Libya Yahudileri ülkeye geri dönecek mi?

Gassan Selame ve Libya Yahudileri Birliği Başkanı Rafael Luzon (Sosyal paylaşım siteleri)
Gassan Selame ve Libya Yahudileri Birliği Başkanı Rafael Luzon (Sosyal paylaşım siteleri)
TT

Libya Yahudileri ülkeye geri dönecek mi?

Gassan Selame ve Libya Yahudileri Birliği Başkanı Rafael Luzon (Sosyal paylaşım siteleri)
Gassan Selame ve Libya Yahudileri Birliği Başkanı Rafael Luzon (Sosyal paylaşım siteleri)

Zayed Hediyye
Libya kamuoyu, Birleşmiş Milletler’in (BM) Libya Özel Temsilcisi Gassan Selame’nin, yardımcısı Stephanie Williams’ın katılımıyla Londra’da Libya Yahudileri Birliği Başkanı Rafael Luzon ile görüşmesi dolayısıyla şaşkınlık yaşadı.
Bu, şaşırtıcı ve önemli bir haber değildi. Ancak Luzon’un, görüşme sonrasında ‘Selame’nin 65 yıldır yerinden edilmiş Libyalı Yahudi sınıfın, birkaç gün içerisinde başlayacak olan Cenevre siyasi diyaloğuna katılması sözü verdiğini’ belirtmesi şaşırtıcıydı.
Uluslararası tanınma
Libya Yahudiler Birliği Başkanı Luzon Facebook hesabından yaptığı açıklamada, “Sonunda… Libya’daki Yahudilerin resmi bir temsilcisi olan Libya Yahudileri Birliği’nin Libya'nın birliği ve barışı ile ilgili önümüzdeki süreçte yapılacak toplantılara resmi olarak katılımı uluslararası kabul görmüştür” ifadelerine yer verdi.
Luzon’un Selame ve yardımcısıyla görüşmesine ilişkin çok sayıda görüntü de yayınlarken, “Görüşmede, başta Libyalı Yahudi toplumu olmak üzere, ülkemizin genel olarak tanık olduğu acılar, insan ve toplumsal haklarını geri kazanma mücadelesi hakkında konuştuk” dedi.
Açlık grevi nedeniyle görüşme
Luzon’un, Yahudi cemaatinin Libya’ya geri dönme hakkına dair açıklamaları her zaman tartışma konusu oldu. Geçtiğimiz günlerde Rafael Luzon, Selame’nin, Libya’daki Yahudi azınlığın bir temsilcisi olarak Cenevre görüşmelerine katılım hususunda uzlaşı sağlamaması halinde açlık grevi düzenleme tehdidinde bulunmuştu.
Luzon’un çağrısına yanıt gelene ve Selame ile görüşme gerçekleşene kadar, sosyal medya organlarında “Luzon sana sesleniyor, Selame” başlıklı bir hashtag kampanyası başlatıldı.
Büyük ret ve bazı kabuller
Yayınlanmasından hemen sonra haber, Libya toplumu içerisinde büyük tartışmalara yol açtı. Medya organları aracılığıyla da çok sayıda eleştiri yapılırken, sokaklar da Gassan Selame’nin Libya Yahudi toplumuna ‘Cenevre diyaloğuna katılma’ taahhüdü üzerine ikiye bölündü.
Twitter üzerinden yapılan bir kamuoyu anketi de katılımcıların yüzde 81’inin ister Cenevre diyaloğu veya başka bir şey olsun, Yahudi toplumunu Libya denkleminde taraf olarak görmeyi kabul etmediklerini gösterdi.
Görünmez baskı
Çok sayıda Libyalı elit, Gassan Selame’nin, açlık grevi tehdidi nedeniyle Luzon ile görüştüğü iddiasını reddetti. Libyalı elitler, görünmez tarafların baskısı altında olan Selame’nin, Londra’ya seyahat etmek ve merkezinde Luzon ile görüşmek zorunda kaldığını ifade etti.
Bingazi’deki Libya parlamentosunda Milletvekili Abdusselam Nasiya, “Sayın Selame, evi yıkılan ve ailesi yerinden edilen bir göçmen Libyalı ile görüşecek mi? Ya da okula gitmesi yasaklanan ve arkadaşı öldürülen bir Libyalı çocukla görüşecek mi? Libya toplantılarına katılmak veya en azından dava açmak için vaatte bulunmak üzere onlarla bir araya gelecek mi? Yoksa bu taleplerin arkasında bir güce mi ihtiyaç var?” ifadelerini kullandı.
Libyalı gazeteci Ali Vahide, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, “Libya Yahudileri Birliği Başkanı Rafael Luzon, Gassan Selame’ye, kendisini dinlemeyi reddettiği taktirde aleni bir tehditte bulundu. Fakat Selame’nin Luzon’un taleplerini yerine getirme hızı ve diğer Libyalı tarafların taleplerini görmezden gelmesi, durumun gerçekliğini yansıtıyor” ifadelerine yer verdi.
Libya Yahudilerinin tarihi
Tarihsel kaynaklar, Libya’ya gelen ve yerleşen Yahudiler için kesin bir tarihe yer vermiyor. Tarih kitapları, bazılarının İslami fetihler tarafından kendi topraklarında kökleştiği, bazılarının da Kuzey Afrika ülkelerine göç ettiği hususunda hem fikir. Bazı Yahudilerin de ünlü Ortaçağ Katolik Engizisyon’dan kaçmak için Endülüs’e sığındığı belirtiliyor.
Modern çağda Libya Yahudilerinin, geçen yüzyıldan başlayarak el-Hara isimli özel mahallelerde ikamet ettikleri biliniyor. Trablus şehri, Libyalı Yahudilerin çoğunun yerleştiği iki mahalle olan Büyük Mahalle ve Küçük Mahalle’yi, Bingazi de başka bir mahalleyi içeriyordu. Bu mahalleler, Zaviye’nin batısı, Zliten ve Msallata da dahil olmak üzere Yahudilerin bulunduğu tüm Libya şehirlerinde de mevcuttu.
Yahudi toplumu, 1948 ve 1967 yılları arasında farklı aşamalarda Arap- İsrail savaşlarının arka planında Libya’yı İtalya, İsrail ve diğer birçok ülke için terk etti.
Libya Devleti belgeleri, bilinen son Yahudi’nin 2002 yılında öldüğünü ve adının da Esmeralda Mağnagi olduğunu söylüyor. Sonuç olarak, Libya’da artık herhangi bir Yahudi yaşamıyor.
Libya belgeleri, resmi istatistiklerde belirtildiği gibi 1964 yılında Libya’daki Yahudi sayısının yaklaşık 38 binden fazla olmadığını gösteriyor. Marangozluk, gıda ve şarap hazırlama gibi el işçiliklerinde çalışan birkaç kişi haricinde çoğunluk tüccar, dükkan sahipleri ve ajans çalışanları konumunda olurken, aynı şekilde çoğunluk Trablus’ta yaşamaktaydı.
Kaynaklar, o dönemlerdeki Libya Yahudilerinin, Tunus, Mısır ve Fas’taki Yahudi topluluğu gibi okulları ve ibadet yerleriyle açık bir toplum olmadığını, aksine kendi içlerine kapalı olduğunu belirtiyor. Kaynaklar ayrıca, 1911 yılında İtalya’nın Libya işgalinin başlamasıyla birlikte, kendi okullarını ve ibadethanelerini inşa ettiklerini söylüyor.
Belgeler, Libya’dan ayrılma kararlarının, topluluk liderleri tarafından acele bir şekilde alındığını ortaya koydu. Zira o dönemde Libya hükümeti, onları sınır dışı etmedi. Topluluk lideri Lilo Arbib’in ilk resmi adımı, 17 Haziran 1967 tarihinde, Altı Gün Savaşı olarak bilinen, birçok devlet ve İsrail arasındaki savaşların ardından geldi. Arbib, dönemin Libya Başbakanına ‘ülkeden ayrılmak isteyen Yahudiler için seyahat izni verilmesini’ talep ettiği bir mektup gönderdi.
Hükümet, talebi hızla kabul etti ve Göç Dairesi faaliyet geçti. Seyahat belgeleri hazırlandı.
Öte yandan İsrail’de yayın yapan bir televizyon kanalı, Libya medya organları tarafından nakledilen ve Libyalı Yahudilerin liderlerinden biri olduğunu söyleyen Buqeita isimli bir kişi tarafından yayınlanan ‘Libya’dan Büyük Göçün Yıldönümü’ başlıklı 2017 yılına ait bir raporda, konuyu gündeme getirdi. Kanal, Kasım 1945 yılındaki gösterilerin, Libya’daki Müslümanlar ve Yahudiler arasında bir çatışmaya sahne olan ve Yahudilerin Libya’dan ayrılmasında belirleyici bir rol oynayan Balfour Deklarasyonu’nu protesto etmek amacıyla patlak verdiğini söyledi. Eylemcilerin sayılarının yaklaşık 50 bin olduğu belirtildi.
Kanal tarafından yayınlanan raporda, “Bu Libyalılar, 1967 savaşından sonra ülkeyi nihai şekilde terk ettiler” denildi. Rapora göre Buqeita ise, o dönemdeki Libyalı Yahudileri, ‘ekonomik açıdan en başarılı aktivistler arasında yer aldılar ve şu an ise en zengin Yahudiler arasında sayılıyorlar” dedi.
Tarih tekerrür etmez
Libya’daki el-Beyda Üniversitesi’nde Tarih Profesörü Ahmed el-Barasi, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, Libya’daki Yahudi toplumunun tarihine değindi. Barasi, “Libya’daki Yahudilerin tarihi, eskilere dayanıyor. Onların bu varlıkları Kuzey Afrika’dan başladı. Aynı şekilde iş dünyasındaki itibarları ve genel olarak ülke tarihi nedeniyle ülkede ekonomik faaliyetlerin genişletilmesinde ve geliştirilmesinde büyük rol oynadılar” ifadelerini kullandı.
Ahmed el-Barasi, “Ama gerçek şu ki, bazı durumlarda koşulları değiştirmek için tarihin kendisini tekrarlaması zordur” dedi.
Yahudilerin, Libya sahnesine geri dönmesinin şu anda kafa karıştırıcı ve faydadan çok zarar verici olduğunu söyleyen Barasi, “Ülkeden ayrıldıklarından daha büyük bir tepki bulacaklar. Yahudilerin şimdi ve belki de gelecekte Libya’ya dönmeleri zor, hatta imkansızdır. Zaman, bu noktayı atladı ve koşullar değişti. Geri dönüşü ise bir delilik haline getirdi” değerlendirmesinde bulundu.
Yahudiler ve Kaddafi
1967 yılında Yahudilerin ülkeden ayrılmasından bu yana geri dönüş meselesi, yüzlerine tamamen kapatıldı. Mesele, Kaddafi’nin ülke yönetiminde olduğu son 10 yılda açıldı. Zira Kaddafi, Irak’taki Saddam Hüseyin rejiminin 2003 yılında devrilmesi sonrasında kendisine uygulanan uluslararası tecridi kaldırma çabaları kapsamında Batı ile müzakere masasında Libyalı Yahudiler meselesini kullandı.
Kaddafi’nin Libya Yahudi topluluğuyla yakınlaşması ve iletişim adımları, gizlice başladı. Daha sonra bu adımlar, Kaddafi’yi Roma’da Libya kökenli Yahudi ailelerle bir araya getiren 2005 yılındaki Libya resmi televizyonu yayınında resmi bir şekilde ilan edildi.
Libya basın kaynakları, Selame ve Luzon görüşmesi sonrasında Libya asıllı Yahudilerle ilgili bazı belgeler yayınladı. 1960’lı yıllarda ve daha önce yaşanan karışıklık, İsrail’in Filistin’i işgali ve Yahudileri Libya’dan ayrılığa iten diğer sebeplerin bir sonucu olarak bu Yahudilerin ülkeden ayrıldığı ortaya koyuldu.
Üst düzey bir diplomatik kaynağa atfedilen bu belgeler, 2004 yılına dayanıyor. İtalya’daki Libya asıllı Yahudileri temsil eden Libya Yahudi Heyeti’nin kurulma raporlarını da içeriyor.
Bu heyet, Libya asıllı bir Yahudi olan Emmanuelle de Porto başkanlığında kuruldu. Kendisi, Yahudiler ve Libya’daki eski rejim arasındaki birincil müzakereciydi. Aynı şekilde Dünya Yahudi Kongresi ve Doğu Yahudileri Federasyonu tarafından da yetkilendirildi.
Belgede, Shalom Teshuba isimli Libya asıllı bir Yahudi, eski rejimi temsil etmekle görevli üst düzey bir komite ile görüşmek üzere Trablus’a ziyarette bulundu. O dönemde taraflar, tazminat ve geri dönüş mevzuları da dahil olmak üzere önemli meseleleri görüşüyorlardı.
Eski Libya Devleti, Libya’yı ziyaret eden Shalom Teshuba aracılığıyla diğer Libya Yahudilerini temsil eden bu Yahudi heyetiyle yaptığı görüşmelere dayanarak, bu meseleyle ilgili bazı dosyalar hazırlamıştı. O dönemde diğer Libyalı Yahudilere, Trablus Havalimanı’nı ziyaret etmeleri için kapı açıldı. Ayrıca bu konular hakkında konuşmak amacıyla Roma’da Teshuba ve Kaddafi arasında da bir toplantı düzenlendi.
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre Libyalı kaynaklar, göç döneminde Libya’dan ayrılanların mülkleri hakkında Yahudi ailelere tazminat ödenmesi meselesine dikkati çekerken, söz konusu bu müzakerelerin akıbeti ise bilinmiyor.
Devrimden sonra
Yahudi toplumun Libya’ya geri dönüş meselesi, Şubat 2011 devriminin ardından ve Trablus’taki Kaddafi rejiminin devrilmesinden yalnızca iki ay sonra ortaya koyuldu.
1 Ekim 2011 tarihinde Libya asıllı Yahudi David Jerbi, 44 yıllık sürgünü sonrasında Trablus’a ziyarette bulundu. Libya’nın başkentindeki eski şehirde bulunan Bishi Yahudi Tapınağı’na gitti. Tapınağın dış girişini kapatan duvar yıkılmıştı.
Jerbi, o dönemde ‘Yahudilerin Libya toplumunun bir parçası olduğunu ve söz konusu tapınağın restorasyonunun Libya Yahudilerinin ülkeye dönmeleri için bir fırsat oluşturduğunu’ ifade etti.
Ancak ziyarette başlatılan büyük kampanya, Libya Yahudi Birliği Başkanı Raphael Luzon, Libya’ya dönen Yahudilerin sancağını taşıyarak 2014 yılında sahneye çıkmadan önce meselenin tamamen üzerini örtmüştü. O günden bu yana ise bu konu, Libyalılar arasında tartışmalar ve anlaşmazlıklar oluşturmaya devam etti.



Tunus’ta adaletsizliğe karşı ve özgürlükler talebiyle protesto yürüyüşleri düzenlendi

Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)
Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)
TT

Tunus’ta adaletsizliğe karşı ve özgürlükler talebiyle protesto yürüyüşleri düzenlendi

Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)
Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)

Tunus’ta çoğunluğu gençlerden oluşan protestocular, sivil toplum örgütleri, aktivistler ve bağımsız siyasetçiler dün, ‘adaletsizliğe karşı’ ve özgürlük talepleriyle bir yürüyüşe katıldı. Yürüyüş, İnsan Hakları Meydanı’ndan başlayarak başkentin merkezindeki 5. Muhammed Caddesi’ni geçerek devam etti.

Protesto yürüyüşü, Tunus’un güneyindeki Gabes'te çevre kirliliğine karşı geniş kapsamlı protestoların, sektörel grevlerin ve ‘devlet güvenliğine karşı komplo kurmak’ suçlamasıyla hapiste tutulan politikacılar için uzaktan yapılan duruşmalara tepki olarak düzenlendi.

Bu durum, gazetecilerin yargılanması, sivil toplum kuruluşlarının ve basın kuruluşlarının faaliyetlerinin dondurulmasına ilişkin mahkeme kararları, vergi denetim kampanyası ve siyasi partilerin faaliyetlerinde önemli bir düşüşün yaşandığı bir dönemde ortaya çıktı.

Protesto yürüyüşü organizatörlerinden oluşan komisyonun sözcüsü gazetecilere yaptığı açıklamada, “Amacımız safları birleştirmek. Bildiğiniz gibi, bugün iklim zorlu. Adaletsizliği durdurmayı ve ülkenin uçuruma sürüklenmesini önlemeyi amaçlıyoruz” ifadelerini kullandı.

Protestolar sırasında göstericiler “Özgürlük, özgürlük, polis devleti bitti” ve “İş, özgürlük, ulusal onur” sloganları attılar. Göstericiler ayrıca üzerinde ‘Sadece adaletsizlik ve tehditleri bilen bir başkan! Halkın ve halkın isteklerinden uzaklaşan yolun nereye gidiyor?’ yazan büyük bir pankart açtılar.

Muhalefet kanadından Ulusal Kurtuluş Cephesi lideri Riyad Şuaybi, Alman Basın Ajansı DPA’ya yaptığı açıklamada, “Ulusal sahnede yaşanan çok yönlü siyasi, sosyal ve çevresel gelişmeler çerçevesinde, bu yürüyüş, beş yıldan fazla bir süredir durmuş olan demokrasi ve kalkınma sürecinin yeniden başlatılması hedefine ilişkin gerçek bir ulusal konsensüsü ifade ediyor” dedi.

Bu hareket, sokakta yetkililer ile Tunus'un en büyük sendikası olan Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT) da dahil olmak üzere çeşitli parti ve örgütlerden muhalefet kanadındaki gruplar arasındaki gerginliğin bir göstergesi olarak görülüyor.

Paris'te yaşayan Tunuslu muhalif siyasetçi ve Fransa'daki Tunuslular Demokratik Derneği Başkanı Tarık Tukabri, “Siyasi partilerin genel sekreterlerinin çoğu bugün hapiste. Siyasi görüşleri ne olursa olsun, kamu özgürlüklerini savunmak ve onların serbest bırakılmasını talep etmek önemli” ifadelerini kullandı. Tukabri, “Siyasi ve demokratik hayata dönmemiz, partilerin ve sivil toplumun rolünü yeniden tesis etmemiz ve uzaktan yargılamalara son vermemiz gerekiyor” diye ekledi.

2019 yılında iktidara gelen Cumhurbaşkanı Kays Said, muhaliflerini devleti içeriden parçalamaya çalışmakla, yabancı güçlerle bağlantıları olmakla ve devlet kurumlarında yaygın şekilde yolsuzluğa neden olmakla suçluyor.

Öte yandan Adalet Bakanı Leyla Ceffal, ifade özgürlüğüne karşı davalar veya kovuşturmalar ya da hapishanelerde muhaliflere işkence uygulandığı iddialarını reddediyor. Ancak Tunus İnsan Hakları Birliği ve Tunus Gazeteciler Sendikası gibi insan hakları örgütleri, kamusal özgürlüklerde ciddi bir gerileme olduğuna işaret ederken hapishanelerde tutuklu bulunan politikacıların sağlık durumunun kötüleştiğini vurguluyor.

Yetkililer, özgürlük kısıtlamalarını kaldırmak, kamu hizmetlerini ve yaşam koşullarını iyileştirmek ve artan fiyatlarla mücadele etmek konusunda çifte baskı altında bulunuyor.

Tukabri, yaptığı açıklamada ayrıca “Bu boşluk bir an önce kapatılmalı ve vatandaşların sağlık, çevre kirliliği, barınma ve diğer alanlardaki gerçek sorunlarına çözüm bulmaya özen gösterilmeli” diye vurguladı.


Sudan’da çatışmalar Kuzey Eyaleti’ne sıçradı

Sudan Ordusu Komutanı Abdulfettah el-Burhan (AFP)
Sudan Ordusu Komutanı Abdulfettah el-Burhan (AFP)
TT

Sudan’da çatışmalar Kuzey Eyaleti’ne sıçradı

Sudan Ordusu Komutanı Abdulfettah el-Burhan (AFP)
Sudan Ordusu Komutanı Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Sudan’da Kordofan'ın kuzey bölgelerinde, özellikle stratejik öneme sahip Babnusa şehrinde şiddetli çatışmalar devam ederken çatışmalar Kuzey Eyaleti’ne de sıçradı. Kuzey Eyaleti’nin yönetim şehri Dongola, Sudan ordusu ile ‘Evlad Kamari’ adıyla bilinen yerel milisler arasında patlak veren ilk çatışmaya tanık oldu. Bu olay, yerel halk arasında terör ve korku dalgasına yol açarken, çok sayıda milis öldürüldü ve liderleri ağır yaralı halde hastaneye kaldırıldı.

Öte yandan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), ABD Başkanı Donald Trump'ın Sudan'daki savaşı sona erdirme isteğini memnuniyetle karşıladı. Cumartesi günü, BAE Devlet Başkanı Diplomasi Danışmanı Enver Karkaş, ‘Sudan’daki kanlı iç savaşın acilen sona erdirilmesi ve acil ateşkes’ çağrısında bulundu.

Karkaş, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı açıklamada, Sudan'ın birliğine vurgu yaparken Müslüman Kardeşler'in (İhvan-ı Müslimin) etkisinin geri dönüşünün ciddi endişe kaynağı olduğunu söyledi. Karkaş, Sudan’da çatışan her iki tarafta da ihlallere karışanların hesap vermesi gerektiğinin altını çizdi.


Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi “başbakanın görevlerini” belirledi

KDP lideri Mesud Barzani ile Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki dün Erbil'de bir araya geldi
KDP lideri Mesud Barzani ile Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki dün Erbil'de bir araya geldi
TT

Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi “başbakanın görevlerini” belirledi

KDP lideri Mesud Barzani ile Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki dün Erbil'de bir araya geldi
KDP lideri Mesud Barzani ile Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki dün Erbil'de bir araya geldi

Irak’ta Şii siyasi güçlerin ittifakı olan Koordinasyon Çerçevesi’nin başbakanlık için potansiyel adaylara ön koşullar getirmeyi kabul ettiği bildirildi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Koordinasyon Çerçevesi, Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki’ye cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve meclis başkanlığı (üç başkanlık) makamlarına atanacak isimlerle ilgili müzakereleri yürütmek üzere ‘tam yetki’ verdi.

Kaynaklara göre başbakanlık adayı Sünni ve Kürt güçler tarafından kabul edilebilir olacak ve ne Washington’ın ne de Tahran'ın hassasiyetlerini tetikleyecek. Bu da onu uzlaşı adayı haline getirecek.

Kaynaklar, adayın kimliğinin, yürütme kararlarının parlamentoda çoğunluğu elinde bulunduran Şii güçlerde kalmasını sağlayan önceden belirlenmiş bir siyasi programı uyguladığı sürece Koordinasyon Çerçevesi için ‘artık bir önem teşkil etmediğini’ belirttiler.

Kaynaklar ayrıca Koordinasyon Çerçevesi komisyonunun, adaylardan Şii partilerle nüfuz mücadelesine girmemelerini ve mali kriz ile artan kamu borcunu çözmek için çalışmasını istediğini aktardı.