Kadir Şeker'e 12 yıl hapis talebi

Kadir Şeker'e 12 yıl hapis talebi
TT

Kadir Şeker'e 12 yıl hapis talebi

Kadir Şeker'e 12 yıl hapis talebi

Konya’da parkta şiddet gördüğünü düşündüğü bir kadına yardım etmek isterken kadının sevgilisinin ölümüne neden olmaktan yargılanan Kadir Şeker’in, haksız tahrik altında kasten öldürme suçundan cezalandırılarak alt sınır olan 12 yıl hapis cezası istendi.
20 yaşındaki Kadir Şeker'in Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmasına devam edildi. Sanık genç tutuklu bulunduğu Konya E Tipi Kapalı Cezaevinden SEGBİS bağlantısı ile duruşmaya katılırken avukatları ve yakınları mahkeme salonunda yer aldı. Mahkeme heyeti dinlenen tanıklar, alınan ifadeler ve adli tıp raporları doğrultusunda Cumhuriyet Savcısından Mütalaasını istedi. İddia Makamı, sanığın haksız tahrik altında kasten öldürme suçu sübuta erdiğinden eylemine uyan Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 3 ve 61 maddesi gözetilerek, 12 yıl ila 18 yıl arasında cezalandırılmasına, haksız tahrik dolayısıyla azami oranda ceza indirilerek asgari hadden ceza tayin edilmesini istedi. Sanık avukatları mütalaayı kabul etmeyerek ayrıntılı savunma yapmak için süre talep ederken duruşma 14 Ekim'e ertelendi.

“Kadir bir cani değildir”
Kadir Şeker'in avukatı Konya Baro Başkanı Mustafa Aladağ, müvekkilinin asla birini öldürme gayesiyle hareket etmediğini söyledi. Duruşma sonunda Konya Adliyesi önünde açıklamada bulunan Avukat Aladağ, “Savcılık makamı mütalaasını vermiştir. Mütalaa aynen iddianamede olduğu üzeredir. İlk söz olarak kabul etmediğimizi beyan ettik. Mütalaa, kasten adam öldürme. Ancak ağır haksız tahrik hükümleri altında işlendiği hususlarda cezalandırma talep edilmiştir. Biz de tabii ki, kabul etmediğimiz mütalaa için süre talep ettik. Savunmamızı hazırlayacağız. Kadir Şeker kimdir? Özel dosya içinde bulunduğu durum nedir? Kadir hangi haleti ruh içerisinde eyleme karışmıştır? Bunu anlatmaya çalıştık. Buradan bir kez daha ifade ediyorum, Kadir bir cani değildir. Kadir bir katil değildir. Kadir asla ve asla birini öldürme gayesi amacıyla hareket edecek bir evladımız değildir. Bunu Kadir'i her geçen gün yakinen tanıyan biri olarak ifade etmek istiyorum. Kadir'in, en kutsalı, annesine, babasına yönelik çok ağır sinkaflı küfürlere rağmen bunu duruşmada ifade edemeyecek kadar yeterli aile terbiyesini almış ahlaklı, yarınlara ümitle bakan bir çocuğumuzdur. Kadir'in taraflarla yakından uzaktan bir bağı ve bağlantısı yoktur. Kadir, ağlayan bir kadın sesine kulak kabartmıştır. Olay böyle cereyan etmiştir. Hiç kimse istemezdi ki, neticesinde bir insan hayatını kaybetsin. Üzüntümüzü dile getirdik. Baş sağlığı dileklerimizi ilettik. Geri getirmemiz mümkün değil. Keşke yaşanmasaydı. Kadir de bu üzüntüyü ifade ediyor. Ama bir kez daha söylemek istiyorum. Kadir Şeker kasten birini öldürecek bir karaktere, yapıya sahip değildir” dedi.

"Adalet istiyoruz”
Kadir Şeker'in babası Cengiz Şeker, oğlu için adalet istediğini söyledi. Baba Şeker şöyle konuştu:
"Adalet ne derse o olur. Kanunun kestiği parmak acımaz. Kanun ne derse o. Oğlum üniversite sınavına hazırlanamadı. Geçen sene 100 bindeydi, bu sene 173 bine düştü. Bu pandemiden dolayı hastaneye gitti geldi, karantinaya alındı, hücrede yattı 15 gün. Mahkemeye geldi, 15 gün bir daha hücrede yattı. Şartlar uygun olmadığı için sınava hazırlanamadı. Hayırlısı olsun. Elbette adalet istiyoruz biz. Çocuklarımızın cezaevlerinde çürümesini istemeyiz tabi ki. Çocuklarımızın okula gitmesi lazım. Parkların güvenliğe alınması lazım. İnsanların parklarda böyle tiyatro, film çevirmemesi lazım. Bizim emeklerimize yazık.”
Ağabey Fatih Şeker ise ölen Özgür Duran'ın yakınları tarafından tehdit edildiklerini iddia etti. Ağabey Şeker, “Yüce mahkeme huzurunda maktulün kardeşi bizi alenen tehdit etmiştir. Bu konuda söylemek istediğim de kimseden korkumuz yok. Bunu bir kere bilmeliler. Ancak biz saygılı ve bu toplumun değerlerini bilen insanlar olarak böyle şeylere cevap vermedik asla. Maktulün geçmişi hakkında da kesinlikle sosyal medyada ve herhangi bir platformda açıklama yapmadık. Bu konuda da Kadir'in de herhangi bir beyanı olmamıştır. Bu olay sadece kendi özelinde değerlendirilmektedir” diye konuştu.

Olayın geçmişi
Olay, 5 Şubat 2020 Çarşamba günü saat 21.30 sıralarında merkez Selçuklu ilçesi Kosova Mahallesi Yeni İstanbul Caddesi üzerindeki Piri Reis Parkı'nda meydana geldi. Akşehir Fen Lisesinden mezun olan Kadir Şeker, üniversiteye girmek için yeterli puanının olmaması nedeniyle Konya'ya gelerek dershaneye kayıt oldu. Teyzesinin yanında kalmaya başlayan Kadir Şeker, dershane dönüşünde Piri Reis Parkı'ndan evine giderken Özgür Duran'ın (32) Ayşe D'ye (35) şiddet uyguladığını fark etti. Kadir Şeker, müdahale etmek istediğinde Özgür Duran'ın tepkisiyle karşılaştı. Yaşanan boğuşma sırasında cebinden bıçağını çıkaran Kadir Şeker, yere düştükleri sırada Özgür Duran'ın kalbinden bıçaklanarak ölümüne neden oldu. Olaydan sonra gittiği teyzesinin evinde gözaltına alınan Kadir Şeker, tutuklanarak cezaevine gönderildi.



ABD Gizli Servisi, Flushing Meadows finalini taraftarlar için bir kabusa dönüştürdü

ABD Tenis Federasyonu Sözcüsü, taraftarların yaşadığı kafa karışıklığını kabul etti. (Reuters)
ABD Tenis Federasyonu Sözcüsü, taraftarların yaşadığı kafa karışıklığını kabul etti. (Reuters)
TT

ABD Gizli Servisi, Flushing Meadows finalini taraftarlar için bir kabusa dönüştürdü

ABD Tenis Federasyonu Sözcüsü, taraftarların yaşadığı kafa karışıklığını kabul etti. (Reuters)
ABD Tenis Federasyonu Sözcüsü, taraftarların yaşadığı kafa karışıklığını kabul etti. (Reuters)

ABD Açık Tenis Turnuvası (Flushing Meadows) finali, ABD Başkanı Donald Trump'ın varlığı İspanyol Carlos Alcaraz ile İtalyan Jannik Sinner arasındaki tek erkekler finalinin başlangıcını gölgede bırakınca tartışmalara sahne oldu. Şarku’l Avsat’ın İngiliz gazetesi The Telegraph'tan aktardığına göre Trump, stadyuma girişi engelleyen sıkı güvenlik önlemleri arasında seyircilerin yuhalama ve eleştirileriyle karşı karşıya kaldı.

Turnuvanın sponsoru Rolex'in daveti üzerine maça katılan Trump, ABD milli marşı çalınırken Arthur Ashe Stadyumu'nun dev ekranında göründü ve bazı seyircilerden alkış, bazılarından ise yuhalama aldı. Ancak en çarpıcı sahne, ilk setin bitiminden sonra kameraların ABD Başkanı’nı tekrar göstermesiyle yaşandı. Tribünlerdeki muhabirlere göre, bu sefer daha da yüksek yuhalama ve protestolar yükseldi.

dfrgty
ABD Başkanı Donald Trump, turnuvanın sponsoru Rolex'in daveti üzerine turnuvaya katıldı. (Reuters)

Tartışma tribünlerle sınırlı kalmadı; ABD Tenis Federasyonu'nun medya ve televizyon yayıncılarına, başkanın katılımına yönelik seyircinin tepkisini ‘hiçbir şekilde’ göstermemeleri talimatını verdiği haberleri sızdı. Ancak Sky Sports'ta saha analisti olarak çalışan eski İngiliz tenisçi Laura Robson, “Canlı yayında Trump'ı ekranda gösterdiler ve ona karşı çok fazla yuhalama vardı” diyerek bu talimatı ihlal etti.

Tenis efsanesi Martina Navratilova da eleştirenler arasına katılarak, güvenlik önlemleri nedeniyle finalin başlamasının 37 dakika gecikmesini ‘kabul edilemez’ olarak nitelendirdi. Navratilova, “İnsanlar bu maçı izlemek için binlerce dolar ödedi, ama maçın başında stadyumun yarısı boştu... Bu normal değil” dedi. Navratilova X platformundaki hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, seyircilerin girişindeki gecikmeyi alaycı bir şekilde yorumlayarak “Teşekkürler, Trump!!!” diye yazdı.

vfgthy
ABD Başkanı Donald Trump'ın varlığı ve ABD Gizli Servisi tarafından uygulanan güvenlik önlemleri karışık izlenimler bıraktı. (AFP)

ABD Gizli Servisi tarafından uygulanan güvenlik önlemleri, Flushing Meadows kompleksinin dışında uzun kuyruklar oluşmasına neden oldu ve yüzlerce taraftar, heyecanla beklenen finalin ilk dakikalarını kaçırmak zorunda kaldı. Bazı taraftarlar, resmi turnuva mağazalarından satın alınan metal şişeler de dahil olmak üzere kişisel eşyalarına el konulmasından şikâyet ederken, bazıları ise maçı izlemek için koltukların üzerinden atlamak zorunda kaldı.

Oyuncular da bu kaostan etkilendi. Haberlere göre Alcaraz ve Sinner, karmaşık denetim prosedürleri nedeniyle sabahın erken saatlerinde stadyuma gelmek zorunda kaldı. Üçüncü setin başında, kalabalık halen koltuklarına ulaşmaya çalışırken, üst tribünlerin büyük bir kısmı boş kalmıştı.

dfrgt
ABD Başkanı Donald Trump, stadyum platformundan kalabalığı selamladı. (Reuters)

ABD Tenis Federasyonu Sözcüsü Brendan McIntyre, taraftarların yaşadığı kafa karışıklığını kabul etti. ‘Güvenlik önlemlerinin ABD Gizli Servisi tarafından onaylandığını ve bunların etkisini azaltmak için önceden taraftarlara erken gelmeleri ve toplu taşıma araçlarını kullanmaları konusunda mesajlar gönderildiğini’ belirten McIntyre, “Hayranların koltuklarına ulaşmaları için ekstra zaman tanımak amacıyla maçın başlangıcını geciktirdik” dedi.

Final karşılaşması, İspanyol tenisçi Alcaraz'ın zaferiyle sona ererken, Trump'ın maçı izlemeye gelmesi etkinliğin en önemli tarafı oldu. Flushing Meadows tribünleri, ABD Başkanı’nı çevreleyen tartışmaları yansıtan bir siyasi savaş alanı haline geldi.


Tahran: UAEA ile müzakerelerimiz olumlu ilerliyor

Tahran: UAEA ile müzakerelerimiz olumlu ilerliyor
TT

Tahran: UAEA ile müzakerelerimiz olumlu ilerliyor

Tahran: UAEA ile müzakerelerimiz olumlu ilerliyor

Tahran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile yapılan görüşmeleri, iki taraf arasında iş birliği konusunda nihai bir anlaşmaya varılamamasına rağmen ‘olumlu’ olarak nitelendirdi.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, UAEA’nın ‘İran'ın güvenlik önlemleri anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini artık eskisi gibi yerine getirmediğini kabul ettiğini’ söyledi.

Bekayi, Tahran’ın UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi'nin nükleer programla ilgili gönderdiği son üç aylık rapordan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirdi. Rapor, bu hafta Viyana'da yapılacak UAEA Yönetim Kurulu toplantısında tartışılacak.

Bekayi, raporun ‘İran'ın nükleer tesislerine yapılan yasadışı saldırı göz önüne alındığında adil olmadığını’ belirterek, ‘böyle bir olayın kurumun açık bir tavır almasını ve ihlali kınamasını gerektirdiğini’ bildirdi.

Bekayi, ‘İran'ın raporu incelediğini ve yorumlarını resmi olarak bir memorandumda UAEA’ya ve Yönetim Kurulu'na ileteceğini’ belirtti.

Şarku'l Avsat'ın İranlı Öğrenciler Haber Ajansı'ndan (ISNA) aktardığına göre Bekayi, raporun ‘haziran ayında İsrail ile İran arasında yaşanan 12 günlük savaştan önceki dönemi kapsadığını’ söyledi.

Bekayi, “UAEA, özellikle nükleer tesislere yönelik saldırılarla başa çıkmak için bir protokolün bulunmaması nedeniyle, işlerin eskisi gibi devam edemeyeceğini fark etti. Bu inanç, UAEA’yı İran'ın görüşünü dinlemeye sevk etti. Şu ana kadar Tahran ve Viyana'da iki taraf arasında üç tur müzakere yapıldı, sonuncusu cuma ve cumartesi günü gerçekleştirildi” ifadelerini kullandı.

Bekayi, ‘son turun sonuçlarının halen incelenmekte olduğunu ve bir sonuca varıldığında bir sonraki aşamanın açıklanacağını’ belirtti. Bekayi ayrıca, iki tarafın, bir sonraki aşamada iş birliği mekanizmasını tanımlayan nihai metin üzerinde yakında anlaşmaya varacağını umduğunu ifade etti.

Bekayi, raporda UAEA müfettişlerinin geçtiğimiz mayıs ayında Fordo Nükleer Tesisi’nden Viyana'ya iki belge aktardığının belirtildiğini ve bunun protokollerin ihlali olarak kabul edildiğini, UAEA’nın da bunu kabul ettiğini kaydetti. Ancak raporda, İran'ın bu müfettişlerin geri dönmesini engelleme kararının haksız olduğu belirtildi. Tahran ise bu belgelerin İran tesislerinden hiç çıkmaması gerektiği için bu önlemin haklı olduğunu düşünerek bu görüşü reddediyor.

UAEA’yla yapılacak bir sonraki müzakere turuna ilişkin olarak, üçüncü turun sonuçlarının halen değerlendirilmekte olduğu ve bu sonuçlara göre bir sonraki adımın belirleneceği ifade edildi.

UAEA'nın son toplantısında, Grossi'nin İran'ın faaliyetleri hakkında ayrıntılı bir rapor sunarak bunları Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'na ‘uygunsuzluk’ olarak nitelendirmesi üzerine, üç Avrupa ülkesi ve ABD tarafından desteklenen ve İran'ı kınayan bir karar kabul edildi. Bu, son yirmi yılda nadir görülen bir adımdı.

İsrail, Batının kararının kabul edilmesinden 24 saat sonra İran'ın nükleer ve askeri tesislerine saldırılar düzenledi ve iki taraf arasında 12 günlük bir savaş çıktı. ABD de İran'ın uranyum zenginleştirme için kullandığı ana nükleer tesislerine saldırarak savaşa katıldı.

Geçen hafta UAEA, bu haftaki toplantılarda tartışılmak üzere İran'ın nükleer programı hakkında ayrıntılı bir rapor gönderdi. Raporda, İsrail ve ABD tarafından bombalanan tesislerde denetimlerin yeniden başlatılması konusunda henüz bir anlaşmaya varılmadığı doğrulandı.

Grossi çarşamba günü Reuters'a yaptığı açıklamada, UAEA’nın İran ile denetimlerin nasıl yeniden başlatılacağına dair görüşmelerinin aylarca sürmemesi gerektiğini belirterek, bu hafta içinde bir anlaşmaya varılması çağrısında bulundu.

Grossi, İsrail'in 13 Haziran'da zenginleştirme tesislerine ilk saldırılarını başlatmasından bu yana UAEA’nın İran'dan yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stoklarının durumu veya yeri hakkında herhangi bir bilgi almadığını doğruladı.

Grossi, UAEA’nın normalde yüzde 20 veya üzerinde zenginleştirilmiş uranyumun durumunu doğrulamadan bir aydan fazla zaman geçmesine izin veremeyeceğini vurguladı. İran'ı kınayan Grossi, “Her zaman denediğim gibi, diplomasiye bir şans vermek, sürecin yeniden rayına oturmasını sağlamak için çabalıyoruz. Elbette bu makul bir zaman dilimi içinde yapılmalıdır” şeklinde konuştu.

Avrupa Troykası ülkeleri (Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya), Tahran'ın haziran ayında ABD tarafından bombalanan üç nükleer tesise Birleşmiş Milletler (BM) müfettişlerinin geri dönmesine izin vermemesi halinde, eylül sonunda resmi olarak snapback olarak bilinen BM yaptırımlarının Tahran'a hızla geri getirilmesi mekanizmasını uygulamaya karar verdi.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ve Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, geçtiğimiz perşembe günü Doha'da bir araya gelerek, snapback mekanizmasının devreye alınmasını görüştüler.

Bekayi, görüşmeler sırasında iki tarafın ilgili makamlarla koordinasyon halinde üzerinde çalışması gereken fikir ve önerilerde bulunduğunu açıkladı. Bu görüşmelerin ‘Avrupalı ​​tarafların davranışlarında bir değişikliğe’ yol açacağını umduğunu ifade ederek, görüşmeyi ‘faydalı’ olarak nitelendirdi.

Bekayi, İran'ın ‘çıkarlarını savunmak, taleplerini sunmak ve bu mekanizmanın devreye sokulmasının sonuçları konusunda uyarmak için her fırsatı değerlendirmeyi görevi olarak gördüğünü’ vurguladı. Bu nedenle, bu tür görüşmelerin gerekli ve faydalı olduğunu belirtti.

Bekayi, temasların sürdüğünü ve önümüzdeki günlerde yeni görüşmelerin beklendiğini belirtti. Avrupa ülkeleriyle bir sonraki müzakere turunun tarihinin henüz belirlenmediğini, ancak iletişimin düzenli olarak devam ettiğini söyledi.


İsrail Suriye'den ne istiyor?

Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
TT

İsrail Suriye'den ne istiyor?

Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)

İbrahim Hamidi

Bu soru Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, Lübnan'da, Yemen'de ve İran'da soruluyor. Ancak Suriye'de, komşuluk, tarih ve bağlamla ilgili birçok nedenden dolayı bu sorunun bazı yan boyutları da var.

Beşşar Esed rejiminin geçtiğimiz yılın sonlarında düşmesi, İran ve ‘direniş ekseni’ için en büyük darbe olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Zira Suriye, Lübnan'daki Hizbullah'ın silah koridoru, Irak'ın arka bahçesi, Tahran'ın desteklediği Filistinli silahlı grupların karargahı ve Husiler ile İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı milislerin eğitim kamplarının merkeziydi. Bu yüzden Heyet-i Tahriru’ş-Şam’ın (HTŞ) geçtiğimiz yıl kasım ayı sonlarında Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nu başlatmasının ardından İsrail'in, Esed adına Suriye'ye askeri müdahalede bulunmasını önlemek için İran'a saldırması şaşırtıcı değildi. İsrail ayrıca, kasım ayında Halep düştüğünde rejimi desteklemek için sınırı geçmeye çalışan Iraklı milislere de saldırılar düzenledi. Aslında İsrail, kasım ayında, Saldırganlığı Caydırma Operasyonu başlamadan önce 2011 yılından bu yana İdlib kırsalında bu türden ilk saldırı olarak, Hizbullah ve DMO’nun Serakib'deki operasyon odasını yok eden cerrahi saldırılar düzenlemişti.

Fakat HTŞ'nin geçtiğimiz yıl aralık ayında Şam'a girmesi, İsrail'i Suriye ve Esed rejimi konusunda 50 yıldır süren ‘belirsizlik halinden’ çıkardı. Golan Tepeleri, 1974 yılında iki ülke arasında Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşmasının imzalanmasından bu yana onlarca yıldır tarafsız ve sessiz bir cephe oldu ve stratejik silahlar kontrol altındaydı. Füzeler, kimyasal silahlar ve varil bombaları güney cephesinde veya İsrail ile savaşta değil, Suriyelilere karşı kullanıldı.

Suriye belirsizliği ile karşı karşıya kalan İsrail, kısa sürede 700 saldırı düzenleyerek Suriye’nin karada, havada ve denizde tüm stratejik askeri varlıklarını yok etti ve Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması kapsamında Golan Tepeleri'nde ilan edilen tampon bölgeyi işgal etti.

İsrail, Suriye’nin yeni yönetimi üzerindeki belirsizlik karşısında neler yaptı?

  1. İsrail kısa bir süre içinde 700 hava saldırısı düzenleyerek Suriye’nin karada, havada ve denizde bulunan tüm stratejik askeri varlıklarını yok etti.
  2. Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması kapsamında Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girerek burayı işgal etti.
  3. Golan Tepeleri'nin kuzeyinden güneyine kadar tampon bölgeye paralel olarak Suriye topraklarında 7 kilometre derinliğinde bir şerit işgal etti.
  4. Golan Tepeleri’ndeki en yüksek stratejik zirve olan Cebel eş-Şeyh Gözlemevi’ni işgal etti.
  5. Şam ile Golan Tepeleri arasındaki bölgeyi güvenlik bölgesi ilan ederek Suriye ordusunun bu bölgeye girmesini yasakladı.
  6. Güneydeki üç il ve Suriye topraklarının çoğunda hava hakimiyetini ele geçirdi.
  7. Ankara'nın Türk askeri üsleri olarak kullanmak istediği Suriye'nin merkezindeki tesisleri ve havaalanlarını imha etti.
  8. Başbakan Binyamin Netanyahu, Suriye'deki son gelişmelerle birlikte ‘Dürzileri korumak’ istediğini açıkladı ve İsrail ordusu, Şam'a bu yönde baskı yapmak için Suriye'nin egemenliğinin merkezi olan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın girişini ve Savunma Bakanlığı binasını vurdu.
  9. Tel Aviv, Golan Tepeleri'nden Suveyda’ya insani yardım koridoru kurmak istediğini açıkladı.

Yeni Suriye yönetimine gelince, yönetimin liderleri Şam'a ulaştıklarında ‘İsrail dahil hiçbir komşu ülkeye tehdit oluşturma niyetleri olmadığını’ açıkladılar. Cumhurbaşkanı Ahmed Şara daha sonra Paris ziyareti sırasında İsrail ile ‘dolaylı müzakerelerin’ sürdüğünü doğrularken Suriye Dışişleri Bakanlığı Paris'te İsraillilerle görüşmeler yapıldığını duyurdu. Beyaz Saray tarafından yapılan ve ABD Başkanı Donald Trump'ın 14 Mayıs'ta Riyad'da Şara ile yaptığı görüşmede, Suriye’nin İbrahim (Abraham) Anlaşmaları'na katılmasını istediğini belirten açıklamasına itiraz edilmedi.

Suriye'nin ilk görüşü, Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın uygulanmasını teyit etmek veya benzer bir anlaşmaya varmak için müzakere masasına oturmak ve ardından iki taraf arasında barışçıl bir sürece yol açabilecek bir siyasi süreç başlatmaktı. Bu süreç, Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları’na katılmasıyla sonuçlanabilirdi. Bunun yanında Suriye'nin, anlaşmaya katılan diğer Arap ülkelerinden farklı olduğu göz önünde bulundurulmalı. İsrail, Suriye’deki Golan Tepeleri'ni işgal etmiş durumda ve iki ülke arasında bazı temas hatları var. Bununla birlikte İsrail ordusu Suriye topraklarının derinliklerine girmiş durumda.

İsrail'in genişleyen talep listesi karşısında Şam'ın ‘Tel Aviv ne istiyor? Müzakere koşullarını iyileştirmek mi istiyor, yoksa yayılmacı emelleri mi var? Suriye'yi parçalamak ve bölmek mi istiyor?’ sorularını sıralaması oldukça doğal.

Bunlar Şam'da kapalı kapılar ardında sorulan ciddi sorular. Temasların kapsamı genişledikçe, müzakere toplantıları yapıldıkça ve Suriye'nin güneyinde saha testleri yapıldıkça İsrail'in gerçek hedeflerini ve Netanyahu'nun hedeflerinin ordu ve istihbarat servislerinin hedefleriyle aynı olup olmadığını anlamakta daha fazla belirsizlik ve kafa karışıklığı ortaya çıkıyor gibi görünüyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre İsrailliler, Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın yenilenmesiyle ilgilenmediklerini, bunun geçmiş bir döneme ait olduğunu ve 1974'te imzalanmasına yol açan koşulların şu anki durumdan tamamen farklı olduğunu düşündüklerini söylediler. Başka bir deyişle, Hafız Esed ve ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger tarafından müzakere edilen anlaşma onlarla birlikte toprağa gömüldü. Daha da tehlikelisi, Şam'ın dış mahalleleri ile ayrılık hattı arasındaki bölgenin ağır silahların ve Suriye ordusunun bulunmadığı bir bölge olmasını ve ‘Suriye'nin güneyinde 7 Ekim'in tekrarlanmasını önlemek’ için hareket özgürlüğü, saldırı ve hava kontrolü ile erken uyarı düzenlemeleri ve önlemleri içermesini öneriyor olmaları.

Sahi İsrail Suriye'de ve Suriye'den ne istiyor?