Şarku'l Avsat Arşivi: İngiltere'nin Suriye'de 1950'lilerde yaşanan darbelerin detaylarını ortaya koyan belgeleri

Şarku'l Avsat Arşivi: İngiltere'nin Suriye'de 1950'lilerde yaşanan darbelerin detaylarını ortaya koyan belgeleri
TT

Şarku'l Avsat Arşivi: İngiltere'nin Suriye'de 1950'lilerde yaşanan darbelerin detaylarını ortaya koyan belgeleri

Şarku'l Avsat Arşivi: İngiltere'nin Suriye'de 1950'lilerde yaşanan darbelerin detaylarını ortaya koyan belgeleri

Şarku’l Avsat, 10 Şubat 1985'te, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın gizliliği kaldırılmış bir takım belgelerini yayınladı. 1954 yılına tarihli belgelere göre, ani istifasına rağmen eski Suriye Devlet Başkanı Edib Çiçekli, eğer Şam’a geri dönmesini engelleyen Lübnanlı yetkililerin müdahalesi olmasaydı, yeniden Suriye’de iktidara gelebilecekti. Belgeler ayrıca, Çiçekli’nin iktidarı kaybetmesinin ardından durumu kendi lehine çevirebilecek inisiyatife ve biraz da olsa güce sahip olan herkesin ülkenin başına geçebileceğine işaret etti.
Şam yakınlarındaki Suriye ordusunun bazı birlikleri, hala Çiçekli’ye sadık kalmaya devam etse de, Şam Radyosu,  25 Şubat 1954 akşamı Çiçekli’nin istifasını resmen açıkladı. O sırada Çiçekli Lübnan’ın başkenti Beyrut’ doğru gidiyordu. Çiçekli, haberi alır almaz Şam’a geri dönmek istese de dönemin Lübnan Cumhurbaşkanı Camille Chamoun, onun dönüşünü engelledi. Çiçekli ertesi gün Cidde’ye gitmek üzere Beyrut’tan ayrıldı. Ancak rejimini kurtarabileceği son bir şansı dahi yoktu.
Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Muhammed Necib, Kahire’de istifa ettiği gün Çiçekli de istifaya zorlandı. Ancak Necib yeniden görevine geri dönmeyi başarırken Çiçekli için süreç farklı gelişti.
Şarku’l Avsat’ın araştırma haberinde, İngiltere'nin Şam Büyükelçisi tarafından Londra Dışişleri Bakanı'na gönderilen bir telgrafı inceleyerek, telgrafın Suriye ile yakından ilgilenen ülkelerin temsilcilerinin gelişmelere verdikleri tepkileri ortaya koyduğunu aktarıyor. Telgrafa göre bu ülkeler arasında ABD ve Fransa, Çiçekli’nin istifasını üzüntüyle karşılarken Türkiye memnuniyetle karşıladı.
Çiçekli rejimine karşı düzenlenen askeri darbenin ayrıntıları netleşmeye başladıktan sonra, İngiltere’nin Şam Büyükelçisi İngiliz Dışişleri Bakanı Anthony Eden'e ayrıntılı bir rapor gönderdi. Büyükelçi raporunda, Çiçekli orduyu kontrol ettiği sürece ülkeyi de yöneteceğini öngörüyordu. Raporunda darbenin kökenlerinin hala tam olarak ortaya çıkmadığını ve özellikle Humus şehrinde huzursuzluğun baş gösterdiğini söyleyen Büyükelçi, Çiçekli’nin Dürzileri bastırmasının halk arasında bir karşıtlığı ortaya çıkardığını da sözlerine ekledi. Büyükelçi raporuna şöyle devam etti;
“Suriyeliler siyasetçileri tutuklamaya alışkınlar. Bununla birlikte bu tutuklamaların ülkeye faydalı olduğunu düşünen insanlar var. Artık mevcut meselelerle Nureddin el-Atasi liderliğindeki yeni hükümet uğraşmak zorunda. Ancak nasıl bir yaklaşım sergileyeceğini tahmin etmek için henüz çok erken.”
Büyükelçi değerlendirmesini şöyle sürdürdü;
“Suriye, şansın büyük rol oynadığı ve beklenmedik gelişmelerin her an yaşanabileceği siyasi bir rulet oyununun eşiğinde gibi görünüyor.”
Irak ile birlik konusundaki spekülasyonları da gözler önüne seren raporda şu ifadeler yer alıyor;
“Irak ile birlik sorununun Suriye siyasi sahnesinde tekrar ön plana çıkması ihtimali bulunuyor. Şu anda, Halk Partisi'nin birlik konusunda aşama aşama ilerleme sağlanması önerisinde bulunması bekleniyor. Ancak bu yaklaşımın birlik planına karşı çıkanları yumuşatma olasılığı oldukça düşük. Lübnan ve Ürdün'ü ilhak ederek ve Türkiye'den İskenderun Sancağı’nı geri alarak Büyük Suriye’nin birliğini oluşturmayı tercih edenler var”
Arşive göre modern Suriye tarihi, ilk aşamaları Suriye'nin ‘siyasetçileri tutuklamaya alışkın’ olarak kalacağını düşünen İngiliz Büyükelçi’nin telgrafında belgelenen bir dizi darbeye tanıklık etti.

Bu gelişmelerin ardından 1958'e kadar geçen süre ‘Demokrasi Baharı’ olarak adlandırılıyordu. Bu dönemde Türkiye ile ilişkiler kötüleşirken 1958 yılında Suriye ile Mısır birleşerek Birleşik Arap Cumhuriyeti ilan edildi. Bu gelişme, dönemin Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır’ın nüfuzunu en üst seviyeye çıkardı. Daha sonra 1961'de Nazım el-Kudsi cumhurbaşkanı seçildi.
Ancak 1963’te Baasçılar, Kudsi’ye askeri bir darbe gerçekleştirdi. Sonrasında, birincisi 1966’da ikincisi ise 1970’de olmak üzere iki darbe daha oldu. 1970 darbesinde Savunma Bakanı Hafız Esed iktidara geldi. Bu da yeni bir anayasanın kapısını açarak, Baasçı tek parti rejimi devletin ve toplumun başına geçti.
Lübnan'ın 1954'te Çiçekli’nin rejimini kurtarmasını önlemesine katkıda bulunmasından sonra Suriye, 1975 yılında askeri olarak Lübnan'daki iç savaşa dahil oldu. Bu askeri varlık 2005 yılına kadar sürdü.



Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  

Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  
TT

Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  

Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  

Suudi Arabistanlı bir yazar olarak, uzun yıllar, birçok sanatçı, yazar, akademisyen ve aydını barındıran bir entelektüel grubun içinde yer aldım. Kahire, Beyrut, Tunus ve Kazablanka gibi Arap başkentlerindeki konferanslara, festivallere ve kültürel organizasyonlara iştirak ediyorduk. O zamanlar kardeş ülkelerde olan kültür bakanlıklarının bir benzerinin ülkemiz Suudi Arabistan’da da olması için özlem duyuyorduk. Daha sonra enformasyon bakanlığı altında bir kültür komitesi kurulması kararlaştırıldı. Bu haberi yarım yamalak bir tebessümle karşılamak durumunda kaldık. Çünkü bu, hayallerimizin ve beklentimizin altında bir karardı. Biz daha çok yazar, sanatçı ve her alandaki düşünüre ciddi destekler verecek bağımsız bir kültür bakanlığı hayal ediyorduk.  
Suudi Arabistan’daki kültürel sahne oldukça zengin ve çok çeşitlidir.  Suudi kültür ortamı hakkında pek bir şey bilmeyenler için şöyle özetleyebilirim.  Birincisi kamu desteği, ikincisi; özel sektör ve üçüncüsü bağımsız olmak üzere, kültür dünyamız üç alanda değerlendirilebilir. Kamu desteği, devletin kültürel etkinliklere doğrudan veya dolaylı olarak sunduğu desteklerdir. Özel sektörün hizmetleri ise, yayınevleri, edebiyat merkezleri ve sanat galerileri ile sınırlıdır. Bağımsız sanat ise, edebiyat kulüpleri, sivil kültür sanat dernekleri ve geleneksel medya tarafından desteklenen faaliyetleri içerir.  
Bağımsız addedebileceğimiz bu kültürel alanda, ülke genelinde 17 edebiyat kulübü ve 16 kültür sanat derneği faaliyet göstermektedir. Bağımsız alan, yetmişli yıllardan bu yana Krallıktaki kültürel yaşamın gelişiminde çok önemli bir rol oynadı ve oynamaya da devam ediyor. Ülkedeki en önemli kültürel ve düşünsel ürünlerin ortaya çıkmasına olanak sağlayan bağımsız kültürel alan, sınırlı kamu desteği, sınırlı özel sektör desteği ve bağışçıların desteği ile ayakta kalmaktadır.  
2018 yılında yayınlanan kraliyet kararnamesi ile, kültür bakanlığı enformasyon bakanlığından ayrılarak bağımsız bir kuruluş haline geldi. Ülkede kültürel faaliyetleri yakından takip edenler artık farklı bir gelecek tahayyül edebiliyordu. Nitekim takip eden üç yıl içinde kültürel alanlarda önemli atılımlar yapıldı.  
Artık karamsarlığın yerini iyimserlik alabilirdi. Çünkü Suudi Arabistan’ın yeni kültür bakanlığı, Arap ülkelerindeki muadillerinden farklı olarak, aydınların arzu ettiğinden daha olumlu bir vizyon taşımaktaydı. Kültür bakanlığı, bölgedeki ve Arap ülkelerindeki benzerlerinden farklı bir örgütlenmeye gitmişti. Bu örgütlenmenin şekillenmesinde UNESCO aktif rol aldı. Bakanlık süreç içinde faaliyetlerini çeşitli kültürel sektörleri kapsayan 11 başlık altında organize etti. Bu başlıklar altında edebiyat, çeviri, tiyatro, müzik ve resim sanatlarının yanı sıra moda ve yemek pişirme gibi aşina olunmayan kültürel üretim alanları da kendisine yer buldu. Bakanlık nezdinde 16 komisyon oluşturuldu. Dikkat çekici husus ise, bu komisyonların bürokratik ataletten uzak olarak tamamen bağımsız bir şekilde yönetilmeleridir. Bahsi geçen komisyonların yönetim kurulları ve icra komiteleri, kültür aracılığı yapan dernekleri denetlemekte ve desteklemektedir.  Kültürel bir etkinlik yapmak, konferans veya sempozyum düzenlemek isteyenlerin, bakanlık destekli bir dernekle anlaşması gerekiyor. Kitap telif etmek veya yabancı dildeki bir eserin çevirisini yapmak isteyenlerin ise bir yayınevi ile anlaşmaları yeterli oluyor. Komisyonların doğrudan değil de bağımsız dernekler aracılığıyla vatandaşla muhatap olması nedeniyle, bürokratik zorluklar ve idari yolsuzlukların önüne geçilmesi hedefleniyor.  

Bütün bunlar gülümseten olumlu gelişmelerdir. İşlerin gidişatını yakından takip eden biri olarak bu pozitif yargılarda bulunabiliyorum. Sayın kültür bakanının başkanlığını yaptığı, edebiyat ve tercüme komisyonunun içinde yer almaktayım. Kadın çalışanların da yoğunlukta olduğu bu komisyonun çalışma ortamı, daha önce devlet kurumlarında alışık olmadığımız kadar rahat ve özgürlükçü.   
Ancak, bilindiği üzere kültür, ne kadar çeşitli ve gelişmiş olsa da kurumlar tarafından üretilemez. Kurumlar kültürel üretimi teşvik eder ya da sekteye uğratır fakat kültürün üretimini üstlenemez. İster edebiyat olsun ister felsefe veya sanat, tekil ya da çoğul olarak bireyler tarafından üretilir. Kral Abdülaziz tarafından kurulduğu ilk yıllardan itibaren ülkemizin kültürel birikimi, bireysel çabalarla oluşmuştur.  
Sayın Veliaht Prens Muhammed bin Selman liderliğindeki 2030 vizyonunu kültürel alanda yakalayabilmemiz için, kültür üreticisi bireylere uygun koşulların sağlanması bir zorunluluktur. Kültür bakanlığının artan ve çeşitlenen maddi manevi destekleri, bu yolda güçlü bir şekilde ilerlediğimizin güçlü bir göstergesidir. Ancak bu eğilimin sürdürülebilir olması için dikkat edilmesi gereken hususlar var: 
Birincisi: kültürün, entelektüel ve yaratıcı bir doruk noktası olarak görülmesidir. Doruk noktası derken, insanın kültürel faaliyeti ile kendisini gerçekleştirebileceği en üst sınırlara ulaşabilmesini kastediyoruz. Popülizmin cazibesine kapılmadan, üretici ve alıcıları tatmin etmek için nitelikten ödün verilmemesi gerekir. Bunun elitist, üstenci bir yaklaşım olduğunu ve kültürün geniş kitlelere yayılmasına mâni olacağını iddia edenler olabilir.  Ancak niteliğin niceliğe feda edilmesi, kültürel seviyenin ve kalitenin düşmesiyle sonuçlanacaktır. Asıl hedeflenmesi gereken, kitlelerin seviyesinin yukarıya çekilmesi olmalıdır.  Kültürün en yüksek ürünlerinden biri olan felsefe, kimileri için hayata dair basit fikirlere dönüşebilir veya insan hayatındaki en önemli konuların tartışılarak, sorunlarına çözüm bulunmasına katkı sağlayabilir. Tabi ki yüksek standartlar dayatılamaz, bununla birlikte olumlu yönlendirmeler ve hatırlatmaların yapılması gerekir.   
İkincisi: Kültürel üretimin aracı olan Arap diline azami özenin gösterilmesidir. Arapçanın kültürel üretimdeki temel rolü teşvik edilmelidir. Başta eğitim alanında iyileştirmeler olmak üzere, akademi, medya ve ticari alanlarda Arapça dilinin doğru kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Özellikle ticaret alanlarında İngilizcenin Arapçanın yerini almaya başladığı görülüyor. Gençlerin kullandığı dil itibariyle Arapçalarının geliştirilmesi için gerekli adımların atılması zorunludur. Arapça, kültürümüzün geleceğidir, çünkü sahip olduğumuz kültür Arap kültürüdür.   
Üçüncüsü: İfade ve üretim özgürlüğü alanlarının genişletilmesidir. Toplumsal baskı ve muhafazakâr yaklaşım, üretilenlerin kalitesini olumsuz etkiler. Geçmişte, bu korkular ve hassasiyetler nedeniyle, nice kültürel içerik üreticisi yurt dışında yaşamak zorunda kalmıştır. Çok şükür bu yönde olumlu değişikliklerin olduğuna dair birçok işaret var, ancak Suudi Arabistan’ı, kendi çocuklarının ürettikleri için bir merkez haline dönüştürebilmemiz için daha fazla çaba sarf etmeliyiz.  
Dördüncüsü: Kültürün, geniş anlamıyla bir milli servet olduğunun bilincinde olmalıyız.  Veliaht Prens, Cidde şehrinde Suudi aydınlarla yaptığı ilk görüşmede, bu hususu vurgulamıştı. Suudi Arabistan’ın Arap, Müslüman ve dünya düzeyindeki entelektüeller için bir cazibe merkezi olması için bireysel ve toplu olarak daha fazla çaba sarf etmemiz gerekir. Bunun için de ülkemizde kitap dağıtımı, konferans ve festivallerin düzenlenmesi için mevcut prosedürlerin kolaylaştırılması lazımdır. Yakın zamanda ülkemizde geniş katılımlı Arapça kitap fuarının düzenlenmesi ile felsefe ve çeviri alanlarında iki önemli konferansın yapılmış olması, sürdürülmesi gereken doğru yolda atılmış adımlar olarak değerlendirilebilir.  
Beşincisi: Kültürel faaliyette tarihsel olarak önemli bir yeri olan, edebiyat kulüplerinin ve kültür sanat derneklerinin verimliliğinin arttırılması için girişimlerde bulunulmasıdır. Bu kültürel tarihi mirasa yeterli özeni göstermeliyiz.  
 Altıncısı: Akademik ve araştırma kurumlarının, kültürel üretime daha fazla katkıda bulunmaya teşvik edilmesidir. Akademi yaygın olduğu üzere halktan uzak olmamalı, halkla daha fazla etkileşim kurmalıdır. Üniversiteler, yirminci yüzyılın başlangıcından bu yana Arap kalkınmasında önemli roller üstlenmiştir. Suudi Arabistan’ın kültürel tarihinde de üniversitelerin önemli bir yeri olmuştur. Ancak son yıllarda bu rolün azaldığına dair emareler bulunmakta. Üniversitelerin aktif katılımı olmadan gerçek nitelikli bir kültürel canlanma tasavvur edilemez. Zira üniversiteler, aydınlanma, gelişim ve bilinçlenme için en önemli merkezlerdir.  
 Bana göre, ülkemizde kültürel atılım gerçekleşmesi için dikkate alınması gereken hususlar bunlardır. Bu alanlarda şimdiye değin atılmış önemli adımlara ek olarak, bu hususlara da odaklanılırsa yüksek kültür seviyelerine çıkmamız kaçınılmazdır.