Faize Haşimi Rafsancani: Suudi Arabistan kadınlara yönelik uygulamalarda ilerleme kaydediyorsa bu bir nevi İran’ı sollamak demektir

Faize Haşimi Rafsancani
Faize Haşimi Rafsancani
TT

Faize Haşimi Rafsancani: Suudi Arabistan kadınlara yönelik uygulamalarda ilerleme kaydediyorsa bu bir nevi İran’ı sollamak demektir

Faize Haşimi Rafsancani
Faize Haşimi Rafsancani

İranlı siyasetçi, kadın hakları aktivisti ve gazeteci Faize Haşimi Rafsancani, Independent Türkçe'den Adem Yılmaz'a önemli açıklamalarda bulundu.
İran'da 5. dönem meclis seçimlerinde Tahran milletvekili seçilen eski İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin kızı Faize Haşimi, 1988 yılında İran İslam Cumhuriyeti'nin kadınlar özelindeki ilk gazetesi Zen'i çıkarmaya başladı. 
İşte Rafsancani ile gerçekleştirilen röportajın ikinci kısmı;

1- İran siyasetinde kadınların rolünü ve konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Parlamentodaki kadın varlığımızın zirvesinin %5,5 olduğu, yani 295 milletvekilinin 17’si olduğu düşünülürse bu oran siyasi kararlarda ne kadar etkili olabilir ki? Diğer bir deyişle kadınlar yaklaşık olarak meclisteki bu varlıkları kadar İran siyasetinde etkililer.

2- İran meclisinde kadınların milletvekili olarak yer alması ülkede kadınların statüsünü yükseltmesi için yeterli mi?
Etkili ama yeterli değil. Kadın milletvekillerinin yüzdesi göz önüne alındığında, kadınları ilgilendiren bir yasa tasarısını bile meclisten kolayca geçiremiyorlar. Ne yazık ki reformistlerimizin çoğu da kadınlar konusunda fosilleşmiş, gerici bir zihniyete sahipler.

3- Kadınlar İran siyasetinde uzun süredir varlık göstermelerine rağmen İranlı kadınların sosyal haklar anlamında diğer ülkelerden daha geride kalmasının sebebi nedir? Örneğin baş örtmeme özgürlüğü, evlilik izni ve boşanma hakkı gibi medeni hakları yok.
Devrimden önce aileyi koruma isimli bir kanun vardı. Devrim gerçekleştikten sonra aileyi koruma kanunu ve ailede kadın – erkek haklarındaki eşitlik kanunu kaldırıldı. Sistemimizde eril bir din anlayışı hâkim oldu. Devlet kurumlarımız da büyük ölçüde dinin gerçek yapısından uzak olan bu eril görüşü benimsiyor. Nitekim diğer ülkelerdeki kadınlarla olan farklılığın kaynağı tam olarak burası. Sanırım başlarda iyi bir hızla devam ettik, sonrasında yavaşlama oldu veya diğerleri bizden daha hızlı hareket etti. İran gibi ülkelerin durumu diğer ülkeler için ibret dersi olmuştur belki de. Örneğin eğer Suudi Arabistan kadınlara yönelik uygulamalarda ilerleme kaydediyorsa bu bir nevi İran’ı sollamak demektir. Nedeninin ne olduğu önemli değil, bu çok iyi bir durum; her halükarda Suudi Arabistan kadınları çabalarının sonuçlarını yavaş yavaş görüyorlar, umarım bu eğilim devam eder. Biz de bazı dönemlerde inişli çıkışlı başarılar elde ettik ama şimdi durum bu şekilde.

4- İran'da zorunlu örtünmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sivil toplumun zorunlu örtünmeye karşı muhalefeti ve bu konudaki direnişi sonuç verecek mi?
Zorunlu örtünmenin dinle ilgisi yok, bu uygulamanın neticesi dinin zayıflamasıdır. İnsanlar günden güne daha dindar hale gelseler ve örtünmeye daha çok hassasiyet gösterseler ya da en azından bu din karşıtı yasaya uysaydılar belki bir bakışa göre bu uygulama kabul edilebilirdi. Ama böyle olmamakla kalmadı, bilakis dini terk edenler arttı.
Bence sivil aktivizm bu yanlış politikaya karşı etkili oldu, sonuçları ortada.

5- İran'daki feminist hareketi ve kadın haklarını geliştirme çabalarını bu ülkenin anaerkil kültürü ile ilişkilendiriyor musunuz?
Hayır, aralarında bir bağlantı olduğunu düşünmüyorum.

6- Çeşitli kadın hakları oluşumlarından hangisini en yararlı veya etkili buluyorsunuz?
Hepsinin yararlı ve etkili olduğunu düşünüyorum. Bazı alanları diğerlerinden ayırmaya ve önceliklendirmeyi doğru bulmuyorum. Örneğin bazı kesimler, “Bu konu öncelikli bir mesele değil, neden değer verip peşinden gidelim” ya da “Kadınların bisiklete binme özgürlüğü veya kızların stadyuma girme özgürlüğü ne kadar önemli ki?” diyebiliyor. Bence talepte bulunulan her mesele önemlidir, hatta talepte bulunan kişi sayısı az dahi olsa bile.
Neyse ki sosyal medya destek veriyor. Hak ve taleplerinin farkında olan bilinçli kızlarımız var. Çaba sarf ediyorlar ve başarmak için bedel ödemeye hazırlar, sonuç alıyorlar da. Hep birlikte devam etmeliyiz.

7- Beyaz Çarşambalar hareketini destekliyor musunuz?
Etkili bir hareket olduğunu düşünüyorum.

8- Mehir kanununun sosyal adalet ve aile yapısı üzerinde olumsuz bir etkisi yok mu?  Aile içinde kadın - erken rollerini eşitlemek için ne tür çabalar gösterildi?
Ağır mehrin varlığı, kadınların ekonomik haklarının görmezden gelinmesine ya da kaybedilmesine ve ailede kadın – erkek arasında kanunca eşitlik olmamasına başka şekilde verilen bir cevaptır. Uzun yıllardır boşanma hakkı, konut hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı, ülkeden çıkma hakkı ve mal paylaşımı gibi birçok şey evlilik belgesindeki sözleşme şartlarında belirtilmiştir. Ama dezavantajı şu: bu haklar erkekten kadına bir ayrıcalık olarak verilebiliyor. İsterse vermedeyebilir, tüm bunlar erkeğin yetkisi dahilinde. Bu bakış açısı yanlış. Bunlar kadın haklarıdır ve ayrıcalık olarak telakki edilmemelidirler.
Mehir konusuna gelince, mesela erkek dışarıda çalışır kadın ise evde, genelde mülkiyet erkek adına olur. Boşanma durumunda kanun öyle bir şekilde çalışıyor ki erkek intikam ya da inat gibi herhangi bir nedenle istemediği takdirde genellikle şartları kadınların bir şey elde etmeyeceği bir noktaya götürebilir. Eğer mehir ağırsa bu kadınların kendilerini ekonomik anlamda güvende hissetmeyişlerindendir, bu eril ve yanlış yasaların bir şekilde kendiliğinden telafi edilmesidir. Evlilikten sonra mal paylaşımı kanunu ve ailede kadın – erkek arasında eşit hakların sağlanması başta mehir krizi olmak üzere birçok sosyal sorunu çözebilir. Politika yapıcıların gerçek İslam’a yönelmeleri ve günümüz toplumunda kadın erkek eşitliğini kabul etmeleri halinde.

9- İran'da kadınlara ek olarak, Bahailer de dâhil olmak üzere dini ve etnik azınlıklar ayrımcılığa uğruyor. İran'daki Bahailerin sorunları hakkında ne düşünüyorsunuz ve bu sorunlar nasıl çözülebilir?
Bana göre dine (dinin aslına) dönmek bu sorunları çözer, tabi irade gösterilirse. Yani dini bir yönetim iddiasında bulunan bir devlette İmam Ali’nin ister müslüman ister gayri müslim olsun tüm vatandaşlar eşit haklara sahip olmalıdır tavsiyesi uygulandığı takdirde. Başka bir deyişle cinsiyet, ırk, din, ideoloji, etnik köken veya başka her şeyden bağımsız olarak tüm insanların eşit haklara sahip olması İslam’ın öğüdüdür. Maalesef Bahailerle olan ilişkilerimiz de dâhil olmak üzere dinden çok uzaklaştık.

10- Tahran’da yaklaşık 1 milyon Sünni yaşamakta ve henüz kubbeli – minareli bir cami inşa etmeleri yasak. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet, ne yazık ki öyle. Sünnilerin de Bahailer kadar olmasa da bir dizi sorunları var. Şiilerle eşit haklara sahip değiller. Buna ne İslam denir ne de iyi bir yönetim. Biz eğer gerçek Müslümanlar isek ve görevimizi yerine getirirsek halkımızın diğer dinlere ve inançlara yönelmesinden endişe duymamamız gerekiyor. Ben eğer Şii ve iyi bir insan olursam başkası dinini değiştirmez ve Şii kalmayı tercih eder. Kötü olduğumuzu bildiğimiz için halkın din değişikliğinden veya dinsiz olmasından endişe duyuyoruz. Bu baskılarla ve bu şahısların haklarının ihlal edilmesiyle insanların din değişikliğini engellemek istiyoruz. Din kişisel bir meseledir, herkes dinini özgürce seçebilmelidir, her devletin vazifesi ise onu desteklemek ve tüm haklarını temin etmektir.

11- Son olarak, İran'ın geleceği için öngörünüz nedir?
Yöneticilerin bu tür uygulamaları, düşünceleri ve politikalarından ötürü olumlu bir manzara görmüyorum. Fakat reformu başarmak için gerçekleşen sivil çabalar umut verici.

Faize Haşimi Rafsancani: ABD ile ilişkimiz olmasın diye Türkiye gibi ülkelere haraç ödüyoruz



Hüseyin Emir Abdullahiyan: Süleymani'nin dostu, İsrail'in düşmanı

Merhum İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, arka planda Kasım Süleymani (AFP)
TT

Hüseyin Emir Abdullahiyan: Süleymani'nin dostu, İsrail'in düşmanı

Merhum İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, arka planda Kasım Süleymani (AFP)

İran'ın kuzeybatısında pazartesi günü meydana gelen helikopter kazasında Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile birlikte hayatını kaybettiği açıklanan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Tahran'ın İsrail ve Batı karşıtı politikalarının ateşli bir savunucusuydu.

Reisi, 60 yaşındaki Abdullahiyan’ı Ağustos 2021'de atadı.

2013'ten 2021'e kadar bu görevi yürüten Muhammed Cevad Zarif'in yerine geçmek gibi zor bir görevi vardı; Zarif, önde gelen aktif bir diplomat, akıcı bir İngilizce konuşan, uluslararası çevrelerde tanınan bir yüz ve İran'ın dış politikasını yöneten deneyimli bir isimdi.

İran devlet televizyonu Emir Abdullahiyan'ı, Tahran tarafından yönetilen ve Lübnan Hizbullah'ı, Filistinli Hamas ile İslami Cihad hareketleri ve Iraklı silahlı gruplar gibi İran'ın ezeli düşmanı İsrail karşıtı grupların yer aldığı "Direniş Ekseni'nden üst düzey bir diplomat" olarak tanıttı.

Emir Abdullahiyan atandığı gün yaptığı açıklamada, bu grupların "İran'ın müttefikleri" olduğunu ve "onları güçlendirmenin hükümetin gündeminde olduğunu" söyledi.

Kapsamlı geziler

Ekim 2023'te İsrail ile Hamas arasında Gazze'de savaşın başlamasından beri bölgeye yaptığı ziyaretleri yoğunlaştırdı. Tahran, İsrail'e karşı Filistin hareketini ve savaşın çıkmasına yol açan 7 Ekim 2023 operasyonuna desteğini gizlemedi, ancak aynı zamanda bu operasyonun içinde yer almadığını da vurguladı.

Emir Abdullahiyan, Kasım Süleymani'nin izinden gidiyor gibi görünüyordu (Getty)Emir Abdullahiyan, Kasım Süleymani'nin izinden gidiyor gibi görünüyordu (Getty)

Geçtiğimiz nisan ayında, Tahran'ın Yahudi devletini sorumlu tuttuğu ve Şam'daki İran konsolosluk binasını yerle bir eden hava saldırısına karşılık olarak, İran'ın İsrail'e 300'den fazla insansız hava aracı ve füzeyle gerçekleştirdiği benzeri görülmemiş saldırıyı savundu.

İran'ın tepkisinin "meşru savunma ve uluslararası hukuk çerçevesinde" gerçekleştirildiğini söyledi.

Emir Abdullahiyan daha sonra İsrail'in İran'ın orta kesimindeki İsfahan eyaletine bir misilleme amaçlı saldırı düzenlediğine dair haberleri "çocuk oyuncağı" diyerek küçümsedi.

İzolasyonun Azaltılması

Mesleki kariyeri boyunca Devrim Muhafızları ile olan yakın ilişkileriyle tanınan Emir Abdullahiyan, Devrim Muhafızları'nın dış operasyonlarından sorumlu olan Kudüs Gücü'nün komutanı ve 2020 yılında Irak'ın başkentinde bir ABD saldırısı sonucu öldürülen Tümgeneral Kasım Süleymani'ye yakındı.

Emir Abdullahiyan kariyeri boyunca Devrim Muhafızları'na yakınlığıyla biliniyordu. Abdullahiyan, Devrim Muhafızları'nın dış operasyonlarından sorumlu Kudüs Gücü'nün komutanı olan ve 2020 yılında Irak'ın başkentinde bir ABD saldırısı sonucu öldürülen Tümgeneral Kasım Süleymani'ye yakındı.

Emir Abdullahiyan, üç yıl boyunca İran'ın uluslararası sahnedeki izolasyonunu azaltmak ve ABD yaptırımlarının ülkesinin ekonomisi üzerindeki etkisini azaltmak için çalıştı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Çin'in himayesindeki bir anlaşma çerçevesinde Mart 2023'te Suudi Arabistan ile uzlaşmaya varılmasına yol açan süreçte kilit bir figür olmasa da İran'ın Arap komşularıyla ilişkilerin geliştirilmesinde rol oynadı.

1964 yılında Tahran'ın doğusundaki Damgan şehrinde doğan Abdullahiyan, 1991 yılında Tahran Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

1997-2001 yılları arasında Irak'ta ve 2007-2010 yılları arasında ise Bahreyn'de görev yaptı.

2011'den bu yana Arap ve Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yaptı. Bu görevinde, Ali Ekber Salihi (Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın ikinci hükümetinde) ve Zarif (Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin ilk hükümetinde) gibi iki farklı bakanla çalıştı.

Merhum İran Dışişleri Bakanı, Devrim Muhafızları'na yakınlığıyla biliniyordu (Sosyal paylaşım siteleri) Merhum İran Dışişleri Bakanı, Devrim Muhafızları'na yakınlığıyla biliniyordu (Sosyal paylaşım siteleri)

Ancak 2016 yılında Zarif onu görevden aldı. Bu hareket muhafazakârlar tarafından, Ruhani ve bakanına yönelik büyük eleştiriler yapılmasına neden oldu.

ISNA'ya göre daha sonra Umman Büyükelçiliği görevini reddetti ve 2021 yılında Dışişleri Bakanlığı'na gelmeden önce, Meclis Başkanı'nın uluslararası işlerden sorumlu özel yardımcısı olarak çalışmaya başladı.

Emir Abdullahiyan, uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran'ın nükleer faaliyetlerini kısıtlayan 2015 anlaşmasının çökmesinin ardından, Washington'un 2018'de eski Başkan Donald Trump tarafından anlaşmadan çekilmesi sonrasında, İran'ın nükleer programına ilişkin müzakerelerin yeniden başlatılması çabalarına dahil oldu.