​Irak'ta yanlış soru: Mukteda es-Sadr ne istiyor?

Iraklı Şii lider Mukteda es-Sadr (Reuters)
Iraklı Şii lider Mukteda es-Sadr (Reuters)
TT

​Irak'ta yanlış soru: Mukteda es-Sadr ne istiyor?

Iraklı Şii lider Mukteda es-Sadr (Reuters)
Iraklı Şii lider Mukteda es-Sadr (Reuters)

Mukteda es-Sadr ne istiyor?
Bu soru, Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr’ın değişen tavırları karşısında şaşkınlığını dile getiren büyük bir kesim tarafından son günlerde sıkça kullanılır hale geldi. Bunu da bir başka soru işareti takip ediyor: Sadr ne kaybetti?
Sadr’ın siyasete adım attığı günden bu yana istediği şey, siyasi sistem üzerinde kurduğu etkinin meyvelerini toplamak. Bu biraz çelişkili görünebilir ancak Sadr Hareketi’nin doğasına ilişkin ciddi ipuçları verir.
Sadr, geçtiğimiz yıl Ekim ayında, halk hareketinin patlak vermesiyle eş zamanlı olarak Mavi Şapkalılar isimli grubu kurdu, geçtiğimiz günlerde de grubu feshettiğini duyurdu. Karara bakılırsa Sadr, daha açık olmak için siyasi kartlarından bazılarını kaybediyor.
Her şey İranlı General Kasım Süleymani’nin ölümüyle başladı. Irak’taki Şii gruplar kendilerini İran’ın kutuplaştırma adımlarının ortasında buldu.
3 Ocak’ta Sadr, Süleymani’nin ölüm haberini verdiği tweetinde kendine bağlı Mehdi Ordusu’na -bu grup 2007’de dondurulmuştu- ve ‘Lebbeyk Ya Muhammed’ sloganıyla bilinen Yevm el-Mevud isimli gruba -bu grup da Mehdi Ordusu’nun dondurulmasından bir yıl sonra kurulmuştu- Irak’ı korumak için hazırlıklı olma çağrısında bulunmuştu. İki grup da ‘işgalci güçlere karşı direniş’ ideolojisini benimsiyor. Bu tweette, kendisine bağlı üçüncü silahlı grup olan Seraya es-Selam’ın ismini zikretmemesi dikkati çekti. Bu demek oluyordu ki Sadr, manevra yapacağı bir kart çıkarmış, buna karşılık kaybetme ihtimali için de bir kartı saklı tutmuştu. Ancak bu strateji fiiliyatta tutmadı.
Süleymani’nin ölümü sonrasında oluşan kutuplaşma ortamında protesto hareketlerini, kendi deyimiyle ‘vandalları’ bastırmak için daha önce geri çektiği Mavi Şapkalılar grubunu yeniden meydanlara gönderdi. Tabi Sadr Hareketi söz konusu grubun silahsız olduğunu belirtiyor.
Mavi Şapkalılar ülkenin güney ve orta kesimlerindeki kentlerde bazı meydanları güç kullanarak boşalttı. Aktivistlerin sosyal medya platformları üzerinden paylaştığı videolarda, Mavi Şapkalıların göstericilere yönelik saldırıları rahatça görülebiliyor. Grup üyeleri bazı kentlerde göstericilerin çadırlarını yaktı.
Sadr, protestolara muhalefet etmesinin ardından meydanlarda keskin nişancılar ve göz yaşartıcı gazlar ortadan kaybolurken bu sefer sopa ve coplar çıktı. Sadr, kendi kendine karşı çıktı. ‘Devrimcileri’ çıkarlarıyla değiş tokuş yaptı. Bunu ‘direniş’ grubuna destek açıklamaları için attığı tweetlerde görmek mümkün. Sadr yapacağı iniş çıkışlarda kendi adamlarını öne sürer ve pozisyonlarını bu yolla duyuran bir siyasetçi. Son dönemlerde ‘ılımlı’ olarak nitelendirilen Cafer es-Sadr, Emir el-Kinani ve Ziya el-Esedi gibi isimler ortalıktan kaybolurken, radikal tutumlarıyla bilinen ve Sadr’ın Askeri Danışmanı Ebu Dua daha çok ön plana çıkıyor. Sadr değişken tutumlarıyla sanki tüm ringlere çıkıyor izlenimi veriyor. Kaynakların aktardığı bilgilere göre, Sadr’a yakın isimler, Sadr’ın son olarak attığı adımlarla ilgili bir açıklama beklentisiyle kendisine ulaşmaya çalışıyor ancak bunda başarılı olamıyor. Kaynaklar, Sadr’ın iletişim kanallarını kısıtladığını ve Sadr ailesi içinde özellikle Mavi Şapkalıların göstericilere saldırmasından rahatsız olanların tepkileri nedeniyle ortaya çıktığı söylenilen bölünmeyle eş zamanlı olarak ‘gerilimi tırmandırmaya’ çalıştığına işaret ediyor.
Bazı kentlerdeki protesto meydanlarının boşalmasının ardından Şii siyasi partiler tepeye çıkarak, kendilerinin rolünü oynayan Sadr’ı izlemeye başladı. Muhtemelen düşmesini de istiyorlardır. Sadr ise durumu kontrol altına almak ve Şii güç dengesini yeniden şekillendirmek için rotasını ‘reforma katılım’dan ‘arkadaşlarına’ çevirdi.
Sadr’ın tavrını ne değiştirdi?
Sadr, Nuri el-Maliki’nin yeniden siyaset sahnesine çıkmasıyla birlikte korku dengesini siyasi sistem içerisinde korumaya çalışıyor. Siyasette yeni bir yol benimseyen Sadr, Şii muhafazakâr kesimden ayrılarak, nüfuz kaynaklarını kesti. Ekim ayı benzeri daha önce çıkan protestolara katıldı. Böylece denklemde kendine güçlü bir yer edindi. Nuri el-Maliki sonrasında kurulan hükümetlerin Sadr olmadan kurulması neredeyse imkânsız hale geldi. Muhafazakar kesimle yaşadığı ayrışma sonrasında İran çıkarlarına karşı bir poz vermeye başladı.
Irak kamuoyunun nazarında Sadr çelişkilerle dolu bir şahsiyet; hükümet ortağı olduğu halde hükümet karşıtı protestolara destek veriyor, silahlı gruplarını kah donduruyor kah yeniden aktif hale getiriyor, sivil örgütlerle ittifak kuruyor daha sonra bu ittifaklardan geri adım atarak düşünce özgürlüğü gibi temel ilkeleri inkar ediyor, yani aynı anda ‘hem ortak hem de düşman’ oluyor.
24 Ocak’ta Sadr, Mavi Şapkalılara meydanlardan çekilme talimatı verdi. Sadr Hareketi yöneticilerinden Hakim ez-Zamili, konuyla ilgili açıklamasında, Sadr’ın göstericilere karşı sitem duymasından ötürü Mavi Şapkalıların çekileceğini duyurdu. Sadece göstericiler eleştirdi diye böyle bir adımın atılması, Sadr ile protesto meydanları arasında romantik bir izlenim uyandırdı. Fakat işin arka planında, Sadr’a yöneltilen eleştiriler bu etkenlerden bir tanesi olsa da aslında bunun ötesinde siyasi gündemler vardı.
Değişmeyen tek şey, Sadr’ın değişmediğidir. Sadr, manevra alanını kısıtlayıcı bir unsur olarak son 10 yıldır tek kartla oynuyor. Süleymani’nin ölümü sonrasında oluşan kutuplaşma ortamı Sadr’ın seçeneklerini zayıflattı.
Sadr, aynı anda Irak’ta Şii bloğu kontrol altına almak hem de bu partilere karşı çıkan protestolarda söz sahibi olmak istiyor. Büyük bir kitlesi bulunan bir parti siyasi partinin lideri silahlarını yere indirdi ve köklerine dönerek şu tweeti attı: “Protesto meydanlarında kadın-erkek karışık kalmayın ve göstericiler yapılan atamalar ve görevlendirmelere müdahale etmesin.” Son ifade, hükümeti kurma görevi verilen Muhammed Tevfik Allavi’ye atıfta bulunuyor.
Diğer taraftan Sadr destekçileri Mavi Şapkalılar Şubat ayı başında Türk Lokantası binasında kontrolü ele geçirerek, bina içerisinde protestolara dair her şeyi ortadan kaldırdı, böylece bu mekanın herhangi bir değişimin hareket noktası olmasını engelledi.
Protestolar Sadr’ı yoruyor
Protesto grupları, Mavi Şapkalılar olmadan da kararlı bir duruş sergiledi. Bu, muhtemelen Sadr için çok da kötü bir sonuç değildi. Zira Sadr, azımsanmayacak ölçüde kitlesi bulunan bir hareketin başında. Ancak ‘Sadr Hareketi treni’, protestolarla birlikte güzergahından çıktı. Sadr’ın çekilme kararı sonrası bazı destekçileri kalıp protestolara devam ederken, diğerleri bu tür kişilere parti bağlılığı konusunda şüpheyle yaklaştı. Irak’taki protestolar her gerileme sürecine girdiği esnada sahneye öğrenciler girerek dengeleri sağlıyor. Öğrencilerin meydanlardaki sayıları artıkça Sadr’ın manevraları da artıyor. Ancak yakın zamanda buna da bir çözüm bulacaktır.



Arap dünyasındaki özgürlük tartışması

Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)
Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)
TT

Arap dünyasındaki özgürlük tartışması

Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)
Arap dünyası, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat rejimlerin çöküşüyle diktatörlüklere darbe vurdu. (Reuters)

Mustafa el-Feki
Eski ve modern Arap tarihini araştıran herhangi biri olayların bağlamından, liderliğin doğasından ve yönetimin kalitesinden özgürlüğün her zaman kritik bir konu olduğunu görecektir. Şiirde ve nesirde, övgüde ve hicivde ağırlığı olan bir konuşma özgürlüğünün mirasçısı olan Arapçanın kökenlerinin özgürlük duygusuna ve savunuculuğuna dayandığını keşfedecektir. Burada, ulusal çıkarların sınırlarını aşmayan, ‘diğerleri arasından sivrilme’ mantığıyla şöhret peşinde koşmayan, başkalarının haklarını ihlal etmeyen ve diğerini rencide etmeyen sorumlu özgürlüğü kastediyoruz. Özgürlük, insanlığın yaradılışından itibaren alışık olduğu açık ve net bir kavramdır. “Hiç elleri kelepçeli doğan bir bebek gördünüz mü?” diyenler haklılar.  Zira insan hür yaratılmıştır. Hür yaşar ve hür ölür. Bunlar tartışmaya kapalı konulardır. Ama bizi ilgilendiren, insan hakları arasında öne çıkan özgürlük hakkını, modern dünyamızın içinde bulunduğu mevcut koşulları çerçevesinde Araplara ve Arap dünyasında olan bitenlere özel bir uygulamayla nasıl kullanacağımızdır. Bu yüzden Arap ülkelerindeki özgürlük tartışması ve halkların bu tartışmaya karşı tutumu ile ilgili olarak şu maddeleri ele aldık:
1 - Arap dünyası, son on yıl içinde Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin yok olmasının yanı sıra Tunus ve Mısır'da otokrat (buyurgan) rejimlerin çöküşüyle ​​diktatörlüklere darbe vurdu. Bu gelişmelerin ardından bölgedeki siyasi harita, olduğu gibi değişti. ‘Arap Baharı’ olayları, Arap dünyasında daha önce var olmayan bir özgürlüğe kapıyı araladığını kabul etmemize rağmen tartışma konusu olmaya devam ediyor. Ancak tartışmanın koşulları, konunun netleşmediğini anlamamızı sağlıyor. Arap Baharı olaylarının, büyük güçlerin bazı Arap ülkelerinin içinde bulundukları şartlar üzerinden bölgeyi şekillendirmek istedikleri stratejik bir planın ve bu ülkelerde yaygın olan yolsuzluk, ihmalkârlık ve zayıflığın bir parçası olduğunu düşünenlerdenim. Aynı şekilde bu olayların, halkların çektiği acılardan ve yaygın işsizlik oranlarından yararlanılarak değişim sloganlarıyla bu ülkelerin tek bir sisteme dönüştürülmeleri için kullanıldığını da düşünüyorum. Bunu bir kenara bırakalım. Zira bu sistemlerin ömrü, ya devrim niteliğindeki teklifler ya sloganlar sonucunda ya da bazılarının gevşemesi ve kendilerine biçilen ömrün sona ermesiyle bitmiştir.
2 – Araplar bir yanda siyasi bağımsızlık, diğer yanda özgürlükler arasında kemikleşmiş ve yaygın bir kafa karışıklığı yaşıyorlar. Değerler ve fikirlerin kaybolduğu ve özellikle özgürlük tek başına yeterli olmadığından, buna ekonomik özgürlüğün elde edildiği, en kalabalık ve en yoksul sınıfları hesaba katan, çağın ruhuna ve modern teknolojiye ayak uyduran, arzulanan toplumsal dönüşüme de kapıları ardına kadar açan bir reform programının eşlik etmesi gerektiğinden dolayı rahatlığı çağrıştırmayan sahnelerle karşı karşıyayız. Aynı şekilde günümüz dünyasında, gelişmiş ülkelerin geçtiği ve yükselen ulusların her zaman yöneldiği vizyona doğru değişim ve ilerleme yoluyla reform yapabilmemizi zorunlu kılan bazı büyük değişimlerle de karşı karşıyayız. Arapların zamanın medeniyetine çok sınırlı bir yaklaşıma sahip olmaları ve zenginliklerimizin büyük bir bölümünün Arap olmayanlar tarafından kullanılması bizim çıkarımıza değil. Bu yüzden kalıcı bir zihinsel ve entelektüel olgunlaştırma süreci başlatmak da bize düşüyor. Akıl, davranışların belirleyicisidir. Geri kalmışlığın entelektüel bir durgunluk olması gibi değişim de zihinsel bir karardır.
3 – Araplar olarak özellikle büyük bir mirasın gölgesinde yaşadığımız için siyaset ve din arasında bir ayrım yapmamızın zamanı geldi. Memleketimiz semavi mesajların diyarıdır. Bu yüzden dinlerin ve medeniyetlerin döndüğü noktadır. Bu yüzden dinin derinliklerimize kök salması doğal bir durum ve bu iyi bir şey. Fakat asıl sorun, dinin siyasetle iç içe geçmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden taraflar kendi amaçlarına hizmet etmesi için dini kullanmalarına imkan doğar. Bize din adına farklı bir yaşam tarzı dayatmak isterler. Oysa din tüm bunlardan uzaktır. Özgürlük tartışması, semavi mesajları uzaklaşmadan ya da abartmadan anlamak adına dini ılımlılıkla bağlantılı olmalı. Böylece gerçek din, makasidu'ş-şeriat (dini kuralların amaçları) ile tutarlı olarak hayatımızdaki baskın maneviyat kavramı haline gelir. İslam dünyasında dini siyasete alet etme girişiminin ilk etapta dine zarar verdiğini bile düşünüyorum. Siyasete gelince; siyaset petrol gibidir. Yapışkan ve kirlidir. Sonuç, manevraya, ertelemeye, ilerlemeye ve geciktirmeye başvuran siyasi oyunlar ile dini değerler arasında bariz çelişkinin varlığıyla onu takip edenler ve takipçilerinden nefret edenler karşısında dinin yüce çehresini çarpıtır! Siyaset, ahlak nedir bilmezken din, manevi değerlerin damarı ve bizi daha iyiye götüren inancın kaynağıdır.
4 - Ülkemizde özgürlük tartışması, kimi zaman dinle kimi zaman rejimlerle olmak üzere her defasında geçmişten miras kalan değerlerle kesişiyor. Dolayısıyla özgürlüğün insanların ödediği ve milletlerin uğruna çabaladığı bir bedeli vardır. Bu zorlu denklem, bir yanda özgürlükleri, diğer yanda dini duyguları, diğer yanda ise yönetim sistemlerini uzlaştırmaya başlar. Buna sınıflar arasındaki eşitsizliğinin etkisini ve ekonomik durumun bu mesele üzerindeki etkisini eklediğimizde ortaya bir ikilem çıkar. Eskiler, seçim özgürlüğünün bir somun ekmekle bağlantılı olduğunu söylerler. Bunun siyasi anlamı, özgürlük, ekonominin doğal bir ürünü demektir. Bazıları insanların özgürlük ile arayış içerisinde oldukları ufuklara doğru yola çıkmak arasındaki bağı koparmak için halkların öne atıldığı bir tür diktatörlükten bahsedebilirler.
5 – Özgürlük, doğası gereği göreceli bir meseledir. Mutlak özgürlük, gerçeklikten ziyade kurguya daha yakındır. Özgürlüğün önündeki engeller genellikle eğitim, medya ve dini kurumun rolü gibi diğer faktörlerle ilgilidir. Bu yüzden özgürlükler geniş bir cephede ilerliyor. Toplumun bileşenlerini ve halkın mirasını, geleneklerini ve göreneklerini bir araya getiriyor. Bir ülkede belirli bir zamanda kabul edilebilir olan, başka bir ülkede ve farklı bir zamanda kabul edilemeyebilir. Özgürlük, insan hakları sorunlarının en başında geliyor. Bu yüzden imzalanan farklı sözleşmelerde insan hakları ile karakterize edilen aynı ölçülere sahip olması doğaldır. Düşünce, ifade ve inanç özgürlüğü ortak unsurları olduğundan bu konuda büyük bir eşitsizlik yoktur. Aynı durum, ikamet ve hareket özgürlüğü gibi sınırları başkalarının özgürlüğüyle biten kişisel özgürlükler için de geçerli. Burada ‘özgürlük kültürü’ olarak adlandırılabilecek duruma dikkati çekmeliyim. Özgürlük kültürü, eğitimin kalitesine ve her bireyin kendi birikmiş deneyimlerine bağlı olarak oluşan kültürel bir kalıptır. Eskilerin bir sözü vardır: Senin adına ne suçlar işleniyor ey özgürlük!
Bu söz kültürün, insan davranışı ve sosyal düzeyi olduğuna işaret eder. Özgürlüğün anlamı, her döneme ve mevcut koşullara göre şekillenir ve doğasını anlamada önemli bir faktör oluşturur.
Tüm bu maddelerle Arap dünyasındaki özgürlükler tartışmasını aktarmaya çalıştık. Herkesin ülkelerinin günümüz dünyasında modern toplumların çabaladığı amaç ve hedeflerine ulaşmadaki sorunlarına bağlı olarak özgürlüğün anlamıyla ilgili ortak bir formül ve tek bir kavram belirlemeleri için bir uyarıda bulunmayı istedik. Zaman faktörü her zaman siyasi ve toplumsal hareketle bağlantılı olduğundan, görmezden gelinmesi zor bir dönüm noktasından geçtiğimizi anlamalıyız. Dünya bugün çelişkili akımlarla dalgalanan ve sonuçları halkların çıkarları uğruna bazı özgürlüklerin geçici olarak askıya alınması olan bir salgınla karşı karşıya. Burada, özgürlüğün mutlak hakim olmadığını, zaman ve mekan şartlarının yanı sıra eğitim, kültür ve çağdaş dünyamızdaki diğer gelişim tezahürleri gibi bir takım faktörlere bağlı olduğunu bir kez daha vurgulamalıyız.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.