in merkezi olarak seçildiğini aktardı.
Bakan Avad, Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ni çevreleyen Arap ve Afrika Devletleri Konseyi’nden Afrika Boynuzu'ndaki gelişmelere, değişimlere ve yeni yılda gerçekleşmesi beklenen olaylar ile Somali’nin komşu ülkelerle ilişkileri ve dış politikasına kadar birçok başlıkta Şarku’l Avsat’ın sorularını cevapladı.
- Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ni çevreleyen Arap ve Afrika Devletleri Konseyi’nin resmi kuruluş tüzüğü imzalandı. Siz de Somali’nin temsilcisi olarak açılıştaydınız. Bu yeni blok hakkındaki fikir ve hedefler nelerdir?
Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ni çevreleyen 8 ülkeyi (Suudi Arabistan, Sudan, Cibuti, Somali, Mısır, Eritre, Yemen ve Ürdün) bir araya getiren bu Konsey’i hayata geçirme çabalarının geçmişi en az bir yıl öncesine kadar gidiyor. Suudi Arabistan’ın bu bloktaki lider ve odak ülke olması sebebiyle Konsey’in genel sekreterliğinin Riyad’da oluşturulmasına karar verildi. Konseyin amaçlarından biri, küresel düzeyde ekonomik, yatırım ve ticari alanlar için oldukça önemli olan su koridorunu koordine etmek ve bu konuda fikir birliğinde bulunmaktır. Bu Konsey’e üye devletlerin korsanlık, terörizm, yasa dışı göç, silah kaçakçılığı, deniz kirliliği gibi karşılaştığı tehlike ve zorlukların birbiriyle ilişkili ve birbirine benzer olduğuna da dikkat çekmeliyim. Bunlar, söz konusu ülkelerin su yolunu güvenli hale getirmek için iş birliği yapmalarını gerektiren ciddi tehlikelerdir. Diğer yandan tüm bu sorunlar yalnızca bizi değil, dünyanın diğer bölgelerini de etkiliyor. Evet, resmi kuruluş tüzüğü imzalandı. Şimdi ise bu Konsey’i Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nin siyasi, güvenlik ve ekonomik bloğu haline getirmek için pratik adımlar atılacak. Somali gerek insani gerek de coğrafi açıdan oldukça önemli olan bu Konsey’de gereken rolü en iyi şekilde oynamaya hazırdır.
- Afrika Boynuzu’ndaki bir diğer blok olan Etiyopya, Somali ve Eritre üçlüsü, Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) küçük bir alternatif mi?
Yalnızca belirli alanlarda çalışmalar yürüten bu üçlü iş birliği, 8 ülkeden oluşan ve aktif bir kuruluş olan IGAD’ın yerine geçmez. Şu an IGAD, Afrika Kıtası’ndaki bölgesel ekonomik bloklara benzer bir ekonomik oluşuma dönüşüyor. Bu üç ülkenin ise özel bir durumu var. Öyle ki, Somali ve Etiyopya birbirine düşmanlık besliyordu. Aynı şekilde Eritre ve Etiyopya da öyle. Bu iki farklı çatışmanın tarihi oldukça eskiye dayanıyor. Bu yüzden dünya bile artık bu çatışmaların telafi edilemeyeceğini düşünür hale gelmişti. Böylece biz de halklarımızın geleceğine etki edecek olan bu durumun ciddiyetinin farkına vardık. Bu yüzden bu çatışmaların üstesinden gelerek yepyeni bir sayfa açmak istedik.
- Bu üç ülkenin liderlikleri, özellikle de Etiyopya’nınki sizce de dış baskı sebebiyle bunca yıllık düşmanlığın üstünü kapatmaya çalışıyor gibi gözükmüyor mu? Yani gerçek anlamda bir uzlaşma için hazırlık yapmadan...
Tarihin ya da olayların üstünden geçip gitmek gibi bir durum ya da herhangi bir dış baskı söz konusu değil. Yalnızca, geri kalmışlığa ve halklarımızın yoksullaşmasına yol açmakta olan bu çıkmazda daha fazla bekleyemeyeceğimizi fark ettik. Dünya değişiyor. Bu yüzden artık bir açılım yapmak gerekiyordu. Aksi takdirde zaman bizi geçip gidebilirdi. Bu konuda açık açık konuştuk ve bu kutuplaşmayı sonsuza kadar sonlandırmaya karar verdik. Evet, ulusal, siyasi ve dini düşmanlıklarımız oldu ve bu yüz yıl boyunca sürdü. Ancak bu durum bu modern dünyada bizi daha ne kadar tuzağa düşürebilirdi? Coğrafyayı da değiştirecek değildik. Bu mümkün değil. Dürüst olmak gerekirse bölgedeki böyle bir açılımdan en çok nasiplenen de Somaliler olarak biziz. Somalililer; Etiyopya, Kenya, Cibuti ve Somali’de yaşayan Oromoların ardından Doğu Afrika’da en milliyetçi halktır. Bölgedeki ticari faaliyetlere liderlik ettikleri için de ekonominin önemli bir bileşenini oluştururlar. Siyasi bağlamda ise Somalilerin bu ülkelerdeki siyasi faaliyetlerde oldukça önemli bir rolü vardır. Ancak diğer yandan Somalililer, geçmişte çeşitli nedenlerle Afrika Boynuzu'nda meydana çıkan çatışmaların en çok darbe alan halk olmuştur. Bu yüzden bu olumlu gelişmeden en çok faydalananların da yine onlar olması gayet doğal. Örneğin, bu üç ülkenin başkentleri Mogadişu, Addis Ababa ve Asmara arasında yolculuk etmek önceden neredeyse imkansızdı. Çok şaşırtıcı olabilir ancak bu yolculuk bizim sıkı çabalarımız sayesinde şu an yalnızca birkaç saat sürüyor.
- Afrika Boynuzu'nun 2020'de önemli olaylara sahne olması bekleniyor. Somali, Etiyopya ve Cibuti'de seçimler gerçekleşecek. Aynı zamanda Kenya ile Somali arasındaki deniz sınırı anlaşmazlığı hakkında Uluslararası Adalet Divanı'ndan da karar çıkacak. Tüm bu beklenen gelişmeleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet bu yıl Afrika Boynuzu için önemli bir yıl. Bahsettiğiniz olaylar bölgeyi önemli ölçüde etkileyecek. Özellikle de seçimler. Zirâ bölge ülkelerinin demokratik deneyimlerine ve özelliklerine değer veriyoruz. Ancak bizim için asıl önemli olan bu ülkelerdeki iktidarların sorunsuz ve barışçıl bir şekilde geçişi ve ülkedeki tüm bileşenlerin bu konudaki siyasi katılımıdır. Bu, bölgenin istikrarına katkıda bulunacaktır. Uluslararası Adalet Divanı'nın kararına gelirsek; biz söz konusu bölgenin mülkiyet hakkımıza inanıyor ve destekliyoruz. Mahkemenin de bunu göz önüne alacağı görüşündeyiz. Alınan kararın Somali lehine olacağına güvenimiz tam.
Diğer yandan, bu yılın Somali bağımsızlığının 60’ıncı yıl dönümü olması, bu sürenin gözden geçirilmesi, gerekli derslerin çıkarılması ve yapılan hataların düzeltilmesi için iyi bir fırsattır. Somali Cumhuriyeti'nin 20’inci yıl dönümünün bu yıla denk gelmesi de aynı şekilde bir şeyleri gözden geçirip değerlendirmek için iyi bir fırsattır. Bu arada bu vesileyle Somalililerin iç savaştan çıkışına ve Somali’de istikrarlı bir hükümet sisteminin kurulmasına yardımcı olmak için devletindeki kaynakları seferber eden Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Guelleh’e ve Cibuti halkına teşekkürü borç bilirim.
- Somali'nin dış politikasının en önemli parametreleri nelerdir?
Somali tarihte, dış politikadaki olumlu tarafsızlığıyla biliniyor. Biz de bu yaklaşımı elimizden geldiğince korumaya çalışıyoruz. Sorunlu bir coğrafi bölgede birlikte yaşadığımız komşu ülkelerimizle dış ilişkilerimiz ekonomi açısından umut vaat ediyor. Anlaşmazlıkları asgari düzeye çekip iş birliklerini genişletmeye çalışıyoruz. Komşu ülkelerle olan ilişkimiz sadece coğrafyayla sınırlı değil. Aynı zamanda insani, kültürel, dilsel ve dini bağlar da bu ilişkilerde iç içe geçiyor.
-  Somali ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkiye dair düşünceleriniz nelerdir?
Suudi Arabistan Krallığı ile Somali arasındaki ilişki her açıdan fevkalâde ve tarihidir. Bulunduğum mevki sebebiyle uzun yıllardır gelişmekte olan bu ilişki hakkında birçok şey biliyorum. O yüzden belki de çoğu kimsenin haberinin olmadığı konulara değinmek istiyorum. Suudi Arabistan Krallığı, Somali'nin 60 yıllık bağımsızlığında, yani modern tarihindeki en büyük destekçisidir.
Bu desteğin yalnızca maddi değil, aynı zamanda siyasi ve kültürel yönleri de var. Öyle ki Krallık bize en yakın ülkedir. İktidarda kim olursa olsun Somali’nin Krallık ile ilişkileri sabitliğini korur. Arap ve İslam dünyasındaki sembolik konumu dolayısıyla ve Somali'nin en büyük destekçisi olması sebebiyle Suudi Arabistan’ı hedef alan her türlü olumsuz girişime karşıyız. Kral Selman Yardım ve İnsani Çalışmalar Merkezi (KSRelief) şu anda Somali halkına yardım etme konusunda önemli bir rol oynuyor. KSRelief, kurulmasından bu yana toplam 184 milyon dolar değerinde 40 farklı proje yürüttü.
- Somali’nin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilişkisi?
Somali ile BAE’nin uzun süreli müreffeh bir ilişkisi vardı. Hatta yanımızda durup Somali'yi birçok alanda desteklediği için BAE’ye minnettarız. Ancak geçtiğimiz aylarda bazı yanlış anlaşılmaların meydana geldiği doğrudur. Her iki tarafın da dostça davranan kesimleri yardımıyla bu yanlış anlaşılmaları önleme girişimleri oldu. Biz BAE ile ilişkilerimizin eski haline dönmesi konusunda istekliyiz. Şahsen bu sürecin Allah’ın izniyle yakında atlatılacağını düşünüyorum. Mogadişu'daki büyükelçilerle rutin toplantılarım sırasında BAE Büyükelçisi ile de görüşüyorum. Zaten BAE'nin liderliğini takdir ediyor ve büyük bir saygı duyuyoruz.
- Bölgesel ve uluslararası platformlardaki uzun süreli yokluğunun ardından şu an Somali’nin dış politika performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Somali’nin komşularıyla arasında iyi ilişkiler geliştirildi ve birçok engel kaldırıldı. Somali devletine set koyan dış borçlardan sıyrılma çabalarında da oldukça yol kat ettik. Diğer yandan Somali pasaportu da birçok Avrupa, Afrika ve Asya ülkesi nezdinde eski statüsünü yeniden kazandı. ABD, Çin, Fransa, İngiltere ve Almanya gibi bazı ülkelerin diplomatik heyetlerini Somali’ye yeniden yollamasını sağladık. Bu ülkeler Mogadişu'daki büyükelçiliklerini yeniden açtı.
Somali’de aynı zamanda 7 Arap ülkesinin diplomatik heyetleri ve Arap Birliği’nin ofisi de bulunuyor. Bu noktada diğer kardeş Arap ülkelerine de Somali’deki varlıklarını güçlendirmeleri mesajını göndermek isterim. Somali'nin ayakları üstünde tekrar durması ve uluslararası konumunu yeniden kazanmasına yardımcı olmak için bu ülkelerden elçiliklerini yeniden açmalarını rica ediyorum.



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.