Mustafa el-Feki
Entelektüel yaşamım boyunca, tarihte komplo teorilerinin var olduğuna inandım. Ama her zaman olayların ve gerçeklerin komplocu yorumlara teslim edilmemesi çağrısında bulundum. Çünkü bu, yolumuza çıkan tüm engellerin bir komplo olduğunu iddia eden mutlak bir depresyona yol açabilir.
Uluslararası ilişkiler uzmanları ve siyasetçiler, tüm olayları komplo teorisiyle ilişkilendirirler.
Tıpkı bazı doktorların hastalığın teşhisi konusunda kafaları karıştığında sorunun alerjik olduğunu söylemeleri gibi olayların komplo olduğunu söylemek de onların işlerini kolaylaştırır.
Komplo ve alerji hem siyasette hem de tıp alanında bulunur. Ancak ikisine de güvenilmemelidir.
Var olduklarını kabul etmek için analizlere bakılmalıdır. İkisi de başarısızlık, hayal kırıklığı ve geri adım atma durumlarında öne sürülen bir gerekçe olarak görülmelidir.
İslam halifeliğinin çöküşünün arkasında bir takım komplolar olduğunu düşünüyorum.
Aynı şekilde Sovyetler Birliği'nin ve Doğu Bloku'nun çöküşünün arkasında, Polonya'daki Dayanışma Hareketi’nin üstlendiği rolden Berlin Duvarı'nın yıkılmasına kadar ulaşılması hedeflenen başarılı ve geçici fikirler vardı.
ABD’nin eski başkanlarından John Kennedy'nin karmaşık koşullar altındaki ölümünün yanı sıra Warren Komisyonu’nun ve diğerlerinin gerçekleri ortaya çıkarmadaki başarısızlığı, olayın arkasında bir komplo olduğunu doğruluyordu. Onu öldürenler, katilini de öldürdüler.
Yine gizemli bir şekilde Londra’daki bir tünelde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden İngiltere Kraliyet Ailesi’nin eski gelini Prenses Diana’nın ölümü de komploya dayandırılan bir başka suçtu. Çünkü Diana’nın ölümünden çıkarı olan ve bunu isteyenler vardı.
Tüm bunları, dünyayı kasıp kavuran yeni tip koronavirüs Kovid-19 salgınının yoğunlaştığı bir dönemde hatırladım. Birkaç siyaset uzmanı ve biyolog, bu ölümcül virüsün mikrobiyal savaş laboratuarlarında insan yapımı bir biyolojik silah olduğu, savaş sahası olarak Avrupa kıtasının seçildiği ve Çin ile ABD arasındaki ticaret savaşının bir sonucu olduğu tezini ortaya attılar.
Bu tez, doğru olabilir de olmayabilir de. Ancak bize göre komplo teorisini ve sağlamlığı, direnmesi zor olan köklü düşüncesini destekler ve bilim insanının bir katile dönüşemeyeceğine dair tüm bilimsel kanıtlar, örgüsünün ve koşullarının önünde diz çöker.
Biz direnişin fıkhını, yani bir başka deyişle hayatımızı tehdit eden veya koşullarımızı provoke eden her şeye karşı mücadele etmeye mecbur olduğumuzu biliyoruz. Çünkü direniş fıkhı öncelikler fıkhı ile doğrudan ilişkilidir.
Öncelikler fıkhı, devletlerin istedikleri hedeflere ulaşmaları için yaptığımız her şeyin bilimsel teorisini ve nesnel analizini ön plana çıkarmamızı gerektirir.
Burada konuya ilişkin bazı gözlemlerimizi paylaşmak istiyorum;
1- Komplo teorisi, insanın sanki yer altı mezarlarının dehlizlerinde nereye gideceğini bilemez halde oracıkta kala kalması gibi etkileri olan tüm oyunlarıyla siyaset biliminin meşru çocuğudur. Siyaset, bulaştığı yere yapışıp kalan petrol gibidir. Bunun için siyasetin meşru ebeveynlerinden birinin ‘amaca giden her yol mubahtır’ teorisinin sahibi Machiavelli’nin olduğunu söylemek yeterlidir.
Bu nedenle, birçok siyasetçi ahlak ve politika arasındaki açık farkın derinliklerine yerleşmiştir. Amaca giden her yolun mubah olduğu düşündüklerinde amaçlarına ulaşmak için yaptıkları ahlaksızlıklar ve hainlikler için güçlü gerekçeler buldular. Bu nedenle siyaset, darbeleri, suikastları, hapishaneleri ve gözaltı merkezlerini tanır. Çünkü doğası, ahlaksız ilkelere dayanır. Bununla birlikte gerekçeleri, her ne pahasına olursa olsun anavatanın yüksek menfaatlerinin sağlanmasına ve yapılan fedakârlıklara bağlanır.
2 - Komplo, yenilgilerin aptalca bir yorumu, aksiliklere yönelik abes bir bakış açısıdır. Bununla birlikte, demagoji yönetimi halkın istekleri yerine ulaştığı olumsuz sonuçları ve düştüğü başarısızlıkları haklı çıkarabilirken, normal uluslararası ilişkiler çerçevesinde doğru bir siyasi yaşam, bu meseleyi görmezden gelemez. Bir ülke diğer ülkelerin içişlerine karışmama sloganları atar. Çünkü bu sloganın ahlaki bir ışıltısı vardır. Ancak diğer yandan bu durum, bir devletin başkalarını kontrol etmeyi ya da belirli bir bölgesel ittifakı veya belirli bir uluslararası bloğu dağıtmaya yönelik bir tepkinin başlangıcı da olabilir.
3 - Siyasetçilerin suni yorumlara ve yanlış analizlere olan sevgisi, modern siyasi sistemlerdeki bozulmayı yansıtır. İstikrarsızlığa yol açan politikalar benimsemek, uluslararası barış ve güvenliği baltalamak bunun göstergeleridir.
ABD'nin Irak'a müdahalesi, Saddam Hüseyin'in nükleer silahları olduğu bahanesine dayanıyordu. Ancak bu doğru değildi. Washington ve Londra bunu nihayet İngiltere’nin eski başbakanlarından Tony Blair’in gerçeği açıklamasının ardından anladılar. Yöneticiler ve siyasetçiler, her zaman çoğunluğun çıkarına olmayabilecek hedeflere ulaşmak için bir takım mazeretler ararlar.
Modern uluslararası ilişkiler, çatışan güçler arasındaki açık bir anlaşmazlıkla karakterize edilir ve bu ilişkilerde demokrasiden bahsetmek saçmalıktır. Güç, gerçeklerden daha büyüktür ve uluslararası nüfuz, adaletin üstündedir. Gördüğümüz şeylerin çoğu, dünyayı tek bir parmağını bile hareket ettirmeden uluslararası meşruiyet pahasına iktidarı kapma çılgınlığına dayanıyor. Güçlüler, orman yasalarına benzer kurallarla zayıfları yutuyorlar.
Uluslararası kuruluşların üstlendikleri rollerin bozulması ve nüfuzlarının zayıflaması, sonunda onları, yaptıklarını haklı çıkarmak için bir mekanizma olarak kullananların elindeki bir araç haline getirdi. Burada, Washington'ın Bağdat'a Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) kararı olmadan girdiğini bir kez daha hatırlatmalıyız. Ayrıca, demokrasi, insan hakları, azınlıkların güvenliğinin sağlanması ve çevrenin korunması gibi sabahtan akşama kadar yöneticilerin dillerinden düşürmedikleri gerekçeler gibi ifadelerle parlatılan bir veya bir kaç ülkenin isimlerinin şemsiyesi altında, belirli bir ülkenin iç işlerine müdahale edilmesine izin veren uluslararası insan hakları dediğimiz şeye alışmanın nedeni de bu.
Burada, komplonun tarihin tüm aşamalarında var olduğunu söylemeye çalışıyoruz. Ancak komplo, yöneltilen tüm eleştirilere rağmen göz ardı edilemeyecek şekilde insan düşünce tarihinin de ayrılmaz bir parçasıdır.
Bununla birlikte komplo ile ilgili konuşmaların, şeffaflık eksikliği ve birbirine bağlı çıkarların, özel ve geçici hedeflerin sisinde net bir vizyonun olmamasıyla yapıldığı da herkesçe bilinir. Bazen Makyavelizm ekolünün fikirlerini benimseyen yüksek sesler duyuyoruz. Bu seslerin Makyavelizm’i süsleyip püsleyip doğrudan modern siyaset olarak dillendirdiklerine şahit oluyoruz.
Ancak bunun farklı olduğunu düşünenler de var. Çünkü siyasetin ve ahlakın asla bir araya gelemeyeceğini ve her zaman aralarında tezatlık olduğunu söyleyenler kendilerini haklı çıkarmaya çalışıyorlar. Doğal koşullarda ulaşılması zor olan istisnai durumlarda belirli hedeflere ulaştığı düşünülen komplo teorisinin arkasına saklanıyorlar. Bunun birçok örneği ve kanıtı mevcut.
Direniş fıkhına gelince, hukuki meşruiyeti ihlal etme ve halkların haklarına yönelik saldırı girişimlerine karşı bir direniş duvarıdır Direniş Fıkhı. Bu, İslam’ın ve Arapların ilk meselesidir. BM’nin modern tarihimizdeki en şiddetli yerleşimci faaliyetlerinden birine direnen Filistin halkına karşı yapılan tüm ırkçı suçlarda ve ihlallerde İsrail'i açıkça kınamaması, bunun en iyi örneğidir.
Komplo teorisinin her zaman geçersiz bir hak olduğunu söylemeye devam edeceğiz.
Direniş fıkhı ise modern uluslararası ilişkilerde adaleti ve dengeyi yeniden sağlamayı, tüm akımlarla dalgalanan ve tüm komploların uygulandığı, yasal ilkelere veya uluslararası ahlaki ya da yasal değerlere hiç önem verilmeyen dünyamızda öncelikler fıkhını adaletle dağıtmayı amaçlayan bir haktır!
*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.
Komplo teorisi ve direniş fıkhı
Komplo teorisi ve direniş fıkhı
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة