Yemen Islah Partisi: Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz düşmanları öfkelendirdi

Adnan el-Adini
Adnan el-Adini
TT

Yemen Islah Partisi: Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz düşmanları öfkelendirdi

Adnan el-Adini
Adnan el-Adini

Şarku’l Avsat, Yemen el-Islah partisi Sözcüsü Adnan el-Adini’ye “Parti, bölgedeki Müslüman Kardeşler ve Katar- Türkiye cephesinden taraf olduğu eleştirilerine ve suçlamalarına ne yanıtı veriyor?” sorusunu yöneltti. Adini, “Islah Partisi içerisinde, daha önce kuruluşunun yirmi altıncı yıldönümü vesilesiyle yayınlanan bildiride, bizi Müslüman Kardeşler örgütüne bağlayan herhangi bir örgütsel veya siyasi varlığın olmadığını belirttim. Özellikle siyasi bir parti olarak el-Islah’ın önceliği, ulusal önceliktir. Tüm çabaları, Yemen siyasi güçleri içerisindeki ortaklarıyla, Yemen’i şu an tanık olduğu acısından uzaklaştırmaktır” şeklinde yanıt verdi.
Adini, “Yemen’in siyasi sorunlarını anladığınıza inanıyorsanız, yanılıyorsunuzdur. Eğer anlamıyorsanız, doğru yoldasınızdır. Bu yüzden her zaman anlamak için çalışın” dedi.
Şarku’l Avsat, el-Islah Sözcüsüne, partinin, 27 milyonun Eylül ayında Yemen’i vuran darbe kabusundan kaynaklı acılardan mustarip olduğu (ve Yemen Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi’nin talebi üzerine Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonun müdahalede bulunduğu) ülkede yaşananlara ilişkin görüşü hakkında da sorular yöneltti. Adnan el-Adini, partinin Katar’la ilişkisinin yanı sıra ekonomik ve siyasi zorluklara yönelik yaklaşımı, Suudi Arabistan’la ilişkisi, son günlerde el-Islah hakkında ‘atışma bölgelerine savaşçı gönderdiği’ yönündeki söylentilere değindi.

“Katar, Husileri destekliyor”
Katar ile ilişkiler hakkında konuşan Adini, “Ulusal çıkar tarafından yönetiliyordu. Bugün, Katar, Yemen’de meşruiyeti destekleyen koalisyon sisteminden doğan Körfez krizi sonrasında Husi milisleri desteklemeye yönelmeden önce koalisyon kapsamına dahil oldu. Bu, dış pozisyonlarımızın Yemen halkının en yüksek çıkarlarıyla bağlantılı olmasını sağlar” dedi. Adini, açıklamasında “Islah’ın, Cumhurbaşkanının çağrısına yanıt olarak dostlarının müdahale ve yardımlarını memnuniyetle karşılayan bir açıklama yapmayı başarmış tek Yemen partisi olmamız sonrasında, Islah’ın hedef alındığı ve mensuplarımızın karşı karşıya kaldığı geniş bir kampanyayı hatırlayabilirsiniz” ifadelerini kullandı.
Adini, “Islah hakkın kötü hitaplarda bulunan sesler, Kararlılık Fırtınası operasyonunun başlangıcından bu yana Islah’ın sabit, kararlı ve net konumuna karşı öfkeleri dolayısıyla ayrılıyor. Bu nedenle devleti onarma yolunda meşruiyetin şemsiyesi altında Islah ve onurlu yandaşlarının yaptığı büyük fedakarlıkların karşısında uzun süreli olmayan yalanlar ve suçlamalar ortaya çıkıyor. Tavrımız, samimi ve sadık her Yemen partisi gibi inanç ve stratejik ilkelere dayanıyor. Bu tavır, partinin kuruluşundan bu yana devamlı bir tavırdır ve dış ilişkilerimiz de bu ilkelere tabidir. Bu tavrı saklamamız veya bundan utanmamız için bir gerekçe yok” dedi.

Parti yöneticileri
El-Islah Partisi’ni, “birliğin kuruluşundan ve anayasal olarak çok partili bir kararın alınmasından sonra inşa edilen açık bir siyasi kuruluş” olarak nitelendiren Adnan el-Adini, “Dünyadaki tüm partiler gibi kitlesel siyasi eylemler uyguluyoruz. Eylem ve nüfuz açısından en önemli araçlardan biri olarak siyasi açıdan iktidara ve kamu çalışmalarına katılımla ilgileniyoruz. 30 yıldır Yemen Cumhuriyeti anayasasında belirtilenler uyarınca politik, sosyal, ekonomik ve diğer alanlarda faaliyet gösteriyoruz. Islah’ın siyasi programında yer alan hedef ve programlara ulaşmak için iyi bir yol kat ettik” değerlendirmesinde bulundu.
Adini, “El-Islah Partisi’nin Arap bölgesinde iktidara katılan az sayıdaki partiden biri olduğunu belirtmek önemli. Arap Cumhuriyetlerinde seçimlerin yerine maalesef yönetime darbelerle gelen alışılagelmişlerin aksine oy sandıklarından barışçıl şekilde çıktık. Tarihimizin mevcut döneminde parti, devleti onarma, darbeyi yenme ve Yemen’i, Husi milislerin Arap ve İslami atmosferinden uzaklaştırma emellerini yok etme çabalarına odaklandı” dedi.
Adini ayrıca, “Herkes, Husilerin devletin kontrolünü ele geçirmesi sonrasında Yemen toplumunun ve bölgenin karşı karşıya kaldığı tehlikenin boyunun farkında. Bunun ardında, grubun ırkçı algılarını genelleştirerek insanlara dayatmaya çalıştığı sülaleci ve mezhepçi bir boyutla garip kavramlar ve başlıklar oluşturma girişimleri yatıyor” ifadelerini kullandı.
El-Islah Partisi Sözcüsü, “Özellikle milislerin mezhep sanrıları, onun yozlaşmış hükümet teorisi ve Humeyni devriminin söylemiyle özdeşleşmesi uyarınca okullar, üniversiteler, televizyon ve medya gibi eğitim ve entelektüel kanalların ve kurumların kullanımı ve genel zihniyetin yeniden yapılandırılması ışığında Yemen toplumunun zihniyetini, kışkırtıcı şekillerle şekillendirmeye çalışma tehlikesi mevcut. Bu durum, her türlü şiddet, baskı ve terörle dayatıldı. Bunun, yıkıcı mezhepsel darbenin ardındaki gizli yön olduğuna inanıyoruz ve bu, orta ve uzun vadede tehlikeli bir etkidir. Grup, kontrolünü ne kadar uzun süre devam ettirirse, bu faktör o kadar hızlı harekete geçmemizi, darbeyi sonlandırmamızı ve etkilerini tüm politik, ekonomik ve toplumsal düzeylerde ele almamızı gerektiren tehlikeli bir aşamayı gündeme getirecektir” değerlendirmesinde bulundu.

Zorluklar
El-Islah Partisi’nin, Yemen siyasi ve toplumsal sahnesinin bir bileşeni olduğunu belirten Adnan el-Adini, “Yemen milletinin bir bütün olarak karşı karşıya kaldığı ve ülkede genel olarak siyasi koşulları aşındıran sorunlar, bir parti olarak karşı karşıya olduğumuz sorunlardır. Ülkenin tüm bölgelerinde varlığı mevcuttur. Partinin kendi özeli ve sorunları olabilir. Bununla birlikte en büyük ikilem, içerideki siyasi yaşamın tamamen bozulmasıyla temsil ediliyor. Bu durum, 21 Eylül 2014 tarihinde Husi milislerin devlete darbesiyle  genişlemiş bir sorundur. Siyasi yaşamın bozulması, İranlı milisler tarafından kamusal alanların kapatılması ve kurumların milislerin tekeline alınması, bunlar bizim en büyük felaketimizdir” dedi.
Adini, “Islah, belki de darbenin yankılarından zarar görenlerden ve bu salgınla mücadelenin bedelini ödeyen en önemli siyasi güçlerden etkilendi. Bu ek yük, açık ulusal konumumuzdan ve halkımızın bize olan güveninden doğan toplumsal varlığımızdan kaynaklanıyor. Islah, kendisini bu tanımlayıcı aşamada halkı ile tamamen uyumlu hale getiren bir konumda buldu. Ve bunun karşılığını ağır şekilde ödemeye karar verdik. Bu durum, Husilerin Islah’a karşı hedeflerini ve nefretini artırmış olabilir. Islah’ı, mezhepçi ve etnik projelerinin önündeki en önemli engel olarak görüyor. Başından beri karşılaştığımız zorluklardan biri de siyasi eylem ortaklarıyla nasıl bir araya gelineceği, devleti yeniden kurma çabalarına nasıl hizmet edileceğiydi. Çünkü Islah’ta, siyasi eylem ortaklarının çabalarını ülkenin kaderini belirleyen her şeye entegre etme gereğinin farkındayız” açıklamasında bulundu.

Suudi Arabistan ile ilişkiler
Riyad ile ilişkilere dair bir soruyu yanıtlayan Adnan el-Adini, “Islah, kuruluşundan bu yana Yemen ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesinin önemini, iki ülke arasında entegrasyonun gerekliliğini vurgulayan bağımsız bir maddeyle, siyasi sistemdeki tek parti olmuştur. Islah’ın inandığı ve üzerinde çalıştığı bu istisnai durum, Yemen ve Suudi Arabistan’ın istisnai doğasından, Yemen halkı ile Suudi Arabistan halkı arasındaki etkileşimlerin, çıkarların ve bağların boyutundan kaynaklanıyor. Partimiz ve halkımızın Suudi Arabistan ile olan ilişkileri köklü, diğer tüm ülke ve halklardan daha sağlam tarihsel bir ilişkidir. Ulusal ve İslami kimlik, jeopolitik ve ortak bir kader bağlantıları tarafından kontrol edilir. İki ülke çerçevesinde yakın ilişkilere sahibiz. Suudi Arabistan, Yemen çevresinde uzun bir varlık, Yemen sahnesinde de sürekli destekleyici ve aktif katılım gösterdi. Bir parti olarak, Suudi Arabistan ile ilişkimizi güçlendiren tüm yönleri destekliyoruz. İki ülke ve iki devlet arasındaki ilişkinin biçimsel boyutunu daha geniş bir düzeye taşımak için çalışıyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

“Biz savaş ağası değiliz”
Parti Sözcüsü, Şarku’l Avsat’ın “Bazı medya kuruluşları, Islah’ın, Libya gibi Yemen dışındaki bazı çatışma ülkelerinde askeri bir varlık bulundurduğunu açıkladı. Bu duruma tepkiniz nedir?” sorusuna da yanıt verdi. Bu çerçevede Adini, “Bu sorunun sorulması, bize garip ve şok edici geliyor. İlk başta soruyu sormak için bir neden yok. Soru, medyanın yanıltıcı kaynaklarına dayanıyor. Biz anayasa ve yasalara göre faaliyet gösteren bir siyasi partiyiz. Kimliğimiz tamamen sivildir. Biz bu ülkeye gönderilen savaşçılara ve silahlara sahip paralı asker şirketleri ya da savaş ağaları değiliz” açıklamasında bulundu. Adnan el-Adini, sözlerini şöyle sürdürdü:
“El-Islah Partisi’nin ülke dışında askeri bir mevcudiyeti olup olmadığı tartışmaları şaşırtıcıdır. Tartışma, partinin siyasi kimliğini bozan ve anayasal varoluşunun özüne meydan okuyan tehlikeli bir bölgeye kayıyor. Tarihi boyunca tamamen siyasi araçlarla çalışan siyasi partileri nasıl hesap verebilir tutabiliriz”.
Adini ayrıca, “Açık kimliğimizin doğrulanması için bir savunma mahkemesinde değiliz. Milyonuncu kez siyasi bir parti olduğumuzu ve partinin omzunda tüfek taşımadığını hatırlatıyoruz. Siyasete katıldığınızda, silahların varlığı gözden uzaklaşır. Sadece siyaset meydanında ve yumuşak araçlarıyla başarısız olanlar güce başvurur. Ancak bu, darbeye karşı askeri savaşında devleti destekleyici tutumumuzla çelişmez. Çünkü bu, vatandaşların özgürlüklerini ve haklarını güvence altına alan devleti onarma politikasının kalbidir” dedi.

Partinin güç faktörleri
‘Şu ya da bu tarafın gücü hakkındaki söylentilerin göreceli olduğunu’ belirten Sözcü, “Gücümüz, temel olarak ülkemizin istikrarı, zaferi ve devletinin gücü ile elde edilmektedir. Her şeyden önce siyasi haklarımıza göre güvenebileceğimiz ve kullanabileceğimiz garantör bir devlet arayan vatandaşlarız. Gücümüz veya ağırlığımız varsa bu da, halkımızın bize olan güveni, açık konuşmalarımız, insanların seçimlerini savunmak için sahip olduğumuz her şeyin yanında durma yeteneğimizdir. Bu halk güvenini çok önemsiyoruz ve bunu, gerekliliklerin yerine getirmesi gereken bir güven olarak görüyoruz. İnsanların seçimlerini, iradelerini ve iradeleriyle belirlendiği gibi özgür bir yaşam haklarını savunmak için ellerinden gelen her şeyi feda etme çabalarına, dürüstlüklerine, açıklıklarına ve arzularına tanık oldum” ifadelerini kullandı.
El-Islah Partisi’nde Basın Dairesi Başkanı Adnan el-Adini, “Binlerce şehit verildi. Kurumlarımız, liderliklerimiz yağmalandı. Yandaşlarımız zulme tanık oldu. Darbeci gruba karşı sert tavrımız için sahip olduğumuz her şeyi en başından feda ettik. Tüm engellere ve hedeflere rağmen, enerjimizi devletin yanında ve toplum uğruna harekete geçirmeye, yalnızca halkımızın iradesi, halkımızın ve sadık komşularımızın yardımıyla, her türlü darbeye karşı direnmeye devam ettik. Yüce Allah’tan sonraki en büyük varlığımız ve en önemli güç faktörümüz, yanlış kazançlar değil, yaptığımız sınırsız fedakarlıklardır” dedi.
Adini, “Halkın iradesini kurtarma yolunda fedakarlıktan daha büyük bir fayda yoktur. Ulusların kaderini savunmak için çaba, zaman ve yetenek yatırımı yapmaktan daha büyük bir güç faktörü yoktur. Partimizin yaptığı ve hala devam ettirdiği şey, ulusal dengesini büyük seviyelere yükseltmektir” ifadelerini kullandı.



Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
TT

Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, Gazze’deki insani durumun ‘felaket’ olduğunu söyleyerek, Riyad ile Viyana arasındaki ilişkiler stratejisini ve Ortadoğu bölgesindeki mevcut gerilimleri kontrol altına almak için birlikte çalışma stratejisine dikkati çekti. Tel Aviv’in Filistinlilere uyguladığı çifte standartların haksız olduğunu belirten Schallenberg, Batı Şeria’daki yerleşimlerin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurguladı.

Schallenberg, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İsrailli yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aşırılık yanlısı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum” diyerek, aynı zamanda 7 Ekim’de yaşanan olayın sonuçlarından da Hamas’ı sorumlu tuttu.

Ülkesinin UNRWA’ya sağladığı fonun askıya alınmasıyla ilgili olarak Schallenberg, yöneltilen suçlamalara ilişkin bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yürütülmesinin gerekli olduğunu söyledi. Hükümetinin fonları geri çekmediğini, bunun yerine ajansa fon sağlamayı geçici olarak durdurduğunu belirterek, Avusturya’nın 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladığını açıkladı.

İkili ilişkiler düzeyinde ise Schallenberg, “Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır. Ekonomik açıdan iddialı Suudi 2030 Vizyonu, Avusturya kurumları ve şirketlerine, özellikle yenilenebilir enerjiye, ilgi çekici fırsatlar sunmaktadır. Avusturya’yı 2023 yılında 200 bine yakın Suudi turist ziyaret etti. Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasındaki çalışmalarına yeniden başlandı” dedi.

Öte yandan Schallenberg, Husilerin Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırılarını pervasız ve rastgele olarak nitelendirirken, bunların uluslararası hukuku ihlal ettiğini, bölgesel güvenliğe zarar verdiğini ve küresel ticaretin yüzde 15’ini tehdit ettiğini belirtti. Ayrıca ticari gemilerin Ümit Burnu’na yönlendirilmesinin, gıda, ilaç ve enerji fiyatlarında küresel olarak artışa yol açtığını vurguladı.

ABD eski Başkanı Donald Trump’ın NATO’nun Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarına ilişkin olarak ise Schallenberg, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını frenlemek için Washington’un güçlü ortaklara ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Alexander Schallenberg ayrıca, “Şu anda Rusya ve Ukrayna arasında yapıcı bir diyalogdan çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi kilit aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ukrayna’yı insani alanda destekledik, ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle asla askeri teçhizat açısından destek vermedik” açıklamasında bulundu.

İşte Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

-İsrail’in Gazze, Refah ve Han Yunus’a yönelik saldırıları konusunda Avusturya’nın tutumu nedir?

*Gazze’deki her geçen gün daha da kötüleşen felaket niteliğindeki insani durumdan derin endişe duyuyorum. Orada tanık olduğumuz muazzam insani acılar kimseyi bu konuya donuk bırakamaz. Filistinli sivil nüfusa yardım etmek ve onları korumak için elimizden gelen her şeyi yapmamız zorunludur. Bu, İsrail için de geçerli. İsrail’in, Hamas’ın barbar terörüne karşı uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk uyarınca kendisini savunma hakkını kabul ederken, sivillerin korunmasının da güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyoruz. İsrail, daha fazlasını yapmalı ve ordu, askeri ve sivil hedefler arasında net bir ayrım yapmalıdır. Filistinlilerin Gazze Şeridi’nden sürülmesi çağrısının çözüm olmadığı açıktır. Acilen ihtiyacımız olan şey, güney üzerinden Gazze’ye daha fazla yardım (yiyecek, su ve tıbbi bakım) ulaştırmak için insani bir ateşkestir.

dsfvdf
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

Planlanan kara saldırısına gelince, İsrail açısından Refah’ta Hamas’a ve sivillerin arkasına saklanan teröristlere karşı önlem alınması gerektiğini anlıyorum. Dünyanın hiçbir ülkesi 7 Ekim’de yaşananları kabul etmeyecektir. Ancak sivil halkı Gazze’nin güneyine kaçmak zorunda bırakıp, ardından güneyin saldırı bölgesi ilan edilmesi benim anlayabileceğim bir mantık değil. İsrail hükümeti, güney Gazze’deki sivil nüfusu nasıl korumayı planladığı konusunda inandırıcı bir planı masaya koymalı. Bölge ziyaretimde bu planın savunuculuğunu yapacağım.

Aynı zamanda sivil halkın acılarına çifte standart uygulamanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. İnsanların çektiği acıların hiyerarşisi yoktur. Yaklaşık beş aydır Gazze’de hala 130’dan fazla rehinenin tutulduğunu unutmamalıyız; aralarında Avusturyalı iki çocuk babası da var. Hamas bir terör örgütüdür ve amacı İsrail’de ve Gazze’de yıkım, korku, acı ve sefalet yaymaktır. Masum Filistinlilerle, erkeklerle, kadınlarla ve çocuklarla yaptıkları ticaret de dahil olmak üzere onların ticareti ölümdür.

-Bazı gözlemciler, Avusturya’nın UNRWA’ya yaptığı yardımın durdurulmasına ilişkin gerekçelerin ikna edici olmadığına inanıyor. Ajansı finanse etmeye ne zaman devam edeceksiniz?

*Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıda UNRWA çalışanlarının parmağı olduğuna ilişkin iddialar son derece kaygı verici. Başta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri olmak üzere UNRWA ve Birleşmiş Milletler adına tam şeffaflık çağrısında bulunuyoruz. Bu bizim için çok üzücü, çünkü biz Avusturya vatandaşlarının BM ile özel bir ilişkisi var. BM’nin genel merkezlerinden birine Viyana’da ev sahipliği yapıyoruz. Ancak bu suçlamalarla ilgili bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yapılması gerekiyor. Tüm iddialar incelenene ve ortaya çıkan sonuçlar netlik kazanana kadar Avusturya, uluslararası ortaklarla koordineli olarak UNRWA’ya yapılan tüm ek ödemeleri askıya aldı. Bir kez daha açıklığa kavuşturmak gerekirse, parayı geri çekmedik, bunun yerine ödemeyi şimdilik durdurduk ve soruşturmanın sonuçlarını bekliyoruz. Ne olursa olsun Avusturya, diğer uluslararası yardım kuruluşları, Dünya Gıda Programı ve Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu aracılığıyla Gazze’deki sivil nüfusu desteklemeye devam ediyor. Avusturya, insanların çektiği acıları hafifletmek amacıyla 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladı.

-İsrailli yerleşimcilerin Filistin’de uyguladığı şiddeti nasıl değerlendirirsiniz?

* Batı Şeria’daki yerleşimler uluslararası hukuka aykırı. İsrailli yerleşimcilerin uyguladığı şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aslında aşırıcı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum ve bunu başından beri de söyledim.

-İsrail’in bölgede yarattığı gerilim, savaşın kapsamını ne kadar genişletebilir?

*Savaşı kimin çıkardığını unutmamak gerekiyor. Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırı, Ortadoğu’daki mevcut gerilimlerden bağımsız olarak suçu yalnızca İsrail’e atmıyor, meseleleri aşırı basite indirgemek anlamına geliyor. Gerçekten de diğer bölgesel aktörler, Hamas saldırısını kendi siyasi gündemlerini sürdürmek için bir fırsat olarak kullandılar. Husilerin ticari gemilere yönelik saldırıları bu pervasız davranışın bir örneğidir. Bölge, gerilimin daha da artmasına tahammül edemez. Geçtiğimiz haftalarda iki kez görüştüğüm Suudi Dışişleri Bakanı Prens Bin Farhan da dahil olmak üzere Arap ortaklarla yaptığım ikili görüşmelerde, bu kısır döngüye son verme yönündeki ortak hedefimizin net olmasını büyük takdirle karşılıyorum.

swevfedv
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

-Kızıldeniz’de seyrüseferi güvence altına almak için ABD liderliğindeki koalisyon hakkında ne düşünüyorsunuz?

*Husilerin Kızıldeniz’deki sivil kargo gemilerine yönelik pervasız ve ayrım gözetmeyen saldırıları uluslararası hukuku ihlal ediyor. Bölgesel güvenliği baltalıyor ve küresel ticareti ve tedarik yollarını tehdit ediyor. Dolayısıyla Kızıldeniz’deki güvensizliğin küresel ekonomi ve refah üzerinde büyük etkisi var. Çoğu çatışmanın sadece bölgesel olmadığını görebiliyoruz ve bu belki de yirmi birinci yüzyılın özel bir özelliğidir. Tıpkı Rusya’nın saldırgan savaşının küresel yansımaları olduğu gibi Orta Doğu’daki çatışmanın da etkileri var. Husi saldırıları nedeniyle ticari gemiler, Ümit Burnu’na yönlendirilmek zorunda kaldı. Bu durumun maliyeti yüksektir ve dünya genelinde gıda, ilaç ve enerji fiyatlarının daha yüksek olmasına yol açmaktadır.

ABD liderliğindeki Refah Muhafızı operasyonu, Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğünün sağlanmasına yönelik uluslararası çabaların omurgasını oluşturuyor. Ayrıca Avrupa Birliği (AB), bölgedeki deniz güvenliğine katkı sağlamak amacıyla hızla ASPIDES operasyonunu başlattı. Avusturya, küresel ticarette güvenliği desteklemek amacıyla ticari gemileri denizdeki saldırılardan korumayı amaçlayan bu deniz varlığına katılacak.

-Suudi Arabistan- Avusturya ilişkilerinin geleceği nedir? En önemli işbirliği alanları nelerdir? İki ülke arasında üzerinde çalışılan bir işbirliği projesi var mı?

*Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır ve iki ülke arasında özellikle siyasi ve ekonomik alanlardaki yakın ilişkileri takdir ediyorum. Geçtiğimiz aylarda çok sayıda üst düzey ikili ziyaret gerçekleşti. Ekonomik açıdan bakıldığında iddialı Suudi 2030 Vizyonu, özellikle yenilenebilir enerji söz konusu olduğunda Avusturyalı işletmelere ve şirketlere ilginç fırsatlar sunuyor. Avusturya uzun yıllara dayanan deneyime sahip ve bu alanda iyi durumda olan birçok şirkete sahipken, iki ülke arasındaki temaslar da yoğunlaşıyor. 2023 yılında yaklaşık 200 bin Suudi turist, Avusturya’yı ziyaret etti. Avusturya’nın Riyad Büyükelçiliği de Krallık’taki Suudi ve Avrupalı ​​ortaklarla çok çeşitli kültürel projeler uygulayarak ikili kültürel alışverişi geliştirmek için çalışıyor. Bu vesileyle, Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasında çalışmalarına yeniden başlandı.

-Körfez- Avrupa Bakanlar Konseyi toplantıları ne gibi sonuçlar doğurdu? Şu anda ortak bir proje yürütülüyor mu?

*Bu düzenli bakanlar düzeyindeki toplantılar, AB ile Körfez ülkeleri arasındaki stratejik işbirliğini güçlendirmeyi, koordine etmeyi ve genişletmeyi amaçlıyor. Ortaklığımız ticaret, enerji ve yeşil geçiş gibi karşılıklı çıkarları ilgilendiren birçok konuyu kapsamaktadır. Geçen yılki toplantı, Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla aynı zamana denk gelen 7 Ekim’den hemen sonra Maskat’ta yapılmıştı. Bu koşullar altında olağanüstü bir toplantıydı. Ancak bu, Körfez ülkeleri ve Avrupa’nın hem İsrailliler hem de Filistinliler için iki devletli çözümü yeniden canlandırma konusundaki kararlılığını ortaya koydu. Hepimiz istikrarlı ve müreffeh bir Orta Doğu istiyoruz. Bu, aynı zamanda Arap ülkeleri ile İsrail arasında devam eden normalleşmeyi de içeriyor elbette.

-Donald Trump’ın, NATO’nun AB ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*NATO’nun diğer tarafıyla ilgili açıklamaların özellikle seçim öncesi abartılmaması gerekiyor. Özellikle seçim öncesi dönemde ABD gibi küresel bir oyuncunun bile güçlü ortaklara ihtiyacı var ve Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı göz önüne alındığında, birbirimize yakın durmamız her zamankinden daha önemli. Avusturya bu transatlantik ortaklığı güçlendirmeye tamamen kararlıdır. Biz NATO’da müttefik değiliz. Ancak demokratik değerler ve ortak çıkarlar çerçevesinde birleştiğimiz ABD ile yakın ilişkilerimize değer veriyoruz.

-Rusya karşısında Ukrayna’ya silahlı maddi desteğinize rağmen Rusya ile diyalog kapısının açık tutulmasını talep ediyorsunuz. Bunun sırrı nedir?

*Savaşlar nadiren savaş alanında, çoğunlukla da müzakere masasında biter. Bu amaçla, iletişim kanallarını sürdürmek için BM ve hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın bağlı olduğu Viyana merkezli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi diyalog platformlarına ihtiyacımız var. Bu en iyi haliyle klasik çoğulculuktur. Kendi dış politikamızın ‘yankı odalarına’ girme eğiliminin hayatlarımıza yönelik bir tehdit olduğuna inanıyorum. Elbette şu anda Rusya ile Ukrayna arasında yapıcı bir diyalog yürütmekten çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi büyük aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Ancak bir şey çok açık: Ukrayna müzakereleri Ukrayna olmadan yürütülemez. Rusya’nın egemen bir ülkeyi, neo-emperyalist güdüsüyle, bu ülkenin var olma hakkına sahip olmadığına inanarak işgal ettiğini unutamayız. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü yasadışı ve haksız saldırı savaşında uluslararası hukuku ve insancıl hukuku bariz bir şekilde ihlal etmesi karşısında Avusturya, siyasi açıdan tarafsız kalamaz ve kalmayacaktır. Ukrayna’yı ilk günden itibaren insani alanda güçlü bir şekilde destekledik. Ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle hiçbir zaman askeri teçhizat konusunda desteklemedik.

-Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının Avusturya’nın güvenliği ve ekonomisi üzerindeki etkisi nedir?

*Size bir örnek vereyim: Ukrayna’nın Lviv şehri Viyana’ya Avusturya’nın batı kesiminden daha yakın. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının başlangıcından bu yana, yerinden edilmiş 107 bin Ukraynalı Avusturya’da kayıt altına alındı. Yaklaşık 70 bin kişi şu anda Avusturya’da ikamet ediyor ve 40 binden fazla kişi destek alıyor. Gördüğünüz gibi bu savaş sadece Avusturya’yı değil tüm Avrupa’yı etkiledi. Ancak bu bir Avrupa savaşı değil. Ancak etkileri küresel ölçeğe ulaştı. Küresel gıda fiyatlarını veya enerji güvenliğini düşünün. Rusya’nın yakın çevremiz olan Batı Balkanlar’da yarattığı istikrarsızlığa da tanık oluyoruz. Bu da endişeyle takip ettiğimiz bir diğer gelişme.

-Bazı tarafsız Avrupa ülkelerinin NATO’ya katılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*Her ülkenin kendi tarihi ve kendi coğrafi konumu vardır. Rusya’nın doğrudan tehdidine ve Ukrayna’ya yönelik askeri saldırganlığına yanıt olarak Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılma kararına saygı duyuyoruz. Ancak Avusturya’nın durumu farklı. Askeri tarafsızlık ve Avrupa dayanışması güvenlik politikamızın ayırt edici özellikleridir ve biz buna çok değer veriyoruz. En önemlisi, hiçbir zaman siyasi ve ideolojik olarak tarafsız olmadık. Uluslararası hukuk kırmızı çizgimiz olmaya devam ediyor. BM Tüzüğü saldırıya uğradığında asla sessiz kalmayacağız. AB’nin onursal üyesi ve NATO’nun uzun vadeli ortağı olarak, kriz yönetimi görevlerinde kuvvetler ve polisle birlikte çalışmak da dahil olmak üzere, Avrupa ve ötesinde barış ve güvenliğe katkıda bulunmaya devam edeceğiz.

-Avusturya’nın Sudan krizi konusundaki tutumu nedir?

*Şu anda sorunlu alanlara inanılmaz derecede odaklanıyoruz. Ancak Ukrayna’da, Ortadoğu’da ve Sahel’de olup bitenlerin ortasında, çok endişe verici diğer gelişmeleri de unutmamalıyız. Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki silahlı çatışma, Sudan’ı sivil halk için insani bir kabusa sürükledi. Her iki tarafı da saldırıları derhal durdurmaya, müzakere masasına dönmeye ve sivil yönetime sorunsuz ve hızlı bir geçişin önünü açmaya çağırıyoruz. Ancak aynı zamanda, ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerinin faillerinden, hangi savaşan gruba mensup olduklarına bakılmaksızın hesap sorulmalıdır.