Netanyahu: Filistin devleti ne gerçek bir devlet ne de bağımsız olacak

Netanyahu: Filistin devleti ne gerçek bir devlet ne de bağımsız olacak
TT

Netanyahu: Filistin devleti ne gerçek bir devlet ne de bağımsız olacak

Netanyahu: Filistin devleti ne gerçek bir devlet ne de bağımsız olacak

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump’ın çatışmaya çözüm planının, bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına yol açmayacağını ve bu devletin ‘pratikte’ gerçek bir devlet olmayacağını söylerken, Arap devletlerinin ve Filistinlilerin İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak projesini reddetmesini de küçümsedi. Netanyahu ayrıca, çatışmaların tırmanacağı uyarısı yapanlara da “Bir şey olmayacak” diyerek yanıt verdi. Askeri liderlik ise İsrail’in ilhak planını takip edecek olan olaylar hususunda bir savaş senaryosu hazırlayacağını ilan etti.
Askeri kaynaklar, Netanyahu’nun yanı sıra Savunma Bakanı ve alternatif hükümet başbakanı Benny Gantz’ın, ordu liderliğini ilhak kararı alma yollarına henüz dahil etmediklerini açıklamalarına rağmen, dramatik stratejik çıkarımlarla ilgili olan bu senaryoyu değerlendirme kararı aldıklarını belirtti.
Kaynaklar, ordunun 3 haftadır ilhak kararı senaryolarına hazırlanmaya başladığını söylerken, Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi’nin ordudaki tüm ilgili birimlere ‘toprakları yargı ve sivil düzeyler de dahil tüm düzeylerde pratik şekilde ilhak etmenin sonuçlarıyla mücadeleye hazırlanma’ talimatı verdiğine dikkati çekti. Bu birimlerin liderlerinin, 30 Mayıs itibariyle tüm olasılıklara ve senaryolara hazırlanmak için polisin, sınır muhafızlarının ve istihbarat teşkilatı Şin Bet’in katılımıyla ‘savaş oyunu’ gerçekleştirmesi kararı aldığı ifade edildi.
Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir kaynağa göre ordu, ‘ilhak kararının bedeli, ordunun bu zorlukla nasıl karşılaşacağı ve vatandaşlara gerekli güvenliği nasıl sağlayacağı’ hususunda bilgi vermek üzere, siyasi liderlere çalışmasının sonuçlarını sunacak. Ancak ordu bu oyunda bazı eksikliklerin olduğu kanaatinde. Çünkü ilhak kararının içeriği, hacminin nasıl olacağı, yalnızca Ürdün Vadisi’ni mi yoksa daha fazla yerleşim alanını mı içereceği, coğrafi bir ilhak mı ya da İsrail yasalarının dayatılması mı olacağı henüz belli değil.
Kaynak, ordunun ‘oluşan sakinliğin planlı olup olmadığı ya da fırtına öncesi bir sessizlik mi olduğu durumunu, Filistin yönetiminin rolünü ve bundan sonra nasıl gelişeceğini, Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın bir tırmanışa geçip geçmeyeceğini, Hamas ve İslami Cihad’ın Batı Şeria ve Gazze Şeridi hususunda nasıl cevap vereceğini’ inceleyeceğine dikkati çekti.
Öte yandan Başbakan Netanyahu, Trump’ın planı üzerine birbirleriyle anlaşmazlık yaşayan müttefiklerini de sakinleştirmeye çalıştı. İsrail’de planın, bir Filistin devletinin kurulmasını hedefleyen bir ‘tuzak’ olduğu kanaati taşıyan güçlü bir akım bulunuyor ve bu akım, plana karşı çıkıyor. Aynı şekilde ‘Filistin devletinin gelecekte kaçınılmaz olarak kurulacağına’ inanan bir akım da mevcut ve bu akım, “Bugün bu fırsatı değerlendirelim ve Beyaz Saray’daki dost yönetimin desteğiyle durumu koşullarımıza göre değerlendirelim” yaklaşımını benimsiyor.
Bu çerçevede sağ çizgideki ‘Israel Hayom’ gazetesine açıklamada bulunan Binyamin Netanyahu, Yüzyılın Anlaşması planının, tarihi eğilimi değiştirmek için tarihi bir fırsat ortaya koyduğunu ifade etti. Netanyahu, “Filistin’in reddi nedeniyle bu devlet, yakın bir zamanda kurulmayacak ve eğer kurulursa da gerçek ve bağımsız bir devlet olmayacak” dedi.
ABD girişiminin siyasi sürecin sonu olacağına inanmadığını söyleyen İsrail Başbakanı, “Gidilecek çok yol var” dedi. Netanyahu, kendisini ilhak planından geri adım atmakla suçlayan müttefikleriyle alay ederek, “İsrail’in kuruluşundan bu yana ilk kez, onlar değil ben, öncelikle Golan Tepeleri’nin ve ardında Kudüs’ün ilhakının, ABD tarafından tanınmasını başardım. Şimdi de Yehuda ve Samarya’da (Batı Şeria) ulusal topraklara ilişkin bir ABD kabulü ortaya koyulacak. Bunlar Trump’ın kararlarıdır ve kendisiyle konuşan da benim, başkası değil” açıklamasında bulundu.
Israel Hayom muhabiri, kendisine ‘ilhakın, Filistin devletinin kurulmasını da içeren bir paketin parçası olduğunu’ hatırlatırken, Netanyahu “Bu paketin içinde, tarihin tek yönlü olan yüzünü değiştirmek üzere tarihi bir fırsat var. Geçmişte bize sunulan tüm siyasi planlar, İsrail topraklarındaki bölgelerden tavizleri, 1967 sınırına, Kudüs’ün bölünmesine ve mültecilerin meselesine geri dönüşü içeriyor. Burada zıt bir durum var. Taviz vermek zorunda değiliz. Aksine Filistinlilerin taviz vermesi gerekiyor. Müzakerelere gelmelerini beklemeyeceğiz. İlhak sürecini tamamlayacağız. Müzakerelere ortak olmaları için önce Ürdün Nehri’nin bazı bölgesi üzerinde İsrail egemenliğinin kabulü, Kudüs’ün birleşik bir şehir olarak kalması, İsrail’e herhangi bir mültecinin geri dönmemesi, herhangi bir yerleşim biriminin tahliye edilmemesi, Yahuda ve Samarya’daki (Batı Şeria’daki) geniş alanlarda İsrail egemenliğinin kabulü de dahil zorlu 10 şartı uygulamak zorunda kalacaklar. İtiraf etmeleri gerekiyor ki biz, tüm bölgedeki güvenlik efendisiyiz. Tüm bunlarda uzlaşı sağlarlarsa (Trump’ın devlet olarak ifade ettiği) özel bir oluşuma sahip olurlar. ABD’li bir politikacıya göre şöyle diyenler de olacaktır; ‘Bu bir ülke olmayacak’” şeklinde yanıt verdi.
Netanyahu ayrıca, Ürdün Vadisi’nde yaşayan binlerce Filistinlinin, Filistin’deki yerleşim bölgelerinde kalacağını ve onlara İsrail egemenliğinin dayatılmayacağını söylerken, “Fakat buralar, İsrail’in güvenlik sorumluluğuna tabi olacaktır” dedi. Mavi- Beyaz İttifak’taki müttefiklerin ilhak kararı hususunda şüpheleri olduğu iddialarını da reddeden İsrail Başbakanı ayrıca, “Biz uygulayacağız, müttefiklerimiz de (Mavi-Beyaz İttifak) bu ilhaka destek verecek” dedi.
İran hakkındaki bir soruyu da yanıtlayan Binyamin Netanyahu, “Nükleer silahlanma projesi, kelimenin tam anlamıyla nükleer terörizmdir” ifadelerini kullandı. Netanyahu, “Nükleer terörizme karşı askeri güvenlik konusunda bu durum, İran’ın nükleer arşivine saldırı da dahil emredilen operasyonlar gibi güvenlik, siyasi ve istihbarat çalışmaları gerektiriyor” dedi. “İranlıların çok zor bir durumda olduklarına dair tahminler var. Eğer Trump, ikinci bir dönem için de seçilirse, iyileştirilmiş bir anlaşmaya gidecek ve İranlılar da şüphesiz onunla birlikte gidecekler. Bir başka nükleer anlaşma olasılığı hakkındaki düşünceleriniz nedir?” sorusuna da yanıt veren Netanyahu, “İranlıların nükleer silah tedarik etmesini engelliyoruz. ABD’nin konumunu takdir ediyorum, ancak İsrail kendi kendisini savunabilmelidir. ABD’nin dostluğu ve Trump’ın önemli adımlarını takdir ederek, İran’ın nükleer silah edinemeyeceği garantisi veriyorum. ABD Dışişleri Bakanı tarafından yayınlanan 12 nokta müzakere koşulu olarak takip edilirse bu durum, İsrail’i endişelendirmemelidir. İranlıların bunu kabul etmeye hazır olacaklarından şüpheliyim” açıklamasında bulundu.
 



Hindistan ve Pakistan neden diğer ülkeler gibi savaşmıyor?

Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)
Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)
TT

Hindistan ve Pakistan neden diğer ülkeler gibi savaşmıyor?

Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)
Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)

AP, Hindistan ve Pakistan arasındaki gerilime dikkat çekerek, iki ülkenin 1947'de İngiltere'den bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana üç büyük çaplı savaşa sahne olduğunu belirtti. İki komşu ayrıca, dünyanın en soğuk ve en yüksek rakımlı savaş alanı olarak tanımlanan bir buzulun tepesindeki çatışma da dahil olmak üzere onlarca çatışmaya tanık oldular.

Son gerginlik, Hindistan'ın Pakistan'ı suçladığı, İslamabad'ın ise herhangi bir dahli olduğunu reddettiği, turistlere yönelik ölümcül bir silahlı saldırının ardından yaşandı.

Hindistan ve Pakistan diğer ülkeler gibi savaşmıyor. Buradaki başat faktör, büyük saldırıları caydırmanın ayırt edici bir aracı ve durum kötüleşse bile çatışmanın kontrolden çıkmayacağının garantisi olan nükleer cephanelikleri.

Ncjxj
 Keşmir'in Pakistan tarafından yönetilen kısmının başkenti Muzafferabad'da Hindistan saldırıları sonucu yıkılan bir caminin yakınında nöbet tutan askerler (AFP)

Hindistan ve Pakistan neden bu şekilde savaşıyor? Çünkü nükleer cephanelikleri birbirlerini yok edebilecek kapasitede.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardığına göre konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Pakistanlı güvenlik analisti Seyyid Muhammed Ali şu ifadeleri kullandı: “Pakistan ve Hindistan diğer tarafı defalarca yok etmeye yetecek kadar nükleer silaha sahip. Nükleer silahları, Karşılıklı Garantili İmha (MAD) senaryosu yaratıyor. Her iki ülke de stoklarının boyutunu ve kapsamını diğerine MAD garantisini hatırlatacak şekilde bilinçli olarak geliştirdi.”

Her iki ülke de nükleer kapasitelerini açıklamıyor, ancak her birinin 170 ila 180 arasında kısa, uzun ve orta menzilli savaş başlığına sahip olduğuna inanılıyor. Her iki ülke de bu silahları hedeflerine ulaştırmak için farklı sistemlere sahip.

Ali, cephaneliklerin daha fazla çatışmayı önlemek ve caydırmak için savunma amaçlı bir hamle olduğunu, çünkü ‘iki tarafın da böyle bir savaşı başlatmayı göze alamayacağını ya da bundan bir şey elde etmeyi umamayacağını’ söylüyor.

İlk bakışta öyle gelmeyebilir ama nükleer silahlar karşı tarafa aşırı tepki veremeyeceğini hatırlatır. Ancak cephaneliklerini çevreleyen gizlilik, Pakistan ya da Hindistan'ın nükleer bir ilk saldırıda hayatta kalıp kalamayacağının ve ‘ikinci saldırı kabiliyeti’ olarak adlandırılan misilleme yapıp yapamayacağının belirsiz olduğu anlamına geliyor.

Jfjfj
Pakistan'ın Lahor kenti yakınlarında Hindistan saldırısında hasar gören hükümet sağlık ve eğitim kompleksinin yönetim binası önünde duran arama kurtarma görevlileri (Reuters)

Bu kabiliyet, nükleer gerilime yol açabilecek saldırganlığı önleyerek bir düşmanın ilk saldırı yoluyla nükleer bir savaşı kazanmaya çalışmasını engeller. Bu kabiliyet olmadan, teoride, bir tarafın diğerine savaş başlığı fırlatmasını engelleyecek hiçbir şey yoktur.

Keşmir anlaşmazlığın merkezinde

Hindistan ve Pakistan, her birinin bağımsızlığını kazandığı 1947'den bu yana Keşmir üzerinde hak iddia ediyor ve sınır çatışmaları on yıllardır bölgeyi istikrarsızlaştırıyor.

Keşmir, Hindistan yönetimine karşı direnen silahlı isyancıların bulunduğu, iki ülke arasında bölünmüş tartışmalı bir Himalaya bölgesidir.

Her iki ülke de Keşmir'in bir bölümünü kontrol ediyor. Bölge yoğun bir şekilde askerileştirilmiş bir sınırla bölünmüş durumda.

Ezeli rakipler üç savaşlarından ikisini de Keşmir için yapmışlardır.

Birçok Keşmirli Müslüman, isyancıların bölgeyi Pakistan yönetimi altında ya da bağımsız bir devlet olarak birleştirme hedefini destekliyor.

Hindistan kontrolündeki Keşmir'de yaşanan sınır çatışmaları ve militan saldırıları Yeni Delhi'nin İslamabad'a karşı giderek daha sert bir tutum takınmasına ve onu ‘terörizmle’ suçlamasına neden oldu.

Son çatışmada Hindistan, geçen ay gerçekleşen silahlı katliamla bağlantılı olarak Pakistan destekli militanlar tarafından kullanılan yerleri vurarak Pakistan'ı cezalandırdı.

Geleneksel askeri dengesizlik

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nün (IISS) Askeri Denge Raporu'na göre Hindistan 2025 yılında 74,4 milyar dolar harcamayla dünyanın en büyük savunma harcaması yapan ülkesi ve dünyanın en büyük silah ithalatçılarından biri.

Pakistan ise geçen yıl 10 milyar dolar harcadı. Pakistan, komşusuna kıyasla iki kat daha fazla aktif silahlı kuvvete sahip olan zengin Hindistan'la asla boy ölçüşemez.

Hindistan'ın silahlı kuvvetleri geleneksel olarak Pakistan'a odaklanmış olsa da, mücadele etmesi gereken bir başka nükleer komşusu da Çin. Hindistan, Hint Okyanusu'ndaki deniz güvenliği konusunda giderek daha fazla endişe duyuyor.

Bunlar Pakistan'ın güvenlik modelinde dikkate almak zorunda olmadığı iki faktör.

Pakistan'ın uzun ve dar yapısı, ordunun dış politikadaki büyük rolü ile birleşince silahlı kuvvetlerin hareketli olmasını ve savunmaya öncelik vermesini kolaylaştırıyor.

Tırmanma ve gerilimi azaltma modeli

Ne Pakistan ne de Hindistan diğerine karşı askeri hamlelerini duyurmak için acele etmiyor. Mevcut düşmanlıkların alevlenmesinden de anlaşılacağı üzere, saldırıların ve misillemelerin teyit edilmesi biraz zaman alabilir.

Ancak her ikisi de diğerinin kontrolündeki topraklarda ve hava sahasında operasyonlar yürütüyor.

Bu operasyonlar bazen kontrol noktalarına, tesislere ya da militanlar tarafından kullanıldığı iddia edilen yerlere zarar vermeyi amaçlıyor. Aynı zamanda liderleri kamuoyunun baskısına boyun eğmeye ve yanlış hesaplama potansiyeline sahip bir şekilde karşılık vermeye zorlamak, onları utandırmak veya kışkırtmak da amaçlanıyor.

Bu faaliyetlerin çoğu Keşmir'i Hindistan ve Pakistan arasında bölen Kontrol Hattı boyunca gerçekleşiyor.

Jfjdj
Hindistan ile Pakistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı yakınlarında duran Hindistan Sınır Güvenlik Güçleri (AFP)

Bu hattın medya ve kamuoyundan büyük ölçüde izole edilmiş olması, saldırı veya misilleme iddialarının bağımsız olarak doğrulanmasını zorlaştırıyor.

Bu tür olaylar, iki ülkenin nükleer kapasiteleri göz önüne alındığında uluslararası endişeleri arttırmakta, dikkatleri Hindistan ve Pakistan'a ve nihayetinde Keşmir üzerindeki rekabet eden iddialarına geri çekmektedir.

Her iki ülkenin de kaynaklar için rekabet etmesini gerektirecek bir durum söz konusu değil

Pakistan'ın muazzam bir maden zenginliği var, ancak Hindistan'ın bundan faydalanmak gibi bir arzusu yok. Hinduların çoğunlukta olduğu Hindistan ile Müslümanların çoğunlukta olduğu Pakistan arasında temel ideolojik farklılıklar olsa da birbirlerine hükmetmek ya da birbirlerini etkilemek gibi bir amaçları yok.

Keşmir dışında birbirlerinin topraklarında hak iddia etmek ya da hegemonya kurmak gibi bir niyetleri de yok.