Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Şarku'l Avsat'a konuştu: Türkiye'nin Libya hamlesi gerilimi tırmandırdı

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides
Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides
TT

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Şarku'l Avsat'a konuştu: Türkiye'nin Libya hamlesi gerilimi tırmandırdı

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides
Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides, Türkiye'nin Libya'ya yönelik askeri müdahalesinin ciddi endişe yarattığını, mevcut durumu istikrarsızlaştırdığını ve bunun da Libya, bölge ve Avrupa’nın güvenliğine yönelik ciddi yansımaları olduğunu vurguladı. Bakan ayrıca ‘zorluklarla mücadele etmek, Ortadoğu’da istikrarı ve güvenliği en üst seviyeye çıkarmak’ için Lefkoşa'nın Riyad ile ortak çalışmaya hazır olduğunu vurguladı.
Kıbrıs Rum Yönetimi'nin başkenti Lefkoşa'dan Şarku’l Avsat'ın sorularını yanıtlayan Bakan, “Türkiye'nin Libya'da asker konuşlandırma kararı ve Türk yetkililerin bu konuşlandırmalarla ilgili yinelenen açıklamaları, Libya'daki çatışmayı körüklüyor ve uluslararası toplumun Libya çatışmasına barışçıl bir çözüm bulma çabalarını baltalıyor.  Ayrıca özellikle Trablus'ta Suriyeli paralı askerlerin ve yabancı terörist savaşçıların varlığının giderek arttığına dair ortaya konulan kanıtlar bizi endişelendiriyor" ifadelerini kullandı.
Türkiye'ye düzensiz göçleri ‘şantaj aracı’ olarak kullandığı ve böylece Avrupa Birliği’nden (AB) ‘siyasi tavizler aldığı' şeklinde eleştirilerde bulunan Christodoulides, “Türkiye'nin komşularına yönelik, uluslararası hukuka asgari düzeyde dahi saygıdan yoksun dış politikası durumun kötüleşmesine katkıda bulunuyor” diye konuştu.
Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Christodoulides'in Şarku’l Avsat'a verdiği röportajın tamamı:
- Kıbrıs Rum Yönetimi'nin başta mülteciler sorunu olmak üzere karşı karşıya kaldığı mevcut politik ve ekonomik zorluklarla ilgili değerlendirmeniz nedir?

Bilindiği üzere Kıbrıs son yedi yıldır, mali krizin etkileriyle boğuşuyor.  Bununla birlikte kaynaklarının yetersiz kaldığı büyük bir düzensiz göç akışını da yönetmek zorunda kaldı. Ancak ekonomik zorluklara, sınırlı kapasiteye ve yetersiz altyapıya rağmen Kıbrıs, uluslararası hukuk uyarınca gerçekten ihtiyaç duyanlara koruma sağlama yükümlülüğünü yerine getirmeyi sürdürdü.
- Kıbrıs Rum Yönetimi üzerinden Avrupa'ya düzensiz göç akışının boyutu ve hükümetin bunlarla başa çıkma stratejisi nedir?
2019 yılında toplam 12 bin 900 sığınma talebi aldık. Bu taleplerin yarısından fazlası Türkiye'den Kıbrıs’ın kontrolü altında olmayan bölgelere gelen ve daha sonra iltica talebinde bulunmak için ‘sınır çizgisini’ geçen kişilere ait. Sığınmacıların çoğu uluslararası koruma yükümlülükleri karşılanmayan ve Türkiye'nin AB’den siyasi tavizler almak için düzensiz göçü bir şantaj aracı olarak kullanmasından faydalanan göçmen işçiler. Türkiye, göç rotalarının ortaya çıkmasını engellemeye yönelik taahhüdünü yerine getirmiyor. Bununla birlikte Kıbrıs’ın geri kabul yükümlülüklerini uygulamayı reddediyor. Türkiye'nin komşularına yönelik, uluslararası hukuka asgari düzeyde dahi saygıdan yoksun dış politikası durumun kötüleşmesine katkıda bulunuyor.
- Kıbrıs Rum Yönetimi'ne Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ülkesinin Birleşmiş Milletler’den (BM) Libya'daki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile imzaladığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’nı tanıması ve askeri müdahalesini haklı görmesi konusundaki talebini ele alma stratejisi nedir?
Tıpkı AB’nin de sık sık yinelediği gibi, Türkiye'nin Libya'ya yönelik askeri müdahalesi büyük bir endişe kaynağıdır. Bu müdahale mevcut durumu istikrarsızlaştırırken Libya, bölge ve Avrupa’nın güvenliği için ciddi yansımaları oluyor.
Avrupa'nın Libya'ya askeri müdahale konusundaki düşüncesine dönersek, hem BM hem de Berlin Konferansı, dış müdahaleleri ve BM’nin uyguladığı silah ambargosunun açık ve sistematik ihlallerini, çatışmanın ana kaynağı ve siyasi sürece yönelik en büyük engel olarak tanımladı. Bu çerçevede Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin  (TBMM) Libya’ya asker gönderilmesi ne yönelik tezkereyi onaylaması, Türk yetkililerin bu konuşlandırmalarla ilgili yinelenen açıklamaları, Libya'daki çatışmayı körüklüyor ve uluslararası toplumun Libya çatışmasına barışçıl bir çözüm bulma çabalarını baltalıyor.  Ayrıca özellikle Trablus'ta Suriyeli paralı askerlerin ve yabancı terörist savaşçıların varlığının giderek arttığına dair ortaya konulan kanıtlar bizi endişelendiriyor.
- Kıbrıs Rum Yönetimi ve Suudi Arabistan ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Siyasi, askeri, güvenlik ve ekonomik işbirliğinin en önemli alanları nelerdir?
Kıbrıs’ın Suudi Arabistan ile arasındaki ilişkileri ikili ve çok taraflı seviyelerde güçlendirmeye devam etmeye yönelik açıkça verdiği siyasi bir söz var. Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ile görüştüğüm son Riyad ziyaretim, ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesinde atılan önemli bir adım oldu. Bu aynı zamanda, ortak siyasi irade ve Kıbrıs ile Suudi Arabistan ilişkilerini her düzeyde önemli ölçüde iyileştirme sözünün bir kanıtıdır. Esasen son iki yıl içinde ilişkilerimizde uzun bir yol kat etti. Suudi Arabistan’ın Kıbrıs’a ilk büyükelçisini ataması, ülkelerimiz ve halklarımız arasındaki mevcut dostluk bağlarının güçlendirilmesinde önemli bir adımdı. Ardından iki ülke arasındaki ilişkileri artırma yolunda ilerlemek için çifte vergilendirmeden kaçınma ve havayolu hizmetleri ile ilgili iki anlaşma imzalandı.
- Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiğiniz son ziyarette hangi konular ele alındı?
Ziyaretim sırasında, büyük beklentiler barındıran ikili ilişkilerimizin tüm boyutlarıyla ele alındığı önemli bir görüşme yaptık ve bu ilişkileri daha da genişletmenin yollarını inceledik. Ayrıca gelecek vaat eden Suudi Arabistan’ın ‘2030 Vizyonu’ projesinde olası işbirliği olanaklarını tartıştık. Siyasi, ekonomik, güvenlik, askeri ve savunma alanlarında işbirliği için muazzam potansiyellere sahip olduğumuza inanıyorum. Ayrıca, Ortadoğu’da istikrarı ve güvenliği en üst seviyeye taşımak amacıyla, gelecekte karşılaşılabilecek zorlukların üstesinden gelmek için iki ülke arasındaki ortak çalışmanın nasıl geliştirileceğini tartıştık.
- Suudi Arabistan'ın güvenlik ve istikrarı artırmadaki rolü ve terörle mücadeledeki çabaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Esasen Kıbrıs,  terörle mücadelede ve bölgedeki barışı, güvenliği ve istikrarı sağlama çabalarında gelen olarak Suudi Arabistan gibi ılımlı Arap ülkelerinin yanında yer aldı. Bildiğiniz üzere bölgemiz her an her şeyin olabildiği tahmin edilemez bir yer. Körfez sularındaki petrol tankerlerini, Suudi Arabistan'daki petrol tesisleri ve havaalanı terminallerini hedef alan ve birçok yaralanmaya neden olan son saldırılar sırasında son derece endişelendik. Bu saldırıları net bir şekilde kınıyoruz. Son saldırıların hedefi olan Suudi Arabistan’ın ve bölgedeki dostlarımızın yanındayız. Suudi Arabistan’ın bölgede önemli bir rolü olduğundan şüphemiz yok.
- Kıbrıs Rum Yönetimi'ne yönelik Suudi yatırımlarının artmasıyla ilgili beklentileriniz nelerdir?
Aslında, her iki ülkede de ticaret hacmi ve doğrudan yatırım hacminin katlanarak artması bekleniyor. Kıbrıs’da doğrudan yabancı yatırım alan en önemli alanlar arasında bankalar, deniz taşımacılığı, gayrimenkul, perakendecilik, ilaç ve enerji sektörleri bulunuyor. Genel olarak, Suudi Arabistanlı iş insanlarının iki ülke arasındaki ticaret ve yatırım işbirliği fırsatları ile ilgilendiğinin farkındayız. Bununla birlikte Kıbrıs merkezli şirketlerin Suudi Arabistan’a ilaç, enerji, inşaat, konaklama ve turizm hizmetleri alanlarında yaptığı yatırımlar da oldukça önemli.
- Kıbrıs Rum Yönetimi'ne ziyaret eden Suudi turist sayısında bir artış gözlemlendi. Bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?
Kıbrıs’ı ziyaret eden Suudi turist sayısı son üç yılda önemli bir artış gösterdi. Bu sayı, 2019'da 4 binin üzerine çıkmış durumda. Riyad'dan Larnaka'ya doğrudan uçuşlara devam etme beklentisi var. Bu beklenti, Kıbrıslı ve Suudi turistler ve yatırımcılar için daha uygun bir seçenek sunacaktır.



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)

Sudan sahnesinin önemli isimlerinden biri olan Mini Arko Minawi, yalnızca Darfur Bölgesi’nin mevcut valisi değil, aynı zamanda bölgede faaliyet gösteren Sudan Kurtuluş Hareketi’nin de lideri. Minawi, Sudan'da 2019 yılının nisan ayında eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir rejiminin düşmesini sağlayan ‘Aralık Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından, 2020 yılı sonlarında Cuba Barış Anlaşması'nın imzalanması sonrası hükümete katıldı. Minawi’nin Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ilişkileri, HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile yaşadığı anlaşmazlıklar ve son yıllarda ülkede yaşanan dönüşümlerin içinde yer alması, tanık olduklarını anlatmasını önemli hale getiriyor.

Al-Majalla, Minawi ile Sudan'daki son durum ve Hamideti’nin ‘iki general (Burhan ve Dagalu) arasındaki savaşın’ başladığı 15 Nisan 2023 tarihinden bir ay önce komutasındaki HDK’yı ve ağır mühimmatlarını Hartum'a nakletmesine ve öncesinde iki generallin birlikte eski Başbakan Abdullah Hamduk hükümetine yaptıkları darbeye ilişkin gözlemleriyle ilgili kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı röportajda, Minawi, 15 Nisan’da savaşın durdurulması için son dakika çabalarında oynadığı rolünden bahsederken o gün Hamideti'nin Hartum'daki konutuna doğru yola çıktığı sırada Hamideti’nin kendisine, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında bulunduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gelmemesini söylediğini anlattı. Minavi, iki general arasındaki bu savaşın artık kontrolden çıktığını iki hafta sonra anladığını söyledi.

Hamideti komutasındaki HDK tarafından işgal edilen Darfur’daki saha koşullarından, Rus paralı asker grubu Wagner güçleriyle ilişkisinden ve Sudan'daki altın maden rezervi arayışlarından söz eden Minawi, HDK'nın operasyon odalarında yabancı subayların olduğunu vurguladı.

Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) Merkez Konseyi’ni eleştiren Minawi, “Sudan Silahlı Kuvvetleri ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve bazı ülkelerin korumasında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı” diye konuştu. Minawi, “Hamideti ve Hamduk aynı düzenin iki kanadı” ifadelerini kullandı.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın birinci bölümü:

*Öncelikle 15 Nisan 2023 günü neredeydiniz? O gün ne oldu?

O gün (15 Nisan), bir süre önce geldiğim Hartum'daydım ve çatışmaların başlamasından sonra yaklaşık iki hafta orada kalmaya devam ettim.

*O güne geri dönebilir miyiz? Neredeydiniz, neler yaşandı? Özellikle askeri düzeyde ne oldu? O gün Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ya da HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu ile temas kurdunuz mu?

15 Nisan’dan bahsetmeden önce, anlatmaya biraz öncesinden başlamamız gerekiyor. Çünkü HDK’nın, 15 Nisan öncesi özellikle Darfur’dan ve komşu ülkelerden başkent Hartum’a personel taşıdığını gözlemledik. Bundan tam bir ay önce 14 Mart'ta Hartum'dan Darfur'a yaklaşık bin 200 kilometre uzunluğunda bir rotaya doğru gidiyordum. Yol boyunca üç günlük yolculuğumda her biri 150 ile 200 arasında HDK mensubunu taşıyan araçlar ve kamyonetlerin Hartum'a doğru ilerlediklerine net bir şekilde tanık oldum. Bizzat Darfur'dan Hartum'a giden ve Sudan dışındaki ülkelerden de Darfur üzerinden savaşçı taşıyan 67 kamyon saydım.

FOTO: Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)

*Bir ay önce mi?

Evet, savaşın başlamasından tam bir ay önceydi. Ayrıca (Kuzey) Darfur'un yönetim şehri el Faşir'e giderken şehrin girişinde Hartum'a nakledilmeyi bekleyen HDK üyeleri olduğunu gördüm. Sayıları çok fazlaydı. Yedi binden fazla HDK mensubu kendilerini Hartum'a taşıyacal kamyonları ve nakliye araçlarını bekliyordu.

*O sıra Hartum'a nasıl bir atmosfer hakimdi?

Tüm huzursuzluklara, özellikle ordu ile HDK arasında yaşanan sorunlara ve bu sorunların daha sonra savaşın çerçevesi haline gelen, Çerçeve Anlaşmasının imzalanması sonrasında geliştiğine tanık oldum. Eğer ordu ile HDK savaşmasaydı, o anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı. Böyle bir durumda, ordu ile HDK güçlerini birleştirebilirlerdi. Ancak bu savaşın arkasında, bazıları arkadaşım olan ÖDG-Merkez Konseyi’nden isimler vardı.

Eğer HDK ile ordu savaşmasaydı, anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı.

*Yani bu, savaşın ayak seslerini duyduğunuz ve aslında iki general arasındaki savaşın kaçınılmaz olduğunu düşündüğünüz anlamına mı geliyor?

Savaş öncesindeki tüm işaretler savaşın yaklaştığını ve kanlı ya da kansız bir darbenin olabileceğini gösteriyordu. Hartum'da bir yılı aşkın bir süre yaptığımız gözlemler ve Hartum'da bulunduğumuz dönemde tespit ettiğimiz göstergeler, böyle bir durumun yaklaştığını işaret ediyordu. Bu işin planlayıcılarının ve sorumlularının tamamı, açıkça ve tüm delilleriyle ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimizdi. Ordu ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve diplomatik bir kucaklaşma olarak gördükleri bazı ülkelerin koruması altında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı.” 

*Tüm bunların arkasında ÖDG’nin olduğuna mı inanıyorsunuz?

ÖDG, tasfiye listelerinin hazırlanmasına kadar tüm süreçlerde yer aldı.14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan son dakikalarda Hartum'da, cumhurbaşkanlığı konutundaydım. Onlar da Burhan'la birlikteydiler. Saat biri çeyrek geçe Burhan’ın yanından ayrılarak Hamideti’nin yanına gittiler. Darbeci rollerini ve iktidarı ele geçirme yönündeki kötü niyetlerini örtbas etmenin zamanı gelmişti. Biz de buna şahidiyiz. Yalnız değildim, hatta bazılarımız durumu sakinleştirmeye ve onların 'sıfır saatine' ulaşmak için yaptıkları düzenlemeleri engellemeye çalışıyorlardı.

*O güne dönecek olursak, Hamideti ile Burhan arasında ÖDG üyelerinin katıldığı bir toplantı yapıldığı biliniyor. Siz de o toplantıda mıydınız?

Ben o toplantıya katılmadım ama toplantıya ÖDG'nin tamamı değil, ÖDG - Merkez Konseyi kanadı katıldı. Burhan ile Hemedti arasında ÖDG - Merkez Konseyi’nin katıldığı çok sayıda görüşme oldu. Bu görüşmeler, darbe düşünülmeden önce yapılmıştı. Sessiz kalmış olabilirler, ama geçiş sürecine gerçek dokunuşlar yapmak isteyen ÖDG - Demokratik Blok kanadı ve Sudanlı diğer siyasi güçleri tasfiye etmeye yönelik komploların konuşulduğu toplantılar olduğu da bir gerçek.

Bu yüzden çoğunlukla bir arada olunsa da özellikle son dakikalarda ve son 72 saatte ÖDG üyelerinin çoğu Burhan ve Hamideti arasında mekik dokudular. Dr. Cibril İbrahim, Malik Agar ve Muhammed İsa Aliyu, hatta Abdullah Masar ve Dr. Taceddin Said gibi bazen orada olup bazen olmayan bazı isimlerle birlikte sakinleştirme ve olacakları engelleme girişimimizi sürdürüyorduk. Gayretli bir girişime öncülük ediyorduk. Gerçek anlamda iyi niyetle yapılan bir girişimdi. Girişimi bizi yanına çağıran ve bu girişime dahil eden General (Şemseddin) el-Kabaşi başlattı. Bizden duruma müdahale etmemizi istedi. Biz de onun isteği üzerine müdahale ettik.

*Ancak girişim başarısızlıkla sonuçlandı ve savaş patlak verdi, değil mi?

Girişim sırasında 15 Nisan günü saat dokuzda ilk kurşun sıkıldı. Benim ayarladığım randevuya göre Sayın Hamideti ile konutunda görüşmemiz gerekiyordu. Çatışmalar sırasında Menşiye’deki evimden Hamideti’nin Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’ndaki konutuna giderken onu aradım. Bana çatışmaların yoğunlaştığını ve zarar görebileceğimi öne sürerek konutuna gitmememi istedi. Nitekim evine girmek ısrar ettim ama giremedim, hatta Genel Komutanlığın kapısına kadar ulaştım. Ancak çatışmalar vardı. Her yerden mermi sesleri geliyordu ve ben de geri döndüm. Oysa onunla konutunda görüşmeye kararlıydım. Ancak o sırada konuttan çıktığından haberim yoktu.

FOTO: Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

*Siz onun konutuna giderken Hamideti sizinle telefonda konuşuyordu. Peki, size ne söyledi?

Benimle Menşiye’den onun Genel Komutanlık’taki konutuna gittiğim sırada telefonda konuştu.

*Size ne söyledi?

Benden, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında olduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gitmememi istedi. Ancak daha sonra o sıra konutunda olmadığını öğrendim.

Çatışmaların başlamasından iki hafta sonra durumun kontrolden çıktığını anladım.

*Bu, Hamideti ile aranızdaki son görüşme miydi?

Hayır. Savaş sırasında da temasa geçtik. Birinci ve ikinci günden itibaren, hatta konutuna giremeyip saat 12 civarında eve geri döndüğümde bile onu aradım. Çalışmalar, çatışmaların başlamasından iki hafta sonrasına kadar devam etti.

*Darfur Bölgesi Valisi ve askeri ve siyasi bir lider olarak Burhan ve Hamideti ile konuşarak savaşın durdurulması için çaba sarf ettiniz. Çatışmaların kontrolden çıktığını ne zaman anladınız?

Çatışmaların başlamasının ikinci haftasında işlerin kontrolden çıktığını anladım. Çatışmalar başlarda sadece askeri bölgelerde yaşanıyordu. Ancak çatışmaların ikinci haftasında HDK üyeleri evlere girip kendilerine esirler aramaya başladılar. Bu da savaşın başlangıcı oldu. Mayıs ayı sonlarında Darfur'un batısındaki el-Cenine ve Murni'de çok büyük bir kaosun yaşandığı çatışmaların, savaştan ziyade etnik ve kabilesel tasfiye girişimleri olduğu anlaşıldı.

FOTO: Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)
Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)

HDK, haziran ayı başlarında Kuzey Darfur'a girdiğinde oradaydım. Çatışmalar başladı. Bölgenin önde gelen kabilelerinin reislerinin, ileri gelenlerinin ve topluluklarının yanı sıra, bireylerini de hedef alan etnik tasfiyeler gerçekleşti. Tüm bunlar, savaşın ordu ile HDK arasında olmaktan ziyade kontrolden çıkmaya başladığının ve Sudanlıların zarar göreceğinin çok açık göstergeleriydi.

*Röportajın “Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancı subaylar var” başlıklı ikinci bölümü yarın yayında.