Kazimi’nin iyi niyetleri yolsuzluk çarkını durdurmaya yeter mi?

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (AFP)
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (AFP)
TT

Kazimi’nin iyi niyetleri yolsuzluk çarkını durdurmaya yeter mi?

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (AFP)
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (AFP)

Sabah Nahi
Irak’ın yeni Başbakanı Mustafa el-Kazimi üst üste biriken bir dizi krizle karşı karşıya bulunuyor. Sanki daha önceki hükümetin yükleri, Irak siyasi güçlerinin hâlâ üzerine bir uzlaşıya varamadıkları altı sorunlu bakanlığın üzerine eklenmiş gibi.
Kota sistemi, devletteki yolsuzluğun temelini oluşturur. Irak siyasi yaşamının üzerine inşa edildiği kota sisteminden dolayı iki egemen bakanlık hala boşta. Bunlardan biri Kürtlere ayrılan Dışişleri Bakanlığı, diğeri ise petrolün üretildiği yer olması dolayısıyla Basralılara ayrılan Petrol Bakanlığı’dır.

Kartopu gibi olan mali kriz
Irak’taki mali kriz yuvarlanan bir kar topu gibidir. Diğer krizler arasından en çok tehdit oluşturan krizdir. Öyle ki önümüzdeki haziran ayında maaşları ödeyemeyeceğini fark eden Kazimi hükümeti, Körfez’deki komşularından borç alıyor. Küresel bir mali krizin yaşanıyor olması, OPEC'in Irak’ın petrol hissesinden günlük bir milyon varil kadar düşürmesi ve Kürdistan bölgesinin son dört yıl içerisinde yaklaşık 150 milyar dolara ulaşan petrol ihracatını ödeyememesi gibi hususlar bu krizi daha da derinleştiriyor.
Bu, Irak Maliye Bakanı Ali Allavi'nin bu zorlu dönemde iki ülke arasındaki dostane ilişkileri yeniden etkinleştirmek için Suudi Arabistan'a yaptığı ziyareti açıklıyor. Irak, Dünya Bankası'nın ağır koşullarıyla baş edemediğini fark etti. Ülke, 90’lı yılların başında Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgali sırasında Irak'a uygulanan ekonomik kuşatma günlerinden bu yana böyle bir krize tanık olmadı.

Şişirilmiş çalışan sayısı
Kazimi hükümetinden önceki beş hükümet varil başına yaklaşık 120 dolara ulaşan yüksek petrol fiyatına güveniyor ve politikasını bunun üzerine inşa ediyordu. Son 17 yıl içinde kamu personeli sayısı 5 milyon kadar arttı. 2003 yılında Saddam Hüseyin rejiminin düştüğü sırada Irak’ta kamu çalışanı sayısı 3 milyon kadardı ve buna Kürdistan Bölgesel Yönetimi çalışanları da dahildi. Ülkeyi yöneten siyasi İslamcı partiler, çeşitli sebeplerle -ki bu sebeplerden en önemlisi genel seçimler için oy kazanmaktı- atamaların kapısını sonuna kadar açtılar. Böylece parlamento çatısı altında destekçilerin sayısı artacak ve bu partinin meclis içerisindeki ağırlığını artıracaktı. Gerçekten de böyle oldu. Parlamento, bu atamalar ve kotalar dolayısıyla gelen kimselerle doldu. Birikimli ve entelektüel anlamda yetkinlik sahibi kişilere mecliste yer kalmadı.

Ülke dışına maaşlar
Suudi Arabistan'ın Rafha şehrine 20 km uzaklıkta bulunan ve 40 binden fazla mültecinin barındığı Rafha kampındaki kişilere, yasa tarafından meşru görülmemesine rağmen maaş verildi. Bu, Iraklı muhaliflerin 1991 yılındaki olaylarından hemen sonra yaşandı ve durumun yönetimi ve denetimi Birleşmiş Milletler (BM) tarafından üstlenildi. Dosya 2003 yılından sonra kapatıldı ve 2006'da orada kaldıkları süre içinde kendilerine aylık ödeme yapılmasını öngören bir yasa çıkarıldı.
Aynı zamanda on binlerce siyasi mahkûma maaş bağlandı ve bunun yanı sıra ‘cihat hizmeti’ adı altında ayrı bir harcama kapısı açıldı. Danışman olarak isimlendirilen ve özel pozisyonlarda bulunanlara verilen maaşlar ve devlet memurlarının aylık maaşlarının on katı kadar olan üç başkanın maaşları da harcamalar arasında yer alan bir diğer kalemdi.
Halk tarafından sürekli bir şekilde bu haksız maaşların durdurulması ve bu paraların 8 milyon çalışanının maaşını ödeyemeyen devletin hazinesine aktarılması edilmesi talep ediliyor. Bu, sezaryen doğum yapan ve altı bakanlıktan yoksun olan bir hükümet için kolay değil. Hükümet, milislerin güvensizlik oyu için maaş kesintilerinden faydalanabileceğini biliyor.

Sistematik yolsuzluk mirası
Bir gözlemcinin ifade ettiği üzere başbakan, selefi Abdülmehdi’den ‘boş bir bütçe, ihlal edilmiş olan bir egemenlik, kırılgan bir güvenlik durumu ve iç, bölgesel ve uluslararası zorlukları’ miras aldı. Zira rakibi olan ve adaylığına karşı çıkan Maliki’nin öncülüğünü yaptığı ‘derin devlet’ Abdülmehdi’ye bir komplo kurdu. Maliki, Abdülmehdi’ye muhalif olanların lideri mesabesindeydi.
Kazimi her ne kadar devletin prestijini ve Irak'ın egemenliğini yeniden tesis etmeye çalıştığını açıklasa da Elektrik Bakanlığı'nı ziyaretinden kısa bir süre sonra DEAŞ saldırıları dolayısıyla boğucu yaz mevsiminde olan ülkenin dört bir tarafında elektrikler kesildi. Buğdaylar, hasattan önce yakıldı. Daha sonra gece gündüz devletin prestijini yeniden kazanmasının önüne geçmek adına çalışan güçlerden mesajlar geldi. Milisler, Yeşil Bölge'deki hükümet merkezlerini füzelerle vurdular.
Bunu, maaşları durdurma girişimleri devam ederken, başkentte yakıt akışını engellemeye yönelik daha tehlikeli bir oyun izledi. Bu, protestocular tarafından devlet hazinesinin boşalmasında ülkenin başına gelen en kötü şey olmakla suçlanan bir hükümetten sonra gelen mevcut hükümetin karşı karşıya kaldığı büyük bir tehditti. Zira hükümet Çin ile 500 milyar dolar değerinde olacağı tahmin edilen fakat imzalanmamış olan bir anlaşmaya güveniyordu. Bir önceki hükümet çalışmalarına, emekli maaşlarını durdurarak ve yeni hükümet için erken bir krize neden olarak son verdi.

Kota laneti
Irak’ın İnsan Hakları Eski Bakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin açıklamasına göre, mevcut hükümete bloklar aracılığıyla kotalar dayatıldı ve başbakan 11-12 Haziran tarihlerinde ABD heyeti ile gerçekleşen iki günlük müzakereye kadar sabırlı davranarak stratejik bir yol izledi. Çünkü herhangi bir siyasi bloğun içinde kendisi için siyasi bir koruma olmadığını biliyordu. Sadece cumhurbaşkanlığı ve meclis başkanlığı çevrelerinden destek görüyordu ve bu ittifaklar da belirli çıkarlar doğrultusunda hızla değişen ittifaklar kabilindendi.

Genel seçimler
Kazimi hükümetinin karşı karşıya olduğu bir diğer zorluk ise gelecek yıl genel seçimleri düzenlemektir. Fakat rüzgâr arzu edilmeyen bir yönden esiyor. Seçim yasasının parlamentoda oylanmasının üzerinden beş ay geçti. Yasa cumhurbaşkanlığının onayına sunuldu, ancak iki başkan arasında yaşanan derin tartışma dolayısıyla şu ana kadar onaylanıp uygulanmadı. Diğer taraftan 2018 seçimlerinde işlenen ihlaller nedeniyle feshedilen seçim komisyonunun büyük fonlarla yeniden kurulması gerekiyor.

Reformun başlangıcı: Derin devlet yapısının sökülmesi
Yazar Emir ed-Dami bu konuyla ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulunuyor:
“Devleti içerisine düştüğü bu girdaptan kurtarmak istiyorsak resmî kurumların gerçek bir iradeye sahip olmalarına ihtiyacımız var. Aynı zamanda derin devleti kökünden sökmek ve yolsuzluğa bir son vermek zorundayız. Sayın Kazimi’ye tavsiyem, ‘bakan yardımcıları, genel müdürler, icra müdürleri, bölüm ve şube müdürlerine varıncaya kadar devletin eklemlerinde yuva kuran başkanları devre dışı bırakmasıdır. Bu kimseler, Kazimi’yi bir an önce başarısız kılmak isteyen derin devletin aracıdır. Devletin prestijini geri kazandırmak da sadece kendisini sokağa dayatmaktan ibaret değil, elli bini aşan fabrikayı yeniden çalıştırmaktır.”

Maliye Bakanı: Öncelikle çalınan 250 milyar doları iade edin
Irak Maliye Bakanı Ali Allavi bir sürpriz yaptı ve herhangi bir delil olmaksızın şu sözleri basında dolaşıma girdi:
“Irak bütçesinden çalınan para 200-250 milyar dolar tutarındadır. Bu paraların hepsi yurtdışına kaçırıldı. Bu para Irak halkının hakkı olduğu için bu konuda özel bir birimin kurulması gerekiyor.”
Bu meydan okuma, Ulusal İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Mustafa el-Kazimi'yi ‘bakanın halk hırsızları olarak nitelendirdiği yüzlerce ismi adalet önüne çıkarmak’ gibi bir sorumlulukla karşı karşıya bırakıyor. Kazimi, kamu malından ve yolsuzluk yapan kimselerin yargılanmasından sorumu olan isimdir. Uzman ekonomistler çalınan paranın 400 milyar dolar kadar olduğunu teyit ediyorlar.

Göstericilerin öldürülmesi
Diğer taraftan en acil ve riskli dosyalardan biri de ekim ayındaki ayaklanmada 700’den fazla göstericinin ölümüne ve 20 bin kişinin yaralanmasına sebep olanların ortaya çıkarılmasıdır. Bu, yeniden protestolara kapı açmamak ve bazı taraflar tarafından manipüle edilmesine imkân vermemek için atılması zorunlu olan bir adımdır.

Karmaşık dosyalar
Kerkük, tartışmalı sınır bölgeleri, kamusal özgürlükler, Irak medyası ve kurumlarındaki kaos, çalınan ve yağmalanan evler ve araziler, yüz binlerce insanın ölümüne sebep olan ceza davaları, devlet hazinesi, tarihi eser kaçakçılığı… Bütün bunlar, hükümetin çözmeye başlaması ve ilerleme kaydetmesi gereken zorlu dosyalar arasındadır.



Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
TT

Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)

Rabia Abdusselam

Cezayir siyaset sahnesini takip edenler, Cebhetu’l-Adale ve’t-Tenmiye (Adalet ve Kalkınma Cephesi) lideri ve İslami eğilime sahip olan önde gelen isimlerden biri olan Abdullah Caballah’ın açıklamalarının ardından İslamcı siyasi partilerin liderleri arasında bazı anlaşmazlıklar olduğunu gördü. Caballah, Hareketu Muctemeu’s-Silm’in (Barış Toplumu Hareketi) merhum lideri Mahfuz Nahnah'ın bunu yapan ilk kişi olduğu yönündeki yaygın görüşe aykırı şekilde kendisinin ‘ülkedeki Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) hareketinin gerçek kurucusu’ olduğunu söyledi.

Bu kısa açıklama, Cezayir'deki İslami eğilimleri liderler arasında, Cezayir'de İslam düşüncesini veya siyasal İslam'ı yayma konusunda tarihi bir hakka sahip olanın kim olduğu konusunda çeşitli tepkilere ve açıklamalara yol açsa da İslamcı cenah arasındaki ‘liderlik’ sorunu olduğunu, bu sorunun İslamcılar üzerinde nasıl olumsuz bir etki yarattığını ve 1980'li ve 1990'lı yıllara kadar uzanan anlaşmazlıkların halen var olmaya devam ettiğini kanıtladı.

Çelişkili ifadeler ve tanıklıklar

Caballah’ın sözlerinin satır aralarında, İslamcılar arasındaki ‘liderlik’ ikilemi hakkında çok şey okunabilir. Örneğin (Cezayir’deki en büyük İslami eğilimli muhalefet partisi) Barış Toplumu Hareketi lideri olmaktan vazgeçmeyeceğini vurguladığını ve destekçilerinin Barış Toplumu Hareketi’nin kuruluşuna ilişkin tarihi anlatılarını her zaman savunduğunu görebiliriz. Onlara göre Şeyh Mahfuz Nahnah, ‘Cezayir'deki Müslüman Kardeşler'in gerçek kurucusu’ ve Barış Toplumu Hareketi’nin eski lideri Ebu Cerrah Sultani'nin de teyit ettiği üzere, İslami tebliğ için sağlam bir temel oluşturmaya çalışan ilk kişi. Ebu Cerrah Sultani, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Abdullah Caballah'ın komünist hareketi üniversiteden kovmaya odaklandığını, Nahnah'ın ise İslam dininin yayılması için sağlam bir temel oluşturmaya çalıştığını söyledi. Ayrıca, iki adamın önceden anlaşma yapmadan coğrafi bölgeyi aralarında paylaştıklarını da sözlerine ekledi.

Ebu Cerrah Sultani’nin açıklamasına göre Caballah'ın ekibi, herhangi bir koruma ya da destek olmaksızın küresel bir ideoloji ve bölgesel bir örgütlenmeye dayanırken Nahnah'ın ekibi, 1974 yılından itibaren uluslararası grubun desteği ve onayıyla kapsamlı bir ideoloji ve örgütlenme benimsemişti. Ta ki hapis cezası bu bağı koparana dek.

Cezayir’de özellikle 1970'li yıllarda marjinalleştirilen Müslüman Kardeşler uluslararası yapılanmasının literatürünü temsil eden Mısır'dan gelen referanslar ve kitaplarla tanışmasının bir sonucu olarak, bu yolu izleyen ilk kişilerden biri olduğunu belirten Caballah, bu ideolojiyi benimsemesinin, Müslüman Kardeşler’in uluslararası veya Mısır'daki yapılanmasıyla herhangi bir örgütsel bağı olmadan, İhvan teorisyenlerini okumasından kaynaklandığını söyledi.

Uzun konuşması sırasında Caballah, kendisini İhvan’ın resmi temsilcisi ilan ettiğini reddederek, 1974'te başlayan ortak bir çabanın parçası olarak bu fikri Cezayir'e tanıtma girişiminde bulunduğunu ifade etti.

Liderliğini yaptığı hareketin 1985 yılından önce üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanmasını parçası olmadığını aktaran Caballah, o dönemde sadece fikirlerin hakim olduğunu ve resmi olarak örgütlerin olmadığını vurguladı. Caballah’a göre 1985'ten önce Caballah Grubu olarak bilinen kendi grubu dışında, üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanması yoktu ve sadece 70'li ve 80'li yıllarda tebliğ ve eğitim yöntemlerindeki temel farklılıkları vurgulamaya çalıştı.

Liderlik meselesi, İslamcı partileri yeniden siyasi çatışmaya sürükledi.

Caballah'ın öne çıkardığı İslami çizgideki isimler arasında, Barış Topluluğu Hareketi'ni kuran, öldüğü güne kadar liderliğini yürüten Cezayirli vaiz ve siyasetçi Mahfuz Nahnah ile Cezayir'deki İslami hareketin en önemli figürlerinden biri olan çağdaş düşünür, reformcu ve vaiz Şeyh Muhammed Buslimani yer aldı. Ancak Caballah, bu şahsiyetlerin örgütsel olarak değil bireysel olarak hareket ettiklerini belirterek, 1980'lerin ortalarına kadar Cezayir üniversitelerinde herhangi bir organize tebliği faaliyeti olmadığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Caballah'ın görüşlerini destekleyenler arasında, onun açıklamalarının o dönemde ya da daha sonra yapılmış olmasına bakılmaksızın ‘doğru’ olduğunu düşünen İslami eğilimli eski milletvekili Muhammed Salihi de vardı. Salihi, 1970'lerde aktif olan ve yerel olarak ‘eş-Şark’ grubu diye bilinen örgütün Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşlerin yaklaşımını benimsediğini belirtti. Bu kanat örgütsel ve yüzde 80 entelektüel açıdan Hassn el-Benna, Seyyid Kutub, Muhammed Kutub, Ali Cirişe, (Uluslararası Müslüman Alimler Birliği'nin eski başkanı ve kurucusu) Yusuf el-Kardavi, Muhammed el-Gazali, (Suriyeli vaiz) İsam el-Attar, Muhammed Ahmed er-Raşid ve Abdulkerim es-Savvaf’tan oluşuyor.

dfrgt
Cezayir'deki el-Fetih Meydanı'nda düzenlenen mitinge katılan İslami Kurtuluş Cephesi'ne (FIS) yakın İslam İşçi Sendikası (SIT) aktivistleri, 16 Mayıs 1991 (AFP)

Öte yandan kendisini meşru ‘lider’ olarak gören İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) de var. Bu da partinin 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında özellikle daha sonra iptal edilen 1991 yılındaki yasama seçimlerinin ilk turunda elde ettiği ezici zaferin ardından kazandığı halk desteğine dayanıyor. Bu tarihi olay, o dönemde Cezayir'deki gidişatı değiştirdi.

‘Liderlik’ kompleksi

‘Liderlik’ meselesi, İslamcı partileri yeniden alevlenen siyasi çatışmaların labirentine sürükledi. Siyasi analist Ahsen Hallas, Caballah’ın açıklamalarını, devlet, Sufi çevreler ve zaviyeler tarafından desteklenen ‘geleneksel İslam’ın yerini almak üzere ortaya çıkan ve gelişen ‘İslami uyanışın’ ortaya çıkışına ve camilerde ve üniversitelerde yaygın olarak verilen vaazlara odaklanan açıklamalarına dair değerlendirmesinde bunu bu akımlar içinde gizli kalmış veya bastırılmış bir tartışma olarak gördüğünü söyledi. Hallas, Şeyh Caballah’ın basında kendisinin her zaman Cezayir'de liderlik peşinde olan Müslüman Kardeşler üyesi olarak gösterilmesinden ötürü, ‘liderlik sevdasında olduğu’ gibi kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmek için bunu kullanmaya çalıştığını belirtti.

Hallas: “Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açması gayet doğal.”

Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açmasının gayet doğal olduğunu söyleyen Hallas, “Özetle bu durum, entelektüel durgunluğun gölgesinde, yenilik yapma ve mevcut durumla ilgili çözümler ve öneriler sunma beceriksizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir düşünme sürecidir” dedi.

Nahda Hareketi'nin eski lideri Caballah'ın açıklamalarına sert tepkiler verilirken geriye Müslüman Kardeşler üyeleri arasında sert sözlü tartışmaların yaşandığı gergin bir atmosfer bıraktı. Bu tablo, Cezayir'deki Müslüman Kardeşlere yakın iki siyasi partinin (Barış Toplumu Hareketi ve Adalet ve Kalkınma Cephesi) liderleri arasındaki derin anlaşmazlığı yansıttı. Aynı cenahtan gelen partiler arasında tam bir dayanışma ve siyasi uzlaşı eksikliği hakim ve bu durum 70’li ve 80’li yıllardaki kuruluş aşamasının ötesine geçiyor. Öyle ki 2019 yılında ülkeyi içinde bulunduğu krizden çıkarmak için bir yol haritası çizmek üzere önde gelen muhalif isimleri bir araya getiren Mazafran’da ve (Cezayir'in batısındaki) Ayn Benian'da düzenlenen ünlü iki sempozyum gibi ortak siyasi toplantılarda da bunu görmek mümkün. Katılımcılardan birine göre bu toplantılara katılan parti liderleri arasında tartışmalar yaşandı. Tartışmalar bir noktada partilerin çekilme tehdidine kadar vardı.

Cezayir'de Müslüman Kardeşleri temsil etme hakkının tarihsel olarak kime ait olduğu konusunda çelişkili açıklamalar hakkında yorum yapan Mohamed Khider Biskra Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Medya Bölümü öğretim üyesi ve araştırmacısı Cedu Fuad, “Şeyh Caballah'ın açıklamaları, Cezayir'deki İslami uyanışın başlangıcı ve Şeyh Mahfuz Nahnah, eş-Şark Grubu ve Cez’ara Grubu’nun bu karmaşık tarih içindeki konumu hakkında bize kapsamlı bir bakış açısı sağlayamıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Müslüman Kardeşlerin kuruluşu hakkında ideoloji ve örgütlenme arasında süregelen tartışma, Cezayir’deki İslami hareketin çok sayıda partiye bölünmesi olgusunu ele almamızı gerektiriyor. Cadallah’ın ‘doğuş patlaması’ olarak adlandırdığı bir olay meydana geldi ve bu da Cezayir'de Müslüman Kardeşler ideolojisini kimin yaydığını ve bu ideolojiyi ülkede yayma konusunda tarihsel hakka kimin sahip olduğunu belirlemeyi zorlaştırdı.


Husilerden Hizbullah’a mesaj: Tabatabai suikastı sonrası İsrail’e karşı çatışma çağrısı

Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
TT

Husilerden Hizbullah’a mesaj: Tabatabai suikastı sonrası İsrail’e karşı çatışma çağrısı

Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)

Husiler, geçtiğimiz Pazar günü Beyrut’un güney banliyösünde İsrail’in düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybeden Hizbullah'ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai için Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım’a gönderdiği taziye mesajlarını, Hizbullah’ı İsrail’e karşı yeniden harekete geçirme çağrısına dönüştürdü.

Taziye mesajlarında hüzünlerini ifade eden Husiler, mesajların içerikleriyle örgütün liderlerinin çatışmanın seyrine ilişkin beklentilerini ve Hizbullah’tan beklediklerini net biçimde ortaya koydu.

Husilerin lideri Abdülmelik el-Husi, uzun mesajında Tabatabai’nin ölümünü “görev şehadeti” olarak nitelendirerek “cihad yoluna devam edilmesi gerektiğini” vurguladı. Husi, İsrail’in Lübnan’da ateşkes kuralına uymayacağını ve Gazze ile Lübnan’ın güneyindeki gelişmelerin çatışmanın geri dönülmez bir kader olduğunu gösterdiğini belirtti.

scdfrg
Lider Heysem el-Tabatabai'nin Hizbullah tarafından dağıtılan bir fotoğrafı

Husi mesajında, Lübnan direnişinin kararlılığını övdü ve Hizbullah’ın rolünün durmayacağını ifade ederek, örgütün operasyonlarını yeniden başlatması için dolaylı bir teşvik mesajı verdi. Yemenli gözlemciler, bu tonlamanın Husiler’in Lübnan cephesini sürekli aktif tutma isteğini yansıttığını, bunun da örgüte bölgede faaliyetlerini sürdürmek için meşru bir zemin sağladığını ifade ediyor.

Daha açık bir ifade, Husi liderin kuzeni ve örgütün Yüksek Siyasi Konsey üyesi Muhammed Ali el-Husi tarafından iletildi. Husi, Tabatabai’nin ölümünü “direniş yolunda ilerleme zorunluluğu” ile ilişkilendirerek, Hizbullah operasyonlarının İsrail’i caydırmanın tek yolu olduğunu savundu ve suikastın sorumluluğunu doğrudan ABD’ye yükledi.

frg
İsrail, Husilere çok sayıda askeri ve siyasi liderin ölümüne yol açan acı verici darbeler vurdu (AP)

Muhammed Ali el-Husi ayrıca örgütün Hizbullah ve Filistinli grupların yanında yer almaya “hazır” olduğunu belirtti. Bu ifade, Husiler’in İran eksenli cephede çoklu çatışma alanlarında yer almak istediklerini göstermesi açısından dikkat çekti.

Yemenli gözlemcilere göre, bu mesajlar, Hizbullah’ı İsrail ile çatışmayı yeniden başlatmaya teşvik etmeyi hedeflerken, iç propaganda açısından da Husiler’in bölgesel varlığını sürdürdüğünü ve etkili bir aktör olduğunu takipçilerine göstermek amacını taşıyor.

Tabatabai, Husiler açısından simgesel bir öneme sahip; çünkü Yemen’deki ve diğer sahalardaki eğitim ve silahlanma operasyonlarıyla ilişkilendirilen önemli isimlerden biriydi. Ayrıca, Husilerin son on yıldaki askeri gelişmelerinin bir kısmının Hizbullah subaylarının deneyimlerinden, özellikle Tabatabai’den etkilendiği öne sürülüyor.

Gözlemciler, İran ve müttefikleri ile İsrail arasındaki bölgesel çatışma bağlamında Husilerin mesajlarının Hizbullah’ın doğrudan hesaplarını değiştirmeyeceğini, ancak kuzey cephesinde sükûnetin İsrail’in Husilerin liderlerini hedef almasına ve kapasitesini zayıflatmasına yol açacağı endişesini yansıttığını belirtiyor.

Husiler, Ekim ayında İsrail ile Hamas arasında imzalanan ateşkesin ardından İsrail’e ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi’ndeki gemilere yönelik saldırılarını durdurmuş, yalnızca durumu izleyerek ateşkesin bozulması halinde saldırılara yeniden başlayacaklarını açıklamıştı.


AB Büyükelçisi Simonie  Şarku’l Avsat konuştu: Husilere hoşgörü yok, öncelik Yemenlileri müzakere masasına döndürmek

Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)
Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)
TT

AB Büyükelçisi Simonie  Şarku’l Avsat konuştu: Husilere hoşgörü yok, öncelik Yemenlileri müzakere masasına döndürmek

Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)
Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)

Avrupa Birliği (AB) Büyükelçisi Patrick Simonié, AB’nin Husilere karşı hoşgörülü olduğu yönündeki eleştirileri yalanladı. Simonié, Şarku’l Avsat gazetesine verdiği röportajda, esas hedefin tarafları müzakere masasına geri döndürmek olduğunu belirtiyor

Avrupa’nın Yemen politikasında dönüşüm

Simonié, AB’nin BM öncülüğündeki barış sürecini desteklediğini ve Yol Haritası’nda somut ilerleme beklediğini söyledi. Avrupa stratejisi, Yemen hükümeti ve Başkanlık Konseyi’ni destekleyerek vatandaşlara güven ve temel hizmetleri sunmayı amaçlıyor.

d
Avrupa Birliği heyeti başkanı, Yemen Cumhurbaşkanı'na  güven mektubunu sunarken (SABA)

AB Büyükelçisi, Suudi Arabistan’ın Yemen’deki insani ve kalkınma rolünü “son derece olumlu” olarak nitelendirirken, iki tarafın Yemen ve Kızıldeniz konularında yakın bir uyum içinde olduğunu belirtti.

Yemen Hükümeti ve Başkanlık Konseyi ile işbirliği

Simonié, AB’nin Yemen ile ilişkilerini “açık ve doğrudan” olarak tanımladı. Hedef, temel hizmetleri güçlendirerek vatandaşlar nezdinde güven ve meşruiyet oluşturmak. Ayrıca, Başkanlık Konseyi’nin içindeki farklı görüşlerin normal olduğunu ancak birlik ve reformların öncelikli olduğunu vurguladı.

Ekonomik reformlar ve öncelikler

Başkanlık Konseyi’nin uyguladığı ekonomik reformlar, finansal istikrarı güçlendirmek, şeffaflığı artırmak ve ülkenin ekonomik potansiyelini açığa çıkarmak için kritik önemde.

xscdfrgt
Patrick Simonnet, Yemen'in Hadramut eyaletine yaptığı son ziyaretten bir kare (Avrupa Birliği)

Simonié, özellikle yerel gelirlerin merkezi hükümete aktarılması ve gümrük kuru reformunu desteklediklerini belirtti.

Husiler ve AB’nin tutumu

Husilerle ilgili olarak Simonié, AB’nin pozisyonunu net bir şekilde açıkladı:

"Hiçbir hoşgörü söz konusu değil. Esas amacımız tarafları müzakere masasına geri döndürmek. Tüm taraflar bizim pozisyonumuzu gayet iyi biliyor."

AB, denizcilik hedefli saldırıları kınarken, uluslararası ortaklardan da aynı çabayı bekliyor.

Suudi Arabistan ile işbirliği

Simonié, Suudi Arabistan’ı AB için “çok önemli bir ortak” olarak tanımladı ve iki tarafın güçlü ilişkiler ve sürekli koordinasyon içinde olduğunu vurguladı. Hadramut ziyaretinde Suudi projelerini inceleme fırsatı bulduğunu belirten büyükelçi, işbirliği için geniş alanlar bulunduğunu ifade etti.

İnsani ve kalkınma desteği

AB’nin insani desteği, tüm temel kurtarma alanlarını kapsıyor. Geçtiğimiz yaz, kolera salgını riski nedeniyle hava köprüsü ile acil yardım ulaştırıldı.

dfr
Büyükelçi Muhammed el Cabir, Riyad'da Avrupa Birliği büyükelçilerini kabul etti (Suudi Arabistan Büyükelçisinin X hesabı)

2015’ten bu yana AB, Yemen’e yaklaşık 1 milyar euro insani ve kalkınma yardımı sağladı. Bu destek, küçük ölçekli ekonomik projeler ve kültürel restorasyon projelerini de içeriyor. Örneğin, UNESCO ile işbirliğiyle Şibam kentinin restorasyonu gerçekleştirildi ve şehrin üçte biri kurtarıldı.

y
Simone, yakın zamanda tarihi Şibam şehrine yaptığı ziyaret sırasında (Avrupa Birliği Misyonu)

BM özel elçisinin çalışmalarını tamamen desteklediklerini belirten Simonié, çözümün askeri değil, siyasi ve sürdürülebilir olması gerektiğini vurguladı.

Temkinli İyimserlik

Simonié, son haftalarda konuşulan barış penceresinin hâlâ geçerli olduğunu ifade ederek, barış için tüm tarafların birlikte çalışması gerektiğini söyledi.