İran’dan, Umman Körfezi kıyılarında hücum tatbikatı

İran ordusu Kara Kuvvetleri’ne ait helikopterler dün Umman Körfezi sahilindeki tatbikata katıldığı sırada (AP)
İran ordusu Kara Kuvvetleri’ne ait helikopterler dün Umman Körfezi sahilindeki tatbikata katıldığı sırada (AP)
TT

İran’dan, Umman Körfezi kıyılarında hücum tatbikatı

İran ordusu Kara Kuvvetleri’ne ait helikopterler dün Umman Körfezi sahilindeki tatbikata katıldığı sırada (AP)
İran ordusu Kara Kuvvetleri’ne ait helikopterler dün Umman Körfezi sahilindeki tatbikata katıldığı sırada (AP)

İran ordusuna bağlı özel kuvvetler ve paraşütlü askerler Umman Körfezi kıyıları boyunca ve Hürmüz Boğazı girişinin yakınlarında ‘hücum’ eğitimlerine başladı. Bu eğitimler, Tahran ve Washington arasındaki gerilimin tırmandığı ve ABD’nin seçilmiş Başkanı Joe Biden’ın göreve gelmesinin arifesinde İran’ın bu yıl düzenleyeceği bir dizi yıllık eğitimlerin ilki olma özelliğine sahip.
İran resmi televizyonunda yayınlanan görüntülerde, paraşütle atlayan askerlerin Umman Körfezi üzerindeki Casek Limanı yakınlarında temsili düşman hatlarının arkasına indiği ve füze mermisiyle saldırmak için hazırlık yaptığı görülüyor. AP’nin haberine göre, yıllık eğitimlere savaş uçakları, helikopterler ve askeri kargo uçaklarının yanı sıra komando ve hava indirme birlikleri de eğitimlere katıldı. İran Ordusu Komutanı Abdurrahim Musevi eğitimleri denetledi.
İran'ın yarı resmi haber ajansı ISNA, 65’inci Tugay’a bağlı Özel Kuvvetler’in dalgıçların da katılımıyla denizin derinliklerindeki hedeflere indirme operasyonu da dahil birleşik operasyonlar gerçekleştirdiğini aktardı.          
Kara Kuvvetleri Komutanı Keyumers Haydari, “Tatbikatın temel hedefi, Kara Kuvvetleri'ne bağlı birliklerin havadan, karadan ve denizden düşmana karşı genel hareket kabiliyeti ve hücum gücünü değerlendirmektir” dedi. İran devlet televizyonu, paraşütçülerin, zırhlı araçların ve eğitim sırasında kullanılan çoklu füze fırlatma sisteminin görüntülerini servis etti.
İran resmi haber ajansı IRNA’nın aktardığına göre, İran Savunma Bakanı Emir Hatemi, Meclis Ulusal Güvenlik ve Dış Politikalar Komisyonu’na hitaben yaptığı konuşmada, “Düşmanın en ufak hatası, Silahlı Kuvvetlerden ağır bir karşılık bulur” ifadesini kullandı.
İran son dönemde, ABD’nin seçilmiş Başkanı Joe Biden’a nükleer anlaşma konusunda baskı uygulama çabası kapsamında askeri tatbikatlara ağırlık veriyor. ABD Başkanı Donald Trump, İran’ın balistik füze programını ve bölgedeki rolünü de kapsayan bir anlaşma imzalamak için anlaşmadan çekilmişti. Biden, İran nükleer programın kısıtlanmasına imkan sağlaması halinde ABD’nin anlaşmaya dönebileceğini belirtmişti.
Reuters’ın haberine göre, İran Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, “Son savaş tatbikatları ile İran halkının düşmana bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü savunmaya hazır olduğunu gösterdi. Parmağımız halkımız adına tetikte” dedi.
İran ordusu ve paralel güç Devrim Muhafızları, bu ay içerisinde daha önce Hin Okyanusu’nun kuzeyinde yaklaşık bin 800 kilometre mesafedeki hedefleri vurduğu belirtilen uzun menzilli balistik gemisavar füzeleri kullanırken, İran’ın orta kesimindeki çöl bölgesinde kamikaze droneları ve karadan karaya balistik füzeleri denemiş ve Arap Körfezi’nde de kısa menzilli deniz füzeleri fırlatmıştı.
ABD buna karşılık olarak önce USS Nimitz uçak gemisini çekme kararı vermiş daha sonra ise İran’ın muhtemel tehditlerini caydırmak amacıyla kararı iptal etmişti.
Bu bağlamda, Pentagon bu hafta uçuşlarına devam etmesi için B-52 stratejik ağır bombardıman uçaklarını bölgeye gönderdi.
İki tarafın gövde gösterileri, İran’ın nükleer faaliyetlerini takip eden nükleer anlaşmanın taraflarının, Tahran’ın nükleer silah geliştirmeye yoluna girmesinden endişe ettiği bir dönemde geldi.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.