ABD Anayasa Mahkemesi, başkanlık yarışında delegelere kısıtlamalar getirdi

Washington'daki Anayasa Mahkeme binası ( Reuters)
Washington'daki Anayasa Mahkeme binası ( Reuters)
TT

ABD Anayasa Mahkemesi, başkanlık yarışında delegelere kısıtlamalar getirdi

Washington'daki Anayasa Mahkeme binası ( Reuters)
Washington'daki Anayasa Mahkeme binası ( Reuters)

ABD Anayasa Mahkemesi, oy birliğiyle, başkanlık seçimlerini kimin kazanacağına karar veren, halk oylamasını arkasına alan adayları desteklemesini şart koşabileceği ve halk oyuna aykırı oy kullanmak isteyen seçici delegeleri cezalandırabileceği kararına vardı.
Başkanlık seçimlerine dört ay kala çıkan bu karar, Anayasa Mahkemesi’nin seçici delegelere verilen klasik yetkiyi desteklemediğini göstermiş oldu.
Hakimler, 2016’daki başkanlık seçiminde halk oyuna uygun şekilde Hillary Clinton'a oy vermekten çekinen “sadakatsiz delegeler" denilen bazı kişilere cezai işlem uygulayan Colorado ve Washington'daki eyalet mahkemesinin kararını destekledi.
Delegeler kurulu, hangi eyalette parti toplantıları sonucunda hangi adayın ne kadar oy aldığını belirleyen 538 seçici delegeden oluşuyor.
Anayasa Mahkemesi hâkimlerinden Elena Kagan, mahkeme adına kaleme aldığı bildiride, ülke anayasasının ve milli tarihin, herhangi bir eyalete partisinin adayını destekleme ve halk oyuna uygun başkan adayını seçme sözü veren delegeye yönelik birtakım kısıtlamalar getirmesine izin verdiğini belirtti.
18.yüzyıl Amerikan anayasasında öngörülen sistem kapsamında, toplamda daha fazla oy alan değil, 50 eyalet ve Kolombiya bölgesindeki seçici delegelerin en fazla oyuna ulaşan kişinin başkan olması, Amerikan siyasal sistemin dikkat çekici özelliklerinden biri olarak biliniyor.
2016 ‘daki başkanlık yarışında 538 seçici delegeden 10’u eyaletinde halkın oyunu kazanmayan aday lehine oy kullanmıştı. Bu rakamın, bundan önceki 58 başkanlık seçimlerinden 5’inin sonucunu değiştirecek kadar yüksek bir sayıya ulaşması dikkat çekti.
Hakimler, Washington’daki eyalet yüksek mahkemesinin kararını desteklemiş ve üç sadakatsiz delegenin 1.000 dolar para cezasına çarptırılmasını, delegeler kurulu sürecini öngören yasaların işleyişine uygun bir durum olarak değerlendirmişti.
Hakimlerin bir taraftan Denver'deki 10.Yargitay Temyiz Mahkemesinin delegelerin istedikleri şekilde oy kullanabileceklerine dair aldığı kararı reddedip diğer taraftan Colorado'nun, sadakatsiz delegelerin  kullanmış olduğu oyları iptal etme kararını desteklemesi dikkat çekti.



ABD-Çin rekabetinin terazisindeki Gazze: Trump'ın planı oyunun kurallarını değiştirecek mi?

Al Majalla/AFP
Al Majalla/AFP
TT

ABD-Çin rekabetinin terazisindeki Gazze: Trump'ın planı oyunun kurallarını değiştirecek mi?

Al Majalla/AFP
Al Majalla/AFP

Şerbil Berakat

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi'ni kontrol altına alıp ‘Ortadoğu'nun Rivierası’na dönüştürme planıyla dünyayı şaşkına çevirdiğinde Çin, bu planı açıkça reddetti ve kapsamlı bir ateşkes ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşası çağrısında bulundu. Çin ayrıca, ‘Filistin'i Filistinliler yönetir’ ilkesini ve iki devletli çözümü vurguladı. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, o dönemde “Gazze Şeridi'ni zorla dönüştürmeye çalışmak sadece kaos getirecektir” yorumunda bulundu.

Yaklaşık sekiz ay süren ve ABD Başkanı Trump’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya ‘Gazze’deki işi bitirmek’ için serbest hareket etme hakkı verdiği bu sürecin ardından Trump, Gazze’yi rivieraya çevrime planından vazgeçti. Filistinlileri yerinden etme fikrini de içeren bu planın yerine, ateşkesin sağlanmasını ve daha geniş bağlamda savaşın sona erdirilmesini ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşasını amaçlayan, ‘Filistinlilerin bağımsız bir devlet kurma arzularını’ tanıyan ‘20 maddelik plan’ ortaya koydu.

Körfez bölgesinde görev yapan Çinli bir diplomat, özel bir görüşmede bu değişimi ‘hatayı yapanların bunu kendileri düzeltmeye karar verdikleri an’ olarak nitelendirdi. Bu ifade, Pekin'in 7 Ekim 2023'teki saldırıdan bu yana İsrail'in savaşı genişletmesine yardım eden ve ona silah ve siyasi destek sağlayan ülkenin ABD olduğu ve bu yüzden savaşı durdurabilecek tek ülkenin de yine o olduğu şeklindeki tutumunu doğru bir şekilde özetledi. Zira başka bir ülkenin, özellikle de Çin'in, ABD’nin hatalarını düzeltmesi mantıklı değil.

Proaktif girişimler

Çin’in bu tutumları geçici tutumlar değil. ABD’nin tutumu barış sürecinde tarafsız arabulucu rolünden çıkıp İsrail'e kontrolsüz bir taraflı yaklaşıma kayarken, Pekin'in Filistin-İsrail çatışmasına yaklaşımında izlediği ve sürdürdüğü ilkesel tarihi yaklaşımın bir parçasıydı. Bu yorum, Çin'in kaçınılmaz patlamayı öngörmesini sağlamakla kalmadı, aynı zamanda bunu önlemek için proaktif girişimlerde bulunmasını da sağladı. Hamas'ın Gazze Şeridi'ne saldırısından beş ay önce, özellikle 2023 yılının nisan ayında Çin, Suudi Arabistan ile İran arasında uzlaşı için Pekin’de varılan bir anlaşmayla sadece bir ay önce elde ettiği diplomatik ivmeyi kullanarak, İsrail ile Filistinliler arasındaki barış sürecinin yeniden başlatılması için arabuluculuk yapmayı teklif etti. Ancak bu girişim, o dönemde ABD başkanı olan Joe Biden’ın yönetiminin Suudi Arabistan ile kapsamlı bir anlaşma imzalamaya yönelik çabalarına odaklanmış olan İsrail'de yankı bulmadı. Bu anlaşma, Suudi Arabistan'ın Filistin devletinin kurulmasıyla ilişkilendirdiği Riyad ile Tel Aviv arasındaki ilişkilerin normalleşmesini de içeriyordu. Bu girişimi ısrarla sürdüren Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, aynı yılın haziran ayında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı Pekin'de ağırlayarak, ülkesinin Filistin meselesinin kapsamlı, adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesi için çaba göstermeye hazır olduğunu yineledi.

Arapların arkasında konumlandırma

Pekin, 7 Ekim 2023'teki saldırıyı aynı stratejik perspektiften, barış sürecinin başarısızlığının ve uluslararası toplumun işgali sona erdirip Filistinlilerin kendi kaderlerini belirlemelerine olanak sağlamadaki yetersizliğinin canlı bir örneği olarak yorumladı. Çinli stratejistler, bu bağlamda Hamas'ın saldırısını, Filistinlilerle barışın Arap ülkeleriyle bölgesel normalleşme süreci tamamlandıktan sonra ‘bunun bir ilk değil, son olması’ gerektiğine inanan Netanyahu'nun izlediği aşırı stratejik mantığa radikal bir tepki olarak nitelendirdi. Bu bakış açısı, Ortadoğu'yu iç içe geçmiş bölgesel nüfuz ağına dahil ederken karmaşık bir mesele olan Filistin davasını daha sonraki aşamaya erteleyen ABD stratejisiyle yakından bağlantılıydı.

Xinhua Haber Ajansı, Trump'ın planının uygulama ayrıntılarının eksik ve gösterişçiliğin hakim olduğunu düşünerek, Washington'ın Şarm eş-Şeyh zirvesini bölgedeki nüfuzunu yeniden kazanmak için kullanıp kullanmadığını sorguladı.

O dönemde ‘İsrail'in kendini savunma hakkını desteklemek’ ve saldırıya yanıt vermek sloganıyla uluslararası kutuplaşmaartarken, Çin, güvenliğin yeniden tesis edilmesinin barışa doğru ilerlemeyi gerektirdiği ve bunun da kronik Filistin sorununun çözülmesiyle olabileceği şeklindeki Arap ülkelerinin tutumuna uyum sağlamayı tercih etti.

Bu uyum, geçtiğimiz yılın mart ayında Pekin'de düzenlenen Çin-Arap İşbirliği Forumu'nda açıkça görüldü. Toplantının sonuç bildirgesinde, ‘Çin ve Arap ülkeleri arasında Filistin halkının haklarını destekleme ve bölgede barışı sağlamak için birlikte çalışma konusunda tam bir uzlaşı olduğu’ vurgulandı. Bildiri, Gazze Şeridi'ndeki savaşın derhal durdurulması ve iki devletli bir çözümün sağlanması için ciddi çabalar gösterilmesi çağrısında bulunurken, zorla yerinden edilme girişimlerini reddetti.

ABD Başkanı Donald Trump, Japonya'nın Osaka kentinde düzenlenen G20 Liderler Zirvesi'nde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya geldi, 29 Haziran 2019 (Reuters)ABD Başkanı Donald Trump, Japonya'nın Osaka kentinde düzenlenen G20 Liderler Zirvesi'nde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya geldi, 29 Haziran 2019 (Reuters)

Çin, Filistin'in konumunu zayıflatan engellerin aşılmasına ciddi bir katkı sağlamak amacıyla Hamas ve Fetih Hareketi (El Fetih) başta olmak üzere 14 Filistinli grubu, geçtiğimiz yılın temmuz ayında ‘Bölünmeyi Sonlandırmak ve Ulusal Birliği Teşvik Etmek için Pekin Deklarasyonu’nu imzalamaya ikna etmeyi başardı. Bu deklarasyon, geçici bir ulusal hükümetin kurulmasını, yeni bir Filistin Ulusal Konseyi için seçimlerin yapılmasını ve İsrail saldırıları karşısında birliğin ilan edilmesini içeriyordu.

Trump planına karşı üç husus

Gazze'deki acımasız katliamlar devam ederken ve uluslararası kamuoyu İsrail'e karşı tavır alırken, Çin, Hamas ve İsrail'in savaşı sona erdirmek için Trump'ın planını kabul etmelerine rağmen tutumunu değiştirmedi. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, planla ilgili yaptığı açıklamada ‘barışı yeniden tesis etmek ve hayatları kurtarmak için gösterilen tüm çabaları’ memnuniyetle karşıladıklarını belirtti, ancak ABD’nin önerisindeki yapısal kusurları vurgulayan üç önemli hususa dikkat çekti. Bunlardan birincisi, insani krizi etkili bir şekilde hafifleten ve bölgesel istikrarı yeniden tesis eden kapsamlı ve kalıcı bir ateşkesin sağlanması için ortak çabalar, ikincisi, Gazze'nin geleceğine ilişkin her türlü düzenlemenin Filistin halkının iradesine saygı göstermesi gerektiği ilkesine dayalı olarak ‘Filistinlilerin kendi kendilerini yönetmesi’ ilkesinin uygulanması ve üçüncüsü, geri adım atmadan iki devletli çözüme bağlı kalınmasıydı. Çin’e göre tarihsel adaletsizlikler ve şiddetin kökleri ancak bağımsız bir Filistin devletinin kurulması ve Filistinlilerin ulusal haklarının güvence altına alınmasıyla ortadan kaldırılabilir ve Filistinliler ile İsrailliler arasında kalıcı barış ve bir arada yaşama sağlanabilir. Bu üç husus, ABD’nin önerisindeki zayıflıkları, özellikle de bölgenin yönetimini denetleyecek olan Uluslararası Barış Konseyi'ne verilecek yetki sınırları ve kalıcı ateşkesi izlemek ve sürdürmekle görevli uluslararası güçle ilgili belirsizlikleri ele alıyor.

Resmi makamların temkinli tutumunun aksine Çin basını, Trump'ın planına daha açık bir şüpheyle yaklaştı. Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) yayın organı olan Halkın Günlüğü gazetesi, Şarm eş-Şeyh’taki Gazze konulu zirveyi ‘içeriksel olmaktan çok sembolik’ olarak nitelendirdi. Gazze’deki savaşın tarafları olan İsrail ve Hamas'ın zirveye katılmadığına dikkati çeken gazete, ‘Başlıca ilgili tarafları dışlayan hiçbir müzakere kalıcı barışa yol açamaz argümanını ileri sürerken iki devletli çözümü göz ardı etmenin ‘geçici ateşkesleri kırılgan hale getireceği ve her an çökebileceği’ uyarısında bulundu.

ABD Başkanı Donald Trump ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Şarm eş-Şeyh’te düzenlenen Gazze konulu zirveye katıldı, 13 Ekim 2025 (AFP)ABD Başkanı Donald Trump ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Şarm eş-Şeyh’te düzenlenen Gazze konulu zirveye katıldı, 13 Ekim 2025 (AFP)

Çin'in resmi haber ajansı olan Xinhua, Trump'ın planının uygulama ayrıntılarının eksik olduğunu ve gösterişçiliğin hakim olduğunu değerlendirerek, Washington'ın Şarm eş-Şeyh zirvesini bölgedeki nüfuzunu yeniden kazanmak için kullanıp kullanmadığını sorguladı.

Uluslararası güç ve yeniden yapılanma

Çin'in Trump planına yönelik şüpheci yaklaşımı, özellikle de Arap ülkelerinin plandaki boşlukları doldurma çabaları çerçevesinde Pekin'in kendisini bu plandan tamamen soyutlayacağı anlamına gelmiyor.

Mısır'ın eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Muhammed Hicazi, özellikle Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi konuşmasında iki devletli çözümün uygulanması gerektiğine değindiği ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından Gazze'ye uluslararası güçlerin konuşlandırılması için bir karar alınmasını talep ettiği için Çin'in Şarm eş-Şeyh’teki zirvede önerilen çözüm için uygun gördüğü her türlü desteğin önemli ve gerekli olduğuna inanıyor. Çünkü iki devletli çözümün uygulanması ve BMGK’nin bir karar çıkarması talebi, Pekin'in tercih ettiği yaklaşıma uygun ve bu tür harekete uluslararası meşruiyet kazandıracak bir adım.

Gazze’de konuşlandırılması planlanan uluslararası güç BM'nin yetkisi altında faaliyetlerini yürütür ve Filistin'in egemenliğine saygı gösterirse, Çin bu güce anlayış gösterebilir ve hatta destek verebilir.

Hicazi al Majalla’ya yaptığı açıklamada, Mısır’ın Gazze’deki uluslararası güçle ilgili herhangi bir karar önermeden önce Çin ve diğer daimî üyelerle koordinasyon içinde olacağını söyledi. Pekin'in Gazze'nin yeniden inşası için Mısır'ın planını destekleyeceğinden emin olduğunu belirten Hicazi, bu planın önümüzdeki dönemde Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için uluslararası toplumun referans noktası olacağına inanıyor.

Birçok uzman, uluslararası bir güç oluşturmanın başarısının Amerikan planının kaderini belirleyen en önemli faktör olabileceğini vurgularken, Çinli yazar ve uluslararası ilişkiler uzmanı Zhao Zhijun, Çin'in bu güce karşı son derece ihtiyatlı olduğunu ifade ediyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Zhao Zhijun, Gazze’de konuşlandırılması planlanan uluslararası güç BM'nin yetkisi altında faaliyetlerini yürütür ve Filistin'in egemenliğine saygı gösterirse, Çin bu güce anlayış gösterebileceğini ve hatta destek verebileceğini, ancak önerinin ABD tarafından yönlendirilmesi ve BM’nin yetkisi altında olmaması halinde Pekin'in bunu, ABD'nin Ortadoğu'daki nüfuzunu genişletmeyi amaçlayan yeni bir aracı olarak göreceğini belirtti.

Çin'in Mısır liderliğindeki gücün kurulmasına karşı çıkmayacağını, fakat açıkça destek vereceğini de açıklamayacağını düşünen Zhao Zhijun, Pekin'in temkinli tavrının, kasım ayında yapılması planlanan Kahire yeniden inşa konferansında daha büyük bir rol oynamak da dahil olmak üzere, gelecekte manevra alanı bırakma isteğini yansıttığını söyledi.

ABD’nin ‘geri dönüşü’ ve jeopolitik rekabet

Öte yandan gözlemciler ve uzmanlar, Çin'in Filistin meselesindeki güçlü konumuna olan güvenine rağmen, ABD ile arasındaki jeopolitik rekabetin yoğunlaştığı bir dönemde Trump'ın Gazze’deki savaşı sona erdirme planının ve Pekin’in davet edilmediği Şarm eş-Şeyh’teki zirvesinin, Kuşak ve Yol Girişimi'nin stratejik merkezi olarak kabul edilen bölgedeki diplomatik ve siyasi nüfuzunun sınırlı olduğunu gösterdiğinden Pekin için endişe kaynağı olup olmadığı konusunda görüş ayrılığı içindeler. Çin’in son birkaç yıldır bu bölgeye muazzam ekonomik ve siyasi kaynaklar aktardığı biliniyor.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Çin'in Pekin kentindeki Büyük Halk Sarayı'nda, 18 Temmuz 2017 (Reuters)Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Çin'in Pekin kentindeki Büyük Halk Sarayı'nda, 18 Temmuz 2017 (Reuters)

Diğer gözlemciler ve uzmanlar ise Trump'ın Netanyahu'ya sınırsız desteği, uluslararası ve Amerikan kamuoyunun Filistinliler lehine değişen tutumu ve İsrail'in Doha'ya hava saldırısı düzenlemesinin ardından Körfez ülkeleri için ABD'nin güvenlik şemsiyesine dair artan şüphelerin, Trump'ı tutumunu düzeltmek ve Arap ülkelerinin güvenini geri kazanmak için belirsiz bir hamle yapmaya ittiğini düşünüyor. Ayrıca Trump'ın önerdiği planın yakında çökecek gösterişli bir jestten ibaret olduğu, çelişen çıkarların ağırlığı ve bölgede barış için net bir Amerikan vizyonunun olmaması nedeniyle er ya da geç çökeceğini belirtiyorlar.

Suudi Arabistan, Çin'in İslamabad'ın başlıca silah tedarikçisi olduğu ve Pekin'in bölgesel güvenlikte giderek daha etkili bir aktör haline geldiği bir dönemde Pakistan ile savunma anlaşması imzaladı.

Bu ikinci görüşü savunanlar arasında, Batı Asya ve Afrika Araştırmaları Enstitüsü'nün kıdemli araştırmacısı ve Çin Sosyal Bilimler Akademisi Siyaset Bilimi Bölümü direktörü Dr. Tang Zhichao da bulunuyor. Dr. Tang Zhichao, Al Majalla’ya yaptığı açıklamada, Trump'ın barış planını önermesinin ve Şarm eş-Şeyh’te Gazze konulu zirvenin düzenlenmesinin, bir dereceye kadar Trump’ın Nobel Barış Ödülü'nü kazanma hırsını körükleme girişimi ve İsrail'in Katar'a saldırısının ardından bölgeyi, özellikle de Arap Körfez ülkelerini saran panik ve öfkeye karşı atılmış bir adım olduğunu sbelirtti.

Çin Ortadoğu Araştırmaları Derneği Başkan Yardımcılığı ve Genel Sekreterliği görevi gören Dr. Tang, Trump'ın planının Amerikan hegemonyasına dönüşün başlangıcı olduğu yönündeki söylemlerin oldukça şüpheli olduğunu ifade etti. Dr. Tang’a göre Trump'ın savaşı teşvik ederken birdenbire kendini barış elçisi olarak ortaya atması onun gerçek niyetleri ve planının gerçekçiliği hakkında soru işaretleri yarattı.

‘Büyük İsrail Planı'nın ortaya çıkmasının ve Tel Aviv'in bölgesel düzeni yeniden şekillendirme çabalarının, Trump'ın İsrail'e sınırsız desteğinin doğrudan bir sonucu olduğunu belirten Dr. Tang, “Bu yaklaşım, ABD’nin bölgedeki konumunu zayıflatmaktan başka bir işe yaramayacak” değerlendirmesinde bulundu. Dr. Tang, buna karşın Çin'in ‘bölgesel güvenliğin destekçisi ve kurucusu olarak rolünü ve Arap ülkelerini barış ve kalkınmada ortaklar olarak görmesini’ Çin'in Ortadoğu'daki güvenilirliğini ve siyasi ve güvenlik alanındaki etkisini benzeri görülmemiş bir şekilde artırdığını söyledi.

Pekin'deki Diaoyutai Devlet Konukevi'nde Çin-Arap İşbirliği Forumu'nun 10. Bakanlar Toplantısı'nın açılış töreni öncesinde çekilen hatıra fotoğrafı, 30 Mayıs 2024 (AFP)Pekin'deki Diaoyutai Devlet Konukevi'nde Çin-Arap İşbirliği Forumu'nun 10. Bakanlar Toplantısı'nın açılış töreni öncesinde çekilen hatıra fotoğrafı, 30 Mayıs 2024 (AFP)

Öte yandan Pekin'deki Yabancı Diller Okulu'nda Arapça çalışmaları profesörü olan Dr. Yu Mai, tamamen farklı bir yaklaşım sergiliyor. Dr. Yu, Trump'ın planını ABD'nin Ortadoğu'daki rolünün geri dönüşüyle ilişkilendirmenin, Çin ve ABD'nin bölgesel angajman modelleri arasındaki temel farkı vurguladığını düşünüyor. Dr. Yu’ya göre Washington geleneksel güvenlik ittifaklarına ve siyasi müdahaleye dayanırken, Çin ekonomik entegrasyon, kalkınma iş birliği ve büyük güçlerin karakteristik diplomasi yoluyla tamamlayıcı bir rol oynuyor.

Al Majalla’ya konuşan Dr. Yu, ekonomi ve güvenlik alanlarında Çin'in bölgedeki rolünün sınırlı olmadığını, aksine Batı hegemonyası çerçevesinde Çin'in rolünü değerlendirmek yanlış bir algı olduğunu göz önünde bulundurarak, etkinliği kademeli ve pratik bir şekilde yeniden tanımladığını kaydetti. Çin’in sıfır toplamlı oyunları reddettiğini ve nüfuzunun, kalkınma yoluyla istikrarı teşvik eden ve diyalog yoluyla anlaşmazlıkları çözen uzun vadeli stratejisinde açıkça görüldüğünü belirten Dr. Yu, bunun bölgesel güvenlik sistemine önemli bir katkı sağladığını, onun bir alternatifi olmadığını vurguladı.

Çin uzmanı Tamara Birru, Çin'in Ortadoğu'nun ABD'nin oyun alanı olduğunu ve bölgedeki ülkelerin Washington'ı asla terk etmeyeceğini çok iyi bildiğini söyledi. Bu yüzden Çin’in enerji güvenliği ve Kuşak ve Yol Girişimi için Ortadoğu'nun önemini göz önünde bulundurarak, bölgede ABD ile rekabet etmek istemediği ve Washington'ı kızdırmaya gerek duymadığı değerlendirmesinde bulunan Birru, Çin’in bunun yerine Ortadoğu ülkeleriyle ekonomik ilişkileri güçlendirmeye ve ortak askeri tatbikatlar ve eğitimler yoluyla güvenlik ve askeri varlığını sürdürmeye odaklandığını belirtti.

Bu arada Çin Devlet Başkan Yardımcısı Han Zheng, Şarm eş-Şeyh’teki Gazze konulu zirvenin ardından, başta Körfez ülkeleri olmak üzere Çin ile Arap ülkeleri arasındaki iş birliğinden geri adım atılmayacağını vurgulamak amacıyla Suudi Arabistan'da başlayan ve Kuveyt ile Katar'ı da kapsayan Körfez bölgesinde siyasi ve ekonomik bir resmi tur gerçekleştirdi.

Birçok Çinli uzman, Trump'ın Gazze'den başlayarak Ortadoğu'yu ABD'nin çıkarlarına göre yeniden şekillendirme planının başarılı olup olmayacağına bakılmaksızın, Batılı meslektaşlarının bölgedeki Çin stratejisine ilişkin değerlendirmelerinin geleneksel çerçevelerle sınırlı kaldığına inanıyor. Bu değerlendirmeler, Pekin'in rolünü güvenlik konusunda bedavacılık yapmak ve Washington ile stratejik rolleri paylaşmakla sınırlandırıyor, yani güvenlik yönetimini Amerikalılara bırakıp karşılığında Çin'in ekonomik kazançlara yatırım yapmasını öngörüyor. Ancak bu yorumlar, Çin’in güç araçlarındaki temel değişiklikleri göz ardı ediyor. Zira bu araçlar, bölgesel güç dengesini yeniden şekillendirebilecek dolaylı güvenlik boyutlarını da içerecek şekilde genişledi. Çin’in İslamabad’ın başlıca silah tedarikçisi ve en yakın askeri ortağı olduğu bir dönemde Suudi Arabistan’ın Pakistan ile ortak savunma anlaşması imzalaması, bunun bir örneğiydi. Bu durum, Pekin'i dolaylı da olsa bölgesel güvenlik denkleminde giderek daha etkili bir aktör haline getirirken, ABD geleneksel güvenlik rolüne olan güveni yeniden tesis etmekte zorlanıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Latin Amerika’da askeri yığınak: “ABD, personele gizlilik sözleşmesi imzalatıyor”

ABD'nin Karayipler'deki askeri nüfuzunu artırması tartışma yaratıyor (Reuters)
ABD'nin Karayipler'deki askeri nüfuzunu artırması tartışma yaratıyor (Reuters)
TT

Latin Amerika’da askeri yığınak: “ABD, personele gizlilik sözleşmesi imzalatıyor”

ABD'nin Karayipler'deki askeri nüfuzunu artırması tartışma yaratıyor (Reuters)
ABD'nin Karayipler'deki askeri nüfuzunu artırması tartışma yaratıyor (Reuters)

ABD, Latin Amerika'daki operasyonlara katılan askerlere gizlilik sözleşmesi imzalatıyor.

Kimliklerinin açıklanmaması şartıyla Reuters'a konuşan ABD'li yetkililer, Latin Amerika ve Karayipler'deki operasyonlarda yer alan askerlerin imzaladığı sözleşmelerin detaylarına dair bilgi paylaşmadı.

Haberde, askeri yetkililerin ulusal güvenlik sırlarını gizli tutmalarının zaten zorunlu olduğu hatırlatılarak, ek bir gizlilik sözleşmesi şartı koşulmasının "epey sıradışı olduğu" vurgulanıyor.

Kaynaklar, kaç askeri yetkilinin bu sözleşmeleri imzaladığına dair bilgi vermiyor.

ABD Başkanı Donald Trump, uyuşturucu kaçakçılığını durdurma gerekçesiyle Latin Amerika'ya askeri yığınak talimatı vermişti. Cumhuriyetçi lider, CIA'e Venezuela'da operasyon düzenleme emri verdiğini de duyurmuştu.

Pentagon, Gerald Ford uçak gemisini Venezuela açıklarında konuşlandırdığını geçen hafta bildirmişti. Ayrıca bölgeye helikopter, F-35 savaş şetleri, füzesavar gemisi ve nükleer denizaltı gönderildiği de ifade edilmişti.

Reuters'ın aktardığına göre bölgede 17 bine yakın asker konuşlandırıldı.

Uzmanlar, bu hamlelerle uyuşturucuyla mücadele operasyonları için gerekli olanın çok ötesinde bir askeri yığınak yapıldığına işaret ediyor.

Amerikan medyasındaki analizlerde de Trump'ın Venezuela lideri Nicolas Maduro'yu devirmeyi amaçladığı yorumlarına yer verilmişti. Beyaz Saray, Venezuela liderinin başındaki ödülü bu yıl 50 milyon dolara yükseltmişti.

Amerikan ordusu, eylülün başından bu yana bölgede 13 saldırı düzenledi. Aralarında Venezuela, Kolombiya ve Ekvador vatandaşlarının da yer aldığı en az 57 kişi öldürüldü.

Latin Amerika'daki gerginlik Kolombiya'ya da sıçramıştı. ABD Hazine Bakanlığı, Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, eşi Veronica del Socorro Alcocer Garcia, oğlu Nicolas Petro ve İçişleri Bakanı Armando Benedetti'yi yaptırım listesine almıştı.

Trump, solcu Petro'ya "uyuşturucu lideri" demiş, Kolombiyalı siyasetçi de "Trump daha Kolombiya'nın haritadaki yerini bilmiyor" diye karşılık vermişti.

Independent Türkçe, Reuters, Latin Times


Trump, Hindistan Başbakanı’nı taklit etti ve ona şakayla ‘katil’ dedi

ABD Başkanı Donald Trump ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi, geçtiğimiz şubat ayında Beyaz Saray'da düzenlenen ortak basın toplantısında el sıkıştı. (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi, geçtiğimiz şubat ayında Beyaz Saray'da düzenlenen ortak basın toplantısında el sıkıştı. (Reuters)
TT

Trump, Hindistan Başbakanı’nı taklit etti ve ona şakayla ‘katil’ dedi

ABD Başkanı Donald Trump ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi, geçtiğimiz şubat ayında Beyaz Saray'da düzenlenen ortak basın toplantısında el sıkıştı. (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi, geçtiğimiz şubat ayında Beyaz Saray'da düzenlenen ortak basın toplantısında el sıkıştı. (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump, Güney Kore'de düzenlenen Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) zirvesinde yaptığı konuşmada, Hindistan Başbakanı Narendra Modi'yi esprili bir şekilde ‘katil’ ve ‘çok sert’ olarak nitelendirdi.

Şarku’l Avsat’ın BBC’den aktardığına göre dün konuşan Trump, geçtiğimiz mayıs ayında Hindistan ve Pakistan arasında çatışmaların patlak verdiği ve her iki ülkede de onlarca kişinin öldüğü, ancak birkaç gün sonra gerginliğin azaldığı dönemde Hindistan Başbakanı’yla yaptığı konuşmayı taklit etti.

Trump, Beyaz Saray'ın YouTube kanalında yayınlanan videonun 36’ncı dakikasında şu ifadeleri kullandı: “Başbakan Modi'ye büyük saygı ve sevgi duyuyorum, aramızda harika bir ilişki var. Aynı şekilde Pakistan Başbakanı da harika bir adam, o bir saha komutanı, neden saha komutanı olduğunu biliyor musunuz? O büyük bir savaşçı. Aynı zamanda büyük bir adam.”

Trump şöyle devam etti: “Yedi uçağın düşürüldüğünü okudum. Savaşıyorlar ve bu tehlikeli bir durum. Bu iki nükleer güç şiddetli bir savaşa girmiş durumda. Başbakan Modi'yi aradım ve ona şöyle dedim: Sizinle iş yapamayız. Hayır, sizinle iş yapmamalıyız. Pakistan'la savaş başlatıyorsunuz. Biz bunu yapmayacağız.”

Trump sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonra Pakistan'ı aradım ve dedim ki: Hindistan'la savaştığınız için sizinle iş yapmayacağız. Bildiğiniz gibi, ikisi de nükleer güçler. Onlar dediler ki: Savaşmamıza izin vermelisiniz. İkisi de savaştıklarını söylediler. İkisi de güçlü uluslar.”

Hindistan Başbakanı hakkında esprili bir dille konuşmaya devam eden Trump, “Modi çok yakışıklı, ama bana bir katil gibi cevap verdi ve şöyle dedi: Hayır, savaşacağız. O çok katıdır. Ben de merak ettim: Aman Tanrım, bu benim tanıdığım adam mı? Ama kısa bir süre sonra ikisi de nazik davrandılar ve sadece iki gün sonra beni aradılar ve şöyle dediler: Anlıyoruz ve savaşmayı bırakacağız... Bu inanılmaz değil mi?”

ABD Başkanı Donald Trump'ın, yaklaşık otuz yıldır iki nükleer güç arasında yaşanan en kötü askeri gerginliğin ardından Hindistan ve Pakistan'ın ateşkes kabul ettiğini duyuran kişi olduğunu belirtmek gerekir.

Trump, her iki tarafın gösterdiği ‘sağduyuyu’ övdü ve dünyanın birçok ülkesi iki komşu ülke arasındaki gerginliğin azalmasını memnuniyetle karşıladı.