Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Şarku'l Avsat'a konuştu: Türkiye'nin Libya hamlesi gerilimi tırmandırdı

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides
Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides
TT

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Şarku'l Avsat'a konuştu: Türkiye'nin Libya hamlesi gerilimi tırmandırdı

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides
Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides, Türkiye'nin Libya'ya yönelik askeri müdahalesinin ciddi endişe yarattığını, mevcut durumu istikrarsızlaştırdığını ve bunun da Libya, bölge ve Avrupa’nın güvenliğine yönelik ciddi yansımaları olduğunu vurguladı. Bakan ayrıca ‘zorluklarla mücadele etmek, Ortadoğu’da istikrarı ve güvenliği en üst seviyeye çıkarmak’ için Lefkoşa'nın Riyad ile ortak çalışmaya hazır olduğunu vurguladı.
Kıbrıs Rum Yönetimi'nin başkenti Lefkoşa'dan Şarku’l Avsat'ın sorularını yanıtlayan Bakan, “Türkiye'nin Libya'da asker konuşlandırma kararı ve Türk yetkililerin bu konuşlandırmalarla ilgili yinelenen açıklamaları, Libya'daki çatışmayı körüklüyor ve uluslararası toplumun Libya çatışmasına barışçıl bir çözüm bulma çabalarını baltalıyor.  Ayrıca özellikle Trablus'ta Suriyeli paralı askerlerin ve yabancı terörist savaşçıların varlığının giderek arttığına dair ortaya konulan kanıtlar bizi endişelendiriyor" ifadelerini kullandı.
Türkiye'ye düzensiz göçleri ‘şantaj aracı’ olarak kullandığı ve böylece Avrupa Birliği’nden (AB) ‘siyasi tavizler aldığı' şeklinde eleştirilerde bulunan Christodoulides, “Türkiye'nin komşularına yönelik, uluslararası hukuka asgari düzeyde dahi saygıdan yoksun dış politikası durumun kötüleşmesine katkıda bulunuyor” diye konuştu.
Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Christodoulides'in Şarku’l Avsat'a verdiği röportajın tamamı:
- Kıbrıs Rum Yönetimi'nin başta mülteciler sorunu olmak üzere karşı karşıya kaldığı mevcut politik ve ekonomik zorluklarla ilgili değerlendirmeniz nedir?

Bilindiği üzere Kıbrıs son yedi yıldır, mali krizin etkileriyle boğuşuyor.  Bununla birlikte kaynaklarının yetersiz kaldığı büyük bir düzensiz göç akışını da yönetmek zorunda kaldı. Ancak ekonomik zorluklara, sınırlı kapasiteye ve yetersiz altyapıya rağmen Kıbrıs, uluslararası hukuk uyarınca gerçekten ihtiyaç duyanlara koruma sağlama yükümlülüğünü yerine getirmeyi sürdürdü.
- Kıbrıs Rum Yönetimi üzerinden Avrupa'ya düzensiz göç akışının boyutu ve hükümetin bunlarla başa çıkma stratejisi nedir?
2019 yılında toplam 12 bin 900 sığınma talebi aldık. Bu taleplerin yarısından fazlası Türkiye'den Kıbrıs’ın kontrolü altında olmayan bölgelere gelen ve daha sonra iltica talebinde bulunmak için ‘sınır çizgisini’ geçen kişilere ait. Sığınmacıların çoğu uluslararası koruma yükümlülükleri karşılanmayan ve Türkiye'nin AB’den siyasi tavizler almak için düzensiz göçü bir şantaj aracı olarak kullanmasından faydalanan göçmen işçiler. Türkiye, göç rotalarının ortaya çıkmasını engellemeye yönelik taahhüdünü yerine getirmiyor. Bununla birlikte Kıbrıs’ın geri kabul yükümlülüklerini uygulamayı reddediyor. Türkiye'nin komşularına yönelik, uluslararası hukuka asgari düzeyde dahi saygıdan yoksun dış politikası durumun kötüleşmesine katkıda bulunuyor.
- Kıbrıs Rum Yönetimi'ne Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ülkesinin Birleşmiş Milletler’den (BM) Libya'daki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile imzaladığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’nı tanıması ve askeri müdahalesini haklı görmesi konusundaki talebini ele alma stratejisi nedir?
Tıpkı AB’nin de sık sık yinelediği gibi, Türkiye'nin Libya'ya yönelik askeri müdahalesi büyük bir endişe kaynağıdır. Bu müdahale mevcut durumu istikrarsızlaştırırken Libya, bölge ve Avrupa’nın güvenliği için ciddi yansımaları oluyor.
Avrupa'nın Libya'ya askeri müdahale konusundaki düşüncesine dönersek, hem BM hem de Berlin Konferansı, dış müdahaleleri ve BM’nin uyguladığı silah ambargosunun açık ve sistematik ihlallerini, çatışmanın ana kaynağı ve siyasi sürece yönelik en büyük engel olarak tanımladı. Bu çerçevede Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin  (TBMM) Libya’ya asker gönderilmesi ne yönelik tezkereyi onaylaması, Türk yetkililerin bu konuşlandırmalarla ilgili yinelenen açıklamaları, Libya'daki çatışmayı körüklüyor ve uluslararası toplumun Libya çatışmasına barışçıl bir çözüm bulma çabalarını baltalıyor.  Ayrıca özellikle Trablus'ta Suriyeli paralı askerlerin ve yabancı terörist savaşçıların varlığının giderek arttığına dair ortaya konulan kanıtlar bizi endişelendiriyor.
- Kıbrıs Rum Yönetimi ve Suudi Arabistan ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Siyasi, askeri, güvenlik ve ekonomik işbirliğinin en önemli alanları nelerdir?
Kıbrıs’ın Suudi Arabistan ile arasındaki ilişkileri ikili ve çok taraflı seviyelerde güçlendirmeye devam etmeye yönelik açıkça verdiği siyasi bir söz var. Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ile görüştüğüm son Riyad ziyaretim, ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesinde atılan önemli bir adım oldu. Bu aynı zamanda, ortak siyasi irade ve Kıbrıs ile Suudi Arabistan ilişkilerini her düzeyde önemli ölçüde iyileştirme sözünün bir kanıtıdır. Esasen son iki yıl içinde ilişkilerimizde uzun bir yol kat etti. Suudi Arabistan’ın Kıbrıs’a ilk büyükelçisini ataması, ülkelerimiz ve halklarımız arasındaki mevcut dostluk bağlarının güçlendirilmesinde önemli bir adımdı. Ardından iki ülke arasındaki ilişkileri artırma yolunda ilerlemek için çifte vergilendirmeden kaçınma ve havayolu hizmetleri ile ilgili iki anlaşma imzalandı.
- Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiğiniz son ziyarette hangi konular ele alındı?
Ziyaretim sırasında, büyük beklentiler barındıran ikili ilişkilerimizin tüm boyutlarıyla ele alındığı önemli bir görüşme yaptık ve bu ilişkileri daha da genişletmenin yollarını inceledik. Ayrıca gelecek vaat eden Suudi Arabistan’ın ‘2030 Vizyonu’ projesinde olası işbirliği olanaklarını tartıştık. Siyasi, ekonomik, güvenlik, askeri ve savunma alanlarında işbirliği için muazzam potansiyellere sahip olduğumuza inanıyorum. Ayrıca, Ortadoğu’da istikrarı ve güvenliği en üst seviyeye taşımak amacıyla, gelecekte karşılaşılabilecek zorlukların üstesinden gelmek için iki ülke arasındaki ortak çalışmanın nasıl geliştirileceğini tartıştık.
- Suudi Arabistan'ın güvenlik ve istikrarı artırmadaki rolü ve terörle mücadeledeki çabaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Esasen Kıbrıs,  terörle mücadelede ve bölgedeki barışı, güvenliği ve istikrarı sağlama çabalarında gelen olarak Suudi Arabistan gibi ılımlı Arap ülkelerinin yanında yer aldı. Bildiğiniz üzere bölgemiz her an her şeyin olabildiği tahmin edilemez bir yer. Körfez sularındaki petrol tankerlerini, Suudi Arabistan'daki petrol tesisleri ve havaalanı terminallerini hedef alan ve birçok yaralanmaya neden olan son saldırılar sırasında son derece endişelendik. Bu saldırıları net bir şekilde kınıyoruz. Son saldırıların hedefi olan Suudi Arabistan’ın ve bölgedeki dostlarımızın yanındayız. Suudi Arabistan’ın bölgede önemli bir rolü olduğundan şüphemiz yok.
- Kıbrıs Rum Yönetimi'ne yönelik Suudi yatırımlarının artmasıyla ilgili beklentileriniz nelerdir?
Aslında, her iki ülkede de ticaret hacmi ve doğrudan yatırım hacminin katlanarak artması bekleniyor. Kıbrıs’da doğrudan yabancı yatırım alan en önemli alanlar arasında bankalar, deniz taşımacılığı, gayrimenkul, perakendecilik, ilaç ve enerji sektörleri bulunuyor. Genel olarak, Suudi Arabistanlı iş insanlarının iki ülke arasındaki ticaret ve yatırım işbirliği fırsatları ile ilgilendiğinin farkındayız. Bununla birlikte Kıbrıs merkezli şirketlerin Suudi Arabistan’a ilaç, enerji, inşaat, konaklama ve turizm hizmetleri alanlarında yaptığı yatırımlar da oldukça önemli.
- Kıbrıs Rum Yönetimi'ne ziyaret eden Suudi turist sayısında bir artış gözlemlendi. Bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?
Kıbrıs’ı ziyaret eden Suudi turist sayısı son üç yılda önemli bir artış gösterdi. Bu sayı, 2019'da 4 binin üzerine çıkmış durumda. Riyad'dan Larnaka'ya doğrudan uçuşlara devam etme beklentisi var. Bu beklenti, Kıbrıslı ve Suudi turistler ve yatırımcılar için daha uygun bir seçenek sunacaktır.



Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü Kıblavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Geçiş dönemi için anayasal bir deklarasyon ve teknokrat bir hükümet gerekiyor

Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
TT

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü Kıblavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Geçiş dönemi için anayasal bir deklarasyon ve teknokrat bir hükümet gerekiyor

Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)

Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Suriye'de Ahmed eş-Şera liderliğinde yeni bir yönetimin başa gelmesinin ardından Suriye dosyasındaki gelişmeler dikkatle takip ediliyor. Belki de buradaki en önemli soru, eş-Şera'nın medya açıklamalarında duyurduğu Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin detaylarının, bir hazırlık komitesinin oluşturulmasının ve kabul edilecek koşullara göre kimlerin davet edilip kimlerin dışarıda bırakılacağıdır.

dsvfbg

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü, Suriyeli yazar ve siyasi araştırmacı Dr. Mueyyed Gazlan Kıblavi, Şarku’l Avsat'ın sorularını yanıtladı.

Kıblavi, ‘Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne davet edilecek şahsiyetlerin mevcut ya da geçmiş mücadeleleri, Suriye davasına katılımları ve devrimci faaliyetleri nedeniyle davet edileceğini’ vurguladı. Siyaset yapmayan devrimciler olduğu gibi, devrimi pratik etmeyen siyasetçiler de olduğunu belirten Kıblavi, gençlik kategorisinin, kadın kategorisinin, muhalifler kategorisinin ve mahkûmlar kategorisinin önemine dikkat çekti. Kıblavi, “Kategoriler çok. Örneğin, şu ana kadar 15 kategori belirledik ve henüz kategorize edilmemiş olanlar da var. Bu sayı 20 kategoriye ulaşabilir ve bazı kategoriler diğerleriyle birleştirilebilir” ifadelerini kullandı.

Devrimden önce ve sonra Suriye toplumunun kategorize edilmesinin her zaman sorunlu olacağını vurgulayan Kıblavi, “Bu yüzden kongreyi, bu sosyal yelpazeler (şu anda oluşmakta olan siyasi topluluk) arasında anlayış ve iletişim alanları için bir başlangıç olarak gördük. Çünkü Suriye'de elli yıl boyunca oluşuma izin verilmedi, yasaklandı. Düşünce tutsak edildi ve oluşum suç sayıldı” şeklinde konuştu.

dsfvgb
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ile ABD Dışişleri Bakanlığı heyeti arasında geçtiğimiz eylül ayında Ankara'da yapılan toplantıdan (SMDK)

Kıblavi, “Bu daha başlangıç. Dolayısıyla, içeridekiler kendi siyasi bileşenlerini oluşturma fırsatına sahip değilken ya da gelecekteki Suriye'ye doğru ilerlemek için belirli bir ideolojinin arkasına saklanamazken, dışarıda oluşturulan bileşenleri davet edemeyiz” dedi.

Kıblavi sözlerini şöyle sürdürdü: “Şam Deklarasyonu, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Suriye Ulusal Konseyi ve diğerleri gibi oluşturulan siyasi kurumlarla dışarıdakiler birçok bölünmeden muzdaripti, devlet başkanlığı ve seçimlerde hizipçilikten muzdaripti ve sokak tarafından meşrulaştırılmamıştı. Bu nedenle oluşum koşulları mevcut koşullardan tamamen farklı olan siyasi yapıları davet etmekten kaçındık.”

Kıblavi sözlerine şöyle devam etti: “Şimdi bileşenler yeni Suriye'deki hedeflerini ilan etmeye başlayacaklar ve şöyle diyecekler: Ben belli bir grubun bileşeniyim, belli bir siyasi yelpazenin bileşeniyim ya da belli bir siyasi ideolojinin bileşeniyim, taleplerim bunlar ve saygı görmek ve dahil edilmek istediğim yol bu. Yurtdışında kurulan bileşenlere gelince, onlar kotalara alışkındı ve kotalar muhalif kurumların bileşiminde ve yapısında mevcuttu. Bu gayet açık. Ekim 2011'de İstanbul'da kurulan Suriye Ulusal Konseyi, Müslüman Kardeşler ve Şam Deklarasyonu gibi onlarca yıl önce kurulan siyasi gruplar Suriye meselesindeki ağırlıklarına göre kota alırken, devrimci hareket marjinal kaldı ve siyasi uygulamalarda ağırlıkları olmadı.”

Bu nedenle Kıblavi, “Otuz kırk yıldır Suriye'de bulunmayan siyasetçilerin temsil edilmesi kabul edilemez. Zira oluşturdukları organlar bir ‘bileşen’ olarak kabul edilemez. Bu, içeride kalan ve -izin verilmediği için- herhangi bir siyasi faaliyette bulunamayan Suriye halkına yapılan bir haksızlıktır” ifadelerini kullandı.

*Eş-Şera daha önceki açıklamalarında davetlerin muhalif organlara değil, bireylere yapılacağını söylemişti... Peki, örneğin SMDK'dan şahsiyetler davet edilecek mi?

Kıblavi bu soruya şu cevabı verdi: “Elbette davetler bireylere yönelik olacak, muhalif oluşumlara değil. SMDK’dan da bazı şahsiyetler davet edildi. Zira bu siyasi oluşumların hedefleri temelde bir noktadaydı ve şimdi değişti. Devrim öncesi ile devrim sonrası aynı değil. Ayrıca bu oluşumların içinde hizipler, siyasi partiler ve parti akımları gibi başka bileşenler de var. Bu nedenle sadece bireyleri davet etmeye karar verdik.”

Varlıkları sona erdi

Kıblavi, muhalif oluşumlar ilk kurulduğunda belirtilen kuruluş amaçlarından birinin, devrimin zafere ulaşması halinde bu oluşumların varlığının sona ereceği olduğunu belirtti. Bu, devrimin zafere ulaşması ve rejimin düşmesi halinde söz konusu oluşumların kendilerini feshedeceklerine dair birden fazla kez yapılan açıklamaydı. Dolayısıyla bu varlıklar artık zaman ve bağlam dışıdır.

*Salı günü yaptığınız açıklamalarda, Suriye'deki askeri güçlerin temsilcisi olarak Askeri Operasyonlar Dairesi'nin davet edileceğini söylediniz. Aslında, Suriye devriminin başında rejimden ayrılan ve maddi ve manevi bedel ödeyen askeri personel, Esed sonrası Suriye'de tamamen göz ardı edildiklerini hissediyor. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi onları yeni Suriye'yi müzakere etmek üzere davet etmeyecek mi?

Kıblavi şu cevabı verdi: “Ordudan ayrılanlar Savunma Bakanlığı bünyesinde değerlendirilecek, ancak bu henüz tamamlanmamış bir aşama. Çünkü hazırlanmakta olan pek çok lojistik mesele var. Ordudan ayrılanlar Savunma Bakanlığı'na dahil edilecek. Bağımsız olarak davet edilecek ayrı bir siyasi ya da askeri unsur değiller, Askeri Operasyonlar Dairesi'ne bağlı olacaklar.”

Ön koşullar

*Farklı Suriyeli gruplara ulaşmak için kriterler neler? Davet kriterleri neler?

Kıblavi, “Ne kadar adil ya da teknik olmaya çalışırsak çalışalım, herkes için adil olamayız ve herkesi tatmin edemeyiz. Suriye halkını sınıflandırmak ve bu sınıflandırmada adil olmak istersek, devrimci hareket, devrimci savaşçı, kendi topraklarında devrim yapmamış siyasi düşünür, belirli bir bölgeye ait olan ve Suriye'de bulunan tüm etnik ve ırksal bileşenler olarak ayrılırlar. Ayrıca çeşitli şehirler arasında dağılmış bileşenler de var. Tüm bu bileşenler arasından kongreye katılacak uygun kişiler seçilecek. Böylece bölgeleri kapsamış, toplumsal çeşitliliği sağlamış, gençleri, tutukluları ve siyasi aktivistleri, entelektüel ve devrimci olarak kuşatmış olacağız. Açıkçası bu biraz kapsamlı sayılır” ifadelerini kullandı.

*Peki, tüm Suriye için yüzde 100 adil olacak mı?

Kıblavi şöyle cevapladı: “Tabii ki mümkün değil. Dünyada davet kriterlerinde yüzde 100 adil olan hiçbir kongre yoktur. Bu bağlamda tarafsız olmamız gerekmediğini unutmayın. Bizden istenen gelecekteki Suriye'nin çıkarlarını düşünmemiz.”

CSDVFBR
Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ve askeri gruplar arasında yapılan toplantıda yeni Suriye'de askeri kurumun nasıl şekilleneceği ele alındı. (Askeri Operasyonlar Dairesi)

Bir sonraki hükümetin şekli

*Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera, mevcut hükümetin tek renkli olduğunu kabul etti. Kongrenin toplanmasının yakın olduğu konuşulurken, bir sonraki hükümetin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin içinden çıkacağına dair sorular akla geliyor. Bu hükümetin katılımcı bir hükümet olacağına dair herhangi bir ön yargı var mı? Ayrıca, bir sonraki hükümet sisteminin şeklini yani başkanlık mı yoksa parlamenter mi olacağını konferans katılımcıları mı belirleyecek?

Kıblavi bu soruyu, “Kongre, bir sonraki hükümet sisteminin şeklini belirlemeyecek. Çünkü kongre bir yasama organı değil. Parlamento, kongrenin hazırlayacağı çalışma ve belgelerden kaynaklanabilecek prosedürlerin bir parçası” diye yanıtladı.

“Genel sekreterlik gibi seçilmiş bir danışma komitesi” olduğunu da ifade eden Kıblavi, “Komiteler sayıca fazla olduğu için hükümet sisteminin parametrelerini belirlemek üzere mini komiteler seçilebilir. Elbette hükümet sistemi önerilecek ya da onaylanacaktır. Bundan sonra mevcut çalışmalar sona erecek ve çok hassas bir aşama olan geçiş dönemi için teknokratlar hükümeti olması beklenen bir hükümet kurulacaktır. Suriye'nin geleceğine gelince, bunu Suriye halkı ve tartışmaların başlangıç noktası olarak kabul edilen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi sırasında fikirlerin billurlaşması belirleyecek. Tüm bu göstergeler Suriye'deki hükümet sistemini belirleyecektir. Daha da önemlisi, kongreden kaynaklanacak anayasal boşluk, söz konusu anayasal boşluğu doldurarak geçici bir anayasal bildiri yayınlayacak olan uzman bir komite tarafından doldurulacaktır” dedi.

Kongrenin zamanlaması

*Kongrenin yakın zamanda toplanmasına tanık olacak mıyız? Yoksa beklemek mi gerekiyor? Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne kimlerin davet edileceğini hazırlık komitesi mi belirleyecek?

Kıblavi şu cevabı verdi: “Hazırlık komitesi ilgili makamlardan onay aldıktan sonra çalışmalarına başlayacak. Tarih konusuna gelince, hazırlık komitesi oluşturulduktan sonra, davet edilen şahsiyetler ve gruplarla iletişim kurmak yeterli zaman alacak. Meselelerin çözüme kavuşturulması bir hafta ya da belki 9 gün sürebilir.”

SCDVFEGR
Eski rejim ordusu mensupları, 1 Ocak'ta Suriye'nin Humus kentindeki uzlaşma merkezlerinde kayıt yaptırmak için sıraya girerken Esed'in fotoğrafını çiğniyorlar. (AP)

Kıblavi, “Hazırlık komitesi davetler için kriter belirlemez. İçeriden ve dışarıdan davetlilerin lojistiğini kolaylaştıran ve onlarla kongreye davet edildiklerini ve katılıp katılmayacaklarını kısaca görüşen bir komitedir. Yani konferans öncesi aşamanın lojistiğini kolaylaştıran ve ön kolaylaştırıcılığını yapan bir komite; sonuçlara ya da davet kriterlerine karar veren bir komite değil. Aday gösterecek olanlar genel olarak sivil toplum örgütleri olacak ve doğal olarak sendikalar da bunların arasında yer alacak” şeklinde konuştu.

Komite seçimi için kriterler

Hazırlık komitesi üyelerinin hangi kriterlere göre seçileceği sorulduğunda ise Kıblavi şu yanıtı verdi:

“Bu kişiler Suriye'deki en nitelikli kişiler olmayacak. Çünkü bu çok zor. Ancak yurt içinde olduğu kadar yurt dışındaki devrimci siyasi ortama ve bölgesel dağılıma dair bilgi ve aşinalıkları da göz önünde bulundurulacak. Hazırlık komitesi üyesinin bileşenler hakkında bilgi sahibi olması, devrim ve siyasi süreç konusunda daha önce deneyim sahibi olması ve Suriye'deki siyasi çevreler arasında ya da elbette yurtdışında sürekli faaliyet göstermesi ve tanınması nedeniyle Suriye arenasında bilinmesi gerekir.”