Haber Analiz: Suudi Arabistan’ın yolsuzlukla mücadele yöntemi sistemin gelecekteki verimliliği için sonuç alan bir yaklaşım

Haber Analiz: Suudi Arabistan’ın yolsuzlukla mücadele yöntemi sistemin gelecekteki verimliliği için sonuç alan bir yaklaşım
TT

Haber Analiz: Suudi Arabistan’ın yolsuzlukla mücadele yöntemi sistemin gelecekteki verimliliği için sonuç alan bir yaklaşım

Haber Analiz: Suudi Arabistan’ın yolsuzlukla mücadele yöntemi sistemin gelecekteki verimliliği için sonuç alan bir yaklaşım

Suudi Arabistan, 2030 Vizyonu’nun temel unsurlarını güçlendirme ve gerçekleştirme sürecinde Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu aracılığıyla tüm büyük ve küçük çevrelerde yolsuzlukla savaşmaya ve bu mücadelenin sonuçlarının aylık listelerini yayınlamaya devam ediyor. 
Suudi Arabistan, vizyonu ve yöntemi sayesinde her türlü yolsuzluğun ortadan kaldırılmasını, yasanın mali veya idari yolsuzluk davası içinde ihlal eden her bireye uygulanabilirliğini ve izlenen prosedürleri Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu aracılığıyla şeffaflık ve bütünlükle yükümlü kılmalarını sağlıyor.
Suudi Arabistan'daki yolsuzluk davalarıyla mücadele projesi yıllar önce büyük oranda arttı. Milyarlarca doların devletin hazinesine iade edilmesiyle ​​sonuçlanan davalarda, söz konusu kişiler kamu savcılığına sevk edilerek tüzük uyarınca haklarında gereken kararlar verildi.
Suudi Arabistan, Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu (Nazaha) tarafından şubat ayında bu yılki bakanlık toplantısında yayınlanan ve G20 tarafından memnuniyetle karşılanan duyurunun ardından yolsuzlukla mücadele zorlukları konusunda uluslararası işbirliği arayışına ve hesap verebilirlik ve dürüstlük düzeyini yükseltmenin önemini vurgulamaya devam etti.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü, Suudi Arabistan'ın bu alandaki  katkısını tanıyarak, 2019 yılı Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde dünya genelinde 180 ülkeden 51. sırada listeleyerek bu çabayı
taçlandırdı. 

Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu
Suudi Arabistan’ın yolsuzlukla mücadele çerçevesi, Suudi Veliaht Prensi Prens Muhammed bin Selman başkanlığında yüksek bir komisyon kurulması için verilen kraliyet kararının ardından 2017 Kasım ayından itibaren genişleyerek güçlendi. Kamu parası ve yolsuzlukla mücadele konularını takip etmek için Kamu Gözetim Divanı Başkanı, savcılık ve devlet güvenliği başkanının da yer aldığı komisyon 2019 yılında oluşturuldu.
Komisyon’un rolü, kamu yolsuzluklarında ihlalleri ve suçları belirleyerek ilgili kişi ve kuruluşları tespit etmek. Aynı zamanda, uygun gördüklerinin yardımını alarak soruşturma ve gözetim ekipleri oluşturmak ve daha sonra Kral’a ayrıntılı bir rapor sunmak.
Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu aynı zamanda, 116 kişinin hayatını kaybettiği ve 350 kişinin de kaybolduğu 2009 Cidde Sel felaketine yönelik soruşturma dosyasını yeniden açmak için çalıştı.  
Suudi gazeteleri, Cidde Sel Felaketi konusunu önemli bir yerel yolsuzluk sorunu olarak ele aldı. Özellikle 320'den fazla sanığın suçlanması ispatlandıktan sonra ve ayrıca davayı ve olaylarda katkısı olanları gizleyenler ve suçlu bulunanlara karşı verilen nihai yargı kararlarının uygulanmasını erteleyenler belirlendikten sonra bu sorun Suudi Arabistan’ın en önemli sorunu haline geldi. 
Komisyon 2009 Kasım ayı içinde rüşvet, zimmete para geçirme, kara para aklama ve nüfuzun sömürülmesi de dahil olmak üzere birçok davadan suçlanan bir dizi Suudi prensine, yetkiliye ve işadamına yönelik bir liste yayınladı.

Milyarların geri alınması
Komisyon, yüksek rütbeli ticari pozisyonlar da dahil olmak üzere önde gelen isimlerin tutuklanması sonucunda, önceki yıl almış olduğu yerel düzeyde yolsuzlukla mücadele çabalarının en önemli sonucu olarak 2019 yılında yolsuzlukla suçlananlara yönelik 381 kişi yargılandığı çözüm davalarında yaklaşık 400 milyar riyal (106 milyar dolar) ile sonuçlanan büyük bir başarı elde etti. Davada yolsuzluk suçlaması kanıtlanmayanlar serbest bırakıldı ve kendilerine atfedilen suçlamaları ve anlaşmayı kabul eden 87 kişiyle bir anlaşma yapıldı.
Suudi Arabistan'ın yolsuzlukla mücadele çabaları sadece kendi ülkesinin sınırlarıyla sınırlı değil. Suçlu, Suudi Arabistan'dan ayrıldıktan sonra da kişi hakkında araştırmalara ve takibe devam ediliyor. Suudi soruşturmaları sonucu son günlerde, hükümet fonlarında yaklaşık 11 milyar doları yanlış yöneterek kendisi, akrabaları ve yardımcıları için dağıtarak Kanada'ya kaçan üst düzey bir yetkili tespit edildi.
Suudi Arabistan, daha önce Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı'nda eski bir resmi bakan olan Saad el-Ceberi’yi tutuklaması için Uluslararası Polise (İnterpol) iade talebinde bulundu.

Beraati Zimme Fonu
Krallıktaki yolsuzlukla mücadele komisyonları ve kurumları, anlaşmaları sonucu geri alınan yüksek miktarlardaki paraların yanlış ve yasal olmayan yerlerden çeşitli yollarla buldukları doğru ve en önemlisi beraati zimme fonu adını verdikleri yerlere iade etmek için tam bir kararlılıkla çalışıyor. 
Bu fon, kısa süreli çalışan veya görevlendirilen tüm devlet memurları ve yasadışı olarak aldığı kamu parasına olan yükümlülüğünü yerine getirmek isteyenler veya düşük gelirli insanlar için sosyal kredi programına dağıtılmak üzere hediye veya ayni bağış olarak fon sağlamak isteyen herkesi hedefleyen bir banka hesabı olarak biliniyor. 

Uluslararası Etki
Suudi Arabistan’ın çabaları 2019 yılının Haziran ayında uluslararası onay aldı. Mali Çalışma Grubu FATF’ın ABD Orlando’da yapılan genel toplantısında Suudi Arabistan’ın üyeliği kabul edildi.  Böylece gruba üye olan ilk Arap ülkesi oldu.
Onay, Riyad’ın Mali Çalışma Grubu tarafından onaylanan eylem planının uygulanmasında gösterdiği prosedür ve çabaları ana hatlarıyla kaydettiği somut ilerlemeleri hakkında raporlar sunmasının ardından gerçekleşti.
Suudi Arabistan aynı zamanda, Kasım 2004'ten bu yana “MENA FATF” Mali Çalışma Grubu'nun kurucu üyesi arasında yer alıyor.
Riyad, 2015 yılı başında Mali Çalışma Grubu FATF tarafından gözlemci üye olarak katılmak için davet edildi. Grup, kara para aklama, terörizmi finanse etme ve silahların yayılmasıyla mücadele için uluslararası standartlar, politikalar ve en iyi uygulamaları yayınlamakla ilgileniyor. Davet, Suudi Arabistan’ın uluslararası ve bölgesel düzeydeki konumu, kara para aklama, terörist finansman ve silahların yayılması ile mücadele alanında gösterdiği çabalar ve önlemler ve bu alandaki uluslararası standart ve gereklilikleri yerine getirerek ilgili tüm uluslararası ve ikili anlaşmalara bağlılığı için bir takdir olarak geldi.
Suudi Krallığı, Haziran 2018'de karşılıklı değerlendirme sürecini sonlandırdı ve kara para aklama, terörizmin finanse edilmesi ve silahların yayılması ile mücadele alanında ilgili makamlar tarafından üstlenilen kontrol önlemlerinin etkinliğini ve verimliliğini gösterdi.



Demokratik ülkeler ‘gri bölge’ savaşlarını nasıl kazanır?

Rusya devlet Başkanı Putin, Kırım'ın Ukrayna'dan alınması ve Rusya'ya ilhakının yıl dönümünü bir Rus savaş gemisinde kutladı (Reuters)
Rusya devlet Başkanı Putin, Kırım'ın Ukrayna'dan alınması ve Rusya'ya ilhakının yıl dönümünü bir Rus savaş gemisinde kutladı (Reuters)
TT

Demokratik ülkeler ‘gri bölge’ savaşlarını nasıl kazanır?

Rusya devlet Başkanı Putin, Kırım'ın Ukrayna'dan alınması ve Rusya'ya ilhakının yıl dönümünü bir Rus savaş gemisinde kutladı (Reuters)
Rusya devlet Başkanı Putin, Kırım'ın Ukrayna'dan alınması ve Rusya'ya ilhakının yıl dönümünü bir Rus savaş gemisinde kutladı (Reuters)

Savaş ve barış arasında, kavramların farklılaştığı ve kuralların karmaşıklaştığı ‘gri bölge’ olarak anılan belirsiz bir bölge var. Bu bölge, bir ülkenin bir başka ülkeye zarar veren faaliyetlerde bulunduğu yeri temsil ediyor. Öte yandan bu faaliyetler, savaş eylemleri olarak kabul edilse de yasal açıdan savaş eylemleri değildir.
Eski bir İngiliz ordu mensubu olan Albay Richard Kemp tarafından hazırlanan ve ABD merkezli Gatestone Enstitüsü tarafından yayımlanan bir raporda, demokratik ülkelerin gri bölgedeki otoriter devletlerin ve terör örgütlerinin eylemlerine ilişkin tutumları ve bunlarla nasıl mücadele edebileceklerine dair bir incelemeye yer verildi.
İngiltere Kabine Ofisi'nde uluslararası terörle mücadele ekibinin başkanı olarak görev yapan Kemp, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin, bu ay geçici ulusal güvenlik strateji belgesini yayınladığını, aynı şekilde Atlantik Okyanusu’nun karşısında İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın, Parlamento’ya entegre bir güvenlik, savunma, kalkınma ve dış politika belgesi sunduğunu söyledi. Biden ve Johnson, söz konusu belgelerde gri bölgedeki giderek artan zorluklarla ilgili endişelerini dile getirirken bunlara daha etkili bir şekilde yanıt vermek için önlemler alma sözü verdiler. Rapor, gri alanın, ülkeler arasındaki normal jeopolitik rekabetin dışında kalan, ancak silahlı çatışma düzeyine ulaşmayan zorlayıcı eylemlerin yer aldığı barış ve savaş arasındaki yer olduğuna dikkati çekti. Gri bölgedeki eylemler, genellikle teröristler dahil olmak üzere vekiller kullanan ülkeler ve terör örgütlerinin kendileri tarafından gerçekleştiriliyor. Gri bölgenin kuralları genellikle agresif, belirsiz, inkar edilebilir ve görünmezdir. Hedef ülkelere zarar vermeyi, onları zorlamayı ve etkilemeyi veya istikrarlarını bozmayı ya da uluslararası statükoya zarar vermeyi amaçlar. Bir yandan büyük bir askeri müdahaleden kaçınırken diğer yandan gerilimi daha da artırma tehdidiyle hedef ülkeyi yıldırmaya ve caydırmaya çalışırlar.
Albay Kemp, Alman Haber Ajansı’nda (DPA) yer alan analizinde, gri bölgenin yeni bir fenomen olmadığını, aksine dünya genelinde en baskın çatışma biçimi olduğunu belirtiyor. Bunun yanı sıra küreselleşme ve teknolojinin, bu tür eylemlerin sıklığını, etkililiğini ve ortaya çıkma hızını artırdığına işaret eden Albay Kemp, ABD ve İngiltere'nin de bu durumun farkında olduklarını vurguladı. Albay Kemp, siber alan, uzay, internet, sosyal medya, dijital propaganda ve insansız hava araçları (İHA) gibi giderek daha güçlü hale gelen ‘gri savaş’ araçlarını kullanan daha fazla aktörün devreye girdiğine dikkati çekti. Bu aktörlere verilen örnekler arasında Rusya’nın 2018 yılında Birleşik Krallık'ta bir kişiyi sinir gazı ile öldürme girişimi, Kırım'ın ilhakı, Avrupa parlamentosu seçimlerine müdahale çabaları, Çin'in Güney ve Doğu Çin denizlerindeki tartışmalı adalar üzerinde egemenlik ilan etme taktikleri ve eylemleri, Hindistan'a karşı Ladakh bölgesindeki askeri saldırısı, Hong Kong'a yönelik şiddetli baskısı ve İran’ın Ortadoğu, Güney Amerika, ABD, Avrupa ve diğer yerlerde tekrarlanan terörist saldırıları, uluslararası tankerlere el koyma ve saldırıda bulunma ve vekilleri aracılığıyla Irak’taki ABD’ye ait tesislere füze saldırıları düzenlemesi de yer alıyor. Batılı ülkelerin elinde, kendilerini veya müttefiklerini hedef alan ve çok taraflı koordinasyonu daha etkin bir şekilde kullanan gri bölge eylemlerine karşılık vermek için birçok proaktif ve reaktif seçenek bulunuyor. Amaç, caydırıcılığın yanı sıra topyekün bir çatışmaya yol açabilecek gerilimleri önlemektir. Seçenekler, diplomasi, basın, ekonomi ve askeri olmak üzere dört kategoriye ayrılır.
Söz konusu gri bölge eylemlerine askeri olarak karşılık verme kategorisi, NATO güçlerinin, Rusya'nın saldırı olasılığına karşı Litvanya'da konuşlandırılması ve İngiliz Kraliyet Donanmasına ait uçak gemilerinin Güney Çin Denizi'ndeki seyrüsefer özgürlüğünün sağlanması için devriye gezmeleri gibi sembolik güç gösterilerinin yanı sıra sınırlı konvansiyonel savaş, gizli operasyonlar, siber saldırılar ve casusluk gibi seçenekleri barındırıyor. 
Bu seçeneklerin her biri, gri bölge eylemlerine karşı son derece önemli olabilir, ancak önemli politik riskleri de beraberinde getirmektedir. ABD’nin 2020’de İran'ın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'yi hedef alan füze saldırısı, bunun en büyük örneğidir. Süleymani, diğer kötü niyetli faaliyetlerin yanı sıra, uzun yıllar ABD’yi ve müttefiklerini hedef alan saldırıları organize eden ve gri bölgenin önde gelen isimlerinden biriydi. Demokratik ülkelerin gerilim yaşama korkusu, gri bölgede askeri seçeneklerin kullanımı konusunda büyük kısıtlamalara yol açarken bu durum İran gibi otoriter ülkeler tarafından sömürülüyor. Oysa verilecek karşılık dikkatli bir şekilde hesaplandığı takdirde Başkan Biden’ın uyardığı türden bir tırmanma pek olası değildir. Gri bölge eylemlerinin asıl amacı, ABD ve müttefikleri ile topyekun bir çatışmaya girmekten kaçınmaktır.
Kemp, Batılı güçler tarafından yürütülen tüm askeri operasyonların, hükümetlerin askeri operasyonların yürütülmesinin veya kanunları uygulama prosedürlerinin belirli operasyonlarda geçerli olup olmadığına dair net bir karar almasıyla gri bölge de dahil olmak üzere iç ve uluslararası hukuka uygun olarak yürütülmesi gerektiğini düşünüyor.
Ancak yasalara bağlı olmak, askeri operasyonun siyasi açıdan zarar vermeyeceğini garanti etmez. Özellikle de operasyon ters giderse bu kaçınılmaz olur ve oldukça risklidir. Bazı durumlarda, dolaylı bir yaklaşım benimsenmesi ve gri bölgede başka bir ülkedeki bir düşmana ve onu harekete geçiren davadan farklı bir davaya karşı askeri bir operasyon düzenlenmesi gerektiğinden durum daha da karmaşık bir hale alır.
Eğer siyasi çıkarlar çok yüksekse, gri bölgedeki askeri operasyona karşılık vermek gerekir mi? İngiltere Başbakanı Johnson’ın Parlamento’ya sunduğu belgede, “Ülkeleri cezalandırılma ihtimalleri olduğunu belirterek, bu eylemleri yapanları açığa çıkararak, bunları kimin işlediğini açıklayarak ve buna göre cevap vererek düşmanca eylemlerinden caydırmaya çalışacağız. Caydırıcılık tek başına askeri bir seçenek anlamına gelmez. Mümkün olduğunda, yaptırımların uygulanması için diplomasi ve basın yolunun kullanılması ve ekonomik tedbirler alınması tercih edilir. Ancak bazen aynı şekilde yanıt vermek gerekebilir. Askeri seçeneği kullanmak isteyen gri bölge muhalifleri de gerçek bir askeri tehditle karşı karşıya kalmalıdır” ifadeleri yer aldı.
Albay Kemp raporunda “Liberal demokrasilerin gri bölgede çalışmak istediklerinden ne kadar eminiz?” diye soruyor. İngiltere, on yılı aşkın bir süredir İran’ın askeri mühimmatlarını kullanan vekil güçler, Irak'ta İngiliz (ve Amerikan) askerlerini öldürüldüğünde ve sakat bıraktığında dahi gri bölgede herhangi bir askeri operasyon düşünmedi. Her şey ortada olmasına rağmen İran’a düşmanlık bile beslemedi.  Bunun yerine diplomatik çabalara dayandı ve cinayetler devam etti” değerlendirmesinde bulunuyor.
Bu zayıf tutumun sonuçları, İran'ın devam eden gri bölge saldırılarında görülmeye devam ediyor. Eğer bu zayıflığın nedeni, -askerleri öldürülen ülkelerin- siyasi liderlerinin o dönemdeki gerilim yaşama korkusu ve siyasi yankılarsa, bugün özellikle çok yüksek bir risk taşımıyorsa gri bölgede askeri operasyonlar düzenlemeyi ciddi olarak düşünme ihtimalleri nedir?