Griffiths, Safer tankeri konusunda Husilerden onay alamadığını duyurdu

Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths.
Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths.
TT

Griffiths, Safer tankeri konusunda Husilerden onay alamadığını duyurdu

Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths.
Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths.

Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths, Yemenli tarafları ortak bildiri ile ilişkili olarak anlaşmazlıkların üstesinden gelmeye çağırdı. Griffiths uzman bir BM ekibinin, Husi grubun bölgeyi büyük bir felaketle tehdit eden, Yemen’in batı kıyısında bulunan zarar görmüş haldeki Safer petrol tankerini denetlemesine izin verilmediğine dikkat çekti. BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) üyelerinin video konferans aracılığıyla düzenlediği oturumda ortak bildiri üzerinde anlaşmak için aylardır Yemenli taraflar arasında arabuluculuk yaptığını belirttiği bir brifing verdi. Griffiths, arabuluculuğunun ‘yol boyunca birçok zorlukla karşılaştığı zorlu bir süreç olduğunu’ kaydetti. Temsilci, tarafların ‘ortak bildiri hususundaki müzakereleri ilerletmek için gerekli nihai kararları alma’ zamanının geldiğini söylerken özellikle ekonomik ve insani tedbirlerle ilgili olarak defalarla ortaya çıkan zorluklara dikkat çekti. Kendisinin, ‘arabulucu’ olduğunu ve tarafların ‘kendisiyle değil, birbirleriyle pazarlık ettiğini’ kaydeden Griffiths, geçtiğimiz günlerde İsviçre’de yapılan ve tutukluların serbest bırakılmasının kararlaştırıldığı toplantıya atıfta bulundu. Martin Griffiths, ortak bildiride bahsedilen konuların daha zorlu ve çatışmanın politikası ile sahadaki durum için daha temel olduğunu belirterek ‘durumu hafife almama’ çağrısı yaptı.
BM Temsilcisi, cephelerdeki eylemlerin önceki aylardaki şiddette yaşanmadığına dikkat çektiği açıklamasında “Bu olumlu bir durum. Ancak hiçbir şekilde büyük bir rahatlık kaynağı değil” ifadesini kullandı. Martin Griffiths, Marib ve Taiz’deki taraflar arasındaki şiddetin periyodik olarak hız kazanması ve Suudi topraklarına yönelik son saldırıların tartması konusunda ciddi endişeleri olduğunu dile getirdi. Söz konusu artan gerilimin yaygın şiddete geri dönüşün habercisi olmadığı yönündeki umudunu dile getiren Martin Griffiths, taraflara ‘sivillerin hayatlarını ve alt yapıyı korumak için uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülüklerini yerine getirme’ çağrısı yaptığı açıklamasını şöyle sürdürdü:
“BM Hudeyde Anlaşması’nı Destekleme Misyonu (UNMHA), Hudeyde Anlaşması uyarınca iki taraf arasındaki iş birliğini geliştirmek için Yeniden Düzenleme ve Koordinasyon Komitesi ve diğer ortak mekanizmaları yeniden etkinleştirme çabalarını sürdürmektedir.”
Cephelerde sakinliğin sağlanması için ‘siyasi sürece dönüşün eşlik ettiği bir ateşkesten daha iyi bir seçeneğin olmadığını’ vurgulayan Griffiths, Safer tankeri konusunda süren endişeye dikkat çekti. Husilerle görüşmenin ‘bu büyüklükteki acil bir mesele için gerekenden çok daha yavaş’ ilerlediğinden şikayet etti. BM Temsilcisi, UNMHA’nın bölgeye gitmesi için henüz gerekli onayları almadıklarını belirterek Yemen’de uzun süredir devam eden çatışmayla birlikte daha geniş çaplı bir istikrar olmamasının, özellikle güney vilayetlerinde her zamankinden daha büyük bir endişe kaynağı haline geldiği uyarısında bulundu.
Martin Griffiths, bir yıl önce Yemen hükümeti ve Güney Geçiş Konseyi’nin Suudi Arabistan tarafından desteklenen Riyad Anlaşması’nı imzaladığını hatırlatarak “Bu, bize güney vilayetlerinde daha fazla istikrar için umut verdi” dedi. Taraflara ‘anlaşmayı bir an önce uygulama’ çağrısı yaptı.
BM Temsilcisi Griffiths açıklamasının devamında şunları söyledi:
“Yemen’deki çatışmanın uzun süredir devam etmesi doğrultusunda çözüm özellikle güney vilayetlerinde eskisinden daha acil hale geldi. Bir yıl önce Yemen hükümeti ve Güney Geçiş Konseyi, Suudi Arabistan himayesinde Riyad Anlaşması’nı imzaladı. Bu durum, güney vilayetlerinde daha fazla istikrar sağlanması, devlet kurumlarının çalışmalarının verimliliğinin artırılması ve anlaşma tarafları arasında gerçek siyasi iş birliğinin önünün açılması umutlarını tazeledi. Yemenliler için, güney için ve bana emanet ettiğiniz barış süreci için başarıya ulaşılmasına artık çok ihtiyacımız var. Tarafları anlaşmanın uygulanmasını hızlandırmaya çağırıyorum. Riyad’da geçtiğimiz haftalarda, Suudi Arabistan’ın ve iki tarafın anlaşmazlıkları çözme ve ileriye gitmek için neyin üzerinde anlaşmaya varılması gerektiğine açıklık getirme hususlarına daha fazla odaklandığına tanık olduğumuz unutulmamalıdır. Yaklaşık bir saat önce Riyad ile iletişime geçtiği ve kendimi daha güvende hissettim. Yakında somut ilerlemeyi duyurabileceklerini düşündüklerini söylüyorlar. Gerçekten de öyle olmasını umuyorum.”
BM Temsilcisi, BMGK’nın 1325 sayılı kararının yirminci bölümüyle ilgili yaptığı açıklamada Yemen’de olduğu gibi tüm dünyada da kadınların katılımına ilişkin bir fırsat olduğunu belirtti. Griffiths sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yemen’deki kadınların cesaretinden, savaşı sona erdirme ve barışı inşa etme kararlılığından halen büyük ilham alıyorum. Bu vesileyle, BM kadınlar heyeti ve ofisimin uluslararası ortaklar ve diplomatik temsilcilerin huzurunda ülkenin dört bir yanından çeşitli ağları temsil eden 30 Yemenli kadın liderle bir toplantı düzenlediğini söylemekten memnuniyet duyuyorum. Yemenli kadınlar müzakerelere yeniden başlamanın, savaşı sona erdirmenin, şu ana kadar başarılı olunamayan bir durum olarak kadınların siyasete katılımını ve temsilini artırmanın, onları siyasi ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet eylemlerinden korumanın önemine odaklandılar. Söz konusu toplantıda da söylediğim gibi; bunlar sadece Yemenli kadınlar için değil, istisnasız tüm Yemenliler ve hepimiz için iyi fikirlerdir. Yakın bir zamanda gerçekleşmesini umduğumuz bu fikirlerin müzakerelerin merkezine yerleştirilmesini sağlamak için her iki tarafın heyetlerinde kadın temsilciler görmemiz şart. İnanıyorum ki o toplantıda kapsamlı bir şekilde tartıştığımız gibi, hepimizin rolüne göre bu çabanın başarısına yardımcı olabiliriz ve tarafları yüzde 30’dan az olmamak kaydıyla kadınları heyetlerine dahil etmeye teşvik edebiliriz.”
BM Dünya Gıda Programı (WFP) İcra Direktörü David Beasley de “Büyük bir açıklık ve dürüstlükle, şu anda Yemen’de karşı karşıya olduğumuz insani felaketin boyutu hakkında herhangi bir şüphe duyulmasını istemiyoruz” açıklamasında bulundu. Yemen’de felaket için geri sayımın başladığını belirten Beasley, şiddet eylemlerinin tırmanması, ekonomik çöküşün derinleşmesi ve yoksulluğu yeni bir seviyeye ulaştıran Kovid-19’un artarak yayılmasından kaynaklanan zehirli bir karışık olduğuna dikkat çekti. David Beasley açıklamasının devamında “2021 yılında kıtlıktan kaçınmak için 1,9 milyar dolara ihtiyacımız olacak. İnsanların ölmemesi için şimdi harekete geçmeliyiz. Yemen’i yutmakla tehdit eden karanlığın ortasında, BMGK’dan bu ulusun halkına bir umut ışığı vermesini istiyorum” dedi. Konsey üyelerine de ‘Yemen halkına sırtlarını dönmeme’ çağrısı yaptı.
İnsani ve Acil Durum Yardımlarından Sorumlu BM Genel Sekreter Yardımcısı Mark Lowcock da “Bugün Yemen’deki en acil görev, kıtlığın yayılmasını önlemektir” diyerek riskin arttığını gösteren verilere dikkat çekti. Ülkenin bazı bölgelerinde şu anda her dört çocuktan birinin akut beslenme yetersizliği çektiğini kaydeden Lowcock, “Yemen’de bağışıklık sistemini zayıflatacak hastalık sıkıntısı yok” dedi. Mark Lowcock, kolera, Kovid-19, sıtma, dang humması ve difteri gibi diğer solunum yolu hastalıkları gibi salgınlar olduğunu vurguladı.
Uluslararası toplumun iki yıl önce açlığı önlediğini hatırlatan yetkili, bunu tekrar etmek için dünyanın ‘sivilleri korumak, insani yardım sağlamak, yardımı finanse etmek, ekonomiyi canlandırmak ve barışa doğru ilerlemek için hemen harekete geçmesi’ gerektiğini vurguladı. Mark Lowcock konuşmasının devamında “Yemen’in ortaklarının ekonomik çöküşü ve bunu kaçınılmaz olarak takip edecek olan kıtlığı önlemek için düzenli döviz tedarik etmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.



Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

TT

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

İsrail ordusunun, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentindeki tünellerde Kassam Tugayları’na bağlı unsurları öldürdüğüne ve esir aldığına dair ardı ardına yaptığı açıklamalar, bu kişilerin kim olduklarına ve özellikle Mayıs 2024’te İsrail’in kenti işgal etmeye başlamasından, ardından operasyonu genişleterek tam kontrol sağlamasından sonra, tünellerde nasıl bu kadar uzun süre gizlenebildiklerine ilişkin pek çok soruyu beraberinde getirdi.

Bir aydan uzun bir süre boyunca, bu unsurların tünellerden silahsız ve can güvenliklerini sağlayacak bir yöntemle çıkarılmasına yönelik temaslar yürütülüyordu. Bu girişimler, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının 9 Kasım’da teslim edilmesini hızlandırdı. Ancak İsrail, dosyayı Türkiye ile birlikte takip eden ABD ile yapılan sözlü mutabakatları daha sonra ihlal ederek bu kişilere güvenli çıkış izni tanımadı.

Günler ilerledikçe İsrail, söz konusu unsurları tünellerden veya sığınaklarından çıktıkları anda hava saldırılarıyla ya da doğrudan takip ederek öldürmeye veya esir almaya başladı. Bu durum, Refah’ın doğusundaki Ceninah Mahallesi’nde tünellerin son kalan ceplerinin tamamen kuşatılmasıyla daha da yoğunlaştı.

Tünellerde ve pusu bölgelerinde 8 ay

Şarku’l Avsat’a  konuşan Hamas içindeki sahaya yakın kaynaklar, “Bu direnişçilerin, savaşın büyük kısmını, İsrail ordusunun kentte konuşlanmasına ve çok sayıda tünele girmesine rağmen, çoğu zaman tünellerin içinde geçirdiklerini” söyledi. Kaynaklara göre tüneller, İsrail’in tüm ayrıntılarını hâlâ çözemediği bir yapıda inşa edilmişti.

Aynı kaynaklar, Kasım 2023’teki ilk 7 günlük ateşkes sırasında söz konusu savaşçıların yer üstüne çıktığını, çatışmalar yeniden başlayınca tekrar tünellere döndüğünü aktardı. Bu süreçte zaman zaman yer üstünde hareket ettikleri, pusu noktaları arasında geçiş yaptıkları, ardından yeniden tünellere çekildikleri belirtildi. Komutanlarıyla temas, Ocak 2024’te varılan ikinci ateşkese kadar sürdü. Bu ateşkes 18 Mart’a kadar devam etti.

Kaynaklardan biri, çatışmaların yeniden başlaması öncesinde, İsrail ordusunun Refah’ta konuşlanmasına rağmen bazı savaşçıların yer üstüne çıkarak Han Yunus’a ulaştığını, burada komutanlarıyla buluştuğunu ve bazılarıyla birlikte Şubat 2024’te İsrailli esir Avraham Mengistu’nun teslim sürecine katıldığını söyledi. Mengistu, 2014 savaşından beri Gazze’de tutuluyordu.

Savaş yeniden başlayıp diplomatik girişimler sonuçsuz kaldıktan sonra Kassam unsurları tüneller aracılığıyla tekrar Refah’a döndü ve yer üstündeki pusu bölgelerine geri yerleşti.

rth
İsrailli rehine Avraham Mengistu, Hamas ile İsrail arasında geçen Şubat ayında Refah'ta imzalanan esir değişim anlaşması kapsamında teslim platformunda görülüyor (Reuters)

Mart ayı sonunda itibaren bu kişiler, Ağustos ayına kadar komutanlıklarıyla irtibat hâlinde kaldı. Bu süre zarfında İsrail’in Refah’ı tamamen kontrol altına aldığı yönündeki açıklamalarına rağmen, İsrail güçlerine kayıplar verdiren bir dizi saldırı gerçekleştirdiler.

Bu dönemde Kassam Tugayları “Cehennem Kapıları” adını verdiği operasyonlar dizisini başlattı. Askeri araçların, tuzaklanmış evlerin ve tünel çıkışlarının patlatıldığı saldırılarda yaklaşık 6 İsrail askerinin öldürüldüğü açıklandı. Bu saldırılardan birinde Kassam unsurlarının bir İsrail askerini esir almaya çalıştığı belirtildi.

Hamas, o dönem yürütülen ateşkes müzakerelerinde, Refah Taburu’nun hâlâ sahada aktif olduğuna dair bir mesaj vermeyi hedefliyordu. Buna karşın İsrail’in askeri kaynakları, taburun tümüyle dağıtıldığını savunuyordu.

Doğrulanabilen bilgilere göre, Kassam komutanlarıyla birlikte Refah’ta bulunan savaşçılar yer altı tünellerinde ve yer üstündeki pusu noktalarında toplamda 8 aydan fazla süre geçirdi.

Yiyecek ve suya nasıl ulaştılar?

Ateşkesin ardından İsrail ordusunun kontrolündeki bölgede sıkışan bu savaşçıların iaşesiyle ilgili soruları yanıtlayan saha kaynakları, tünellerde belirli miktarda yiyecek ve suyun önceden stoklanmış olduğunu aktardı.

Kaynaklardan biri, geçmişte benzer şekilde erzakın tükendiği bir savaş deneyimine atıfla, savaşçıların muhtemelen İsrail askerlerinin daha önce kullandığı evlerde bıraktığı yiyeceklerden ya da hasar görmemiş Filistinli evlerindeki malzemelerden faydalanmış olabileceğini söyledi. Sosyal medyada aylar önce paylaşılan, “ev sahiplerinden aldıkları yiyecekler için helallik isteyen Hamas ve İslami Cihad mensuplarının bıraktığı notlar” buna örnek gösterildi.

Kaynaklar, Kassam’ın elit birliklerinin görevleriyle yer altındaki destek gruplarının görevlerinin birbirinden farklı olduğuna da dikkat çekti. Bazılarının lojistik ve ikmal, bazılarının pusu operasyonları yürüttüğü, bazılarının ise farklı gruplar arasında geçiş yaparak doğrudan saha komutanlığı ile temas kurduğu belirtildi.

Öne çıkan komutanlar

İsrail medyasının öldürülmelerinin ardından fotoğraflarını yayımladığı kişiler arasında, Refah’ın doğu tabur komutanı Muhammed el-Bavab, yardımcısı ve aynı zamanda eniştesi İsmail Ebu Lebde, ayrıca elit birlik komutanı Tufik Salim bulunuyor.

Kaynaklara göre Ebu Lebde, Avraham Mengistu’nun teslim edilmesi sürecinde Kızılhaç ekibiyle doğrudan temas kuran isimdi. Bavab ise süreci uzaktan takip etti.

Her iki isim de 2014 savaşında İsrailli subay Hadar Goldin’in kaçırılması operasyonunu yöneten kişiler olarak biliniyor.

df
Kızılhaç araçları, Hadar Goldin'in cenazesini geçtiğimiz kasım ayında Gazze Şeridi'nde taşıyor (Reuters)

İsrail’in öldürdüğü isimler arasında ayrıca, Hamas Siyasi Büro üyesi Gazi Hamad’ın oğlu Abdullah Hamad da bulunuyor. Abdullah Hamad’ın müzakere heyetinin üyesi olduğu, savaş öncesinde Hamas yönetimine bağlı Rubat Askerî Koleji’nden mezun olduğu ve eğitimci olarak görev yaptığı aktarıldı. Abdullah Hamad, kuzeni Ahmed Said Hamad ile birlikte, tünelde Kassam komutanları ve diğer savaşçılarla aynı noktada öldürüldü.

Kaynaklar, Gazi Hamad’ın kardeşi Said Hamad’ın ise 7 Ekim saldırısına katılan damatlarının öldürülmesinin ardından üç kızını İsrail bombardımanında kaybettiğini belirtti.


İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
TT

İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi bugün, İsrail’in Hamas tarafından Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracılığıyla teslim edilen kalıntı örneklerini teslim aldığını duyurdu. Örneklerin adli tıp laboratuvarına gönderilmesi planlanıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre bir Hamas lideri, hareketin bugün Gazze Şeridi'nde kalan iki cesetten birini teslim edeceğini açıklamıştı.

İsrailli rehine Ran Gvili ve Taylandlı rehine Sudthisak Rinthalak'ın cesetleri halen Gazze'de bulunuyor.

Bu gelişme, İsrail güçlerinin bugün Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda bir Filistinliyi öldürmesi ve Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde evlerin yıkılması ve bombardımanların devam etmesi ile birlikte gerçekleşti.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, ‘işgal güçlerinin kuzeydeki Cibaliye Mülteci Kampı’na yoğun hava saldırıları düzenlediğini ve kuzey Gazze’de bazı konut binalarını yıktığını’ bildirdi. Ayrıca İsrail’e ait insansız hava araçları (İHA) et-Tuffah mahallesindeki es-Senafur kavşağı yakınlarında Filistinlilerin evlerine bombalar attı ve eşzamanlı olarak yoğun ateş açıldı.


Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
TT

Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)

Orduyla paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmaların sürdüğü Sudan'daki askeri yönetim, Rusya'yla daha yakın ilişkiler kurmak istiyor.

Wall Street Journal'ın (WSJ) Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Moskova'ya Afrika'daki ilk deniz üssünü kurması teklif edildi.

Ekimde iletilen teklifin, Rusya'nın 25 yıl boyunca 300 askerini ve 4 savaş gemisini barındırabileceği bir üssü içerdiği aktarıldı.

Port Sudan ya da Kızıldeniz kıyısındaki bir başka yerde yapılabileceği bildirilen üs, bölgedeki kritik ticaret yollarına yakın olacak.

Küresel ticaretin yüzde 12'si, Avrupa-Asya alışverişinde önemli bir yere sahip olan Süveyş Kanalı üzerinden gerçekleşiyor.

WSJ, bunun Çin ve Rusya'yı kıtadaki limanlardan uzak tutmaya çalışan ABD için endişe verici bir gelişme olacağını vurguladı. 

Bu iki ülkenin Afrika'daki limanların kontrolü sayesinde buralarda savaş gemilerini tamir edip yeni silahlarla donatabileceği ve kritik denizyollarını kapatabileceği belirtildi.

Çin de denizaşırı ilk deniz üssünü 2017'de Cibuti'de kurmuştu. Kızıldeniz'i Aden Körfezi'ne bağlayan Babülmendep Boğazı'ndaki üs, bir uçak gemisinin demirleyebileceği kadar büyük.

ABD'nin Afrika'daki en büyük üssü Camp Lemonnier, Çin'inkinden yalnızca 10 kilometre uzaklıkta.

ABD'nin ayrıca Somali'de birlikleri var. 

Kremlin'in, Afrika'nın en büyük üçüncü altın üretici Sudan'dan madencilik konusunda imtiyazlar alabileceği de Amerikan gazetesinin haberinde ifade edildi. 

Sudanlı yetkililer tüm bunlar karşılığında hava savunma sistemleri gibi silahları ucuza almak istiyor.

WSJ, Sudan ordusundan bir yetkilinin, bu anlaşmanın AB ve ABD'yle aralarında sorun yaratabileceğinin farkında olduklarını söylediğini aktardı.

Bu hamlenin Moskova'yı kıtada yeniden güçlendirebileceği de haberde vurgulandı.

Paralı asker şirketi Wagner'in kurucusu Yevgeni Prigojin'in 2023'teki ölümünün ardından Rusya'nın Afrika planları sekteye uğradı.

Rusya Savunma Bakanlığı'na bağlı Afrika Kolordusu, Wagner'in operasyonlarını devralsa da kıtadaki yerini doldurmakta zorlandığı bildiriliyor.

General Abdülfettah Burhan'la işbirliği yapan General Muhammed Hamdan Dagalo, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin soykırımla suçladığı Ömer el Beşir'i 2019'da devirmişti. 

Ülkeyi sivil yönetime döndürme ve 100 bin kişilik paramiliter kuvvet HDK'yi ordu bünyesine dahil etme süreci nedeniyle iki general anlaşmazlığa düşmüş, 2023'te yeniden iç savaş patlak vermişti. 

Yeniden başlayan çatışmaların başlarında Moskova, Dagalo'ya bağlı HDK'yi destekliyordu. 

Başkent Hartum'dan HDK güçlerinin atılmasındaysa Ukrayna rol oynamıştı. 

WSJ, Rusların desteğini yetersiz bulan HDK'nin Kiev'e yanaştığını ve bunun üzerine Moskova'nın da Burhan'a bağlı orduyla ittifak kurduğunu aktarıyor.

Amerikan gazetesinin haberinde İran, Mısır ve Türkiye'nin Sudan ordusuna drone sağladığı da öne sürüldü.

Tahran'dan gelen deniz üssü kurma önerisinin, ABD ve İsrail'in tepkisiyle karşılaşmaktan korkan Hartum yönetimi tarafından geçen sene reddedildiği bildirildi. 

Diğer yandan ABD ve BM, Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) HDK'yi silahlandırmakla suçluyor. BAE ise bu iddiaları reddediyor.

Independent Türkçe, WSJ, AP