Lübnan'daki merkez hapishanesi, koronavirüsün yayılmasının ardından kontrolden çıktı

Rumiye Hapishanesi’nde koronavirüsün yayılmasından korkan çok sayıda mahkum ayaklandı.

Tutuklu yakınları, Beyrut’taki Adalet Sarayı önünde oturma eylemi düzenlediler. (AFP) 
Tutuklu yakınları, Beyrut’taki Adalet Sarayı önünde oturma eylemi düzenlediler. (AFP) 
TT

Lübnan'daki merkez hapishanesi, koronavirüsün yayılmasının ardından kontrolden çıktı

Tutuklu yakınları, Beyrut’taki Adalet Sarayı önünde oturma eylemi düzenlediler. (AFP) 
Tutuklu yakınları, Beyrut’taki Adalet Sarayı önünde oturma eylemi düzenlediler. (AFP) 

Tony Boulos
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını Lübnan’daki Rumiye Merkez Hapishanesi'nin parmaklıklarından içeri nüfuz ederek tutukluları birer birer etkisi altına almaya başladı. Gerçek bir sağlık felaketinin habercisi olan salgının yayılmaya başladığı Lübnan'ın en kalabalık ve en büyük cezaevinde, 90’ı tek bir binada olmak üzere 100 kişide daha koronavirüs tespit edildi.
Lübnan Doktorlar Sendikası Başkanı Şeref Ebu Şeref, 17 Eylül Perşembe günü yaptığı açıklamada, Rumiye Hapishanesi’nde 200'ün üzerinde kişinin Kovid-19'a yakalandığını belirtti. Salgının patlak vermesi nedeniyle yargı süreçlerinin hızlandırılması çağrısında bulundu. Şeref basına yaptığı açıklamada koronavirüse yakalananlar arasında güvenlik personeli olup olmadığını dair ise bilgi vermedi.
Cezaevi içerisinde yaşananlara yakın bir kaynak "B Tutuklu Binası'ndaki 570 kişiden yaklaşık 140'ının Kovid-19’a yakalandığını, hükümlülerin olduğu bir diğer binada da vakalar olduğunu aktardı. Ancak test (PCR) yaptırmayı kabul etmeyenlerden dolayı diğer binadaki vaka sayısı hakkında bilgi bulunmadığını belirtti.
Kaynaklar, tutukluları muayene edecek sağlık personelinin bulunmaması nedeniyle cezaevi içindeki salgının neredeyse kontrolden çıktığını bildirdi. Mahkumlar arasında salgının görülmesinin ardından cezaevi doktorunun da artık binaya giremediğini aktardı. Kaynaklar ayrıca doktorların, cezaevi dışındaki bir odada hastaları muayene ettiğini ancak cezaevi eczanesinin boş olduğunu ve içinde “adol” dışında ilaç bulunmadığı belirtti.
Tutukluların ailelerinin salgının yayılmasını önlemek için yeterli sağlık koşullarının sağlanmasını talep eden çığlıkları yükselmeye devam ediyor. Avukat ve insan hakları aktivisti Diala Haidar, Lübnan cezaevlerinin salgın yayılmadan önce de kriz yaşadığına dikkat çekti. Tutukluların uzun süredir yargılanmadan içeride tutulduğunu ve bunun gerçek bir sorun teşkil ettiğini belirten Diala Haidar, "Devletin tutukluların yargılanmadan serbest bırakılmasını onaylaması ve salgını kontrol etmek için hücrelerdeki diğer mahkumlar arasında güvenli bir mesafe sağlaması gerek” dedi.

“Durum kontrol altında”
 Lübnan İç Güvenlik Kuvvetleri Genel Müdürlüğü'nün Rumiye Hapishanesi’ndeki tutuklular ve bazı görevliler arasında koronavirüs vakalarının kaydedildiğine ilişkin haberleri dolaşıma sokanların cezalandırıldığını belirttiği açıklamasında şu ifadeler kullanıldı:
 “Cezaevi içinde gerekli kontroller yapıldıktan sonra 13'ü tutuklu, 9'u güvenlik güçlerinden olmak üzere toplam 22 koronavirüs vakası tespit edildi. Merkez Hapishanesi’nde Halk Sağlığı Bakanlığı, Uluslararası Kızılhaç ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) iş birliği ile belirlenen bir binada karantinaya alındılar. Ayrıca çeşitli devlet hastanelerinde tedaviye ihtiyacı olanların takibi için de bölümler belirlendi. Rumiye Cezaevi’nde sağlık durumu kontrol altında ve son 24 saat içinde çok sayıda mahkum için kontroller yapıldı. Koronavirüs semptomu olduğunu bildiren veya taşıdığı görülen mahkumların aileleri de bilgilendirilerek telefonda iletişim kurmaları sağlandı ve durumlarından emin oldular."

Kötüleşen cezaevleri
Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) Sözcüsü Rona el-Halebi, salgının hapishane içinde yayılması, hijyen yetersizliği ve havalandırması olmayan tutukevlerindeki durumun kötüye gitmesinden dolayı duyduğu endişeyi dile getirdi. ICRC'nin vakaların tedavi edilmek üzere hastaneye sevk edilmesi için Lübnan’daki gözaltı ve yargı sistemi yetkilileriyle çabaladıklarını ve Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanan hastanelerdeki tutuklu bölümlerinin iyileştirilmesi için sürekli çalışmalar yapıldığını vurguladı.
Halebi açıklamasında, Lübnan'daki Uluslararası Kızıl Haç Komitesi'nin geçen mart ayından bu yana tutukevlerindeki durumu yakından takip ettiğini ve yetkililere koronavirüse karşı hazırlıklı olma ve önleme konusunda teknik destek sağladığını kaydederek, "Rumiye Hapishanesi’nde izolasyon için bir bina hazırlandı" dedi.
 
Elektronik bileklik
Diğer yandan Adalet ve Merhamet Derneği Başkanı Peder Necib Baaklini, söz konusu hapishanede ve belki de diğer hapishanelerde de insani ve sosyal bir felaket yaşandığı konusunda uyarıda bulundu. Geçen mart ayından itibaren yaz başına kadar hapishanedeki her şeyin kontrol altında tutulduğunu belirten Baaklini, "Toplumda bile sosyal mesafe korunamıyor. Peki, ya dört binden fazla tutuklu bulunan merkez cezaevinde bu nasıl mümkün olacak?" diye sordu.
Mevcut durumdan hükümeti, parlamentoyu, cezaevi idaresini ve güvenlik güçlerini sorumlu tutan Baaklani, Adalet ve Merhamet Derneği’nin geçen nisan ayından bu yana aşırı kalabalığa neden olmamak için cezaların azaltılması, alternatif cezaların benimsenmesi, elektronik bilekliklerin kullanılması ve hapishanelerdeki derneklerin desteklenmesi de dahil olmak üzere yaptığı bir dizi öneriyi hatırlattı. Baaklani ayrıca hapishanelerde çalışan derneklerden  mahkumların çıkmasına eşlik edecek atmosferi hazırlamalarını ve hapishane içindeki alanları genişletmelerini talep etti.
 
Hapishanenin içinde bir "bomba"
 Beyrut Barosu Başkanı Melhem Halef ise ilk koronavirüs vakalarını kaydettikten sonra Lübnan'ın en büyük ve en kalabalık hapishanesi olan Rumiye Cezaevi'ndeki salgın durumunu bir "bombaya" benzeterek uyarıda bulundu. Halef açıklamasında, "Cezaevi içindeki koronavirüs kimsenin taşıyamayacağı bir bomba gibi" dedi.
Hapishanede,  kapasitesinin neredeyse üç katı olan dört bin mahkum kaldığı biliniyor.
Halef, Lübnan hükümetini "Vaka belirtileri gösteren mahkumları diğerlerinden ayırmak" gibi acil önlemler almaya çağırdı. Derneklerin endişeleri hafifletmek ve tüm insanları rahatlatmak için de testler yapmak üzere hazırlanılması gerektiğini vurguladı.
Hapishaneden sızan ve sosyal medyada hızla yayılan bir video, çok sayıda mahkumun herhangi bir sosyal mesafe gözetmeden uyuduğu dar bir koridoru gözler önüne sermişti. Videoda ayrıca küçük bir odada en az yedi tutuklunun yerdeki bir yatakta yan yana uyuduğu görülüyordu.
Rumiye Hapishanesi, çok sayıda mahkum tarafından koronavirüs salgınıyla ilgili endişelerin dile getirildiği bir isyana tanık oldu. Aktivistler, hapishanenin içinden mahkumların demir hücrelerin kapılarını vurduğu anları gösteren videoları sosyal medyada paylaştı.
İlerici Sosyalist Partisi (PSP) Başkanı Velid Canbolat, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda şu değerlendirmelerde bulundu:
"Salgın, ihmal ve aşırı kalabalık nedeniyle Rumiye Hapishanesi’ni etkisi altına aldı. Af yasasını reddetmek büyük bir suç. Bu yüzden ister siyaset isterse mezhep olsun, bu yasanın her şeyin üstünde tutularak istisnai olarak onaylanmasını talep ediyorum.”
Cezaevlerindeki Tutukluların Aileleri Komitesi, Rumiye Hapishanesi’nde Kovid-19 vakalarının ortaya çıktığının ve mahkumlar arasında yayıldığının duyurulmasından bu yana neredeyse her gün Meclis'ten genel af yasası çıkarmasını talep etmek ve ilgili tarafların harekete geçmemesi halinde bir felaket yaşanacağı uyarısı yapmak için protestolar düzenliyor.
 
“Zorunlu” tutuklama

Lübnan Adalet Bakanı Marie Claude Najm, Lübnan'da ilk kez olarak soruşturma dairelerinde, bu konunun hukuki metinlerde yer almamasına rağmen elektronik sorgulamanın kullanıldığını ve çok sayıda tutuklu ve hükümlüyü çıkarmak için mekanizmalar kurulduğunu duyurdu. Najm, konuyla ilgili şunları söyledi:
"Yüksek Yargı Konseyi ile elektronik sorgulamayı ceza mahkemelerini de kapsayacak şekilde genişletme olasılığını inceliyoruz. Bu önemli bir nokta. Bu konuda büyük bir güçlük vardı. Rumiyeh’deki tutukluların mahkemelere sevkini önlemek için cezaevi içinde mahkeme salonunun açılması kararlaştırıldı."
Adalet Bakanı, duruşmaları hızlandırmak ve sürelere uymakla ilgili yaptığı açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Görevlerin yerine getirilmesi için Yüksek Yargı Konseyi, Başsavcılık Bürosu ve Yargı Teftişi ile iletişime geçtik. Lübnan'da tutukluların dosyalarındaki zorluk göz önüne alındığında, mümkün olduğu kadar hızlanmaları için gece gündüz çalışmaları konusunda dosyaları olan tüm hakimlere çağrıda bulunduk."
Bakan ayrıca, yargıçları insaflı olmaya ve aşırı bir zorunluluk yoksa tutukluluk kararı vermemeye çağırdı. Aynı zamanda cezasını çekmiş hükümlülerin para cezasından muaf tutulmasını talep ederek Adalet Bakanlığı'nın konuyla ilgili olarak geçen mart ayında Meclis’e sunduğu bir yasal öneri olduğu bilgisini verdi.
 
Filistinli mahkumlar
Filistinli Mahkumlar Davası İzleme Komitesi üyesi Muhammed Hasun, yargılamalarda en azından Filistinli tutuklular hakkındaki bilgilerden dolayı bir hızlanma olduğu iddialarını kabul etmeyerek salgının aşırı kalabalık olan Rumiye Hapishanesi’ne sıçraması  nedeniyle duyduğu endişeyi dile getirdi. Hasun açıklamasında, yıllar önce cezalarının bitmesine rağmen bazı Filistinli mahkumların halen  hapiste olduklarına dikkat çekti.
Hasun ayrıca cezaevi içinden aldığı bilgilerin, durumun çok tehlikeli bir aşamaya geldiğini gösterdiğini belirterek hiçbir Filistinli yetkilinin Filistinli tutukluların dosyasını resmi olarak takip etmediğini vurguladı.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.