Kirsten Fontenrose’n Şarku’l Avsat’a konuştu: İran saldırısı bekliyoruz, güçlü bir şekilde cevap vereceğiz

Kirsten Fontenrose
Kirsten Fontenrose
TT

Kirsten Fontenrose’n Şarku’l Avsat’a konuştu: İran saldırısı bekliyoruz, güçlü bir şekilde cevap vereceğiz

Kirsten Fontenrose
Kirsten Fontenrose

Atlantik Konseyi'ndeki Scowcroft Ortadoğu Güvenlik Girişimi Direktörü Kirsten Fontenrose, Ortadoğu'daki ulusal ve uluslararası güvenliğe odaklanan bir programı yönetiyor. Hardvard İşletme Okulu mezunu olan Fontenrose, 2018’de Beyaz Saray’da Körfez, Ürdün, Mısır ve Bereketli Hilal bölgesi dairesini teslim aldı. Öncesinde senelerce Savunma Bakanlığında çalışan Fontenrose’un çalışma alanı daima Ortadoğu üzerineydi. Basra Körfezi’ndeki karar vericilerin çoğunun tanıdığı Kirsten Fontenrose, İran’ın ülke dahili veya haricindeki tüm hareketlerini yakından izliyor.
Şarku’l Avsat’a konuşan Fontenrose, ABD'nin Körfez ülkelerindeki ortaklarıyla ittifakına bağlılığını doğruladı. ABD’nin uzun ve maliyetli tüm çatışmalardan güvenliğini korumak için çekildiğini söyleyen Fontenrose “Tüm bu geri çekilmeler körfez ülkeleri güvenliği ile bağlantılı. Nitekim Körfez ülkelerinin ortağımız olmasını istiyoruz” dedi. ABD’nin yeni siyasetinin farkında olan İran’dan bahseden Fontenrose “Şayet İran, Irak'taki ABD varlığına tekrar saldırmaya çalışırsa, öncekinden çok daha güçlü bir yanıtla karşılaşacak. Bu, Irak’taki Hizbullah'ı haritadan silmek ve Devrim Muhafızları deniz üslerini bombalamak anlamına gelebilir” ifadelerini kullandı.
Almanya’nın Lübnan'daki Hizbullah'a yönelik son tutumundan duyduğu memnuniyeti dile getiren Kirsten, “Nitekim Avrupa kendini tehdit altında hissetmeye başladı” dedi. Lübnan’ın uluslararası çalışma ekibine ihtiyacı olduğunu söyleyen Kirsten, Washington’un Uluslararası Para Fonunun (IMF) İran'a kredi sağlamasına izin vermeyeceğini vurguladı.
Şarku’l Avsat’ın Atlantik Konseyi'ndeki Scowcroft Ortadoğu Güvenlik Girişimi Direktörü Kirsten Fontenrose ile gerçekleştirdiği röportajın metni:

*ABD, bilhassa Başkan Donald Trump yönetimi, Arap Körfezi ülkelerine hala ortak ve müttefik olarak niteliyor mu?
Kesinlikle evet, ABD’nin kuzeydoğu Suriye’deki de dahil olmak üzere uzun çatışmalardan nasıl çekildiğini gördük. Çekilen kuvvetleri başka yerlerde konuşlandırma ihtiyacı duyuluyor; zirâ ciddi bir rekabet çağındayız. Terörizmi yıllardır gerçek bir tehdit olarak görüyorduk ancak şuan durum farklı. Bu yüzden ABD’nin yeniden konumlandırmaya gitmesi gerekti. Aslında şu anda bilmek istediğimiz, bazı Körfez ülkelerinin hala bize bağlı olup olmadığıdır. Çünkü ABD’nin tüm geri çekilme kararları aynı zamanda Körfez güvenliği ile ilgili. Bazı Körfez ülkelerinin Rusya'dan S-400 almak istediklerini ya da Çin ile ilişkiler kurduğunu gördük. Huawei ile iyi ilişkiler kurulduğu da oldu. Örneğin, 2018’de Huawei ve 5G’nin istihbarat araçları olduğunu söylediğimizde Bahreyn bize kulak vermiş ve bunu fark etmişti. Ancak Çin, ABD güvenliğini tehdit eden adımlar atıyor. Denklemin hangi tarafı ilişkiye en çok bağlı olan? Kuzeydoğu Suriye'den çekildiği ve Başkan Donald Trump Irak'tan ordumuza füze yağmasına izin vermediği için herkes ABD’yi konuşuyor. Ancak aslında, Körfez ülkelerinin bize daha çok bağlı olması gerektiği inancındayız.

*Ancak Körfez, ABD ulusal güvenliği için önemlidir…
Tartışmaya açık bir konu. Sebebi orda mevcut olmamız değil, Körfez ülkelerinin ortaklarımız olması. Onları seviyor ve onlara güveniyoruz; bu yüzden ortaklığın devam etmesini istiyoruz. Bu ülkeler bir zamanlar dünyaya petrol tedarik eden tek ülkelerdi. Petrol de hassas bir maddeydi ve ABD ulusal güvenliği için gerekliydi. Şimdi önemli olmadığını söylemiyorum, ancak ilişki şimdi ekonomiye daha az, ortaklığa ise daha çok meyilli. Nitekim bu ülkelerin terörizmle ve radikallikle mücadelede, ekonomik piyasalarını dengelemede ve özel alanların yeniden inşasında ortağımız olmasını istiyoruz. Yönetim şekillerimizin ya da dinlerimizin farklı olması önemli değil; dünya düzeni hakkında aynı görüşü paylaşıyoruz. Onların bize ihtiyacı olduğu gibi bizim de onlara ihtiyacımız var. Avrupa ve Japonya'yı, hatta bir vakit Hindistan’ı da bu daireye çekti. Ortak çıkarlara dair bir ortaklık, Haliç’in jeostratejik olarak ABD’nin ulusal güvenliği için önemli olduğundan çok daha fazlasıdır.

*İran lideri Ali Hamaney, Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) ait işgal altındaki adalarda bir yerleşim projesi başlatma talimatı verdi. Devrim Muhafızları ise konut ve iki havaalanı inşasına başlandığını açıkladı. Bu konuda ne söylersiniz? Körfez ülkeleri daha fazla düşmanca eyleme hazırlanmalı mı?
Evet hazırlanmaları gerekli olduğunu düşünüyorum. Zirâ İran'ın açıklanan hedeflerle geri çekilme niyeti olmadığı kanısındayım; ABD'yi bölgeden ayrılmaya zorluyor. Bu da Körfez ülkelerine Washington'la ilişkilerini kesmeleri yönünde baskı yapmak, yani İran'ın yapabildiği her yerde varlığını hissettirmek istediği anlamına geliyor. 
Uluslararası gözleri kendisinden ve Irak'taki ABD kuvvetlerine yapılan saldırının ardından biraz bağlanan pençelerinden uzak tutmak istediği için, bir Irak hükümetinin kurulmasına izin vermeyi vaat etmişti. Bu nedenle yüzünü Irak haricine çevirdi. Örneğin Umman Denizi, ya da adalar (Tunb Adaları, Abu Musa). Çok işler çevirmeye çalışıyor. Hamaney, birçok yetkili koronavirüse yakalandığı halde İran’ın zayıf olmadığını ya da bu durumun İran’ı yayılmacı hedeflerinden caydırmayacağını göstermek istiyor. İranlı yetkililer ise daima tehlikeyle yüz yüze olduklarını iddia ederek iç sinirleri germek istiyor. Bu yüzden ABD ve Sünni rejimleri tehdit ediyorlar. Zirâ sakin bir gündem olduğu taktirde halk rejimi sıkıştırmaya başlayacak. Demek istiyorlar ki ‘Bakın biz dışarıdan tehdit ediliyoruz. Bizi devirmek istiyorlar, bu yüzden birbirimize kenetlenmeliyiz’. İşte mekanizmaları bu şekilde çalışıyor. Bu yüzden daha fazla düşmanca eyleme hazırlıklı olmalıyız. En son seferki tavrımız açıktı, Washington anlatmak istediğini anlattı. Şimdiki tavrı da aynı şekilde: Şayet İran, Irak'taki ABD varlığına tekrar saldırmaya çalışırsa ya da gruplarını harekete geçirirse öncekinden çok daha güçlü bir yanıtla karşı karşıya gelecek. Bu, Irak’taki Hizbullah'ı haritadan silmek ve Devrim Muhafızları deniz üslerini bombalamak anlamına gelebilir. Zirâ bu tür yanıtların İran’ı caydırdığı kanıtlandı. Tabi bu durumda bir yükseliş yaşanacak. İran’ın ABD’nin kararlarından haberdar olduğunu biliyorum. Tehlikeye girmek istemediğini de. Bu yüzden de Irak haricine, başka nerelerde ne tür provokasyonlar yapabileceğine bir göz atıyor.

*Gözden uzak olmak istiyor…
Tam olarak. İranlı yetkililer, tüm dünyanın şuanda salgın ile meşgul olduğuna, uluslararası toplumun Irak'ı izlediğini bilmelerine rağmen eylemlerinin fark edilmeyeceğine inanıyorlar. Bu yüzden de sınırları dışındaki küçük noktaları vurarak hareket ediyorlar. Bu yönetimi benimsemişler. Irak’ı kendilerinin savaş alanına çevirmek istiyorlar; bu da Irak'la olan ilişkimize zarar veriyor. Ancak artık buna izin vermeyeceğimizi fark etmeleri gerekiyor. Zaten anlamış gibi görünüyorlar.

* Peki Körfez ülkeleri nasıl hazırlık yapabilir?
Bunun iki farklı yolu var: İlk olarak, uluslararası toplumun gözetiminden emin olmaları gerekiyor. İran uluslararası suçlanacağını bildiği taktirde hareket etmeyecektir. Nitekim saldırılara devam etmesini sağlayan nedenlerden biri de Avrupa'nın bu konuda güçlü bir tavır takınmıyor olmasıdır. Körfez ülkeleri, Avrupa'nın da neler olup bittiğini yakından izlemesini sağlamalıdır. ABD'nin yanlarında olacağını biliyorlar. Ancak maalesef ki bazı Körfez ülkeleri, her iki tarafın da çıkarlarını güvence altına almak için Tahran'la aralarında gizli kanallar açtı. Bu olanlar benim hoşuma gitmiyor. ABD’nin koruma için bölgede kalmasını ve İran'ın saldırılarına maruz kalmasını istiyor gibiler. Ayrıca Körfez'den yine çıkarlarını korumak için İran'la ikili anlaşmalar yapan ülkeler de var. Ancak İran ile öncellikle saldırganlığa başvurmama anlaşması yapmak gerekiyor.

* Sizce İran, saldırganlık anlaşmasına saygı gösterir mi?
Belki de kabul ederler. İran, geçen sonbaharda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) yaklaşırken kapsamlı bir anlaşma önerisi sunmuştu. Jared Kushner’ın barış planına benziyordu, kimse okumak istemedi.
Ancak öneride bazı iyi fikirleri vardı. Kendilerine yönelik katı tutum takındığım için tüm önerileri okudum. Bazı olumlu noktalara tanıklık ettiğim gibi, İran’ın ABD’nin bölgeden ayrılması ve böylece bölgenin tek aktörü olma yönündeki isteğini de fark ettim. Ancak saldırganlığa başvurmama anlaşmaları veya güvenlik düzenlemelerini müzakere etme olasılığının yer aldığı bölümde iyi fikirler olduğunu gördüm. Önceki gibi değildi. Çünkü İran ve Suudi Arabistan arasında saldırmazlık düzenlemesi yapıldı.

*Başkan Haşimi Rafsancani zamanında mı?
Evet, zaten bu başarılması imkansız bir şey değildir. Ancak şunu biliyoruz ki İran’ın Körfez hakkında birçok hedefi var. Zirâ hedefi ABD’yi bölgeden çıkarmaksa öncelikle Körfez ile anlaşması gerekiyor. Bu da ABD’nin koruma için bölgede kalmasına gerek kalmayacağı anlamına geliyor.

*Fakat Körfez baskın güç olmak isteyen İran'a nasıl güvenebilir?
Mevcut bir tehdit varsa ittifak kurmaya gerek yoktur. Sonra bir de uluslararası toplum gözetlerken, ABD kuvvetleri oradayken, 5. Filo Bahreyn’deyken nasıl ittifaka varacağı sorusu mevcut.

*Başkan Trump, ABD Donanması'na Devrim Muhafızları teknelerinin tacizine yanıt emri verdi mi?
Tek yaptığı, deniz komutanlarının zaten bildiği emirleri zikretmekti. Nitekim Körfez'de kendini savunma hakkına her zaman sahipler. ABD Savunma Bakanı Mark Esper, son günlerde şu plana imza attı: İran bizi tahrik ederse, hemen yanıt verebiliriz. Bu da deniz komutanlarının onay almak için Washington'a başvurmaları gerekmediği anlamına geliyor. Başkan’ın açıklaması İran'a yönelikti.

* Gemi komutanları cevap verecek öyle mi?
Evet, ancak yalnızca uzman komutanlar. Bu konuda herhangi bir çekince göstermeyecekler. İran, varlığını kanıtlamak için alıştığı operasyonları ve tacizini sürdürmeye devam ederse, liderler İran haricindeler için hiçbir şey ifade etmeyen bu tür operasyonlara cevap vermeyecekler.

*Fil ile karınca hikayesi…
Tam olarak. Ancak daha önce Devrim Muhafızlarının Körfez bölgesindeki petrol tankerlerinin etrafına mayın döşediğini görmüştük. Komutanlar patlayıcı yüklü bir İran teknesiyle karşılaşırsa onu mutlaka patlatacaklar. Ya da sürat tekneleri gemilerimize ateş açma girişiminde bulunursa onları bombalayacaklar.

*Ancak şunu fark ettik ki İran, ilk askeri uydusunu Trump’ın tehdidinin ardından fırlatmıştı. Bu, bahsettiğiniz yeni politikadan önceki tüm ABD baskılarının başarısız olduğu anlamına mı geliyor?
Elbette ki hayır, uydunun Başkan’ın tehditlerine yanıt teşkil ettiğini düşünmüyorum. Zirâ uydu, bir hafta içerisinde fırlatılacak bir şey değil; uzun bir süreç gerektiriyor.

*Ancak gecikebilirdi…
Evet, ya da İran bunu bir gürültüyle yapmayabilirdi. Sanırım tüm dünyaya bunu gücün bir tezahürü olarak göstermek istedi.
İran uydusu hikayesi, askeri uzmanların da okuduğu gibi, ‘kurbağa sıçramasını’ yeteneğini gösteriyordu. ABD’ye değil de daha uzağa ulaşma kapasitelerini geliştirmeye çalıştıkları kesin. Ortaklarımız ve müttefiklerimize yönelik düşmanlık olabileceği hakkında kırmızı bir uyarıydı...

*Ancak İran, kendini savunması bahanesiyle her yerde mevcut.
Bu doğru. Örneğin Sünni kesim İran’a asla saldırmıyor. İran ise bize saldıracaklarını sürekli öne sürüyor. Ancak Körfez'i düşman olarak tasvir etmekle, onları İran dahilinde iktidarda tutmayı hedeflemekte.

* İran'da Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen'deki vekillerini destekleyen molla rejiminin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Aynı zamanda son zamanda Almanya’nın tepkisi de ön plandaydı.
Almanya’nın meseleyi Hizbullah'ı terör örgütü olarak sınıflandırarak ele almasında, ülkede yaşayan Lübnanlıların çektiği acıların anlaşılmasının da payı olduğu kanısındayım. Ayrıca ABD'nin Berlin Büyükelçisi Richard Grenell, John Bolton istifa ettiğinde ABD ulusal güvenlik danışmanı olmak üzereydi. Nitekim işini bilen Grenell, Almanya’nın bu tutumunda ısrarcıydı ve harekete geçilmesi için bastırıyordu. Almanlar ise onun sadece diplomatik bir büyükelçi değil, etkili bir insan olduğunu biliyorlardı. Birleşik Devletler'deki Lübnan diasporasının oldukça etkili olduğunu biliyorum. Samimiler, son derece kültürlüler, siyasi olarak aktifler, saygınlar. Lübnan, küçük bir ülke olsa dahi Washington için önem teşkil ediyor. Hizbullah’ın ve Başkan General Mişel Avn’ın varlığı doğru, ancak Lübnan artık başarısız bir devlet konumuna yaklaşmış durumda. İnsanlar acı çekiyorlar. Avrupalı ve Almanlar ise Lübnan halkını terk etmemeleri gerektiğini anladı. Ortak işlerimiz var, bu yüzden seyirci kalamayacaklarını fark ettiler. Nitekim Alman tutumuyla oldukça gurur duyuyorum. Diğer yandan, Almanya’daki bazı örgütler ile Hizbullah arasında para transferi olduğuna dair kanıtlar var.

* Lübnan Hizbullah'tan nasıl kurtarılabilir?
Güzel bir soru. Lübnan'ın uluslararası bir ekibe ihtiyacı var. Seçkin kişilikler var ancak ön plana çıkan isimler yok. Kimse ülke nasıl yönetilir bilmiyor. Herkes değişiklik istiyor gibi görünüyor ancak kimse nasıl adım atılacağını bilmiyor. Hizbullah da bundan faydalanıyor. Bu nedenle, uluslararası toplum, Lübnan'ın Hizbullah'ın faaliyetleriyle mücadelesine yardım etmeye odaklanması gerekiyor. Sivil siyasi partilerin rolünü, seçim yapılmasını desteklemesi gerekiyor. Lübnan ordusunun kendini koruyabilmesi için eğitilmesi gerekiyor. Herkes Lübnan'ı desteklemek istiyor, insanlar Lübnan ile ilgileniyor. Ancak ABD’nin siyasi karar alıcıları çok uzakta. Beyaz Saray dikkati Lübnan'a vermiyor. Mısırlılar, bunun için Washington’da baskı yaptılar; Amerikalı politikacıların cevabı ise şu: “Ülke Hizbullah’ın kontrolü altında olduğu sürece Lübnanlılarla konuşmayacağız!” Lübnan meselesinin dikkat çekici noktası ise uzun zamandır başarılı olmaları, bu yüzden şimdi böyle bir krizde boğulduğuna kimse inanmıyor.

*ABD, IMF’nin Lübnan'a kredi sağlamasına izin verecek mi?
Lübnan'ın kurtarılması ve buna izin vermesi için Washington’a baskı yapılacak. Ancak Washington, IMF’nin İran'a borç vermesine izin vermeyecek. Beyaz Saray, 2018'de Lübnan ile ilgileniyordu; seçimler yapılıp Hizbullah gelince ise sırtını döndü.

*Molla rejiminin geleceğine geri dönüyoruz…
Endişeliyim. Neden derseniz eskiden yaşça büyük mollaların barış içinde ayrılacağını ve İran'da yeni bir  aşamaya geçileceğini düşünürdük. Ama bunun olacağını sanmıyorum. Hamaney’e muhalefet edecek olan neslin de ondan aşağı kalır yanı olmayacak. Oğlu Mücteba Hamaney de radikal. En yakın arkadaşlarından biri, İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani. Şimdi işleri ikisi hallediyor.
Kasım Süleymani’nin ölümünden bu yana, Hamaney’lerden bir grup karantinada bulunuyor ancak yine başatlar. Mücteba ve Süleymani’nin halefi İsmail Kaani, karizmaya sahip değil, diğer yandan lojistik planlamacılar. Aynı zamanda Süleymani’nin görüntü olarak kullanılan kızı Zeynep var. Kendisi adeta insanları çekmek için, vekillere ve militanlara ilham kaynağı olması için kullanılan bir logo gibi.
Mücteba, Hamaney’in malvarlığındaki milyonlara erişebiliyor. Şemhani de mevcut. Bu grup, Süleymani’in temsil ettiği ‘soğuk’ karakterin yerini aldı.
Bu nedenle, Hamaney ayrıldığında bir iktidar mücadelesi başlayacak. Bu gruptan yaşça daha büyük ve daha sakin karakterler var. İçlerinden biri, Hamaney’in yerini alabileceğini düşünüyor, ancak param ve ben, babamın sağ eliydik diyen hırslı bir oğlu var. İstihbarat servisi de onu destekleyecek. Bu iktidar mücadelesini gizli tutacaklar. Yaşça büyüklerin Mücteba’nın iktidara gelmesini isteyeceklerini de Mücteba’nın tarafsızlığı kabul edeceğini de düşünmüyorum. İzleyip takip etmek heyecan verici.
Ayrıldığında, çatışma başlayana kadar bunu saklayacaklarına, öldüğünü açıklayacaklarında ise öldüğünü bilmeyeceğimize eminim.

*Taliban lideri Molla Ömer’de olduğu gibi, onun öldüğünü de iki sene sonra öğrenmiştik.
Doğru, aslında bunun için Taliban’ı alkışlamalıyız. Ancak Hamaney’in ölümünün o kadar uzun süre sır olarak kalacağını sanmıyorum.

*General Emir Ali Hacızade, uydunun fırlatılmasının ardından, İran'ın artık büyük bir güç olduğunu söyledi…
Kuzey Kore bir büyük güç ise İran da öyledir. Dışlanmış olmak sizi bir büyük güç yapmaz. Çıkardığınız problemler nedeniyle uluslararası toplumun kontrolü altında bir devlet olmak da.
Büyük güç, nefret ettirmeden de etkileyici olabilir.
Şayet büyük bir güçseniz, küresel ekonomik piyasadan sonucunda bir kriz patlak vermelidir. İran'a yönelik tüm yaptırımlar ya da tüm pazarların yüzüne kapanması, küresel krize neden olmadı.
Ordusunun çok büyük olduğu doğrudur, ancak bakım olmadığı için tüm gelirler Devrim Muhafızları’na gitti. Ordunun elindeki aletler eski ve paramparça, yaratıcı da değiller. Tek ihracatları devrim.



Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


İsrail Savunma Bakanı Katz: Suriye’deki silahlı gruplar Golan Tepeleri’ni ele geçirmeyi düşünüyor

Golan Tepeleri (Reuters)
Golan Tepeleri (Reuters)
TT

İsrail Savunma Bakanı Katz: Suriye’deki silahlı gruplar Golan Tepeleri’ni ele geçirmeyi düşünüyor

Golan Tepeleri (Reuters)
Golan Tepeleri (Reuters)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi toplantısında yaptığı açıklamada, Suriye’deki bazı silahlı grupların Golan Tepeleri’ni ele geçirmeyi düşündüğünü söyledi. Şarku’l Avsat’ın Times of Israel’den aktardığına göre Katz, İsrail’in Şam ile güvenlik anlaşması ya da normalleşme yolunda olmadığını belirterek, Suriye ordusu ya da ülkedeki farklı milislerin İsrail yerleşimlerine saldırma veya Suriye’deki Dürzi toplumunu yeniden tehdit etme ihtimaline karşı hazırlık yapıldığını ifade etti.

Katz, Husilerin de Golan Tepeleri’ne yönelik olası bir kara harekâtını değerlendirdiğini söyledi.

Öte yandan, İsrail güçleri Aralık 2024’te Beşşar Esad rejiminin çöküşünün ardından Suriye’nin güneyinde dokuz noktada konuşlandı. Bu noktaların büyük bölümü, iki ülke arasındaki sınırda Birleşmiş Milletler tarafından izlenen tampon bölgede yer alırken, konuşlanma alanları arasında Cebel Hermon’un (Şeyh Dağı) Suriye tarafındaki iki nokta da bulunuyor.

İsrail, bu birliklerin İsrail yerleşimlerini korumak ve düşman unsurların eline geçtiğinde tehdit oluşturabilecek silahları güvence altına almak amacıyla Suriye topraklarında yaklaşık 15 kilometre derinliğe kadar faaliyet yürüttüğünü açıkladı. Bu potansiyel tehdit unsurları arasında Lübnan Hizbullahı ile İran destekli diğer milis gruplar da yer alıyor.

Suriye’nin güneybatısında bulunan Golan Tepeleri, başkent Şam’ın yaklaşık 60 kilometre batısında yer alıyor ve toplamda 1.860 kilometrekarelik bir alanı kaplıyor. İsrail, Haziran 1967 Savaşı sırasında bölgenin yaklaşık 1.250 kilometrekarelik kısmını işgal etmiş, 1981’de ise fiilen ilhak etmişti. Ancak bu ilhak, bölgeyi hâlen işgal altındaki Suriye toprağı olarak kabul eden Birleşmiş Milletler tarafından tanınmıyor.


BM: İsrail–Hizbullah ateşkesi kırılgan, belirsizlik devam ediyor

İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
TT

BM: İsrail–Hizbullah ateşkesi kırılgan, belirsizlik devam ediyor

İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)

Birleşmiş Milletler’in Lübnan Özel Koordinatörü Jeanine Hennis-Plasschaert, Perşembe günü yaptığı açıklamada, hükümetin aldığı önemli kararlar ve Lübnan Silahlı Kuvvetleri’nin güçlendirilmiş varlığına rağmen ülkenin güneyindeki belirsizlik ortamının devam ettiğini belirtti. Hennis-Plasschaert, bu iki unsurun “normalleşme yolunda temel bir zemin oluşturduğunu” söyledi.

Hennis-Plasschaert, “Birçok Lübnanlı için çatışma düşük yoğunlukla da olsa sürüyor. Mevcut durum devam ettiği sürece, düşmanlıkların yeniden tırmanma ihtimali ortadan kalkmış değil” ifadelerini kullandı.

BM yetkilisi, mevcut fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Diyalog ve müzakereler tüm sorunları çözemeyebilir; ancak taraflar arasında karşılıklı anlayışın oluşmasına katkı sağlar ve en önemlisi, istenen güvenlik ve istikrara giden yolu açar” dedi.

İsrail ile Hizbullah arasında geçen yıl Kasım ayında, Gazze’deki savaşın yol açtığı bir yılı aşkın karşılıklı bombardımanın ardından ABD arabuluculuğunda ateşkes sağlanmıştı. Ancak İsrail, anlaşmaya rağmen Güney Lübnan’daki bazı noktalarda varlığını sürdürürken, ülkenin güneyi ve doğusuna yönelik saldırılarına devam ediyor.