İngiltere'nin Ortadoğu ve Güney Afrika’dan Sorumlu Devlet Bakanı Cleverly: Suudi Arabistan, koronavirüs krizindeki aktif rolünü kanıtladı

İngiltere'nin Ortadoğu ve Güney Afrika’dan Sorumlu Devlet Bakanı James Cleverly
İngiltere'nin Ortadoğu ve Güney Afrika’dan Sorumlu Devlet Bakanı James Cleverly
TT

İngiltere'nin Ortadoğu ve Güney Afrika’dan Sorumlu Devlet Bakanı Cleverly: Suudi Arabistan, koronavirüs krizindeki aktif rolünü kanıtladı

İngiltere'nin Ortadoğu ve Güney Afrika’dan Sorumlu Devlet Bakanı James Cleverly
İngiltere'nin Ortadoğu ve Güney Afrika’dan Sorumlu Devlet Bakanı James Cleverly

James Cleverly, Şubat ayında İngiltere Başbakanı Boris Johnson tarafından Ortadoğu ve Güney Afrika’dan Sorumlu Devlet Bakanlığına atandığında zamanının çoğunu yemek odasında bölge meslektaşlarıyla telefon ve uygulamalar üzerinden iletişim kurarak geçireceğini düşünmemişti. Ancak koronavirüs salgınının insanoğlunun hayat tarzını ve öncelikleri yeniden düzenlemesi, Cleverly’nin ajandasını değiştirmesine neden oldu.
Salgınla mücadele çabalarının gündemi haline geldiği Cleverly, Şarku’l Avsat ile internet üzerinden röportaj gerçekleştirdi. İngiliz Bakan, bölgede Kovid-19’un neden olduğu zorluklardan, Suudi Arabistan’ın hem bölgesel hem de küresel düzeyde salgınla mücadelede oynadığı liderlik rolünden bahsetti.
Bölge meslektaşlarıyla yaptığı düzenli telefon görüşmelerinde ‘İnşallah’ gibi Arapça kelimeler kullanan Cleverly, salgının önümüzdeki yaz aylarında etkisini azaltmak için ortaklarıyla birlikte çalışıyor. Yemen'deki durumla ve Husi bölgelerindeki şeffaflık eksikliğiyle ilgili kaygılarını dile getiren Cleverly, Suudi Arabistan’ın G20 Başkanı ve İslam dünyası lideri olarak yürüttüğü çabalara, uluslararası toplumdaki koordinasyonda oynadığı role, koronavirüs salgınıyla mücadeledeki uluslararası girişimlere verdiği maddi manevi desteğe övgüde bulundu.
İngiltere, salgının yaz aylarında gerçekleşmesi beklenen zirvesinin vatandaşlar ve ekonomileri üzerindeki etkisini azaltmak için bölge ülkelerindeki müttefiklerini desteklemeye çalışıyor. Cleverly ise Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda şu ifadelerde bulundu:
“İngiltere ile Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri arasındaki ikili ilişkilerin gücüne minnettarız. Virüsün doğası ve etkilerini hafifletip tedavi etmenin en başarılı yolları hakkında her gün yeni şeyler öğreniyoruz. Salgının yaz aylarında Ortadoğu’da zirveye ulaşması bekleniyorsa bölge ülkeleri bununla tek başlarına yüzleşmeyecek. Körfez'deki meslektaşlarım ve Suudi Arabistan'daki dostlarımızla, bu salgın hakkında öğrendiklerimiz, bize destekleri ve onları desteklemek için neler yapabileceğimiz hakkında birçok görüşme yaptım. Salgının bölgede zirveye ulaşacağı hakkındaki beklentiler doğrulanırsa, başarmak istediğimiz şey onu hafifletmek olacak. Zirvenin ne zaman yaşanacağını bilemesek de toplu olarak nasıl karşılık vereceğimizi belirleyebiliriz. Bu bağlamda ikili ilişkiler esastır. Körfez ülkeleri koronavirüs salgınıyla mücadele ederken, aynı zamanda bizim de salgınla mücadelemize yardım etmiş oluyorlar.”

Suudi Arabistan'ın lider rolü
Cleverly, açıklamalarına şöyle devam etti:
“İngiliz-Suudi ikili ilişkileri son dönemde gücünü kanıtladı. İngiltere'nin koronavirüs krizinde karşılaştığı ilk sorunlardan biri, vatandaşlarının yurt dışından dönmek istemesiydi. Suudi Arabistan ile işbirliğimiz, binden fazla İngiliz vatandaşının ülkesine geri gönderilmesine yardımcı oldu. Nitekim Suudi Arabistan, G20 dönem başkanı olarak uluslararası toplumun koordinasyonunda rol oynadı. Bu, sadece Ortadoğu'da değil küresel olarak da en yoksul ve en muhtaç ülkelere odaklanma, koronavirüsle mücadele çabalarına destek verilmesini sağladı.
Suudi Arabistan'ın bu hafta Londra’da düzenlenen Küresel Aşı Zirvesi'ne verdiği desteği de vurgulayan Bakan, “Birkaç farklı sağlık girişimini desteklemek için birlikte çalışıyoruz. Bu bağlamda Suudi Arabistan, Küresel Aşı İttifakı’na (GAVI) 150 milyon dolar sağlamıştır” ifadelerini kullandı. Suudi Arabistan, bunun yanısıra, küresel sağlık örgütlerine de 200 milyon dolar katkıda bulundu. “Maddi destek son derece önemlidir, bunu göz ardı edemeyiz. Diğer yandan, Suudi Arabistan'ın İslam dünyasındaki bariz liderlik rolünün de farkındayız” diyen Cleverly, Kral Selman Yardım ve İnsani Çalışmalar Merkezi’nin (KSRelief) desteğini de memnuniyetle karşıladı. Aynı zamanda “Maddi manevi desteği ile Suudi Arabistan’ın uluslararası etkili  bir aktör olduğunu kanıtladığını düşünüyorum. Örneğin Londra Büyükelçisi Prens Halid bin Bender ve Suudi hükümetindeki meslektaşım, benimle yoğun bir şekilde iletişimde bulundu. İşbirliği yapmaya hazır bir tutum sergilemeleri, ortak çalışmalarda olumlu ve gerçek bir fark yarattı. 
Suudi Arabistan; acil durum hazırlık ve müdahalesinin güçlendirilmesi, teşhis araçlarının, tedavilerin ve yeni aşıların geliştirilip dağıtılması, uluslararası gözetleme ve koordinasyon ile ilgili ihtiyaçların karşılanması ve sağlık sektörü çalışanlarına yeterli miktarda koruyucu ekipman temin edilmesinin sağlanmasında uzmanlaşmış uluslararası kuruluşlara 500 milyon dolar katkıda bulunacağını taahhüt etmişti.

İngilizlerin Yemen hakkındaki güçlü kaygısı
Uluslararası yardım kuruluşları Yemen’deki vaka ve can kayıplarının artmasının ardından son günlerde tehlike çanlarını çalmaya başladı. Bakan Cleverly ise “Yemen’deki sağlık sistemi çok zayıf. Özellikle Husi kontrolü altındaki alanlarda yaşanan ve ne derecede olduğu belli olmayan durumdan endişe duyuyoruz. Yemenlerin yaşadığı zorlukları körükleyecek salgının potansiyel sonuçları, bizi ciddi derecede endişelendiriyor” ifadelerini kullandı.
Suudi Arabistan’ın Ramazan ayı boyunca ateşkes ilan etmesini hoş karşıladığını vurgulayan Cleverly, “Yemenliler yararına yapılabilecek en önemli şeylerden biri, tam ve sürdürülebilir bir ateşkes sağlamaktır, böylece onlara insani yardım ihtiyacı ulaştırılabilir” dedi. İngiltere’nin Yemen'i desteklemek için düzenlenen Bağışçılar Konferansı’nda koronavirüsle mücadelede 160 milyon sterlin bağış yaptığına değinen Cleverly, şöyle ekledi:
“Yemen'deki tansiyonu azaltmada, Husileri ülkenin tıbbi yapısını yeniden inşa edilmesi ve Yemen halkına yardım sağlanması için ateşkese saygı duymaya teşvik etmede Suudi Arabistan ve uluslararası ortaklarımızla yakın çalışmalar içerisindeyiz. Sürdürülebilir bir ateşkes sağlamak için Birleşmiş Milletler (BM) ve BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths ile birlikte çalışıyoruz.”

İran'a insani yardım
Aralarındaki anlaşmazlıklara rağmen İngiltere’nin İran’a insani yardımda bulunduğunu hatırlatan Cleverly, İran’ı salgınla mücadelede gerekli önlemleri almaya çağırarak şu şekilde devam etti:
“İran'daki Kovid-19 vakaları sayısından endişe ediyoruz. İran hükümetine çeşitli eleştiriler yönelttiğimiz biliniyor. Ancak konu koronavirüs salgını olduğunda önceliğimiz destek vermek. Bu yüzden İran’ın salgınla mücadelesine yardımcı olmak için çalıştık. Anlaşmazlıklarımıza rağmen İran halkını güven içerisinde ve iyi bir durumda görmek istiyoruz. Bu hem bölgenin hem de bizim çıkarımıza olur. İran'ın dünyanın dört bir yanından ders çıkarması ve olası bir ikinci dalgaya yönelik önlem alması önemlidir. Salgının üstesinden gelmek için doğru kararı verdiğinde onları desteklemeye hazır olacağız. Diğer yandan, koronavirüs, hem Körfez’in hem de İngiltere’nin gündemine oturdu. Ancak bu, salgın öncesindeki zorlukları göz ardı etmek anlamına gelmez. Deniz güvenliğinin korunması, çatışmaların azaltılması, bölgesel istikrarsızlıkla ve terörle mücadele gibi konular, ele aldığımız zorluklar arasında yer alıyor. Körfez’deki müttefiklerimizle bir yandan periyodik olarak salgın konusunda iletişim kuruyoruz, diğer yandan da terör ve aşırıcılıkla mücadelede, küresel ekonomik büyüme ve petrol fiyatlarındaki düşüşü karşılamak için ekonomik refah elde etmedeki güçlü işbirliğimizi sürdürüyoruz. Bunların tümü, bölge ülkeleri ve halkları üzerinde ciddi etkileri olan konular. Ekonomilerimizin istikrarını ve refahını sağlamak için çalışmaya devam edeceğiz.”
“İsitisnai” çalışma koşulları
Yeni görevine atanmış olmasına çok sevindiğini söyleyen Cleverly, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın “dünyanın büyüleyici bir parçası olduğunu” dile getirerek konuşmalarını şu şekilde sonlandırdı:
“Daha önce Suudi Arabistan’ı daha önce ziyaret etmiştim. İlginç, gizemli ve heyecan verici bulduğum bu bölge, birtakım büyük zorluklardan muzdarip; ancak karşılığında büyük fırsatlar sunuyor. Bölge ülkelerine seyahat etmek, buradaki insanlarla tanışmak, kültürlerini solumak, misafirperverliklerini hissetmek ve yemeklerini tatmak istiyordum. Ancak birden kendimi bu harikulade işi telefon ve video konferans görüşmeleriyle yemek odamdan yaparken buldum. Yediğim yemekler de değişmiyor. İletişim kurduğum diğer insanlar da benzer zorluklarla karşı karşıya. Beni mutlu eden şeylerden biri de Körfez'deki meslektaş ve arkadaşlarımın onları ve çalışmalarını internet üzerinden yaptığımız görüşmelerle tanımama yardımcı olmalarıydı. Beni sabırla ve hoş karşıladılar. Aralarından çok iyi ilişkiler kurduğum kişiler oldu. Daha önceden tanışmıyor olduğum bazı kişiler, kadim arkadaşlarım hissi vermeye başladı. Her şeyin normale dönmesi için can atıyorum. Böylece tekrar seyahat edebilir ve çevrimiçi yakın ilişkiler kurduğum bu insanlarla tanışabilirim. Arapça bilmiyorum ancak ettiğimiz sohbetlerden ufak tefek kelimeleri kaptım. Mesele kendimi inşallah kelimesini sık sık kullanırken buldum.”



Ahmed eş-Şera: Irak'taki deneyimim bana mezhep savaşı yapmamayı öğretti

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)
TT

Ahmed eş-Şera: Irak'taki deneyimim bana mezhep savaşı yapmamayı öğretti

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Irak hapishanelerinden salıverildikten sonra Suriye'ye döndüğünde kendisine iki şart koyduğunu söyledi: ‘Irak'ın mezhep savaşı deneyimini tekrarlamamak ve sadece rejimle mücadeleye odaklanmak.’

Bu ifadeler, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart'ın geçtiğimiz günlerde Şam'da eş-Şera ile bir araya gelerek gerçekleştirdikleri ve ‘Ahmed eş-Şera hapisteki bir El Kaide savaşçısından Suriye'nin liderine nasıl dönüştü?’ başlığıyla yayınlanan podcastte yer aldı.

Eş-Şera, “El Kaide'nin Irak'ta yaptıklarını tekrarlamak istediler ama ben bunu şiddetle reddettim. Bu durum aramızda bin 200'den fazla savaşçımızın öldürüldüğü ve benim de kuvvetlerimin yüzde 70'ini kaybettiğim büyük bir çatışmaya yol açtı. Ancak yeniden toparlandık ve rejimle savaşmaya odaklandık. Aynı zamanda DEAŞ ve benzeri gruplar gibi diğer taraflardan gelen tehditlerle de başa çıkmak zorunda kaldık” ifadelerini kullandı.

Eş-Şera, “Bir savaşçıydınız, bir mahkumdunuz, bir liderdiniz ve şimdi bir cumhurbaşkanısınız… Bu dönüşüm hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Şu anda Esed'in eskiden bulunduğu bu saraydayım. Ben bir savaşçıydım, savaşmak istediğim için değil. Bugün cumhurbaşkanıyım ama cumhurbaşkanı olmak istediğim için değil.”

Irak savaşı deneyimi

Suriye Cumhurbaşkanı, üniversitenin ilk dönemlerinde genç bir adam olarak, Suriyelilerin 60 yıl boyunca maruz kaldığı acımasız baskıdan, Suriye toplumunun sistematik olarak yok edilmesinden ve Irak'ta savaş patlak verdiğinde oraya gitmesi gerektiğini hissetmesinden duyduğu öfkeden bahsetti.

Eş-Şera Irak'ta üç yıl savaşmış, ardından beş yılını hapiste geçirmiş. İngilizler ona hapishanenin onu nasıl değiştirdiğini, bundan ne öğrendiğini ve çeşitli grupların saflarında nasıl hızlı bir şekilde yükselebildiğini sordu.

cdfrgthy
Suriyeli sanatçı Tamara Bessam Ebu Alvan, Şam'da Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlayan bir duvar resmi çiziyor. (Reuters)

Eş-Şera bu soruya şu cevabı verdi: “Suriye'de var olan baskının boyutlarını fark etmeye başladığımda yaklaşık 19 yaşındaydım. Ülkenin kötüye giden durumunu ve önceki rejimin ülkeyi nasıl korkunç bir şekilde yönettiğini görebiliyordum. Şam'ın taşıdığı yük ve rejimin Suriye toplumunu ve bu kadim şehri nasıl istismar ettiği konusunda derin bir acı hissettim.”

Sözlerine şöyle devam etti: “Bu rejimin düşmesi gerektiğine ikna olmuştum ama bunu gerçekleştirecek araçlarımız ya da uzmanlığımız yoktu. Bu yüzden deneyim kazanabileceğim her yere gitmeye karar verdim. O sırada Amerikalılar Irak'a girmeye hazırlanıyordu ve ABD'nin yaptıklarına karşı güçlü bir Arap ve İslami tepki vardı. Unutmamalısınız ki o zamanlar gençtim ve farklı bir düşünce tarzım vardı. Bu yüzden Irak'a gittim ve farklı gruplarla çalıştım. Zaman içinde bu gruplar yavaş yavaş küçülmeye ve El Kaide örgütüyle birleşmeye başladı. Bu şekilde kendimi El Kaide saflarında buldum.”

sxcdfrgt
Yaklaşan Ramazan Ayı için hazırlanan ‘Benatu’l Başa’ adlı dizinin çekimleri Eski Şam'da yapılıyor. (AFP)

22 yıllık bu yolculuk sırasında eş-Şera, Irak'taki deneyimlerinden öğrendiği en önemli şeyin, aynı hataları tekrarlamaktan kaçınmak istiyorsak politikaların sürekli olarak yeniden gözden geçirilmesi gerektiği olduğunu söyledi. O dönemde Batı'nın Ortadoğu'ya yönelik politikalarını eleştiren eş-Şera, “Bunlar yanlıştı ve değiştirilmeleri gerekiyordu. Bölge halkının her 10 yılda bir kötü kararların bedelini ödemesini istemiyoruz” dedi.

Bir barış adamı!

Kendisini dünyaya bir barış adamı olarak tanıtmak isteyip istemediği ve kendisine halen şüpheyle yaklaşan ülkelerle nasıl ilişkiler kurmayı planladığı sorusuna eş-Şera şu yanıtı verdi: “Bölgemizde, özellikle Suriye'de savaşlardan bıktık. İnsanlık barış ve güvenlik olmadan yaşayamaz, insanların aradığı şey bu, savaş değil. İnsanları bir araya getirebilecek ve savaşa başvurmadan barışçıl çözümlere götürebilecek pek çok şey var. Barış içinde insan olarak bizi birleştiren şeyler, savaş içinde bizi bölen şeylerden çok daha büyüktür.”

scdfvgbth
Yeni Suriye yönetimi geçtiğimiz aralık ayında muhalif grupları birleşik bir Suriye ordusuna entegre etmeye çalıştı. (SANA)

HTŞ grupları

Podcastte eş-Şera’ya bazıları daha radikal olan birçok hareketten oluşan Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) içindeki pratik bir zorluk soruldu: “Burada bizimle birlikte oturmanıza kızanlar olabilir. Şimdi cumhurbaşkanı olduğunuza göre, en radikal olanlar da dahil olmak üzere tüm bu eski gruplarla nasıl başa çıkacaksınız?”

Ahmed eş-Şera şöyle yanıtladı: “Burada sizinle birlikte oturmama izin verilmediğini söylemek büyük bir abartı olur. O kadar da kötü değil. Bir arada yaşamamızı ve birbirimizle savaşmaya gerek kalmadan devrimin hedeflerine ulaşmamızı sağlayacak uygun ve kabul edilebilir bir formüle ulaşana kadar tüm bu taraflarla ikna ve diyalog yöntemlerini kullandım... Pek çok kişi bu yaklaşıma katıldı.”

scdfvgrth
Halep kırsalından Humus şehrine dönen yerinden edilmiş Suriyelileri taşıyan bir otobüsün penceresinden bakan bir çocuk, elinde Suriye bağımsızlık bayrağı tutuyor, 10 Şubat. (AFP)

Anayasa ve seçimler

“Peki ya ‘ulusal konferans’ ve anayasa ile seçimlerin belli bir zaman dilimi içinde yapılmasının garanti edilmesi hakkında ne söylersiniz?”

Eş-Şera, Suriye'nin çeşitli aşamalardan geçtiğini ve önceliğin hükümeti istikrara kavuşturmak ve devlet kurumlarının çöküşünü önlemek olduğunu söyledi.

Eş-Şera sözlerini şöyle sürdürdü: “İdlib hükümetini Şam'ın kontrolünü ele geçirdiğimizde iktidarı devralmaya hazır olacak şekilde hazırladık. Bu aşama için üç ay ayırdık. Daha sonra anayasal deklarasyon, ulusal konferansın toplanması ve cumhurbaşkanının atanmasını içeren bir sonraki aşamaya geçeceğiz. Uluslararası sözleşmelere uygun olarak bir cumhurbaşkanı atadık. Anayasa uzmanlarına danıştıktan sonra muzaffer güçler cumhurbaşkanını atadı, önceki anayasayı iptal etti ve eski parlamentoyu feshetti. Şimdi, yeni bir anayasanın ilan edilmesinin önünü açacak öneriler geliştirmek amacıyla çok çeşitli tarafların yer alacağı ulusal diyalog sürecine geçeceğiz. Geçici bir parlamento oluşturulacak ve bu parlamento yeni anayasayı hazırlamak üzere bir anayasa komitesi kurmakla sorumlu olacak.”

Trump ve Gazze

Eş-Şera, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin Mısır ve Ürdün'e taşınmasına ilişkin açıklamalarıyla ilgili olarak şunları söyledi: “İnsanları topraklarını terk etmeye zorlayabilecek hiçbir güç olmadığına inanıyorum. Birçok ülke bunu yapmaya çalıştı ama hepsi başarısız oldu, özellikle de Gazze Şeridi'ne yönelik son savaş sırasında. Geçtiğimiz bir buçuk yıl boyunca Filistin halkı acıya, ölümlere ve yıkıma katlandı ama yine de topraklarını terk etmeyi reddetti. 80 yılı aşkın süredir devam eden bu çatışmada, Filistinlileri zorla yerlerinden etmeye yönelik tüm girişimler başarısız oldu. Terk edenler kararlarından pişman oldular. Birbirini izleyen Filistinli nesillerin aldığı ders, topraklarına bağlı kalmanın ve onu terk etmemenin önemidir.”

scdfvrgty
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera dün Silikon Vadisi'nden Suriye asıllı Amerikalı uzmanlardan oluşan bir heyetle bir araya geldi. (SANA)

Ekonomik model

Kendisini en çok ilgilendiren küresel ekonomik model ve ekonomi yönetimi açısından ilham aldığı belirli bir ülke ismi sorulan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Singapur, Suudi Arabistan, bazı dönemlerde Brezilya ve kalkınma yolunda büyük zorlukların üstesinden gelen Ruanda gibi ekonomik büyümeye tanık olan birçok ülkeyi incelediğini söyledi. Her ülkenin kendi zorlukları ve kalkınma aşamasıyla şekillenen kendi bağlamına sahip olduğunu belirtti. “Bu örneklerden değerli dersler çıkarılabilecek olsa da bunları körü körüne taklit etmemeliyiz. Bunun yerine, Suriye'nin kendine özgü durumuna uygun bir yaklaşım geliştirmek için bu dersleri uyarlamalı ve entegre etmeliyiz” dedi.

Ordu ve polisin lağvedilmesi

Eş-Şera'ya, Baas'tan arındırma sonrasında Irak'ta yaşananları anımsatan polis ve ordunun lağvedilmesi ve bu konunun nasıl ele alınacağı sorulduğunda, Suriye ve Irak'taki durum arasında büyük farklar olduğunu ve karşılaştırmaların her zaman büyük farklılıklar gösterdiğini söyledi. Suriye ordusunu ‘bir alternatif hazırlamadan’ dağıtmadığını belirtti.

Eski rejimin ordusunun Irak ordusu gibi olmadığını vurgulayan eş-Şera, “Çok sayıda milis ile İran ve Rusya'dan gelen dış müdahalelerle parçalanmıştı. Ordu dağılmış ve çökmüştü. Birçok genç erkek askere gitmemek için Suriye'den kaçıyordu. Dolayısıyla ordunun Suriyeliler için büyük bir önemi yoktu. Bugün Suriye'de zorunlu askerlik uygulamadım. Gönüllü askerliği tercih ettim. Bugün binlerce kişi yeni Suriye ordusuna katılıyor” ifadelerini kullandı.

Devrimci zihniyet bir devlet inşa edemez

Kendisini halen bir devrimci olarak görüp görmediği sorulan eş-Şera, devrimci zihniyetin bir devlet inşa edemeyeceğini söyledi. Şarku'l Avsat'ın Rory Stewart'ın röportajından aktardığına göre Eş-Şera, “Bir devlet inşa etmek ve bütün bir toplumu yönetmek söz konusu olduğunda farklı bir zihniyete ihtiyaç duyarsınız. Benim için devrim, rejimin devrilmesiyle sona erdi” dedi.

Eş-Şera sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün ülkenin yeniden inşası, ekonomik kalkınma, bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması, komşu ülkelere güvence verilmesi ve Suriye ile Batı ülkeleri ve bölge ülkeleri arasında stratejik ilişkiler kurulmasını içeren yeni bir aşamaya geçtik.”

sdfgrt
Ahmed eş-Şera'nın geçen ay yaptığı bir konuşmayı Şam'daki er-Ravza kafede takip eden Suriyeliler (Şarku’l Avsat)

Batı medyasının kendisi hakkında söylediklerine ilişkin tutumu sorulan Ahmed eş-Şera, Suriye'nin küresel etkiye sahip stratejik bir ülke olduğunu söyledi. Eş-Şera, “Geçmişte rejim kasıtlı olarak Suriyelileri Avrupa'ya göç ettirmeyi ve Captagon'u Avrupa'ya ve bölgeye kaçırmayı amaçlıyordu. Şam ayrıca, Suriye içindeki bazı ülkelerin oynadığı son derece olumsuz rol nedeniyle bölgede daha fazla istikrarsızlık tohumları ekmek için bir üs olarak kullanıldı” değerlendirmesinde bulundu.

Suriye'nin durumunun kökten değiştiğini ve gelecek vaat eden yeni bir ülke haline geldiğini vurgulayan eş-Şera, “Suriye ekonomik kalkınma yoluyla bölgenin istikrara kavuşmasında önemli bir rol oynayacaktır” dedi. Eş-Şera, tarım, sanayi ve ticaret gibi sektörlerde önemli bir merkez olacak olan Suriye'nin tarihi İpek Yolu üzerinde yer aldığını ve Doğu ile Batı arasındaki ticaretin yeniden gelişmesinin beklendiğini belirtti.

Eş-Şera, Batı'nın Suriye'ye bakışını bu açıdan yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söyledi.