Ortadoğu ve yeni bir toplu güvenlik sistemi

Tüm tarafların meşru kaygıları iki yönlü bir yaklaşımla ele alınabilir.

 İran’ın Fordo Nükleer Tesisi. (İran Atom Enerjisi Kurumu-İAEK/AFP)
İran’ın Fordo Nükleer Tesisi. (İran Atom Enerjisi Kurumu-İAEK/AFP)
TT

Ortadoğu ve yeni bir toplu güvenlik sistemi

 İran’ın Fordo Nükleer Tesisi. (İran Atom Enerjisi Kurumu-İAEK/AFP)
İran’ın Fordo Nükleer Tesisi. (İran Atom Enerjisi Kurumu-İAEK/AFP)

Nebil Fehmi 
Ortadoğu ülkeleri, Avrupalılardan bağımsızlıklarını kazanmalarından, gelişmelerinden ve güvenlik yeteneklerinin artmasından bu yana kısmen eski sömürgelere ya da doğudaki ve batıdaki süper güçlere dayanan, kendilerine ait farklı ve çoklu güvenlik sistemleri arasında gidip geliyorlar. Bölgesel düzenlemeler, diğer bir takım faktörlerin yanı sıra Arap Birliği (AL) ülkeleri arasındaki ortak savunma anlaşmasının temelini oluşturan Arap milliyetçiliği çerçevesinde ortaya çıkarken daha sona Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) çatısı altında belirli bölgesel alanlar için başka düzenlemeler de belirdi.
Bu bağlamda çok sayıda Arap ve Ortadoğu ülkesi, kitle imha silahları bulundurmayı düzenleyen ve yasaklayan uluslararası anlaşmalara katılırken bazıları tüm Ortadoğu'yu ve tüm kitle imha silahlarını kapsayan bölgesel girişimlerde bulundular. Ancak bu girişimler, eyleme veya pratiğe dönüştürülmedi.
Artık edinilen tecrübelerin de gösterdiği üzere sessizce beklemek Arapların çıkarına olmadığından Ortadoğu için güvenlik düzenlemeleri üzerine yaratıcı bir şekilde düşünmenin zamanı geldi.
Kapsamlı Ortak Eylem Planı’na (KOEP/İran’la imzalanan nükleer anlaşma) Ortadoğu bölgesinden farklı düzeylerde memnuniyetlerin ve bazı çekincelerin bildirildiği tepkiler verildi.
ABD’de yeni başkanının seçilmesinin ardından anlaşmanın yeniden canlandırılması konusuna öncelik verilmiş gibi görünüyor. Bu da bölgedeki çoğu ülkenin ABD ile olan güçlü ilişkileri çerçevesinde gerek İsrail gerekse Suudi Arabistan veya diğer Arap ülkeleri gibi ABD’nin bölgesel müttefiklerinin konuya olan duyarlılığını artırıyor.
KOEP, İsrail dışında bölgedeki tüm ülkeleri kapsayan Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'nın (NPT) ötesinde İran'ın nükleer programına bir takım kısıtlamalar getiriyor. Diğer yandan sınırlı bir süre için geçerli olması ve İran'ın halihazırda donmuş olan mali kaynakların serbest bırakılması sonrası uluslararası topluma yeniden entegre edilmesinin ardından nükleer programını güçlü ve daha hızlı bir şekilde geliştirmeye devam etmesine izin vereceği göz önüne alınarak KOEP ile ilgili bazı çekinceler de dile getirildi. İran'ın komşuları, onun bölgesel siyasete ve hegemonyasına büyük yatırımlar yapmasından endişe ediyordu.
Bu gözlemlerimi daha önce Mısır Dışişleri Bakanlığı yaptığım sırada dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile paylaşmıştım. O zaman bana, KOEP’in mevcut en iyi anlaşma olduğu söyledi. Anlaşmanın dile getirdiğim endişeleri giderecek diğer önlemler için ilk adım olduğunu belirtti.
Eğer anlaşmayı imzalayan taraflar böyle düşünüyorlarsa neden KOEP anlaşmadaki tarafların yararı için gelişmiş bir şekilde yeniden canlandırılmıyor ve bölgedeki diğer ülkelerin güvenlik çıkarları hesaba katılarak şu an bu konuya değinilmiyor?
ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ve İranlı mevkidaşı Muhammed Cevad Zarif'in açıklamaları, KOEP’e olan yoğun ilgilerini yansıtırken pratikte her iki tarafın da daha kapsamlı ve eksiksiz bir anlaşma için başlangıç  noktası olarak KOEP’e geri dönmek amacıyla eşzamanlı eylemlerde bulunmalarına izin veren daha geniş bir çerçeve oluşturduğuna dikkat çekiliyor.
Geçtiğimiz hafta yaşanan önemli bir gelişmeye dikkat çekmeliyim. Suudi siyasi analist Dr. Abdulaziz bin Sakr ve İran'ın eski nükleer baş müzakerecilerinden Seyid Hüseyin Musaviyan, İngiltere merkezli The Guardian gazetesi ve diğer basın organlarında yayınlanan ortak makalelerinde ülkelerinin karşılıklı güveni inşa etmek için adımlar atmalarını talep ettiler. Bu bana 2013 yılı sonbaharında Suudi Arabistan’ın eski Dışişleri Bakanı rahmetli Prens Suud el-Faysal ile yaptığım bir sohbeti hatırlattı. Sohbet sırasında iki ülke arasında güven artırıcı önlemlerin başlatılmasının önemine değinirken P5+1 ülkeleri (BMGK’nın 5 daimi üyesi İngiltere, ABD, Çin, Fransa, Rusya ile Almanya) ile İran’ın bir anlaşmaya varmak üzere olduklarına işaret ettim. Söz konusu dönemde Suudi Arabistan-İran diyalogu başladı. Ancak çok geçmeden Yemen’deki gelişmeler nedeniyle durdu.
Bu konuda Arap dünyasını, İsrail'i ve İran'ı kapsayan yeni bir Ortadoğu güvenlik sisteminin aşamalı olarak inşa edilmesi önerisinde bulunuldu. Öneride, bu sistemin iki ana nokta temelinde kurulması da yer aldı. Bu noktalardan ilki KOEP’in yanı sıra NTP, kimyasal ve biyolojik silahların kontrolüne ilişkin uluslararası antlaşmalar ve kapsamlı nükleer testlere yönelik yasaklar çerçevesinde bölgedeki nükleer silahların ve diğer kitle imha silahlarının kaldırılması ve yasaklanmasıdır. Bu alan altındaki yükümlülükler açık uçlu olacaktır.
İkinci nokta ise karşılıklı güveni oluşturmak ve anlaşmazlıkları çözmek için alınan önlemlerle bölgesel güvenliğin oluşturulmasıdır. Başlangıçta Soğuk Savaş konularıyla ilgilenen Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı’nın (AGİT) güvenlik sepetindeki bazı deneyimlerinden bölgemizin koşullarına uygun olarak yararlanmak da mümkündür. Ayrıca 1991 Madrid Barış Konferansı'ndan çıkan ve İsrail'in nükleer silahsızlanmaya ve Filistin halkının kendi kaderini tayin etmesi haklarına atıfta bulunmayı reddetmesi nedeniyle o dönem onaylanamayan Ortadoğu Bölgesel Güvenlik Bildirgesi taslağı da var.
Bu ana nokta çerçevesinde yapılacak ilk çaba, bölgedeki gerginliği azaltmanın yanı sıra büyük ve kalıcı çatışmaları çözmeye yardımcı olacak güvenlik ve siyasi düzeyde bölgesel uygulamalar için kılavuzlar geliştirmek olabilir. Bölgesel güvenlik mimarisi şemsiyesi, Birleşmiş Milletler'de olduğu gibi, tam olarak tanınmadan veya normalleşmeden önce bir miktar ilerleme sağlama fırsatı sunar.
Tüm tarafların meşru kaygıları, silahların kontrolü ve siyasi endişeler olarak iki yönlü bir yaklaşımla ele alınabilir.
Sanırım bu hedeflere ulaşmanın, bölgesel taraflar arasında doğrudan müzakerelerin yanı sıra uluslararası camiadan kapsamlı bir desteğe ihtiyaç duyduğunu söylemeye gerek yoktur. Bu yüzden benim önerim, bu süreci BM ve BMGK himayesinde, tarafların ilk adım olarak KOEP’e katılımıyla başlatmaktır. Bölgedeki tüm taraflar, bölgesel oyuncuların ana role sahip olacağı iki ana nokta için toplantılar düzenlemelidir.
Bunun iddialı bir teklif olduğunu biliyorum. Fakat mevcut sorunlar kısmen ele alınamaz. Daha da kötüsü, gelecekte bizi korkunç sonuçlarla karşı karşıya bırakabilirler.



Hüseyin Emir Abdullahiyan: Süleymani'nin dostu, İsrail'in düşmanı

Merhum İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, arka planda Kasım Süleymani (AFP)
TT

Hüseyin Emir Abdullahiyan: Süleymani'nin dostu, İsrail'in düşmanı

Merhum İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, arka planda Kasım Süleymani (AFP)

İran'ın kuzeybatısında pazartesi günü meydana gelen helikopter kazasında Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile birlikte hayatını kaybettiği açıklanan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Tahran'ın İsrail ve Batı karşıtı politikalarının ateşli bir savunucusuydu.

Reisi, 60 yaşındaki Abdullahiyan’ı Ağustos 2021'de atadı.

2013'ten 2021'e kadar bu görevi yürüten Muhammed Cevad Zarif'in yerine geçmek gibi zor bir görevi vardı; Zarif, önde gelen aktif bir diplomat, akıcı bir İngilizce konuşan, uluslararası çevrelerde tanınan bir yüz ve İran'ın dış politikasını yöneten deneyimli bir isimdi.

İran devlet televizyonu Emir Abdullahiyan'ı, Tahran tarafından yönetilen ve Lübnan Hizbullah'ı, Filistinli Hamas ile İslami Cihad hareketleri ve Iraklı silahlı gruplar gibi İran'ın ezeli düşmanı İsrail karşıtı grupların yer aldığı "Direniş Ekseni'nden üst düzey bir diplomat" olarak tanıttı.

Emir Abdullahiyan atandığı gün yaptığı açıklamada, bu grupların "İran'ın müttefikleri" olduğunu ve "onları güçlendirmenin hükümetin gündeminde olduğunu" söyledi.

Kapsamlı geziler

Ekim 2023'te İsrail ile Hamas arasında Gazze'de savaşın başlamasından beri bölgeye yaptığı ziyaretleri yoğunlaştırdı. Tahran, İsrail'e karşı Filistin hareketini ve savaşın çıkmasına yol açan 7 Ekim 2023 operasyonuna desteğini gizlemedi, ancak aynı zamanda bu operasyonun içinde yer almadığını da vurguladı.

Emir Abdullahiyan, Kasım Süleymani'nin izinden gidiyor gibi görünüyordu (Getty)Emir Abdullahiyan, Kasım Süleymani'nin izinden gidiyor gibi görünüyordu (Getty)

Geçtiğimiz nisan ayında, Tahran'ın Yahudi devletini sorumlu tuttuğu ve Şam'daki İran konsolosluk binasını yerle bir eden hava saldırısına karşılık olarak, İran'ın İsrail'e 300'den fazla insansız hava aracı ve füzeyle gerçekleştirdiği benzeri görülmemiş saldırıyı savundu.

İran'ın tepkisinin "meşru savunma ve uluslararası hukuk çerçevesinde" gerçekleştirildiğini söyledi.

Emir Abdullahiyan daha sonra İsrail'in İran'ın orta kesimindeki İsfahan eyaletine bir misilleme amaçlı saldırı düzenlediğine dair haberleri "çocuk oyuncağı" diyerek küçümsedi.

İzolasyonun Azaltılması

Mesleki kariyeri boyunca Devrim Muhafızları ile olan yakın ilişkileriyle tanınan Emir Abdullahiyan, Devrim Muhafızları'nın dış operasyonlarından sorumlu olan Kudüs Gücü'nün komutanı ve 2020 yılında Irak'ın başkentinde bir ABD saldırısı sonucu öldürülen Tümgeneral Kasım Süleymani'ye yakındı.

Emir Abdullahiyan kariyeri boyunca Devrim Muhafızları'na yakınlığıyla biliniyordu. Abdullahiyan, Devrim Muhafızları'nın dış operasyonlarından sorumlu Kudüs Gücü'nün komutanı olan ve 2020 yılında Irak'ın başkentinde bir ABD saldırısı sonucu öldürülen Tümgeneral Kasım Süleymani'ye yakındı.

Emir Abdullahiyan, üç yıl boyunca İran'ın uluslararası sahnedeki izolasyonunu azaltmak ve ABD yaptırımlarının ülkesinin ekonomisi üzerindeki etkisini azaltmak için çalıştı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Çin'in himayesindeki bir anlaşma çerçevesinde Mart 2023'te Suudi Arabistan ile uzlaşmaya varılmasına yol açan süreçte kilit bir figür olmasa da İran'ın Arap komşularıyla ilişkilerin geliştirilmesinde rol oynadı.

1964 yılında Tahran'ın doğusundaki Damgan şehrinde doğan Abdullahiyan, 1991 yılında Tahran Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

1997-2001 yılları arasında Irak'ta ve 2007-2010 yılları arasında ise Bahreyn'de görev yaptı.

2011'den bu yana Arap ve Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yaptı. Bu görevinde, Ali Ekber Salihi (Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın ikinci hükümetinde) ve Zarif (Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin ilk hükümetinde) gibi iki farklı bakanla çalıştı.

Merhum İran Dışişleri Bakanı, Devrim Muhafızları'na yakınlığıyla biliniyordu (Sosyal paylaşım siteleri) Merhum İran Dışişleri Bakanı, Devrim Muhafızları'na yakınlığıyla biliniyordu (Sosyal paylaşım siteleri)

Ancak 2016 yılında Zarif onu görevden aldı. Bu hareket muhafazakârlar tarafından, Ruhani ve bakanına yönelik büyük eleştiriler yapılmasına neden oldu.

ISNA'ya göre daha sonra Umman Büyükelçiliği görevini reddetti ve 2021 yılında Dışişleri Bakanlığı'na gelmeden önce, Meclis Başkanı'nın uluslararası işlerden sorumlu özel yardımcısı olarak çalışmaya başladı.

Emir Abdullahiyan, uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran'ın nükleer faaliyetlerini kısıtlayan 2015 anlaşmasının çökmesinin ardından, Washington'un 2018'de eski Başkan Donald Trump tarafından anlaşmadan çekilmesi sonrasında, İran'ın nükleer programına ilişkin müzakerelerin yeniden başlatılması çabalarına dahil oldu.