Cezayir ve Fas arasındaki kriz derinleşiyor

Cezayir Dışişleri Bakanı Sabri Bukadum, Fas Büyükelçisi’nden Fas konsolosunu uzaklaştırmasını istedi (Independent Arabia)
Cezayir Dışişleri Bakanı Sabri Bukadum, Fas Büyükelçisi’nden Fas konsolosunu uzaklaştırmasını istedi (Independent Arabia)
TT

Cezayir ve Fas arasındaki kriz derinleşiyor

Cezayir Dışişleri Bakanı Sabri Bukadum, Fas Büyükelçisi’nden Fas konsolosunu uzaklaştırmasını istedi (Independent Arabia)
Cezayir Dışişleri Bakanı Sabri Bukadum, Fas Büyükelçisi’nden Fas konsolosunu uzaklaştırmasını istedi (Independent Arabia)

Atıf Katadre
Fas Konsolosu’nun Cezayir'i ‘düşman ülke’ olarak nitelendirdiği açıklamalarının ardından Cezayir ve Fas arasında yaşanan diplomatik kriz, iki ülkenin meseleyi sakin bir şekilde çözmeye yönelik girişimleri sonrasında kötüleşti.
İki ülke geçtiğimiz saatlerde Vahran Konsolosu Ahradan Butahir’in görevine son verilmesi talebinin hangi taraftan geldiği hususunda tartışmalarda bulundu. Bu tartışmalar, Cezayir'in Vahran ilindeki Fas Konsolosu’nun Cezayir'in talebi üzerine değil Fas'ın girişimiyle geri çağrıldığı yönündeki açıklamasının akabinde gerçekleşti. Cezayir bunu yalanladı ve Rabat'a ‘yoruma mahal olmayacak şekilde’ konsolosun görevine son vermesini ilettiklerini açıkladı.

Cumhurbaşkanı Tebbun ile istişare
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, yardımcılarından ‘konsolosun açıklamalarının yakışıksız olduğuna’ dair bir rapor aldı. Cezayir Cumhurbaşkanı, Rabat’taki mevkidaşına iki ülke arasındaki ikili ilişkileri kesecek şekilde hitap etmeyi tercih etti.
Cezayir cumhurbaşkanlığı, Vahran Konsolosu Butahir’in konsolosluk önünde gösteri düzenleyip tahliye talebinde bulunan Fas vatandaşlarıyla konuştuğu sırada Cezayir’i düşman ülke olarak nitelendirdiği videosunun ortaya çıktığı gün Dışişleri Bakanı Sabri Bukadum’a, ‘Fas Büyükelçisi’ni çağırması ve ona konsolosu mümkün olan en kısa sürede uzaklaştırması talebini iletmesi’ yönünde talimat verdi. Cezayirli yetkililer, bir Fas vatandaşı tarafından yayınlanan bu video kaydının gerçek olduğunu teyit ettiler.
Cezayir, 13 Mayıs'ta Fas Büyükelçisini çağırdı ve Vahran Konsolosu’nun Cezayir'in ‘bir düşman ülke’ olduğu yönündeki açıklamalarının doğrulanması durumunda, bunun hiçbir şekilde kabul edilemeyecek ciddi bir diplomatik ihlal olduğunu bildirdi.

Cezayir'den herhangi bir talep gelmedi
Şarku’l Avsat’ın Independnt Arabia kaynaklı haberine göre, yaşanan son gelişmeler taraflar arasındaki bu meselenin sakin bir şekilde çözülmesine engel oldu. Zira Fas makamları, Cezayir Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Muhammed Said'in açıklamalarına verdikleri yanıt ile tartışmayı yeninden alevlendirdi.
Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, Cezayir Cumhurbaşkanlığı Sözcüsünün, Fas Konsolosu'nun istihbarat subayı olduğu yönündeki sözlerini kastederek, “Krallık, bu yeni gerginliğin ve Cezayir’in bütün iyi komşuluk kurallarına karşı gelen güvensizlik atmosferini besleme konusundaki istekliliğin arkasındaki gerçek nedenleri merak ediyor” ifadelerini kullandı.
Fas’ın hiçbir şekilde doğruluk payı olmayan bu asılsız iddiaları reddettiğini dile getiren Burita, “Fas’ın Vahran Başkonsolosu bakanlığın yönetimi altındadır. Merkezi maslahatlar konusunda veya yurt dışında çeşitli mevkilerde görev yaptığı 28 yıllık bir mesleki kariyeri var. Bizim isteğimiz özellikle Kovid-19 salgını ışığında, zor bölgesel ve uluslararası bağlamın ortasında ikili ilişkilerdeki sükuneti korumak. Konsolos’a atfedilen sözlerin doğruluk payına bakılmaksızın Fas hükümetinin kendisini derhal çağırmaya karar verdiğini bildirmek için Cezayirli mevkidaşımla temasa geçtim. Konsolosun çağrılması, görevlerini her zaman tamamen uygun ve profesyonel bir çerçevede yerine getirmiş olsa bile Fas’ın özel girişimi kapsamında yapıldı” dedi.
Cezayir Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün kullandığı ifadelerin aksine Burita “Krallık, Başkonsolos’un çağrılmasına ilişkin Cezayirli yetkililerden resmi herhangi bir talep almamıştır” dedi.
Fas Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamanın son kısmı, Cezayirli mevkidaşını Perşembe günü öğleden sonra yeni bir açıklama yapmaya sevk eden şey oldu.
Cezayir Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abdulaziz bin Ali eş-Şerif, Cezayir’in ‘Fas Başkonsolosu hadisesi ile ilgili olarak uluslararası arenada takip edilen örfler doğrultusunda hareket ettiğini’ söyledi. Cezayir’in Rabat'a ‘yoruma mahal olmayacak şekilde’ konsolosun görevine son vermesini ilettiklerini ifade etti.
Cezayir ile Fas arasındaki karşılıklı açıklamalar ve büyükelçilerin çağrılması, ikili ilişkilerin yakın bir zamanda düzelmeyeceğini gösteriyor.
Independent Arabia’ya konuşan Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Profesörü Vafi Buşmah, Cezayir ile Fas arasındaki ilişkilerin daima medyaya çevrilen diplomatik bir rekabetle karakterize olduğunu dile getirdi. Yaşanan olayların aynı düzeyde süregelen ilişkilerin bir uzantısı olduğunu ifade eden Buşmah, Cezayir'de yeni bir cumhurbaşkanının seçilmesinin de durumu değiştirmediğine dikkati çekti.
Cezayir’in şu anda bölgesel ilişkilerini yeniden yapılandırdığını belirten Buşmah,“Libya dosyasında, Tunus, Moritanya, Sahel bölgesinde ve Afrika Birliği (AfB) içinde yeniden bir yer edinmeye yönelik çalışmalar var. Bu süreç, dış politikada ve hatta askeri doktrinde yapılan değişikliklere ek olarak olağanüstü bir hızla gerçekleşiyor. Fas bu değişiklikleri fark ediyor. Bundan dolayı da bölgesel rekabete dair göstergelerin ortaya çıkması doğaldır. Rabat, önceki yıllarda eski Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika’nın hastalığından ve onun büyük Batı başkentlerini razı etmeye odaklanmasından yararlanarak ciddi bir nüfuz elde etti” ifadelerini kullandı.

Normalleşme şartları
Siyasi tarih üzerine araştırmalarda bulunan ve yazılar yazan Amravi Zeyneddin, Independent Arabia’ya verdiği demeçte şu değerlendirmelerde bulundu:
“Cezayir ile Fas arasında bakanlıklar düzeyinde bile olsa kısa veya orta vadede istişareler yapılacağını düşünüyorum. Fakat kara sınırı krizinde bir atılımın olması veya bunun tamamen normalleşmesi ihtimal dahilinde görünmüyor. Nitekim Cezayir cumhurbaşkanı, Cezayir'in kara sınırını kapattığı olaylarla ilgili olarak Fas’ın resmi bir şekilde özür beyan etmesini şart koştu. Fas makamları bu şartla en asgari düzeyde bile ilgilenmediler. Hatta medyada bu olay hafife alındı. Bence Cezayir bunu mutlak bir ret olarak kabul etti. Bugün bölgesel arenada yeni dış politikasını oluştururken Fas dosyasıyla ilgili olarak acele hareket etmiyor.”



Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
TT

Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)

Suriye Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, dün akşam Rakka kırsalında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çıkan çatışmalarda iki askerin öldürüldüğünü duyurdu.

Suriye devlet televizyonu dün akşam, SDG'nin bölgedeki Suriye ordusu mevzilerine sürpriz bir saldırı düzenlemesinin ardından Rakka'nın doğusundaki Ma'adan şehri civarında şiddetli çatışmaların çıktığını bildirdi. Kanal, SDG'nin bölgedeki ordu mevzilerini hedef almasının ardından ordu topçularının SDG'nin ateşine karşılık verdiğini de ekledi. SDG ise güçlerinin DEAŞ unsurlarının Rakka'nın doğusundaki Ganem el-Ali çölünde bulunan mevzilerine insansız hava araçları (İHA) fırlatmak için kullandıkları bir dizi mevziyle mücadele ettiğini söyledi. SDG tarafından yapılan açıklamada, “Bölge, bu hafta Şam hükümetine bağlı gruplar tarafından bir dizi saldırıya maruz kaldı. Bu saldırılar, terörist saldırılarını gerçekleştirmek için bu bölgeleri kullanan DEAŞ unsurlarının faaliyetleriyle paralel olarak gerçekleşti” denildi. SDG, ‘Suriye'nin kuzey ve doğusunu meşru bir şekilde savunmaya ve sivilleri hedef alan her türlü terörist tehdidi önlemeye’ kararlı olduğunu vurguladı.

Bu hafta başında SDG, doğu Rakka'da Suriye hükümeti gruplarının saldırısını engellediğini duyurmuş ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için orantılı bir yanıt verildiğini belirtmişti.

SDG, Suriye'nin kuzey ve doğusunun büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra geçen ay, başkent Şam'da SDG lideri Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri konuşlanma noktalarında derhal kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaştıklarını söyledi.


İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusuna hava saldırısı düzenlerken, sivil savunma ekipleri kanlı bir günün ardından bölgeden üç ceset çıkardı ve 15 yaralıyı tahliye etti.

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘işgal uçaklarının bu sabah erken saatlerde Han Yunus'un doğusunda, ağır topçu bombardımanı ile eşzamanlı olarak birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla bölgesinde bir evi bombalamasının ardından üç şehit çıkarıldığını ve 15 yaralı tahliye edildiğini’ duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin sağlık kaynakları dün, ‘İsrail ordusunun 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ederek, Gazze ve Han Yunus şehirlerinde 17'si çocuk ve kadın olmak üzere 28 kişiyi öldürdüğünü’ bildirdi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım bugün yaptığı açıklamada, İsrail’i Gazze anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Kasım, İsrail’in aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi öldürdüğünü ve yaraladığını belirterek, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi bu ‘ihlalleri’ derhal durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

Kasım, İsrail ordusunun ‘anlaşmanın varlığına rağmen Gazze’de büyük bir katliam gerçekleştirdiğini’ ve bu tutumun, İsrail hükümetinin arabulucular ve garantör ülkeler nezdindeki açık saygısızlığını yansıttığını söyledi. Kasım ayrıca, bu ülkelerin işgalci güçlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığını ifade etti.

dwef
İsrail'in düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Kasım, “Şarm eş-Şeyh'te anlaşmayı imzalayan tüm tarafları, özellikle Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'yi, sorumluluklarını yerine getirmeye ve işgalin saldırganlığını ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmanın ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.


Gazze Anlaşması... Silahsızlanma konusundaki anlaşmazlıklar BM kararını zorluyor

Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)
Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)
TT

Gazze Anlaşması... Silahsızlanma konusundaki anlaşmazlıklar BM kararını zorluyor

Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)
Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, ABD Başkanı Donald Trump’ın barış planının uygulanmasına ve uluslararası güçlerin konuşlandırılmasına zemin hazırlayan Amerikan kararını onaylamasının ardından, Gazze Şeridi’nde yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasının geleceğine ilişkin farklı değerlendirmeler gündeme geldi. Bu farklılıkların başında silahsızlanma meselesi bulunuyor.

Filistin taraflarının karar hakkındaki tepkileri değişkenlik gösterirken, uzmanlar bu adımın ‘diplomatik bir ivme’ yarattığını, ancak sahada somut bir uygulamaya dönüşmeden önce ciddi engellerle karşılaşacağını belirtiyor. Uzmanlara göre bu durum, özellikle ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile Hamas yöneticilerinden Halil el-Hayye arasında İstanbul’da gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılan görüşme nedeniyle, anlaşmanın ikinci aşamasını belirsizlik içinde bırakıyor.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasını oluşturan güvenlik ve idari düzenlemeler, İsrail’in rehinelerin tümünün cenazelerinin iade edilmesinde ısrarcı olması ve Gazze Şeridi’ni yönetecek komitenin henüz açıklanmaması nedeniyle ilerleyemiyor.

Çelişkili haberler

İsrail medyasında, ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile Hamas yöneticisi Halil el-Hayye arasında Türkiye’de yapılması planlanan toplantıya ilişkin bilgiler çelişkili şekilde yer aldı. Söz konusu görüşme, cuma günü New York Times tarafından ortaya çıkarılmıştı.

Times of Israel, toplantının gerçekleştiğini öne sürerken, İsrail Kamu Yayın Kurumu KAN görüşmenin ‘İsrail’in baskısı nedeniyle’ yapılmadığını aktardı.

Israel Hayom ise Washington’ın, BM Güvenlik Konseyi’nde ABD kararına karşı Arap desteği toplama girişimi nedeniyle Hamas’a tepki gösterdiğini yazdı. Gazete, bu girişimin Trump yönetiminin anlaşmanın bir sonraki aşamasına ilerleme çabalarını fiilen yavaşlattığını ifade etti.

fgt
Gazze şehrinin Suk Faras mahallesindeki bir çöp döküm alanının yanından geçen çocuklar (AFP)

Filistinli siyasi analist Nizar Nazzal, söz konusu görüşmenin yapılıp yapılmadığına dair çelişkili haberlerin, bazı çevrelerin BM Güvenlik Konseyi kararını ‘ileriye dönük bir adım’ olarak görmesine rağmen Hamas’ın kararı reddetmesiyle birlikte, özellikle silahsızlanma konusunda ciddi görüş ayrılıklarına işaret ettiğini belirtiyor. Nazzal’a göre bu durum, İsrail’in Hamas’a herhangi bir meşruiyet tanımama yönündeki baskılarıyla da bağlantılı.

Nazzal, “Eğer toplantı sadece ertelendiyse, bu anlaşmanın karşılaştığı engelleri aşmak için bir fırsat olabilir. Ancak tamamen iptal edilmişse, bu durumda Hamas tutumunu sertleştirecek ve özellikle silahsızlanma maddesi başta olmak üzere alınan kararlara yaklaşımı olumsuz yönde etkilenecektir” dedi.

BM Güvenlik Konseyi’nin 13 üyenin desteğiyle kabul ettiği karar, Gazze Şeridi’nde ‘geçici uluslararası istikrar gücü’ kurulmasına izin veriyor. Ancak kararın son versiyonunda, Gazze’de silahsızlanmaya yönelik ifadelerin yer alması, silahların toplanması ve askeri altyapının imhası gibi maddelerin olması, uygulanabilirliğe ilişkin yeni endişeleri gündeme getirdi.

Tarafsızlık niteliği

Hamas, kararın kabul edilmesinin ardından yaptığı açıklamada, uluslararası gücün Gazze Şeridi içinde üstlenmesi öngörülen görevler arasında yer alan silahsızlanma maddesinin, bu gücün ‘tarafsızlık niteliğini ortadan kaldıracağını ve onu çatışmada işgalin tarafına dönüştüreceğini’ belirtti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise kararı memnuniyetle karşıladı. X platformunda İngilizce yaptığı paylaşımda, “Başkan Trump’ın planının barış ve refah getireceğine inanıyoruz; çünkü plan Gazze’nin tamamen silahsızlandırılmasına, askeri kapasitesinin ortadan kaldırılmasına ve aşırılığın kökünün kazınmasına vurgu yapıyor” ifadelerini kullandı.

Mısırlı İsrail uzmanı Said Ukkaşe, kararın anlaşmaya yalnızca ‘diplomatik bir ivme’ kattığını, ancak sahada çok sayıda engel bulunduğunu söyledi. Ukkaşe’ye göre İsrail, yeniden inşa ve çekilmeden önce silahsızlanmada ısrar ederken, Filistinli gruplar tam tersini talep ediyor.

Uzman, İsrail’in, karar metninde ileride Filistin devletine ilişkin istişare çağrısının yer almasına rağmen kararı olumlu karşılamasının, ‘fraksiyonların tutumunu bildiği için yapılmış bir siyasi manevra’ olabileceğini, bunun daha sonra anlaşmayı durdurmak için bir gerekçeye dönüştürülebileceğini ifade etti.

Nizar Nazzal da Hamas’ın önce İsrail’in çekilmesini isteyeceğini, İsrail’in ise önce Hamas’ın silahsızlanmasını talep edeceğini belirtti. Nazzal, “Bu karşılıklı talepler sahada yeni engeller yaratacak ve anlaşmanın ikinci aşamasını daha da geciktirecek” dedi. Ayrıca, “ABD, sahadaki tüm zorluklara rağmen anlaşmayı uluslararası meşruiyete kavuşturmayı başardı” değerlendirmesinde bulundu.

Washington'un baskısı

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, çarşamba günü Fransız mevkidaşı Jean-Noel Barrot ile yaptığı telefon görüşmesinde, BM Güvenlik Konseyi’nin Gazze’ye ilişkin son kararının uygulanmasının önemine vurgu yaptı. Abdulati, uluslararası istikrar gücünün BM Güvenlik Konseyi tarafından kendisine verilen görevleri yerine getirebilmesi gerektiğini söyledi.

Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre Abdulati, görüşmede Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nın korunması ve tüm maddelerinin uygulanması için Kahire’nin yürüttüğü çabalar hakkında da bilgi verdi.

Rusya’nın BM Daimî Temsilcisi Vasiliy Nebenziya ise ülkesinin çekimser kalmasının ardından yaptığı konuşmada, BM Güvenlik Konseyi’nin ‘Washington’ın vaatlerine dayanarak Amerikan girişimine onay verdiğini’ söyledi. Nebenziya, Gazze’nin tam kontrolünün Barış Konseyi ve uluslararası istikrar gücüne bırakılmasını öngören bu planla ilgili olarak, “Bu güçlerin nasıl çalışacağına dair hâlâ hiçbir bilgiye sahip değiliz” dedi.

Böylesi çekinceler ve diplomatik hareketlilik ışığında, Ukkaşe’ye göre kararın geleceği büyük ölçüde Washington’ın İsrail üzerindeki baskısına bağlı olacak. Ukkaşe, uygulanma yönteminin netleşmemesi durumunda anlaşmanın yeniden tıkanacağını ve ikinci aşamaya kısa sürede geçilemeyeceğini belirtti.

Nizar Nazzal ise kararın geleceğini ABD’nin belirleyeceğini düşünüyor. Nazzal, Washington’ın Hamas ile uzlaşı arayışına yönelebileceğini söyleyerek, “ABD isterse bu anlaşmayı ileriye taşıyabilir. Önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeler, anlaşmanın nasıl bir yöne evrileceğini ortaya koyacak” değerlendirmesinde bulundu.