FATF kısıtlamaları, İran'ın ihracat gelirlerinin Çin'den transferini engelliyor

FATF grubunun geçtiğimiz Şubat ayında Paris'teki genel merkezinde yapılan son toplantısı (Twitter)
FATF grubunun geçtiğimiz Şubat ayında Paris'teki genel merkezinde yapılan son toplantısı (Twitter)
TT

FATF kısıtlamaları, İran'ın ihracat gelirlerinin Çin'den transferini engelliyor

FATF grubunun geçtiğimiz Şubat ayında Paris'teki genel merkezinde yapılan son toplantısı (Twitter)
FATF grubunun geçtiğimiz Şubat ayında Paris'teki genel merkezinde yapılan son toplantısı (Twitter)

İran Ticaret Odası'ndan bir yetkili, bir haftadan kısa bir süre içinde ikinci kez Çinli bankaların İran'la ilgilenmekten kaçındığını belirterek Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından İran'ın kara listeye geri alınmasının İran ihracat gelirlerinin ülkeye aktarılması üzerindeki etkisini ortaya koyduğunu bildirdi.
İran Ticaret Odası üyesi Ali Şeriati’nin reformist İran İşçi Haber Ajansı  (ILNA) tarafından   önceki gün yayınlanan bir röportajında, İran’ın FAFT grubu tarafından kara listesye alınmasının yaptırımlar sebebiyle komşu ülkelerle bile yeni sorunlara yer açtığını belirterek, 27 milyar dolarlık ihracat gelirinin alınamamasına atıfta bulundu. Şeriati açıklamasında, bahsi geçen bu paranın büyük bir kısmının petrokimya ve çelik sektörlerinden olduğunu söyledi.
İranlı yetkili, 'çoğu ihracatın düşük rakamlarda olduğunu' belirterek, 'komşu ülkelere ihraç edilenlerin bankaların müdahalesini gerektirmediğini' dile getirdi.
İran'ın FATF'a katılma projesi, nükleer anlaşmanın yürürlüğe girmesinden önceki son görüşmelerin oturum aralarında meydana gelen anlayışlar çerçevesinde, İran bankalarının uluslararası bankacılık ağıyla ilişkisindeki kısıtlamaları kaldırmaktı. Temmuz 2015’te anlaşmaya varıldıktan sonra Ocak 2016’da uluslararası yatırımlar kaldırılmıştı.
Nükleer anlaşmanın uygulanmasının ardından, 'FATF' grubu İran'ı kara listesinden çıkardı ve İran hükümetini organize suçla mücadele için Palermo anlaşmasına birkaç kez katılma izni verdi.
İran hükümeti 2018 yılında İran parlamentosuna, Palermo Anlaşması'nın iki düzenlemesi ve terörün finansmanının önlenmesine ek olarak iki iç kanunda değişiklik içeren dört düzenleme sundu.
İran parlamentosu dört yasayı geçirmeyi kabul etti, ancak iki uluslararası anlaşmaya katılmak, İranlılar  arasındaki anlaşmazlıkları çözmekle görevli Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi girmeden önce parlamentonun kararlarını izleyen Anayasa Koruma Konseyi ile çatıştı.
İran hükümeti, geçtiğimiz Şubat ayında  İran'ı FAFT yasasını geçirememesi sebebiyle yeniden kara listesine alındı.
Ekim 2018'de İranlı temsilciler, Rusya ve Çin'e, İran'ın FATF grubuna katılmamasının İran ile ticari ilişkilerini etkileyeceğini bildirdiklerini söyledi.
Şeriati açıklamasında, FAFT grubunun kararından sonra ülkesinin karşılaştığı en büyük sorunun Çin ve Rusya'dan ithal edilen temel mallarla ilgili olduğunu belirterek, Çin’i, İran nakliyesi ve para transferine yönelik yaptırımlar nedeniyle mazeret uydurmak ve işbirliği yapmamakla suçladı. Çinli Kunlun bankasının yeni yaptırımların ardından ülkesiyle işbirliği yapmayı reddettiğini ancak Rusya ve Çin2in yine de yaptırımlara rağmen kendilerine çekinceli davrandıklarını kaydetti.
İran para biriminin yeniden değer kaybetmesiyle İran hükümeti geçtiğimiz ay 20 milyar dolardan fazla ihracat geliri iade etmeye çalışmadıkları takdirde mal ihraç eden kuruluşlara karşı kovuşturma tehdidinde bulundu.
Geçtiğimiz Çarşamba günü İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani  'ekonomik atılım' sözü verirken, İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf dün İran televizyonuna 'iyi ekonomik haberlerin yolda olduğunu' söyledi.
İran-Çin Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Mecid Rıza Hariri ise dün Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Ruhani2nin önümüzdeki günlerde yeni bir mali atılımdan bahsedeceğini belirterek, döviz ve ulusal para birimindeki düşüşlere yanıt vereceğini aktardı.
Geçtiğimiz Pazar günü ILNA haber ajansına konuşan Hariri, Rusya ve Çin’in İran pasaportu olanlara bankacılık hizmeti vermekten çekindiğini vurguladı.
 İran bankalarını “kara para aklama” konusunda rahatsız eden şüpheler olduğunu yineleyen Hariri, İran bankaları 'SWIFT' sistemi veya Brüksel merkezli Uluslararası Bankalararası Finansal İletişim Derneği'ne bağlı olmadığını söyledi.
Ülkesinin FATF grubundan İran finansal borsalarının kontrolünü 'riskli bir ülke' olarak vurgulayan birkaç mesaj aldığını söyleyen yetkili, İran’ın ABD yaptırımları ve FAFT şartlarına uyulmaması gibi iki temel sorunla karşılaştığını açıkladı.
İran hükümeti düne kadar, İran Ticaret Odası üyeleri tarafından yapılan Çin eleştirisi hakkında yorum yapmamıştı.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.