Kahire Dinler Arası Diyalog Konferansı’nda ‘birlikte yaşama’ ve ‘nefretle mücadele’ vurgusu

Kahire’de dün düzenlenen Dinler Arası Diyalog Konferansı’ndan bir kare (Mısır Vakıflar Bakanlığı sitesi)
Kahire’de dün düzenlenen Dinler Arası Diyalog Konferansı’ndan bir kare (Mısır Vakıflar Bakanlığı sitesi)
TT

Kahire Dinler Arası Diyalog Konferansı’nda ‘birlikte yaşama’ ve ‘nefretle mücadele’ vurgusu

Kahire’de dün düzenlenen Dinler Arası Diyalog Konferansı’ndan bir kare (Mısır Vakıflar Bakanlığı sitesi)
Kahire’de dün düzenlenen Dinler Arası Diyalog Konferansı’ndan bir kare (Mısır Vakıflar Bakanlığı sitesi)

Mısır’da dün düzenlenen Dinler ve Kültürler Arası Diyalog Konferansı’nda, “nefret ve radikalizmle mücadele, birlikte yaşama değerlerini güçlendirme, çatışma ve şiddet çağrılarını reddetme ve dünya halkları arasında barışı ve sevgiyi yayma” çağrısı yapıldı.
Konferanstaki katılımcılar “yapıcı diyalog ilkelerini özümsemek, düşünce ve kültürleri baskılama girişimlerinden veya yanlış fikirler ile sapkın düşüncelerden etkilenmesinden korumak için çalışmanın gerekliliğini” vurguladılar. Katılımcılar ayrıca çeşitliliğin gayesinin “ayırmayı değil birleştirmeyi, yıkmayı değil inşa etmeyi gerektiren tanışmak” olduğuna işaret etti.
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin himayesinde düzenlenen konferansa 35 ülkeden dünya genelinde tanınan 75 isim katıldı. Başkent Kahire’deki bir otelde dün başlayan Konferans etkinlikleri Vakıflar (Evkaf) Bakanlığı bünyesindeki İslam İşleri Yüksek Konseyi tarafından organize edildi. Etkinlikler sırasında Kovid-19 önlemlerine dikkat edildi. İki gün sürecek konferans, “Mısır Cumhurbaşkanı’nın ülkelerin ve toplumların dini ve kültürel özelliklerine saygı ilkesinden ve insani müştereklerden hareketle yaptığı uluslararası diyalog çağrısına bir yanıt olarak” geldi.
Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli adına açılış konuşmasını yapan Vakıflar Bakanı Dr. Muhammed Muhtar Cuma, “Yapıcı diyalog, ortak alanlarda karşılıklı anlayış ve yakınlaşmayı ve din, renk, ırk veya kabile esasına göre ayrımcılığın olmadığı genel insani amaçları hedefler. Vatandaş olmak, yalnızca farklı dinlere mensup insanlarla bir arada yaşamayı değil aynı zamanda herkese aynı hakları ve fırsatları tanımayı gerektirir. Yapıcı diyalog karşıdakine insaf etmeyi gerektirir” ifadelerini kullandı.
Ezher Vekili Dr. Muhammed ed-Davini, İslam medeniyetinin “bireylerin, halkların ve milletlerin sahip oldukları çeşitlilikle hayatın birçok alanında bir arada yaşamanın ve hoşgörünün en üst mertebesini temsil ettiğini” söyledi. Davini, “Ezher, medeniyetlerin çatışması teorisini reddediyor ve insanoğlunun arasında gerçek barışı tesis etmeye ve tek vatanın evlatları arasında fitne ateşi yakmak için din sömürüsü yapılmasına karşı koymaya çağırıyor” diye konuştu.
Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri Dr. Muhammed bin Abdulkerim el-İsa adına konferansa katılan Birlik Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Abdurrahman bin Abdullah ez-Zeyd, konuşmasında, “Tarihe göz atan, yıkıcı çağrıların etkisini ve bu çağrıların peşinden gidenlerin dinle bir ilişkisi olmadığını görür. Dinler, savaş ve kan dökme çağrısından beridir. Farklı dinlere mensup olmak, savaş ve kan dökmek için bir gerekçe değildir. Bilakis İslam kültürü, senin dininden farklı bir dine mensup olan kişinin, insanlıkta senin kardeşin olduğu ilkesine dayanır” ifadelerini kullandı.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) İslami İşler ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Başkanı Dr. Muhammed Matar el-Kabi, “Medeniyet, insanlık düşmanlarının yaptığı mezhepçilik ve yıkıcı çağrılardan kurtuluş yolu olma vasfıyla, ortak insani faktörü gerçekleştirme çabası olarak açılıma ve başkalarını kabule dayanmalıdır. Her medeniyet kurulur kurulmaz kendisini yıkmaya ve tahrip etmeye çalışanlar ortaya çıkar” değerlendirmesinde bulundu.
Arap Parlamentosu Başkanı Adil bin Abdurrahman el-Asumi, konferanstaki konuşmasında şunları kaydetti:
“Farklı dinler ve kültürler arasında diyalog dilini güçlendirmek sadece dini kurumların sorumluluğu değildir. Bilakis bu aynı zamanda eğitim-öğretim, medya ve yasama kurumlarının tümünün entegre çabalarını gerektiren katılımcı bir sorumluluktur. Farklı dinler ve kültürler arasında diyalog kurulması, Arap ülkelerinin liderleri için artık gerçek bir önem arz ediyor. Mısır, Suudi Arabistan Krallığı, Bahreyn ve BAE yönetimleri gibi bu alana ışık tutan Arap örneklerin himayesindeki yaratıcı girişimleri takdir ediyorum. Diyalog kültürü ve hoşgörü değerleri, hiçbir şekilde fikir ve ifade özgürlüğü çağrıları altında dinlere ve kutsal sembollerine hakaret edilmesini kabullenmek demek değildir.”
Konferans oturumlarında “diyaloğun mahiyeti, amacı, reform meseleleriyle ilişkisi, diyaloğun ortak insani değerlere saygı noktasındaki rolü, dini ve kültürel açıdan diğer hususiyetler ve yapıcı diyaloğun terörle mücadele, insanlık barışını sağlama ve diyaloğun başarılı olma faktörleri üzerindeki etkileri” gibi konular tartışıldı.
Mısır Müftüsü Dr. Şevki Allam, konuşmasında, “Dünya halkları, siyasi çatışma ve savaşlar nedeniyle çok sıkıntılar çekti. Diyalog, birlikte yaşama, işbirliği, sevgi ve barışın yayılması için dünyanın acilen işbirliğine ihtiyacı var” ifadesini kullandı. Ürdün Vakıflar, Mukaddesat ve İslami İşler Bakanı Dr. Muhammed el-Halayla, “Tanışma yapıcı diyalogla olur. Bizim gayrimüslimlerle diyaloğa acil ihtiyacımız var çünkü dünya, sosyal medya ve başkasına kolaylıkla ulaşma sebebiyle küçük bir köy haline geldi” dedi. Sudan Din İşleri ve Vakıflar Bakanı Şeyh Nasruddin Muferrih, “Tüm dünya huzur ve barış arıyor. Bu ikisi ancak ortak yaşam ilkelerine dayanan çeşitlilik ve farklılık kültürünün yayılmasıyla sağlanabilir. Çeşitlilik ve farklılık Allahutaala’nın kudretini gösterir. Diyalog, insani veya dini bir ilke olmaktan önce ahlaki bir ilkedir” diye konuştu.
Arap Parlamentosu Başkan Yardımcısı ve Parlamento bünyesindeki Terörle Mücadele ve Ilımlı Söylem Komitesi Başkanı Alaa Abid, konferansta yaptığı konuşmada, “birkaç Avrupa ülkesinin parlamentolarını ve kongrelerini ziyaret ederek Mısır başta olmak üzere Arap ülkelerinin terörle mücadelede oynadığı rolü anlatma” planını ilan etti.



İsrail’in Mısır ve Suriye tarafından esir alınan Ekim Savaşı tutsakları stratejisi

Ekim 1973’te patlak veren savaşın ardından İsrail'e iade edilen, ‘Mısır yapımı Kastor pijama giymiş’ İsrailli mahkumlar. (Ehli Mısır Facebook Sayfası)
Ekim 1973’te patlak veren savaşın ardından İsrail'e iade edilen, ‘Mısır yapımı Kastor pijama giymiş’ İsrailli mahkumlar. (Ehli Mısır Facebook Sayfası)
TT

İsrail’in Mısır ve Suriye tarafından esir alınan Ekim Savaşı tutsakları stratejisi

Ekim 1973’te patlak veren savaşın ardından İsrail'e iade edilen, ‘Mısır yapımı Kastor pijama giymiş’ İsrailli mahkumlar. (Ehli Mısır Facebook Sayfası)
Ekim 1973’te patlak veren savaşın ardından İsrail'e iade edilen, ‘Mısır yapımı Kastor pijama giymiş’ İsrailli mahkumlar. (Ehli Mısır Facebook Sayfası)

Mısırlılar, İsrailli mahkumların 6 Ekim 1973 sonrasında İsrail'e giderken merhum Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ın üzerlerine giydirdiği ‘kastor pijama’ (yumuşak Mısır pamuğundan yapılmış kumaş) içindeki sahnelerini halen hafızasında koruyor. İsrail, 1973 savaşının 50’nci yıl dönümünün gelmesiyle birlikte o dönem esir alınan onlarca vatandaşını önümüzdeki ekim ayının sekizi ile onu arasında Mısır ve Suriye'yi kapsayan bir tura çıkarmayı planlıyor.

İsrail savunma dergisi Israel Defence tarafından çarşamba günü ortaya çıkarılan tur ile sayıları 150'den fazla olan, söz konusu dönemki esirlerin eşleriyle birlikte Süveyş Kanalı üzerinden bir İtalyan yolcu gemisiyle Mısır'a geçmesi planlanıyor. Daha sonra yolcular, uzmanların ‘kışkırtıcı ve ters tepkilere yol açıcı’ olarak gördüğü bir adımla İsrail askeri uçaklarıyla Suriye sınırı üzerinden uçacaklar.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre savaşın bütün acı anılarına rağmen Mısırlılar, 1960’lı ve 1970’li yıllarda ‘küçük çocukların sünnet oluşu’ ile ilişkisi nedeniyle Sedat'ın esirlere Kastor kumaşlı pijama giydirmesi hakkında espriler yapıyorlar. Ebeveynler, o zamanlar el-Mahalle el-Kübra bölgesindeki tekstil fabrikalarının üretiminde öne çıktığı bu pijamaları, yumuşak ve narin kumaşı nedeniyle çocuklarına alıyordu.

Ekim Savaşı'ndaki Mısırlı savaşçılardan Tuğgeneral Yusri Amara, İsrail'in tutsaklarını Mısır ve Suriye arasında gezdirme kararına ilişkin “Hayal kırıklığına uğradıkları yerleri görecekler” yorumunda bulundu. İsrail 190. Zırhlı Tugayı Komutanı Albay Assaf Yaguri'yi 8 Ekim 1973'te yakalayan Amara, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Bu esirlerin Süveyş Kanalı'nı geçtiklerinde neler hissedeceklerini tahmin edebiliyorum. Kalpleri kırılacak. Bu kışkırtıcı gezi elbette ters tepkiler doğuracaktır.”

Bu benzeri görülmemiş uygulamanın ardında, İsrailli Erez Derneği ile iş birliği içindeki Arim Belilah derneği yer alıyor. Gezi ile İsrail ordusuna ait bir donanma gemisi eşliğindeki İtalyan yolcu gemisi, Süveyş Kanalı'na doğru yola çıkacak. Böylece gemi, Sina Yarımadası'nın etrafında dönmeden önce yolcular, savaş sırasında İsrail ordusunun mevzilerinin düştüğü yerlere bakabilecek ve ardından Eylat yönüne devam edecekler. İsrail askeri liderlerinin katılımıyla İsrail Tel Nof Hava Kuvvetleri Üssü’nde savaş anılarının canlandırılmasıyla gezi sonlanmadan önce, bir İsrail askeri uçağının, esirleri, aralarından bazılarının esir alındığı yer olan Suriye sınırının üzerinden kuzeye uçurması planlanıyor.

Bu bağlamda, İsrail meseleleri uzmanı ve İskenderiye Üniversitesi'nde İbranice çalışmaları profesörü olan Dr. Ahmed Fuad Enver, İsrail'in bu geziyi planlamasının ‘kışkırtıcı bir adım’ olduğuna vurguladı. Mısırlı akademisyen, geziyi düzenleyenin, işgal ordusundaki esirlerin psikolojik bakımıyla ilgilenen ve yaklaşık 300 üyesi bulunan Arim Belilah Derneği olduğunu belirtti. Enver açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

Bu dernek, mahkumların kabuslarının halen devam ettiğini kabul ediyor ve İsrail tarafını onlarla ilgilenmeye, şu ana kadar devam eden sorunlarının farkına varmaya çağırıyor.

Enver, bu tasarrufla ilgili değerlendirmesinde Şarku'l Avsat'a şunları söyledi:

Bu uygulama, Ekim Savaşı'nın 50’inci yıl dönümü ile Mısır ordusunun zaferinin imajını zedeleme girişimi olarak karşımıza çıkıyor. Bu gezi ters tepecektir. Çünkü Süveyş Kanalı içinde denetim yapan ister Süveyş Kanalı otoritesine mensup görevliler olsun, ister Mısırlı irtibat görevlileri veya güvenlik görevlileri olsun, bunlar esirler için daha fazla kabusa neden olacak.

Planlanan gezi rotasının ‘sorgulanabilir ve kışkırtıcı’ olduğuna inandığını belirten Enver, “Süveyş Kanalı'nda bir gemi yolculuğundan ve ardından İtalyan yolcu gemisi aracılığıyla Eylat’a gitmekten söz etmek tamamen reklam amaçlıdır. Arkasında farklı gerekçeler var” dedi.