Kazimi’nin iyi niyetleri yolsuzluk çarkını durdurmaya yeter mi?

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (AFP)
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (AFP)
TT

Kazimi’nin iyi niyetleri yolsuzluk çarkını durdurmaya yeter mi?

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (AFP)
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (AFP)

Sabah Nahi
Irak’ın yeni Başbakanı Mustafa el-Kazimi üst üste biriken bir dizi krizle karşı karşıya bulunuyor. Sanki daha önceki hükümetin yükleri, Irak siyasi güçlerinin hâlâ üzerine bir uzlaşıya varamadıkları altı sorunlu bakanlığın üzerine eklenmiş gibi.
Kota sistemi, devletteki yolsuzluğun temelini oluşturur. Irak siyasi yaşamının üzerine inşa edildiği kota sisteminden dolayı iki egemen bakanlık hala boşta. Bunlardan biri Kürtlere ayrılan Dışişleri Bakanlığı, diğeri ise petrolün üretildiği yer olması dolayısıyla Basralılara ayrılan Petrol Bakanlığı’dır.

Kartopu gibi olan mali kriz
Irak’taki mali kriz yuvarlanan bir kar topu gibidir. Diğer krizler arasından en çok tehdit oluşturan krizdir. Öyle ki önümüzdeki haziran ayında maaşları ödeyemeyeceğini fark eden Kazimi hükümeti, Körfez’deki komşularından borç alıyor. Küresel bir mali krizin yaşanıyor olması, OPEC'in Irak’ın petrol hissesinden günlük bir milyon varil kadar düşürmesi ve Kürdistan bölgesinin son dört yıl içerisinde yaklaşık 150 milyar dolara ulaşan petrol ihracatını ödeyememesi gibi hususlar bu krizi daha da derinleştiriyor.
Bu, Irak Maliye Bakanı Ali Allavi'nin bu zorlu dönemde iki ülke arasındaki dostane ilişkileri yeniden etkinleştirmek için Suudi Arabistan'a yaptığı ziyareti açıklıyor. Irak, Dünya Bankası'nın ağır koşullarıyla baş edemediğini fark etti. Ülke, 90’lı yılların başında Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgali sırasında Irak'a uygulanan ekonomik kuşatma günlerinden bu yana böyle bir krize tanık olmadı.

Şişirilmiş çalışan sayısı
Kazimi hükümetinden önceki beş hükümet varil başına yaklaşık 120 dolara ulaşan yüksek petrol fiyatına güveniyor ve politikasını bunun üzerine inşa ediyordu. Son 17 yıl içinde kamu personeli sayısı 5 milyon kadar arttı. 2003 yılında Saddam Hüseyin rejiminin düştüğü sırada Irak’ta kamu çalışanı sayısı 3 milyon kadardı ve buna Kürdistan Bölgesel Yönetimi çalışanları da dahildi. Ülkeyi yöneten siyasi İslamcı partiler, çeşitli sebeplerle -ki bu sebeplerden en önemlisi genel seçimler için oy kazanmaktı- atamaların kapısını sonuna kadar açtılar. Böylece parlamento çatısı altında destekçilerin sayısı artacak ve bu partinin meclis içerisindeki ağırlığını artıracaktı. Gerçekten de böyle oldu. Parlamento, bu atamalar ve kotalar dolayısıyla gelen kimselerle doldu. Birikimli ve entelektüel anlamda yetkinlik sahibi kişilere mecliste yer kalmadı.

Ülke dışına maaşlar
Suudi Arabistan'ın Rafha şehrine 20 km uzaklıkta bulunan ve 40 binden fazla mültecinin barındığı Rafha kampındaki kişilere, yasa tarafından meşru görülmemesine rağmen maaş verildi. Bu, Iraklı muhaliflerin 1991 yılındaki olaylarından hemen sonra yaşandı ve durumun yönetimi ve denetimi Birleşmiş Milletler (BM) tarafından üstlenildi. Dosya 2003 yılından sonra kapatıldı ve 2006'da orada kaldıkları süre içinde kendilerine aylık ödeme yapılmasını öngören bir yasa çıkarıldı.
Aynı zamanda on binlerce siyasi mahkûma maaş bağlandı ve bunun yanı sıra ‘cihat hizmeti’ adı altında ayrı bir harcama kapısı açıldı. Danışman olarak isimlendirilen ve özel pozisyonlarda bulunanlara verilen maaşlar ve devlet memurlarının aylık maaşlarının on katı kadar olan üç başkanın maaşları da harcamalar arasında yer alan bir diğer kalemdi.
Halk tarafından sürekli bir şekilde bu haksız maaşların durdurulması ve bu paraların 8 milyon çalışanının maaşını ödeyemeyen devletin hazinesine aktarılması edilmesi talep ediliyor. Bu, sezaryen doğum yapan ve altı bakanlıktan yoksun olan bir hükümet için kolay değil. Hükümet, milislerin güvensizlik oyu için maaş kesintilerinden faydalanabileceğini biliyor.

Sistematik yolsuzluk mirası
Bir gözlemcinin ifade ettiği üzere başbakan, selefi Abdülmehdi’den ‘boş bir bütçe, ihlal edilmiş olan bir egemenlik, kırılgan bir güvenlik durumu ve iç, bölgesel ve uluslararası zorlukları’ miras aldı. Zira rakibi olan ve adaylığına karşı çıkan Maliki’nin öncülüğünü yaptığı ‘derin devlet’ Abdülmehdi’ye bir komplo kurdu. Maliki, Abdülmehdi’ye muhalif olanların lideri mesabesindeydi.
Kazimi her ne kadar devletin prestijini ve Irak'ın egemenliğini yeniden tesis etmeye çalıştığını açıklasa da Elektrik Bakanlığı'nı ziyaretinden kısa bir süre sonra DEAŞ saldırıları dolayısıyla boğucu yaz mevsiminde olan ülkenin dört bir tarafında elektrikler kesildi. Buğdaylar, hasattan önce yakıldı. Daha sonra gece gündüz devletin prestijini yeniden kazanmasının önüne geçmek adına çalışan güçlerden mesajlar geldi. Milisler, Yeşil Bölge'deki hükümet merkezlerini füzelerle vurdular.
Bunu, maaşları durdurma girişimleri devam ederken, başkentte yakıt akışını engellemeye yönelik daha tehlikeli bir oyun izledi. Bu, protestocular tarafından devlet hazinesinin boşalmasında ülkenin başına gelen en kötü şey olmakla suçlanan bir hükümetten sonra gelen mevcut hükümetin karşı karşıya kaldığı büyük bir tehditti. Zira hükümet Çin ile 500 milyar dolar değerinde olacağı tahmin edilen fakat imzalanmamış olan bir anlaşmaya güveniyordu. Bir önceki hükümet çalışmalarına, emekli maaşlarını durdurarak ve yeni hükümet için erken bir krize neden olarak son verdi.

Kota laneti
Irak’ın İnsan Hakları Eski Bakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin açıklamasına göre, mevcut hükümete bloklar aracılığıyla kotalar dayatıldı ve başbakan 11-12 Haziran tarihlerinde ABD heyeti ile gerçekleşen iki günlük müzakereye kadar sabırlı davranarak stratejik bir yol izledi. Çünkü herhangi bir siyasi bloğun içinde kendisi için siyasi bir koruma olmadığını biliyordu. Sadece cumhurbaşkanlığı ve meclis başkanlığı çevrelerinden destek görüyordu ve bu ittifaklar da belirli çıkarlar doğrultusunda hızla değişen ittifaklar kabilindendi.

Genel seçimler
Kazimi hükümetinin karşı karşıya olduğu bir diğer zorluk ise gelecek yıl genel seçimleri düzenlemektir. Fakat rüzgâr arzu edilmeyen bir yönden esiyor. Seçim yasasının parlamentoda oylanmasının üzerinden beş ay geçti. Yasa cumhurbaşkanlığının onayına sunuldu, ancak iki başkan arasında yaşanan derin tartışma dolayısıyla şu ana kadar onaylanıp uygulanmadı. Diğer taraftan 2018 seçimlerinde işlenen ihlaller nedeniyle feshedilen seçim komisyonunun büyük fonlarla yeniden kurulması gerekiyor.

Reformun başlangıcı: Derin devlet yapısının sökülmesi
Yazar Emir ed-Dami bu konuyla ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulunuyor:
“Devleti içerisine düştüğü bu girdaptan kurtarmak istiyorsak resmî kurumların gerçek bir iradeye sahip olmalarına ihtiyacımız var. Aynı zamanda derin devleti kökünden sökmek ve yolsuzluğa bir son vermek zorundayız. Sayın Kazimi’ye tavsiyem, ‘bakan yardımcıları, genel müdürler, icra müdürleri, bölüm ve şube müdürlerine varıncaya kadar devletin eklemlerinde yuva kuran başkanları devre dışı bırakmasıdır. Bu kimseler, Kazimi’yi bir an önce başarısız kılmak isteyen derin devletin aracıdır. Devletin prestijini geri kazandırmak da sadece kendisini sokağa dayatmaktan ibaret değil, elli bini aşan fabrikayı yeniden çalıştırmaktır.”

Maliye Bakanı: Öncelikle çalınan 250 milyar doları iade edin
Irak Maliye Bakanı Ali Allavi bir sürpriz yaptı ve herhangi bir delil olmaksızın şu sözleri basında dolaşıma girdi:
“Irak bütçesinden çalınan para 200-250 milyar dolar tutarındadır. Bu paraların hepsi yurtdışına kaçırıldı. Bu para Irak halkının hakkı olduğu için bu konuda özel bir birimin kurulması gerekiyor.”
Bu meydan okuma, Ulusal İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Mustafa el-Kazimi'yi ‘bakanın halk hırsızları olarak nitelendirdiği yüzlerce ismi adalet önüne çıkarmak’ gibi bir sorumlulukla karşı karşıya bırakıyor. Kazimi, kamu malından ve yolsuzluk yapan kimselerin yargılanmasından sorumu olan isimdir. Uzman ekonomistler çalınan paranın 400 milyar dolar kadar olduğunu teyit ediyorlar.

Göstericilerin öldürülmesi
Diğer taraftan en acil ve riskli dosyalardan biri de ekim ayındaki ayaklanmada 700’den fazla göstericinin ölümüne ve 20 bin kişinin yaralanmasına sebep olanların ortaya çıkarılmasıdır. Bu, yeniden protestolara kapı açmamak ve bazı taraflar tarafından manipüle edilmesine imkân vermemek için atılması zorunlu olan bir adımdır.

Karmaşık dosyalar
Kerkük, tartışmalı sınır bölgeleri, kamusal özgürlükler, Irak medyası ve kurumlarındaki kaos, çalınan ve yağmalanan evler ve araziler, yüz binlerce insanın ölümüne sebep olan ceza davaları, devlet hazinesi, tarihi eser kaçakçılığı… Bütün bunlar, hükümetin çözmeye başlaması ve ilerleme kaydetmesi gereken zorlu dosyalar arasındadır.



Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.