Loch Ness Canavarı'nın sırrı çözülüyor: “Son Buzul Çağı bittiğinde gölde mahsur kaldı”

Loch Ness Canavarı, 1970 yapımı The Private Life of Sherlock Holmes filmine de konu olmuştu. Bir soruştırma için Holmes'la birlikte İskoçya'ya giden Dr. Watson, gölde yaratıkla karşılaşmıştı (Fotoğraflar: IMDb / Kolaj: Independent Türkçe)
Loch Ness Canavarı, 1970 yapımı The Private Life of Sherlock Holmes filmine de konu olmuştu. Bir soruştırma için Holmes'la birlikte İskoçya'ya giden Dr. Watson, gölde yaratıkla karşılaşmıştı (Fotoğraflar: IMDb / Kolaj: Independent Türkçe)
TT

Loch Ness Canavarı'nın sırrı çözülüyor: “Son Buzul Çağı bittiğinde gölde mahsur kaldı”

Loch Ness Canavarı, 1970 yapımı The Private Life of Sherlock Holmes filmine de konu olmuştu. Bir soruştırma için Holmes'la birlikte İskoçya'ya giden Dr. Watson, gölde yaratıkla karşılaşmıştı (Fotoğraflar: IMDb / Kolaj: Independent Türkçe)
Loch Ness Canavarı, 1970 yapımı The Private Life of Sherlock Holmes filmine de konu olmuştu. Bir soruştırma için Holmes'la birlikte İskoçya'ya giden Dr. Watson, gölde yaratıkla karşılaşmıştı (Fotoğraflar: IMDb / Kolaj: Independent Türkçe)

ABD’li bir bilim insanı, İskoçya'nın efsanevi yaratığı Loch Ness Canavarı’nın gizemini çözdüğüne inanıyor. Bilim insanına göre efsanelere ve filmlere konu olan yaratık aslında bir deniz kaplumbağası.
Virginia Politeknik Enstitüsü ve Eyalet Üniversitesi’nden bilim çalışmaları ve kimya profesörü Henry Bauer, araştırmaları sonucunda, canavarın son Buzul Çağı biterken sular çekildiğinde, Loch Ness gölünde mahsur kalmış bir kaplumbağa türü olduğunu ortaya attı.
89 yaşındaki emekli profesör, canavarın bir deniz sürüngeni olduğu tezini de çürüttüğünü söylüyor:
"En popüler fikir, Loch Ness Canavarı'nın soyu tükenmiş plesiozorlarla akraba olduğuydu. Ancak bu türler, karada rastlanmak söyle dursun, su yüzeyine bile çıkmazlar. Öte yandan Loch Ness Canavarı’na dair anlatılan her şey, hala yaşayan veya soyu tükenmiş birçok kaplumbağa türüyle uyuşuyor. Havayı soluyor ama derinlerde çok uzun süre durabiliyorlar. Karaya çıkabilirler, suda çok hızlıdırlar, soğuk suda aktif kalabilirler ve boyunları nispeten uzundur. Loch Ness Canavarları, okyanuslardaki bazı nişlerde büyük olasılıkla hala yaşayan, henüz keşfedilmemiş ve tanımlanmamış büyük deniz kaplumbağası türü."
İskoçya'nın en eski efsanelerinden biri olan Loch Ness Canavarı’nın tarihi 6. yüzyıla kadar uzanıyor. Yaratıkla ilgili ilk yazılı kayıt, M.S. 565 yılında  İrlandalı bir başrahip St. Columba’nın biyografisinde tespit edildi.
Metne göre yaratık bir yüzücüyü ısırmış, başka birine saldırmaya hazırlanıyordu ama Columba’nın müdahalesi buna engel oldu. Columba canavara "geri dönmesini" emretti ve yaratık da ona itaat etti.
1960’ta ise havacılık mühendisi Tim Dinsdale, Loch Ness efsanesini yeniden uyandıran bir görüntü kaydetti. Görüntüde yaratığa ait olduğu öne sürülen bir hörgüç vardı.
Geçen yıl da yaratığın görüldüğüne dair birçok ihbar geldi. Bu ihbarlardan biri aralıkta, gölü ziyaret eden ve yaratığın defalarca yüzeye çıktığını gördüklerini söyleyen bir çifte aitti.
Üstelik Profesör Bauer de bu iddiaları destekliyor ve önceden gizemli hayvanla ilgili bir soruşturmaya katıldığı için yaratığın gerçek olduğundan emin olduğunu söylüyor.
Bauer "Tim Dinsdale’in 1960’ta çektiği görüntüler kesin bir kanıt. Ancak deniz radarı da sayısız temas kaydetti ve bazı muhteşem su altı fotoğraflarıyla yüzeyde çekilen birkaç makul fotoğraf da var. Dinsdale'in kaydını gördükten sonra ciddi bir şekilde ilgilenmeye başladım ve 26 yıl sonra Derin Tarama Operasyonu ismi verilen bir araştırmada, Loch Ness'te gözlemci oldum. Koca bir filo deniz radarıyla canavarı arıyordu" dedi.
2019'da, Yeni Zelanda'nın Otago Üniversitesi'nde DNA bilimcisi olan Profesör Gemmell, Loch Ness'te büyük miktarda yılan balığı DNA'sı buldu ve 'canavar'ın dev bir yılan balığı olabileceğini öne sürdü.
Öte yandan, bilim insanlarının büyük kısmı, gölde dev bir deniz canavarının yaşamadığını düşünüyor. İhbarların çoğu, su samurları gölde yüzen geyikler veya büyük yılanbalıklarına atfediliyor.
Örneğin, Yeni Zelanda'nın Otago Üniversitesi'nden DNA bilimci Profesör Neil Gemmell, 2019'da Loch Ness'te büyük miktarda yılan balığı DNA'sı bulmuş ve canavarın dev bir yılan balığı olabileceğini öne sürmüştü.
Ancak Bauer, bu iddiaları kabul etmiyor:
"Her şey, zamanlarının çoğunu Loch'un en derin kısımlarında geçiren yaratıklara işaret ediyor. Ve kanıtların hiçbiri, bunların canavar büyüklüğünde yılanbalıkları olduğu fikrini desteklemiyor."
 
Independent Türkçe, The Sun, Daily Record



Bilim doğruladı: Kalbin kırılması insanları gerçekten öldürebilir

Yakınını kaybedip yasını sürekli yüksek seviyelerde yaşayanların ölme olasılığı, düşük düzeylerde yas tutanlara göre yüzde 88 daha fazla (Unsplash)
Yakınını kaybedip yasını sürekli yüksek seviyelerde yaşayanların ölme olasılığı, düşük düzeylerde yas tutanlara göre yüzde 88 daha fazla (Unsplash)
TT

Bilim doğruladı: Kalbin kırılması insanları gerçekten öldürebilir

Yakınını kaybedip yasını sürekli yüksek seviyelerde yaşayanların ölme olasılığı, düşük düzeylerde yas tutanlara göre yüzde 88 daha fazla (Unsplash)
Yakınını kaybedip yasını sürekli yüksek seviyelerde yaşayanların ölme olasılığı, düşük düzeylerde yas tutanlara göre yüzde 88 daha fazla (Unsplash)

Harriette Boucher 

Yeni bir araştırma, yakınını kaybedip yoğun ve uzun süreli yas semptomlarından muzdarip olan kişilerin, sevdiklerinin ölümünden sonraki 10 yıl içinde ölme ihtimalinin, neredeyse iki kata ulaştığını ortaya koydu.

Danimarka'daki araştırmacılar, yakınını kaybedip sürekli yüksek düzeylerde yas tutanların, yasını daha düşük seviyelerde yaşayanlarla kıyasla, sağlık hizmetlerini daha fazla kullandığını ve ölme olasılığının yüzde 88 daha fazla olduğunu buldu.

Araştırmacılar, sevdiklerini kaybedenlerin yaşadığı 5 yas güzergahını tanımladı ve en ciddi şekilde etkilenenlerin daha erken ölme olasılığının daha yüksek olduğunu tespit etti.

Araştırma makalesinin yazarlarından Dr. Mette Kjærgaard Nielsen şu ifadeleri kullandı:

Yüksek yas semptomu seviyeleriyle; kalp damar hastalıkları, akıl sağlığı sorunları ve hatta intiharda görülen daha yüksek oranlar arasında bir bağlantı olduğunu daha önce bulmuştuk. Ancak ölümle ilişkisi daha fazla araştırılmalı.

Bilim insanı, "yüksek" bir yas güzergahına dair risk altında olan kişilerin erken fark edilebileceğini de söyledi:

Bir pratisyen hekim akıl sağlığına dair diğer ciddi rahatsızlıklar ve depresyonun eski belirtilerini arayabilir. Daha sonra bu hastalara kendileri özel takip sunabilir veya onları psikologların özel muayenehanelerine ya da ikinci basamak sağlık kuruluşlarına yönlendirebilirler.

Dr. Nielsen, "Pratisyen hekimler ayrıca yakınını kaybedenlerin ruh sağlığına odaklanılacak bir takip randevusu da önerebilir" dedi.

Bilim insanları, 2012'den bu yana yakınlarını kaybetmiş, yaş ortalaması 62 olan 1735 adet kadın ve erkeği 10 yıl boyunca Danimarka'da izledi. Bu süre zarfında bu kişilere, semptomlarını ve deneyimlerini değerlendiren bir dizi anket gönderildi ve araştırmacılar bunlarla katılımcıların sürekli olarak hangi düzeyde keder yaşadığını belirledi.

Grubun yüzde 66'sı yakın zamanda partnerini, yüzde 27'si bir ebeveynini ve yüzde 7'si de çok sevdiği bir başka kişiyi kaybetmişti.

Sürekli olarak yüksek düzeylerde yas belirtileri yaşayan yüzde 6'lık kesimin 10 yıl içinde ölme olasılığı, sürekli olarak düşük yas belirtileri gösterdiğini bildiren yüzde 38'e kıyasla yüzde 88 daha yüksekti.

Yüksek güzergahta olanların, yakınlarını kaybetmesinin üzerinden üç yıl geçtikten sonra sağlık hizmeti alma olasılıkları da daha yüksek çıktı.

Bu grubun konuşma terapisi veya diğer akıl sağlığı hizmetlerini alma ihtimalleri yüzde 186, antidepresan reçetesi yazılma olasılıkları yüzde 463, yatıştırıcı ya da kaygı giderici ilaç reçetesi alma ihtimalleri de yüzde 160 daha fazla.

 Independent Türkçe,independent.co.uk/news