ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman, Şarku’l Avsat’a konuştu:ABD’nin Suriye politikası başarısız oldu, yeni bir yaklaşıma ihtiyaç var

“Suriye’deki ekonomik zorluklar, uzun vadede Esed yönetimini tehdit ediyor”

Eski BM yetkilisi ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman
Eski BM yetkilisi ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman
TT

ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman, Şarku’l Avsat’a konuştu:ABD’nin Suriye politikası başarısız oldu, yeni bir yaklaşıma ihtiyaç var

Eski BM yetkilisi ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman
Eski BM yetkilisi ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman

Eski Birleşmiş Milletler (BM) yetkilisi ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, eski ABD başkanları Donald Trump ve Barack Obama yönetimlerinin Suriye politikalarının, DEAŞ’ı mağlup etmek dışında Washington'ın hedefleri karşısında somut sonuçlar elde edemediğini söyledi. Feltman, Washington’ın Şam'a uygulanan yaptırımların hafifletilmesi de dahil olmak üzere atacağı bir takım adımlara karşılık Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in, siyasi reform konusunda geri döndürülemeyecek somut, nitelikli ve şeffaf adımlar atmasına dayanan, yeni bir yaklaşımın denenmesi çağrısında bulundu. Ancak yıllar önce Suriye rejimi ile birçok dosya üzerine görüşen Feltman için de Esed'in bu tür bir yaklaşıma nasıl tepki vereceği merak konusu.
Feltman, dün telefon aracılığıyla Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Esed yönetimine yönelik hayati tehlikenin artık askeri bir tehdit veya halk ayaklanması olmadığını, daha ziyade ekonomik zorluklar olduğunu söyledi. Feltman, “Kısa vadede rejim değişikliğine dayalı bir politika gerçekçi olmaz. Evet, ABD politikası, Suriye rejiminin politikalarının ve davranışlarının temel sorunlarıyla ilgilenmeye yönelik olmalıdır. Ancak Esed yönetiminin daha fazla devam edebileceğini düşünmüyorum. Sosyal, ekonomik ve yapısal zorluklar, Şam rejimi için Suriye ayaklanmasından çok daha fazla başa çıkamayacağı sorular yaratacaktır.  İran, Hizbullah ve Rusya, rejimi kurtarmak için geldiler, ama ekonomik olarak kurtarmaya gelecekler mi? Pek sanmıyorum” ifadelerini kullandı.
Şuan Brookings Enstitüsü’nde çalışan Feltman, daha önce BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı ve ABD Dışişleri Bakanı’nın Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Yardımcısı görevlerini üstlendi. ABD’nin Suriye ile ilgili yeni özel temsilcisi olacağına dair ‘söylentiler’ ile ilgili bir soruyu Feltman, “Açıkça söylemeliyim ki, bu konuda (ABD yönetiminden) kimse benimle iletişime geçmedi. Suriye için yetkili atamanın Biden yönetiminin önceliği olduğunu sanmıyorum. Ancak birkaç soru işareti mevcut. Görev nedir? Yetkililer kimler? Temsilciye siyasi destek verilecek mi? gibi sorular var. Faka kimse beni aramadı” şeklinde yanıtladı. Suriye dosyasının Biden için bir öncelik olmadığını düşünen Feltman, ancak Rusya, İran ve bölgedeki müttefiklere destek gibi diğer öncelikli dosyaların bir parçası olduğunu belirtti.

İşte Feltman röportajının tam metni:

-Suriye’nin mevcut durumuna nasıl bakıyorsunuz?
Rusya ile Türkiye arasında geçtiğimiz yıl varılan uzlaşılar çerçevesinde Suriyelilerin on yıldır yaşadığı şiddet ve savaş bir nebze hafiflerken söz konusu uzlaşılar, rejim güçlerini de askeri adımlar atmaktan caydırdı.  Ne olursa olsun askeri eylemler açısından bir geri çekilme söz konusu. Ancak diğer yandan yıkım ve savaşın etkileri, ekonomik ve sosyal faktörler ve Lübnan ekonomisinin çöküşü gibi çeşitli nedenlerden ötürü Suriye’deki ekonomik ve insani durum hızla kötüleşiyor.
Ruslar ve İranlılar, Suriye rejimine yönelik tehdide askeri olarak cevap verdiler. Rejimi kurtarmaya ve savaşın seyrini belirli bir yöne doğru değiştirmeye geldiler. Şuan Suriye topraklarının yaklaşık yüzde 65'i Şam'ın kontrolü altında. Ancak Rusya ve İran, askeri olarak yaptıkları gibi ekonomik alanda da rejime aynı desteği vermeye hazırlar mı? Şüpheliyim. Esed yönetimine yönelik hayati tehlike, artık askeri bir tehdit veya halk ayaklanması değil, daha ziyade ekonomik zorluklardır. Rusya ve İran, rejime askeri alanda olduğu gibi ekonomik alanda destek vermiyor. 

-Şam’a yönelik yaptırımların, ekonomik tecridin ve krizin, rejimin çökmesine neden olacağını düşünüyor musunuz?
Yaptırımlar genellikle iki nedenden ötürü uygulanır. Birincisi, belirli davranışların yasa dışı ve kabul edilemez olduğunu içindir. ABD’nin Şam’a yönelik yaptırımlar uygulamasının arkasındaki düşüncenin bir kısmı buna dayanır. Bu, bir dereceye kadar Şam’ın bazı davranışlarının yasadışı olduğunu söylemektir.
ABD’nin geçtiğimiz yılın ortalarında onayladığı ve yaptırımlar içeren Caesar (Sezar) Yasası, bunun en güzel örneğidir. Suriye yönetiminin politikalarının insanları (ülkeleri) ne ölçüde dehşete düşürebileceğini ortaya koymaktadır. Fakat yaptırımların Şam’ın davranışlarında herhangi bir değişikliğe neden olduğunu görmedik. Bu açıdan, ABD’nin Suriye politikasının başarısız olduğunu düşünüyorum. Yaptırımlar, Şam’ın işlediği suçlara karşı sembolik bir mesajdı. Ancak taktiksel veya stratejik olarak herhangi bir davranış değişikliğine yol açmadı.

Yüzeysel düşünce

-Şam, yaptırımların halkın çektiği sıkıntıları artırdığını söylüyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
 Yaptırımların ekonomik durumu ne ölçüde etkilediğini bilmek imkansız. Ancak Suriyelilerin artık Lübnan pazarını kullanamaması nedeniyle Suriye’deki ekonomik krizin büyük bir kısmının, Lübnan'daki kötü yönetimden ve ekonomik krizden kaynaklandığını düşünüyorum. Çeşitli çıkarımlar ve yaptırımların ekonomik durumu ne ölçüde etkilediğini hakkında net bir şey söyleyemeyiz.

-Bazıları -özellikle Şam’a yakın olanlar- sorunun bir kısmının, ABD’nin ve müttefiklerinin Suriye’nin doğal kaynaklarının yüzde 80’ini kontrol etmelerinden kaynaklandığını söylüyor. Bu konuda Washington’ı suçluyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz?
Suriye’deki ekonomik ve sosyal krize neden olan faktörleri ve bu faktörlerin mevcut duruma olan etkileri ile ilgili ayrıntılı bir incelemede bulunmadım. Ancak gelin ekmek sıkıntısına bir bakalım. Suriye’deki ekmek krizinin, yaptırımlarla ve ABD’nin Suriye'nin kuzeyindeki varlığıyla hiçbir ilgisi yoktur. Suriye'deki sıkıntıların büyük bir kısmı ekmek kıtlığından kaynaklanıyor, ama Rusya, Suriye’ye bu konuda yardımcı olmadı ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını krizi sırasında kendi halkını desteklemek (yiyecek sağlamak) istiyor. Yaptırımları veya ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki varlığını suçlamak kolay, fakat bu, bugün Suriye’deki daha derin bir krizin ve temel zorlukların yüzeysel bir yansımasıdır.

-Yaptırımların iki nedenden ötürü uygulandığını, bunlardan birinin ‘davranışları değiştirmek’ olduğunu söylediniz. Washington’ın şu anki tutumunun ‘rejimi veya Esed’i değiştirmek’ değil de ‘rejimin davranışlarını değiştirmek’ olduğunu düşünüyor musunuz?
Ben ABD yönetiminde değilim ve yönetimin tutumunu ifade etmiyorum. Ben bir analistim. ABD’nin Suriye politikasının kısa vadede ‘rejim değişikliğine’ dayandığını düşünmek gerçekçi olmaz. Eski ABD başkanları Barack Obama ve Donald Trump yönetimlerinin politikasına bakıldığında bugün Esed’in askeri kontrol açısından eskisinden daha güçlü olduğunu görebiliriz. ABD politikasının kısa vadede ‘rejim değişikliğine’ dayalı olması gerçekçi değildir. Evet, ABD politikası, Suriye rejiminin politikalarının ve davranışlarının temel sorunlarıyla ilgilenmeye yönelik olmalıdır. Ancak Esed yönetiminin daha fazla devam edebileceğini düşünmüyorum. Sosyal, ekonomik ve yapısal zorluklar, Şam rejimi için Suriye ayaklanmasından çok daha fazla başa çıkamayacağı sorular yaratacaktır.  İran, Hizbullah ve Rusya, rejimi kurtarmak için geldiler, ama ekonomik olarak kurtarmaya gelecekler mi? Pek sanmıyorum”

DEAŞ’a karşı elde edilen başarı

-Bu konu bizi, birkaç gün önce Carter Center yetkilisi Hrair Balian ile yazdığınız ve Esed ile diyalog çağrısı yaptığınız makaleye getiriyor. Yıllardır Şam'a olan muhalefetinizle tanınıyorsunuz, fakat bunu neden şimdi dile getiriyorsunuz?
Hrair ve ben, yıllardır Şam'la nasıl ilgilenilmesi gerektiğini tartışıyoruz. Biliyorsunuz, onunla pek aynı fikirde değiliz. Birçok noktada derin anlaşmazlıklarımız var, ancak bunları dostça ele alıyoruz. ABD’nin Suriye'ye yönelik politikasının başarılı olan tek kısmının, DEAŞ'la mücadele ve DEAŞ’ın Irak ve Suriye'deki coğrafi yenilgisi olduğunu kabul etmeliyim. Fakat ABD’nin Suriye politikasından geriye kalanlar, çıkarlarımıza hizmet eden somut sonuçlar sağlayamadı.

-Yani ABD’nin Suriye politikasının başarısız olduğunu mu söylüyorsunuz?
ABD’nin politikası, Suriye rejiminin davranışları hakkındaki endişelerimizi giderecek herhangi bir değişiklik yaratamadı. Evet, başarısız olduğunu söylüyorum. Elbette yaptırımların amaçlarından biri Esed'ın politikalarının ne ölçüde kabul edilemez olduğunu göstermektir. Ama sahadaki somut sonuçlar açısından DEAŞ’ın yenilgisi dışında bir başarı görmüyorum.

-Yani yeni bir yaklaşımı mı destekliyorsunuz? Bazıları bunun rejimi meşrulaştırdığını söylüyor. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Etkileşimi ve endişelerimizi giderecek araçları kullanmayı desteklediğimi söylüyorum. Ne rejimin meşrulaştırılmasını destekliyor ne de bunun çağrısını yapıyorum. Esed'i bir takım adımlar atmaya çağırıyorum. Biz de bir takım adımlarla bunlara cevap vereceğiz. Bu süreç, ancak Şam'dan somut adımlar atılırsa geri dönülemez bir şekilde devam eder. Bence bu, çıkarlarımız için son on yıldır elde edemediğimiz sonuçlar elde etmemizi sağlayacak gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.

-Suriyeli muhalifler, Esed ile diyalog çağrısı yapmanın onun meşruiyetini kabul ettiğiniz anlamına geldiğini söylüyorlar. Siz bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Hayır. Onları, yaptırımların başka bir baskı aracı olduğu ve hafifletilmesi halinde yaptırımlarla elde edilenlerden farklı sonuçlara yola açacağı hipotezini test etmeye çağırıyorum. Bu ikisi aynı şey değildir. Yani meşrulaştırdığınız veya meşruiyetle ilişkilendirdiğiniz anlamına gelmez.

-Peki, Biden yönetimi bunun neresinde?
Bir devlet çalışanı değilim. Düşüncelerimi devlet adına açıklamıyorum.  Biden yönetiminin Şam'a yönelik bu yaklaşımı desteklemeye karar vermesi halinde, Esed’in Suriye'nin yıkımından sorumlu olduğuna dair elimizde başka bir kanıtımız olacaktır. Çünkü Esed’in siyasi mahkumların serbest bırakılması, politika reformu, adem-i merkeziyet ve ateşkes gibi somut doğrulama adımları atacağına inanmıyorum.
Eğer Esed, bu yönde adım atar ve Suriyelilerin acısını hafifletirse, buna karşılık vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Ekonomik ve sosyal durum çok zor. İnsanlar, ister rejim bölgelerinde, ister muhaliflerin kontrolü altındaki bölgelerde isterse yabancı güçlerin kontrol bölgelerinde (Türkiye, İran, Rusya ve ABD’nin nüfuz alanlarında) olsun, büyük sıkıntılar çekiyorlar. Belki de bu durum, Esed’in yakın çevresinin hesaplarını değiştirebilir. Eğer Ruslar ‘adım-adım’ yaklaşımını destekler ve Esed'in danışmanları bunu kabul ederse, o zaman belki bu yaklaşım yukarıdakilerden farklı sonuçlar doğurabilir. Ben, bu yaklaşımın bir sonuca götürmesini ve belli bir noktayı ispatlamasını bekliyorum.

-Bu mümkün mü?
Sanmıyorum, ama denemek lazım.

Hesap verebilirlik

-Muhalifler, önceki yılların hesabının sorulması ve hesap verebilirliğin ne olacağını soruyorlar. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Hesaplaşmadan bahsederken hemen ele alınmaz dedim. Ancak ABD’nin mevcut yaklaşımının bu konuyu ele almadığını da söylemeliyim. Suriye’deki yıkımın büyük bölümünün sorumlusu savaş uçaklarıyla yapılan bombardımanlar ve Suriyeli muhaliflerin savaş uçaklarının olmadığını biliyoruz. Esasen yıkımdan kimin sorumlu olduğunu da biliyoruz. Fakat mevcut yaklaşımımız ne savaşın kurbanlarına ulaşmaya ne de hesap verebilirliğe erişime yardımcı oldu. Belki farklı bir yaklaşım Suriyelilerin çektiği acıları hafifletebilir. Bir teoriyi test etmeye hazırım. Ancak hesap verebilirlik konusunu çözemez.

-ABD’nin adım adım yaklaşımını denediği, fakat sonuç alamadığı söyleniyor. Neden tekrar denesin?
Birçok kişinin Suriye rejimiyle ilgili şüpheleri olduğunu biliyorsunuz. Biden yönetimi içinde de Şam ile ilgili yeni yolların denenmesi için çağrı yapan insanlar var. Bazıları diplomasi yolunu denemek isteyebilir. Bu durumda her iki tarafın neler sunabileceğinin bilinmesini sağlayacak nitelikli, somut ve şeffaf adımlar nelerdir ve eğer Şam bir takım adımlar atarsa ​​bu yoldan neler elde edilebilir? Bunu bilmek istiyoruz.

-Geçmişte Şam ile yaptığınız görüşmeler ve edindiğiniz tecrübeler çerçevesinde Şam’ın diplomasi yoluna olumlu bir karşılık vereceğini düşünüyor musunuz?
Karşılık vermeyebilirler. Fakat özellikle son yıllarda işler çok değiştiğinden bunu denemeye değer. Esed ve ailesi üzerinde büyük bir ekonomik baskı var. Ancak rejimi destekleyen halkın büyük bir kısmı, çektikleri sıkıntılardan ötürü mevcut durumdan memnun değil. Belki Ruslar müdahale eder ve Esed'e baskı yaparlar.

-Peki, siz Washington’ın Şam'la mı yoksa Moskova'yla mı konuşmasını önerirsiniz?
Bunun hakkında Moskova ile konuşmak faydalı olabilir. Ancak ABD-Rusya ilişkilerinde büyük ve karmaşık sorunlar mevcut.  Ama Esed'in belli ve somut meselelerle ilgili test edilmesini görmek isterim. Yaptırımların hafifletilmesi süreci, taahhütlere uyulmadığı takdirde dondurulabilir. Bu bir promosyon kartı değildir. Aksine, Esed’ın, çeşitli baskılarla değiştirmediği davranışlarını değiştirmeye hazır olup olmadığı hipotezini test edecek olan bir öneridir.

Şam’a gitmek

-Tutumlarınız biliniyor. Şam'a gidip bu önerileri Esed’e iletmek ister misiniz?
Ben ABD vatandaşıyım. Şuan ne ABD yönetiminde ne de BM’de herhangi bir görevim yok. Böyle bir öneri, bir şahıs tarafından değil, bir hükümet tarafından yapılmalıdır. Bireylerden gelen müzakere önerilerinin inceliklerini biliyorum. Bu öneri, resmi yetkililerden gelmeli. Hrair ve ben, Obama ve Trump yönetimlerinin uyguladıkları politikalardan sonuç alamadıklarını göz önünde bulundurarak ABD’nin Suriye konusundaki seçeneklerini sunmaya çalıştık.

-Bu öneriyi, ABD’nin Suriye dosyasıyla ilgili yeni temsilcisi olmaya hazırlık olarak yaptığınızı düşünenler var. Ne söyleyeceksiniz?
Bunu duydum ve önerim hakkında arkadaşlarımdan çok tepki aldım. Açıkça söylemeliyim ki, bu konuda (ABD yönetiminden) kimse benimle iletişime geçmedi. Suriye için yetkili atamanın Biden yönetiminin önceliği olduğunu sanmıyorum.

-Peki, bu görev size teklif edilse kabul eder misiniz?
Bunu bilemem. Ortada birçok soru işareti mevcut. Görev nedir? Yetkililer kimler? Temsilciye siyasi destek verilecek mi? gibi sorular var. Fakat şimdiye kadar kimse beni aramadı.

-Peki ya İran?  Yani önerinizde İran’a yönelik nasıl bir yaklaşım var?
Herkes İran'ın ve Hizbullah'ın Suriye ve Lübnan'daki varlığı konusundaki tutumumu ve bu konudaki görüşlerimi biliyor. Önerimiz, büyük sorunların ve jeopolitik meselelerin veya bir başka deyişle ‘odadaki filin’ tartışılmamasına dayanıyor. Suriye toprakları Hizbullah'a silah taşımak için kullanılıyor ve İran'ın Suriye'de derin kökleri var. Ancak biz, rejimin davranışıyla ilgili bazı sorunları ele almaya ve Suriye halkının çektiği sıkıntı hafifletmeye yönelik bir öneri sunuyoruz. Eğer Şam bu öneriyi kabul ederse diğer konuları tartışmak için bir köprü kurulacaktır. İran'ın bugün Şam ile ilişkilerinin 2011 yılı öncesine göre daha derin olduğu konusunda gerçekçi olmalıyız. İran bir gecede Suriye’den silinmeyecektir. Bu nedenle tüm sorunları ele almak için birçok kapının açılması gerekiyor.

-Sizce Biden'ın öncelikleri arasında Suriye’nin yeri neresi?
Ben Biden yönetiminde değilim. Ayrıca Biden yönetiminin öncelikleri yerel konulara yöneliktir. Dış ilişkilerdeki önceliklerinin ise Çin ile ilişkiler, İran, Kuzey Kore ve Rusya ile nükleer anlaşma, ittifakların sürdürülmesi ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) olmasını bekliyorum. Suriye bir öncelik olmasa da tüm önceliklerle bir bağlantısı var. Suriye'yi en önemli önceliklerden biri olarak göstermeyeceğim, ama diğer konuların bir parçası olduğunu söylemeliyim. Suriye ile nasıl ilgilenilmesi gerektiği konusunda bazı kararlar alınmalı.



Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
TT

Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)

Nesrein El-Bakhshawangy

Yazar, müzisyen, belgesel film yapımcısı ve çevre aktivisti Andri Snaer Magnason, şiir, roman, tiyatro, çocuk ve genç yetişkin edebiyatı ve bilimsel kitaplar yazarak İzlanda Edebiyat Ödülü'nü tüm dallarında kazanan tek isim. Magnason, “LoveStar: A Novel” (Love Star) adlı kitabıyla 2016 yılında Fransa'da En İyi Yabancı Bilim Kurgu Romanı ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı.

Magnason, 1973 yılında doğdu, İzlanda Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Ancak çevre ve iklim değişikliği konuları ilgisini çeken yazar, yazılarında başlıca olarak bu konuları ele aldı. Ülkesinin temiz enerjiye geçmesi ve ulusal dilin önemi gibi alanlarda sıkı çalışmalar yapmak üzere 2016 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koydu. Çalışmaları İngilizce, Fransızca, Japonca, Arapça ve Türkçe dahil olmak üzere 30'dan fazla dile çevrildi.

İşte Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason röportajın tam metni;

*Çevre ve iklim değişikliği hakkında yazmaya ilk olarak ne zaman ilgi duymaya başladınız?

Milenyumun başlarında İzlanda'daki birçok önemli yer kentleşme tehdidi altındaydı. Örneğin, belirli bir kaz türünün dünyadaki en büyük yuvalama alanı sular altında kalmıştı. Bunun gibi tehdit altındaki pek çok yerin yazabileceklerimden çok daha önemli olduğunu hissettim. Bu alanları koruyup koruyamayacağımı, dünyaya bir roman ya da yeni bir kitapla yapabileceğimden daha fazla katkıda bulunup bulunamayacağımı merak ettim. Daha sonra bu düşüncelerimi, bazen doğrudan, kurgusal olmayan bir biçimde, bazen de bilim kurgu, şiir ya da çocuk kitaplarında konu etrafında örmenin bir yolunu buldum ve bunları bir kitaba dönüştürdüm.

LoveStar: A Novel kitabında en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim.

Teknoloji ve özgürlük

*LoveStar: A Novel adlı romanınız teknoloji ve özgürlük arasındaki çatışmayı ele alıyor. Sizi bu romanı yazmaya iten neydi?

LoveStar: A Novel oldukça çılgın bir roman. İçinde bulunduğumuz çağın mitlerine karşı ilerleme ve teknoloji dünyasını keşfetmek ve şu anki trajik tanrılarımızı incelemek istedim. Yani Elon Musk ya da Steve Jobs gibi girişimciler dünyada devrim yarattılar, ama aynı zamanda kendilerini de yok ettiler. Onlar bana dünyayı istila eden ve bedenlerini ya da ruhlarını ele geçiren fikirlerin sadece ev sahipleri gibi görünüyorlar. Bu roman sosyal medyanın hayatımıza girmesinden önce yazıldı. Bu yüzden Jobs ve Musk'ın romanın ilham kaynağı olduğunu söylemek yanlış olur. Bu roman onları bu yolculuğa çıkmadan önce yazıldı. Yaklaşan internet çağının vaat ettiklerini, bağlantı ve veri çağını ve bu gelişen teknolojilerin sonuçlarını keşfetmek istedim. Sahte haberler, bilgi balonları ve kişiselleştirilmiş derecelendirmeler kitapta geçse de bunlar o zamanlar gündemde olan konular değildi. George Orwell’ın 1984 adlı kitabını, Kurt Vonnegut ve Aldous Huxley'in eserlerini, kendi zamanlarının gerçekliğine nasıl tepki verdiklerini ve bizim gerçekliğimiz için ne tür bir tepki hayal ettiğimi düşünüyordum. Uluslararası şirketlerin etiği ‘eğer biz yapmazsak başkası yapacak, o yüzden biz de yapmalıyız’ şeklindedir.

sdwcfvrgbt
LoveStar: A Novel adlı romanın kitap kapağı

*Peki bu romanda modern kapitalizmi ve onun toplum üzerindeki etkisini eleştirirken size ilham veren neydi?

Ben bunu daha çok araştırma, taklit ve deney olarak görüyorum. Doğanın ya da insan etkileşimlerinin ve kültürün giderek daha fazla alanının metalaştığını hissettim. Yeni teknolojinin, daha önce mümkün olmayan insan ilişkilerinden yararlanma ve bunlardan faydalanma olanaklarını nasıl açacağını düşündüm. Hiçbir şeyin kendi haline bırakılamayacağına, çağımızda her şeyi sonuna kadar sömürme eğiliminde olduğumuza tanık olmaktan ilham aldım ve bu romanda en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim. LoveStar: A Novel, bu 'kaynakları' sonuna kadar kullanmanın yollarını buluyor.

İklim değişikliği meseleleri

*Bize “On Time and Water” (Zaman ve Suya Dair: Bir Buzula Ağıt) adlı kitabı yazma sürecinden bahseder misiniz? Kitabın beyaz perdeye uyarlanma fikri nasıl ortaya çıktı ve filme nasıl hazırlandınız?

Yaşadığım zamanın ve mekânın bir yazarı olarak, bu konu benim için yazılması gereken en önemli konuydu. İklim değişikliği meseleleri üzerine yazılan çoğu yazının ilgi çekici olmadığını ve hatta yapay zeka tarafından yazılmış gibi tahmin edilebilir olduğunu gördüm. Bu konuların akıbetini öngörebildiğimi ve anlatı yoluyla bunlar hakkında beyin fırtınası yapabildiğimi fark ettim. İletişim yeteneği, bilimsel konuları ortalama bir insana açıklamak için büyük önem taşısa da bunun ötesine geçilmesi gerektiğini hissettim. Daha derin bir yaklaşım gerekiyordu. Bu dilden daha büyük bir şey. Zira bu temiz enerji dünyasına doğru bir paradigma değişimiyle ilgili ve bir paradigma değişiminde dil ve normlar yıkılmaya başlar.

ccdfvrbg
On Time and Water romanının kitap kapağı

İçinde yaşadığımız zamanı anlamadığımızı nasıl anlayabiliriz? Kitap ailemle ilgili, büyükannem ve büyükbabam 1950'lerde buzul kaşifleriydi. Kitap, bir yandan da zamanı ele alıyor. Çünkü 2100 gerçekten ne anlama geliyor? Biz bunu nasıl anlıyoruz? Kelimeler ne anlama geliyor? Olaylar 1000 ya da 2000 yıl sonra hala iklim değişikliği olarak adlandırılacak mı yoksa başka bir isimle mi anılacaklar?

Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor.

Çocuklar ve çevre

*Bir çocuk edebiyatı yazarı olarak, sizce çocukları ve gençleri çevreyle ilgili konularda erken yaşta eğitmek önemli hedeflere ulaşılmasına nasıl yardımcı olabilir?

Çocukların ve gençlerin tüm eğitim metotlarıyla temiz enerjiye geçişin önemi konusunda bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü geçtiğimiz yüzyılın tasarım yöntemleri, alışkanlıkları ve endüstrisi artık eskidi. Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor. Benim yaşıma geldiklerinde tüm dünyanın temiz enerjiye ihtiyacı olacak. Bu büyük bir değişim ve zorluk. Bugün doğan bir çocuk 2100 yılı civarında emeklilik yaşına ulaşacak. Şu anda dünyamız gelecekte istikrarlı olacak şekilde tasarlanmamıştır.

tynm
The Casket of Time (Yonder) kitabının kapağı

Bir genç yetişkin romanı olan The Casket of Time'da modern hikayeleri antik destanlarla birleştirirken karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Yeni bir eser yazarken karşılaşılan başlıca zorluk, eserin çerçevesini belirlemektir. Eser bir seri mi olmalı? Üç kitap mı, beş kitap mı? Ya da çok uzun bir kitap olabilir. Ama ben uzun kitaplardan ziyade kısa ve konu odaklı hikayeleri seviyorum. Bu yüzden geleceğin ve geçmişin hikayelerini bir arada örmek ve bunları mantıklı, şaşırtıcı ve izleyiciler için eğlenceli hale getirmek zordu, ama umarım başarmışımdır.

Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabilir, ancak bir kelime de bin resimden daha fazlasını anlatabilir.

*Kişisel internet sitenizde “Ben Noam Chomsky ve Lewis Carroll'un gayrimeşru oğluyum” diye yazmışsınız. Onların yazıları çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

Chomsky'nin dilbilim teorilerini inceledim. Carroll ise beni vahşi ve eğlenceli hayal gücüyle etkiledi. Kelimelere ve dile olan ilgi ve hayal gücünüzü ne kadar genişletebileceğinizi görmek gibi şeyler zihnimde takılıp kaldı.

*“Dreamland” (Düş ülkesi) kitabınızın belgesel film haline getirilmesiyle birlikte, edebiyatın görsel eserlere dönüştürülmesinin önemini nasıl görüyorsunuz?

Gerek sözlü anlatıcılık gerek kitapta yazılı, gerekse müzikal ya da film olarak olsun hikayelerin farklı ifade biçimleri her zaman ilgimi çekmiştir. Farklı formlardan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Her ifade biçiminin kendi kuralları ve kendi büyüsü vardır. Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabileceği gibi bir kelime de bin resimden fazlasını anlatabilir.

*Sizi 2016 yılında İzlanda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya iten neydi? Sizce bir şair ve romancı böyle bir makamda ne kadar başarılı olabilir?

İzlanda cumhurbaşkanı devletin bir temsilcisidir. Doğrudan bir gücü olmasa da nüfuzu vardır. Benim gündemim İzlanda dilinin korunmasının önemi konusunda farkındalık yaratmak ve İzlanda'nın iklim değişikliğinin etkileri konusunda küresel bir eylem örneği haline gelmesini sağlamaktı. Cumhurbaşkanlığı daha çok kelimeler, kavramlar ve vizyonla ilgili. Bu, bugün her zamankinden daha önemli olduğu için gündeme getirebileceğimi düşündüğüm bir konuydu.

*Tüm ilgi alanlarınız arasında en çok neyle gurur duyuyorsunuz ve neden?

Belki çocuklarım! Dört tane çocuğum var. Ama birçok ülkedeki insanlara ulaşan çok farklı türde sanat yapma becerimle gurur duyuyorum. İzlandaca yazmak ve çeviri yoluyla Arapça konuşulan ülkelerdeki biriyle konuşmak ve yazının hala sınırları aşabildiğini görmek harika. Bununla gurur duyuyorum.

*Belgesel film yapımcısı olarak yaptığınız çalışmalar yazarlığınızı nasıl etkiledi?

Kariyerimi tarımdaki gibi bir tür ürün rotasyonu olarak görüyorum. Ürün rotasyonunda bir yıl patates ekersiniz, ertesi yıl arpa ve sonra belki de bir yıl boyunca tarlada yabani otların büyümesine izin verirsiniz. Böylece her tarla diğerini besler. Of Time and Water'ı yazarken kendimi bir belgesel film çekiyormuş gibi hissettim. Bilim insanlarıyla, yaşlılarla, Dalai Lama gibi kişilerle röportajlar yaptım. Ama sonra elimdeki malzemenin o kadar büyük olduğunu fark ettim. Bunun kitaplaştırılması gerektiğini düşündüm ve şimdi de bir belgesel film oldu.

*Belgesel filminiz “The Hero's Journey to the Third Pole - a Bipolar Musical Documentary with Elephants” (Kahramanın Üçüncü Kutba Yolculuğu: Fillerle Bir Bipolar Müzikal Belgesel) adlı belgesel filminiz, bipolar bozukluğu olan kişilerle ilişkili ruh sağlığı sorunları ve yaratıcı yetenekler konusunda farkındalık yaratmayı mı amaçlıyor?

Akıl hastalıkları üzerine tartışmak zor ve hassas bir konu. Filmimde, bipolar bozukluk şikayeti olan iki kahramana kendileri hakkında konuşma şansı verdik. Filmde tıpkı hepimiz gibi çok sempatik iki insan görüyoruz. Yani hayatlarının bir noktasında normal biri gibi muamele görüyorlar. Ancak hastalığın depresif evrelerinde karanlık zamanlardan geçerken manik evrelerinde yıldızlara dokunacak kadar coşkulu olabiliyorlar. Ardından farklı bir bilinçle ve hepimizin bir şekilde öğrenebileceği yeni bir insanlık durumu anlayışıyla geri dönüyorlar.