Griffiths, Safer tankeri konusunda Husilerden onay alamadığını duyurdu

Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths.
Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths.
TT

Griffiths, Safer tankeri konusunda Husilerden onay alamadığını duyurdu

Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths.
Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths.

Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths, Yemenli tarafları ortak bildiri ile ilişkili olarak anlaşmazlıkların üstesinden gelmeye çağırdı. Griffiths uzman bir BM ekibinin, Husi grubun bölgeyi büyük bir felaketle tehdit eden, Yemen’in batı kıyısında bulunan zarar görmüş haldeki Safer petrol tankerini denetlemesine izin verilmediğine dikkat çekti. BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) üyelerinin video konferans aracılığıyla düzenlediği oturumda ortak bildiri üzerinde anlaşmak için aylardır Yemenli taraflar arasında arabuluculuk yaptığını belirttiği bir brifing verdi. Griffiths, arabuluculuğunun ‘yol boyunca birçok zorlukla karşılaştığı zorlu bir süreç olduğunu’ kaydetti. Temsilci, tarafların ‘ortak bildiri hususundaki müzakereleri ilerletmek için gerekli nihai kararları alma’ zamanının geldiğini söylerken özellikle ekonomik ve insani tedbirlerle ilgili olarak defalarla ortaya çıkan zorluklara dikkat çekti. Kendisinin, ‘arabulucu’ olduğunu ve tarafların ‘kendisiyle değil, birbirleriyle pazarlık ettiğini’ kaydeden Griffiths, geçtiğimiz günlerde İsviçre’de yapılan ve tutukluların serbest bırakılmasının kararlaştırıldığı toplantıya atıfta bulundu. Martin Griffiths, ortak bildiride bahsedilen konuların daha zorlu ve çatışmanın politikası ile sahadaki durum için daha temel olduğunu belirterek ‘durumu hafife almama’ çağrısı yaptı.
BM Temsilcisi, cephelerdeki eylemlerin önceki aylardaki şiddette yaşanmadığına dikkat çektiği açıklamasında “Bu olumlu bir durum. Ancak hiçbir şekilde büyük bir rahatlık kaynağı değil” ifadesini kullandı. Martin Griffiths, Marib ve Taiz’deki taraflar arasındaki şiddetin periyodik olarak hız kazanması ve Suudi topraklarına yönelik son saldırıların tartması konusunda ciddi endişeleri olduğunu dile getirdi. Söz konusu artan gerilimin yaygın şiddete geri dönüşün habercisi olmadığı yönündeki umudunu dile getiren Martin Griffiths, taraflara ‘sivillerin hayatlarını ve alt yapıyı korumak için uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülüklerini yerine getirme’ çağrısı yaptığı açıklamasını şöyle sürdürdü:
“BM Hudeyde Anlaşması’nı Destekleme Misyonu (UNMHA), Hudeyde Anlaşması uyarınca iki taraf arasındaki iş birliğini geliştirmek için Yeniden Düzenleme ve Koordinasyon Komitesi ve diğer ortak mekanizmaları yeniden etkinleştirme çabalarını sürdürmektedir.”
Cephelerde sakinliğin sağlanması için ‘siyasi sürece dönüşün eşlik ettiği bir ateşkesten daha iyi bir seçeneğin olmadığını’ vurgulayan Griffiths, Safer tankeri konusunda süren endişeye dikkat çekti. Husilerle görüşmenin ‘bu büyüklükteki acil bir mesele için gerekenden çok daha yavaş’ ilerlediğinden şikayet etti. BM Temsilcisi, UNMHA’nın bölgeye gitmesi için henüz gerekli onayları almadıklarını belirterek Yemen’de uzun süredir devam eden çatışmayla birlikte daha geniş çaplı bir istikrar olmamasının, özellikle güney vilayetlerinde her zamankinden daha büyük bir endişe kaynağı haline geldiği uyarısında bulundu.
Martin Griffiths, bir yıl önce Yemen hükümeti ve Güney Geçiş Konseyi’nin Suudi Arabistan tarafından desteklenen Riyad Anlaşması’nı imzaladığını hatırlatarak “Bu, bize güney vilayetlerinde daha fazla istikrar için umut verdi” dedi. Taraflara ‘anlaşmayı bir an önce uygulama’ çağrısı yaptı.
BM Temsilcisi Griffiths açıklamasının devamında şunları söyledi:
“Yemen’deki çatışmanın uzun süredir devam etmesi doğrultusunda çözüm özellikle güney vilayetlerinde eskisinden daha acil hale geldi. Bir yıl önce Yemen hükümeti ve Güney Geçiş Konseyi, Suudi Arabistan himayesinde Riyad Anlaşması’nı imzaladı. Bu durum, güney vilayetlerinde daha fazla istikrar sağlanması, devlet kurumlarının çalışmalarının verimliliğinin artırılması ve anlaşma tarafları arasında gerçek siyasi iş birliğinin önünün açılması umutlarını tazeledi. Yemenliler için, güney için ve bana emanet ettiğiniz barış süreci için başarıya ulaşılmasına artık çok ihtiyacımız var. Tarafları anlaşmanın uygulanmasını hızlandırmaya çağırıyorum. Riyad’da geçtiğimiz haftalarda, Suudi Arabistan’ın ve iki tarafın anlaşmazlıkları çözme ve ileriye gitmek için neyin üzerinde anlaşmaya varılması gerektiğine açıklık getirme hususlarına daha fazla odaklandığına tanık olduğumuz unutulmamalıdır. Yaklaşık bir saat önce Riyad ile iletişime geçtiği ve kendimi daha güvende hissettim. Yakında somut ilerlemeyi duyurabileceklerini düşündüklerini söylüyorlar. Gerçekten de öyle olmasını umuyorum.”
BM Temsilcisi, BMGK’nın 1325 sayılı kararının yirminci bölümüyle ilgili yaptığı açıklamada Yemen’de olduğu gibi tüm dünyada da kadınların katılımına ilişkin bir fırsat olduğunu belirtti. Griffiths sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yemen’deki kadınların cesaretinden, savaşı sona erdirme ve barışı inşa etme kararlılığından halen büyük ilham alıyorum. Bu vesileyle, BM kadınlar heyeti ve ofisimin uluslararası ortaklar ve diplomatik temsilcilerin huzurunda ülkenin dört bir yanından çeşitli ağları temsil eden 30 Yemenli kadın liderle bir toplantı düzenlediğini söylemekten memnuniyet duyuyorum. Yemenli kadınlar müzakerelere yeniden başlamanın, savaşı sona erdirmenin, şu ana kadar başarılı olunamayan bir durum olarak kadınların siyasete katılımını ve temsilini artırmanın, onları siyasi ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet eylemlerinden korumanın önemine odaklandılar. Söz konusu toplantıda da söylediğim gibi; bunlar sadece Yemenli kadınlar için değil, istisnasız tüm Yemenliler ve hepimiz için iyi fikirlerdir. Yakın bir zamanda gerçekleşmesini umduğumuz bu fikirlerin müzakerelerin merkezine yerleştirilmesini sağlamak için her iki tarafın heyetlerinde kadın temsilciler görmemiz şart. İnanıyorum ki o toplantıda kapsamlı bir şekilde tartıştığımız gibi, hepimizin rolüne göre bu çabanın başarısına yardımcı olabiliriz ve tarafları yüzde 30’dan az olmamak kaydıyla kadınları heyetlerine dahil etmeye teşvik edebiliriz.”
BM Dünya Gıda Programı (WFP) İcra Direktörü David Beasley de “Büyük bir açıklık ve dürüstlükle, şu anda Yemen’de karşı karşıya olduğumuz insani felaketin boyutu hakkında herhangi bir şüphe duyulmasını istemiyoruz” açıklamasında bulundu. Yemen’de felaket için geri sayımın başladığını belirten Beasley, şiddet eylemlerinin tırmanması, ekonomik çöküşün derinleşmesi ve yoksulluğu yeni bir seviyeye ulaştıran Kovid-19’un artarak yayılmasından kaynaklanan zehirli bir karışık olduğuna dikkat çekti. David Beasley açıklamasının devamında “2021 yılında kıtlıktan kaçınmak için 1,9 milyar dolara ihtiyacımız olacak. İnsanların ölmemesi için şimdi harekete geçmeliyiz. Yemen’i yutmakla tehdit eden karanlığın ortasında, BMGK’dan bu ulusun halkına bir umut ışığı vermesini istiyorum” dedi. Konsey üyelerine de ‘Yemen halkına sırtlarını dönmeme’ çağrısı yaptı.
İnsani ve Acil Durum Yardımlarından Sorumlu BM Genel Sekreter Yardımcısı Mark Lowcock da “Bugün Yemen’deki en acil görev, kıtlığın yayılmasını önlemektir” diyerek riskin arttığını gösteren verilere dikkat çekti. Ülkenin bazı bölgelerinde şu anda her dört çocuktan birinin akut beslenme yetersizliği çektiğini kaydeden Lowcock, “Yemen’de bağışıklık sistemini zayıflatacak hastalık sıkıntısı yok” dedi. Mark Lowcock, kolera, Kovid-19, sıtma, dang humması ve difteri gibi diğer solunum yolu hastalıkları gibi salgınlar olduğunu vurguladı.
Uluslararası toplumun iki yıl önce açlığı önlediğini hatırlatan yetkili, bunu tekrar etmek için dünyanın ‘sivilleri korumak, insani yardım sağlamak, yardımı finanse etmek, ekonomiyi canlandırmak ve barışa doğru ilerlemek için hemen harekete geçmesi’ gerektiğini vurguladı. Mark Lowcock konuşmasının devamında “Yemen’in ortaklarının ekonomik çöküşü ve bunu kaçınılmaz olarak takip edecek olan kıtlığı önlemek için düzenli döviz tedarik etmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.



Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
TT

Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)

İsrail medyasında, Binyamin Netanyahu hükümetinin Gazze Şeridi’ndeki uygulamaları nedeniyle Mısır ile İsrail arasındaki gerilimin son dönemde arttığına dair haberler yer alırken, Mısırlı üst düzey bir yetkili Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Mısır makamları İsrail’in Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nı ihlal eden uygulamalarını tespit etti, bunlara ilişkin bir dosya hazırladı ve Washington’ı bilgilendirdi” dedi.

Mısır’da görev yapmış bazı eski askeri yetkililere göre ise Kahire, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki adımlarını, üzerinde uzlaşılan Trump planından kaçınma girişimi ve sarı hat olarak bilinen bölgede kalıcı bir İsrail askeri varlığı tesis etme çabası olarak değerlendiriyor. Bu durumun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit ettiği ifade ediliyor.

Sarı hat, 10 Ekim’de Şarm eş-Şeyh’te ABD Başkanı Donald Trump’ın katılımıyla imzalanan ve Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan barış planı kapsamında, Gazze Şeridi’ni iki bölüme ayıran bir ayrım hattı olarak tanımlanıyor. Buna göre hat, Filistinlilerin kontrolündeki batı bölgesindeki toprakların yüzde 47’sini, İsrail’in kontrolü altındaki Gazze’nin yüzde 53’ünden ayırıyor. Gazze’deki Filistinlilerin neredeyse tamamının, bu hattın batısındaki bölgeye göç etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

xsdf
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında Gazze barış planını görüşmek üzere bu ayın sonlarında bir zirve yapılması bekleniyor. (AFP)

İsrail Kanal 14 televizyonunun yayımladığı bir raporda, İsrail ordusunun sarı hat olarak bilinen bölgede faaliyet yürüttüğü ve Gazze Şeridi’nin coğrafi yapısını değiştirdiği öne sürüldü. Kanalın aktardığına göre Kahire, bu durumu ‘bölgesel çıkarlarına yönelik doğrudan bir tehdit’ olarak değerlendiriyor. Raporda, söz konusu faaliyetlerin Mısır’ı öfkelendirdiği ve Kahire’nin, Gazze Şeridi’ni ikiye bölmeye, bölgenin demografik ve coğrafi yapısını değiştirmeye çalıştığı gerekçesiyle İsrail’i ABD’ye şikâyet ettiği belirtildi.

Rapora göre Kahire, özellikle İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in sarı hata ilişkin açıklamalarının ardından Gazze’de yaşananları büyük bir endişeyle izliyor. Zamir’in bu hattı yeni bir savunma ve saldırı hattı olarak nitelemesine dikkat çekilirken, İsrail ordusunun kontrolü altında bulunan bölgede tünel altyapısını tahrip etme ve evleri yıkma gibi faaliyetlerinin, Kahire’de Gazze’de uzun vadeli bir askeri varlık tesis edilmesine yönelik hazırlık olarak yorumlandığı ifade edildi. Bu durumun, Mısır’ı Washington nezdinde acil diplomatik girişimlerde bulunmaya sevk ettiği kaydedildi.

Mısır Askerî İstihbaratı eski Başkan Yardımcısı ve İstihbarat Dairesi eski Başkanı Korgeneral Ahmed Kâmil ise Mısır’ın İsrail’in üzerinde uzlaşılan barış planından kaçınma girişimlerine karşı büyük bir öfke duyduğunu belirtti. Kâmil, İsrail’in sarı hattaki hamlelerinin Gazze’de ve Mısır sınırına yakın bölgelerde kalıcı bir askeri varlık oluşturma niyetine işaret ettiğini, bunun da Mısır’ın ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.

uı
Kaynaklar, Mısır'ın Sisi ve Netanyahu arasında bir zirve düzenlenmesi için şartlar belirlediğini bildiriyor. (İsrail medyası)

Kâmil, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun ulusal güvenliği ilgilendiren bir dizi temel konuda açık, net ve değişmez olduğunu söyledi. Kâmil, bu tutumun, barışın Mısır dış politikasının temel ve stratejik hedefi olması, Kahire’nin İsrail tarafıyla imzalanan anlaşmalara bağlılığı ve İsrail’in iki taraf arasında imzalanan anlaşmalara saygı göstermesi gerekliliğine dayandığını ifade etti.

Kâmil, Mısır’ın İsrail ile gerilimin düşürülmesine yönelik şartlarının, Gazze anlaşmasının ABD Başkanı Donald Trump’ın girişimi doğrultusunda tüm aşamalarıyla uygulanmasını kapsadığını belirtti. Buna göre, herhangi bir engelleme ya da geçersiz gerekçeler olmaksızın ikinci aşamaya derhal geçilmesi, kalıcı ateşkesin tesis edilmesi ve barış sürecine geçilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca İsrail’in anlaşmayı eksiksiz uygulaması, mutabık kalınan miktarlarda insani yardımların girişine izin vermesi ve Refah Sınır Kapısı’nın iki yönde açılması şartlarını sıraladı.

Kâmil’e göre diğer şartlar arasında, Mısır’ın Gazze Şeridi sakinlerinin zorla ya da gönüllü göçe zorlanmasını kesin olarak reddetmesi, İsrail’in Batı Şeria’da yerleşim kurulmasına ve bölgenin İsrail’e ilhakına yönelik adımlarına karşı çıkılması, İsrail ordusunun Philadelphia Koridoru da dahil olmak üzere Gazze Şeridi’nin tamamından çekilmesi ve 7 Ekim 2023 sınırlarına dönülmesi yer alıyor. Kâmil, mevcut İsrail varlığının, anlaşmanın aşamalarının uygulanmasına bağlı geçici bir durum olduğunu, sarı hat da dahil olmak üzere tüm hatların fiili ve hukuki geçerliliği olmayan, varsayımsal çizgiler olduğunu ifade etti.

Dördüncü şartın ise Netanyahu ve hükümetinin, Arap Barış Girişimi kapsamında yer alan açık Arap taleplerine ne ölçüde yanıt verdiğiyle ilgili olduğunu belirten Kâmil, bunun; işgal altındaki Arap topraklarından çekilme, iki devletli çözüme onay verilmesi ve Filistinlilerin Gazze ya da Batı Şeria’dan zorla yerinden edilmesinin reddedilmesi gibi başlıkları içerdiğini söyledi. Ayrıca İsrail’in iyi komşuluk ve saldırmazlık yönünde iyi niyet göstermesi, nükleer silah tehdidinden arındırılmış bir bölge oluşturulmasına ilişkin uluslararası taleplerle uyumlu adımlar atması ve bu alandaki uluslararası anlaşmalara katılması gerektiğini vurguladı.

d
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarını, ateşkes anlaşması kapsamında İsrail güçlerinin geri çekildiği ‘sarı hat’ içindeki bir bölgeye götürüyor. (Arşiv – Reuters)

Mısır’ın, ABD ve İsrail’in Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında bir görüşme düzenleme girişimlerine, İsrail’in barış ve bölgesel istikrara dair açık ve uygulanabilir bir girişimde bulunmadan yanıt vermeyeceği değerlendiriliyor.

İsrail medyasının aktardığına göre ABD, Sisi, Netanyahu ve Trump’ın katılımıyla Washington’da üçlü bir zirve düzenlemeyi denedi. Ancak bu girişim, Mısır’ın şartları nedeniyle İsrail açısından ‘kabul edilemez’ bulundu. Aynı raporlarda, Kahire’nin, Trump’ın bu ay sonunda Florida’da Netanyahu ile yapacağı görüşmede İsrail’e yönelik baskı yaparak Gazze’deki adımlarını sınırlaması yönünde rol oynayacağını beklediği kaydedildi.

Mısırlı strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına büyük önem atfedildiğini ve Trump’ın, adını taşıyan Gazze Barış Planı’nın uygulanması konusunda Netanyahu üzerinde kesinlikle baskı kuracağını söyledi.

Ferec, Mısır’ın pozisyonunun, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına bağlı olarak değerlendirileceğini, ancak aynı zamanda İsrail’in sarı hat ya da Gazze’nin herhangi bir bölgesinde kalıcı askeri varlık tesis etmesini asla kabul etmeyeceğinin açık ve net olduğunu vurguladı. Ferec’e göre Mısır, Netanyahu hükümetinin tüm hareketlerinin, İsrail ordusunun Gazze’nin tamamından çekilmesini öngören barış planını engellemeye yönelik girişimler olduğunun farkında.

 


Irak hükümeti, Hizbullah ve Husileri terör örgütleri listesine dahil etmekten sorumlu yetkilileri görevden aldı

Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
TT

Irak hükümeti, Hizbullah ve Husileri terör örgütleri listesine dahil etmekten sorumlu yetkilileri görevden aldı

Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)

Irak hükümeti dün yaptığı açıklamada, yaklaşık iki hafta önce Yemen’deki Husiler ile Lübnan’daki Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ olarak sınıflandıran bir kararın yayımlanmasına ilişkin olarak bazı yetkililerin görevden alınmasını içeren yaptırımların onaylandığını duyurdu.

Irak Bakanlar Kurulu, resmî gazetede yayımlanmasının ardından özellikle hükümeti oluşturan ve söz konusu gruplara yakınlığıyla bilinen siyasi çevreler arasında geniş tartışmalara yol açan kararla ilgili kurulan soruşturma komisyonunun tavsiyelerini kabul etti.

Söz konusu sınıflandırmanın, iki grubun mal varlıklarının dondurulmasını da içermesi üzerine hükümet, kararın ‘yanlışlıkla’ yayımlandığını belirtmişti. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, karardaki hataya ilişkin acil soruşturma başlatılması, sorumluların tespit edilmesi ve ihmali bulunanların hesap vermesi talimatını vermişti.

Hükümetin dün yayımladığı açıklamada, Bakanlar Kurulu’nun, Irak Resmi Gazetesi’nin 17 Kasım 2025 tarihli 4848 sayısında yer alan ve Teröristlerin Mallarının Dondurulması Komisyonu’nun 2025/61 sayılı kararına ilişkin soruşturma komisyonu tavsiyelerini onayladığı belirtildi. Tavsiyeler kapsamında, ilgili bazı yetkililerin görevden alınması ve bazılarının ise başka görevlere atanması gibi idari yaptırımların yer aldığı kaydedildi.

Diğer yandan Irak Ulusal Güvenlik Servisi dün yaptığı açıklamada, komşu bir ülkeden geldiği belirtilen ve DEAŞ terör örgütü bünyesindeki ‘en tehlikeli bomba uzmanlarından biri’ olarak tanımlanan bir kişinin yakalandığını duyurdu.

Irak Ulusal Güvenlik Servisi, Irak Haber Ajansı’na (INA) yaptığı açıklamada, 10 aydan uzun süren takip ve hassas izleme faaliyetlerini içeren nitelikli bir istihbarat operasyonu sonucunda, komşu ülkelerden birinden dönüşünün ardından DEAŞ’ın üst düzey isimlerinden birinin gözaltına alındığını bildirdi. Açıklamada, yakalanan kişinin yüksek derecede tehlikeli unsurlar arasında yer aldığı, adının terör örgütü lider kadrolarına ait listelerde bulunduğu ve 2004 yılından itibaren Bağdat’ta El Kaide unsurları içinde faaliyet göstermeye başladığı belirtildi. Ebu İlya lakabını kullanan şüphelinin, patlayıcı düzeneklerin hazırlanmasında uzmanlaştığı, beş kişiden oluşan bir hücreye liderlik ederek saldırıların gerçekleştirilmesinde rol aldığı kaydedildi.

Soruşturmalarda, söz konusu kişinin patlayıcıların cep telefonlarıyla irtibatlandırılması ve hazırlanmasından sorumlu olduğu, Bağdat’ta faaliyet gösterdiği dönem boyunca 100’den fazla patlayıcı düzeneği teslim ettiği ve başkentin farklı bölgelerini hedef alan terör eylemlerinin doğrudan uygulanmasına katkı sağladığı tespit edildi.


Eski rejimin kalıntıları Yeni Suriye’nin inşasını zorlaştırıyor

Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
TT

Eski rejimin kalıntıları Yeni Suriye’nin inşasını zorlaştırıyor

Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)

Suriye’deki yeni yönetim, büyük şehirlerin kalabalık sokakları ile kırılgan, yoksul kırsal kesimler ve Suriye genelindeki yaygın yıkım arasında, önceki dönemin karmaşıklığından kaynaklanan muazzam zorluklarla karşı karşıya.

Beşşar Esed rejiminin düşüşünü günlerce kutlayan mahallelerin göz alıcı görüntüsünün ardında, daha az gürültülü ve daha karmaşık başka bir mücadele sürüyor. Bir güvenlik kaynağına göre bu mücadelede DEaŞ ve göçmenler (yabancı savaşçılar) en önemli zorlukları oluşturuyor.

Ancak bazıları DEAŞ’ı ve genel olarak aşırılığı güvenlik yaklaşımıyla çözülebilecek ‘teknik bir sorun’ olarak görürken, diğerleri ‘asıl sorunun, eğitim veya aile sistemi ya da herhangi bir örgütlü yaşam biçimi olmaksızın, birkaç yıldır normal sosyal bağlamın dışında gelişen devasa bir insan kitlesini absorbe edecek planlar yapmakta yattığını’ düşünüyor.

Zorluk, yıkıma uğrayan bölgeleri yeniden inşa etmek ve geçim kaynakları yaratmak, özellikle de siyasi ve sosyal kimliklerin radikal grupların mirasıyla iç içe geçmiş olduğu ve bu yüzden potansiyel çatışmalar için verimli bir zemin oluşturan İdlib gibi kırsal bölgelerde yatıyor.

ABD, Irak'tan çekilmeden önce Sünni aşiretlerinden oluşan ve el-Kaide'ye karşı savaşan Sahva Silahlı Güçleri deneyimi, radikalizmden etkilenenleri siyasi ve güvenlik yapılarına dönüştürerek Suriye için olası bir model sunarken, militarizasyondan siyasete ve hizipçilikten devletçiliğe geçiş, yeni Suriye'nin karşı karşıya olduğu en büyük zorluk olmaya devam ediyor.