Filistin, Biden’ın zaferi sonrasında barış müzakerelerinin yeniden canlanmasını umut ediyor

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas 2016 yılında Ramallah’ta Joe Biden ile bir araya gelmişti. (WAFA)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas 2016 yılında Ramallah’ta Joe Biden ile bir araya gelmişti. (WAFA)
TT

Filistin, Biden’ın zaferi sonrasında barış müzakerelerinin yeniden canlanmasını umut ediyor

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas 2016 yılında Ramallah’ta Joe Biden ile bir araya gelmişti. (WAFA)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas 2016 yılında Ramallah’ta Joe Biden ile bir araya gelmişti. (WAFA)

Halil Musa
Filistinliler, ABD Başkanı Donald Trump’ın başkanlık yarışında kaybettiğinin ilan edilmesi sonrasında büyük bir rahatlama yaşadı. ABD’nin Arap- İsrail çatışmasına yönelik politikasının ‘çatışmayı çözmeyip yönetme’ yolundaki geleneksel meydanına döneceği beklentileri ışığında Demokrat Joe Biden’ın kazanmasından memnunlar.
Filistinliler Trump yönetimini, 1967 sınırlarında bir Filistin devleti kurmayı ve Filistinli mültecilerin dönüşüne karşı çıkarak İsrail’e karşı konumdan İsrail ortaklığına geçmesi sonrasında en kötü ABD yönetimi olarak görüyorlardı.

Biden, Trump’ın planına karşı çıkmıştı
Filistinliler, sert bir şekilde reddettikleri barış planı kapsamında 2018 yılında ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşımasının ardından Trump yönetimiyle siyasi, ardından da güvenlik ilişkilerini kesti. Filistin toplumu, planı tüm ulusal hakların tasfiyesi ve radikal İsrail sağının tavrının benimsenmesi olarak görüyor.
Biden, İsrail’in Batı Şeria’nın büyük bir bölümünü ilhak etmesini içeren Trump planına karşı çıkmış ve 1967 sınırlarında bir Filistin devletinin kurulmasını sağlamak için iki devletli çözüm ilkesine bağlılığını ilan etmişti.
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre, Biden’ın tavrı, ABD’nin yaklaşık yarım milyar dolar olarak tahmin edilen finansal desteğinin geri dönüşünü, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Washington’daki ofisinin yeniden açılmasını ve Filistin Yönetimi ile ilişkilerin yeniden başlamasını da kapsıyordu.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Biden’ın başkanlık seçimlerinde zaferini ilan etmesinden saatler sonra kendisini ve Başkan Yardımcısı Kamala Harris’i tebrik etmek için hızlı davrandı. Abbas, Filistin- ABD ilişkilerini güçlendirmek, Filistin halkının özgürlüğü, bağımsızlığı, adaleti ve onuru için kendisiyle çalışmak konusunda sabırsızlandığını söyledi.
Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye de Biden yönetiminin ‘uluslararası meşruiyete, iki devletli çözüme ve Filistin devletinin tanınmasına dayalı ciddi bir siyasi yol oluşturacağına’ dair umudunu dile getirdi. Iştiyye ayrıca Başkan Biden’ın ‘çözüme yönelik herhangi bir siyasi yolda en iyi ortak’ olduğunu vurguladı.

Müzakerelerin yeniden başlaması
FKÖ Yürütme Kurulu üyesi Ahmed Macdalani, Biden yönetimine ‘barış sürecini doğal seyrine döndürme, 1967 sınırlarında bir Filistin devleti kurmak için uluslararası meşruiyet kararlarını uygulama, Trump’ın barış planını görmezden gelme, Filistin- ABD ilişkilerini sürdürme ve FKÖ’nün ABD’nin başkenti Washington’daki ofisini açma’ çağrısı yaptı.
Macdalani, FKÖ’nün uluslararası hukuk ilkelerine dayalı olarak müzakereleri sürdürmeye hazır olduğunu belirttiği açıklamasında şunları söyledi:
“Filistinliler, uluslararası meşruiyet temellerine karşı çıkmasından ve Filistin ile herhangi bir ilişki alanını kapatmasından önce Trump yönetimiyle bile her zaman diyaloga hazırdı.”
Filistin halkı, Biden döneminin eski başkanlar Bill Clinton ve Barack Obama yönetimlerinden daha iyi olmasını ise beklemiyorlar. Macdalani’ye göre iki başkan, barış sürecine önemli ölçüde dahil olmalarına rağmen barışa ulaşmak için İsrail’e baskı uygulayacak kararlı siyasi iradeye sahip değillerdi.
Birzeit Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Profesörü Ali el-Carbavi, Biden’ın Trump’ın tepe taklak ettiği barış sürecine ilişkin ABD’nin geleneksel tavrını benimseyeceği görüşünde. Bu tavrın ‘çatışmayı çözmeye değil, yönetmeye’ dayandığını belirten Carbavi, iki devletli çözümü canlı tutacağını, çözümü geleceğe taşıyarak diyalogu sürdüreceğini ve Filistin yönetiminin hayatta kalmasını sağlamak için mali ve siyasi durumunu iyileştireceğini vurguladı.

İktidarın hayatta kalması taviz gerektiriyor
Carbavi, bu durumun, Filistin yönetiminin İsrail ile güvenlik ilişkilerini sürdürmesi ve açık müzakerelere geri dönmesi gerektirdiğine dikkat çektiği değerlendirmesinde ‘iki devletli çözümün Filistinlilere umut kapısı açtığını ve Tel Aviv’e yayılmacı politikalarını sürdürme fırsatı verdiğin’ vurguladı.
‘Filistin yönetiminin hayatta kalması’ ve ‘meseleye kabul edilebilir bir çözüm’ arasında bir zorluk olduğunu belirten Ali el-Carbavi, yönetimin hayatta kalmasının sorunun çözümünü zorlaştıran tavizler vermeyi gerektirdiğini kaydetti.
Profesör, Filistin yönetiminin, bedelini ödeyecek kaderci kararlar alma konusundaki isteksizliğiyle birlikte varlığını korumayı arzuladığını ifade ettiği açıklamasında “Biden’ın başarısı, Filistin’e hayatta kalmasını sağlayan bir rahatlık sağlar” dedi.



El-Hakim, silahların devletle sınırlandırılmasını istiyor

Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
TT

El-Hakim, silahların devletle sınırlandırılmasını istiyor

Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)

Irak'taki "Koordinasyon Çerçevesi" ittifakının liderlerinden Ammar el-Hakim, devletin güç kullanımında tekel sahibi olması gerektiğini belirterek, silahların ülkedeki karar vericiler üzerinde baskı aracı olarak kullanılmaması gerektiğini vurguladı.

El-Hakim dün yaptığı konuşmada, "Silahlar, anayasaya uygun olarak, Irak halkının ve siyasi partilerinin iradesiyle, dışarıdan dayatmalarla değil, devletin elinde olmalıdır" dedi.

Hikmet Hareketi partisinin lideri el-Hakim, karar vericiler üzerinde baskı kurmak için devlet dışında silah kullanılmasına karşı olduğunu ifade etti.

El-Hakim'in partisinin liderlerinden Fahd el-Cuburi, "Washington, yeni hükümette grupların yer alması konusunda çekincelerini dile getirdi" dedi.

Son dönemde parlamentoda birkaç sandalye kazanan ve silahlı bir fraksiyon olan İmam Ali Tugayları ise "devletin elindeki silahların tekelleştirilmesini ve Haşdi Şabi Güçlerinin güçlendirilmesini" savundu. Tugayların genel sekreteri Şibl el-Zaidi, yaptığı açıklamada, "fraksiyonel güçlerin seçimlerdeki önemli zaferi, onları önemli bir sınavın önüne koyuyor" ifadelerini kullandı.


Lübnan-İsrail müzakereleri için güvenlik-ekonomik bir yol

Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
TT

Lübnan-İsrail müzakereleri için güvenlik-ekonomik bir yol

Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"

Lübnan ile İsrail arasındaki müzakereler güvenlik-ekonomi yönüne doğru kayarken, Tel Aviv Hizbullah'ın kapasitesini “abartma” politikası izliyor ve bu Lübnan'da, yeni bir saldırıya zemin hazırladığı endişelerini artırıyor.

Lübnan ve İsrail arasındaki düşmanlıkların sona ermesini izlemekle görevli komite, sivillerin de katılımıyla ikinci toplantısını Lübnan'ın güneyindeki Nakura'da gerçekleştirdi. Beyrut'taki ABD Büyükelçiliği'nden yapılan açıklamada, görüşmelerin "sınırın her iki tarafındaki sakinlerin evlerine dönmesinin önemi" üzerinde yoğunlaştığı belirtildi. Bu arada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, toplantıda Hizbullah'ın silahsızlandırılmasının yanı sıra, Hizbullah tehdidinin ortadan kaldırılması ve sınırın her iki tarafındaki sakinlerin kalıcı güvenliğinin sağlanması konusunda ortak çıkarı göstermek amacıyla ekonomik projelerin güçlendirilmesinin de ele alındığını duyurdu.

Bu arada, İsrail ordusu, bir yıl önce Kuzey Lübnan'da bir komando operasyonunda kaçırılan ve Hizbullah subayı olarak tanıtılan İmad Amhaz'ın video kayıtlarını yayınladı. Kayıtlarda Amhaz, hem Hizbullah'a hem de İran'a ait deniz kuvvetlerine liderlik ettiğini itiraf ediyor; bu da Tel Aviv'in Washington'u "Hizbullah'a saldırmanın gerekliliğine" ikna etme kampanyasının bir parçası olabileceği endişelerini artırdı.

Buna karşılık, Lübnan'la ilgili Paris toplantıları, ilgili üç başkentin (Paris, Washington ve Riyad) ordunun performansından ve silah kontrol planının ilk aşamasını bu yılın sonuna kadar tamamlama taahhüdünden memnun kalmasıyla sonuçlandı. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre toplantıda, orduyu desteklemek amacıyla önümüzdeki şubat ayında uluslararası bir konferans düzenlenmesi konusunda anlaşmaya varıldı.


Lübnan ordusunu desteklemek için düzenlenen Paris toplantısının sonuçlarına Fransız bakışı

Duman
Duman
TT

Lübnan ordusunu desteklemek için düzenlenen Paris toplantısının sonuçlarına Fransız bakışı

Duman
Duman

Paris, Fransız başkentinde yapılan üç ayrı toplantının başarılı geçtiğini ve bu görüşmelerin en önemli sonucunun, Fransa, ABD ve Suudi Arabistan’ın Lübnan makamları ile Lübnan ordusuna yönelik ortak ve tam desteklerinin teyit edilmesi olduğunu bildirdi. Bu kapsamda, Savunma Bakanlığı’nda Lübnan Ordu Komutanı Rudolf Heykel ile Fransa Genelkurmay Başkanı Fabien Mandon arasında görüşme yapılırken, ardından üç ülkenin özel temsilcileri bir araya geldi. Son olarak bu temsilcilerle Heykel, Elysee Sarayı’nda görüşmelerini sürdürdü. Paris’e göre ilgili üç başkent (Paris, Washington ve Riyad), Lübnan ordusunun performansını ve devletin silahların yalnızca devletin elinde toplanmasını öngören planın ilk aşamasını yıl sonuna kadar tamamlama konusundaki kararlılığını olumlu değerlendiriyor. Elde edilen sonuçların tatmin edici bulunması üzerine, Lübnan ordusuna destek amacıyla planlanan uluslararası konferansın gelecek yıl şubat ayında düzenlenmesi konusunda mutabakata varıldı. Paris, konferans hazırlıkları için üçlü bir komite kurulmasının, Lübnan ordusunun attığı adımlara duyulan ciddiyeti ve Lübnan makamlarına olan güveni yansıttığını vurguladı.

Fransa’ya göre üç ülke, planlanan konferansın başarıya ulaşması için gerekli koşulları oluşturmayı hedefliyor. Konferansın, Lübnan devletinin egemenliğini yeniden tesis etmesine katkı sağlaması, siyasi ve mali destek sunması, aynı zamanda orduya ve Lübnan makamlarına duyulan güvenin bir göstergesi olması amaçlanıyor. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının uygulanmasına yönelik hedeflere de destek verilmesi öngörülüyor.

Öte yandan, Fransız girişimiyle üç başkent, Paris’in çağrısı doğrultusunda Lübnan ordu birliklerinin sahadaki faaliyetlerine daha fazla dikkat çekilmesi, bu faaliyetlerin belgelenmesi ve mevcut tüm imkânlarla kamuoyuna yansıtılması konusunda uzlaştı. Bu amaçla Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’nün (UNIFIL) imkânlarından da yararlanılması planlanıyor. Böylece ordunun, özellikle Litani Nehri’nin güneyinde silahların devlet tekelinde toplanmasını öngören ilk aşamadan başlayarak, kendisine verilen görevleri yerine getirdiğinin ortaya konulması ve planın sonraki aşamalarının hayata geçirilmesinin sağlanması hedefleniyor.

Paris’te yapılan görüşmelerde Rudolf Heykel’in, planın ilk aşamasına ilişkin hedeflerin yüzde 95’inin gerçekleştirildiğini ve belirlenen sürenin uzatılmasını talep etmediğini vurgulaması dikkat çekti. Ancak üç başkent, gerekli görülmesi hâlinde sürenin birkaç hafta uzatılmasına engel bir durum olmadığı görüşünde. Heykel’in, kuvvetlerinin elde ettiği sonuçları ayrıntılı verilerle aktardığı, ayrıca özellikle UNIFIL güçlerinin Güney Lübnan’dan çekilmeye başlamasıyla birlikte üstleneceği ilave görevler doğrultusunda silah ve mali desteğe duyulan ihtiyacı dile getirdiği belirtildi. Paris, uluslararası konferans kapsamında Lübnan’a sağlanacak desteğin yalnızca orduyla sınırlı kalmayacağını, diğer güvenlik güçlerini de kapsayacağını, böylece ordunun temel görevlerine odaklanırken, iç güvenliğin, iç güvenlik birimlerince sağlanmasının hedeflendiğini ifade ediyor.

Fransız çevreler, Lübnan’da savaşın yeniden patlak verme riskinin ortadan kaldırılmasının hayati önem taşıdığına dikkat çekiyor. Bu nedenle, Vatan Kalkanı planının ilk aşamasının tamamlanmasıyla birlikte Lübnan makamlarının Litani Nehri’nin güneyinde tam denetimi yeniden tesis edebilmesinin, ikinci aşamanın önünü açacağı vurgulanıyor. Böyle bir gelişmenin, bir yandan uluslararası toplumun beklentilerine yanıt oluşturacağı, diğer yandan da planlanan konferansta Lübnan’a destek verilmesinin temel gerekçelerinden biri olacağı değerlendiriliyor. Bu yaklaşımın, uluslararası toplumun niyet beyanlarından ziyade somut sonuçlara odaklanma anlayışıyla örtüştüğü belirtiliyor.

Lübnan ordusuna yönelik desteğin, ekonomik destek ve Lübnan’dan talep edilen reformlarla bağlantılı olarak düzenlenmesinin öngörülen yeniden imar konferansı için de geçerli olduğu kaydediliyor.

Lübnan içinde ve dışında, ordunun sahadaki faaliyetlerinin doğrulanmasına yönelik ek mekanizmalar konusunda çok sayıda soru gündeme geliyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu sorular arasında özellikle iki başlık öne çıkıyor: Denetim sürecinin bireysel konutları kapsayıp kapsamayacağı ve UNIFIL birliklerinin Lübnan ordu birliklerine sistematik ve kapsamlı şekilde eşlik edip etmeyeceği. Paris, Litani’nin güneyindeki tüm konut ve özel mülklerin aranmasının kesinlikle gündemde olmadığını vurguluyor. Buna göre arama işlemleri, yalnızca mekanizmanın mevcut bir tehdit ve geçen yıl kasım ayında varılan ateşkes anlaşmasının ihlal edildiğini teyit etmesi durumunda söz konusu olacak ve bu durumda Lübnan ordusundan arama yapması istenecek. Paris, bu yaklaşımın güneyde yaşayan halkın endişelerini gidermeyi amaçladığını ifade ediyor.

Paris, mevcut mekanizmanın yanına yeni bir mekanizma ekleme niyeti olmadığını vurguluyor; aksine, şu ana kadar uygulanan mekanizmadan azami derecede yararlanmanın, Lübnan askerî birimlerinin çalışmalarını mevcut imkânlarla destekleyecek bir kaynak oluşturacağı değerlendiriliyor. UNIFIL’in Lübnan ordusunun operasyonlarına katılımına gelince, Paris bunun hâlihazırda gerçekleştiğini belirtiyor ve UNIFIL birliklerinin ordunun faaliyetlerini destekleyici veya gözlemci rolü üstlenebileceğini, böylece ordunun kendisine verilen görevleri yerine getirdiğinin gösterilmesinin sağlanacağını ifade ediyor. Bu durum, özellikle İsrail kaynaklı anlatının tersine ordunun görevlerini yerine getirdiğini vurgulamayı amaçlıyor. Fransız kaynaklar, üç başkent arasında bu konuda tam bir uyum bulunduğunu ve bunun, ordunun desteklenmesine yönelik konferansın şubat ayında düzenlenmesini kolaylaştırdığını belirtiyor. Toplantı tarihinin kesin olarak belirlenmemesi ise o ay içinde gerçekleşecek çeşitli etkinlikler ve takvimler dikkate alınarak en yüksek katılımın sağlanacağı uygun tarihin seçilmesine yönelik bir tedbir olarak açıklanıyor. Paris’in bu yaklaşımı, ABD’nin Lübnan makamlarının 1701 sayılı kararı ve ordunun planını ne ölçüde ciddiyetle uygulayacağı konusundaki şüpheleriyle bağlantılı.

Paris, Vatan Kalkanı planının birinci aşamasından ikinci aşamasına geçişin büyük zorluklarla karşılaşacağını öngörüyor. Bunun başlıca nedeni, Hizbullah’ın silahlarını teslim etmeyi reddetmesi ve üzerinde mutabık kalınan ateşkesin yalnızca Litani Nehri güneyini kapsadığı görüşünde olması. Bu nedenle, iki ay içinde düzenlenecek orduya destek konferansının, Lübnan makamlarının ikinci aşamaya geçişi için güçlü bir ivme sağlayacağı değerlendiriliyor.

Sonuç olarak, Paris’te yapılan toplantılar, orduya ilişkin ortak anlayışın ve ilave desteğin sağlanması yönünde hedeflenen amaca ulaştı. Aynı zamanda, uluslararası konferansın düzenlenmesi, Lübnan makamlarına, İsrail baskısı ve Hizbullah’ın etkisi arasında sıkışmış durumda oldukları bir ortamda destek sağlanması anlamına geliyor.