Federal yönetim çağrıları Libya’yı küçük devletlere dönüştürür mü?

Federal yönetim çağrıları Libya’yı küçük devletlere dönüştürür mü?
TT

Federal yönetim çağrıları Libya’yı küçük devletlere dönüştürür mü?

Federal yönetim çağrıları Libya’yı küçük devletlere dönüştürür mü?

2011’de merhum Libya lideri Muammer Kaddafi rejiminin devrilmesinden günler sonra, ülkenin doğusunda ‘kenara itme ve adaletsizlik’ politikasının telafi edilerek, ülkenin federal bir hükümet sistemine dönüştürülmesi yönünde talepler ortaya çıkmıştı.
Ancak bundan 9 yıl sonra, Trablus Savaşı nedeniyle yaşanan keskin bölünmeyle bu çağrılar yeniden gündeme gelirken, Libya ve servetini bölmenin ‘onu parçalamak, sonsuza dek kaybetmek ve küçük devletlere bölmek anlamına geldiğine inananlar da var.
Bingazi milletvekili İssam el-Cehani de dahil olmak üzere Libya’nın doğusundaki bazı milletvekilleri ve halk figürleri tarafından yönetilen eğilim ile siyasi bir blok oluşturularak, 24 Ekim 2013’te usulca bir federal bölge ilan edildi.
Ayrıca, Bingazi, Tobruk, Ecdebiye ve Cebel Ahdar olmak üzere dört idari vilayete ayırdıkları bölge işlerini yönetmek için 24 birimden oluşan yerel bir hükümet kuruldu.
Ancak, o dönemde desteklenmeyen bu çağrılar, ‘Libya krizinin çözümünün federal sistemi harekete geçirmek olduğunu’ vurgulayan birkaç politikacı tarafından yeniden gündeme geldi.
Bu fikrin savunucuları arasında yer alan Texas Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Profesörü Dr. İbrahim Heba, güç ve servetin adil paylaşımıyla federal sistem veya Fizan, Barka ve Trablus’da yerel yönetimi garanti eden yarı federal sistemin, çatışmanın barışçıl bir şekilde sonlanmasına ve ulusal birliğin teşvik edilmesine yol açabilecek tek mekanizma olduğunu vurguladı.
Bununla birlikte, çok sayıda Libyalı, söz konusu üç bölgede Kral İdris Senussi döneminde var olan federalizm çağrısının, ülkeyi parçalamak ve zayıflatmak için küçük devletlere bölmeyi hedeflediğine inanıyor.
Şarku’l Avsat’a görüş bildiren Libya siyasi analisti Abdulazim el-Başti ise, federal yapıya dönülmesine ilişkin çağrılar hakkında şu yorumu yaptı;
“Bu çok talihsiz bir durum. Dünyanın birleşmeye doğru ilerlediği bir zamanda, vatanımızda bölünme hakkında konuşanları görüyorum. Ülkenin siyasi sisteminin değişimi, tüm şehirlerin sakinlerini ilgilendiren bir konudur. Daha önceki ‘kenara itme’ politikasını gerekçe göstererek, bu garip iddiayı haklı çıkarmaları üzücü. Bu mesele, eski diktatörlük rejiminin sorumlu olduğu hata ve davranışlar olarak düşünülmelidir. Şimdi bütün insanlar, onlarca yıl boyunca birleşik olan devletlerini herhangi bir iddia altında bölerek cezalandırılmamalıdır. Federal sistemi tamamen reddediyoruz.”
Libyalı yazar Abdurrezzak ed-Daheş de, bu taleplerin sokaklarla ilgisi olmadığını söyleyerek, “İdari sistem, ülkenin uyumu için mevcut durumda en uygun olanıdır. Federal sistem Libya için uygun değildir. Tarih bunun sürmediğine tanıklık etmiştir. İdari olarak on vilayete bölmek daha iyidir. Ulusal standartlara göre zenginliğin kapsamlı bir şekilde geliştirilmesi ve eşit bir şekilde dağıtılması sağlanabilir” ifadelerini kullandı.
Dehaş, federalizmin savunucularının kişisel kazanç peşinde olduğunu dile getirerek, “Ancak bunların sayıları az. Bu da etkilerinin zayıf olacağı anlamına geliyor” dedi.
Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu (LUO), iki ay önce başkente yaklaşmaya başladığında, Libya’nın batısına bağlı kuvvetler, federal yönetime gitme davetini kabul etti. Ancak daha sonra Libya’nın birleşik bir ülke olması yönünde çabucak fikir değiştirdi.
Ülkedeki petrolün dağıtımı konusunda ise, Dr. İbrahim Heba, “Servetin doğru ve adil dağılımı, her bölgenin kendi kaynakları üzerindeki tekeli ve merkezi hükümete yasayla belirlenen vergi ödeme yükümlülüğü çerçevesinde bağlı olması gerekir” şeklinde konuştu.



Eski bir Suudi diplomat ABD Başkanı'na açık bir mektup gönderdi

Ali Asiri, ülkesinin Obama'ya karşı üzüntü hissettiğini ve Trump ile ilişkisinin güçlü olmadığını söyledi (Reuters)
Ali Asiri, ülkesinin Obama'ya karşı üzüntü hissettiğini ve Trump ile ilişkisinin güçlü olmadığını söyledi (Reuters)
TT

Eski bir Suudi diplomat ABD Başkanı'na açık bir mektup gönderdi

Ali Asiri, ülkesinin Obama'ya karşı üzüntü hissettiğini ve Trump ile ilişkisinin güçlü olmadığını söyledi (Reuters)
Ali Asiri, ülkesinin Obama'ya karşı üzüntü hissettiğini ve Trump ile ilişkisinin güçlü olmadığını söyledi (Reuters)

Ziyad el-Fifi
‘Bir Suudi vatandaşından açık mektup’ adını vermiş olsa da Ali Avad Asiri’nin yazdığı büyükelçilerin el ele vermek için kullandığı diplomatik bir mektuptu. Ancak o, bunu tüm dünyanın huzurunda ABD Başkanı Joe Biden’a okumayı tercih etti.
ABD menşeili ‘The National Interest’ dergisi, daha önce Riyad'ın İslamabad ve Beyrut büyükelçisi olarak görev yapan Suudi bir diplomat tarafından yazılmış bir makale yayınladı. Suudi yazar bu makalede, ABD Başkanı’na hitap ederek iki ülke arasındaki ilişkilerin, önceki iki başkan dönemine, geçmişe ve geleceğe değindi.
Asiri, makalesini Beyaz Saray hükümdarı ile karşılık oturup konuşuyor gibi kaleme aldı. Bu vesile ile iki ülke arasındaki tarihsel ilişkinin kaybolan ve tarihin kenarında üzücü bir olay haline gelen ve ‘trajik bir kaza’ olarak nitelendirdiği ‘dengesizlik’ sonrasında başladığı yeni bir noktayı ortaya çıkarmaya çalışıyor. Emekli Suudi diplomat, Biden'in ülkesinin, Riyad ile ilişkilerini yeniden değerlendirmek için başlangıç ​​noktası olarak seçtiği noktayı, ilişkinin yeni bir aşamasına geçmek için bir fırsat olarak görüyor.

Washington'un güvenilirliğini aşındırması
Eski Suudi yetkilinin Beyaz Saray’ın Efendisiyle iletişim kurmak için neden bu yolu seçtiği bilinmiyor. Bununla birlikte, yaklaşık yarım yüzyıla yayılan siyasi tecrübesiyle yetmişlerindeki bu adama hitap eden mektubunun başında, bölge ve sorunlu karmaşıklığıyla kendi istediği gibi değil de olduğu gibi ilgilenmesini talep etti.
Asiri, “Obama yönetiminde Başkan Yardımcısı olarak Irak'taki mezhepsel çekişmenin etkisiz hale getirilmesine yardımcı oldunuz. Arap Baharı’nın ardından, temkinli sesiniz, liberal demokrasi gündeminin destekçilerini Ortadoğu krizinin sosyal ve ekonomik yapısını ilk etapta dikkate almaya ikna etti. Ancak Ne yazık ki, o zamandan beri, Obama ve Trump yönetimlerinin siyasi çelişkiler ve kararlılık eksikliği, ABD'nin Arap devletleri için güvenilir bir ortak olarak itibarını büyük ölçüde aşındırdı” ifadelerini kullandı. Önceki iki yönetimin neden olduğu kafa karışıklığını gidermek için farklı bir yaklaşım benimsemesini istedi.

‘Sözde müttefikin’ acısı
Ali Asiri, mektubunda, doğrudan söylemese de Biden'ın Barack Obama'nın daha modern bir versiyonu olduğu görüşüne değinmeyi de göz ardı etmedi. O dönemde kartları karıştıran kişinin Obama’nın gölgesi ve yardımcısı olan Biden olduğuna işaret etti.
Asiri, ülkesinin eski Demokrat Başkan tarafından yapılan ve ‘sözde müttefiklik’ olarak nitelendirdiği şey ve Araplar ile İran arasındaki sorunu çözmek için ‘bölgeyi Tahran ile paylaşmayı önererek’ yaptığı ‘haksız planın’ acısını hala hissettiğine değindi. Ayrıca Washington nezdinde İran’ın hala terörizm sponsoru olduğuna dikkat çekti.


Obama yönetiminin İran ile yaptığı anlaşma Körfez ülkelerini alarma geçirdi (Reuters)

44’üncü Başkan’ın ülkesi ile bölgedeki geleneksel müttefikleri arasında başlattığı krizin tetikleyicisi olan nükleer anlaşmaya atıfta bulunmadan Obama döneminden ve Körfez'den söz etmek mümkün değil. Mektupta, İran'la ortak eylem planı, ‘İran devrimci rejiminin Yemen, Suriye, Irak ve Lübnan'daki militan vekillerini desteklemek için bir örtü olarak kullandığı kusurlu anlaşma’ olarak nitelendirildi.
Bunun yanısıra Suudi diplomata göre ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan dönemin olumsuz yansımaları, ‘Mısır'daki Müslüman Kardeşler gibi aşırılık yanlısı güçlere güzelleme yapma ve Suriye'deki çatışma kurbanlarını baskıcı bir rejimin gazabıyla karşı karşıya bırakma’ hatasının sonucuydu ve bu ülkeler hala o dönemin zorluklarıyla karşı karşıya.

Trump'la olan ilişki bir ‘takastı’
Görünüşe göre eski Başkan Donald Trump ile selefinin dönemine kıyasla tüm sıcaklığıyla ilişki Suudiler için pek tatmin edici değildi.
Ali Asiri, Trump'ın Suudi Arabistan ile Amerika arasındaki stratejik ilişkiyi, askeri ve diplomatik düzeyde iki ülke arasındaki ilişkilerdeki iyileşmeyi kabul etmesine rağmen, bir ‘takas ilişkisine’ dönüştürdüğünü vurguladı.


Saudi Aramco tesislerin 2019 yılında hedef alındığı saldırıdan bir kare (Reuters)

Ayrıca, Eylül 2019'da iki Aramco tesisine düzenlenen saldırının, İkinci Dünya Savaşı sırasında Pasifik'teki ABD filosunu etkileyen ‘Pearl Harbor’ saldırısına benzer olduğunu belirtti. ABD’nin bunun ardından bir savaş başlattığına işaret eden Asiri, ancak ABD’nin iki yıl önceki tepkisinin ‘sembolik’ olduğunu söyledi. Bunun üzerine bir de Riyad’ın bedeli ödemesini talep ettiğini ifade etti.
Yazı, Washington ile Riyad arasındaki son dört yıldaki ilişkiyle ilgili olarak, ülkesi ile önceki ABD yönetimi arasındaki ilişki olarak nitelendirilmesinin yanlış bir tanım olduğu ifadesiyle sona eriyor.

Veliaht Prens’in eleştirilmesi
Suudi diplomatın mektubu, Körfez devletindeki yeni politikanın ne yapmaya çalıştığına dair daha net bir yaklaşım sunuyor. Yazıda Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman liderliğindeki Suudi yönetiminin yaklaşımının, ‘ideolojik mülahazaları ülkenin uluslararası davranışını ve iç politikasını tanımlayan kalkınmacılarla değiştirmeye’ çalışmak olduğuna işaret edildi.
Asiri, Suudi Veliaht Prensine karşı yürütülen kampanyanın eski Beyaz Saray Baş Danışmanı Jared Kushner ile kişisel ilişkisinin bir sonucu olduğunu ima etti.


Suudi Veliaht Prensi ve Jared Kushner arasındaki ilişkinin güçlü ve derin olduğu biliniyor (SPA)
Suudi diplomat bu konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı: “İç Amerikan siyasetindeki mevcut bölünmeleri anlıyoruz, ancak görünen o ki, uluslararası ilişkiler ve Suudi liderliği, Capitol Binası içindeki partizan çıkar savaşında, özellikle de insan hakları gruplarıyla ittifak halindeki Demokratların çıkarları için hedef haline geldi. Söz konusu gruplar, Washington'daki siyasi bloklar için rızaya dayalı bir figür olmayan Kushner ile olan ilişkisi nedeniyle Suudi iktidar düzenindeki ikinci isim olan Veliaht Prensi hedef almak için hiçbir çabadan kaçınmıyor.”
 Suudi diplomat, bunun iki ülkenin uzun süredir devam eden ilişkilerine eğer kontrol altına alınmazsa büyük zarar vereceği konusunda uyararak şu ifadelere yer verdi: “Tüm bunlar, genellikle yerel siyaseti veya liderlik seçeneklerini aşan ve uzun süredir devam eden ilişkimize büyük zarar veriyor. Zamanla üstesinden gelinmezse, aynı güçler daha büyük zararlara neden olacaklar.”