Kazimi’nin iyi niyetleri yolsuzluk çarkını durdurmaya yeter mi?

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (AFP)
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (AFP)
TT

Kazimi’nin iyi niyetleri yolsuzluk çarkını durdurmaya yeter mi?

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (AFP)
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (AFP)

Sabah Nahi
Irak’ın yeni Başbakanı Mustafa el-Kazimi üst üste biriken bir dizi krizle karşı karşıya bulunuyor. Sanki daha önceki hükümetin yükleri, Irak siyasi güçlerinin hâlâ üzerine bir uzlaşıya varamadıkları altı sorunlu bakanlığın üzerine eklenmiş gibi.
Kota sistemi, devletteki yolsuzluğun temelini oluşturur. Irak siyasi yaşamının üzerine inşa edildiği kota sisteminden dolayı iki egemen bakanlık hala boşta. Bunlardan biri Kürtlere ayrılan Dışişleri Bakanlığı, diğeri ise petrolün üretildiği yer olması dolayısıyla Basralılara ayrılan Petrol Bakanlığı’dır.

Kartopu gibi olan mali kriz
Irak’taki mali kriz yuvarlanan bir kar topu gibidir. Diğer krizler arasından en çok tehdit oluşturan krizdir. Öyle ki önümüzdeki haziran ayında maaşları ödeyemeyeceğini fark eden Kazimi hükümeti, Körfez’deki komşularından borç alıyor. Küresel bir mali krizin yaşanıyor olması, OPEC'in Irak’ın petrol hissesinden günlük bir milyon varil kadar düşürmesi ve Kürdistan bölgesinin son dört yıl içerisinde yaklaşık 150 milyar dolara ulaşan petrol ihracatını ödeyememesi gibi hususlar bu krizi daha da derinleştiriyor.
Bu, Irak Maliye Bakanı Ali Allavi'nin bu zorlu dönemde iki ülke arasındaki dostane ilişkileri yeniden etkinleştirmek için Suudi Arabistan'a yaptığı ziyareti açıklıyor. Irak, Dünya Bankası'nın ağır koşullarıyla baş edemediğini fark etti. Ülke, 90’lı yılların başında Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgali sırasında Irak'a uygulanan ekonomik kuşatma günlerinden bu yana böyle bir krize tanık olmadı.

Şişirilmiş çalışan sayısı
Kazimi hükümetinden önceki beş hükümet varil başına yaklaşık 120 dolara ulaşan yüksek petrol fiyatına güveniyor ve politikasını bunun üzerine inşa ediyordu. Son 17 yıl içinde kamu personeli sayısı 5 milyon kadar arttı. 2003 yılında Saddam Hüseyin rejiminin düştüğü sırada Irak’ta kamu çalışanı sayısı 3 milyon kadardı ve buna Kürdistan Bölgesel Yönetimi çalışanları da dahildi. Ülkeyi yöneten siyasi İslamcı partiler, çeşitli sebeplerle -ki bu sebeplerden en önemlisi genel seçimler için oy kazanmaktı- atamaların kapısını sonuna kadar açtılar. Böylece parlamento çatısı altında destekçilerin sayısı artacak ve bu partinin meclis içerisindeki ağırlığını artıracaktı. Gerçekten de böyle oldu. Parlamento, bu atamalar ve kotalar dolayısıyla gelen kimselerle doldu. Birikimli ve entelektüel anlamda yetkinlik sahibi kişilere mecliste yer kalmadı.

Ülke dışına maaşlar
Suudi Arabistan'ın Rafha şehrine 20 km uzaklıkta bulunan ve 40 binden fazla mültecinin barındığı Rafha kampındaki kişilere, yasa tarafından meşru görülmemesine rağmen maaş verildi. Bu, Iraklı muhaliflerin 1991 yılındaki olaylarından hemen sonra yaşandı ve durumun yönetimi ve denetimi Birleşmiş Milletler (BM) tarafından üstlenildi. Dosya 2003 yılından sonra kapatıldı ve 2006'da orada kaldıkları süre içinde kendilerine aylık ödeme yapılmasını öngören bir yasa çıkarıldı.
Aynı zamanda on binlerce siyasi mahkûma maaş bağlandı ve bunun yanı sıra ‘cihat hizmeti’ adı altında ayrı bir harcama kapısı açıldı. Danışman olarak isimlendirilen ve özel pozisyonlarda bulunanlara verilen maaşlar ve devlet memurlarının aylık maaşlarının on katı kadar olan üç başkanın maaşları da harcamalar arasında yer alan bir diğer kalemdi.
Halk tarafından sürekli bir şekilde bu haksız maaşların durdurulması ve bu paraların 8 milyon çalışanının maaşını ödeyemeyen devletin hazinesine aktarılması edilmesi talep ediliyor. Bu, sezaryen doğum yapan ve altı bakanlıktan yoksun olan bir hükümet için kolay değil. Hükümet, milislerin güvensizlik oyu için maaş kesintilerinden faydalanabileceğini biliyor.

Sistematik yolsuzluk mirası
Bir gözlemcinin ifade ettiği üzere başbakan, selefi Abdülmehdi’den ‘boş bir bütçe, ihlal edilmiş olan bir egemenlik, kırılgan bir güvenlik durumu ve iç, bölgesel ve uluslararası zorlukları’ miras aldı. Zira rakibi olan ve adaylığına karşı çıkan Maliki’nin öncülüğünü yaptığı ‘derin devlet’ Abdülmehdi’ye bir komplo kurdu. Maliki, Abdülmehdi’ye muhalif olanların lideri mesabesindeydi.
Kazimi her ne kadar devletin prestijini ve Irak'ın egemenliğini yeniden tesis etmeye çalıştığını açıklasa da Elektrik Bakanlığı'nı ziyaretinden kısa bir süre sonra DEAŞ saldırıları dolayısıyla boğucu yaz mevsiminde olan ülkenin dört bir tarafında elektrikler kesildi. Buğdaylar, hasattan önce yakıldı. Daha sonra gece gündüz devletin prestijini yeniden kazanmasının önüne geçmek adına çalışan güçlerden mesajlar geldi. Milisler, Yeşil Bölge'deki hükümet merkezlerini füzelerle vurdular.
Bunu, maaşları durdurma girişimleri devam ederken, başkentte yakıt akışını engellemeye yönelik daha tehlikeli bir oyun izledi. Bu, protestocular tarafından devlet hazinesinin boşalmasında ülkenin başına gelen en kötü şey olmakla suçlanan bir hükümetten sonra gelen mevcut hükümetin karşı karşıya kaldığı büyük bir tehditti. Zira hükümet Çin ile 500 milyar dolar değerinde olacağı tahmin edilen fakat imzalanmamış olan bir anlaşmaya güveniyordu. Bir önceki hükümet çalışmalarına, emekli maaşlarını durdurarak ve yeni hükümet için erken bir krize neden olarak son verdi.

Kota laneti
Irak’ın İnsan Hakları Eski Bakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin açıklamasına göre, mevcut hükümete bloklar aracılığıyla kotalar dayatıldı ve başbakan 11-12 Haziran tarihlerinde ABD heyeti ile gerçekleşen iki günlük müzakereye kadar sabırlı davranarak stratejik bir yol izledi. Çünkü herhangi bir siyasi bloğun içinde kendisi için siyasi bir koruma olmadığını biliyordu. Sadece cumhurbaşkanlığı ve meclis başkanlığı çevrelerinden destek görüyordu ve bu ittifaklar da belirli çıkarlar doğrultusunda hızla değişen ittifaklar kabilindendi.

Genel seçimler
Kazimi hükümetinin karşı karşıya olduğu bir diğer zorluk ise gelecek yıl genel seçimleri düzenlemektir. Fakat rüzgâr arzu edilmeyen bir yönden esiyor. Seçim yasasının parlamentoda oylanmasının üzerinden beş ay geçti. Yasa cumhurbaşkanlığının onayına sunuldu, ancak iki başkan arasında yaşanan derin tartışma dolayısıyla şu ana kadar onaylanıp uygulanmadı. Diğer taraftan 2018 seçimlerinde işlenen ihlaller nedeniyle feshedilen seçim komisyonunun büyük fonlarla yeniden kurulması gerekiyor.

Reformun başlangıcı: Derin devlet yapısının sökülmesi
Yazar Emir ed-Dami bu konuyla ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulunuyor:
“Devleti içerisine düştüğü bu girdaptan kurtarmak istiyorsak resmî kurumların gerçek bir iradeye sahip olmalarına ihtiyacımız var. Aynı zamanda derin devleti kökünden sökmek ve yolsuzluğa bir son vermek zorundayız. Sayın Kazimi’ye tavsiyem, ‘bakan yardımcıları, genel müdürler, icra müdürleri, bölüm ve şube müdürlerine varıncaya kadar devletin eklemlerinde yuva kuran başkanları devre dışı bırakmasıdır. Bu kimseler, Kazimi’yi bir an önce başarısız kılmak isteyen derin devletin aracıdır. Devletin prestijini geri kazandırmak da sadece kendisini sokağa dayatmaktan ibaret değil, elli bini aşan fabrikayı yeniden çalıştırmaktır.”

Maliye Bakanı: Öncelikle çalınan 250 milyar doları iade edin
Irak Maliye Bakanı Ali Allavi bir sürpriz yaptı ve herhangi bir delil olmaksızın şu sözleri basında dolaşıma girdi:
“Irak bütçesinden çalınan para 200-250 milyar dolar tutarındadır. Bu paraların hepsi yurtdışına kaçırıldı. Bu para Irak halkının hakkı olduğu için bu konuda özel bir birimin kurulması gerekiyor.”
Bu meydan okuma, Ulusal İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Mustafa el-Kazimi'yi ‘bakanın halk hırsızları olarak nitelendirdiği yüzlerce ismi adalet önüne çıkarmak’ gibi bir sorumlulukla karşı karşıya bırakıyor. Kazimi, kamu malından ve yolsuzluk yapan kimselerin yargılanmasından sorumu olan isimdir. Uzman ekonomistler çalınan paranın 400 milyar dolar kadar olduğunu teyit ediyorlar.

Göstericilerin öldürülmesi
Diğer taraftan en acil ve riskli dosyalardan biri de ekim ayındaki ayaklanmada 700’den fazla göstericinin ölümüne ve 20 bin kişinin yaralanmasına sebep olanların ortaya çıkarılmasıdır. Bu, yeniden protestolara kapı açmamak ve bazı taraflar tarafından manipüle edilmesine imkân vermemek için atılması zorunlu olan bir adımdır.

Karmaşık dosyalar
Kerkük, tartışmalı sınır bölgeleri, kamusal özgürlükler, Irak medyası ve kurumlarındaki kaos, çalınan ve yağmalanan evler ve araziler, yüz binlerce insanın ölümüne sebep olan ceza davaları, devlet hazinesi, tarihi eser kaçakçılığı… Bütün bunlar, hükümetin çözmeye başlaması ve ilerleme kaydetmesi gereken zorlu dosyalar arasındadır.



Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ABD tarafından sunulan Güneşin Doğuşu Projesi, kapsamlı Arap planını geciktirecek mi?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
TT

Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ABD tarafından sunulan Güneşin Doğuşu Projesi, kapsamlı Arap planını geciktirecek mi?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)

ABD kaynaklı sızıntılar, Gazze Şeridi’nin bir bölümünün yeniden inşasına yönelik Güneşin Doğuşu Projesi adlı bir planın hazırlandığına işaret etti. Planın, ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı Jared Kushner’ın liderliğindeki bir ekip ile ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtiliyor. Bu gelişme, Gazze’de ateşkes anlaşmasının şu aşamada tıkanan ikinci safhasının en önemli unsurlarından biri olan ‘kapsamlı Arap planının’ hayata geçirilmesinde yaşanan aksaklıklar sürerken gündeme geldi.

Söz konusu ABD planı, Mısır’ın Washington ile ortaklaşa Gazze Şeridi’nin tamamının yeniden inşasının finansmanı için bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiği bir dönemde ortaya çıktı. Kasım ayı sonunda ertelenen bu girişime ilişkin olarak Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, bunun ‘Mısır ve Arap dünyasının reddine rağmen Filistinlilerin yeniden yerinden edilmesine yönelik planların geri dönüşü’ anlamına geldiğini savunuyor. Uzmanlara göre bu durum üç olası senaryoyu gündeme getiriyor: ABD’nin kısmi planının Filistin’in Refah bölgesinde uygulanması ve Arap planının ertelenmesi; iki planın yerinden etme olmaksızın birleştirilmesi; ya da ateşkes anlaşmasının tamamlanamaması nedeniyle her iki planın da askıya alınması.

ABD’de yayımlanan Wall Street Journal gazetesi cuma günü yayımladığı haberinde, Kushner ve Witkoff tarafından hazırlanan ve Güneşin Doğuşu Projesi olarak adlandırılan planın, yabancı hükümetler ve yatırımcıların iş birliğiyle Gazze’nin enkazını gelecekte bir sahil destinasyonuna dönüştürmeyi hedeflediğini yazdı. Planda, Gazze halkının ‘çadırlardan lüks dairelere’ ve ‘yoksulluktan refaha’ taşınmasından söz edilirken, yeniden inşa süresince yerinden edilmiş yaklaşık iki milyon Filistinlinin nerede yaşayacağına dair net bir bilgi yer almadı.

Taslak metne göre projenin toplam maliyetinin on yıl içinde 112,1 milyar dolara ulaşması öngörülüyor. ABD’nin bu süre zarfında ‘önerilen tüm çalışma alanları’ için hibe ve borç garantileri sağlamayı taahhüt edeceği ifade ediliyor. Ancak gazeteye göre, yeniden inşa sürecinin Hamas’ın silahsızlandırılması ve tüm tünellerin imha edilmesi şartına bağlanması, projenin önündeki en büyük zorluklardan biri olarak öne çıkıyor.

Yeniden imarın dört aşamada gerçekleştirilmesi planlanıyor. Çalışmaların güneyde Refah ve Han Yunus’tan başlaması, ardından orta kesimdeki mülteci kamplarına ve son olarak Gazze kentine doğru ilerlemesi öngörülüyor. ‘Yeni Refah’ başlığını taşıyan bölümlerden birinde, bu bölgenin Gazze’de ‘yönetim merkezi’ haline getirilmesi ve 500 binden fazla kişiye ev sahipliği yapması tasarlanıyor. Söz konusu şehirde 100 binden fazla konut, 200’ü aşkın okul, 75’ten fazla sağlık tesisi ile 180 cami ve kültür merkezinin yer alması planlanıyor.

Bu sızıntılar, Yediot Aharonot gazetesinin internet sitesinin yaklaşık sekiz gün önce bir İsrailli yetkiliye dayandırdığı açıklamaların ardından geldi. Haberde, Tel Aviv’in ABD’nin talebi üzerine Gazze Şeridi’ndeki enkazın kaldırılmasının maliyetini üstlenmeyi ve bu büyük mühendislik operasyonunun sorumluluğunu almayı prensipte kabul ettiği, yeniden imar amacıyla da Gazze’nin güneyindeki Refah’ta bir bölgenin tahliyesine başlanacağı aktarılmıştı.

fr
Han Yunus'taki bir yardım kuruluşunun aşevinin önünde yemek almak için kabıyla birlikte bekleyen yerinden edilmiş bir Filistinli çocuk (AFP)

21 Ekim’de İsrail’de düzenlenen bir basın toplantısında konuşan Jared Kushner, İsrail ordusunun kontrolü altındaki bölgelerde Gazze’nin yeniden inşasının ‘titizlikle planlandığını’ söyledi. Kushner, “İsrail ordusunun kontrolündeki alanlarda, güvenliğin sağlanması hâlinde inşaata başlanması için şu anda değerlendirmeler yapılıyor. Bu bölgeler, Filistinlilere gidecekleri, çalışacakları ve yaşayacakları bir yer sunmak amacıyla ‘Yeni Gazze’ olarak tasarlanıyor” dedi. Kushner, Hamas’ın kontrolü altındaki bölgelere ise yeniden imar için herhangi bir fon ayrılmayacağını vurguladı.

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Reha Ahmed Hasan, Trump’ın barış planının en başından itibaren ABD ve İsrail’e daha geniş bir hareket alanı tanıdığını belirterek, Washington’ın gündeme getirdiği yeniden imar planının ‘Filistinlilerin bir kez daha yerinden edilmesi hedefini gerçekleştirmeye yönelik bir girişim’ olduğunu savundu.

Filistinli siyasi analist Abdulmehdi Mutava, Güneşin Doğuşu Projesi’nin, ABD’nin Gazze nüfusunun kısmen yerinden edilmesi fikrinden vazgeçmediğini gösterdiğini ifade ederek, planın İsrail’in güvenliğini önceleyen ve gayrimenkul yatırımlarına dayanan bir yaklaşım içerdiğini dile getirdi.

Wall Street Journal’a göre, Güneşin Doğuşu Projesi’ni inceleyen bazı ABD’li yetkililer, planın uygulanabilirliği konusunda ciddi şüpheler taşıyor. Yetkililer, Hamas’ın silahsızlanmayı kabul etmesinin zor olduğunu, bunun gerçekleşmesi hâlinde bile ABD’nin, savaş sonrası bir bölgenin yüksek teknolojiye sahip kentsel bir alana dönüştürülmesinin maliyetini üstlenecek zengin ülkeleri ikna edip edemeyeceğinin belirsiz olduğunu kaydediyor.

Bu şüphelere paralel olarak ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, cuma günü yaptığı açıklamada, “İki ya da üç yıl içinde yeni bir savaş çıkacağına inanılıyorsa, kimseyi Gazze’ye yatırım yapmaya ikna edemezsiniz” dedi. Rubio, uzun vadeli yeniden imar ve insani destek için bağışçıların bulunacağına dair güçlü bir güven taşıdıklarını da sözlerine ekledi.

Reha Ahmed Hasan ise Rubio’nun, Hamas’ın silahsızlandırılması konusunda İsrail’in söylemini tekrar ettiğini belirterek, ‘istikrar güçlerinin konuşlandırılması ve Hamas’ın silahsızlandırılması gibi yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçmenin zor olduğunu’ ifade etti.

ABD kaynaklı bu sızıntılar, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, yaklaşık 17 gün önce Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamaların ardından geldi. Abdulati, “Yeniden imar konferansı için ABD ile ortak bir başkanlık oluşturulması konusunda istişarelerde bulunuyoruz ve ortaklarla iş birliği içinde bu konferansın en kısa sürede yapılması için uygun bir tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” demişti.

dfgt
Han Yunus'taki bir yardım kuruluşunun aşevinden sıcak yemek almak için toplanan yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Bunun ardından Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, kısa süre önce Doha Forumu’nda düzenlenen bir oturumda, “Filistin halkını desteklemeyi sürdüreceğiz, ancak başkalarının yıktığını yeniden inşa etmeyi finanse etmeyeceğiz” dedi. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, söz konusu Katar açıklamalarını, ‘Washington’a İsrail’i çekilmeye zorlaması ve yeniden imar sürecini başlatması yönünde bir baskı’ olarak değerlendirdi.

Kahire’nin kasım ayı sonunda düzenlemesi planlanan Gazze Şeridi’nin yeniden imarına ilişkin konferans ise gerekçe açıklanmaksızın ertelenmişti. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hallaf, geçtiğimiz ayın sonunda Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, konferansın ertelenme nedenine ilişkin bir soruya yanıt olarak, Kahire’nin ‘Gazze Şeridi’nde erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarılı olması için bölgesel ve uluslararası ortaklarla uygun ortamı hazırlamak üzere çalıştığını’ ifade etmişti.

Reha Ahmed Hasan, ABD tarafından gündeme getirilen planların ‘kapsamlı Arap yeniden imar planı’ çerçevesindeki süreci geciktirebileceği görüşünü dile getirerek, yeniden imar konferansının aksamasını birinci aşamanın tamamlanmaması ve İsrail’in çekilmemesiyle ilişkilendirdi. Yeni yeniden imar planına ilişkin olası senaryoları değerlendiren Hasan, Filistinlilerin yerinden edilmemesi şartıyla Arap ve ABD planlarının birleştirilebileceğini söyledi.

Abdulmehdi Mutava ise yeniden imarın geleceğine dair üç ihtimal üzerinde durdu. Mutava’ya göre, ABD planının tek başına hayata geçirilmesi ve kapsamlı Arap planının ertelenmesi, ya da birinci aşamanın tamamlanmaması nedeniyle sürecin tıkanıklığının sürmesi ve her iki planın da uygulamaya geçememesi olasılıklar arasında yer alıyor.


İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da düzenlediği saldırılarda 5 Filistinli hayatını kaybetti

Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)
Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)
TT

İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da düzenlediği saldırılarda 5 Filistinli hayatını kaybetti

Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)
Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)

Gazze Şeridi’nin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde İsrail ordusunun bugün (pazar) sabah saatlerinde düzenlediği hava saldırısında üç Filistinli yaşamını yitirdi. Batı Şeria’da ise iki Filistinli, İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu öldürüldü.

Filistin resmi ajansı WAFA’nın sağlık kaynaklarına dayandırdığı habere göre Şucaiyye’de İsrail insansız hava aracının sivillerin bulunduğu bir topluluğu hedef alması sonucu bir kişi hayatını kaybetti.

Aynı kaynaklar, İsrail savaş uçaklarının Mansura Caddesi üzerindeki Şeva akaryakıt istasyonu yakınında iki sivili öldürdüğünü bildirdi.

Bu ölümlerle birlikte, 11 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasından bu yana can kaybı 404’e, yaralı sayısı ise 1108’e yükseldi.

Öte yandan İsrail ordusu, Batı Şeria’nın kuzeyinde yürütülen operasyonlarda iki Filistinliyi öldürdüğünü duyurdu.

Kuzeydeki Kabatiya bölgesinde bir Filistinli gencin askerlere taş attığını belirten ordu, askerlerin ateş açtığını ve gencin öldüğünü açıkladı. Ramallah’taki Filistin Sağlık Bakanlığı, hayatını kaybeden kişinin 16 yaşında olduğunu belirtti.

Diğer yandan Silat el-Harithiya bölgesinde bir Filistinlinin askerlere el yapımı patlayıcı attığı gerekçesiyle öldürüldüğü bildirildi. Filistin Sağlık Bakanlığı, 22 yaşındaki gencin göğsünden vurularak öldüğünü açıkladı.

Gazze Savaşı’nın Ekim 2023’te başlamasının ardından Batı Şeria’daki gerilim belirgin şekilde yükseldi. İsrail ordusu bu süreçte, bölgede faaliyet gösteren silahlı gruplara karşı operasyonlarını yoğunlaştırdı.

Filistin Sağlık Bakanlığı verilerine göre, son iki yılda Batı Şeria’da 1030 Filistinli öldürüldü; bunların 235’i yalnızca bu yıl içinde gerçekleşti.


Iraklı gruplar, silahların devletin elinde sınırlandırılması çağrısına katıldı

Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)
Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)
TT

Iraklı gruplar, silahların devletin elinde sınırlandırılması çağrısına katıldı

Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)
Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)

Iraklı milis gruplarının liderleri son günlerde silahların devletin elinde sınırlandırılması çağrısı yapmaya başladı. Bu gelişme, yerel düzeyde sürpriz, soru işaretleri ve eleştirileri beraberinde getirdi. Zira söz konusu isimler, kısa süre öncesine kadar direniş eksenine mensup oldukları gerekçesiyle silahlarını açıkça sergiliyor, devlete meydan okuyor; ABD karşıtlığını vurgulayarak Amerikan güçlerinin Irak’tan çekilmesini talep ediyordu.

Yerel analizlerde bu olgu, Irak’taki Amerikan baskıları, olası bölgesel dönüşümler ve bu grupların yeni parlamentoda sandalye kazanmalarının ardından siyasi alana yönelme arayışlarıyla ilişkilendiriliyor.

Diğer yandan Ulusal Hikmet Hareketi lideri Ammar el-Hekim’in çağrısına ek olarak, son iki gün içinde ABD’nin yaptırım ve terör listesinde yer alan, fraksiyonlarla bağlantılı üç tanınmış isimden de silahların devletin elinde sınırlandırılması yönünde çağrılar geldi.

Üç grup

Bu isimlerin başında, yaklaşık 27 sandalyeyle parlamentoda güçlü bir varlık elde eden Asaib Ehli’l Hak Hareketi Genel Sekreteri Kays el-Hazali geliyor. Hazali cuma günü yaptığı açıklamada, “Silahların devletin elinde sınırlandırılmasına inanıyoruz ve bunu gerçekçi adımlarla hayata geçirmek için çalışacağız” dedi. Aynı yönde açıklamalar, Ensarullah el-Evfiya Hareketi Genel Sekreteri Haydar el-Garavi ile İmam Ali Tugayları lideri Şibl ez-Zeydi’den de geldi.

Üç grubun liderlerini ortak paydada buluşturan unsurlar, Şii Koordinasyon Çerçevesi güçleri çatısı altında yer almaları ve ABD’nin terör listesinde bulunmaları olarak öne çıkıyor. Bu durum, söz konusu isimlerin, silahlı gruplara mensup unsurların yeni kurulacak hükümette yer almasına karşı çıkan Washington’a yönelik siyasi manevra arayışında oldukları yorumlarını güçlendiriyor.

Irak’ta en yüksek yargı organının başkanı dün yaptığı açıklamada, silahların devletin elinde sınırlandırılması konusunda silahlı grupların liderlerinin iş birliğine onay verdiğini duyurdu.

Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Faik Zeydan, yayımladığı açıklamada, ‘hukukun üstünlüğünün sağlanması, silahların devletin elinde sınırlandırılması ve askeri çalışmaya duyulan ulusal ihtiyacın ortadan kalkmasının ardından siyasi faaliyete geçilmesi’ yönündeki tavsiyesine olumlu yanıt verdikleri için ‘kardeş fraksiyon liderlerine’ teşekkür etti.

Washington'ın ciddiyeti

İslamcı gruplar üzerine çalışan araştırmacı Nizar Haydar, fraksiyon liderlerinin silahların devletin elinde sınırlandırılmasına yönelik çağrılarının, ‘Şii güçler ve tüm fraksiyonların, fraksiyonları içeren yeni bir hükümetle anlaşmayı reddeden Amerikan tutumunun ciddiyetini hissetmeye başlamasından’ kaynaklandığına inanıyor.

Haydar, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Fraksiyonlar, ABD’nin Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya’nın Bağdat’a gelmesinden önce Washington’a iyi niyetlerini kanıtlamak için şu sıralar zamanla yarışıyor” ifadesini kullandı.

Haydar, silahlı fraksiyonları iki gruba ayırıyor. İlk grup, siyasi ve seçim sürecine çeşitli aşamalarda dahil olan, son olarak da son parlamento seçimlerine katılan ve geçmiş hükümetlerde bir ya da daha fazla bakanla temsil edilen fraksiyonlardan oluşuyor. Bu gruplar, devlet otoritesi dışında silahlı bir güç olmaktan çıkarak, güvenlik başta olmak üzere devlet kurumlarının bir parçası haline gelmeyi hedefliyor.

Haydar’a göre bu ilk grup, ‘uluslararası ve bölgesel toplum nezdinde, özellikle de ABD’de kabul görmek amacıyla bugün silahların devlet elinde sınırlandırılmasını savunan kesim’ olarak öne çıkıyor.

İkinci grup ise son parlamento seçimlerine katılmış olmalarına rağmen kendilerini hâlâ siyasi sürecin içinde görmeyen, ‘direniş’ söylemini kullanmaya devam eden ve devlete tam entegrasyonunu ilan etmeden önce mümkün olan en büyük siyasi, mali ve güvenlik kazanımlarını elde etmeye çalışan fraksiyonlardan oluşuyor.

Aşamalı taktik

Siyasi Düşünce Merkezi Başkanı İhsan eş-Şemmeri de ABD’nin fraksiyonlar üzerindeki baskısının önem ve etkisi konusunda aynı görüşü paylaşıyor ve bu baskının, söz konusu grupları devlet çerçevesi dışında silah taşımaktan vazgeçtiklerini açıklamaya zorladığını belirtiyor.

Şemmeri, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Silahsızlanma çağrıları; ABD’nin silahların dağıtılması ve devlet ile silahlı kuvvetler başkomutanının denetimi altında toplanması yönündeki şartlarıyla ve Savaya’nın Irak’a gelişinin yaklaşmasıyla eşzamanlı olması bakımından ele alınmalı” dedi.

Bu çağrıların aynı zamanda yeni hükümetin kurulmasına yönelik müzakerelerin zamanlamasıyla da bağlantılı olduğunu ifade eden Şemmeri, “Bu gruplar, ABD’nin bu yöndeki itirazlarının boyutunu bilerek yeni hükümete dahil olmayı hedefliyor” değerlendirmesinde bulundu.

defrt
Ketaib Hizbullah üyeleri, Eylül 2024'te Bağdat'ta düzenlenen bir geçit töreninde (Reuters)

Şemmeri, söz konusu çıkışların, ‘ABD’nin bu tür çağrılara vereceği tepkiyi ölçmeyi amaçlayan geçici ve taktiksel bir bağlamda’ gündeme gelmiş olabileceğini, aynı zamanda bu fraksiyonların Washington ile doğrudan müzakerelere girmesi için bir kapı aralayabileceğini de dile getirdi.

Iraklı fraksiyonların çağrılarının, Hizbullah’ın söyleminden bağımsız ele alınamayacağını vurgulayan Şemmeri, bu tutumun Hizbullah’ın silahsızlanmaya ilişkin şartlarıyla örtüştüğünü belirterek, “Amaç, silahsızlanma sürecinin ABD ve dış baskıların sonucu değil, yerel ve iç düzenlemelerin bir parçası gibi görünmesini sağlamak” dedi.