‘Ceaser Yasası’ Esed’i ve Hizbullah'ı şartlara uymaya nasıl zorlayacak?

Lübnan’ın güneydeki Bint Cubeyl kentinde Suriye bayrakları taşıyan Lübnanlı Hizbullah taraftarları (AFP)
Lübnan’ın güneydeki Bint Cubeyl kentinde Suriye bayrakları taşıyan Lübnanlı Hizbullah taraftarları (AFP)
TT

‘Ceaser Yasası’ Esed’i ve Hizbullah'ı şartlara uymaya nasıl zorlayacak?

Lübnan’ın güneydeki Bint Cubeyl kentinde Suriye bayrakları taşıyan Lübnanlı Hizbullah taraftarları (AFP)
Lübnan’ın güneydeki Bint Cubeyl kentinde Suriye bayrakları taşıyan Lübnanlı Hizbullah taraftarları (AFP)

Sevsen Mehanna
Haziran ayında, Caesar Suriye Sivil Koruma Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle Esed rejiminin boğazındaki ilmek biraz daha sıkılacak. ABD Başkanı Donald Trump 20 Aralık 2019'da, ülke tarihinin Savunma Bakanlığına ayrılan en yüksek bütçesi olan 738 milyar dolarlık 2020 savunma bütçesi çerçevesinde söz konusu yasayı imzaladı.

‘Caesar Yasası’
Caesar Projesi, adını Suriye polisi tarafından “Caesar” takma adlı Suriyeli yetkilinin takma adından alıyor. Söz konusu Suriyeli fotoğrafçı, 50 binden fazla işkence kurbanının görüntüsünü ülke dışına kaçırmayı başarırken 2011 yılından 2013 yılındaki kaçışına kadar Suriye hapishanelerinde işkence sonucu meydana gelen ölümleri belgelemiş oldu.
Yasa, ABD Kongresi’nde hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin desteğiyle onaylandı. Yasa, Beşşar Esed ve yardımcılarının yönetimindeki Suriye rejiminin halkına karşı işlediği savaş suçları nedeniyle maddi olarak cezalandırılmasını öngörüyor. Yasa ayrıca 15 Mart 2011'de başlayan muhalif gösterilerden sonra Esed'e finansman ya da yardım sağlayan şirketlerin ve ya şahısların yanı sıra rejimi destekleyen bir dizi Suriyeli, İranlı ve Rus kurumlarını da hedef alıyor.

Suriye devletine yaptırımlar uygulama tarihi
Suriye’nin 1979'da ABD tarafından ‘Terörizmin Devlet Sponsorları’ listesine dahil edilmesinin ardından yaptırımlar başlamıştı. Bu yüzden Caesar Yasası, Suriye’ye yönelik ilk yaptırım değil. Ayrıca ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra 2004 yılında ve Suriye’den Hesap Sorma ve Lübnan'ın Egemenliğini Restore Etme Yasası’nın (SALSRA) yürürlüğe girmesinin ardından yeni yaptırımlar getirilirken 2011'den sonra ABD, Avrupa Birliği (AB) üyeleri ve bazı Arap ülkeleri Suriye’ye daha geniş kapsamlı yaptırımlar uyguladılar.

Suriye’deki gelişmelerin takibi
Peki, Suriye bu yasayı politik ve ekonomik açıdan nasıl karşılıyor? Sosyal düzeydeki yansımaları neler? Uluslararası topluma verebileceği tavizler var mı?
Bu sorular, Suriye Halk Meclisi üyesi Ahmed Mer’i tarafından yanıtlandı. Ülkesinin ‘devleti ya da diğer bir deyişle rejimi devirme ve doğasını değiştirme projesini bitirdiği için ona karşı savaşın farklı bir aşamasına geçtiğine inanan Merhi, bu iki aşamanın geçilmesi nedeniyle bugün ekonomik açıdan Suriye rejimine baskı uygulandığını öne sürdü.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı röportajda, Lübnan'da olanlar ile Suriye'de olanlar arasında bağlantı kuran Mer’i, özellikle ABD’nin yasadışı geçişlerin kapanması için baskı uyguladığını ve resmi geçişleri kontrol etmek için ‘fabrika, kölelik ve Bekaa Vadisi’ gibi ifadeleri sık kullandığını belirterek iki ülkede yaşananları ilişkilendirdi. Mer’i, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Lübnan arasındaki görüşmeleri bile, Şam'ın Beyrut için ekonomik düzeyde yapılan herhangi bir destek faaliyetinden yararlanamaması veya Beyrut’un Şam’a dolar sağlayamamasıyla ilişkilendirdi.
Yasanın yürürlüğe girmesinin Suriye halkı üzerinde ne gibi bir etkisi olacağına dair bir soruyu Mer’i, Caesar Yasası’nın uygulanmasını beklediklerini vurgulayarak, “Savaş yüzünden yıllardır acı çeken insanlar için etkisinin devasa olacağına şüphe yok. Önceki ekonomik yaptırımlar altında boğulan insanlar üzerindeki baskı, Caesar Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle daha da artacak” şeklinde yanıtladı.

Suriye Devlet Başkanlığı seçimleriyle bağlantılı
Asla tavizlerin olmayacağına inanan Mer’i, savaşın başlamasının üzerinden geçen on yılın ardından hala hayatta kalanlar, sonlarını getirecek tavizler vermeyecektir. Fakat ‘Astana Süreci’ garantörleri Rusya, İran ve Türkiye müzakereleri ve Rusya ile ABD arasında bir yardım hattının varlığı çerçevesinde yaptırımların önemli ölçüde hafifletilmesi için çaba gösterebilirler. Dolayısıyla bu yaptırımlar, tavizler verilmesi için bir baskı aracı olarak uygulanıyor ve gelecek yıl 2021'de yapılacak devlet başkanlığı seçimleriyle bağlantılı” ifadelerini kullandı.
Mer’i’ye göre Lübnan'da olup bitenlerle aynı coğrafyada olması nedeniyle Suriye'de olanlar arasında bir bağlantı bulunuyor. Ayrıca hedefin aynı olduğunu söyleyen Mer’i, “İki ülkenin halklarının özellikle de Suriyelilerin silahlandırılması ve devletin temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamadığını düşündükleri bir aşamaya gelmeleri amaçlanıyor. Böylece devletin zayıflaması ve hükümetin dizginleri tutamaması hedefleniyor. ABD’nin öncelikli hedefi, bugün Suriye'de tıpkı Lübnan'da olduğu gibi yüksek fiyatlar ve doların yerel para birimi karşısında yükselişiyle baskı uygulamaktır” yorumunda bulundu.
Rejimin bekasının artık içeride alınacak bir kararla ilgili olmadığını söyleyen Mer’i, rejimin, bölgesel ve uluslararası bir sistemin parçası haline gelmesi nedeniyle bunun uluslararası düzeyde alınması gereken bir karar olduğunu, Rusya ve ABD’nin bu konunun başlıca katılımcıları olduğunu belirtti. Şu ana kadar ‘iyi ve mükemmel şeyler’ olduğunu ve ülkenin hala bir arada kaldığını vurgulayan Mer’i “Ancak ekonomi, çok etkili bir faktör olmaya devam ediyor” dedi.

Dolar fabrikası olarak Şutura kasabası
Öte yandan Lübnan'ın Suriye sınırı yakınlarındaki Bekaa bölgesinde yer alan Şutura kasabası, kasabadaki sarraflardan birinin dediğine göre çok sayıda Suriyeli döviz tüccarlarının akınına uğradı. Sarraf, bu yoğunluk Ramazan bayramı ile ilgili olabileceğini de sözlerine ekledi. Fakat Şutura kasabası, bir süredir Suriyelilerin dolara olan büyük talebi nedeniyle çılgınca bir süreçten geçiyor.
Ancak Bekaa’daki döviz bürolarının kapalı olduğu biliniyor. Bu yüzden sarraf, işlemlerin nasıl yapıldığını “Tüccar ve sarraf, bazen bir otomobilde bazen bir restoranda veya bir kafede ya da bir ofisin arka odasında buluşmak üzere anlaşıyor” diyerek, açıkladı. Lübnanlı yetkililerin buna dahil olan sarraflara  ‘öfke kustuğunu’ söyleyen sarraf,  yetkililerin sarrafları döviz kurunu manipüle etmekle suçladıklarını da sözlerine ekledi. Söz konusu bölgede dolardaki artışın nedeniyle ilgili olarak ise sarraf, buna bölgenin Suriye sınırına yakınlığı ve arz- talep ilkesine tabi fiyatlandırmanın neden olabileceğini söyledi.
Lübnan Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame, 2 Nisan'daki son açıklamasında, piyasaya dolar pompalanması ve döviz kurlarının kontrol edilmesi amacıyla bir fiyatlandırma platformunun başlatıldığını açıkladı. Ancak bilinmeyen nedenlerden ötürü, bunu yapamadı ve daha sonra 27 Mayıs'ta yeni bir tarih duyurdu. Konuyu takip eden kaynaklar, aksaklığın teknik bir neden ve tüm sarrafları ortak bir ağa bağlayamamakla ilgili olduğunu söylediler. Ancak kaynaklara göre konunun temelinde siyasi bir sebep yatıyor.  O da Selame’nin piyasalara sürülecek doların hızla Suriye’ye aktarılarak piyasadan çekilmesi korkusu. Bu yüzden ‘Caesar Yasası’nın uygulanma zamanlamasıyla ilgili bir gecikme yaşanıyor. Kaynaklardan biri, Lübnan piyasalarında doların azalmasının yeni bir durum olmadığını Eylül 2019’dan bu yana devam eden bir durum olduğunu söyledi.
Öte yandan Suriye'den gelen haberlerde doların karaborsada 2 bin 100-2 bin 200 liradan alıcı bularak son üç ayın en hızlı yükselişini gerçekleştirdiği belirtilirken bu durum Lübnan'daki dolar krizinin başladığına işaret etti.

IMF ile yapılan müzakereler
Tüm gelişmeler, Lübnan hükümetinin ile IMF arasındaki görüşmeler ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1701 sayılı kararıyla ile tartışmaların yaşandığı bir dönemde gerçekleşti. Kapalı bir oturumda BMGK’nın 1701 sayılı kararının uygulanmasına ilişkin tartışmanın başlangıcında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Lübnan hükümetine Hizbullah'ı silahsızlandırma çağrısında bulunmuş ve Hizbullah’ın Suriye'deki müdahalesinin tehlikelerine karşı uyarmıştı. Söz konusu toplantı, uluslararası acil durum güçlerinin, görevlerinin ve yetkilerinin rolünü değiştirmek, doğu sınırlarına nüfuz etmek ve böylece yolsuzluk ve halkın parasının boşa harcanmasını önlemek amacıyla yasadışı geçişlerin kontrol altına alınması çerçevesinde gerçekleşti.

Hizbullah denklemi
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah bu konudaki açık ve net tutumunu, “Bundan sonra Lübnan-Suriye sınırındaki BM güçleri hakkında konuşulması artık kabul edilemez” diyerek ortaya koydu.
Nasrallah, Şam’la birlikte koordine edilmesi gereken bu dosyayla ilgili çözümleri özetledi.
Peki, Hizbullah, ABD yaptırımlarından kaçarken Caesar Yasası’nın sonuçlarından kaçabilir mi? Hizbullah’ın IMF'nin koşulları arasında yer alan silahsızlandırılmasıyla ilgili söylenenler doğru mu? Şimdi Suriye’ye gitmenin ve koordinasyon kurmanın ne gibi faydaları var?
Independent Arabia’ya konuşan Lübnan’ın eski İçişleri Bakanı Ziyad Barud, “Uluslararası hukuka göre Caesar Yasası, uluslararası değil ABD yasası olarak kabul edilir, ancak yine de sınır ötesi bir etkiye sahiptir.  Çünkü cezalandırıcı mali ve ekonomik tedbirler içeriyor. Daha öncede belirtildiği gibi yasaya göre Suriye’deki savaş suçlarına katılmaları halinde şahıslar ve gruplar cezalandırılırlar. Yasa, petrol, doğalgaz, uçak yedek parçaları ve hükümetin projelerini dahi kapsıyor. Caesar Yasası, insanların da ABD’nin yaptırımlar listesine dâhil edilebileceğini belirtiyor. Dolayısıyla mesele, ülkeler, kurumlar ve şahıslara yaptırım uygulayan önceki yasadan pek farklı değildir. Kendisinden kaçınma ya da yokmuş gibi davranma konusu, uygulanabilirliğine ve dayatılan yaptırımların etkisine bağlıdır” şeklinde konuştu.

Savunma stratejisi
Hizbullah’ın silahlı yapısı sorunu ilgili olarak ise Barud, “Bu konu bir süredir masada bulunuyor ve Lübnan’ın bu konudaki yaklaşımı diğer yaklaşımlardan farklıdır. Lübnan’ın Şeba Çiftlikleri, Kefer Şuba ve Gacer köyü gibi topraklarının bir kısmının işgal altında olmasıyla bağlantılı olarak önce parlamentoda, daha sonra Cumhuriyet Sarayı'nda Lübnan’ın savunma stratejisinin konuşulduğu müzakere oturumlarının yapıldığı unutulmamalı. Elbette silah, meşru direniş hakkıyla ilişkilendirildiğinde farklı bir nitelik kazanır ve bu haktan uzaklaştığında bir tartışma sebebi haline gelir.  IMF’nin Hizbullah’ın silahsızlanmasıyla bağlantılı yardımı, sanki ekonomik çıkmazdaki Lübnan'a uluslararası yardımın iptali ve onu sınır ötesi kaçakçılığa mecbur bırakacak zorlu hayat şartlarına mahkum etmek anlamına geliyor. Çünkü kaçakçılık kabul edilemez olmalı ve devlet, egemenliğini ve yasalarının uygulanabilirliğini sağlamak, gümrük ve vergi kaçakçılığı nedeniyle yılda milyarlarca dolar kaybeden ekonomisini korumak için savaşmak zorundadır” değerlendirmesinde bulundu.

Esed rejimi ile koordinasyon
Barud, şu sıra Suriye Esed rejimi ile koordinasyon çağrısı yapılmasıyla ilgili olarak “Uluslararası hukuka göre Lübnan, hükümetteki bölünmüşlükten ayrı olarak komşusu ile herhangi bir düşmanlık içinde değildir. Resmi bir siyasi temasın neredeyse hiç olmadığı biliniyor. Ancak karşılıklı lojistik ve ticari faaliyetler nedeniyle, meşru ekonomik alanında durum farklıdır. Daha önce eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik yük altında zor bir dönemden geçen Lübnan, Suriye ile 375 kilometrelik bir sınırı paylaşan bir ülkedir. Bununla birlikte işgal altındaki bölgelerle olan sınırları ve deniz sınırları kapalıdır. Dolayısıyla Lübnan, kendi ulusal çıkarlarının sınırları dışında kimseye sınırlarını tamamen kapatamaz. Bu çıkarların da Lübnan hükümeti ve Dışişleri Bakanlığı tarafından her işbirliği talebinin çözümüyle birlikte belirlenmesi gerekiyordu. Lübnan’ın, Başbakan Necib Mikati hükümeti sırasında Suriye krizinin zirvesinde kendini uzaklaştırma ilkesini benimsediği unutulmamalı. Çünkü bu küçük ülke eksen oyununa ortak olamazdı” ifadelerini kullandı.
Hizbullah'a yakınlığıyla bilinen Lübnanlı yazar ve siyaset analisti Kasım Kasir ise konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
“Hizbullah, Caesar Yasası ile doğrudan ilgilenmiyor, daha ziyade ABD yaptırımlarına karşı çıkıyor. Suriye'de faaliyet gösteren şirketleri yok, bu yüzden yasalar onu etkilemeyecektir. Silahsızlanma konusuna gelince konu şu anda ne IMF ne de Lübnan hükümeti tarafından tartışılıyor. Savunma stratejisini tartışmak için bir müzakere turu düzenleme çağrısı vardı, ancak ekonomik durum, halk hareketleri ve koronavirüs krizi nedeniyle ertelendi. Lübnan ve Suriye arasındaki ilişkiler önemli ve gerekli. Çünkü yasadışı geçişler, Suriyeli mülteciler ve ihracatı kolaylaştırmak gibi birçok dosyayla ilişkilidir. Suriye, Lübnan’ın Arap dünyasına açılan kapısının anahtarıdır. Caesar Yasası’na bakılmaksızın, Beyrut'un Şam ile koordinasyon kurması, oldukça önemli bir zarurettir.”



Fırat’ın doğusunda tansiyon Suveyda'daki çatışmaların etkisiyle yükseldi

İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri’ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı, 16 Temmuz 2025 (AFP)
İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri’ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı, 16 Temmuz 2025 (AFP)
TT

Fırat’ın doğusunda tansiyon Suveyda'daki çatışmaların etkisiyle yükseldi

İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri’ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı, 16 Temmuz 2025 (AFP)
İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri’ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı, 16 Temmuz 2025 (AFP)

Sobhi Frangieh

Suriye'nin güneyindeki Suveyda ilinde yaşanan çatışmalar ve gerginlikler, Fırat'ın doğusunda tansiyonu yükseltti. Suriye Demokratik Güçleri (SDG), 15 Temmuz Salı günü Deyr Hafir bölgesine büyük bir takviye güç gönderdi ve Suriye ordusu ile bölgede saatlerce süren çatışmanın ardından Rakka sokaklarında askeri güç gösterisinde bulundu. Bu olaydan kısa bir süre önce Suriye hükümeti, büyük bir seferberlik ilan etmiş ve SDG ile temas hatlarına yönlendirmek üzere askeri güçlerini toplamıştı.

Bu gelişme, Suriye hükümeti ile SDG arasında Şam'da, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın da katıldığı bir toplantının ardından yaşandı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Suriye Savunma Bakanlığı'nın Suveyda iliindeki çatışmalarla eş zamanlı olarak SDG ile temas hatlarına doğru asker ve teçhizat takviyesi talebinde bulunduğunu öğrendi. Bu talebe SDG'nin Suveyda'daki gerginliklerden yararlanarak Suriye ordusuna karşı saldırılar düzenlemesinden duyulan endişeler neden oldu. Bu endişeler, iki taraf arasında Halep kırsalında yaşanan çatışmaların ardından ortaya çıktı. Takviye güçler, Halep'teki mevcut kuvvetlerin yanı sıra Şam ve Hama kırsalından gönderildi. Al Majalla'ya konuşan kaynaklar, Suriye hükümetinin SDG ile çatılmaya girmek istemediğini, ancak Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında varılan anlaşmanın uygulanması için tüm yolların, müzakerelerin ve arabuluculukların başarısız olması durumunda çatışmadan kaçınmayacağını söylediler.

Tıkanan müzakereler ve Batılı ülkelerin arabuluculuğu

Suriye devleti ile SDG arasında 9 Temmuz Çarşamba günü ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın da katıldığı toplantıdan Suriye hükümeti operasyonel düzeyde bir sonuç çıkmasını beklemiyordu. Şara ve Abdi arasında 10 Mart'ta imzalanan anlaşmanın öngördüğü komitelerin önceki toplantıları hiçbir pratik düzeyde ilerleme sağlamamıştı. Çünkü her iki taraf da ülkenin geleceği için en uygun olduğunu düşündüğü görüşte ısrarcıydı.

Edinilen bilgilere göre Suriye hükümeti, Barrack’ın Şam'da yapılan toplantıya katılmasını olumlu bir şekilde karşıladı. Barrack’a SDG'nin geçtiğimiz mart ayında Washington'ın teşvik ettiği ve kolaylaştırdığı anlaşma üzerinde pratik bir uzlaşmaya varılmasını geciktirdiğini açıklamak isteyen Suriye hükümetinin hedefi gerçekleşti ve Barrack, SDG'yi ‘oyalamakla’ suçladı. Müzakerelerin yolunun Şam'a çıktığını söyleyen Barrack, “Bağımsız bir devletin içinde ayrı veya vatansever olmayan bir yapı olamaz” diye ekledi. ABD’li yetkili, ‘tek bir ulus, tek bir halk, tek bir ordu ve tek bir Suriye’ye ulaşmak için taviz vermenin önemini vurguladı.

Suriye hükümeti, Suveyda'daki gerginliğin kendi lehine ve sosyal ve askeri düzeyde kayıpsız bir şekilde sona ermesini, SDG ile müzakerelerde imajını ve elindeki kozları korumak için önemli bir faktör olarak görüyor.

Suriye hükümeti tarafından toplantının ardından yapılan açıklamada, ‘Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne aykırı her türlü bölünme veya federalleşme biçiminin’ reddedildiği belirtildi. Açıklamada, “Ayrılıkçı projeler veya dış gündemlere bahis oynamak, kaybeden bir bahistir ve Suriye ordusu, tüm vatandaşları birleştiren ulusal bir kurumdur” sözlerine yer verildi. Bunun yanında Suriye hükümeti, ‘Suriyeli SDG üyelerinin onaylanmış anayasal ve yasal çerçeve içinde saflarına katılmasını’ memnuniyetle karşıladığını da vurguladı. Suriye hükümeti, bu üç temel ilke üzerinden müzakere kurallarını ‘tek ordu, bireysel katılım, federalizm veya ademi merkeziyetçiliğe geçit vermeme’ olarak belirledi. Ancak bu üç kural, SDG'nin gelecek dönem için öngördüğü senaryolarla tamamen çelişiyor. Yani pratik olarak başlangıç noktasına geri dönülüyor.

Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre taraflar müzakerelere açık olmaya devam ediyor ve ABD'nin arabuluculuğuna olumlu yaklaşıyor. Buna son olarak, Suriye devleti ile SDG arasında anlaşmanın uygulanmasına yönelik mekanizmanın oluşturulmasını kolaylaştırma sürecinde daha büyük bir rol oynamak isteyen Fransa'nın güçlü isteği de eklendi. Suriye devleti, SDG'ye düşman olan bölgelerdeki unsurların durumu karmaşıklaştıracak askeri hareketlerde bulunmasından endişe duyduğu için dosyanın etkili bir şekilde ilerlemesini istiyor gibi görünüyor. Ayrıca hükümet, Suveyda'daki gerginliklerin kendi lehine ve sosyal ve askeri düzeyde kayıpsız bir şekilde sona erdirilmesini, SDG ile müzakerelerde imajını ve elindeki kozları korumak için önemli bir faktör olarak görüyor.

dfbghyju
İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri'ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler, 16 Temmuz 2025 (AFP)

Suriye hükümeti birçok dosya üzerinde aynı anda çalışıyor ve askeri hazırlık yapıyor

Suriye hükümeti, Fırat'ın doğusu ile ilgili birkaç dosya üzerinde aynı anda çalışıyor. Bu dosyaların başında ABD'nin DEAŞ dosyasını ve terör örgütü üyeleri ile ailelerinin tutulduğu hapishaneleri kapatma isteğine güvenmesi geliyor. Suriye hükümeti, ABD'nin Suriye'deki güçlerini azaltmasını bir fırsat olarak görüyor ve ABD'ye müttefik olarak örneğin, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na (DMUK) katılmak veya DMUK’la koordinasyon sağlamak gibi bazı teklifler sunuyor. Heyet Tahrir’uş-Şam (HTŞ) ve eski lideri Şara terör listesinden çıkarıldıktan sonra bu yol açılmış oldu. ABD tarafıyla Suriye'deki askeri varlığının niteliği konusunda bir uzlaşma sağlanması ise bir diğer koz olarak görülüyor. Buna göre Washington'ın, İran'ın nüfuzunun yeniden yayılmasını engellemek ve bölgedeki müttefiklerini koruma imkânı sağlayan stratejik öneme sahip et-Tanf Askeri Üssü’nün yakın ve orta vadede varlığını sürdürmek istediği belirtiliyor.

Şam ile Washington arasındaki yakınlaşma Şam tarafından ABD’nin SDG'ye verdiği desteğin önemli ölçüde gerilemesi ve Beyaz Saray'ın SDG ile Suriye devleti arasındaki uzlaşıyı destekleme eğilimi olarak görülüyor. Şam bugün buna güveniyor, çünkü SDG ile savaşın alternatifinin yavaşlamak ve ABD'nin SDG üzerindeki baskısına boyun eğmek olduğuna inanıyor. Öte yandan Şam bu baskının karşılıksız olmadığının tamamen farkında.

SDG saflarında yer alan üçüncü bir taraf ise çözümün Şam ile müzakere etmek olduğuna ve Washington ile Şam arasındaki yakınlaşmanın SDG'ye yönelik uluslararası desteğin devamını tehdit ettiğine inanıyor.

Suriye hükümetinin üzerinde çalıştığı ikinci dosya ise Fırat'ın doğusunda bulunan ve SDG tarafından silah altına alınan Arap ve Kürt unsurları pasifize etmek suretiyle güvenliği sağlama dosyası olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle de SDG’nin kontrolü altındaki bölgelerde, binlercesi yabancı uyruklu olmak üzere DEAŞ üyelerinin tutulduğu yaklaşık 24 hapishanenin yanı sıra birkaç yıl önce DMUK tarafından DEAŞ’a karşı yürütülen operasyonlar sırasında bu kamplara sığınan DEAŞ üyelerinin ve Suriyeli sivillerin ailelerine ev sahipliği yapan El Hol ve Roj kampları bulunduğundan, bölgenin sahneyi daha da karmaşık hale getirecek bir savaş durumuna sürüklenmesini ve bunun Suriye'nin geri kalan bölgelerine yansımasının önlenmesi amaçlanıyor.

Al Majalla’nın edindiği bilgilere göre 9 Temmuz Çarşamba günü Şam'da hükümet heyeti ile SDG heyeti arasında yapılan toplantının ardından Suriye devleti tarafından yapılan açıklamanın amaçlarından biri de SDG'ye kızgın olan kesimlere, Suriye devletinin onlar adına da müzakere ettiği, dolayısıyla şu anda Arap ya da Kürt tarafların heyetlerinin üçüncü bir taraf olarak SDG ile müzakere etmesine ya da SDG'ye karşı çıkmasına gerek olmadığı mesajını vermekti.

Üçüncü dosya ise ekonomik dosya. Çünkü Şam, SDG ile petrol ekonomisi konusunda varılan mutabakatı kaybetmek istemiyor. Suriye hükümetinin tükettiği petrolün bir kısmı SDG'nin kontrol ettiği bölgelerden geldiğinden SDG ile çatışmaya girmek ekonomik, siyasi ve güvenlik düzeyinde maliyetli olur. Bu da hükümetin sona erdirmeye çalıştığı güvenlik tehditlerinin varlığıyla ilgili şu an istemediği bir durum ortaya çıkarıyor.

uı
Suriye'nin doğusundaki Deyrizor ilindeki Ömer Petrol Sahası’nda düzenlenen askeri geçit törenine katılan SDG üyeleri, 23 Mart 2021 (AFP)

Şam aynı zamanda müzakere sürecinin başarısız olması durumunda askeri çözüm seçeneklerini ve bunun sonuçlarını da değerlendirmeye çalışıyor. Askeri planlar hazırlamaya ve bölgeye takviye güçler göndermeye başladı. Ayrıca askeri operasyonların uluslararası ve bölgesel etkilerini de değerlendiriyor. Bunun yanında DEAŞ'ın kaosu kendi lehine kullanarak Fırat'ın doğusundaki hapishanelere veya askeri güçlere saldırılar düzenlemesi açısından askeri operasyonların yansımalarını da dikkatle inceliyor.

SDG içinde anlaşmazlıklar ve en kötü senaryolara karşı hazırlık

Al Majalla, SDG'nin karar alma merkezlerinde iç anlaşmazlıklar olduğu bilgisine ulaştı. Edinilen bilgilere göre bölünme, SDG’nin bazı üst düzey isimlerinin PKK lideri Abdullah Öcalan'ın silahlı mücadeleyi sonlandırıp Türk devletiyle çözüm yoluna gitme yönündeki eğilimine yakın durmalarından kaynaklanıyor. Öte yandan SDG içindeki bazı çevreler, PKK'nın Türk devletiyle olan deneyiminin SDG'nin deneyimiyle tamamen uyumlu olmadığını ve SDG'nin bugünkü gücünün uluslararası destek ve uluslararası güvenlik alanında büyük ilgi gören dosyalar, özellikle DEAŞ ile mücadele ve DEAŞ üyeleri ile ailelerinin bulunduğu hapishanelerin ve kampların yönetimi üzerine kurulu olduğunu düşünüyor.

PKK lideri Abdullah Öcalan, 8 Temmuz Salı günü, yaklaşık 26 yıl sonra ilk kez bir videoda göründü ve videoda Türkçe olarak “Silahlı mücadele dönemi sona erdi, ulusal kurtuluş savaşı dönemi sona erdi. Bugün silahın değil, siyasetin ve demokratik mücadelenin gücüne inanıyoruz” ifadelerini kullandı. Öcalan ayrıca PKK'nın tüm destekçilerine ve Kürt güçlerine barışa yönelmeleri ve şiddetten uzak durmaları çağrısında bulundu.

Rusya arabulucu rolünü oynamaya, bir yandan SDG ile iletişim kanallarını açık tutarken diğer yandan Suriye'de siyasi ve ekonomik kazanımlar elde etmek için Şam ile müzakere gücünü artırmaya çalışıyor.

SDG ve Fırat'ın doğusundaki Kürt güçlerin önümüzdeki günlerde birkaç toplantı düzenleyerek Öcalan'ın mektubunu, bölgenin geleceğini ve Öcalan'ın barışa yönelme talebine dayalı Kürt meselesini ve bunun SDG'nin askeri ve siyasi yapısı içindeki Kürtlerin birliği üzerindeki etkilerini tartışmaları bekleniyor.

Bu arada SDG, Rakka ve Kamışlı'da yeni silahlı üyeler yetiştirmek için çeşitli askeri eğitim kursları düzenliyor. Bu üyelerin çoğu, Suriye rejiminin eski mensupları. Al Majalla'ya konuşan birkaç kaynak, SDG'nin geçtiğimiz aylarda yüzlerce eski rejim mensubunun SDG bölgelerine gelmesine izin verdiğini ve ailelerini bölgeye getirmelerini kolaylaştırdığını söyledi. Bu kişilerin Şam ile geri dönüşü olmayan bir noktaya gelinmesi ve savaş kararı alınması durumunda SDG'nin yararlanacağı yeni bir güç olması bekleniyor. SDG, bu kişilerin hükümetin kontrolündeki bölgelere geri dönemeyeceklerinden dolayı kendisi için daha güvenli olduğunu düşünüyor. Bu kişiler de SDG ile Şam arasında bir anlaşma sağlanmasının kendi çıkarlarına aykırı olduğunu düşünüyor.

Rusya, Fırat'ın doğusundaki karmaşık durumu sessizce kullanmaya çalışıyor

Rusya, Suriye rejiminin düşmesinden bu yana Fırat'ın doğusunda sessiz ve sakin bir şekilde hareket ediyor. Son aylarda Kamışlı Hava Üssü’ndeki güçlerine takviye gönderen Rusya, Fırat'ın doğusunda bulunan eski Suriye rejimi ordusu komutanlarıyla iletişim kanallarını açtı ve onları üsse davet ederek iş birliği teklifinde bulundu. Ayrıca hava üssünde her iki taraf arasında neredeyse haftalık olarak yapılan toplantılarla SDG ile temas ve müzakere kanallarını açık tutmaya devam ediyor.

Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre Rusya, Suriye'nin Batı eksenine kaymasının kaçınılmaz olmadığını ve Suriye hükümetine yeni Suriye ordusunu güçlendirmek için Rus silahları satın alması için kolaylıklar sağlayarak Şam ile askeri açıdan temas kurma ve anlaşma fırsatı olduğunu düşünüyor. Bunun Rusya'nın Şam'ın Lazkiye'nin güney doğusunda yer alan Hmeymim Hava Üssü’nde ve Kamışlı'da kalmasına onay vermesini sağlamasını bekliyor.

dfgthy
Suriye güvenlik güçleri güneydeki Suveyda’da, 16 Temmuz 2025 (AFP)

Suriye hükümeti, Fırat'ın doğusunda Rusya'nın faaliyetlerini endişeyle izliyor. Özellikle Rusya'nın Hmeymim üssünden Kamışlı havaalanına askeri personel ve teçhizat nakli faaliyetlerini. Al Majalla'ya konuşan birçok kaynak, Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda bugün, Şam'ın Fırat'ın doğusundaki Rus faaliyetlerinden memnun olmadığını belirten açık bir mesajın Ruslara gönderilmesi yönünde seslerin yükseldiğini söyledi. Fırat'ın doğusundaki halkın ruh hali çelişkilerle kaynıyor ve siviller arasında gerginlik hâkim. Bu durum bölgede çatışmayı alevlendirmek isteyenler için elverişli faktörler oluşturuyor. Bu faktörler de bölgede çatışmayı alevlendirmek isteyen her türlü güce yardımcı oluyor.

Rusya arabulucu rolünü oynamaya, bir yandan SDG ile iletişim kanallarını açık tutarken diğer yandan Suriye'de siyasi ve ekonomik kazanımlar elde etmek için Şam ile müzakere gücünü artırmaya çalışıyor. Rusya'nın SDG ile ilişkisi ve Suriye devletinin otoritesinden uzak olan Kamışlı havaalanındaki askeri varlığı, Rusya'nın elindeki güçlü kozlardan biri. Bu da Suriye devletinin, bir yandan Rusya’nın varlığını ve bunun güvenlik ve sosyal açıdan doğurduğu sonuçları, diğer yandan da siyasi boyutu ve bu varlığın Suriye devletinin Batı eksenindeki güçlerle, Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu zayıflatmaya çalışan anlaşmaları üzerindeki etkisini gündemine eklemesine neden oluyor. Buna siyasi boyut ve bu varlığın Suriye devletinin, Suriye'deki Rus nüfuzunu zayıflatmak isteyen Batı eksenindeki güçlerle olan mutabakatları üzerindeki etkisi de ekleniyor.

SDG de çatışmaya girmek için acele etmiyor. Daha önce Rusya’nın arabuluculuğunda Beşşar Esed rejimi ile yapılan müzakerelerde elde edemediği kazanımları yeni Suriye devleti ile elde etmeye çalışıyor.

Herkes sabırla beklerken Suriye Halk Meclisi oluşuyor

Suriye hükümeti, askeri çözümün Fırat'ın doğusu sorununu çözmede en etkili yol olmadığının farkında. İç, bölgesel ve uluslararası düzeydeki karmaşıklıkların farkında olan Suriye, PKK'nın silah bırakması ve siyasi yollara yönelmesi için atılan adımların başarısı veya başarısızlığının SDG ve devam eden müzakere süreci üzerinde etkisi olacağını düşünüyor. Şam, SDG ile yapılan anlaşmanın sadece iç mesele olmadığını, bölgesel ve uluslararası tarafların (Türkiye ve Batı ülkeleri) endişelerini de dikkate alması gerektiğini de çok iyi biliyor.

Öte yandan Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre Suriye Halk Meclisi üyelerinin seçilmesi ve atanması için hazırlık yapan komite, Cumhurbaşkanlığının talimatı doğrultusunda çalışmalarını yavaşlatarak, Fırat'ın doğusundaki güçlerin içinde etkili olan kişilerin katılımına imkan tanımak ve bu kişileri değerlendirmeye almak için zaman kazanıyor. Bu hamle, Şam’ın müzakere sürecini kolaylaştırmak ve bir anlaşmaya varmak için attığı yeni bir adım olarak görüldü.

SDG de savaşa acele etmiyor ve daha önce Rus arabuluculuğunda Esad rejimi ile yapılan müzakerelerde elde edemediği kazanımları yeni Suriye devleti ile elde etmeye çalışıyor. Ancak aynı zamanda savaş senaryosuna da hazırlanıyor ve elinde uluslararası düzeyde sıcak dosyalar var: Irak sınırları, DEAŞ ve Kamışlı havaalanında Ruslarla varılan mutabakatlar.

SDG de çatışmaya girmek için acele etmiyor. Daha önce Rusya’nın arabuluculuğunda Beşşar Esed rejimi ile yapılan müzakerelerde elde edemediği kazanımları yeni Suriye devleti ile elde etmeye çalışıyor. Ancak aynı zamanda savaş senaryosuna da hazırlanıyor ve elinde Irak ile ortak sınırlar, DEAŞ, Kamışlı Hava Üssü ve Ruslarla varılan mutabakatlar gibi uluslararası düzeyde önemli dosyalar bulunuyor.

Dosyanın karmaşıklığı, Şara-Abdi anlaşması uyarınca yıl sonuna kadar dosyanın çözülmesini zorlaştırıyor, ancak uluslararası arenadaki ve Suriye'deki koşullar baskı yaparsa bu mümkün olabilir. Bunun yanında Türkiye ile PKK arasındaki müzakerelerin sağlıklı bir şekilde sonuçlanması ve iç diplomasi yolunun tercih edilmesi, özellikle de askeri çözümlere yönelmenin hem iç hem dış olmak üzere her açıdan maliyetli olacağı düşünüldüğünde önem kazanıyor. Diplomatik çabaların arasında, barışçıl yolların tıkanması durumunda her türlü duruma hazırlanan iki taraf arasında askeri çatışma ihtimali de göz kırpıyor.