BM Ekonomi Şefi Harris: Reformlar Suudi kadınların iş gücünü artırdı

Foto: BM Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi'ne bağlı (DESA) Ekonomik Kalkınma Genel Sekreter Yardımcısı ve Ekonomi Şefi Elliott Carlton Harris
Foto: BM Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi'ne bağlı (DESA) Ekonomik Kalkınma Genel Sekreter Yardımcısı ve Ekonomi Şefi Elliott Carlton Harris
TT

BM Ekonomi Şefi Harris: Reformlar Suudi kadınların iş gücünü artırdı

Foto: BM Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi'ne bağlı (DESA) Ekonomik Kalkınma Genel Sekreter Yardımcısı ve Ekonomi Şefi Elliott Carlton Harris
Foto: BM Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi'ne bağlı (DESA) Ekonomik Kalkınma Genel Sekreter Yardımcısı ve Ekonomi Şefi Elliott Carlton Harris

Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi'ne bağlı (DESA) Ekonomik Kalkınma Genel Sekreter Yardımcısı ve Ekonomi Şefi Elliott Carlton Harris, Davos'ta gerçekleştirilecek Dünya Ekonomik Forumu (WEF) 50. Yıllık Toplantısı'nın arifesinde Şarku'l Avsat'a konuştu.
Harris, liderleri uluslararası işbirliğine ve özellikle uluslararası ticaret ve iklim değişikliği ile mücadele alanlarındaki yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırdı. Harris, gelirlerin adil bir şekilde dağıtılmaması ve hükümetlerin yaşam standartlarını yükseltmede başarısız olmalarına işaret ederek, dünya genelindeki protesto hareketlerinin yükselişiyle birlikte küresel büyümedeki gerileme konusunda uyarıda bulundu.
Şarku’l Avsat’a konuşan BM Ekonomi Şefi Harris, Suudi Arabistan'ın Vizyon 2030 çerçevesindeki ekonomik reformlarına yönelik övgüde bulunarak, Suudi Arabistan’ın bölgedeki en büyük ekonomik güç olması nedeniyle bu reformların Krallık ve Batı Asya için oldukça önemli olduğunu söyledi. Öte yandan Harris Suudi kadınların işgücü piyasasına katılımı hususundaki sıçramaya dikkat çekerek, bu sıçramanın ekonomik reformlarla desteklendiğini belirtti.
BM'nin Dünya Ekonomik Durumu ve 2020 Beklentileri raporu kapsamında değerlendirmelerde bulunan Harris, iklim değişikliğinin sonuçlarıyla etkili bir şekilde mücadele edilmesini ve dünya ekonomilerine fayda sağlayacak bir enerji geçişi sağlamak için uluslararası işbirliğinin gereğini vurguladı.
BM Ekonomi Şefi Elliott Harris ile gerçekleştirilen röportajın tamamı:
- Hem BM raporu hem de Dünya Ekonomik Forumu raporu, iç kutuplaşmaya ve uluslararası işbirliğinin azalmasına karşı uyarıyor. Bu eğilimler küresel ekonomiyi nasıl etkileyebilir?

Son yıllarda birçok ülkenin, özellikle uluslararası ticaret ve iklim değişikliği ile mücadele alanlarında, çok taraflı işbirliğinden uzaklaşmaya başladıkları görülmektedir. Bu durum, ticari açıdan tarifelerde bir artışa ve belirsizliklere yol açmasından dolayı küresel ticarette yavaşlamayla ve yatırımların azalmasıyla sonuçlandı. Çevre açısından ise devam eden iklim krizine yönelik küresel tepkide ağır hareket edilmesini netice verdi. Ülkelerin, Paris Anlaşması ile ilgili olanlar da dahil olmak üzere küresel yükümlülüklerini yerine getirememeleri durumunda iklimle ilgili felaketlerin artmaya devam etmesi muhtemeldir. Devam eden bu eğilimler küresel büyümeyi zayıflatmakla kalmayacak, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yönelik ilerleme için de bir tehdit oluşturacaktır.
- ABD ve Çin, mevcut ticaret savaşının olası bir sonunu işaret eden bir ticaret anlaşmasının ilk bölümünü imzaladılar. Anlaşmanın sonucu konusunda iyimser misiniz? ABD ile Avrupa arasındaki ticari savaşın daha da kızışacağını düşünüyor musunuz?
Geçtiğimiz yıl içerisinde sadece ABD ile Çin arasında değil, aynı zamanda ABD ile Avrupa ve Japonya ile Güney Kore arasında da ticari gerilimler yaşandı. İlk senaryomuz, mevcut ticari gerilimlerin daha da artacağını söylemiyor. Ancak bu bağlamdaki büyük riskler halen varlığını sürdürüyor.
ABD ile Çin arasındaki ticari anlaşmanın ilk aşamasının imzalanması olumlu bir haber olmakla birlikte şirketler ve yatırımcılar için bazı belirsizlikler ortaya çıkarmıştır. Mesela teknoloji transferi gibi bir dizi sorun halen çözülmeyi bekliyor. Bizi endişelendiren bu (Çin-ABD ticareti) müzakerelerinin, uluslararası kurallara dayalı uluslararası ticaret sisteminin dışında gerçekleşmesidir. Bu çok taraflı ticaret sisteminin zayıflaması; maliyeti artırması, verimliliği azaltması ve belirsizliklere sebep olması dolayısıyla küresel büyüme beklentilerine zarar verebilir.
- Geçen yılki bir başka istikrarsızlık kaynağı Brexit’i çevreleyen kuşkulardı. Brexit’in Avrupa ve dünya üzerinde ne gibi etkilerinin olacağını düşünüyorsunuz?
İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden (AB) çıkışının merkezi yönleri halen askıdadır. BM'nin beklentileri geçiş döneminde sistematik bir çıkış öngörürken, dağınık bir Brexit senaryosu, reel ekonomi ve finans piyasaları üzerinde bir dizi olumsuzluğa kapı aralıyor. Çıkış sonrası tedbirlerin açık olmayışı ve İngiltere'nin AB ve dünyanın geri kalanıyla yasal ve ekonomik ilişkilerinin niteliği hakkındaki belirsizlikle birlikte şirketlerin yatırım kararları siyasi belirsizliğe tabi oluyor.
İngiltere'deki şirketler, tedarik zincirinin bozulması ihtimalinden dolayı Brexit'ten sonra hangi pazarda faaliyet göstereceklerini bilmiyorlar. AB üyeliği, üretim ürünlerinin ve yarı mamul ürünlerin sınırdan ücretsiz geçişine izin veriyor. Bu mekanizmaların nasıl işleyeceğine dair bir netliğin olmaması, yatırım kararlarını zorlaştırmaya devam edecektir. Sonuç olarak dağınık bir Brexit senaryosu, önce İngiltere ve sonrasında Avrupa için büyük bir risk oluşturmaktadır.
- Suudi Arabistan, Vizyon 2030 kapsamında önemli ekonomik reformlara tanık oluyor. Bu reformların Krallık ve bölge üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suudi Arabistan Krallığı’nın bölgedeki en büyük ekonomik güç olması göz önünde bulundurulduğunda, devam eden ekonomik reformların Krallık ve Batı Asya için oldukça önemli olduğuna inanıyoruz. Söz konusu reformların neticelerine ilişkin bir dizi olumlu işaret var. Reformlar, Suudiler için daha fazla iş fırsatı yarattı. Nispeten zayıf ekonomik büyümeye rağmen (2019 yılı için yüzde 0,3) Suudi vatandaşları arasındaki işsizlik oranı azalmıştır. İşsizlik oranındaki azalmanın, işgücü piyasasına katılımdaki artıştan kaynaklandığı unutulmamalıdır. Bu reformlar kadınların işgücü piyasasına katılımını destekledi. Suudi Arabistan Krallığı'ndaki ekonomik büyümenin, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine doğru bir ilerlemeyi temsil etmesi, daha kapsamlı bir yapıya geçildiğini göstermektedir.
- Devletler, iklim kriziyle mücadele ve sürekli istikrarlı ekonomik büyüme arasında nasıl bir denge kurabilir?
İklim kriziyle mücadele etmek ve istikrarlı ekonomik büyümeyi desteklemek birbiriyle çatışan iki ucu temsil etmek zorunda değil. Bir dizi ülkede temiz enerjiye geçiş, çevre ve sağlık yararlarının yanı sıra ekonomik fırsatlar da sağlayacaktır. Örneğin büyük ölçüde ithal edilen fosil yakıtlara güvenen ülkeler, ister enerji güvenliğini iyileştirme ister ödemeler dengesini iyileştirme bağlamında, yerel yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesinden faydalanacaktır. Dünyadaki her 5 kişiden 4'ü fosil yakıt ithal eden ülkelerde yaşıyor. Ayrıca diğer ülkeler, bakır, kobalt ve lityum gibi düşük karbon teknolojisinde kullanılan maden kaynaklarına olan talepteki artışa tanık olacak. 
Öte yandan devlet harcamalarını veya temel ithalatı finanse etmek için fosil yakıt ihracatına güvenen ülkeler, gelir ve e iş kayıpları riskleri ile karşı karşıya kalabilir. Uygun politikaların uygulanmamasıyla birlikte maliyet ve fayda, ülkeler ve bireyler arasında eşit olmayan bir şekilde dağılacaktır. Bu durumdan olumsuz etkilenenlerin zararlarını telafi etmek adına zor ama gerekli bir dizi tedbirin alınması gerekiyor. Ülkeler bu adımları atmalıdırlar. Bu durum, enerji geçişinde ilerleme kaydedilebilmesi için işbirliği ve koordinasyona dayalı uluslararası politikalara duyulan ihtiyacı göstermektedir.
- 2019 yılında dünya genelinde kötüleşen ekonomik koşullardan duyulan hoşnutsuzluğun tetiklediği protesto hareketlerine tanık olduk. Protestoların kısa ve orta vadede devam edeceğini düşünüyor musunuz? Ülkeler ekonomik eşitliği iyileştirmek adına ne yapabilir?
Protesto hareketleri ve sosyal hoşnutsuzluk, 2019 yılının küresel ekonomisinin ayırıcı özelliklerdendi. Hoşnutsuzluğun artması, sosyal ve ekonomik eşitsizlikler, ayrımcılık, siyasi talepler, yolsuzluk, cinsiyet ayrımcılığı ve iklim değişikliği gibi birçok farklı nedenden kaynaklanmaktadır. Lübnan, Hong Kong, Şili, Fransa ve Bolivya gibi dünyanın birçok ülkesinde büyük protestolar patlak verdi. Bazı ülkelerde sosyal ve ekonomik eşitlik gibi ortak nedenler protestoların zeminini oluştururken, diğer bazı ülkelerde ise kendine özgü özel nedenler bu protestoları tetikledi.
Protesto hareketlerinin bir tırmanışa tanıklık edip etmeyeceğini tahmin etmek zor. Ancak önemli olan bu sosyal hoşnutsuzluğun, toplumların çözülmesini talep ettikleri temel sorunları yansıttığının farkına varmaktır. Ekonomik sistem herkesin yaşam standardını yükseltme ve onlara daha iyi bir hayat sunma konusunda büyük zorluklarla karşılaşmaya devam ederse sosyal huzursuzluk artmaya devam edebilir.
Sonuç olarak devletlerin açık politik değişimlerle birlikte elle tutulur çabalar göstermeleri gerekiyor. Bu şekilde kapsamlı bir büyümeyi teşvik edebilir.
Birçok hükümet büyümeyi teşvik konusunda para politikalarına güveniyor. Ancak siyasi ortamdaki belirsizlikler göz önüne alındığında, ekonomik, sosyal ve çevresel meselelerin de ele alınacağı daha dengeli bir politikaya ihtiyacın olduğu görünür. Örneğin düşük faiz oranları ile hükümetler, acil kamu yatırım ihtiyaçlarını karşılamak için elverişli finans koşullarından faydalanmalıdır. En önemlisi, ulusal politikaları etkili uluslararası işbirliği ile desteklemektir. Böylece özellikle iklim değişikliği, uluslararası ticaret ve finans alanlarında ortak hedeflere ulaşılabilir.



Hamduk Şarku’l Avsat’a konuştu: “Manama görüşmeleri, Cidde Platformu ile entegre çalışıyor”

Hamduk (sağda), Addis Ababa’da Hamideti ile el sıkıştı (Twitter)
Hamduk (sağda), Addis Ababa’da Hamideti ile el sıkıştı (Twitter)
TT

Hamduk Şarku’l Avsat’a konuştu: “Manama görüşmeleri, Cidde Platformu ile entegre çalışıyor”

Hamduk (sağda), Addis Ababa’da Hamideti ile el sıkıştı (Twitter)
Hamduk (sağda), Addis Ababa’da Hamideti ile el sıkıştı (Twitter)

Eski Sudan Başbakanı ve Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum) Başkanı Abdullah Hamduk, Sudan Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Şemseddin Kabaşi ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) İkinci Komutanı Korgeneral Abdurrahim Daklu ile geçen ay Bahreyn’in başkenti Manama’da varılan anlaşmayı ‘doğru yolda atılmış olumlu bir adım’ olarak nitelendirdi. Hamduk, Manama’nın Cidde Platformu görüşmelerine entegre olduğunu söyledi. Ancak buna, Afrika kıtasında Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi (IGAD) ve Afrika Birliği’nin (AfB) gözetiminde eş zamanlı bir siyasi sürecin eşlik etmesini şart koştu.

Hamduk, AfB zirvesinin oturum aralarında, Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da Şarku’l Avsat ve sınırlı sayıda yerel gazeteciye röportaj verdi. Zirvede, Ekim 2021 darbesinin ardından üyeliğinin dondurulması nedeniyle Sudan yer almadı. Bu bağlamda Hamduk, pazar günü sona eren zirvedeki varlığının ona çok sayıda Afrikalı lider ve kıta dışından liderle görüşme fırsatı verdiğini söyledi.

Burhan, yardımcısı Şemseddin Kabaşi’yi Port Sudan’da kabul etti (Sudan ordusu)
Burhan, yardımcısı Şemseddin Kabaşi’yi Port Sudan’da kabul etti (Sudan ordusu)

Manama anlaşması

Ordu ile HDK arasındaki Manama Anlaşmasına ilişkin yorumunda Hamduk, yaşananların ‘Cidde müzakere platformunun genişletilmesi’ olarak değerlendirildiğini söylerken, müzakerelerin Suudi Arabistan Krallığı ve ABD tarafından kolaylaştırılmasının ardından Manama’nın, bunlara Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’i de eklediğini dile getirdi.

Hamduk, Genelkurmay Başkanı Yardımcısı ile Hızlı Destek arasında Manama’daki anlaşmayı ‘doğru yönde atılmış olumlu bir adım’ olarak değerlendirdi. Abdullah Hamduk ayrıca, “Manama Platformu’nun çabaları devam ederse, çatışmaların ve ateşlerin durdurulması aşamasına ulaşırsa ve insani yardımların ulaştırılması kolaylaşırsa vatandaşların acılarının hafifletilmesinin yolu açılacaktır” dedi.

Hamduk, müzakere sürecinin başarısı için IGAD ve AfB’nin gözetiminde eş zamanlı bir siyasi sürecin yürütülmesini şart koştu. Aynı şekilde “Siyasi süreç uzun süredir ertelendi. Belki de krize askeri bir çözümün bulunmadığı ve siyasi aktörleri ve tüm demokratik güçleri bir araya getiren siyasi sürecin öneminin olmadığı bir ortamda bu gecikme, Sudan sorununun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilir” ifadelerini kullandı.

Hartum’da Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında çıkan çatışmalar sonucu dumanlar yükseliyor (Arşiv- AFP)
Hartum’da Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında çıkan çatışmalar sonucu dumanlar yükseliyor (Arşiv- AFP)

Eski Sudan Başbakanı, görüştüğü liderlere Sudan savaşı ve krizinin askeri bir çözümü olmadığına ikna olunması gerekliliğine vurgu yaparak, onları krizi müzakere yoluyla çözecek siyasi süreci desteklemeye çağırdı. Abdullah Hamduk, “Kuruluş konferansını, geçiş anayasasını, geçiş düzenlemelerini ve Sudan’ın birliğinin ve tek ulusal ordunun onaylanmasını, geçiş dönemi adaletini, demokratik sivil dönüşümü, cezasız kalmamayı, hesap verebilirliği ve diğerlerini içeren ilkeler topluluğu üreten bir istişare toplantısıyla sonuçlanan bir dizi mekanizmadan oluşmuş yol haritası eşliğinde, onlarla birlikte krizi tanımlamaya, Tekaddüm koalisyonunun krize çözüm bulma vizyonunu sunmaya odaklandık” açıklamasında bulundu.

Krizin köklerine değinmek

Zirvede Afrikalı liderler ve katılımcılarla yaptığı görüşmede Hamduk, Sudan krizinin köklerine değinilmesinin ve savaşların sonsuza kadar durdurulmasının önemine dikkati çekerek, “Nisan savaşı, Sudan’daki ilk savaş değil. Bunun son savaş olması için tüm meseleleri ele almalıyız” dedi.

Eski Başbakan, görüştüğü liderlerle ülkenin tanık olduğu felaket insani durumu da ele aldığını ifade ederken, “İstatistiklere göre 25 milyon Sudanlı, savaş ve tarım sezonunun başarısızlıkla sonuçlanması sonucunda kıtlığa maruz kalıyor. Sudanlıların acılarını hafifletmek için uluslararası topluma Çad, Etiyopya ve Güney Sudan’dan insani yardımların Sudan’ın çeşitli sınırlarına girmesine izin vermeleri çağrısında bulunduk” şeklinde konuştu.

Abdullah Hamduk, konuşmasında bölgede tanık olunan siyasi çalkantılara ve güvenlikteki akışkanlığa da değindi. Bu bağlamda “Gazze’deki savaşın yanı sıra Kızıldeniz’de de çatışmalar yaşanıyor. Bölge çok şiddetli bir kutuplaşma durumuna sahne oluyor. Bu çatışmaya doğrudan müdahale, kutuplaşma durumunu artıracaktır” diyen Hamduk, “Tüm komşu ülkelerle iletişim kurarak ve müzakere edilmiş siyasi çözümlere öncelik vererek doğru yönde ilerlediğimizi umuyoruz” ifadelerini kullandı.

Omdurman’da Sudan Silahlı Kuvvetleri’ne ait askerleri taşıyan askeri araç (AFP)
Omdurman’da Sudan Silahlı Kuvvetleri’ne ait askerleri taşıyan askeri araç (AFP)

Eski Sudan Başbakanı, Tekaddüm koalisyonunun komutanlığıyla görüşme talebine ve Hızlı Destek liderliğiyle Addis Ababa Bildirgesi’ni imzalamasına da değinirken, “Çatışmayı durdurmak için savaşın her iki tarafına da mesajlar gönderdik. Hızlı Destek Kuvvetleri liderliği yanıt verdi. Onlarla Addis Ababa’da bir araya geldik ve bildirgeyi imzaladık. Bu, Tekaddüm tarafından önerilen yol haritasında belirtilenlerin çoğuyla tutarlıdır” değerlendirmesinde bulundu.

Orduyla sürekli iletişim

Hamduk ayrıca, genelkurmay başkanlığıyla toplantı yapmak için temasının kesilmediğini ve kendisiyle son temasının iki hafta önce olduğunu söylerken, “Ancak henüz nihai bir karara varıp toplantı tarihini belirlemedik. Ama hızlı ve ivedi bir şekilde onlarla bir araya gelmeyi umuyoruz. İki tarafla olan iletişimimiz sırasında, müzakere için sağlıklı bir ortam yaratmak amacıyla düşmanca söylemlerin kontrol altına alınmasının önemini vurguladık” dedi.

Ordunun toplantının geçici başkent Port Sudan’da yapılması talebiyle ilgili olarak ise Abdullah Hamduk, “Sudan’ın herhangi bir yerinde ordu komutanlarıyla görüşmemizde herhangi bir sorun yok. Ancak onlara tüm ülkenin savaş halinde olduğunu ve Sudan Limanı’ndaki genelkurmay başkanlığının varlığının koşulların anormal olduğunu doğruladığını ve bu durumdan ziyade eşitlik ve özgürlük konusunu ele almamıza imkân veren bir atmosferde buluşmamız gerektiğini söyledik. Bu durum, şu anda Sudan’da mevcut değil” dedi.

Tekaddum’un ordu liderleriyle görüşme konusundaki istekliliğini yineleyen Hamduk, “Bu konunun amacı, savaşın durdurulmasını hızlandırmak ve Sudan halkının acılarına son vermektir. Formalitelerin savaşın durdurulmasına izin vererek ya da yardımcı olarak bu iletişimin sağlanmasına engel olmayacağını umuyoruz” şeklinde konuştu.

Addis Ababa Bildirgesi hükümlerinin uygulanmasına ilişkin olarak ise Hamduk, anlaşmada öngörülen pratik hususların, özellikle de 451 savaş esirinin serbest bırakılması vaadinin uygulanmasının önemini vurguladığını söyledi. Abdullah Hamduk ayrıca, “Hızlı Destek liderliği, mahkumları serbest bırakmaya hazır olduğunu belirtti. Ancak Kızılhaç’ın ülkeyi terk etmesi sorunuyla karşı karşıya olduğunu, daha önce de Kızılhaç aracılığıyla benzer açıklamaların yapıldığını ifade etti. Kızılhaç’ın yokluğu, bildirgede öngörülen tutukluların serbest bırakılmasının tamamlanmasını engelledi” ifadelerini kullandı.

Tekaddum’un karşı karşıya olduğu zorluklar

Abdullah Hamduk, Tekaddum koalisyonunun çalışmalarının ve genişlemesinin karşı karşıya olduğu zorlukları kabul ederken, “Ancak Mısır’da başlangıçta Arap Sosyalist Baas Partisi ve Abdulvahid Muhammed en-Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi ile görüştük. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile ortak eylem gündemi için teknik bir komite oluşturulması konusunda anlaştık. Platform ve Koordinasyon Sekreterliği gibi diğer gruplarla da görüştük” dedi.

Molly Phee, Sudanlı kadın sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle Addis Ababa’da (Hartum’daki ABD Büyükelçiliği/ Facebook)
Molly Phee, Sudanlı kadın sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle Addis Ababa’da (Hartum’daki ABD Büyükelçiliği/ Facebook)

Hamduk, açıklamalarının Abdulaziz el-Hillu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi, Abdulvahid Muhammed en-Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi, Komünist Parti, Arap Sosyalist Baas Partisi, Federal Parti ve Dr. Ali el-Hac liderliğindeki Halk Kongresi’ne yönelik olduğunu söyledi. Ayrıca, sonuçların çoğunlukla olumlu olduğunu ve şu anda ortak işbirliği olanaklarını birlikte incelediklerini ifade etti.

Abdullah Hamduk, temasa geçilen güçlerin çoğunun demokratik güçlerin birliğine ve ortak eyleme istekli olduklarını ifade ettiğini vurgularken, “Ancak koalisyon çalışmalarının devam edebilecek ve ayakta durabilecek temeller üzerine inşa edilebilmesi için sabır ve aceleci sonuçlara varılmaması gerekir” dedi.

Eski Başbakan, siyasi ve sivil güçlere, ‘Tekaddum koalisyonuna katılmak, Tekaddum üyeliği olmadan ortak çalışmak ve son seçenek olarak da gelecek ayki Tekaddum kuruluş konferansı çalışmalarına veya Tekaddum’un düzenlemeye başladığı çalıştaylara katılmak’ olmak üzere savaşı durdurma yolunda üç ortak eylem önerdi.