Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi'ne bağlı (DESA) Ekonomik Kalkınma Genel Sekreter Yardımcısı ve Ekonomi Şefi Elliott Carlton Harris, Davos'ta gerçekleştirilecek Dünya Ekonomik Forumu (WEF) 50. Yıllık Toplantısı'nın arifesinde Şarku'l Avsat'a konuştu.
Harris, liderleri uluslararası işbirliğine ve özellikle uluslararası ticaret ve iklim değişikliği ile mücadele alanlarındaki yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırdı. Harris, gelirlerin adil bir şekilde dağıtılmaması ve hükümetlerin yaşam standartlarını yükseltmede başarısız olmalarına işaret ederek, dünya genelindeki protesto hareketlerinin yükselişiyle birlikte küresel büyümedeki gerileme konusunda uyarıda bulundu.
Şarku’l Avsat’a konuşan BM Ekonomi Şefi Harris, Suudi Arabistan'ın Vizyon 2030 çerçevesindeki ekonomik reformlarına yönelik övgüde bulunarak, Suudi Arabistan’ın bölgedeki en büyük ekonomik güç olması nedeniyle bu reformların Krallık ve Batı Asya için oldukça önemli olduğunu söyledi. Öte yandan Harris Suudi kadınların işgücü piyasasına katılımı hususundaki sıçramaya dikkat çekerek, bu sıçramanın ekonomik reformlarla desteklendiğini belirtti.
BM'nin Dünya Ekonomik Durumu ve 2020 Beklentileri raporu kapsamında değerlendirmelerde bulunan Harris, iklim değişikliğinin sonuçlarıyla etkili bir şekilde mücadele edilmesini ve dünya ekonomilerine fayda sağlayacak bir enerji geçişi sağlamak için uluslararası işbirliğinin gereğini vurguladı.
BM Ekonomi Şefi Elliott Harris ile gerçekleştirilen röportajın tamamı:
- Hem BM raporu hem de Dünya Ekonomik Forumu raporu, iç kutuplaşmaya ve uluslararası işbirliğinin azalmasına karşı uyarıyor. Bu eğilimler küresel ekonomiyi nasıl etkileyebilir?
Son yıllarda birçok ülkenin, özellikle uluslararası ticaret ve iklim değişikliği ile mücadele alanlarında, çok taraflı işbirliğinden uzaklaşmaya başladıkları görülmektedir. Bu durum, ticari açıdan tarifelerde bir artışa ve belirsizliklere yol açmasından dolayı küresel ticarette yavaşlamayla ve yatırımların azalmasıyla sonuçlandı. Çevre açısından ise devam eden iklim krizine yönelik küresel tepkide ağır hareket edilmesini netice verdi. Ülkelerin, Paris Anlaşması ile ilgili olanlar da dahil olmak üzere küresel yükümlülüklerini yerine getirememeleri durumunda iklimle ilgili felaketlerin artmaya devam etmesi muhtemeldir. Devam eden bu eğilimler küresel büyümeyi zayıflatmakla kalmayacak, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yönelik ilerleme için de bir tehdit oluşturacaktır.
- ABD ve Çin, mevcut ticaret savaşının olası bir sonunu işaret eden bir ticaret anlaşmasının ilk bölümünü imzaladılar. Anlaşmanın sonucu konusunda iyimser misiniz? ABD ile Avrupa arasındaki ticari savaşın daha da kızışacağını düşünüyor musunuz?
Geçtiğimiz yıl içerisinde sadece ABD ile Çin arasında değil, aynı zamanda ABD ile Avrupa ve Japonya ile Güney Kore arasında da ticari gerilimler yaşandı. İlk senaryomuz, mevcut ticari gerilimlerin daha da artacağını söylemiyor. Ancak bu bağlamdaki büyük riskler halen varlığını sürdürüyor.
ABD ile Çin arasındaki ticari anlaşmanın ilk aşamasının imzalanması olumlu bir haber olmakla birlikte şirketler ve yatırımcılar için bazı belirsizlikler ortaya çıkarmıştır. Mesela teknoloji transferi gibi bir dizi sorun halen çözülmeyi bekliyor. Bizi endişelendiren bu (Çin-ABD ticareti) müzakerelerinin, uluslararası kurallara dayalı uluslararası ticaret sisteminin dışında gerçekleşmesidir. Bu çok taraflı ticaret sisteminin zayıflaması; maliyeti artırması, verimliliği azaltması ve belirsizliklere sebep olması dolayısıyla küresel büyüme beklentilerine zarar verebilir.
- Geçen yılki bir başka istikrarsızlık kaynağı Brexit’i çevreleyen kuşkulardı. Brexit’in Avrupa ve dünya üzerinde ne gibi etkilerinin olacağını düşünüyorsunuz?
İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden (AB) çıkışının merkezi yönleri halen askıdadır. BM'nin beklentileri geçiş döneminde sistematik bir çıkış öngörürken, dağınık bir Brexit senaryosu, reel ekonomi ve finans piyasaları üzerinde bir dizi olumsuzluğa kapı aralıyor. Çıkış sonrası tedbirlerin açık olmayışı ve İngiltere'nin AB ve dünyanın geri kalanıyla yasal ve ekonomik ilişkilerinin niteliği hakkındaki belirsizlikle birlikte şirketlerin yatırım kararları siyasi belirsizliğe tabi oluyor.
İngiltere'deki şirketler, tedarik zincirinin bozulması ihtimalinden dolayı Brexit'ten sonra hangi pazarda faaliyet göstereceklerini bilmiyorlar. AB üyeliği, üretim ürünlerinin ve yarı mamul ürünlerin sınırdan ücretsiz geçişine izin veriyor. Bu mekanizmaların nasıl işleyeceğine dair bir netliğin olmaması, yatırım kararlarını zorlaştırmaya devam edecektir. Sonuç olarak dağınık bir Brexit senaryosu, önce İngiltere ve sonrasında Avrupa için büyük bir risk oluşturmaktadır.
- Suudi Arabistan, Vizyon 2030 kapsamında önemli ekonomik reformlara tanık oluyor. Bu reformların Krallık ve bölge üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suudi Arabistan Krallığı’nın bölgedeki en büyük ekonomik güç olması göz önünde bulundurulduğunda, devam eden ekonomik reformların Krallık ve Batı Asya için oldukça önemli olduğuna inanıyoruz. Söz konusu reformların neticelerine ilişkin bir dizi olumlu işaret var. Reformlar, Suudiler için daha fazla iş fırsatı yarattı. Nispeten zayıf ekonomik büyümeye rağmen (2019 yılı için yüzde 0,3) Suudi vatandaşları arasındaki işsizlik oranı azalmıştır. İşsizlik oranındaki azalmanın, işgücü piyasasına katılımdaki artıştan kaynaklandığı unutulmamalıdır. Bu reformlar kadınların işgücü piyasasına katılımını destekledi. Suudi Arabistan Krallığı'ndaki ekonomik büyümenin, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine doğru bir ilerlemeyi temsil etmesi, daha kapsamlı bir yapıya geçildiğini göstermektedir.
- Devletler, iklim kriziyle mücadele ve sürekli istikrarlı ekonomik büyüme arasında nasıl bir denge kurabilir?
İklim kriziyle mücadele etmek ve istikrarlı ekonomik büyümeyi desteklemek birbiriyle çatışan iki ucu temsil etmek zorunda değil. Bir dizi ülkede temiz enerjiye geçiş, çevre ve sağlık yararlarının yanı sıra ekonomik fırsatlar da sağlayacaktır. Örneğin büyük ölçüde ithal edilen fosil yakıtlara güvenen ülkeler, ister enerji güvenliğini iyileştirme ister ödemeler dengesini iyileştirme bağlamında, yerel yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesinden faydalanacaktır. Dünyadaki her 5 kişiden 4'ü fosil yakıt ithal eden ülkelerde yaşıyor. Ayrıca diğer ülkeler, bakır, kobalt ve lityum gibi düşük karbon teknolojisinde kullanılan maden kaynaklarına olan talepteki artışa tanık olacak.
Öte yandan devlet harcamalarını veya temel ithalatı finanse etmek için fosil yakıt ihracatına güvenen ülkeler, gelir ve e iş kayıpları riskleri ile karşı karşıya kalabilir. Uygun politikaların uygulanmamasıyla birlikte maliyet ve fayda, ülkeler ve bireyler arasında eşit olmayan bir şekilde dağılacaktır. Bu durumdan olumsuz etkilenenlerin zararlarını telafi etmek adına zor ama gerekli bir dizi tedbirin alınması gerekiyor. Ülkeler bu adımları atmalıdırlar. Bu durum, enerji geçişinde ilerleme kaydedilebilmesi için işbirliği ve koordinasyona dayalı uluslararası politikalara duyulan ihtiyacı göstermektedir.
- 2019 yılında dünya genelinde kötüleşen ekonomik koşullardan duyulan hoşnutsuzluğun tetiklediği protesto hareketlerine tanık olduk. Protestoların kısa ve orta vadede devam edeceğini düşünüyor musunuz? Ülkeler ekonomik eşitliği iyileştirmek adına ne yapabilir?
Protesto hareketleri ve sosyal hoşnutsuzluk, 2019 yılının küresel ekonomisinin ayırıcı özelliklerdendi. Hoşnutsuzluğun artması, sosyal ve ekonomik eşitsizlikler, ayrımcılık, siyasi talepler, yolsuzluk, cinsiyet ayrımcılığı ve iklim değişikliği gibi birçok farklı nedenden kaynaklanmaktadır. Lübnan, Hong Kong, Şili, Fransa ve Bolivya gibi dünyanın birçok ülkesinde büyük protestolar patlak verdi. Bazı ülkelerde sosyal ve ekonomik eşitlik gibi ortak nedenler protestoların zeminini oluştururken, diğer bazı ülkelerde ise kendine özgü özel nedenler bu protestoları tetikledi.
Protesto hareketlerinin bir tırmanışa tanıklık edip etmeyeceğini tahmin etmek zor. Ancak önemli olan bu sosyal hoşnutsuzluğun, toplumların çözülmesini talep ettikleri temel sorunları yansıttığının farkına varmaktır. Ekonomik sistem herkesin yaşam standardını yükseltme ve onlara daha iyi bir hayat sunma konusunda büyük zorluklarla karşılaşmaya devam ederse sosyal huzursuzluk artmaya devam edebilir.
Sonuç olarak devletlerin açık politik değişimlerle birlikte elle tutulur çabalar göstermeleri gerekiyor. Bu şekilde kapsamlı bir büyümeyi teşvik edebilir.
Birçok hükümet büyümeyi teşvik konusunda para politikalarına güveniyor. Ancak siyasi ortamdaki belirsizlikler göz önüne alındığında, ekonomik, sosyal ve çevresel meselelerin de ele alınacağı daha dengeli bir politikaya ihtiyacın olduğu görünür. Örneğin düşük faiz oranları ile hükümetler, acil kamu yatırım ihtiyaçlarını karşılamak için elverişli finans koşullarından faydalanmalıdır. En önemlisi, ulusal politikaları etkili uluslararası işbirliği ile desteklemektir. Böylece özellikle iklim değişikliği, uluslararası ticaret ve finans alanlarında ortak hedeflere ulaşılabilir.
BM Ekonomi Şefi Harris: Reformlar Suudi kadınların iş gücünü artırdı
BM Ekonomi Şefi Harris: Reformlar Suudi kadınların iş gücünü artırdı
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة