Arap ulus devleti modeli çatırdıyor

Mısır’ın başkenti Kahire’deki Attaba bölgesi (Getty)
Mısır’ın başkenti Kahire’deki Attaba bölgesi (Getty)
TT

Arap ulus devleti modeli çatırdıyor

Mısır’ın başkenti Kahire’deki Attaba bölgesi (Getty)
Mısır’ın başkenti Kahire’deki Attaba bölgesi (Getty)

Mana Abdulfettah
Arap ülkelerindeki devlet modeli ve sistemleri çökmek ve parçalanmak üzere. Bu durum, bu siyasi ve stratejik varlığı, rüzgarın estiği yöne itiyor. Bir mevcudiyet olarak devletin çöküşü ve sona ermesi ise bazı Doğu Avrupa ülkelerinde komünizmin çöküşü veya Güney Afrika’da ırkçı hükümetin çöküşünde olduğu gibi ideolojilerin çöküşlerinden farklıdır. Son örneği Sudan’da olduğu gibi, devletin çatlaması ve çöküşü ülkelerin bölünmesinden de farklıdır.
Kaos kontrolü
Eski CIA Direktörü Michael Hayden, Irak ve Suriye devletlerinin ortadan kalkacağını (ölümünü) öngörüyor. Hayden, bunun sebeplerini de sahadaki gerçekleri göz ardı ederek, 1916 yılında Avrupalı güçlerin girişimleriyle bu ülkeleri haritaya yerleştiren Sykes-Picot Anlaşması’na bağlıyor. Bu itiraf ise, Arap ülkeleri için bir bela olan bu anlaşmadan bir asır sonra Batı’nın şiddet dolu hatıraları kapsamında geldi.
Devletlerin ölümü düşüncesine ise bunu önceden bilme hissi, korku hissi ve Freud’un ‘olağanüstü olay’ olarak tanımladığı his de eşlik ediyor. Bu durumda, El Kaide ve DEAŞ gibi terörist uygulamalardan kaynaklanan tecrübe, tüm detayları içinde yaşama ihtimalini yaratıyor. Buna rağmen, hiç kimse terörizm ve şiddeti dizginleyemedi, ancak daha önce ne olduğunu hatırladı.
Tüm bu durumlar, Arap devleti modelini, toplumun demokrasiye olan özlemini ve sürekli mücadelesini kapsayan politik ve diktatöryal bağlılık kısıtlamalarıyla umulmadık bir alana kilitledi. Bu çerçevede devletin hareketli görüntüleri, bazen acıyla, bazen de demokrasi ve toplumsal adalet umuduyla dans ediyor gibi görünüyor. Arap devletleri ve siyasi statükoları, kaos altındaymış gibi görünürken, kahraman ve kurbanlar olarak çalkantılı olaylar içerisinde nelerin yaşandığını da ortaya koydu. Bu yenilenen durumda faydalı olan şey ise, bu ülkelerin halklarının şiddet ve zulme karşı taleplerini tüm kaynaklarıyla birleştirdiği zamana kadar, yaşanan olayların anıları oldu.
Çöküş beklentileri
İbn Haldun, İslam’ın sekiz yüzyıl boyunca hüküm sürdüğü Endülüs'ten başlayarak, Emevi ve Abbasi devletleri, Memlükler, Türkler ve mezhepçi devletler gibi İslam’ın doğduğu dönemdeki diğer İslami devletlere de değinerek, birçok eski modelle devletlerin yok olma olasılığına dair örnekler vermiştir. İbn Haldun’un devletlerin evrelerini, nesiller ve yokoluşları doğrultusunda bölme teorisine göre, Arap ülkelerinin çöküş beklentileri, genel olarak devletlerin belirlenmiş çöküş nedenleri dışına çıkmıyor.
Michael Hayden’in örtülü itirafına göre bugünün karmaşık ve istikrarsız koşullarını yorumlayarak, DEAŞ’ın, Irak ve Suriye devletlerini kontrol altına alma ve bu ülkeleri silme çabası, Arap devlet modelinin aşiret ve kabile yapılanmasını yeniden sağlama girişimi. Libya'da Muammer Kaddafi, 40 yıllık saltanatı boyunca bir ulus devlete uyum sağlamaları zor Bedevi kabilelerini kendine has yöntemlerle idare etti.
Aynı şekilde kabile ve mezhepçi bölünmelerden de mustarip olan Yemen de, mevcut durumdaydı. Siyasi kimliğin zayıfladığı, mezhepçilik ve aşiretçiliğe büründüğü bir temel olarak krizlerin ortaya çıktığı bir zamanda herhangi bir dünya gücünün, bu hedefe tek başına ulaşması pek olası değil.
Ekonomik krizlerin yanı sıra Arap ulus devlet modelinin tanık olduğu politik zayıflık, bölgedeki dinamik güçlerin rollerinde belirgin bir düşüşe neden oldu. Küresel politika, Ortadoğu ülkelerinin, modern devlet şeklinin tehdidi altında kalmasından endişe duyuyor. Özellikle de istikrar endüstrisi, dünyanın sadece bu bölgesinde geçici şekilde olsa bile, yalnızca askeri ve demokratik araçların karmaşık bir modeliyle geliyor.
2011'den bu yana Arap Baharı devrimlerine eşlik eden değişikliklerin devletin merkezi yapısının temel direklerine katkısı, merkez marjdan yararlandıktan sonra, karmaşık durumsal gerekçelerine göre, tam tersi oldu.  1970'ler ve 1980'li yıllarda, büyük çoğunluğu yabancılaşma ve ötekileştirmenin acılarından muzdarip olup siyasi akımlara ve ideolojilere mensup olanlar, günümüz nesillerinin ağlamasına tanık olsa da fikirlerinin mevcut toplumsal sahneyi inşa ediyor gibi göründüğü bir hareket üzerinde birleşti.
Şiddet eylemlerine yönelen iktidarların daha fazla yönetme arzusu, ayrılıkçı olaylara yol açtı. Bu durum, birçok Arap ülkesindeki mevcut azınlıkları da ayağa kaldırmıştı. Bu azınlıklar, devrim aracılığıyla bir fırsat yakalayarak, halk bileşenlerinin de dahil olmasıyla kendilerini ifade etti. Sürpriz olan ise, bu bileşenlerin etnik, dini ve sınıfsal hesaplamalar üzerine dayanan devlet modeline karşı isyanı oldu.
Değişim
Parçalanmış bir devletin bu paradigması, Arap dünyasının diğerini kabul etmeye doğru ilerlediği varsayılan bir ibareye ilişkin şüpheleri ortaya koydu. Her ülke içerisindeki kültürel çoğulculuk çizgisinde görülen artışa rağmen, belirli bir kimliğin tezahürü,  hakim unsur haline gelmeyecek ve  doğrudan risk oluşturmayacak şekilde ‘otoriteyi tehlikeye karşı uyarmak’ ve ‘gereksinimlerini karşılamak’ için çalışıyor.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde Arap camiasındaki devlet yapısı, Arap toplumlarının yerel ve ulusal şemsiyelerini kaybetmesi sonrasında etnik ve bölgesel çatışmalarla boğuşan bir azınlık  varlığına dönüştü. Bu ülkelerin değişim umutları karşısında maruz kaldıkları acılar ve üniter devletin tutuculuğunu kırma ihtiyacının artması, yeni bir Arap haritasının şekillendirilmesi sürecinde dikkate alınmayı gerektiriyor.
Endişeler, hala modern Arap devletinin istikrarını arzulayan hayalperestlere hükmetmeye devam ediyor. Arap ülkelerinin çoğunda ve bu ülkelerin modern tarihleri boyunca, üstünlük ve despotizm tezahürleriyle bağlantılı eski korkular, yönetimde sonsuzluk amacıyla başkalarına zorbalığa izin veren siyasi heveslerle ilgiliydi. Aynı şekilde bu umutların devletin siyasi, ekonomik ve toplumsal düzeyinde gerçek bir değişim yoluna girebilecek büyük acılara dönüşmeyeceği kararlılığından başka bir olumlu eğilim de yoktu. Bu değişim yolculuğu, ülkeyi sarsıntıdan bir jeopolitik çatlağa ve daha sonra da ulusal devletin parçalanma aşamasına sürükleyebilecek faktörlere de dikkat edilmesini gerektiriyor. Bu beklentiler, yoktan doğmadı. Çünkü Arap devletinin varlığı, coğrafi sınırları içinde siyasi olarak birleşse de, entelektüel, kültürel ve sosyal alandaki çok sayıda çatışma zemininde hala devam ederek Arap varlığını parçalamak için verimli bir ortam oluşturuyor.
*Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan tercüme edilmiştir



Libya, siyasi ve askeri bölünmüşlüğü sona erdirmek için ‘barışçıl bir çözümden’ bahseden Trump'ın kronik siyasi krizi çözecek ‘planını’ bekliyor

Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, ABD Afrika Komutanlığı'ndan (AFRICOM) bir heyetle yaptığı toplantıda (UBH Başbakanlık Ofisi)
Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, ABD Afrika Komutanlığı'ndan (AFRICOM) bir heyetle yaptığı toplantıda (UBH Başbakanlık Ofisi)
TT

Libya, siyasi ve askeri bölünmüşlüğü sona erdirmek için ‘barışçıl bir çözümden’ bahseden Trump'ın kronik siyasi krizi çözecek ‘planını’ bekliyor

Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, ABD Afrika Komutanlığı'ndan (AFRICOM) bir heyetle yaptığı toplantıda (UBH Başbakanlık Ofisi)
Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, ABD Afrika Komutanlığı'ndan (AFRICOM) bir heyetle yaptığı toplantıda (UBH Başbakanlık Ofisi)

Libya siyaset sahnesine, on yılı aşkın bir süredir kronik siyasi ve askeri bölünmüşlükten mustarip olan ülkede ‘barışçıl çözüme’ yol açacak bir ABD planının yaklaşmakta olduğuna dair bir beklenti atmosferi hâkim.

ABD Başkanı Donald Trump'ın detaylarına değinmeden bu planı açıklaması, özellikle de Afrika işlerinden sorumlu danışmanı Massad Boulos'un kısa süre önce ‘herkes için adil, eşitlikçi, şeffaf ve tatmin edici başkanlık seçimleri yapılması’ gerektiğinden bahsetmesinin ardından, Libyalı siyasetçi ve analistlerin beklentilerine geniş bir kapı açtı.

Radikal değişim

Bazı Libyalı siyasetçilerin gözünde ABD'nin krize çözüm yolu ‘radikal değişim’ seçeneğinden geçebilir. Bu bağlamda Libya-ABD Koalisyonu Başkanı Faysal el-Fituri, Trump yönetiminin ‘Libya'ya geniş yetkilere sahip özel bir başkanlık temsilcisi atayarak siyasi sahneyi tamamen yeniden şekillendirmek için Birleşmiş Milletler (BM) sürecine paralel çalışacağını’ öne sürdü.

El-Fituri bu senaryoya ilişkin vizyonunu açıklarken ‘çözümün önünde engel teşkil eden mevcut organların feshedilmesi ya da dondurulması ve daha önce herhangi bir yönetim organında yer almayan tüm Libyalı bileşenleri temsil eden bağımsız bir ulusal komite oluşturulması’ temeline dayandığını söyledi.

tyu7ı8
ABD Başkanı Donald Trump’ın Arap dünyası ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı Massad Boulos geçtiğimiz nisan ayında Libya Ulusal Petrol Şirketi (NOC) Başkanı ile bir görüşme gerçekleştirdi. (UBH)

Libya’da iktidardaki siyasi organlar, Temsilciler Meclisi (TM), Devlet Yüksek Konseyi (DYK), batı ve doğu Libya hükümetleridir.

Daha önce Libyalı uzmanlar BM gözetiminde bir siyasi çözüm planı ortaya koymuş ve bu plan seçim yasaları, yürütme yetkisi ve kalıcı anayasa konularında çözüme ulaşmak üzere bir siyasi diyalog komitesinin oluşturulmasıyla sonuçlanmıştı.

Libya-ABD Koalisyonu Başkanı Faysal el-Fituri Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, ‘Lübnan iç savaşını yatıştıran 1989 tarihli Taif Konferansı benzeri bir uluslararası konferans düzenlenmesi’ olasılığını değerlendirdi.

Ancak istikrarı engelleyenlerin yargılanması için Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) ve geçtiğimiz ekim ayında ABD Senatosu tarafından kabul edilen İstikrar Yasası'nın harekete geçirilmesini öneren el-Fituri'ye göre bu yol ‘havuç ve sopa’ yaklaşımından bağımsız olmayacaktır. El-Fituri, bunun karşılığında da ‘sıkı uluslararası şeffaflık koşulları altında yeni hükümeti desteklemek üzere dondurulmuş Libya fonlarının kademeli olarak serbest bırakılmasını’ önerdi.

ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff daha önce Libya'da diplomatik başarı elde edileceğine dair güvenini ve iyimserliğini dile getirmiş, mayıs ayında The Atlantic'e verdiği röportajda Washington'un ‘Libya'da başarı elde edeceğini ve bunun yakında duyulacağını’ söylemişti.

Libyalı siyasi analist Eyyub el-Evceli, Amerikan çözümünün ‘tüm siyasi tarafların diyalog masasına oturması’ yoluyla geleceği ihtimalini zayıf görüyor. Şarku’l Avsat'a konuşan el-Evceli, ‘Trump yönetiminin Libya'daki krizin taraflarından birini ortadan kaldırırken, bir tarafı güçlendireceği ve en fazla bir yıl içinde başkanlık veya parlamento seçimlerine gitmek için çözümün anahtarlarını ona vereceği’ beklentisindeydi.

“Washington, Libya'yı güvenlik ve istikrarı bozacak ya da çatışmanın tarafları arasında bir savaşı ateşleyecek her türlü girişimden uzak tutmak istiyor” diyen el-Evceli, ABD'nin ‘krizin tarafları arasındaki farklılıkların derin olduğuna’ inandığına dikkat çekti.

Mevcut organların devrilmesini dışlamak

Buna karşılık TM Milletvekili Rebia Buras mevcut siyasi organların devrilmesi senaryosuna sıcak bakmıyor. “Trump yönetimi siyasi sürecin ayrıntılarından çok dengeleri yönetmeye ve ABD'nin Libya'daki çıkarlarını sağlamaya büyük önem verecektir” diyen Buras, Beyaz Saray'ın planının ‘pragmatik olacağını, demokrasi ve insan hakları konularından çok ekonomik anlaşmalara odaklanacağını’ düşünüyor.

Şarku’l Avsat'a açıklamalarda bulunan Buras, herhangi bir planın başarısı ve sürdürülebilirliği için temel bir koşula işaret etti: ‘Libya halkının, dışarıdan dayatılan ve Libyalıların hak ve çıkarlarını dikkate almayan her türlü dikte ya da çözümden uzak, birleşik ve egemen bir devlet kurma arzusunu yansıtması.’

Bu arada gözlemciler, Libya'nın uluslararası nüfuz ve çıkar mücadelesinin bir parçası olması nedeniyle ABD'nin olası bir çözümünün Libya dosyasındaki bölgesel ve uluslararası aktörlerden soyutlanamayacağına inanıyor.

rfty6
Libya Temsilciler Meclisi'nin (TM) Bingazi'deki bir oturumundan (TM resmi sayfası)

Trablus Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Dr. Ahmed el-Atraş, ‘ABD'nin çözüm yolunun başarı şansının, uluslararası ve bölgesel güçlerin Libya'daki çıkarlarını ve nüfuzlarını paylaşmalarına yönelik düzenlemelerle birlikte bölge için yeni bir siyasi haritanın yeniden çizilmesi konusunda uzlaşmaya bağlı olduğuna’ inanıyor.

El-Atraş, ‘uluslararası sistemde aktif olan ve BM Güvenlik Konseyi'nin daimî üyesi olan ülkeler arasında ABD dış politikasına taktiksel olarak karşı çıkan bir akımdan’ söz etti.

El-Atraş, ‘bazı ülkelerin Libya'nın içişlerine müdahalesinin derinliğini, bölgedeki yabancı çıkarlar üzerinde ciddi yansımaları olabilecek güvenlik durumunun kırılganlığını ve fiili otoritelerin yabancı baskılara boyun eğme ve iktidara tutunma tehdidini’ örnek gösterdi.

Libyalıların görüşlerinin aksine, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi eski üyesi Ben Fishman Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, ABD'nin Libya politikasında bir değişiklik olduğuna dair hiçbir kanıt görmediğini söyledi.

Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı olan Fishman, Massad Boulos'un 20 Haziran'da Berlin'de düzenlenen Libya konulu uluslararası toplantıya katılmamasına dayanarak Trump'ın Libya siyasi çözüm planıyla ilgili açıklamasının ‘geçici’ olduğunu düşünüyor.

Geçtiğimiz hafta Trump, Libya'nın da aralarında bulunduğu birçok ülkeye yüzde 30 gümrük vergisi getirmiş ve bunun Libyalılar üzerinde olumsuz yansımaları olmayacağını savunmuştu.

Libyalı ekonomist Ömer Zermuh, “Libya'nın ABD'ye ham petrol ve küçük bir oranda petrol türevleri dışında hiçbir emtia ihracatı yok. Trump'ın açıklamalarına göre petrol bu kapsamda değil” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat'a konuşan Zermuh, “Petrole gümrük vergisi getirilse bile Libya'nın yüksek kaliteli ham petrolü için alternatif pazarlar bulması zor değil” dedi.

Öte yandan Fishman'a göre bu karar, Libyalıların ABD'ye giriş vizelerini kısıtlayan önceki karar da göz önünde bulundurulduğunda, Boulos'un Libya'da ekonomik fırsatlar arama çabalarının önüne engeller koyuyor.