Suudi Arabistan umre ve Mescid-i Nebevi ziyaretlerini askıya aldı

Mescid-i Haram tavaf alanı (AP)
Mescid-i Haram tavaf alanı (AP)
TT

Suudi Arabistan umre ve Mescid-i Nebevi ziyaretlerini askıya aldı

Mescid-i Haram tavaf alanı (AP)
Mescid-i Haram tavaf alanı (AP)

Koronavirüs (COVID-19) salgınının Suudi Arabistan’da ülke çapında yayılmasını engellemek adına alınan önlemler iki katına çıkarıldı.
Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada ülkede ikamet edenlerin umre ve Mescid-i Nebevi ziyaretlerinin geçici olarak durdurulduğu bildirildi. Aynı saatlerde Suudi Arabistan Sağlık Bakanı Dr. Tevfik er-Rabia yeni tip koronavirüs (COVID-19) bulaşan Suudi Arabistan vatandaşının durumunun stabil olduğu ve onunla temasa geçen 70 kişinin de yetkililer tarafından izlendiğini duyurdu.
Umre ziyaretlerini geçici olarak durdurma kararı, Suudi Arabistan'ın umre ve Mescid-i Nevi ziyaretleri için yabancı ülkelerden gelenlerin giriş vizelerinin askıya alınma kararının bir parçası olarak geldi. Bu çerçevede kararın sürekli olarak gözden geçirilmesi ve bu kararın alınmasının arkasındaki sebeplerin kaybolmasıyla uygulamanın da kaldırılacağı belirtildi.
Suudi Arabistan İçişleri’nde görevli olan bir kaynak, gösterilen küresel çabaları ve başta Dünya Sağlık Örgütü (WHO) olmak üzere uluslararası örgütlerin yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgınını önleme, kontrol altına alma ve yok etme adına gösterdiği kararlılığı desteklemek adına Suudi Arabistan’ın Umre ve Mescid-i Nebevi’ye yabancı ülkelerden yapılan ziyaretleri geçici olarak durdurduğunu belirtti. Bunun yanı sıra koronavirüsü tehlikesinin ciddi boyutlara ulaştığı ülkelerden gelen turistlerin giriş vizelerinin ve Suudi Arabistan ile Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkelerin vatandaşlarının ülkeye giriş çıkışlarda ulusal kimlik kartı kullanması da askıya alındı. Yeni tip koronavirüs hakkında son gelişmeleri takip eden ilgili komisyonun tavsiyeleri doğrultusunda Suudi Arabistan vatandaşlarının da umre ve Mescid-i Nevi ziyaretleri geçici olarak durduruldu. Bu çerçevede kararın sürekli olarak gözden geçirilmesi ve bu kararın alınmasının arkasındaki sebeplerin ortadan kalkmasıyla uygulamanın da kaldırılması şartı koşuldu.
Bu sırada Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakan Yardımcısı Dr. Abdulfettah Maşşat yaptığı açıklamada Suudi Arabistan hükümetinin ülkedeki misafirlerin güvenliğini ve emniyetini sağlamak istediğini ve bu güvenliğin en önemli unsurlarından birinin sağlık olduğunu belirtti. Bölgede ve dünyanın çeşitli yerlerinde yayılan salgın sebebiyle virüsün Mekke ve Medine’ye gelmesini engellemek için tedbir amaçlı umre ziyaretlerinin askıya alındığını ve bu kararın geçici olduğunu belirtti. Aynı zamanda virüs hakkındaki gelişmelerin sürekli olarak incelendiği ve ilgili komiteler tarafından virüsün yayılma hızının gözden geçirildiği bilgisini verdi.
Maşşat Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda umre yapan bazı kişilerin yolculuklarında herhangi bir gecikme yaşanması durumuna karşılık otelde 7 bin yatak sağlandığını ifade ederek bu kişiler için kapsamlı bir güvenlik girişimi başlatıldığını söyledi. Ayrıca Suudi Arabistan’da umre yapan kişi sayısının yaklaşık 292 bin kişi olduğuna dikkat çekti.
Meşşat Hac ve Umre Bakanlığının özellikle umre yapanların uçuş tarihlerine göre ülkeden ayrıldığından emin olma ve Mescid-i Haram'da veya havaalanlarında oluşabilecek gecikmeler ve izdiham ile başa çıkma konusunda üstlendiği merkezi rolünü sürdürdüğünü belirtti.
Bunun sağlanması için Medine'deki Kral Abdülaziz Uluslararası Havalimanı ile Prens Muhammed bin Abdülaziz Havalimanı ve Mekke arasında entegre halinde çalışan elektronik bir izleme ağı oluşturuldu.
Suudi Arabistan vatandaşlarının umre ziyaretlerinin geçici olarak askıya alınması kararı, Suudi Arabistan hükümetinin yeni tip koronavirüsün yayılmasını önlemek için sürekli olarak aldığı tedbirler arasında gelen tedbir amaçlı kararlardan biri olarak görülüyor. Sirkülasyon halinde devam eden büyük bir insan kalabalığını ağırlayan iki kutsal camide virüsün yayılmasını engellenmek adına alınan karar, burada bulunan insanların güvence altına alınması konusunda büyük bir önem taşıyor. Suudi Arabistan Hükümeti’nin virüsün Suudi Arabistan Krallığı içerisinde yayılmasını önlemek adına aldığı tedbirler ile uyumlu olan ve gösterilen çabaların devamı niteliğinde olan bu karar, vatandaşların ve sakinlerin güvenliğine yönelik yüksek bir koruma sağlamayı hedefliyor.
Diğer taraftan Suudi Arabistan Sağlık Bakanlığı tarafından dün gece yapılan açıklamada Bahreyn üzerinden İran’dan Suudi Arabistan’a geçen Suudi Arabistan vatandaşı bir kişiye virüs bulaştığı doğrulandı böylece ülkede görülen koronavirüs vakasının ikiye çıktığı duyuruldu. Suudi Arabistan sınır kapısında daha önce İran'da bulunduğunu belirtmeyen hastanın Suudi Arabistan’da geçtiğimiz günlerden duyurulan ilk koronavirüs vakası ile birlikte seyahat ettiği bildirildi.
Bakanlık hastanın şu an hastanede karantina altına alınmış durumda olduğunu, kendisine gereken ilginin gösterildiği ve onaylanmış prosedürlere uygun olarak sağlık hizmeti aldığını bildirdi. Ayrıca hastanın temas ettiği herkesin tespit edilip karantina altına alındığını ve bu kişilerden alınan örneklerin incelenmek üzere Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri’ne (CDC) gönderildiğini ve inceleme biter bitmez tüm sonuçların açıklanacağını söyleyerek vatandaşlara olayın kontrol altında olduğunu belirtti. Bunun yanında bilgilerin resmi kaynaklardan alınması ve söylentilere kulak asılmaması gerektiğini vurgulayarak virüs ile ilgili herhangi bir bilgi almak isteyen kişilerin 937 numaralı çağrı merkezi ile iletişime geçmeleri çağrısında bulundu.
Buna ek olarak Suudi Arabistan Sağlık Bakanı Dr. Tevfik er-Rabia Bahreyn üzerinden İran’dan Suudi Arabistan’a gelen ilk koronavirüs vakasının durumunun stabil olduğunu, hastanelerden birinde karantina altında tutulduğunu ve durumunun yakından takip edildiğini belirtti.
Devletin 17 farklı kurumundan oluşan Koronavirüs İzleme Komitesi'nin her gün yapılan rutin toplantısının ardından açıklama yapan Dr. Rabia, virüs bulaşan kişiyle temas eden 70 kişinin tespit edilip önlem amaçlı karantina altına alındığını ve bu kişilerden örnekler alındığını söyledi. Alınan örneklerin 51’inin incelendiği ve sonuçların negatif çıktığını, diğer kişilerin sonuçlarının çıkmasının ise beklendiğini ifade etti.
Suudi Arabistan Sağlık Bakanı, sağlıklarını güvence altına almak ve hiçbir virüs belirtisinin görülmediğinden emin olmak için iki hafta boyunca bu kişilerin sağlık durumlarının izleneceğini belirtti. Buna ek olarak, Suudi Arabistan KİK ülkeleri vatandaşlarının seyahat etmek için ulusal kimlik kartlarının kullanımının askıya alınmasına yönelik bir karar aldı ve KİK ülkelerinin vatandaşlarının Krallık'a gelmeden önce seyahat ettikleri ülkelerin ilgili makamlar tarafından Suudi Arabistan sınırlarında kontrol edilmesi için pasaport kullanımına geri dönmüştü. Suudi Arabistan'a gelen tüm yolcuların ülkeye giriş yapmalarından on beş gün önce Çin Halk Cumhuriyeti veya İran'da bulunup bulunmadıklarını pasaport yetkililerine bildirmeleri gerektiği çağrısında bulundu ve söz konusu karar virüse karşı alınan diğer önlemlerin içerisinde yer alıyordu.
Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi İşlerinden Sorumlu Genel Başkanı Şeyh Dr. Abdurrahman es-Sudeysi, geçici bir önlem olarak Suudi Arabistan vatandaşlarının umre ziyaretlerinin durdurulmasına yönelik verilen kararın “İslam Şeriatı kurallarına uygun ve mantıklı bir karar” olduğunu söyledi. Sudeysi “Bu karar, feraset sahibi hükümetin, iki kutsal caminin sağlık, emniyet ve güvenliğinin sağlanması konusunda gösterdiği çabaların bir göstergesi olarak gelmiştir. Ayrıca insan hayatının ve ihtiyaçlarının korunmasına öncelik veren İslam Şeriatı’na uygun olarak başarılı ve mantıklı bir önlem sayılan uygulama, mübarek ülkenin hükümeti tarafından atılan şaşırtıcı olmayan bir adım.” dedi.
Dr. Sudeysi “Suudi Arabistan hükümeti, iki kutsal cami ve orayı ziyaret edenler için ne çaba göstermekten ne de hizmet etmekten kaçınıyor. Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’ye Kral ve Veliaht Prens tarafından doğrudan, büyük bir ilgi gösteriliyor” ifadelerini kullandı.
Aynı zamanda bu doğrultuda alınan önlemlerden bahseden Sudeysi “Yüzeyleri, yerleri ve halıları dezenfekte etmek için pompalı sprey cihazları sağlanıyor. Kapı girişlerinde, meydanlarda ve namaz kılınan yerlerde el için dezenfektanlar dağıtılıyor.
Halılar denetlenip yıkama makineleri sürekli dezenfekte ediliyor ve Mescid-i Haram’daki halılar devamlı hızlı bir şekilde değiştiriliyor.
Gerekli acil yıkamalara ek olarak genel halı yıkama sayısının altıya çıkarılmasının yanı sıra tuvaletlerin temizlenme sayısı da altıya çıkarıldı. Zemzem suyu depolarının temizlenmesi, koruyucu tabanların ve kullanılmış bardakların değiştirilmesi gibi önlemler sürekli olarak devam edecek” ifadelerini kullandı.



Körfez ülkeleri ortak savunma mekanizmasını ve caydırıcılığı harekete geçirecek

TT

Körfez ülkeleri ortak savunma mekanizmasını ve caydırıcılığı harekete geçirecek

Körfez ülkeleri ortak savunma mekanizmasını ve caydırıcılığı harekete geçirecek

Körfez ülkeleri liderleri dün Arap Birliği Ortak Savunma Konseyi’ne İsrail'in Katar'a yönelik saldırısı çerçevesinde Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkelerin (Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri/BAE) savunma durumunu ve bu ülkelere yönelik tehditlerin kaynaklarını değerlendirmek üzere, Yüksek Askeri Komite'nin bir başka toplantısının ardından Doha'da acil bir toplantı düzenlemesinin yanında Birleşik Askeri Komutanlığa ortak savunma mekanizmalarını ve Körfez ülkelerinin caydırıcılığını harekete geçirmek için gerekli idari önlemleri alması talimatı verdiler.

İsrail’in Katar’ın başkenti Doha'yı hedef alan saldırısı üzerine düzenlenen KİK Olağanüstü Zirvesi’nde saldırının etkilerini tartışan Arap liderler, Katar'ın egemenliğini açıkça ihlal eden İsrail'i kınadılar ve bu ihlalin tehlikeli ve kabul edilemez bir tırmanış olduğunu ve uluslararası hukuk ilkelerine ve Birleşmiş Milletler Şartı'na ciddi bir ihlal teşkil ettiğini belirttiler.

fgthy
Körfez ülkeleri liderleri, Ortak Savunma Konseyi'ne durum değerlendirmesi yapması ve Körfez ülkelerinin caydırıcılığını harekete geçirmesi talimatı verdiler (SPA)

Zirvenin sonuç bildirisinde, Körfez ülkeleri, Katar'ın bu saldırganlığa karşı aldığı tüm önlemlerde tam bir dayanışma içinde olduklarını teyit ettiler. KİK ülkelerinin güvenliğinin bölünmez olduğu ve bunlardan herhangi birine yönelik herhangi bir saldırının hepsine yönelik bir saldırı olduğu vurgulandı. Ayrıca, Katar'ı desteklemek ve güvenliğini, istikrarını ve egemenliğini her türlü tehdide karşı korumak için tüm imkanlarını kullanmaya hazır olduğu da teyit edildi.

İsrail'in Katar'a yönelik acımasız saldırısını Körfez güvenliği ve bölgesel barış ve istikrara yönelik doğrudan bir tehdit olarak değerlendiren liderler, bu saldırgan politikaların devam etmesinin, tüm bölgenin istikrarı üzerinde ciddi etkileri olduğu göz önüne alındığında, barışa ulaşma çabalarını ve İsrail ile mevcut mutabakat ve anlaşmaların geleceğini baltaladığını belirttiler.

İsrail'in suç teşkil eden eylemlerinde ısrarcı olmasının ve tüm uluslararası normları, yasaları ve Birleşmiş Milletler (BM) Şartı'nı açıkça ihlal etmesinin, bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barışı tehdit eden ciddi sonuçlara yol açacağı konusunda uyaran liderler, BM Güvenlik Konseyi’ni (BMGK), uluslararası toplumu ve nüfuzlu ülkeleri tüm sorumluluklarını üstlenmeye çağırdılar. Liderler, uluslararası hukukun ve kurumlarının otoritesini zedeleyen ve göz ardı edilmemesi veya caydırıcı uluslararası yaptırımlar uygulanmadan geçiştirilmemesi gereken tehlikeli bir emsal teşkil eden bu ihlalleri durdurmak için kararlı ve caydırıcı önlemler alınmasını talep ettiler.

Uluslararası toplumun ahlaki ve hukuki sorumluluklarını üstlenmesi, İsrail'i caydırmak için acil önlemler alması ve bölgesel güvenlik ile uluslararası barış ve istikrara doğrudan tehdit oluşturan uluslararası hukuk ve uluslararası insani hukuk ihlallerine son vermesi gerektiğini vurgulayan liderler, tüm devletleri ve uluslararası kuruluşları bu suç niteliğindeki saldırıyı kınamaya ve Katar’ın egemenliğine saygı gösterilmesini ve vatandaş ya da ikamet edenler olsun tüm sivillerin korunmasını sağlamak için caydırıcı önlemler almaya çağırdılar.

Öte yandan liderler, Katar'daki güvenlik ve sivil savunma yetkilileri ile diğer ilgili kurumların olaya anında müdahale ederek, etkilerini sınırlandırmak ve vatandaşların ve sakinlerin güvenliğini sağlamak için gösterdikleri çabalara övgüde bulundu.

Bu saldırganlığın Katar’ın yoğun çabalarını ve Gazze Şeridi'nde ateşkesin sağlanması ve rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması için arabuluculuk rolünü engellediğini ve kardeş Filistin halkının acılarını hafiflettiğini vurgulayan liderler, İsrail'in bölgedeki birçok ülkeye yönelik tekrarlanan saldırılarının, güvenlik, barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik uluslararası ve bölgesel çabaları ciddi şekilde engellediğinin altını çizdiler.

Zirvede, BM Şartı'nda, uluslararası antlaşmalarda ve anlaşmalarda yer alan normlara ve temellere, iyi komşuluk ilkelerine, devletlerin egemenliğine saygı gösterilmesine, iç işlerine karışılmamasına, anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesine ve güç kullanımı veya güç kullanma tehdidinden kaçınılmasına bağlı kalınması gerektiğini vurgulandı.

İsrail'in acımasız saldırısını hızla kınayan ve Katar ile dayanışma içinde olduklarını açıklayan kardeş Arap ve İslam ülkeleri ile uluslararası toplumdaki dost ülkelere şükran ve takdirlerini ifade eden liderler, bu tutumların, devlet egemenliğinin ihlalini reddetme ve bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrarı korumaya yönelik çabaları destekleme konusundaki ortak taahhüdü yansıttığını teyit ettiler.

Liderler, barışsever ülkeleri, İsrail'in Katar'a yönelik acımasız saldırısını ve Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşı ve soykırım suçlarını durdurmaya yönelik uluslararası çabaları ve diplomatik çözümleri baltalamaya yönelik girişimlerini kınamaya çağırdılar. İsrail’in bu eylemleri arasında, halkı yerinden etmek ve aç bırakmak, Gazze Şeridi'nde faaliyet gösteren uluslararası yardım ve insani yardım kuruluşlarının çalışmalarını engellemek, gazetecileri, sağlık ve ambulans ekiplerini, kurtarma ekiplerini ve insani yardım çalışanlarını öldürmek gibi sistematik politikaların yer aldığını ifade eden liderler, bu suç eylemlerini caydırmak için uluslararası düzeyde ortak çabalar gösterilmesi gerektiğinin altını çizdiler.


BM, İsrail'in Katar'a yönelik saldırısını kınadı: Uluslararası hukukun şok edici ihlali

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
TT

BM, İsrail'in Katar'a yönelik saldırısını kınadı: Uluslararası hukukun şok edici ihlali

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in geçtiğimiz hafta Katar'daki Hamas liderlerine yönelik saldırısının bölgesel barış ve istikrarı tehdit ettiğini belirterek, ‘yargısız infazların sorumlularının hesap vermesi’ gerektiğini vurguladı.

Volker Türk, BM İnsan Hakları Konseyi'nde saldırıyla ilgili oturumun açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “İsrail'in 9 Eylül'de Doha'daki müzakerecilere yönelik saldırısı, uluslararası hukukun şok edici bir ihlali, bölgesel barış ve istikrara yönelik bir saldırı ve dünya çapındaki arabuluculuk ve müzakere süreçlerinin bütünlüğüne yönelik bir darbedir.”

Katar, BM İnsan Hakları Konseyi'nden Doha'ya yönelik bombardıman için İsrail'i sorumlu tutmak üzere adımlar atmasını istedi.

Diğer yandan dün düzenlenen Doha Zirvesi’nde liderler, Katar devletine, güvenliğine, istikrarına, egemenliğine ve vatandaşlarının emniyetine koşulsuz desteklerini yinelediler. İsrail'in, Katar'ın egemenliğine açık bir ihlal, uluslararası hukuka bariz bir aykırılık ve bölgesel barış ve güvenliğe ciddi bir tehdit olarak gördükleri acımasız saldırısını kınayarak, Katar ile birlik içinde olduklarını ifade ettiler.

Doha'da düzenlenen olağanüstü Arap Birliği - İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi, tüm Arap ve İslam ülkelerine yönelik bir saldırı eylemi olan İsrail'in hain saldırısına karşı Katar ile dayanışmayı vurguladı. Ayrıca Katar'ın, BM Şartı hükümlerine uygun olarak, güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve vatandaşlarının emniyetini sağlamak için bu saldırganlığa yanıt vermek üzere atacağı tüm adım ve önlemlerde yanında olunacağı taahhüt edildi.

Nihai bildiride, Gazze Şeridi'nde ateşkesi sağlamak, savaşı sona erdirmek ve rehineleri serbest bırakmak için kilit arabulucu rolünü üstlenen Katar'ı hedef almanın, tehlikeli bir adım ve barışı yeniden tesis etmek için yapılan diplomatik çabalara yönelik bir saldırı olduğu belirtildi. Bildiride, “tarafsız bir arabuluculuk merkezine yönelik bu tür bir saldırganlık, Katar devletinin egemenliğini ihlal etmekle kalmayıp, uluslararası arabuluculuk ve barış sağlama çabalarını da baltalamaktadır ve bunun tüm sorumluluğu İsrail'e aittir” vurgusu yapıldı.


Doha Zirvesi ve İsrail saldırganlığına karşı Katar'a koşulsuz destek

TT

Doha Zirvesi ve İsrail saldırganlığına karşı Katar'a koşulsuz destek

Doha Zirvesi ve İsrail saldırganlığına karşı Katar'a koşulsuz destek

Dün Katar’ın başkenti Doha’da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’ne katılan liderler Katar’a, güvenliğine, istikrarına, egemenliğine ve vatandaşlarının güvenliğine koşulsuz desteklerini vurguladılar. İsrail'in acımasız saldırısını kınadıklarını ve buna karşı durma konusundaki ortak tutumlarını ifade eden liderler, İsrail’in Katar’a yönelik saldırısını Katar'ın egemenliğine yönelik açık bir ihlal, uluslararası hukukun bariz bir ihlali ve bölgesel barışa ve güvenliğe yönelik ciddi bir tehdit olarak değerlendirdiler.

İİT ve Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’nde, tüm Arap ve İslam ülkelerine yönelik bir saldırı niteliği taşıyan İsrail'in hain saldırısına karşı Katar ile dayanışmayı ve Katar'ın Birleşmiş Milletler (BM) Şartı ile güvence altına alınan güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve vatandaşlarının ve sakinlerinin güvenliğini korumak için bu saldırıya yanıt olarak aldığı tüm önlemlerin ve attığı adımların desteklendiği vurgulandı.

Zirveden çıkan ortak bildiride, Gazze’de ateşkesin sağlanması ve savaşın sona erdirilmesi, rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması için kilit arabulucu rolünü üstlenen Katar'ın hedef alınmasının, tehlikeli bir tırmanış ve barışı yeniden tesis etmeye yönelik diplomatik çabaların saldırıya uğraması anlamına geldiği belirtildi. Ayrıca nötr bir arabuluculuk merkezine yönelik bu tür bir saldırganlığın, Katar’ın egemenliğini ihlal etmekle kalmayıp, uluslararası arabuluculuk ve barış sağlama çabalarını da baltaladığı ve bunun tüm sorumluluğunun İsrail'e ait olduğu kaydedildi.

cdghy
Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani, Doha'da düzenlenen İİT ve Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’nin açılış konuşmasını yaparken (EPA)

Zirve, geçtiğimiz perşembe günü BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) acil toplantısından çıkan ve İsrail'in Katar’a saldırısının uluslararası barış ve güvenliği ihlal eden bir eylem olarak oybirliğiyle kınayan açıklamadan duyulan memnuniyet ifade edildi. Doha ile dayanışmanın ve Mısır ve ABD ile birlikte bölgedeki arabuluculuk çabalarında oynamaya devam ettiği hayati rolünün desteklendiği ifade edilen zirvede, BM Şartı ilkeleri uyarınca Katar'ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyulması gerektiği belirtildi.

Liderler, İsrail'in saldırganlığı, devam eden uygulamaları ve soykırım, etnik temizlik, açlık ve kuşatma suçları ile yayılmacı yerleşim ve siyasi faaliyetlerinin bölgede barış ve barış içinde bir arada yaşama şansını zedelediğini ve İsrail ile normal ilişkiler kurma yolunda elde edilen tüm kazanımları, mevcut ve gelecekteki anlaşmalar da dahil olmak üzere, tehdit ettiğini vurguladılar.

Uluslararası hesap verebilirliğin yokluğu ve uluslararası toplumun İsrail'in tekrarlanan ihlallerine sessiz kalmasının, İsrail'i saldırılarına devam etmeye ve uluslararası hukuku ve uluslararası meşruiyet kararlarını açıkça ihlal etmeye teşvik ettiğini belirten liderler, bunun, cezasızlık politikasını sürdürdüğünü, uluslararası adalet sistemini zayıflattığını ve kurallara dayalı uluslararası düzeni yok etme tehdidi oluşturarak bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barışa doğrudan bir tehdit oluşturduğunu ifade ettiler.

dfrgt
Suudi Arabistan Veliaht Prensi dün Doha'da düzenlenen İİT ve Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’nde ülkesinin heyetine başkanlık etti (SPA)

İsrail’in Katar’a saldırısının BM üyesi olan bir Arap ve İslam devletine karşı açık bir saldırı ve aşırı sağcı İsrail hükümetinin saldırganlığını ortaya koyan ve suç siciline eklenen tehlikeli bir tırmanış olduğunu belirten liderler, bölgesel ve uluslararası istikrar ve güvenliğe doğrudan tehdit oluşturan, bölgede yeni bir gerçeklik dayatma planlarına karşı durulması ve mücadele edilmesi gerektiğini vurguladılar. Ayrıca, İsrail'in tekrarlanan saldırılarına ve devletlerin egemenliğine, güvenliğine ve istikrarına yönelik süregelen ihlallerine son verilmesi çağrısında bulundular.

Ortadoğu'da adil, kapsamlı ve kalıcı bir barışın, Filistin meselesini göz ardı ederek veya Filistin halkının haklarını görmezden gelerek ya da şiddet uygulayarak ve arabulucuları hedef alarak değil, Arap Barış Girişimi ve ilgili uluslararası kararlara bağlı kalarak sağlanabileceğini yeniden teyit ettiler.

Bu bağlamda, uluslararası topluma ve özellikle BMGK’ya, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalini sona erdirmek için yasal ve ahlaki sorumluluklarını üstlenmeleri ve bunun için bağlayıcı bir zaman çizelgesi belirlemeleri çağrısında bulundular.

Liderler, İsrail'in 1967'de işgal ettiği topraklardan Filistin halkını herhangi bir bahane veya isim altında yerinden etme girişimlerini kınadılar. Bunu insanlığa karşı bir suç, uluslararası hukuk ve uluslararası insani hukukun açık bir ihlali ve tamamen ve kesinlikle kabul edilemez bir etnik temizlik politikası olarak değerlendirdiler.

frgty
Dün Doha'da düzenlenen İİT ve Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’nden bir kare (SPA)

Arap ve İslam ülkeleri, Gazze Şeridi’nin yeniden inşa planının hem siyasi hem de teknik yönleriyle uygulanması ve bunun mümkün olan en kısa sürede gerçekleştirilmesi gerektiğini vurguladılar. Uluslararası bağışçılara gerekli desteği sağlamaları çağrısında bulunan liderler, bağışçı ülkeleri ateşkesin sağlanmasının ardından Kahire'de düzenlenecek Gazze’nin yeniden inşasına ilişkin konferansa aktif olarak katılmaya çağırdılar.

Zirvede İsrail'in Katar'ı veya herhangi bir Arap ya da İslam ülkesini tekrar hedef alacağına dair devam eden tehditlerinin, uluslararası barışı ve güvenliği tehdit eden bir provokasyon ve tehlikeli bir tırmanış olduğu, tamamen ve kesin olarak reddedildiği vurgulanırken uluslararası topluma, bu tehditleri en güçlü şekilde kınamaya ve bunları durdurmak için caydırıcı önlemler alması çağrısı yapıldı.

Uluslararası toplumun, İsrail'in Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'daki saldırganlığını ve yasadışı yerleşim uygulamalarını durdurmada başarısız olmaya devam etmesinin ciddi sonuçları olacağı uyarısı yapılan zirvede, İsrail’in başta Lübnan ve Suriye olmak üzere bölge ülkelerine karşı devam eden saldırılarının uluslararası hukukun ve devlet egemenliğinin açıkça ihlali olduğu vurgulandı.

Liderler, İsrail’in uluslararası insani hukuk ve Cenevre Sözleşmelerini açıkça ihlal ederek Filistin halkına karşı abluka, açlık, gıda ve ilaçtan mahrum bırakmayı silah olarak kullanarak daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir insani felakete yol açan politikalarını kınadılar. Bu uygulamaların tam anlamıyla bir savaş suçu olduğunu vurgulayan liderler, uluslararası toplumun bu uygulamalara son vermek ve işgal altındaki Filistin topraklarının tüm bölgelerine insani yardımın acil, güvenli ve sınırsız bir şekilde ulaştırılmasını sağlamak için acil eylemde bulunması gerektiğini belirttiler.

rgthy
Dün Doha'da düzenlenen İİT ve Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’nden bir kare (QNA)

İsrail’in işgali altındaki Filistin topraklarının herhangi bir bölümünü ilhak etme kararının feci sonuçları olacağı konusunda uyaran liderler, bunun Filistin halkının tarihi ve yasal haklarının açık bir ihlali olarak ele alınması gerektiğini vurguladılar. Liderler, böyle bir kararın aynı zamanda BM Şartı'nın, uluslararası hukuk ilkelerinin ve ilgili Birleşmiş Milletler kararlarının ihlali anlamına gelir ve bölgede adil ve kapsamlı bir barışın sağlanmasına yönelik tüm çabaları baltalayacağının altını çizdiler.

Arap Birliği Konseyi'nin bakanlar düzeyinde ‘Bölgede Güvenlik ve İşbirliği için Ortak Vizyon’u onaylamasını memnuniyetle karşılayan liderler, bu bağlamda, kolektif güvenlik kavramını ve Arap ve İslam devletlerinin ortak kaderininin yanı sıra ortak zorluklar ve tehditlerle mücadele etme gerekliliğini ve bu amaçla gerekli uygulama mekanizmalarını geliştirmeye başlamanın önemini vurguladılar.

Ayrıca, iki devletli çözümün uygulanması ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması konusunda BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen New York Deklarasyonu'nu, Filistin halkının başta, 4 Haziran 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma hakkı olmak üzere meşru haklarına yönelik uluslararası desteğin açık bir ifadesi olarak memnuniyetle karşılayan liderler, deklarasyonun kabulüne katkıda bulunan Suudi Arabistan ve Fransa'nın çabalarını övdüler.

Zirvede uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması için temel referans noktası olarak uluslararası meşruiyete ve ilgili BM kararlarına bağlı kalmanın önemi vurgulandı.