Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: 'İslam’ın 'yaratılış' fikrine karşı ortaya çıkan düşünceler, rasyonel açıdan da problemlidir'

Fotoğraf (İHA)
Fotoğraf (İHA)
TT

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: 'İslam’ın 'yaratılış' fikrine karşı ortaya çıkan düşünceler, rasyonel açıdan da problemlidir'

Fotoğraf (İHA)
Fotoğraf (İHA)

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İslam’ın “yaratılış” fikrine karşı alternatif olarak ortaya çıkan düşünce ve ideolojilerin tepkisel ve rasyonel açıdan da problemli olduğunu kaydetti.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi tarafından düzenlenen “4. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi”nin açılışında Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın gönderdiği video mesaj yayınlandı. Güzel Sanatlar Fakültesi Ahmet Yakupoğlu Amfisi’nde düzenlenen programda yayınlanan mesajında Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Hz. Peygamber’e indirilen ilk ayette yüce Allah’ın kendisini “Hâlik” sıfatıyla tanıttığını ifade ederek, “İlk vahiydeki söz konusu hakikat üzerine müesses olan İslam düşüncesine göre kâinattaki her şey, tek ve üstün kudret sahibi bir yaratıcı tarafından vücuda getirilmiştir. O da sınırsız ilmi ve iradesiyle evreni ve içindekileri bir ölçü ve düzen içerisinde kolaylıkla var eden, her an bir yaratma hâlinde olan, kendisinden başka hiçbir yaratıcı olmadığını çeşitli misal ve delillerle beyan eden 'vâcibu’l-vücûd' yüce Allah’tır” şeklinde konuştu.
Erbaş, her sonucun bir sebebi, her sebebin de bir müsebbibi olduğuna dikkati çekerek, “Buna göre, insanı ve kâinatı yaratan yüce Allah, bütün sebeplerin üstünde bulunan yegâne müsebbiptir. Hal böyleyken, İslam’ın 'yaratılış' fikrine karşı alternatif bir varoluş modeli iddiasıyla ortaya çıkan, bilimsel bir realite gibi kabul edilip sıkça gündeme getirilen her türlü düşünce ve ideoloji tepkiseldir ve rasyonel açıdan da problemlidir” diye konuştu.

“Vahyin aklı ve ahlakı inşa eden boyutunun ötelenmesi insanlığı birçok krizle karşı karşıya getirmiştir”
Son asırlarda ideolojilerin şekillendirdiği modern paradigmaların varoluş, gaye ve değerler alanında insanın zihin dünyasını alt üst edip büyük bir kafa karışıklığına sebep olduğunun altını çizen Erbaş, “Vahyin aklı ve ahlakı inşa eden boyutunun ötelenmesi başta anlam ve değerler krizi olmak üzere insanlığı birçok krizle karşı karşıya getirmiştir. Aynı şekilde bilim ve ahlak arasındaki ilişki bugün teorik ve pratik boyutuyla trajedi ve paradokslarla doludur. Teknolojinin hayatı kuşattığı ve bilgiye ulaşmanın iyice kolaylaştığı çağımızda, söz konusu krizler ve çelişkiler özellikle gençlerin akıl ve gönül dünyasını tahrip edebilmektedir. Dolayısıyla düzenlenen bu kongrenin hayati derecede önemli olduğunu düşünüyorum. Buradan insanlığın ve bilhassa gençliğin soru ve sorunlarına rehberlik edecek sunumlar çıkacağına inanıyorum. Bilimsellik etiketiyle hakikat arayışını sabote eden yaklaşımlar karşısında gençliğe ufuk kazandıracak tebliğler çıkacağına inanıyorum” ifadelerini kullandı.

“Dine ve hakikate karşı her müdahale, esasında fıtrata ve geleceğe bir müdahaledir”
Dini ve hakikati inkâr eden ve adeta ona savaş açan yaklaşımlarla doğru ve güçlü bir şekilde mücadele etmenin gerekliliğine vurgu yapan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “Aynı şekilde hakikati tahrif ve istismar eden yapılarla da mücadele etmek zorundayız. Zira dine ve hakikate karşı her müdahale, esasında fıtrata, hayata ve geleceğe bir müdahaledir” açıklamalarında bulundu.

“Batı’nın teklif hatta dikte ettiği düşünce ve davranış biçimi, geleceğe dair umudun zayıflamasına sebep olmaktadır”
Erbaş, bugün Batı merkezli bilginin insanı ve hayatı dizayn ettiğine şahit olunduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Ancak söz konusu anlayışın 'insan-evren-Allah' tasavvurunda var olan ciddi kriz ve paradoksların bütün insanlığı derin bir çıkmaza doğru sürüklediğini de hepimiz görüyoruz. Batı’nın teklif hatta dikte ettiği düşünce ve davranış biçimi, insanlığın özlediği huzur ve güveni tesis edemediği gibi, geleceğe dair umudun daha da zayıflamasına sebep olmaktadır. Bu da açıkça göstermektedir ki Batı uygarlığı, 18. yüzyıldan itibaren insan, varlık ve âlem konusunda paradoksal bir anlayışa saplanmış; insanlığın hâl ve istikbaline dair ideal bir teklif sunamamıştır. Hakikati anlama çabasında aklı bilimsel bilgiyle sınırlayan yaklaşımlar, özellikle bilgi alanında Yaratıcıyı öteleyen parçacı ve marazi bir paradigmayı öne çıkarmıştır. Batı merkezli gelişen bu bilim anlayışı, bugün gelinen noktada insanlığı felakete sürüklenmekten alıkoyamadığı gibi, yaşanan küresel sorunların da en ciddi sebebi durumundadır. Buna mukabil İslam dünyası da son asırlarda yaşanan gelişmeleri ve olayları maalesef gereği gibi bir analize ve eleştiriye tabi tutamamıştır.”

“İslam tarihinin hiçbir döneminde bilginin İslami olanı, olmayanı şeklinde bir tasnif olmamıştır”
İslam’da din ile bilimin, akıl ile vahyin arasında bir çatışma olmadığına vurgu yapan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “İlmin tüm yönlerini teşvik eden İslam’ın bu olguları birbirine muarız kabul etmesi düşünülemez. Aynı şekilde din ile bilim arasında bir ayrışma da söz konusu değildir. Bu meyanda İslam tarihinin hiçbir döneminde bilginin bugünkü manada İslami olan/olmayan şeklindeki bir tasnife tabi tutulmadığının da altını çizmek istiyorum. Nitekim İslam bilim tarihinde İbn-i Sina gibi hem dinî hem de tecrübi ilimlerde zirve pek çok âlim vardır. Bu da günümüzde zaman zaman bütünü görmeye mâni olan branşlaşmanın ötesinde interdisipliner bir yaklaşımın varlığını ortaya koymaktadır” diye konuştu.



Hasm Hareketi'nin terör planının Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler üzerinde nasıl bir etkisi olacak?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi G20 Zirvesi çerçevesinde bir araya geldi. (Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi G20 Zirvesi çerçevesinde bir araya geldi. (Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
TT

Hasm Hareketi'nin terör planının Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler üzerinde nasıl bir etkisi olacak?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi G20 Zirvesi çerçevesinde bir araya geldi. (Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi G20 Zirvesi çerçevesinde bir araya geldi. (Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Mısırlı uzmanlar, Mısır İçişleri Bakanlığı'nın Hasm Hareketi’nin terör planını Türkiye'deki Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) unsurlarıyla ilişkilendiren açıklamasının iki ülke arasındaki ilişkiler üzerindeki etkisini küçümsedi. Şarku’l Avsat'a açıklamalarda bulunan yetkililer, Kahire ve Ankara'nın şu anda iki ülke arasındaki anlaşmazlığın merkezinde yer alan Müslüman Kardeşler meselesini bir kenara bırakarak ‘daha derin’ stratejik konulara odaklandığını vurguladı.

Mısır İçişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Müslüman Kardeşler'e bağlı Hasm Hareketi’ne ait bir sığınağa baskın düzenlendiğini duyurdu. Açıklamaya göre, Müslüman Kardeşler'in Türkiye'ye kaçan askeri kanadı Hasm Hareketi’nin liderlerinin faaliyetlerini yeniden canlandırmak ve ülkedeki güvenlik ve ekonomik tesisleri hedef alan düşmanca operasyonlar düzenlemek için hazırlık ve planlama yaptıkları yönünde bilgi alındı.

Açıklamada, “Hasm Hareketi, ileri askeri eğitim aldığı bir sınır ülkesine kaçan unsurlarından birini, söz konusu planı gerçekleştirmek üzere ülkeye yasadışı yollardan sızmaya zorlayarak operasyonlarını planladı” denildi.

Komşu ülkenin adını açıklamayan bakanlık, hareketin ‘birçok sosyal medya sitesinde dolaşıma sokulan, komşu bir ülkedeki çöllük alanda elemanlarına eğitim verdiğini ve ülkede terör operasyonları gerçekleştirme sözü verdiğini içeren bir video hazırladığını’ bildirdi.

Açıklamada Türkiye'ye atıfta bulunulması, özellikle de Mısırlı yetkililerin terör örgütü olarak sınıflandırdığı Müslüman Kardeşler'in iki ülke arasında yaklaşık on yıldır süren soğukluğa neden olduğu düşünüldüğünde, Kahire ile Ankara arasındaki ilişkilerin güçlenme hızına etkisi konusunda soru işaretleri yarattı.

Ulusal güvenlik ve uluslararası ilişkiler danışmanı Tümgeneral Muhammed Abdulvahid, Mısır İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasında Türkiye'ye yapılan atfın iki ülke arasındaki ilişkileri etkilemeyeceğini söyledi. Abdulvahid, “Türkiye'den bahsedilmesi, Müslüman Kardeşler'in Türkiye'ye kaçtığı gerçeğinin kabul edilmesi bağlamında tesadüfi bir durumdu” dedi.

Abdulvahid, Türkiye ile ilişkilerin ‘pek çok alanda çok iyi ve güçlü olduğunu ve Müslüman Kardeşler dosyasının artık etkili olmadığını’ belirtti. Abdulvahid, Mısır'ın ‘hareketin kaçak unsurlarının’ iadesine yönelik taleplerine işaret ederek şöyle dedi: “Açıklamada Türkiye'den bahsedilmesi iade sürecinin tamamlanması için bir tür baskı olabilir.”

İki ülke arasındaki normalleşme, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin Katar'da düzenlenen 2022 FIFA Dünya Kupası'nın açılışında el sıkışmalarından bu yana hız kazandı. Erdoğan'ın Şubat 2024'te Kahire'ye yaptığı ziyaretle zirveye ulaşan yakınlaşmayı, Sisi'nin aynı yılın eylül ayında Ankara'ya yaptığı ziyaret izledi ve iki ülke arasında ‘yeni bir iş birliği dönemi’ başladı.

Demokrasi Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı ve bölgesel ilişkiler araştırmacısı Kerem Said'e göre “Müslüman Kardeşler dosyası artık Mısır-Türkiye ilişkilerinde acil bir mesele değil. İki ülke arasındaki ilişkiler Kahire ile Ankara'nın çıkarlarına hizmet eden daha büyük ve daha derin stratejik meseleler tarafından yönetiliyor.”

Şarku’l Avsat'a konuşan Said, “Mısır ve Türkiye arasında Müslüman Kardeşler dosyası konusunda ilan edilmemiş bir koordinasyon var. Zira Kahire bazı hükümlülerin iadesini talep ediyor, bu da Kahire ve Ankara arasındaki anlaşmalara göre belirli prosedürlerin tamamlanmasını gerektiriyor” ifadelerini kullandı.

Said sözlerini şöyle sürdürdü: “İçişleri Bakanlığı'nın açıklaması ve Hasm Hareketi’ne yapılan atıf, Mısır ile Türkiye arasındaki ilişkilere yönelik bir meydan okuma içermiyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi şu anda Libya'daki durum, Akdeniz gaz dosyasının çözümü ve diğer bazı konular gibi daha önemli dosyalarla bağlantılı.”

Mısırlı akademisyen ve uluslararası ilişkiler araştırmacısı Beşir Abdulfettah da İçişleri Bakanlığı'nın açıklamasında Hasm Hareketi'nin terör planının Türkiye'deki Müslüman Kardeşler unsurlarıyla bağlantısına atıfta bulunulmasının ‘Kahire ile Ankara arasındaki ikili ilişkilerin gidişatını etkilemeyeceği’ görüşünde.

Şarku’l Avsat'a konuşan Abdulfettah, ‘Mısır ve Türkiye'nin Müslüman Kardeşler dosyasındaki herhangi bir çatışmanın iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişimini etkilemesine izin vermeme konusunda anlaştıklarını’ söyledi ve ‘Müslüman Kardeşler dosyasının diğer dosyaların önüne geçtiği bir dönemde ilişkilerin merkezinde yer aldığını ve anlaşmazlık nedeni olduğunu’ belirtti.

Abdulfettah, “Müslüman Kardeşler dosyasının yerine stratejik ve ekonomik dosyalar konuldu ve bu da Mısır ve Türkiye'nin ikili ilişkileri güçlendirmede ilerleme kaydetmesini sağladı. Ankara, Mısır'ın Hasm Hareketi’ne karşı attığı adımları anlıyor ve destekliyor. Türkiye, Mısır tarafıyla stratejik çıkarlara değer veriyor” şeklinde konuştu.

Mısır-Türkiye ilişkileri, Ankara'nın 30 Haziran 2013'teki gösterilerin ardından yasaklı Müslüman Kardeşler'e verdiği destek nedeniyle on yıldır süren kopukluk ve gerginliğin ardından giderek normalleşme eğilimine girdi.

Mart 2021'de Ankara, Mısır ile diplomatik temasların yeniden başladığını duyurdu. Türk makamları daha sonra Müslüman Kardeşler yanlısı üç kanaldan (Mekameleen, Vatan ve eş-Şark) ‘Mısır'a karşı kışkırtıcı programlarını durdurmalarını ya da Türkiye topraklarından yayınlarını kalıcı olarak durdurmalarını’ talep etti.

Mısır eski Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi Reha Ahmed Hasan, Mısır İçişleri Bakanlığı'nın Türkiye'ye yaptığı atfın ‘Ankara-Kahire ilişkilerini etkilemeyeceğini’ söyledi. Hasan Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “Ankara, Kahire ile ilişkilerine önem veriyor ve şu anda komşu ülkelerle sıfır sorun politikası izliyor” dedi. Hasan, İçişleri Bakanlığı açıklamasında Hasm Hareketi’nin Türkiye'ye kaçan Müslüman Kardeşler unsurlarıyla bağlantısına atıfta bulunulmasını ‘örgüt unsurlarının 2013 yılında Türkiye'ye kaçtığı gerçeğini kabul ettiği ve Ankara'ya yönelik herhangi bir suçlama içermediği’ değerlendirmesinde bulundu.