Suudi Arabistan Washington Büyükelçisi Rima bint Bender Şarku'l Avsat'a konuştu: Suudi Arabistan, ABD'nin bölgedeki en güvenilir ortağıdır

Prenses Rima bint Bender’in Şarku’l Avsat’la röportajından bir kare
Prenses Rima bint Bender’in Şarku’l Avsat’la röportajından bir kare
TT

Suudi Arabistan Washington Büyükelçisi Rima bint Bender Şarku'l Avsat'a konuştu: Suudi Arabistan, ABD'nin bölgedeki en güvenilir ortağıdır

Prenses Rima bint Bender’in Şarku’l Avsat’la röportajından bir kare
Prenses Rima bint Bender’in Şarku’l Avsat’la röportajından bir kare

Suudi Arabistan Washington Büyükelçisi Prenses Rima Bint Bender bin Sultan bin Abdulaziz, Suudi Arabistan’ın ABD’nin bölgedeki ‘en güvenilir ortağı’ olduğunu söyledi. İki ülke arasındaki ortaklığın ‘temelleri sağlam ve dayanıklı’ olduğunu vurgulayan Prenses Rima, ABD yönetimlerinin, Cumhuriyetçi ve Demokrat eğilimli olmasının bu konuda herhangi bir etkisinin olmadığını kaydetti.
Suudi Arabistan’ı Washington’da temsil etme sorumluluğunu üstlenmesinden bu yana ilk kez bir Arap gazetesine röportaj veren Prenses Rima, Şarku’l Avsat’a önemli açıklamalarda bulundu. İki ülke arasında kurulan stratejik ortaklığın üzerinden 75 yılın geçtiğini söyleyen Prenses Rima, bu ortaklığın, küresel düzenin Sovyetler Birliği’nin gel-gitleriyle mücadelede yaşadığı büyük zorluklar ve dalgalanmalardan, Körfez Savaşı'nın yanı sıra tekrarlanan petrol krizlerinden, terör örgütlerinin artan tehditlerinden geçtiğini ve tüm bu zorluklara karşı dayanıklılığını kanıtlayıp sürekli geliştiğini söyledi.
Prenses Rima bir soru üzerine, Suudi Arabistan’ın ABD’de karşılaştığı en büyük engelin 'klişeler ve ön yargılar’ olduğunu,  fakat yine de iki ülke arasındaki ilişkiyi korumak için herkese hitap edebildiğini ve iletişim kurabildiğini vurguladı. Öte yandan Prenses Rima, Suudi Arabistan ile ABD arasındaki ilişkiye şöyle bir göz atmak isteyenlerin çoğunun Suudi Arabistan’ın sarf ettiği çabaları görmediğini düşündüğünü ifade etti.
İşte Şarku’l Avsat’ın Prenses Rima ile gerçekleştirdiği röportajın tamamı;
- Suudi Arabistan Krallığı'nın kurucusu Abdulaziz bin Abdurrahman bin Faysal Al Suud ile ABD’nin 32. Başkanı Franklin D. Roosevelt arasındaki tarihi görüşme, Suudi Arabistan ile ABD arasındaki güçlü siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel ortaklığın ilk adımıydı. Bölgeyi etkileyen değişiklikler ışığında bu ortaklığın bugünkü durumu nedir?

Suudi Arabistan ile ABD arasındaki sağlam ortaklık, kurucu Kral döneminden Kral Selman bin Abdulaziz’in mevcut krallığı dönemine devam etmektedir.  İki ülke arasında stratejik çıkarlara ve hedeflere dayanan bir ortaklık bulunuyor. Bu hedefler arasında, bölgede barış ve istikrarın sağlanması ve ekonomik işbirliğinin ilerletilmesi yer alıyor. Bu konuda ortak bir çaba söz konusu.
Tüm değişimlere rağmen ortak hedefler hala mevcut ve bölgedeki değişimlerle daha da önem kazanıyorlar. Bu stratejik ortaklığın karşı karşıya kaldığı bir takım zorluklara rağmen, bu zorlukların üstesinden gelebildik ve iki dost ülke arasındaki bu ortaklığın etkilenmesine izin vermedik. Çünkü hayati öneme sahip ortak hedeflerimiz var. Ayrıca bu hedefler sadece iki ülke için geçerli değil, bilakis bölgenin ve tüm dünyanın güvenliği ve istikrarı için de önemli.
- Çin'in ekonomik yükselişinden, Rusya’nın bariz bir şekilde ABD’ye rakip olup Ortadoğu arenasına geri dönüşüne ve Avrupa Birliği’nin (AB) rolünün azalmasına kadar küresel düzende yaşanan değişikler ışığında ortaklığın geleceğini nasıl okuyorsunuz?
Öncelikle iki ülke arasındaki stratejik ortaklık, küresel düzenin Sovyetler Birliği’nin gel-gitleriyle mücadelede yaşadığı büyük zorluklar ve dalgalanmalardan, Körfez Savaşı'nın yanı sıra tekrarlanan petrol krizlerinden, terör örgütlerinin artan tehditlerinden geçti ve tüm bu zorluklara karşı dayanıklılığını kanıtlayıp, gelişmeye devam etti. Aynı zamanda küresel düzenin karşı karşıya olduğu birçok farklı uluslararası meseleye ilişkin görüşlerin yakın olduğunu da ortaya koydu.
İkinci olarak ortak güvenlik, siyasi ve ekonomik hedeflere öncelik verilse de iki ülke arasındaki ortaklık bunun ötesinde çok daha büyük boyutlara uzanıyor. Bugün, iki ülke arasında kültürel farka ve toprakları aralarındaki mesafeye rağmen halklarının kültürel ve sosyal olarak daha da yakınlaştıklarını görüyoruz. İki halk arasında gelişen bu bağ, ortak stratejik hedeflere ve çıkarlara ulaşmak için yeni bir kaldıraç görevi görüyor.
Üçüncü olarak ise küresel düzendeki değişimlere rağmen tarihi gerçekler, Suudi Arabistan’ın bölgede ABD'nin en güvenilir ortağı olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca iki ülke arasındaki mevcut ortaklık olumsuz ya da soyutlayıcı bir ortaklık değildir. Bu, iki ülkeden birinin başka bir ülkeyle ilişki kurmasının doğru olmadığı anlamından ziyade diğer bölgesel ve uluslararası güçlerle olan pozitif ilişkiler ve ittifaklarla ortaklıklarını güçlendirmeyi destekleyen bir ortaklıktır. Suudi Arabistan, ‘2030 Vizyonu’nu uygulamaya başladığında, tüm ülkelere bu vizyonunun bir parçası olmaları için kapılarını açsa da ABD, bu konuda en büyük payın sahibi olmaya devam ediyor.
- Suudi Arabistan yöneticilerinin vizyonu, ABD Kongresi üyelerinin bazılarının muhalefetine ve eleştirileriyle karşı karşıya kalan birçok bölgesel dosyada ABD yönetimiyle tutarlılık göstermektedir. İki ülkenin vizyonlarını daha da yaklaştırmak için ne gibi çalışmalarda bulunuyorsunuz?
Suudi Arabistan ile ABD arasındaki ortaklık, iki ülkenin tüm kurumlarının günlük olarak birbirleriyle yaptığı işbirliğine dayanan kurumsal bir ortaklıktır. Ancak ABD yönetimi ile Kongresi ve Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasında ABD dış politikasına ilişkin görüş ayrılıklarının olması oldukça doğaldır. Suudi Arabistan ile ABD arasındaki bu kurumsal ilişki, ABD yönetimine Cumhuriyetçilerin veya Demokratların gelmesinden etkilenmez. Çünkü bu ilişki Demokrat Partili Başkan Roosevelt döneminde başlarken Cumhuriyet Partili Başkan Trump ile büyük bir işbirliğiyle devam etmektedir.
Büyükelçi olarak rolüm, ABD yönetiminde ya da Kongre'de çeşitli konumlardaki tüm taraflarla ve yetkililerle ait oldukları partiye bakılmaksızın iletişim kurmak, Suudi Arabistan’ın vizyonun iletmek, iki ülke arasındaki ilişkiyi geliştirmek ve ortak hedeflere ulaşmak için mümkün olan tüm yollarla çalışmaktır.
- Suudi Arabistan son zamanlarda medya ve siyaset üzerinden çok sayıda saldırıyla karşı karşıya kaldı. Bu saldırıların bazıları Suudi Arabistan-ABD ilişkisinin önemini azaltmaya ve gözden geçirilmesini talep etmeye yönelikti. Bu saldırılara nasıl karşılık veriyorsunuz?
Suudi Arabistan’ın tutumları ve politikası her zaman karşı karşıya kaldığı konulara yönelik tutarlı, sağlam ve dengeli olmuştur. Suudi Arabistan’ın tutumları ve rolü herkes tarafından biliniyor. Çeşitli alanlardaki çabaları orada burada konuşulanlardan daha büyüktür. Suudi Arabistan’ın terörle mücadele gibi çeşitli alanlarda yaptıklarının yanı sıra bölgedeki istikrarı destekleme ya da petrol piyasalarının dengesini koruma çabalarını bilen gözlemciler ve eleştirmenler, onun uluslararası arenadaki rolünün öneminin ve Suudi Arabistan-ABD ilişkisinin her iki ülke için de merkezi olduğunun farkındalar.
Ancak ne yazık ki, bazen bazı kişilerin iki ülke arasında ilişkinin gözden geçirilmesi talebinde bulunduğunu duyarız. Ancak çoğu, Suudi Arabistan’ın çabalarını görmüyorlar. Ben her zaman bu mesajı vermek için ABD’deki çeşitli kesimlerle bir araya gelmeye çalışıyorum. Seçim dönemlerinde çeşitli nedenlerle bu gibi açıklamaların çoğaldığının farkındayız. Ancak Suudi Arabistan’ın bölgesel ve uluslararası çabaları hakkında yeterli bilgiye sahip olan herkesin Riyad’ın rolünün ve Washington’la olan ilişkisinin önemini anlayacağından eminiz.
- Önümüzdeki süreçle ilgili ne gibi hedefleriniz var?
ABD ile olan ilişkimize sadece siyasi ve güvenlik ilişkisi ile ilgili değil, bunun ötesinde tüm alanlarda işbirliğine uzanan daha geniş bir perspektiften bakıyoruz. Özellikle Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından başlatılan geleceğe yönelik iddialı bir vizyonun varlığı bu perspektifi genişletirken Suudi Arabistan 2030 Vizyonu hedeflerine ulaşmak için ekonomi, eğitim ve kültür alanlarında ABD ile işbirliği için birçok fırsat olduğunu görüyoruz.
ABD, en iyi üniversitelere, araştırma ve teknik merkezlere ve önde gelen şirketlere sahip. Benim de ABD’deki tüm kesimlerle ilişkileri geliştirerek Suudi Arabistan’ın vizyonuna ulaşmaya katkıda bulunmak ve iki ülke arasında her alanda daha fazla işbirliğine katkıda bulunmak istiyorum.
- Önünüze çıkan engeller neler?
Suudi Arabistan’ın bugün ABD’de karşı karşıya kaldığı en büyük zorluğun ne yazık ki klişeler ve ön yargılardır. Ancak bugün Suudi Arabistan imajını, yöneticilerinin gerçekleştirdiği vizyonla ABD ve dünyanın dört bir yanında olumlu bir şekilde gelişme gösteriyor. Örneğin turizm amaçlı vizelerin verilmeye başlamasından bu yana Suudi Arabistan çeşitli ülkelerden 200 bin fazla kişiye vize verdi. Suudi Arabistan’ı yakından tanıma fırsatı bulanların ülkemize bakış açıklarının değiştiğine tanık olduk. Buradan herkesi, şahit olunan ilerlemeyi görmek ve şerefli Suudi halkıyla doğrudan ve engelsiz olarak tanışmak için Suudi Arabistan’a davet ediyorum.
- 75. yılını tamamlayan Suudi Arabistan-ABD ilişkisinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
İki ülke arasında süregelen ilişki, stratejik hedeflere ulaşmaya ve iki ülkenin ortak çıkarlarına hizmet etmeye devam edecektir. Suudi Arabistan Krallığı’nın kurucusu ile Başkan Roosevelt arasındaki tarihi görüşme buluşmayı incelediğimizde, iki ülkenin o tarihten bu yana, aralarındaki mesafeye ve gerek kültürel gerek yaşam tarzlarındaki farklılıklara rağmen ortak ilkelerde buluştuğunu görüyoruz.  
Bu nedenle, söz konusu tarihi buluşmayla başlayan ortaklık, komünizmden, terörle mücadeleye, G20 zirvesinin gündeminden, dünya için daha iyi bir gelecek için yapılan çabalara, küresel, çevresel ve ekonomik zorlukları ele alma gayretine kadar iki ülke arasındaki işbirliğiyle devam etmektedir.
- ABD’de yaşayan Suudi kadınların güçlendirilmesi için neler yapıyorsunuz? Suudi Arabistan’da kadın haklarında ilerleme kaydedilmesine ilişkin yükselen şüpheci seslerle ilgili düşünceleriniz neler?
Suudi kadınların uzun zamandır bekledikleri birçok hayal sonunda gerçekleşti. Birçok hak elde ettiler. Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın gerçekleştirdiği reformlar ışığında kadınların değişimi ve güçlendirilmesi çabaları devam edecek. Burada, Suudi kadınların, erkeklerle aynı maaşı alması gibi birçok gelişmiş ülkede mevkidaşlarının elde edemediği hakları elde ettikleri dikkat çekiyor.
Bugün Suudi Arabistan’da kadınların güçlendirilmesine ilişkin atılan adımlardan gurur duyuyorum. Bu ortamın Suudi Arabistan 2030 Vizyonu kapsamında oluştuğundan eminim. Suudi kadınları dünya sahnesindeki mevkidaşlarıyla kıyaslanabilir bir konuma sahip olacaklar. Herkese göndermek istediğim mesaj da bu. Çünkü kadınlar olmadan ilerleme olmaz. Suudi Arabistan’da son yıllarda atılan adımları inceleyenler, önümüzdeki yıllardaki rotasını da anlayabilirler. Suudi Arabistan’ın 2020 yılında kadınlar, iş dünyası ve hukukla ilgili olarak 190 ülke arasında en çok reform yapan ülkeler listesinin başında yer alması, onun bu alandaki ilerleyişinin en önemli göstergesidir.



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)

Sudan sahnesinin önemli isimlerinden biri olan Mini Arko Minawi, yalnızca Darfur Bölgesi’nin mevcut valisi değil, aynı zamanda bölgede faaliyet gösteren Sudan Kurtuluş Hareketi’nin de lideri. Minawi, Sudan'da 2019 yılının nisan ayında eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir rejiminin düşmesini sağlayan ‘Aralık Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından, 2020 yılı sonlarında Cuba Barış Anlaşması'nın imzalanması sonrası hükümete katıldı. Minawi’nin Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ilişkileri, HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile yaşadığı anlaşmazlıklar ve son yıllarda ülkede yaşanan dönüşümlerin içinde yer alması, tanık olduklarını anlatmasını önemli hale getiriyor.

Al-Majalla, Minawi ile Sudan'daki son durum ve Hamideti’nin ‘iki general (Burhan ve Dagalu) arasındaki savaşın’ başladığı 15 Nisan 2023 tarihinden bir ay önce komutasındaki HDK’yı ve ağır mühimmatlarını Hartum'a nakletmesine ve öncesinde iki generallin birlikte eski Başbakan Abdullah Hamduk hükümetine yaptıkları darbeye ilişkin gözlemleriyle ilgili kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı röportajda, Minawi, 15 Nisan’da savaşın durdurulması için son dakika çabalarında oynadığı rolünden bahsederken o gün Hamideti'nin Hartum'daki konutuna doğru yola çıktığı sırada Hamideti’nin kendisine, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında bulunduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gelmemesini söylediğini anlattı. Minavi, iki general arasındaki bu savaşın artık kontrolden çıktığını iki hafta sonra anladığını söyledi.

Hamideti komutasındaki HDK tarafından işgal edilen Darfur’daki saha koşullarından, Rus paralı asker grubu Wagner güçleriyle ilişkisinden ve Sudan'daki altın maden rezervi arayışlarından söz eden Minawi, HDK'nın operasyon odalarında yabancı subayların olduğunu vurguladı.

Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) Merkez Konseyi’ni eleştiren Minawi, “Sudan Silahlı Kuvvetleri ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve bazı ülkelerin korumasında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı” diye konuştu. Minawi, “Hamideti ve Hamduk aynı düzenin iki kanadı” ifadelerini kullandı.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın birinci bölümü:

*Öncelikle 15 Nisan 2023 günü neredeydiniz? O gün ne oldu?

O gün (15 Nisan), bir süre önce geldiğim Hartum'daydım ve çatışmaların başlamasından sonra yaklaşık iki hafta orada kalmaya devam ettim.

*O güne geri dönebilir miyiz? Neredeydiniz, neler yaşandı? Özellikle askeri düzeyde ne oldu? O gün Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ya da HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu ile temas kurdunuz mu?

15 Nisan’dan bahsetmeden önce, anlatmaya biraz öncesinden başlamamız gerekiyor. Çünkü HDK’nın, 15 Nisan öncesi özellikle Darfur’dan ve komşu ülkelerden başkent Hartum’a personel taşıdığını gözlemledik. Bundan tam bir ay önce 14 Mart'ta Hartum'dan Darfur'a yaklaşık bin 200 kilometre uzunluğunda bir rotaya doğru gidiyordum. Yol boyunca üç günlük yolculuğumda her biri 150 ile 200 arasında HDK mensubunu taşıyan araçlar ve kamyonetlerin Hartum'a doğru ilerlediklerine net bir şekilde tanık oldum. Bizzat Darfur'dan Hartum'a giden ve Sudan dışındaki ülkelerden de Darfur üzerinden savaşçı taşıyan 67 kamyon saydım.

FOTO: Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)

*Bir ay önce mi?

Evet, savaşın başlamasından tam bir ay önceydi. Ayrıca (Kuzey) Darfur'un yönetim şehri el Faşir'e giderken şehrin girişinde Hartum'a nakledilmeyi bekleyen HDK üyeleri olduğunu gördüm. Sayıları çok fazlaydı. Yedi binden fazla HDK mensubu kendilerini Hartum'a taşıyacal kamyonları ve nakliye araçlarını bekliyordu.

*O sıra Hartum'a nasıl bir atmosfer hakimdi?

Tüm huzursuzluklara, özellikle ordu ile HDK arasında yaşanan sorunlara ve bu sorunların daha sonra savaşın çerçevesi haline gelen, Çerçeve Anlaşmasının imzalanması sonrasında geliştiğine tanık oldum. Eğer ordu ile HDK savaşmasaydı, o anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı. Böyle bir durumda, ordu ile HDK güçlerini birleştirebilirlerdi. Ancak bu savaşın arkasında, bazıları arkadaşım olan ÖDG-Merkez Konseyi’nden isimler vardı.

Eğer HDK ile ordu savaşmasaydı, anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı.

*Yani bu, savaşın ayak seslerini duyduğunuz ve aslında iki general arasındaki savaşın kaçınılmaz olduğunu düşündüğünüz anlamına mı geliyor?

Savaş öncesindeki tüm işaretler savaşın yaklaştığını ve kanlı ya da kansız bir darbenin olabileceğini gösteriyordu. Hartum'da bir yılı aşkın bir süre yaptığımız gözlemler ve Hartum'da bulunduğumuz dönemde tespit ettiğimiz göstergeler, böyle bir durumun yaklaştığını işaret ediyordu. Bu işin planlayıcılarının ve sorumlularının tamamı, açıkça ve tüm delilleriyle ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimizdi. Ordu ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve diplomatik bir kucaklaşma olarak gördükleri bazı ülkelerin koruması altında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı.” 

*Tüm bunların arkasında ÖDG’nin olduğuna mı inanıyorsunuz?

ÖDG, tasfiye listelerinin hazırlanmasına kadar tüm süreçlerde yer aldı.14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan son dakikalarda Hartum'da, cumhurbaşkanlığı konutundaydım. Onlar da Burhan'la birlikteydiler. Saat biri çeyrek geçe Burhan’ın yanından ayrılarak Hamideti’nin yanına gittiler. Darbeci rollerini ve iktidarı ele geçirme yönündeki kötü niyetlerini örtbas etmenin zamanı gelmişti. Biz de buna şahidiyiz. Yalnız değildim, hatta bazılarımız durumu sakinleştirmeye ve onların 'sıfır saatine' ulaşmak için yaptıkları düzenlemeleri engellemeye çalışıyorlardı.

*O güne dönecek olursak, Hamideti ile Burhan arasında ÖDG üyelerinin katıldığı bir toplantı yapıldığı biliniyor. Siz de o toplantıda mıydınız?

Ben o toplantıya katılmadım ama toplantıya ÖDG'nin tamamı değil, ÖDG - Merkez Konseyi kanadı katıldı. Burhan ile Hemedti arasında ÖDG - Merkez Konseyi’nin katıldığı çok sayıda görüşme oldu. Bu görüşmeler, darbe düşünülmeden önce yapılmıştı. Sessiz kalmış olabilirler, ama geçiş sürecine gerçek dokunuşlar yapmak isteyen ÖDG - Demokratik Blok kanadı ve Sudanlı diğer siyasi güçleri tasfiye etmeye yönelik komploların konuşulduğu toplantılar olduğu da bir gerçek.

Bu yüzden çoğunlukla bir arada olunsa da özellikle son dakikalarda ve son 72 saatte ÖDG üyelerinin çoğu Burhan ve Hamideti arasında mekik dokudular. Dr. Cibril İbrahim, Malik Agar ve Muhammed İsa Aliyu, hatta Abdullah Masar ve Dr. Taceddin Said gibi bazen orada olup bazen olmayan bazı isimlerle birlikte sakinleştirme ve olacakları engelleme girişimimizi sürdürüyorduk. Gayretli bir girişime öncülük ediyorduk. Gerçek anlamda iyi niyetle yapılan bir girişimdi. Girişimi bizi yanına çağıran ve bu girişime dahil eden General (Şemseddin) el-Kabaşi başlattı. Bizden duruma müdahale etmemizi istedi. Biz de onun isteği üzerine müdahale ettik.

*Ancak girişim başarısızlıkla sonuçlandı ve savaş patlak verdi, değil mi?

Girişim sırasında 15 Nisan günü saat dokuzda ilk kurşun sıkıldı. Benim ayarladığım randevuya göre Sayın Hamideti ile konutunda görüşmemiz gerekiyordu. Çatışmalar sırasında Menşiye’deki evimden Hamideti’nin Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’ndaki konutuna giderken onu aradım. Bana çatışmaların yoğunlaştığını ve zarar görebileceğimi öne sürerek konutuna gitmememi istedi. Nitekim evine girmek ısrar ettim ama giremedim, hatta Genel Komutanlığın kapısına kadar ulaştım. Ancak çatışmalar vardı. Her yerden mermi sesleri geliyordu ve ben de geri döndüm. Oysa onunla konutunda görüşmeye kararlıydım. Ancak o sırada konuttan çıktığından haberim yoktu.

FOTO: Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

*Siz onun konutuna giderken Hamideti sizinle telefonda konuşuyordu. Peki, size ne söyledi?

Benimle Menşiye’den onun Genel Komutanlık’taki konutuna gittiğim sırada telefonda konuştu.

*Size ne söyledi?

Benden, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında olduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gitmememi istedi. Ancak daha sonra o sıra konutunda olmadığını öğrendim.

Çatışmaların başlamasından iki hafta sonra durumun kontrolden çıktığını anladım.

*Bu, Hamideti ile aranızdaki son görüşme miydi?

Hayır. Savaş sırasında da temasa geçtik. Birinci ve ikinci günden itibaren, hatta konutuna giremeyip saat 12 civarında eve geri döndüğümde bile onu aradım. Çalışmalar, çatışmaların başlamasından iki hafta sonrasına kadar devam etti.

*Darfur Bölgesi Valisi ve askeri ve siyasi bir lider olarak Burhan ve Hamideti ile konuşarak savaşın durdurulması için çaba sarf ettiniz. Çatışmaların kontrolden çıktığını ne zaman anladınız?

Çatışmaların başlamasının ikinci haftasında işlerin kontrolden çıktığını anladım. Çatışmalar başlarda sadece askeri bölgelerde yaşanıyordu. Ancak çatışmaların ikinci haftasında HDK üyeleri evlere girip kendilerine esirler aramaya başladılar. Bu da savaşın başlangıcı oldu. Mayıs ayı sonlarında Darfur'un batısındaki el-Cenine ve Murni'de çok büyük bir kaosun yaşandığı çatışmaların, savaştan ziyade etnik ve kabilesel tasfiye girişimleri olduğu anlaşıldı.

FOTO: Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)
Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)

HDK, haziran ayı başlarında Kuzey Darfur'a girdiğinde oradaydım. Çatışmalar başladı. Bölgenin önde gelen kabilelerinin reislerinin, ileri gelenlerinin ve topluluklarının yanı sıra, bireylerini de hedef alan etnik tasfiyeler gerçekleşti. Tüm bunlar, savaşın ordu ile HDK arasında olmaktan ziyade kontrolden çıkmaya başladığının ve Sudanlıların zarar göreceğinin çok açık göstergeleriydi.

*Röportajın “Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancı subaylar var” başlıklı ikinci bölümü yarın yayında.