20 milyon yıllık dev solucan yuvası keşfedildi

Bobbit solucanın adı, John ve Lorena Bobbitt olayından geliyor. Yıllarca fiziksel ve cinsel tacize uğrayan Lorena, 1993'te John’ın penisini kesmişti (BBC)
Bobbit solucanın adı, John ve Lorena Bobbitt olayından geliyor. Yıllarca fiziksel ve cinsel tacize uğrayan Lorena, 1993'te John’ın penisini kesmişti (BBC)
TT

20 milyon yıllık dev solucan yuvası keşfedildi

Bobbit solucanın adı, John ve Lorena Bobbitt olayından geliyor. Yıllarca fiziksel ve cinsel tacize uğrayan Lorena, 1993'te John’ın penisini kesmişti (BBC)
Bobbit solucanın adı, John ve Lorena Bobbitt olayından geliyor. Yıllarca fiziksel ve cinsel tacize uğrayan Lorena, 1993'te John’ın penisini kesmişti (BBC)

Bilim insanları, Tayvan'da deniz canlılarına pusu kuran 20 milyon yıllık dev solucanın yuvasını keşfetti.
Deniz solucanları, yüz milyonlarca yıl boyunca okyanuslarda dolaşsa da kemik kadar kolay fosilleşmeyen yumuşak dokudan oluştukları için fosil kayıtlarında bu hayvanların izlerini bulmak son derece zor. Ancak 2013'te, Tayvan'daki fosil avcılarından Biyolog Masakazu Nara, ülkedeki Yehliu Jeoparkı'nda ve Badouzi burnunda bir dizi garip görünümlü yuva keşfetmişti.
İncelemelerini sürdüren ekip, 2017'de bu yuvaların mevcut fosil kayıtlarındaki örneklerle eşleşmediğini tespit etmişti. Bölgede araştırmalarını sıklaştıran bilim insanları, bulunan 319 yuvayı analiz etti.
Araştırma makalesinde imzası bulunanlardan, Ulusal Tayvan Üniversitesi'nden Sedimentolog Profesör Ludvig Löwemark, bölgede bulabildikleri bütün örnekleri uzunluk, çap ve yuva yapısı gibi birçok açıdan incelediklerini söyledi. Zira iz fosili diye de bilinen bu yuvalar, ev sahipliği yaptığı canlının davranışıyla ilgili ipuçlarını barındırıyor.
Analiz edilen yuvaların sadece birkaçında neredeyse eksiksiz örnekler bulundu. Bu örnekleri bir araya getirip inceleyen bilim insanları, muhtemelen iki veya üç metre uzunluktaki tarihöncesi yırtıcı solucana işaret etti.

L şeklindeki yuvaların uzunluğu iki metreyken çapları üç santimetre. Yuvadaki yaratık, günümüzde kumlu deniz tabanlarındaki yuvalarında, yakından geçenleri algılayabilmek için çıkıntılı antenleriyle bekleyen vahşi Bobbit solucanına benzerlik gösteriyor.
The Guardian'ın haberine göre, Bobbit solucanı yumuşak gövdeli olsalar da bir balığı ikiye ayırabilen keskin ve güçlü çenelere sahip olmalarıyla ünlü. Öte yandan Profesör Löwemark, tarihöncesi bir yırtıcı solucanı barındırdığı düşünülen yuvaya dair şöyle konuştu:
Geçen 20 milyon yıldan sonra, yuvayı Bobbit solucanının atasının mı yoksa aşağı yukarı aynı şekilde çalışan başka bir yırtıcı solucanın mı yaptığını söylemek mümkün değil. Bobbit solucanlarının davranışında büyük farklılıklar mevcut. Fakat bu, uzanıp balıkları kaptıktan sonra aşağı çeken sığ su solucanlarına çok benziyor.
Bu benzerliklerden biri yuvaların tepe bölgesi. Solucanlar avlarını ine çektiğinde yuvanın tepesi çöküyor. Bu yüzden bir sonraki avını tuzağa düşürmeden önce onu tekrar inşa etmek zorunda kalıyor. Bu durum, yuvanın en üst kısmında tüyleri meydana getiren koni içinde koni yapıyla sonuçlanıyor. İçeri ve dışarı hareket eden bir yaratığın yuvayı defalarca kullandığına da işaret ediyor.
Bir diğer benzerlik de Pennichnus formosae adı verilen iz fosillerinin üst kısımlarının demir açısından zengin olması. Bu zenginlik, tarihöncesi yaratığın yuvayı güçlendirmek için Bobbit solucanı gibi mukus kullandığını gösteriyor.

Karides gibi diğer kazıcı canlılar ve saklanan avını su patlamaları meydana getirerek ortaya çıkartmaya çalışan vatoz ihtimallerini eleyen bilim insanları, bu tüylü girişin, Bobbit solucanının avlanma stratejisinin benzerinden kaynaklandığı sonucuna vardı.
Araştırmaya dahil olmayan, Bristol Üniversitesi'nden Paleontolog Jakob Vinther, omurgasızların davranışının kumun değiştirilme şekli ve yuvaların boyutu açısından eşleştiğini söyledi.
Bilim insanları, yuvaların fosilleşmiş av kalıntısı veya solucanların kendisini içerebileceğini de umuyordu ancak şimdiye kadar böyle bir keşif gerçekleşmedi.
Araştırma 21 Ocak'ta hakemli bilim dergisi Scientific Reports'ta yayımlandı.
 
Independent Türkçe, The Guardian, National Geographic, Vice



Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
TT

Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)

Dünya'ya beklenmedik kadar yakın bir mesafede devasa bir gaz bulutu keşfedildi. Moleküler gaz bulutu, bilim insanlarına yıldız oluşum sürecini incelemeleri için eşsiz bir fırsat sunuyor.

Moleküler bulutlar içindeki toz ve gaz kümeleri çökerek yıldızları meydana getiriyor. Hidrojen ve karbonmonoksit molekülleri içeren bu bulutları, yıldız oluşturmalarından önce görmek zorlu bir iş.

Bilim insanları moleküler hidrojen gazı neredeyse görünmez olduğu için bu bulutları ararken karbonmonoksite odaklanıyor. Ancak karbonmonoksit miktarı azsa bulut kolayca gözden kaçabiliyor.

Araştırmacılar yeni keşfedilen moleküler gaz bulutunun bugüne kadar saptanmamasını da buna bağlıyor.

Bulguları hakemli dergi Nature Astronomy'de dün (28 Nisan) yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, bulutu daha önce hiç kullanılmamış bir yöntemle tespit etti. Araştırmacılar, buluttaki hidrojenin yaydığı ultraviyole ışık sayesinde keşfi yaptı.

Güney Kore'nin STSAT-1 uydusunun verilerini inceleyen araştırmacılar, hidrojenin doğal olarak yaydığı uzak ultraviyole ışığı fark etti. Normalde bu spektrumdaki ışığı yakalamak epey zor ancak uydunun spektrografı, bunu analiz edilebilecek dalga boylarına ayırmayı başardı. 

Rutgers Üniversitesi'nden çalışmaya liderlik eden Blakesley Burkhart, "Bu, moleküler hidrojenin uzak ultraviyole emisyonunu doğrudan bularak keşfedilen ilk moleküler bulut. Bu bulut, kelimenin tam anlamıyla karanlıkta parıldıyor" diyor.

Yunan mitolojisindeki şafak tanrıçası Eos'un adı verilen gaz bulutu Dünya'dan sadece 300 ışık yılı uzakta. Yaklaşık 3 katrilyon kilometrelik bu mesafe insan ölçeğinde muazzam bir büyüklüğe denk düşse de galaktik ölçekte çok yakın kabul ediliyor. Dünya'ya en yakın yıldız oluşum bölgesi olan Orion Bulutsusu yaklaşık 1300 ışık yılı uzakta. 

Hilale benzeyen bulutun kütlesi Güneş'in kütlesinin yaklaşık 3 bin 400 katı ve yaklaşık 40 Ay çapına (140 bin kilometre) sahip. 

Makalenin yazarlarından Thomas Haworth "Bu şey adeta kozmik arka bahçemizde ve biz onu kaçırdık" diyor.

Güneş Sistemi'nin yakın çevresini ifade eden Yerel Kabarcık'ta yer alan Eos, bugüne kadar bulunan en yakın moleküler bulut. 

Bilim insanları bu sayede yıldız ve yıldız sistemlerinin nasıl oluştuğunu çok daha iyi anlayabilecekleri bir imkana sahip. 

Burkhart, "Teleskoplarımızla baktığımızda, oluşum aşamasındaki tüm yıldız sistemlerini görebiliyoruz ancak bunun nasıl gerçekleştiğini ayrıntılı olarak bilmiyoruz" diyerek ekliyor: 

Eos'u keşfetmemiz heyecan verici çünkü artık moleküler bulutların nasıl oluştuğunu ve ayrıştığını, bir galaksinin yıldızlararası gaz ve tozu yıldızlara ve gezegenlere nasıl dönüştürdüğünü doğrudan ölçebiliyoruz.

Araştırmacılar ayrıca yeni yöntemi kullanarak yakınlarda gizlenen başka moleküler bulutları da keşfetmeyi umuyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Thavisha Dharmawardena "Bu teknik yıldızlararası ortam hakkında bildiklerimizi baştan yazabilir, galaksideki gizli bulutları ortaya çıkarabilir ve hatta kozmik şafağın algılanabilen en uzak sınırlarına kadar ulaşabilir" ifadelerini kullanıyor.

Independent Türkçe, Space.com, CNN, Nature Astronomy