Şam ve Moskova’nın Suriye dosyasındaki 10 kesişme noktası

Bu noktalar arasında savaşın sona ereceği tarihlerin yanı sıra Rusya'nın Türkiye ve ABD ile olan anlaşmaları yer alırken İran'ın Suriye’deki askeri varlığı ve İsrail'in hava saldırı da bulunuyor.

Suriye Devlet Başkanı Esed ve Rusya Devlet Başkanı Putin yanlarında Rusya Savunma Başkanı Şoygu ile 7 Ocak'ta Şam'da bir araya gelmişti (AP)
Suriye Devlet Başkanı Esed ve Rusya Devlet Başkanı Putin yanlarında Rusya Savunma Başkanı Şoygu ile 7 Ocak'ta Şam'da bir araya gelmişti (AP)
TT

Şam ve Moskova’nın Suriye dosyasındaki 10 kesişme noktası

Suriye Devlet Başkanı Esed ve Rusya Devlet Başkanı Putin yanlarında Rusya Savunma Başkanı Şoygu ile 7 Ocak'ta Şam'da bir araya gelmişti (AP)
Suriye Devlet Başkanı Esed ve Rusya Devlet Başkanı Putin yanlarında Rusya Savunma Başkanı Şoygu ile 7 Ocak'ta Şam'da bir araya gelmişti (AP)

Moskova ile Şam arasında ‘Suriye dosyasında’ son beş yılda kesişilen birçok ortak nokta oldu. Ancak son günlerde, her iki ülkenin resmi basın organları tarafından aktarılan açıklamalarda içsel veya biçimsel olmak arasında gidip gelen bir takım farklılıklar ortaya çıktı. ‘Suriye dosyasındaki’ temel sorunlara iki farklı yaklaşımın varlığına ve bunun stratejik getirilerine göre bazen, “Taraflar daha ne kadar süre bu ritme ayak uydurabilecekler?” sorusu gündeme geliyor.
 İşte Şam ve Moskova’nın Suriye dosyasında kesiştikleri 10 noktaya ilişkin tutumları:

Dönüm noktası

1- Savaşın ‘dönüm noktası’ ne zamandı?
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Rus Ria Novosti Ajansı’na verdiği bir röportajda, savaşın bir değil, birkaç dönüm noktası olduğunu söyledi. Esed’e göre ilk dönüm noktası, DEAŞ’ın ortaya çıkışı öncesi birçok bölgenin yeniden Suriye rejiminin kontrolüne geçmeye başladığı 2013 yılındaydı. Bir diğer dönüm noktasının ise Rusların Suriye’ye gelişi (Eylül 2015'te) olduğunu söyleyen Esed, bu gelişle birlikte birçok bölgenin kontrolünü yeniden sağlamaya başladıklarını belirtti. Üçüncü dönüm noktasının Halep'in doğu kesiminde kontrolü sağlamaları olduğunu kaydeden Esed, böylece diğer bölgelerin rejimin kontrolüne geçmeye başladığını söyledi.
Öte yandan Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, geçtiğimiz ayın sonlarında ülkesinin Suriye’ye yönelik askeri müdahalesinin yıldönümünde yaptığı açıklamada, Suriye’de görev yapan Rus birliklerinin o tarihe kadar, 44 binden fazla askeri operasyon düzenlediğini ve 4 bin 500'ü Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu'ndan (BDT) olmak üzere 133 bin militanı etkisiz hale getirdiğini söyledi. Şoygu, Rusya Savunma Bakanlığı’na bağlı ‘Krasnaya Zvezda’ (Kızıl Yıldız) adlı askeri gazeteye verdiği demeçte, (Rusya Federal Meclisi’nin üst meclisi) Federasyon Konseyi’nin, Devlet Başkanı’nın Suriye tezkeresi talebini 30 Eylül 2015’te  onayladığını söyledi. O dönem Suriye'deki durumun kritik bir seviyeye geldiğini söyleyen Şoygu, “Suriye ordusunun yenilmesi ve dolayısıyla devletin egemenliğinin çöküşü riski ortaya çıktı. Ülkenin topraklarının yüzde 70'inden fazlası DEAŞ’ın kontrolündeydi. Her yöne ilerliyor ve hükümet güçlerini mevkilerinden uzaklaştırıyorlardı” ifadelerini kullandı.

Askeri varlığın süresi ve nedenleri

2- Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığı ne zamana kadar devam edecek?
Suriye Devlet Başkanı Esed, bu konuda, ‘Hmeymim Hava Üssü ile ilgili anlaşmanın süresinin, uzun vadeli işbirliği planlarına işaret ettiğini’ söyleyerek, “Rusya küçük bir ülke değil, büyük bir güçtür. Bu yüzden bir takım görevleri var. Tüm dünyadan sorumlu ve bu sorumluluğun bir kısmı, farklı bölgelerde siyasi ve askeri varlığını gerektiriyor. Bölgemizde dengenin sağlanması için Rusya Silahlı Kuvvetleri büyük önem taşıyor. Neler olabileceğini bilmiyoruz. Bu nedenle Rusya’nın askeri varlığı zaruridir” şeklinde konuştu. Esed, Rusya’nın askeri varlığına sadece terörle mücadele için değil, ‘uzun vadede ihtiyaç olduğuna’ dikkati çekti.
Buna karşın Rusya Savunma Bakanı Şoygu, askeri operasyonun başlaması öncesi, Hmeymim Hava Üssü’nde gizlice, 50 modern ve gelişmiş mühimmattan (34 uçak ve 16 helikopter) oluşan bir birlik kurulduğunu, savaş desteği ve özel operasyonlar için askerler getirildiğini söyledi.
Şoygu şöyle devam etti:
“Bu ilk görevin uygulanması benzersiz bir süreçtir. Çünkü birçokları, Rusya topraklarından, Rus ordusunun ve filosunun ana üslerinden bu kadar uzakta, bu güçte bir birliğin ortaya çıkmasına karşısında şaşırdı. Onlarca muharebe aracı ve özel araç, yüzlerce askeri personel ve büyük bir mühimmat stoku kısa bir süre içinde 2 bin 500 kilometreden fazla bir mesafeye taşındı.”
Bu arada Rusya, Hmeymim Hava Üssü’nün yanı sıra 49 yıllığına yapılan bir anlaşma kapsamında Tartus Deniz Üssü’nü de kontrol ediyor. Ayrıca Kamışlı'da askeri bir üs kurmaya başlayan Rusya, Suriye topraklarında gelişmiş S-300 ve s-400 füze savunma sistemlerini de konuşlandırıyor.

Savaş ve uzlaşılar

3- Savaş bitti mi?

Esed bu soruya, “Kesinlikle, hayır” cevabı verirken, şunları da söyledi:
“Ülkemizin bazı bölgelerini işgal eden, her türlü suçu işleyen ve suikastlar düzenleyen teröristler olduğu sürece savaş bitmiş sayılmaz. Sanırım teröristlerle çalışanlar bunu uzun süre devam ettirmek istiyorlar.”
Öte yandan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 21 Eylül'de Al Arabia TV'ye verdiği ve Rusya Dışişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde yayınlanan bir röportajda, “Geçtiğimiz günlerde Şam’daydım. Devlet Başkanı Esed’le ve ülkenin diğer yetkilileriyle görüşenlerin, Suriye hükümetinin çatışmaya sadece askeri bir çözüme olduğuna inandığını söyleyebileceğini sanmıyorum. Çünkü gerçek bu değil. Ülkede hükümeti ile muhalefet arasında yaşanan askeri çatışma sona erdi” ifadelerini kullandı.

4- Ankara-Moskova mutabakatına ilişkin tutum nedir?
Rusya ve Türkiye arasında yapılan anlaşmaların ‘etkili olmadığını’ söyleyen Esed, “Eğer Moskova-Ankara anlaşmaları etkili olsaydı, son zamanlarda Halep ve İdlib'in pek çok bölgesinde çatışmak zorunda kalmazdık. Suriye ordusu, hükümeti ve kurumlarının bölgeyi kontrol etmesi için Türkiye’nin teröristleri bölgeyi terk etmeye ikna etmesi gerekiyordu, ancak bunu yapmadı” dedi.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ise “Halen uygulanmakta olan bir Rus-Türk anlaşması var. Halep-Lazkiye yolunda gezen devriyeler güvenlik gerekçesiyle durduruldu. Çünkü oradaki (Heyet-i Tahriru'ş-Şam HTŞ) örgüt, sürekli olarak silahlı provokasyonlar düzenliyor. Hükümet güçlerinin mevzilerine saldırırken Hmeymim Hava Üssü’nde saldırmaya çalıştı. Türk meslektaşlarımız, terörle mücadele ve hükümetle müzakerelere hazır olan gerçek muhalifleri teröristlerden ayırmaya kararlı olduklarını teyit ettiler.  Suriye ordusu ve müttefiklerinin İdlib'e herhangi bir operasyon düzenlemesine gerek yok. Sadece teröristlerin bulunduğu noktaların hedef alınması ve kalan tek etkin noktalarının ortadan kaldırılması gerekiyor” yorumunda bulundu.

İdlib'de ve Fırat'ın doğusunda çözüm

5- İdlib ve Fırat'ın doğusunda çözüm nedir?
Esed, Kasım ayı ortalarında verdiği röportajda,‘ABD’nin ve Türkiye’nin müdahallerine karşı koymak için halk direnişi başlatmaktan’ söz ederken “Her zaman bir işgalcinin, vekillerinin olmadığı bir ülkede, bir bölgeyi işgal edemeyeceğini söylemişimdir. Çünkü tamamen düşmanlarının var olduğu bir ortamda yaşamak onun için zor olacaktır. ABD’nin Suriye'deki askeri varlığı, askeri bir direnişe neden olacak ve bu da Amerikalılar arasında kayıplara yol açacaktır. Kayıplarda onları bu topraklardan ayrılmaya mecbur bırakacaktır” dedi.
Buna karşın Lavrov, İdlib bölgesi ve Fırat'ın doğusuna işaret ederek, “Sadece iki sıcak nokta var” dedi. İdlib’in, HTŞ’nin kontrolü altında olduğunu, ancak bu alanın daraldığını söyleyen Lavrov, “Türk meslektaşlarımız, Rusya ile Türkiye arasında yapılan anlaşmaya dayanarak, teröristlerle savaşmaya ve ılımlı muhalefeti onlardan ayırmaya devam ediyor. Onları bu konuda destekliyoruz. Bununla birlikte şuan Suriye hükümeti ile muhalefet arasında herhangi bir çatışma yok” ifadelerini kullandı. Lavrov Şam’da yaptığı açıklamada, “İdlib anlaşması, uygulanma aşamasına doğru ilerliyor. Yavaş da olsa önemli olan anlaşmanın uygulanmasıdır” diye konuştu. Lavrov, Rusya ve Türkiye arasında İdlib için yapılan anlaşmanın imzalanmasından bu yana Suriye hükümetinin kontrolündeki bölgenin önemli ölçüde genişlediğine işaret etti.
Lavrov Al Arabia’ya verdiği röportajda şunları söyledi:
“İkinci sıcak nokta, Amerikalıların yasadışı olarak ayrılıkçı güçlerle birlikte hareket ettikleri ve Kürtlerle sorumsuzca oynadıkları Fırat'ın doğu yakasıdır. “
Lavrov, Rus ve Amerikan kuvvetlerinin Fırat’ın doğusunda sürtüşmelerini önlemek amacıyla koordinasyon halinde olduklarını da sözlerine ekledi.

İran ve İsrail

6- İran’ın Suriye'de askeri varlığı var mı?
Esed bu konuda şunları söyledi:
“İranlı güçlerimiz yok. Suriye'yi destekliyorlar. Askeri uzmanlar gönderiyorlar ve sahadaki güçlerimizle çalışıyorlar. Suriye ordusuyla birlikteler. Amerikalılar yaklaşık bir yıl önce Ruslara, İranlıları, orada İran askerlerinin olmamasına rağmen İsrailliler tarafından işgal edilen Golan Tepeleri'nin 80 kilometre gerisine çekilmeye ikna etmelerini söylediler. Ancak İranlılar çok esnek davrandılar. Amerikalılar için İran'ın Suriye’deki askeri varlığı sorunu, Suriye topraklarını işgal etmek ve teröristleri desteklemek için sadece bir bahanedir.”
Rus Haber Ajansı TASS, 2018 yılı Ağustos ayı başlarında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev’in, “Hizbullah unsurları ve İran’ın desteklediği milislerin hepsi bölgeden çekildi” şeklindeki açıklamasını aktardı. Aynı yıl Eylül ayında ise Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü Tümgeneral İgor Konaşenkov yaptığı açıklamada, “İran yanlısı tüm güçler, ağır silahlarıyla birlikte Golan Tepeleri'nden İsrail için 140 kilometre olan güvenli mesafeye çekildiler” dedi. Tümgeneral Konaşenkov, söz konusu bölgeden bin 50 asker, 24 roketatar ve taktik füze sistemleri ile 145 silah ve diğer askeri teçhizatların çekildiğini sözlerine ekledi.
Öte yandan Rusya, İsrail'in ‘İran’ın Suriye topraklarındaki mevzilerini’ hedef alan hava saldırılarına yönelik sessizliğini korurken ABD, Irak-Ürdün-Suriye sınırlarının birleştiği noktanın yakınındaki Tanf Askeri Üssü dahil olmak üzere çeşitli yollarla İsrail’in hava saldırılarına lojistik destek sağlayarak füze savunma sistemlerini devre dışı bırakıyordu. Tümgeneral Konaşenkov, Suriye’de bulunan Rus güçleri komutanlığının İsrail’in çekilme sırasında ‘hassas askeri mühimmatlar’ olarak nitelendirdiği silahların üçüncü taraflara geçme ihtimaline yönelik sık sık dile getirdiği endişelerine birkaç kez yanıt verdiğine de dikkati çekti.

Cenevre süreci

7- Anayasa reformuna ilişkin tutum nedir?
Esed bu konuda şunları söyledi:
“2012 yılında anayasayı değiştirdik. Şimdi de Cenevre görüşmelerinde anayasayı tartışıyoruz. En nihayetinde ( BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararını uygulamak için BM tarafından desteklenen) Cenevre müzakereleri, siyasi bir oyundur. Suriyelilerin çoğunun ilgilendiği bir konu değildir. Suriye halkı anayasa hakkında düşünmüyor ve kimse ondan bahsetmiyor. Halkın endişeleri, yapmamız gereken reformlar ve ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamak için değiştirmemiz gereken politikalarla ilgili. Şuan bu konuyu odaklanıyoruz.”
Buna karşın Lavrov, İranlı mevkidaşı Muhammed Cevad Zarif ile 24 Eylül'de Moskova'da gerçekleştirdiği görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, “Astana süreci ‘Troykası’ (Rusya, Türkiye ve İran) Suriye hükümetinin ve muhalefetinin bir anayasa komitesi oluşturarak ve anayasal reform konusundaki kararlılıklarını ifade ettikleri açıklamalarla doruğa ulaştırdıkları Soçi şehrindeki Suriye Ulusal Diyalog Konferansı girişiminin sahibidir. Anayasa Komitesi'nin çalışmalarını BM Genel Sekreteri'nin Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ile sürekli yakın koordinasyon içinde olmamız ve yakından takip etmemiz, bu konuda bize fayda sağlıyor” şeklinde konuştu.

Anayasa ve seçimler

8- Anayasa değişikliğinde kaydedilen ilerleme hızı ne ölçüde?
Lavrov'un Anayasa Komitesi’nin çalışmalarında kaydedilen ilerleme hızından memnun olmadığı öğrenilirken Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, 7 Eylül'de Lavrov ile Şam'da düzenlediği ortak basın toplantısında şunları söyledi:
“Anayasanın tamamlanması konusunda herhangi bir takvim yok. Özel bir önemi ve halk için bir değeri var. Bu yüzden aceleye getirilemez. Anayasa değişikliği, halkın isteklerini yerine getirecek şekilde yapılmalıdır. Bir sonraki anayasa, Anayasa Komitesi üyelerinin ulaştıklarıyla aynı olacak ve her halükarda referanduma sunulacaktır.”
Öte yandan Şam ve Moskova, Anayasa Komitesi’nin çalışmalarına ilişkin bir takvim olmaması gerektiğinde hemfikirler. Ayrıca başkanlık seçimlerinin gelecek yılın ortalarında yapılması konusunda anlaştılar. Suriye Dışişleri Bakanı Muallim, “Başkanlık seçimleri elbette, özgür ve adil bir program içinde yapılacak” dedi. Muallim, Anayasa değişikliği konusunun başkanlık seçimleriyle hiçbir ilgisi olmadığını da sözlerine eklerken Lavrov, seçimlerin 2012 Anayasası çerçevesinde yapılması fikrini destekledi.

Kürt Özerk Yönetimi

9- Fırat'ın doğusundaki Kürtlerin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi konusundaki tutum nedir?
Lavrov, Suriye Demokratik Konseyi (SDK) Yürütme Komitesi Eşbaşkanı İlham Ahmed ile Suriye Değişim ve Kurtuluş Cephesi lideri (Hakın İradesi Partisi Başkanı) Kadri Cemil arasında Eylül ayı başlarında Moskova'da bir mutabakat anlaşması imzalanmasının ardından yaptığı açıklamada, ülkesinin, Suriye toplumundaki tüm dini ve etnik unsurların uyumlu bir şekilde bir arada yaşaması ve ilerlemesi için elverişli koşullar yaratmaya devam etmeye hazır olduğunu vurguladı.
Lavrov Şam’da yaptığı açıklamada, Rusya’nın ‘taraf olmadığı’ anlaşmanın, Moskova’nın ‘Suriye topraklarının birliği ve egemenliği ilkesine bağlılığını teyit ettiğini’ söyledi. Muallim ise anlaşmaya ilişkin yorumunda, “Suriye Anayasası’na aykırı hiç bir anlaşmayı desteklemiyoruz” dedi. Şam daha önce de Kürtlerin katılacağı bir ‘bölgeler topluluğu’ kurulmasını içeren bir ‘Rus anayasa taslağını’ reddetmişti. Bu arada Moskova’nın birçok kez Kürtler ve hükümet arasında diyalog başlatma girişiminde bulunduğunu hatırlatmakta fayda var.

Teşvikler ve cezalar

10- Peki, ekonomik ilişkiler ve yaptırımlar ne olacak?
Şam ve Moskova, ABD ve Avrupa tarafından uygulanan yaptırımların ve Suriyelilerin çektikleri acılardan sorumlu tutulmalarını reddetme konusunda da hemfikirler. Ayrıca Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Fırat'ın doğusundaki doğal kaynaklar ve petrol üzerindeki kontrolüne de karşı çıkıyorlar. Yaptırımları aşmak için bir şirketler grubu kurulurken Rus şirketleri petrol ve doğalgaza yatırım yapmak için Suriye hükümetiyle sözleşmeler imzaladılar. Ancak tüm bu ekonomik işbirlikleri, Rusya ordusunun Suriye’deki varlığını karşılamanın çok altında kalıyor. Bu yüzden Rusya Başbakan Yardımcısı Yuriy Borisov, iki ülke arasındaki işbirliğini artırmak için 7 Eylül’de Şam’ı ziyaret etti. Yaptığı açıklamada, iki taraf arasında Suriye’deki 40 tesisin yanı sıra enerji altyapısının yeniden inşası için anlaşmalar imzaladığını söyleyen Borisov, ayrıca 2018'de imzalanan ekonomik işbirliğini geliştirmek için bir yol haritası çizme konusunun masaya yatırıldığını söyledi. Ancak bir yandan Şam ile Moskova arasında hiçbir anlaşma imzalanmazken diğer yandan Rusya ile İran arasındaki hassas dengeyi korumaya çalışan Şam halen Moskova'dan Suriye'de stratejik avantajlar karşılığında ekonomik yardım ve masrafsız askeri destek almayı hedefliyor. Bu arada Suriye Devlet Başkanlığı İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Mansur Azzam, önümüzdeki Aralık ayında ‘yol haritasının’ çizilmesini hızlandırmak ve üç milyar dolara varan kredi ve hibe almak için geçtiğimiz günlerde Moskova'yı ziyaret etti.
Bu arada Moskova'nın, Şam'ın siyasi dosyalardaki tutumunu kendisine yaklaştırması ve ona askeri, ekonomik ve stratejik alanlarda daha egemen tavizler vermesi beklentisiyle akaryakıt, tahıl ve geçim krizini çözmek ve mevcut mali krizleri hafifletmek için Şam'a yardım eli uzatmadığı konusunda yaygın bir inanç söz konusu.



Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
TT

Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)

Cezayir, 12 Haziran'da yapılması planlanan Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun döneminin ilk seçimlerine doğru giderken İslami eğilimli partilerin, çoğu bağımsız olan muhalifler karşısında güçlü sonuçlar elde etme olasılığının yüksek olduğunu gösteren göstergeler söz konusu. İslami eğilimli partilerin şansı, ülkede 2019 yılında halkın sokaklara döküldüğü, eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın uzun soluklu iktidarının sona ermesine katkıda bulunan ‘halk hareketinin’ (Hirak) bazı kesimlerinin yanı sıra Sosyalist Güçler Cephesi (FFS) ile Kültür ve Demokrasi Birliği (RCD) gibi laik partilerin seçimleri boykot etme kararı almaları dahil olmak üzere birçok faktör tarafından destekleniyor. Siyasi arenaya uzun yıllar hakim olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve Demokratik Ulusal Birlik (RND) partileri, eski rejime olan bağlılıkları nedeniyle, yarışa bölünmüş halde girdiler.
Pekk, seçim yarışı tablosu, sandık başına gidilmesine günler kala nasıl şekillendi?

‘Milliyetçi’ partiler
FLN, Cezayir’in 1962 yılında bağımsızlığını kazanmasında bu yana ülkenin siyaset sahnesini hegemonyası altına aldı. Hegemonyası, yetkililerin halk protestolarından sonra tek partili hükümet sistemini kaldırdığı 1989 yılına kadar devam etti. Parti, Aralık 1991 seçimlerinde İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) karşısında neredeyse iktidarı kaybediyordu. Ancak ordu, seçimlerin ilk tur sonuçlarını iptal etti. Bu adım, 1992 yılının başlarından itibaren ülkenin on yılı aşkın bir süre boyunca şiddet döngüsüne girmesine neden oldu. Cezayir 1997 yılında, 1992'de iptal edilen seçimlerden sonraki ilk parlamento seçimlerini gerçekleştirdi. RND, bu seçimleri, açık ara farkla (156 milletvekili) kazandı. RND, FLN tarafından ihanete uğramaktan korkan parti yetkilileri tarafından kurulan yeni bir partiydi. FLN ise FIS’in kapatılmasının ardından ülkedeki ana İslami eğilimli parti haline gelen Barış Toplumu Hareketi'nden (MSP (69 milletvekili) sonra üçüncü sırada (62 milletvekili) geldi.
FLN, 2002 seçimlerinde 199 sandalye kazanarak yeniden lider olurken RND (1997 seçimlerinde 156 milletvekili çıkardıktan sonra) sadece 47 sandalyeyle üçüncü sıraya geriledi. Partinin bu düşüşü, o dönem parti lideri olan Liamine Zeroual ile bağlantılı olabilir.  Zeroual istifa edip iktidarı Buteflika'ya devrettikten sonra, Buteflika'nın onursal başkanlığını yaptığı FLN iktidarı yeniden geri aldı. 2007 seçimlerinde FLN 136 sandalyeyle liderliğini sürdürürken, onu 61 sandalyeyle RND izledi. 2012 seçimlerinde de tablo değişmedi. FLN, 208 sandalyeyle liderliğini sürdürürken RND 58 sandalye ile peşinden geldi. 2017 seçimlerinde aynı sahne bir kez daha tekrarlandı. FLN, 146 sandalyeyle liderliğini korurken RND, 97 sandalyeyle onu takip etti.
FLN ve RND’nin, Buteflika'nın 1999'dan 2019'a kadar süren iktidarının temel dayanakları olduğu açıkça görülse de Cezayirliler, 12 Haziran'da sandık başına gittiklerinde, iki partinin Buteflika rejimine bağlılıkları ve eski rejimi savunmaları onlara zarar verebilir. Bu iki partinin Buteflika'yı hasta ve konuşamazken haldeyken bile desteklediği ve sağlığının sebep olduğu engelleri bilmelerine rağmen Buteflika’yı arka arkaya cumhurbaşkanlığına aday gösterdikleri biliniyor. Dahası, Buteflika rejimi düşer düşmez bu iki partiden önde gelen çok sayıda isim, yolsuzluk ve yasadışı servet edinme suçlarından hüküm giyerek kendilerini parmaklıklar ardında buldu.
Tüm bu faktörler, kendilerini milliyetçi olarak niteleyen bu iki partinin egemenliğinin sona ermek üzere olabileceği ve 12 Haziran seçimlerinden feci sonuçlarla çıkabileceği izlenimi veriyor.

İslami eğilimli partiler
İslami eğilimli partiler, muhaliflerinin dağılması ve bir noktada her zaman hükümetlerin milliyetçilerle siyasal İslamcıları (FLN, RND ve MSP) bir araya getirmesi gerektiğinde ısrar eden eski Cumhurbaşkanı Buteflika’nın rejiminin bir parçası olmasına rağmen, Buteflika'ya karşı halk hareketine verdiği desteği sürmesini sonucunda 2021 seçimlerine güçlü bir konumda giriyorlar.
Siyasal İslamcıların Buteflika yönetiminden ayrılması, 2011'de Arap Baharı'nın başlamasından hemen sonrasına denk geliyor. İslami eğilimli partiler, muhalifleri tarafından, tökezleyen halk hareketini sürdürerek fırsatçı olmakla suçlandılar. Arap Baharı, Mısır, Tunus ve Libya'da olduğu gibi Cezayir’de de siyasal İslamcıları öne çıkardı. Tıpkı, parlamento seçimlerinin siyasal İslamcıların ilk kez hükümete liderlik etmelerine izin veren en büyük payı kazanmasıyla sonuçlandığı Fas’ta olduğu gibi.
Ancak 2012 seçimleri, siyasal İslamcıların istediği gibi geçmedi. Çünkü resmi sonuçlar FLN'nin ve RND’nin hakimiyetinin devam ettiğini gösterdi. Bu sonuçlar, siyasal İslamcıları seçimlerde hileli yapıldığı iddiasında bulunmaya itti. Aynı sonuç, siyasal İslamcıların milliyetçilerin ardından üçüncü sırada yer aldığı 2017 seçimlerinde de tekrarlandı. Ancak bugün 2021 seçimlerinin arifesinde, rakiplerinin ve muhaliflerinin yaşadığı talihsizlikler, en çok siyasal İslamcıların işine yarayacak gibi görünen bir tablo söz konusu.
İslami eğilimli partilerin başını şuan, Abdurrezzak Mukri liderliğindeki MSP ve Abdullah Caballa liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Cephesi (FJD) çekiyor.

Laik partiler
Cezayir’deki laik partilerin başını ise uzun yıllardır, güçleri Tizi Vuzu ve Bicaye gibi aşiret bölgelerinde yoğunlaşan FFS ve RCD çekiyor. Ancak bu iki parti geçtiğimiz yıllarda, özellikle FFS’nin önde gelen isimlerinden Hüseyin Ayet Ahmed’in partiden ayrılmasından ve RCD’nin lideri Said Sadi'nin istifasından sonra, kendilerini sürekli bir kaos içerisinde buldular. Bunun yanı sıra iki parti, 2021 seçimlerini boykot etme kararı aldıklarını açıkladılar. Troyka yanlısı (Avrupa Birliği/AB, Uluslararası Para Fonu/IMF, Avrupa Merkez Bankası/AMB) siyasetçi Louisa Hanun liderliğinde Sosyalist Eşitlik Partisi (PES) adlı üçüncü bir sol eğilimli parti daha var. Bu parti de 12 Haziran seçimlerini de boykot edecek, ancak halk arasındaki popülaritesi, hiçbir zaman 1990'larda siyasal İslamcılara yönelik sert eleştirileriyle tanınan lideri Hanun'unki kadar yüksek olmadı.

Halk hareketi ve ordu
Halk hareketi, 2019 yılında Buteflika rejimini devirmede orduyla birlikte önemli bir rol oynadı. Cumhurbaşkanının sağlığının elverişsiz olmasına rağmen seçimlerde yeniden aday olmasına karşı başlayan halk protestoları sonrasında ordu, halk hareketinin yanında yer almaya karar verdi ve aynı yılın Nisan ayında Buteflika'yı iktidardan uzaklaştırdı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salah, Buteflika’nın azledilmesinin yanı sıra Buteflika rejiminin iktidarının temel direkleri eski başbakanlardan Abdulmelik Sellal ve Ahmed Uyahya ile parti liderleri ve işadamlarından ve hatta bazı ordu komutanlarından çok sayıda ismin yargılanmasında kilit bir rol oynadı. Aynı zamanda ‘General Tevfik’ adıyla bilinen eski İstihbarat ve Güvenlik Dairesi (DRS) Başkanı Muhammed Medin ve İstihbarat Teşkilatı Başkanı Osman Tartak (Beşir) da görevden alındı. Ancak Kayid Salah'ın rolü, Buteflika rejimini devirmesinden sadece aylar sonra Aralık 2019'da aniden vefat etmesiyle sona erdi. Ancak orduya verdiği halk hareketiyle birlikte hareket etmesi yönündeki emri, Abdulmecid Tebbun’u cumhurbaşkanlığına getiren mevcut dönemin önünü açtı.
Cezayir ordusu şuan, sürekli olarak askeri birliklerin önünde konuşmalar ve sırayla saha ziyaretleri yapan Genelkurmay Başkanı Said Şangariha tarafından yönetiliyor. Ama aslında, ordu liderliğinin ve onunla birlikte istihbarat servisinin, tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de perde arkasında siyasi bir rol oynamaya devam etmeye istekli mi olduğu yoksa siyaset sahnesini seçimlerden çıkacak olan iktidara terk mi edeceği henüz netlik kazanmış değil.
FLN’nin 1992 yılında iktidara gelmesinin engellenmesi için ordunun doğrudan müdahale etmesi gerekti. Bu adımı eleştirenler ülkeyi kanlı bir on yıla sürüklediğini söylerken, destekleyenler ise bu adımın ülkeyi o dönemde liderlerinin açıklamalarından çıkarılan sonuca göre demokrasiye inanmayan bir partinin elinden kurtardığını söylüyorlar.
Öte yandan, halk hareketinin Buteflika yönetimine son vermedeki ana rolüne rağmen, asıl sorunu eleştirenlerin de söylediği üzere kendisini temsil eden ve onun adına konuşan bir liderlik üretememiş olmasıdır. Her ne kadar hareketin kendisini temsil edecek birini çıkaramamasının, kendi çıkarına olumlu bir faktör olduğunu söyleyenler de var. Çünkü onlara göre iktidar, halk hareketini sona erdirmek için hareketin önde gelen isimlerini tutuklayabilirdi. Hatta hareketin, İslami eğilimli saflarda daha görünür hale gelmesiyle, belki de gösterilerin FLN’nin kalesi olarak bilinen bölgelerden gelenlerin güçlü bir şekilde yer aldıkları başkent Cezayir’de çoğu zaman cuma namazından sonra düzenlenmesi nedeniyle, ortaya çıkışının ilk aylarında sahip olduğu ivmenin bir miktarını geçtiğimiz aylarda kaybettiği de ortadadır.
Dolayısıyla, hareketin bir bölümünün ihtiyaç duyulan değişikliği sağlayamayacağı gerekçesiyle seçimleri boykot edeceği, ideolojiye sahip bir başka kesimin ise siyasal İslamcılara oy vereceği açıktır.

Bağımsızlar
Eğer tablo böyle devam ederse, siyasal İslamcıların iktidara gelmesini önleme iddiası, özellikle Cumhurbaşkanı Tebbun belirli bir partiyi desteklemediğinden ve seçimlerde yarışacak bir partiye sahip olmadığından, büyük ölçüde önümüzdeki anketlerdeki bağımsız adayların performansına bağlı olacak gibi görünüyor. Cezayir Bağımsız Ulusal Seçim İdaresi istatistiklerine göre seçim yarışı, 646’sı partili,  837’si bağımsız olmak üzere bin 483 milletvekili adayı arasında gerçekleşecek. Peki, kim galip gelecek? Bu sorunun cevabı seçime birkaç gün kala netleşebilir mi?