Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Mesajların alınıp-verildiği bir saha değiliz ve hiç kimsenin tarafında yer almayacağız’

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi
TT

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Mesajların alınıp-verildiği bir saha değiliz ve hiç kimsenin tarafında yer almayacağız’

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi

Bağdat, önümüzdeki Cuma günü, Irak'ın kurumlarının ve egemen kararının yanı sıra bölgedeki ve dünyadaki rolünü yeniden canlandırma girişimine ışık tutacak ‘birlikte yaşama ve hoşgörü’ ziyareti çerçevesinde Papa Francis'i ağırlamaya hazırlanırken Irak’ın gündemi bugünlerde oldukça yoğun. Bu yoğun gündemin ana başlıklarından biri, bazılarının Irak’taki füzeli saldırılarla verilen ‘sıcak’ mesajların ilk nedeni olarak gördüğü, İran ile yeni ABD yönetimi arasındaki ilişkinin neler getireceğidir. Bu gündem maddesinin, erken genel seçimlerde temsil edilen ve bir takım boyutları yani, partilerin ve grupların boyutlarını ve onlarla birlikte devletin varlığının ve meşru kurumlarının boyutunu belirleyecek olan önemli bir iç meseleyi de etkileyebileceği açıktır. Şarku'l Avsat'ın Irak Başbakanı Kazimi ile yaptığı röportajın Bağdat’ta gerçekleşmesi gerekiyordu. Ancak röportaj koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle uzaktan yapılabildi.
İşte Şarku’l Avsat’ın Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi ile gerçekleştirdiği röportaj;

Irak, Papa Francis’in bir kez gerçekleştireceği bir ziyarete hazırlanıyor. Bu ziyaretle ilgili düşünceleriniz neler?
Temsil ettikleri ve çağrışımları ile bu ziyaret, tüm bileşenleri ile halkımız için hangi dine veya mezhebe mensup olduklarına ve alt kimliklerine bakılmaksızın kucaklayıcı bir ulus olarak tüm Iraklılar arasında hoşgörü, milli ortaklık ve vatandaşlık bağları yaklaşımı konusunda bir anlayışı ve Papa Hazretleri'nin desteğini temsil etmektedir. Ziyaret, daha derin anlamda, Papa’nın tarih boyunca medeniyetlerin ve insanlığın mirası, ilahi dinlerin beşiği, bilimsel ve kültürel değerler, keşifler ve çeşitli alanlardaki ilerleme, gelişme ve keşiflerin hareketini zenginleştiren bir kol olarak kutsadığı Irak'ın konumunu vurgulamak için atılan bir adımdır.

Papa'nın Şii din adamı Ayetullah Ali es-Sistani ile görüşmesi planlanıyor. Bu, birlikte yaşama ilkesinin bir kez daha burgulanması için bir mesaj mı ve görüşme sonrası bu konuda bir bildiri yayınlayacak mı?
Irak’taki çeşitli oluşumların bir arada yaşama ilkesinin bir kez daha vurgulanmasına ihtiyaç yok. Ziyaret, herkese yansıyan talihsiz bazı olumsuzluklara rağmen, Hıristiyanlar, Müslümanlar, dinler ve diğer mezhepler arasında bir arada yaşama ilkesinin sürdüğünün ve bunun tarihi bir gerçeklik olduğunun kanıtıdır. Ziyaret, bunun sonuçlarını vurgulamak ve bu konuda olumlu olan durumu genelleştirmeyi amaçlıyor. Irak'ta Şiilerin en büyük dini merci Ali es-Sistani’nin ofisinden bir yetkili daha önce, Bağdat'taki papalık temsilciliğinin Papa'nın Sistani ile yapacağı görüşme sırasında herhangi bir bildirinin imzalanmasından bahsetmediğini belirten bir açıklama yapmıştı.

DEAŞ saldırıları ve yasadışı silahlar ziyarete yönelik bir güvenlik sorunu teşkil ediyor mu ve büyük siyasi bloklar ziyaretle ilgili ortak bir tutum sergileyecek mi?
Güvenlik açısından temel bir sorun yok. Hükümet ve güvenlik kurumları, Papa’nın güvenliğini sağlamak için gerekli önlemleri aldı. Dahası, Papa gittiği her yerde Iraklılar tarafından korunacaktır. Çünkü Irak halkı onu ve insani duruşunu çok takdir etmektedir. Henüz ziyaret gerçekleşmeden yarattığı yankılar ve uygun bir şekilde karşılamak için devam eden hazırlıklar, herkesin ziyareti memnuniyetle karşıladığına dair açık bir göstergedir.

Eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde Irak’ı, İran ve ABD arasındaki bir askeri çatışmadan kurtarmayı başardığınız söyleniyor. Bize bu konuda bazı ayrıntılardan bahsedebilir misiniz?
Bu konuda görevim, konumum ve Irak'ı ve Iraklıları koruma sorumluluğum gereği yapmam gerekenler dışında hiçbir şey yapmadım.
Ülkemizin başkalarının çatışma sahası haline getirilmesine veya Irak'ın başkalarına karşı yapılan saldırıların çıkış ​​noktası olmasına karşı olduğumuzu defalarca kez büyük bir titizlikle vurguladık. Bu teyit ettiğimiz daimi bir politikadır. Bu politikayı yaklaşım ve yönelimlerimizde pratik olarak uygulamaya çalıştık.
Aynı zamanda, herkesle olan olumlu ve dengeli ilişkilerimizi, bölge genelinde tansiyonu düşüren ve gerilimleri azaltan bir yönde kullandık.
Irak'ın egemen kararı yalnızca Iraklılarındır. Irak'ın rolü ve ağırlığı konusunda bölgesel ve uluslararası bir anlayış ve halkının iç işlerine karışılmaması arzusu vardır. Herkese, bir hesaplaşma alanı olmadığımızı, güçlü ve uyumlu bir Irak’ın bölgede ve dünyada güvenlik, barış ve iş birliğinin pekiştirilmesi için olumlu bir faktör olacağını söyledik.
Bu bağlamda, Irak’ın zayıflatılması, uluslararası ve bölgesel denklemlerden çıkarılması veya üstlendiği rolün sınırlandırılmasının herkes için feci sonuçlar doğurduğunu da belirtmeliyim. Dünya, DEAŞ'ı büyük bir uluslararası tehdit olarak görse de, bu tehlikeyle karşı karşıya kalan ve bu terör örgütünü kardeşlerinin, komşularının ve dostlarının yardımıyla mağlup eden sahadaki Iraklılar oldu.
İstihbarat servisimiz ve silahlı kuvvetlerimiz, tüm kurumlarıyla son zamanlarda DEAŞ'ın hücrelerini, liderlerini ve gizli saklanma yerlerini tespit ederek bunların izlenmesini, kuşatılmasını ve etkisiz hale getirilmesini başardı. DEAŞ'ın üst düzey liderlerinin izini sürerken, yakalarken veya etkisiz hale getirirken ayrıntılardan haberdar olduğunuzu düşünüyorum.
Tüm bunların sonucunda, Irak'ın istikrarının bölge ve dünya için bir zorunluluk olduğu vurgulanırken biz de bunu teyit ve tesis etmek istiyoruz.

(Bağdat’taki) Yeşil Bölge’yi ve (Irak’ta) Amerikalıların bulunduğu yerleri hedef alan füze saldırılarının, Kasım Süleymani suikastına misilleme olduğunu veya (İran’a uygulanan) yaptırımların derhal kaldırılarak müzakerelere başlanması için Washington'a baskı yapmak üzere düzenlendiğini düşünüyor musunuz?
Bölgedeki ilişkiler ve karşılıklı menfaatler açısından en iyi yolun meseleleri normale döndürmek olduğuna inanıyoruz. Herkesin taleplerini ve çıkarlarını dikkate alan dengeli çözümler bulmak için diplomatik istişarelerde bulunmanın ve müzakere masasına oturmanın yolu budur. Güç mantığını kullanmak ve diğer bilek bükme yöntemlerini ima etmek ise, kısa ve uzun vadede kaybedilen bir kumardır. Bu, kimsenin çıkarına hizmet etmemekle birlikte bölge halklarının çıkarlarıyla çatışmaktadır. Bölgedeki istikrarsızlık ve gerginlik durumunu artırmaktadır.
Güvenlik birimlerimiz, çeşitli füze saldırılarıyla kartları yeniden karmaya çalışan yasadışı çetelerin peşine düştü. Olaylara karışan şüphelilerden tutuklanan ve mahkemeye çıkarılacak olanlar var. Bizim yolumuz, Irak devletinin ve onun yasalarına, anlaşmalarına, kararlarına, barış ve savaş kararına saygı yoludur. Bu devletin kararıdır. Ne bireyler ne de gruplar tarafından alınan bir karar değildir. Devletin kararının herhangi bir şekilde ihlali durumunda yasalar devreye girecektir. Yargı, olayların sorumlularını yargılayacaktır.
Bazıları, bireylerin veya grupların devlet adına karar verebileceğine inanıyor. Bunlar, peşine düşeceğimiz ve kötü niyetlerini ifşa edeceğimiz bir grup suçludur. Aslında, devlete, onun sistemine, yasalarına ve egemenliğine karşı olan bu zorbaların bazıları, bir takım koşulların yarattığı yanılsamalara kapılanlardır. Ancak artık bu koşullar değişti ve Irak halkının kurban edildiği pazarlıklara daha fazla izin vermeyeceğiz. Rotamızı halkımızın özlemlerine göre çiziyoruz. Halkımızın iradesiyle çatışan diğer seçenekler yenilgiye uğrayacaktır.
Irak topraklarının siyasi mesajlar alınıp-verilmesi için kullanılmasına yalnızca diplomatik kanallar ve siyasi yöntemler aracılığıyla izin verilir. Bugün halkımıza karşı olan sorumluluğumuza ve bölgedeki sükûneti sürdürmedeki rolümüze dayanarak yaptığımız da budur. Füze saldırıları ve terör eylemleri ile gönderilen mesajlara ise asla izin vermeyeceğiz. Hiçbir ülke, halkımızın güvenliği ve istikrarı pahasına topraklarımız üzerinden başkalarına mesaj gönderme hakkına sahip değildir. Irak, iç işlerine herhangi bir müdahaleyi reddeden bir hükümet, halk ve siyasi güçtür.

Bağdat ile Washington arasındaki ilişkilerde nasıl bir gidişat var? İran halen, ABD ordusunun Irak'tan tamamen çekilmesi konusunda ısrarcı mı? ABD kuvvetlerinin yerini NATO alacak mı? DEAŞ’ın yeni tezahürleriyle mücadelede ABD’nin askeri rolüne ihtiyaç duyuluyor mu?
Washington ile ilişkilerimiz, yasama otoritesi tarafından onaylanan anlaşmalar ve sözleşmeler çerçevesinde sürmektedir. Bizi birleştiren anlaşmalara, ulusal egemenliğimizden ve Irak'ın mahremiyetinden ödün vermeden ve çıkarlarını sürdürme çerçevesinden sapmadan uyuyoruz. Bu, Irak ile ABD arasındaki ilişkilerin, Amerikan askerlerinin veya (ABD liderliğindeki) DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’nun varlığının tartışıldığı çerçevenin dışına çıkmadığı her fırsatta vurgulanmıştır.
Irak'ın DEAŞ terör örgütüne karşı verdiği savaşta uluslararası güçlerin yardımına ihtiyacı vardı. Bu da bizi ABD ile birlikte bu örgüte karşı verilen mücadele sonrası çeşitli güvenlik düzenlemeleri yapmak için stratejik bir diyalog başlatmaya itti. Bu stratejik diyalog ise genel olarak eğitim ve lojistik destekle ilgiliydi ve hem DEAŞ hem de teröre karşı ortak eylemde bulunulması ve ülkedeki terörün sona erdirilmesi için gerekliydi.
Kimlikleri ve dayanakları ne olursa olsun yabancı güçlerin ülkedeki varlığıyla ilgili karar, Irak ve hükümetine aittir. Başka herhangi bir karar veya taleple hiçbir ilgisi yoktur. Sonuçta bu bir egemenlik meselesi ve ulusal bir karardır.

Suudi Arabistan ile ilişkilerde çeşitli düzeylerdeki gelişmeyi nasıl görüyorsunuz?  Yakın bir tarihte Riyad'ı ziyaret edecek misiniz?
Arap kardeşlerimizle, komşularımızla ve dünyanın çeşitli ülkeleriyle en iyi ilişkileri kurmak istiyoruz. İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinden, ticaret ve yatırım alışverişi açısından karşılıklı iş birliği ve diğer hayati alanlardaki somut adımların artışından memnunuz. İki ülkenin yetkilileri arasındaki sürekli karşılıklı ziyaretler gerçekleşiyor. Kardeşim Veliaht Prens Muhammed bin Selman bin Abdulaziz ile çevrimiçi olarak Irak-Suudi Arabistan Koordinasyon Konseyi'nin toplantısını gerçekleştirdik ve sürekli iletişim halindeyiz. Karşılıklı ziyaretlere Kovid-19 salgını ve iki tarafın yükümlülüklerine ilişkin düzenlemeler dışında bir engel bulunmamaktadır.

Irak, Mısır ve Ürdün'ü kapsayan bir eksenin doğma ihtimalinden bahsedenler var. Bu gerçekten masada mı? Bahsettiğiniz yeni meşrik (doğu) nedir?
Halklarımızın ve ülkelerimizin yararına ortak bir çalışma ortamının teşvik edilmesine katkıda bulunacak olanlar dışında, önyargılar, tecrit veya seçenekler sunan eksenler veya gruplamalara girmeye çalışmıyoruz. Ortak çalışma ortamını destekleyecek eksenler ve gruplamalar, bir Arap ülkesi veya bölgedeki bir ülke ile örnek teşkil edecek ilişkilerin temellerini atmak için faydalı olabilir. Bu bağlamda, kardeş ülkeler Mısır ve Ürdün ile ilişkilerimizi güçlendirmek için çalışıyoruz.
Yeni meşrik ifadesinin temeli, bölge ülkelerinin ortak çıkarlarının, şüpheler ve yanılsamalar üzerindeki önceliğidir. Bu bölgede, yalnızca ortak bir güvenlik inşa etmeye değil, aynı zamanda hepimizin insani ve kültürel yeteneklerimizi, ortaklıklarımızı ve doğal zenginliğimizi, bir çatışma ve kriz üreticisi olmak yerine dünyada verimli bir iş birliği sistemine çevirmemizi sağlayan derin bir ortak çalışma söz konusu.  Bütün bunları katılımcıların üzerine inşa ederek ve kavramlarımızı güncelleyerek yapıyoruz. Terörizm tüm bölgenin başlıca düşmanıdır. Şüphe, iletişim eksikliği, çalışmaların kurumsal olmayan algılar üzerine inşa edilmesi ve katılımcıların ihmal edilmesi bölgede tedavi edilmesi gereken hastalıklar arasındadır.
Geleceğe yol almak, herkesin geçmişe takılıp kalmak yerine geleceğin araçlarını kullanmasını gerektirir. Bölge, tüm krizlerine ve kesişme noktalarına rağmen bu seçeneğe hazırdır.

Aktivistlerin öldürülmesine, füze saldırılarına ve kaçak silahlara rağmen devleti yeniden kurma projesinin ilerlediğini düşünüyor musunuz? Erken seçimlerden gerçek sonuçlar çıkmasını bekliyor musunuz?
Hükümetin kurulduğu ilk günden bu yana Irak’ın tüm bileşenleri, değerleri, yasaları, savunucularıyla ‘devlet’ ve devletin tarihi bir zorunluluk olarak güçlendirilmesi gerektiğine inananlar ile tüm itirazları, engelleri ve devleti parçalamak, itibarını zedelemek veya halkını koruma ve hizmet etme yeteneklerini baltalamak, istikrar, refah ve koruma sağlamak için çeşitli düzeylerde kasıtlı girişimleriyle ‘devlet dışı’ güçler arasında sert bir gerilim yaşadığını ifade ettik.
Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden bu yana Irak'ın, devletin ve kurumlarının yeniden inşasını tamamlayarak halkımızın özlemlerine cevap vermeye hazır olmadığı zor ve karmaşık koşullarda yaşadığı herkes tarafından bilinmektedir. Tekfir terörü ve Baas rejiminin kalıntıları, talihsiz mezhep çatışmaları, güvenlik ortamının olmayışı, yolsuzluk olayları, reforma ve pozitif değişime karşı direniş gösterilmesi, ulusal birliğin sağlanması, siyasi hayatın yeniden canlanması ve ulus devlet sistemini anayasal bağlamlara uygun olarak yeniden inşa edilmesi yolundaki ilerlemeyi engelleyen bir rol oynadı. Görüldüğü üzere, söz konusu faktörlerden bazıları halen aynı engelleyici rollerini sürdürüyorlar. Diğer faktörlerin yanı sıra mali ve idari yolsuzluk, acilen çözülmesi gereken engelleyici bir faktördür. Dolayısıyla, devleti yeniden kurma projesi, diğer tüm ekonomik, sosyal ve askeri faktörlerle birlikte öncelikle bir siyasi kalıcılık ve karşılıklı bağımlılık sürecidir. Devleti yeniden kurma misyonunu ilerletmek, inşasını tamamlamak ve özgür ve eşit vatandaşlık ilkesi temelinde onu tüm Iraklıların devleti haline getirecek her girişimi ilerletmek için toplum temelli uzlaşmacı bir ortam ve siyasi bir irade gerekiyor.
Bu nedenle, devleti yeniden kurma projesi, ayrıntılı veya kısmi bir boyuta bağlı değil, daha çok ister inşa süreçleri düzeyinde isterse pratik unsurlar ve bu unsurların başarılı bir ilerleme kaydetmeleri için herhangi bir seçim veya siyasi eylemin gerçek sonuçlarından şüphelenmenin mümkün olup olmadığını garanti eden temeller düzeyinde olsun birleşik ve uyumlu bir bütünlüğe bağlı olan birikimli bir süreç olarak görülmelidir.
Erken seçimler, halkın tüm kesimleri tarafından açıkça ifade edilen bir taleptir. Hükümet ve Iraklı tüm güçler, ister haklı buldukları için ister halk protestoları doğrultusunda olsun, bu talebi desteklediler. Adil ve şeffaf seçimler, hükümetin, maalesef halk ve devleti temsil eden kurumlar arasında kaybolan güvenin yeniden tesisini tamamlama görevimizin özünü oluşturmaktadır.

Irak hükümeti Tahran ile Washington ve İran’ın Dini Lideri ile Sistani arasında zor bir yerde gibi görünüyor. Irak, vesayetten bağımsız normal bir devlet olabilir mi?
Irak, vesayetten bağımsız bir devlet olmaya mahkumdur. Halklar her zaman yabancı vesayeti reddetmiştir. Irak’ın bugün uluslararası veya bölgesel vesayet altında yaşayan bir ülke olduğu söylenemez. Fakat önceki dönemlerdeki hırslar, maceralar, siyasi koşullar ve son yıllarda Irak halkına karşı işlenmiş ciddi hatalar Irak’ın bölgesel ve uluslararası psikolojik veya silahlı şiddet için bir sahaya dönüşmesine katkıda bulundu. Bugün devlet dengesini yeniden sağlamaya çalışıyor. Bu dengeyi herkes için yararlı hale getirme konusunda da başarılı oluyor. Komşuluk ve uluslararası toplumla olumlu ilişkilere değer verilmesi, diyalog ve ulusal sorumluluk ruhu, devleti yeniden kurmanın ve ülkenin başkalarının çatışma sahasına dönüşmesini reddetmenin anahtarıdır.
Tüm bu zorluklara ve karmaşıklığa rağmen halkımıza, kendi milli iradeleriyle ve hiçbir vesayet kabul etmeden hizmet ediyoruz.

Silahlı gruplar, aktivistlere yönelik suikastların faillerinin ve ‘yolsuzluk balinalarının’ ciddi cezalar almalarını engeller mi?
Suikastların faillerini takip etmek ve tutuklamak için adımlar attık. Son zamanlarda Basra'daki en büyük suikast timini devirdik. Onlarca tutuklu ve suikast şüphelisi oldukları için arananlar var. Dediğimiz gibi, devlet kurumları ve soruşturmaları bağlamında, hepsi birbiriyle bağlantılı olan suikast, adam kaçırma, gasp ve uyuşturucu kaçakçılığı çetelerine karşı amansız bir mücadele vermek için uygun zamanın gelmesini tercih ediyoruz.
Yapılan tüm itirazlara, edilen tüm tehditlere ve spekülasyonlara rağmen yolsuzluğa karşı cesurca bir mücadele başladı. Yolsuzluk ve istisna suçlarla mücadele için bir komisyon oluşturduk. Birçok yolsuzluk eylemini ortaya çıkarmayı başardık. Yolsuzluğa karşı açılan davalar ve adı yolsuzluğa karışmasına rağmen daha önce kimsenin yaklaşmaya cesaret edemediği kişiler hakkında verilen hükümler var.
Hükümetimizin programını gerçekleştirmek için anayasal mekanizmaları benimseyerek, kanunlara dayanarak, yolsuzlukla, suç çeteleri ve yasadışı silahlarla mücadele operasyonlarını siyasallaştırmaktan uzaklaşarak çizdiğimiz bir yolu takip ediyoruz. Medya ve siyaset arenasındaki abartı veya iddialardan uzak objektif bir bakış açısıyla bakıldığında hükümetin kısa süre içinde yolsuzluk ve vatandaşların DEAŞ kalıntıları, tekfir terörü, suç çeteleri ve ayrılıkçı gruplar tarafından maruz kaldıkları ihlallerle mücadelede zorluk çekmeden elde ettiği başarılar ortaya çıkacaktır.

Başbakanlıkta ikinci bir dönem istiyor musunuz? Neden istihbarat birimi başkanlığından ayrılmadınız? Güvenlik ve istihbarat birimleri, size yönelik herhangi bir suikast girişimini ortaya çıkardı mı?
Belirlenmiş ve tanımlanmış bir geçiş programını tamamlamak için seçildim.  Bu hassas durumda, bana verilen ulusal görevleri ve sorumluluğu yerine getirmede başarılı olmayı umuyorum. Bu görevin, önümüzdeki seçimlerin sonuçlarına ve dengelerine neler katacağını açıklamak istemiyorum. Konumum, silahlı kuvvetleri denetlememe izin veriyor ve bu, güvenlik sisteminin önemli bir parçasında devam eden sorumluluğumu değiştirmiyor. Benim için önemli olan, terörist hücrelerin ve içimizde gizlenen güçlerin ortaya çıkarılmasında güvenlik birimlerimizin sürekli tetikte olmasını sağlamak ve ülkenin ve halkın güvenliğini hedef alan hamleleri savuşturmaktır.
Ekonomi, sağlık, güvenlik ve siyasi alanlardaki mevcut istisnai durumda ülkemize ve halkımıza hizmet etmek için üstlendiğim sorumluluk bana kişisel tercihlerle meşgul olma fırsatı vermiyor. Amacım vatanı güvenli bir yere dönüştürmek ve Irak'ın halkımızın güvenliği, birliği ve nesillerinin geleceği için yeniden tehlikeli bir yer olmasına izin vermemektir. Tüm dikkatim ve görevim, halkımızı ve devleti korumaya, kutsamaya ve sınırları bugün veya gelecekte insanlara zarar verilmesine müsaade etmeyecek şekilde netleştirmeye odaklıdır.

Bugün Bağdat ile Erbil arasındaki ilişkilerin, olması gerektiği gibi olduğunu düşünüyor musunuz?
Soru, ilişkinin gerçekliği ile anayasa temelinde devleti yeniden kurarak ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ndeki (IKBY) vatandaşlarımızın taleplerini karşılayarak ilişkiyi ulusal ortaklık düzeyine yükseltmeye yönelik ortak arzumuz arasında bir karşılaştırma yapmak içinse o zaman olması gerektiği gibi olduğu söylenemez. Erbil ile Bağdat heyetleri arasında devam eden diyalogun görevi, ülkenin her yerinde Iraklılar için istediğimiz ve bölgedeki kardeşlerimizle ortak ilişkilerde arzuladığımız memnuniyeti elde etmektir. Federal hükümet, önerilen çalışma çizelgeleri ve projeleri aracılığıyla, bölgeyle ilişkilerimizi şekillendiren sorunları sona erdirmeyi amaçlamıştır. En nihayetinde karar, ister bütçeyle ilgili olsun ister başka bir konuda olsun, Irak Meclisi’nin neyi onaylayacağına bağlıdır.
Anayasa çerçevesinde kendi yükümlülüklerimizi yerine getirdiğimize inanıyoruz. IKBY ile ilişkilerdeki herhangi bir karmaşıklığın ortadan kaldırılması, siyasi hayatın iyileşmesinde, istikrarın pekiştirilmesinde ve hem terörizmi hem de Irak'ı hedef alan güçleri mağlup etmekte önemli bir faktördür.

Suriye'deki mevcut durumu ve Irak'ın istikrarı açısından sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye’nin iyiliği bizim iyiliğimiz olduğunu düşünüyorduk ve halen de böyle düşünüyoruz. Suriye’ye ve halkına zarar veren, bize de ve halkımızın çıkarlarına da zarar verir. Çünkü istesek de istemesek de Suriye'de olup bitenlerin çevresine ve özellikle Irak'a yansıdığını görüyoruz.
Kardeş ülkemizin karşı karşıya olduğu duruma uygun çözümler bulmaya çalışırken, bunu Suriye ve halkını desteklememizi ve dayanışma içinde olmamızı gerektiren bir mesele olarak görüyoruz. Kardeş ülke Suriye ile sınırlarımızda kendisine mesken bulan DEAŞ terör örgütü, ülkelerimize ve halklarımıza karşı tehdit oluşturuyor. Aramızdaki ilişkiler açısından ilgimizi çeken de budur. DEAŞ’ı yenmek ve yok etmek için ortak çaba sarf etmek bizim için önemlidir.

Bağdat ile Beyrut arasındaki mevcut ilişkileri nasıl niteliyorsunuz?
Lübnan’daki kardeşlerimizle ilişkilerimiz iyi ve umut vericidir. Onlarla iletişim kuruyor ve karşı karşıya oldukları krizin üstesinden gelmek için gösterilen çabaları destekliyoruz. Ekonomik krizin Lübnanlıların omzuna yüklediği yükün ağırlığını hafifletecek her şeyi güvence altına almak ve kardeşlik elini uzatmak için şartlarımız izin verdiği ölçüde uluslararası toplumla ortak çalışıyoruz.

Türkiye’nin Irak topraklarında askeri operasyonlarına devam etmesinden endişe duyuyorsunuz?
Hangi yönden gelirse gelsin egemenliğimizi ve çıkarlarımızı etkileyen her adımdan endişeliyiz. Ancak komşumuz Türkiye ile olan olumlu bağlarımızın ve ilişkilerimizin her düzeyde gelişmesini ve güçlenmesini engelleyen her türlü sorunu çözmek için verimli bir iş birliği, endişemizi giderebilir. Türkiye Cumhurbaşkanı’nın ortak ilişkilerimizi etkileyebilecek herhangi bir endişeyi gidermekle ilgilenmesi arzumuzu saklamıyoruz. Şahsen buna ilgili olduğunu hissettim. Bu da benim için güven verici bir faktördür.

Başından beri size karşı destekleyici bir duruş sergileyen Cumhurbaşkanı Berhem Salih ile ilişkilerinizi nasıl niteliyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Salih ile insani düzeyde yakın bir ilişkim var. Çünkü krizlere bakışımız ve bunları çözmenin yolları açısından pek çok ortak noktamız bulunuyor. Bu seçkin ilişki, maalesef geçmişte hüküm süren çatışmalar yerine üst düzey yetkililer arasındaki iş birliği görüntüsünün halka yansıtılmasına yardımcı oldu. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı, faaliyetlerini birlikte ve somut bir iş birliği içinde yürütüyorlar. Bu da görevlerimizi yerine getirmek için bir dayanışma ortamı yaratıyor.



Ateşkesin zorlu eşiği: Silahsızlanma maddesi ABD–İsrail–Hamas üçgenini kilitliyor

TT

Ateşkesin zorlu eşiği: Silahsızlanma maddesi ABD–İsrail–Hamas üçgenini kilitliyor

Ateşkesin zorlu eşiği: Silahsızlanma maddesi ABD–İsrail–Hamas üçgenini kilitliyor

İsrail, ABD Başkanı Donald Trump’ın ekimde ilk aşaması uygulamaya giren Gazze ateşkes planı kapsamında Hamas’ın tamamen silahsızlandırılması şartında ısrarını sürdürüyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilerle Tel Aviv, Hamas’ın uzun süreli bir ateşkes karşılığında silahların “dondurulması” yönündeki önerisini reddetti.

Fransız Haber Ajansı AFP bugün (Perşembe) konuşan bir İsrailli yetkili, “20 maddelik plan çerçevesinde Hamas’ın geleceği yok; örgüt silahsızlandırılacak” dedi. Aynı yetkili, “Gazze tamamen silahtan arındırılmış olacak” ifadelerini kullandı.

Bu açıklamalar, Hamas’ın yurtdışı siyasi büro şefi Halid Meşal’in Al Jazeera’da yayımlanan röportajında, “Direnişin tamamen silahsızlanması kabul edilemez. Silahların dondurulması veya muhafaza edilmesi gibi seçenekler tartışılıyor” sözlerinin ardından geldi.

y
Hamas lideri Halid Meşal (X)

İsrail Ordu Radyosu da Tel Aviv’in “Gazze’nin tamamen silahsızlandırılması” talebini yinelerken, ABD ile konuya dair “sürekli koordinasyon” yürütüldüğünü aktardı.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşması, Hamas ve diğer silahlı grupların silahsızlandırılmasını öngörüyor.

ABD yönetimi son günlerde daha esnek bir yaklaşım sergiliyor

Hamas’ın üst düzey bir kaynağı, Şarku’l Avsat’a konuşarak Trump yönetiminin silahsızlanma vurgusunu sürdürmekle birlikte, son dönemde arabulucular ile hareket arasında dolaşan bazı önerilere “daha açık” bir tutum sergilediğini belirtti.

Aynı kaynak, “Hareketin sunduğu ve arabulucuların geliştirdiği çeşitli fikirler var. Hâlâ farklı taraflarca iletilen yeni formüller tartışılıyor; amaç ikinci aşamaya geçişi hızlandırmak” dedi.

Bu beklenti, ABD’nin son açıklamalarıyla çelişiyor. ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Mike Waltz, İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog’la görüşmesinde, Washington’un “Hamas’ın kendini yeniden inşa etmesine asla izin vermeyeceğini” söyledi.

f
ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz (AFP)

Hamas kaynakları, temasların sürdüğünü ve sürece dair “her zamankinden daha ciddi bir irade” oluştuğunu ifade ediyor. Hareket, silahların korunması, depolanarak “dondurulması” veya bir Arap ya da İslam ülkesinin gözetimine devredilmesi gibi formüllerin değerlendirilebileceğini düşünüyor.

Hamas içerisinden bir başka kaynak, arabulucuların “silahsızlandırma, uluslararası güç konuşlandırılması ve Gazze’nin yönetimi gibi konularda ABD ile geniş bir anlayış zemini yaratabileceğini” belirtti.

Meşal, “silahtan arındırma değil dondurma” önerisini anlatırken, “İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının tekrarlanmayacağına dair sağlam garantiler sağlayacak bir çerçeve oluşturmak istiyoruz” dedi.

“Filistin yönetiminin rolü”

İsrail, Hamas’ın elindeki son İsrailli rehinenin naaşı teslim edildikten sonra planın ikinci aşamasına geçilmesinde ısrar ediyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçişin “yakın” olduğunu belirtti ancak “Gazze’nin silahsızlandırılması gibi zorlu dosyalar bulunduğunu” ifade etti.

sdfrg
Filistin Ulusal Güvenlik Kuvvetleri'ndeki Özel Harekat Birimi 101 (Ulusal Güvenlik web sitesi)

Tartışmalar sürerken, Filistin yönetimi ise Gazze’de tam yetki devrinde ısrar ediyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, son günlerde Arap, İslam ve Avrupa liderleriyle temaslarında yönetimin Gazze’de sorumluluk üstlenmeye hazır olduğunu vurguladı.

Hamas, bu pozisyona kamuoyu önünde yanıt vermese de, hareketin üst düzey bir kaynağı Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Filistin yönetiminin Gazze’de sorumluluk üstlenmesine karşı değiliz; ancak bunun ulusal bir uzlaşı programına dayanması gerekir” dedi.

Kaynak, “İsrail’in Gazze’de Filistin yönetiminin herhangi bir rolünü reddettiğini ve bu engelin aşılması için uluslararası baskıların devrede olduğunu” belirtti.


Irak'ta PKK kontrolündeki bölgelere yönelik çekişme

PKK'nın Türkiye'den tamamen çekildiğini açıkladığı Kuzey Irak'taki Kandil bölgesinde düzenlenen törende bir PKK militanı, 26 Ekim 2025 (AFP)
PKK'nın Türkiye'den tamamen çekildiğini açıkladığı Kuzey Irak'taki Kandil bölgesinde düzenlenen törende bir PKK militanı, 26 Ekim 2025 (AFP)
TT

Irak'ta PKK kontrolündeki bölgelere yönelik çekişme

PKK'nın Türkiye'den tamamen çekildiğini açıkladığı Kuzey Irak'taki Kandil bölgesinde düzenlenen törende bir PKK militanı, 26 Ekim 2025 (AFP)
PKK'nın Türkiye'den tamamen çekildiğini açıkladığı Kuzey Irak'taki Kandil bölgesinde düzenlenen törende bir PKK militanı, 26 Ekim 2025 (AFP)

Rüstem Mahmud

Türkiye ile PKK arasındaki “barış süreci” çerçevesinde atılan ilk pratik adımda, PKK, Kürdistan Bölgesi'ndeki Duhok şehrinin kuzeydoğusunda bulunan Zap bölgesinden savaşçılarını çektiğini açıkladı. Bu adım, yıllarca süren ve yüzlerce can kaybına, yüzlerce köy ve kasaba sakininin diğer bölgelere kaçmasına, çevre, altyapı ve hizmetlerde geniş çaplı yıkıma neden olan neredeyse günlük çatışmaların ardından, iki taraf arasındaki savaşın en hassas bölgelerinden birindeki askeri çatışmalara son verdi.

Yine bu adım, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile federal Irak hükümeti yönetimi altındaki bölgelerde PKK savaşçıları tarafından onlarca yıldır kontrol edilen beş büyük coğrafi alanın siyasi, güvenlik ve ekonomik geleceğiyle ilgili son derece karmaşık bir dosyanın da kapağını açtı. Bahsi geçen Zap bölgesine ilave olarak, PKK militanları Türkiye ve İran ile sınır üçgeninde yer alan Kandil Dağları ile Erbil şehrinin kuzeydoğusunda, Sidekan kasabası yakınlarındaki Bradost Dağları'nı kontrol ediyor. PKK'ya bağlı gruplar ayrıca, Ninova (Musul) şehrinin kuzeybatısında yer alan Sincar ilçesini ve Erbil şehrinin güneyinde yer alan Mahmur ilçesindeki Türk-Kürt mülteci kampını da kontrol ediyor.

Şiddet döneminin sonu

Mecelle, PKK'nın militanlarının geri çekildiğini açıkladığı bölgedeki birçok köyü ziyaret etti ve kalan az sayıdaki sakinleriyle görüştü. Köylüler, bölgelerinin birkaç haftadır olağanüstü bir sakinlik yaşadığını vurguladı. Binlerce PKK militanının nereye gittiği konusunda bilgi sahibi olmadıklarını ifade eden sakinler, askeri üslerin ve Türk ordusuna ait kontrol merkezlerinin boşaltılması da dahil olmak üzere herhangi bir olağandışı faaliyete tanık olmadıklarını belirtti.

Söz konusu bölge, Duhok şehri sınırları içinde yer alıyor ve doğuda Şeladize, batıda Batufa kentleri arasında dikdörtgen bir şekilde uzanarak kuzeyde Türk sınırına kadar ulaşıyor. Yaklaşık 90 kilometre uzunluğunda ve 20 ila 40 kilometre genişliğinde olan bu bölge, son derece engebeli Karadağ’ın etrafında yoğunlaşıyor. Türk ordusu, 35 yıl boyunca bu bölgeyi kontrol altına almaya çalıştı; önce bir dizi hava saldırısı ve kara harekâtı düzenledi. Buradan dağ sıralarının geri kalanına, PKK’nın merkezi yapısının, askeri komutasının ve üst düzey yöneticilerinin bulunduğu Kandil Dağları'na doğru ilerlemeyi hedefledi. Ancak, bilhassa PKK militanlarının son yıllarda Türk ordusu mevzilerine yönelik bir dizi saldırı düzenleyen küçük, mobil gruplar stratejisini benimsemesinden sonra bunu başaramadı.

ABD merkezli Kürt Toplumsal Barış İnşa Ekipleri’ne (CPT) göre, Türkiye’nin çeşitli bölgelerde 139 askeri üs ve kontrol noktası bulunuyor. Burada, yalnızca geçen yıl içinde PKK militanları ile 5 binden fazla çatışma ve saldırı yaşandı. Ancak, engebeli arazi ve PKK'nın dağlarda tahkim edilmiş ve karmaşık bir altyapı kurabilmesi, Türk ordusunun hedeflerine ulaşmasını engelledi.

Üç ülke arasındaki kaçakçılığın geçiş güzergahı olan bölge, bu geçiş güzergahlarını kontrol etmeye yönelik bir anlaşmaya varılmasını da gerektirecektir. Ancak Türkiye, hiçbir silahlı örgütün bölgeye geri dönmemesini sağlamak için bölgedeki varlığının sürekli olmasını talep edecektir

IKBY’den bir siyasi kaynak, geri çekilen PKK savaşçılarının IKBY’nin kontrolündeki bölgeler üzerinden PKK'nın kontrolündeki diğer bölgelere geçiş yapmış olabileceğini reddetti. Şunu da ekledi: “PKK militanlarının konuşlandığı çeşitli bölgeler arasında engebeli dağ geçitleri var ve bu nedenle istedikleri gibi hareket edebiliyorlar. IKBY için sadece şu iki husus önemlidir: Birincisi, vatandaşlarımızın normal hayatlarına dönebilmeleri, hükümetimizin kalkınma ve hizmet planlarını uygulayabilmesi için tüm bölgelerin PKK militanları veya Türk ordusu gibi herhangi bir yabancı askeri varlıktan arındırılması. İkincisi, şiddeti sona erdirmek için iki taraf arasında olumlu arabulucular olarak hareket etmemiz. Türkiye komşu bir ülke ve içindeki Kürt sorunu Kürdistan Bölgesi'nin çıkarlarını ve ulusal güvenliğini etkiliyor.”

Zorlu coğrafyalar

Fırat Çalışma Merkezi'nde güvenlik meseleleri araştırmacısı olan Velid Celili Mecelle’ye verdiği röportajda, Irak içinde PKK tarafından kontrol edilen bölgelerle ilgili hassasiyetleri ve her iki tarafın da bu bölgelerle ilgili yaptığı hesapları ayrıntılı bir şekilde açıkladı. Bu bölgeler üzerinde ister Kürtler arasında ister Irak içinde ve hatta bölgesel düzeyde, siyasi ve güvenlik temelli rekabetlerin yaşanacağını öngördü. Çünkü ona göre bunlar, belirli güvenlik ve siyasi özelliklerin yanı sıra, bu bölgelerdeki yerel topluluklar veya çevredeki sosyal ve siyasi coğrafya ile kurulan ve biriktirilen ilişki ağlarına sahip, son derece benzersiz ortamlardır.

vc
PKK’nın Türkiye'den tamamen çekildiğini açıkladığı 26 Ekim 2025'te Kuzey Irak'ın Kandil bölgesinde düzenlenen bir tören sırasında PKK'nın tutuklu lideri Abdullah Öcalan’a ait bir görsel (AFP)

Araştırmacı Celili sözlerini şöyle sürdürüyor: “Duhok ve Erbil şehirlerindeki dağlık bölgeleri, özellikle Bradost Dağı ile Karadağ arasındaki alanı ele alırsak, bu alan şehrin üçte ikisinden fazlasını kaplıyor. Dolayısıyla, bu alan IKBY’nin egemenliğine geri döndüğünde, bu iki şehirde önemli bir etkiye sahip olan Bölgesel Yönetim ve özellikle de Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) için önemli bir itici güç olacaktır. Buna ilave olarak, bu bölge Türkiye ile olan sınır üzerinde tam kontrol sağlayacak ve böylece iki ülke arasındaki sınır ötesi çatışmanın sona ermesi için bir emniyet supabı görevi görecektir. Bu çatışma, on yıllardır tüm Türk müdahaleleri ve yaşanan çatışmalar için bir meşruiyet kaynağı oluşturdu. Şimdiden Bağdat'tan, Irak ordusunun ve merkezi güvenlik güçlerinin PKK savaşçıları ile Türk ordusunun ayrılmasından sonra boşalacak alanı kontrol etmesine olanak tanıyan ikili bir anlaşma için ara sıra çağrılar duyuyoruz. Bunun Türkiye için bir garanti ve merkezi otoritenin doğal hakkı olduğunu savunuyorlar. Ancak bu durum, coğrafi alanın IKBY’nin federal egemenliği altında olduğunu vurgulayan Bölgesel Yönetim tarafından kabul edilebilir değil.”

Bu durum, elbette, bölgenin iki ülke arasındaki sınır noktalarını korumak ve denetlemek için Irak Ordusu’na bağlı sınır muhafız birliklerinin varlığını kabul etmesiyle çelişmiyor; ancak bu da söz konusu konuları düzenleyen, sınır muhafız birliklerinin üyelerinin sınır illerinden olması gerektiğini öngören anayasal norm ve prosedürlere uygun olmalı.

 Uzman araştırmacı, bu mekanizmaya göre geri kalan alanlarla ilgili açıklamalarını şöyle sürdürüyor: “Kandil Dağları bölgesi, güvenlik açısından en karmaşık bölgedir. Çünkü PKK'nın on yıllar boyunca kurduğu altyapı, Türkiye, Irak ve İran arasında bir çekişme noktası olacaktır. Ayrıca, üç ülke arasındaki karmaşık sınır üçgeni, sınırlarının belirlenmesi ve bu sınırlar içindeki coğrafi müdahalelerin yeniden düzenlenmesi için siyasi bir anlaşma gerektirecektir. Ancak en önemlisi, üç ülke arasındaki kaçakçılığın geçiş güzergahı olan bölge, bu geçiş güzergahlarını kontrol etmeye yönelik bir anlaşmaya varılmasını da gerektirecektir. Ancak Türkiye, hiçbir silahlı örgütün bölgeye geri dönmemesini sağlamak için bölgedeki varlığının sürekli olmasını talep edecektir. Zira Kandil Dağları, 1960'ların başından beri çeşitli Kürt silahlı hareketlerinin merkezi oldu ve bu ülkeler burayı, kendilerine radikal bir şekilde karşı olan herhangi bir siyasi akımı cezbedebilecek bir model olarak görmektedir.

PKK’nın yakın gelecekte boşaltacağı alanların yeniden şekillendirilmesi sürecini takip edecek iki önemli konu daha var. Yıkılan ve boşaltılan binlerce köyün yeniden inşası ve yerinden edilmiş kişilerin geri dönüşünü teşvik etmek için muazzam bütçeler gerekiyor

Ninova (Musul) şehrinin kuzeybatısındaki Sincar ilçesine gelince, bu öncelikle siyasi bir mesele. IKBY hükümetinin 2020 yılında Bağdat hükümeti ile imzaladığı anlaşma, yıllardır ilçeyi kontrol eden PKK ile bağlantılı Sincar Direniş Birlikleri'nin (YBŞ) varlığı nedeniyle uygulanmadı. YBŞ, DEAŞ terör örgütü tarafından korkunç bir soykırıma uğrayan Yezidi topluluğu içinde toplumsal tabanların desteğine sahip olduğunu söylüyor.

sdvfgr
PKK’nın üst düzey komutanlarından Amed Malazgirt, Irak-İran-Türkiye sınırına yakın Zagros Dağları'nın bir parçası olan Kandil Dağları'ndaki bir mağarada Agence France-Presse ile yaptığı röportaj sırasında, 29 Kasım 2025 (AFP)

Dahası, bu birlikler resmi olarak Iraklı ve üyelerinin çoğu Iraklı/Yezidi vatandaşı. Dolayısıyla en azından ilçenin çevresindeki birçok bölgede konuşlandırılmış Haşdi Şabi Kuvvetleri’ne bağlı fraksiyonlar gibi burada kalma meşruiyetine sahip olduklarını iddia edecekler. Ancak İran, Suriye ve Türkiye sınırlarında yer alması nedeniyle son derece hassas ve hayati bir bölge olan bu yerde etkisini sürdürmekte ısrar edecektir. İran’ı bu konuda kendisine yakın Haşdi Şabi fraksiyonları da destekliyor. Aynı durum, on yıllar içinde derin bir toplumsal dokuya dönüşen Mahmur Kampı için de geçerli. Kampın kapatılması, öncelikle Türkiye'nin siyasi iradesiyle desteklenen olağanüstü bir insani, hukuki ve siyasi çaba gerektiriyor; aksi takdirde, mevcut süreçte yer alanların sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağı yeni bir trajedinin kaynağı haline gelebilir.

Çevre ve haklar

PKK savaşçılarının yakın gelecekte boşaltacağı alanların yeniden şekillendirilmesi sürecini takip edecek iki önemli konu daha var. Yıkılan ve boşaltılan binlerce köyün yeniden inşası ve yerinden edilmiş kişilerin geri dönüşünü teşvik etmek için muazzam bütçeler gerekiyor. Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre bu dağlık bölgeler, Kürdistan'ın en verimli tarım alanları arasında. Aynı durum tamamen yıkılan altyapı için de geçerli. Son yirmi yılda Kürdistan'da bir tür patlama yaşayan kalkınma süreçleri dışında kalan bu bölgelerde binlerce okul, yol ve köprü yeniden inşa edilmeli. Elbette, Irak federal hükümetinden ve bu çatışmanın bir tarafı olan, bu bölgelerde açık bir yasal veya siyasi gerekçe olmaksızın bulunan Türkiye'den de bu çabaya katılmaları beklenecektir. Askeri operasyonların onlarca yangına neden olduğu, yasaklanmış ve çevreye son derece zararlı silahların kullanıldığı göz önüne alındığında, çevrenin de yıllarca bakıma ihtiyacı olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Rusya’nın Sudan’da askeri üs kiralamasına ilişkin Mısır'ın endişelerine dair bir okuma

Sudan’ın Port Sudan Limanı’nda demirlemiş Rusya Donanması’nın bir gemisi, 27 Nisan 2021 (AFP)
Sudan’ın Port Sudan Limanı’nda demirlemiş Rusya Donanması’nın bir gemisi, 27 Nisan 2021 (AFP)
TT

Rusya’nın Sudan’da askeri üs kiralamasına ilişkin Mısır'ın endişelerine dair bir okuma

Sudan’ın Port Sudan Limanı’nda demirlemiş Rusya Donanması’nın bir gemisi, 27 Nisan 2021 (AFP)
Sudan’ın Port Sudan Limanı’nda demirlemiş Rusya Donanması’nın bir gemisi, 27 Nisan 2021 (AFP)

Amr İmam

Kahire, Hartum ve Moskova arasında 2020 yılında imzalanan anlaşmayı yeniden canlandırma çabalarını ve Port Sudan’ı Mısır'ın güney sınırında, Kızıldeniz'deki Rusya'nın en yeni deniz üssü haline getirmeye hazırlanmasını büyük endişe ve öfkeyle izliyor.

Öte yandan anlaşmayı alelacele uygulamaya koymak, zor durumdaki Sudan ordusu için tamamen anlaşılabilir bir durum. Mühimmatını ve kontrol ettiği toprakları tamamen yitirmek üzere olan ordunun artık çok fazla zamanı da yok. İç savaş, onu kenara itip Sudan'ı daha da parçalanmaya ve bölünmeye sürüklemekle tehdit ediyor. Rusya’nın Port Sudan'da edineceği deniz üssü, bu ordunun hayatta kalmak ve Sudan'ın bir bütün olarak kalmasını sağlamak için ihtiyaç duyduğu silah, eğitim ve koruma karşılığında ödenecek bedel olacak.

Moskova ise giderek artan zorluklarla karşı karşıya. Tartus'taki dayanağı sarsılan ve Türkiye'nin boğazlarını kapattığı Kremlin, artık sıcak sulara açılan yeni bir çıkış noktasına ihtiyaç duyuyor. Ancak bu gelişme Süveyş Kanalı Kızıldeniz'de Husilerin neden olduğu krizden çıkmaya çalışırken, Etiyopya ile Nil Nehri suları sorunu konusunda gerginlikler zirveye ulaşmışken, Mısır için daha kötü bir zamanda gelemezdi. Zira bu gelişme, Mısır'ın en önemli su yolu olan Kızıldeniz'i süper güçler arasındaki çatışma alanına dönüştürebilir ve sadece birkaç kilometre uzaklıkta Rusya’ya ait bir deniz üssü olması ihtimali, durumu daha da tehdit ediyor.

Hayatta kalmak için bir araç

Esasen Rusya’nın Port Sudan'da bir deniz üssü kurmak için 2020 yılında yapılan anlaşmanın yeniden canlandırılması çabası, büyük stratejik hesaplarla değil, hayatta kalma mantığıyla ilişkili. Sudan ordusu, 2023 nisanında patlak veren, yüzbinlerce kişinin ölümüne ve milyonlarca kişinin evlerini terk etmesine neden olan iç savaşta hayatta kalmak için mücadele ediyor. Düşmanı olan Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK), yabancı destekçilerden gelen bol miktarda para, asker ve silaha sahip görünüyor.

Öte yandan, ordunun mühimmatı, uçakları ve seçenekleri tükenmek üzere. Batılı ülkelerin Sudan'a 1994 yılından bu yana uyguladığı yaptırımlar, çoğu modern silah pazarının kapılarını onun yüzüne kapatmış ve Sudan ordusunu silahlanma açısından ciddi bir dezavantaja sokmuştu.

Moskova, giderek artan zorluklarla karşı karşıya. Tartus'taki dayanağı sarsılan ve Türkiye'nin boğazlarını kapattığı Kremlin, artık sıcak sulara açılan yeni bir çıkış noktasına derhal ihtiyaç duyuyor.

Rusya, Sudan'ın en eski ve en güvenilir silah tedarikçisi. Bu yüzden Sudan ordusunun mevcut silahlarının çoğu Rus yapımı.

Rusya’nın Port Sudan'daki deniz üssünü 25 yıllığına kiralaması karşılığında Moskova Sudan ordusuna, gelişmiş hava savunma sistemleri, modern savaş uçakları, büyük miktarda mühimmat ve yoğun askeri eğitim gibi ihtiyaç duyduklarını sağlayacak.

Söz konusu deniz üssü, ilki silahların bedelinin ödenmesi, ikincisi Rusya ordusunun, Sudan ordusunun savaş dönemi başkenti ve son ekonomik can damarı olan Port Sudan’a doğrudan konuşlandırılması olan iki amaca hizmet edecek.

Bu gelişme, şu anda Sudan’ın batı kesiminin çoğunu kontrol eden HDK'yı yatıştıracak ve doğuya ilerleyerek ülkenin tek büyük limanını ele geçirmesini engelleyecek mi, henüz belli değil.

Büyük bir ateş gücü desteği olmadan, Sudan ordusu birkaç ay, hatta belki de birkaç hafta içinde çökebilir. Bu yüzden Sudan ordusunun generalleri, bedeli Sudan kıyılarında çeyrek asır veya daha uzun süre Rusya’nın askeri varlığı olsa bile, Rusya’nın yardımını daha hızlı ve daha uygun maliyetli bir can simidi olarak görüyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve eski Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, Rusya'nın Karadeniz kıyısındaki Soçi kentinde bir araya geldi, 23 Kasım 2017 (Reuters)

Anlaşmanın onaylanmasının ardından, Rusya’nın yaklaşık 300 askeri personeli, kiralama süresi boyunca Port Sudan'da konuşlandırılacak olan nükleer enerjili deniz altıları da dahil olmak üzere dört savaş gemisini komuta etmek üzere göndermesi bekleniyor.

Moskova için böyle bir üssün kurulması son derece acil bir konu. Port Sudan’ın konumu da potansiyel alternatiflere göre daha büyük stratejik değere sahip.

Bundan tam bir yıl önce, Suriye'de Beşşar Esed rejiminin ani düşüşü, Rusya’nın Akdeniz kıyısında bulunan Tartus Limanı’ndaki askeri üssünün kaderini belirsizlik ve beklenti girdabına sürükledi.

Neredeyse iki yıl önce Türkiye, stratejik boğazları (İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı) savaş gemilerine kapattı ve böylece Rusya'nın Karadeniz filosu ile dünya okyanusları arasındaki hayati bağlantıyı fiilen kesti.

Dahası, Kremlin için krizi daha da şiddetlendiren Ukrayna saldırıları, Rus donanmasını kısmen felç etti ve olağan deniz yollarını kapattı, gemilerini uzak denizlere ulaşmak için Avrupa ve Afrika çevresinde uzun ve tehlikeli dolambaçlı yollara zorladı.

Rusya’nın Port Sudan'daki deniz üssünü 25 yıllığına kiralaması karşılığında Moskova, Sudan ordusuna, gelişmiş hava savunma sistemleri, modern savaş uçakları, büyük miktarda mühimmat ve yoğun askeri eğitim gibi ihtiyaç duyduklarını sağlayacak.

Ancak Port Sudan limanı, tek seferde büyük bir stratejik değişim getirebilir. Bu limanın rolü, Rus gemileri için bir demirleme yeri olmakla sınırlı kalmayacak, aynı zamanda bir onarım tersanesi, yakıt deposu ve elektronik iletişimi kesme istasyonu olarak da işlev görebilir.

Kızıldeniz’deki yeni üs, abluka altına alınması kolay olan Akdeniz'in dar deniz boğazlarından uzakta ve NATO'nun ana devriye alanlarının dışında iki katmanlı stratejik koruma ile güçlendirilecek.

Bu konum, Moskova'nın Afrika kıtasındaki ilk gerçek anlamda kalıcı deniz üssünü oluşturacak ve geçici deniz ziyaretlerini yıl boyunca sürdürülebilir bir stratejik varlığa dönüştürecek.

Ancak, potansiyel kazançlarla ilgili tüm bu konuşmaların arasında, göz ardı edilemeyecek zorlu gerçekler de var.

Ukrayna'daki savaş, Rusya'yı askeri ve ekonomik olarak tüketirken büyük miktarda mühimmat ve füze harcadı, devlet kasasını boşalttı. Fabrikaları ile tersaneleri artan talebi karşılamakta zorlanmaya başladı.

scdfr
Port Sudan'a yapılan İHA saldırısının ardından yükselen dumanlar, 6 Mayıs 2025 (AFP)

Bu açıdan bakıldığında, gerçeklik kaçınılmaz olarak “Ukrayna'da üç yıl süren acımasız savaşın ardından, Rusya sınırlarından binlerce kilometre uzakta tamamen yeni bir üs inşa etmek, donatmak ve korumak için hala yeterli mali kaynaklara, askeri teçhizata ve operasyonel rezervlere sahip mi?” sorusunu akıllara getiriyor.

Mısır'ın endişeleri

Mısır için Sudan stratejik bir komşu, güneydeki kalkanı, Nil Nehri’nin kaynağının koruyucusu ve Afrika Boynuzu'ndan gelebilecek herhangi bir kargaşaya karşı son tampon bölgedir.

Bundan dolayı Kahire, Sudan topraklarında, özellikle Kızıldeniz kıyılarında yabancı askeri varlığı, sadece ikili bir mesele olarak değil, hayati ulusal güvenlik çıkarlarına aykırı bir durum olarak görüyor.

Bu tutum, özellikle Mısır'ın sınırlarına yakın bölgelerde yabancı askeri üslerin kurulmasına karşı -neredeyse kesin bir ilke haline gelmiş olan- derin tarihi duyarlılığı göz önüne alındığında yeni sayılmaz. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Mısır, silah anlaşmaları veya ortak tatbikatlar yoluyla Rusya ile askeri iş birliğini sıcak bir şekilde karşılarken, komşularının topraklarında kalıcı yabancı askeri tesislerin kurulmasına karşı, aynı müttefik olsa bile, tutarlı bir şekilde net kırmızı çizgi çiziyor.

Tarih, Kahire'nin herhangi bir yabancı askeri varlığı reddetme konusunda ne kadar kararlı olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

2017 yılında, dönemin Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir, Türkiye'ye Kızıldeniz'deki Sevakin Adası’nda deniz üssü kurma hakkı tanıyan bir anlaşma imzaladığında Mısır, buna derhal ve son derece öfkeli bir tepki gösterdi.

Dışarıdan bakan gözlemcilere göre bu, Ankara ile Kahire arasındaki kronik bölgesel çatışmanın yeni bir turu gibi görünebilirdi ve bazıları bunu iki rejim arasındaki derin ideolojik farklılıkların yansıması olarak yorumladı.

Ancak Mısır'ın Türkiye'nin Kızıldeniz'deki askeri varlığına tepkisi, salt ideolojik anlaşmazlıklardan çok daha derin nedenlerden kaynaklanıyordu. Bu, düşman ya da rakip olsun, yabancı bir gücün hayati stratejik sınırlarının derinliklerinde askeri varlık kurmasına izin verme ilkesini temelden reddeden bir ülkenin içgüdüsel tepkisiydi.

frgt
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Sudanlı mevkidaşı Ali Yusuf eş-Şerif, Moskova'da düzenlenen bir toplantıda, 12 Şubat 2025 (AFP)

2020 yılında, Rusya’nın Port Sudan'da bir lojistik üssünün kurulacağına dair ciddi söylentiler dolaşmaya başladığında, Mısır Genel İstihbarat Servisi yetkilileri derhal Hartum'a giderek acil bir açıklama talep ettiler ve bu öneriyi bölgedeki yazılı olmayan kuralların açık ihlali olarak değerlendirdiler.

Bu yönetim, ilkeleri şimdi her zamankinden daha zor ve belirleyici bir sınav veriyor.

Sudan'da şiddetli iç savaş, yüz binlerce mültecinin Mısır'a akın etmesine yol açarak, ülkenin ekonomik yükünü artırdı ve güney sınırını istikrarsızlaştırdı.

Rusya’nın Sudan’ın Kızıldeniz kıyısında potansiyel bir askeri varlığı, Rusya’nın Hartum'daki iktidara doğrudan askeri koruma ve güvenlik garantileri sağlamasına olanak tanıyabilir. Bu tür güvenlik garantileri, Mısır'ın Sudan'ın başlıca hamisi ve koruyucusu olarak tarihi rolünü doğrudan etkileyebilir ve hatta bu geleneksel nüfuzuna açık bir meydan okuma oluşturabilir.

Rusya'nın güvenlik garantileri, Mısır'ın Sudan'ın başlıca hamisi ve koruyucusu olarak tarihi rolünü doğrudan etkileyebilir ve hatta bu geleneksel nüfuzuna açık bir meydan okuma oluşturabilir.

Tamamen stratejik bir bakış açısıyla, Rusya'nın Sudan'da askeri olarak konuşlanması için daha kritik bir zaman olabileceğini düşünmek zor. Küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12'sinin geçtiği Kızıldeniz, Süveyş Kanalı gelirleri sayesinde Mısır ekonomisi için en önemli can damarı olmaya devam ediyor.

Husilerin Aden Körfezi ve Kızıldeniz'de Gazze'deki savaşla stratejik olarak bağlantılı olarak iki yıldır sürdürdüğü saldırılarının ardından, deniz seyrüseferi, ancak yeni yeni ve yavaş yavaş toparlanmaya başladı.

Bu kırılgan denkleme Rusya’nın Sudan’da kalıcı bir deniz üssünün eklenmesi, Moskova’ya Mısır’ın egemenliği ve ekonomisi için hayati önem taşıyan deniz yollarını izleme ve hatta isterse kesintiye uğratma imkânı verebilir.

Komşu ülke Cibuti, halihazırda başta ABD, Fransa ve Çin olmak üzere çok sayıda yabancı askeri üsse ev sahipliği yapıyor.

Bölgeye Rusya’nın Sudan’da kalıcı bir deniz üssü edinmesinin eklenmesi, Kızıldeniz'i gergin ama yönetilebilir bir alan olmaktan çıkarıp süper güçler arasında açık bir çatışma alanına dönüştürecek, bu da Mısır'ın kaçınmaya çalıştığı türden bir kaosa yol açacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.