Eski İran Dışişleri Bakanı Muttaki, Zarif’i Süleymani'ye siyasi ‘suikast’ düzenlemekle suçlarken, Zarif'in ekibi iç siyaseti sakinleştirici pozisyonda

Dışişleri Bakanlığı, Zarif ile gerçekleştirilen röportajın basına sızdırılmasını ‘yasadışı’ olarak nitelendirdi

İran Dışişleri Bakanlığı, dün Zarif’in Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta hedeflendiği yerde bulunduğu görüntüleri yayınladı
İran Dışişleri Bakanlığı, dün Zarif’in Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta hedeflendiği yerde bulunduğu görüntüleri yayınladı
TT

Eski İran Dışişleri Bakanı Muttaki, Zarif’i Süleymani'ye siyasi ‘suikast’ düzenlemekle suçlarken, Zarif'in ekibi iç siyaseti sakinleştirici pozisyonda

İran Dışişleri Bakanlığı, dün Zarif’in Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta hedeflendiği yerde bulunduğu görüntüleri yayınladı
İran Dışişleri Bakanlığı, dün Zarif’in Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta hedeflendiği yerde bulunduğu görüntüleri yayınladı

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'e ait ses kaydının sızdırılması ardından diplomasi aygıtı iç öfkeyi yatıştırmaya çalışıyor. Eski Dışişleri Bakanı Menuçehr Muttaki, söz konusu ses kaydını ABD eski Başkanı Donald Trump'ın talimatıyla Bağdat'ta düzenlenen hava saldırısı ile öldüren Devrim Muhafızları Ordusu yurt dışı kolu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ye yönelik ‘siyasi suikast’ olarak değerlendirdi.
Nitekim ses kaydında, Bakan Zarif’in Devrim Muhafızları ve Komutan Süleymani'nin İran diplomasisini çökertme yönündeki rolünü, aynı zamanda nükleer anlaşmanın ardından İran ile Rusya arasında Suriye'deki artan iş birliğini eleştiriyor. Moskova'yı İran-Batı yakınlaşmasından korkarak anlaşmanın yönünü değiştirmeye çalışmakla suçlayan Zarif, İran’daki ordu ile diplomatların konumlarının karıştığı eleştirisinde bulunarak diplomasi aygıtının saygınlığını geri kazanması çağrısında bulunuyor.
Zarif, geçtiğimiz Mart ayında kaydedilen ses kaydının bir kısmında, önceki parlamento seçimlerine katılımdaki düşüşü eleştiriyor. Zirâ bu durum, nükleer anlaşmaya karşı çıkan muhalefet akımının parlamentoda çoğunluğu sağlamasına yardımcı olmuştu.
İranlı üst düzey bir yetkilinin Devrim Muhafızları’na yönelik bu tür eşi benzeri görülmemiş eleştirisi, nükleer anlaşmayı yeniden hayata geçirme yönünde Viyana'da üçüncü turu düzenlenen yoğun müzakereler başlamadan bir gün önce, ülkede çelişkili tepkilere sebebiyet verdi. Viyana'daki ilk tur ila ikinci tur görüşmeler arasında da böyle büyük bir sarsıntı yaşanmış, zirâ Natanz Nükleer Tesisi’nde patlama meydana gelmişti.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, yurtdışından Farsça yayın yapan bazı basın tarafından elde edilen söz konusu kaydın ‘bir söyleşi veya röportaj değil de’, hükümette yapılan gizli ve rutin bir röportaj olduğunu öne sürerek ‘İran sözlü tarihini’ üstü kapalı bir şekilde teyit etmiş oldu. Aynı zamanda “Kayıt, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin, bakanlar ile yapılan röportajları belgelere dahil etmek üzere kaydederek, hükümet deneyimlerini bir sonraki hükümete aktarma arzusuna dayanıyor. Ancak röportajların gizli kalması gerekiyordu” ifadelerini kullandı.
Dışişleri Bakanlığının röportaj sürecindeki rolünü reddeden Hatibzade, “Ses kaydını kimin ve niçin yayınlandığını bilmiyoruz. Medyada Zarif'in yorumlarını kesme yönünde bir istek mevcuttu; Ancak kayda bütün olarak bakılması lazım” değerlendirmesinde bulundu.
Yurtdışındaki medyadan önce İran medyasında yayınlandığına işaret ederek kaydın sızdırılmasının önemsiz olduğu intibaını vermeye çalışan Hatibzade, “Evvelsi gün sızdırılmış olması üzücü. İlk başta sınırlı bir şekilde yayılmıştı; dün sabah bazı gazetecilerden duyduk, akşam ise daha büyük bir ölçeğe ulaştı” açıklamalarında bulundu.
“Zarif, kayıtta Komutan Süleymani'yi onurlandırmaktan, onun barışı sağlamadaki rolünden, bilgeliği ve mantığından bahsediyor” diyen Hatibzade, kaydın yayınlanmasını ‘yasadışı’ olarak nitelendirdi. Aynı zamanda Zarif’in açıklamalarını “üzerinde anlaşmaya varılan üst düzey kararları aldığı bir deneyim, dürüstlük, şeffaflık ve dinamizm atmosferi çerçevesine” yerleştirmeye çalıştı.

Muttaki: Ses kaydu Süleymani’ye yönelik bir siyasi suikast’
Ses kaydını Süleymani’ye yönelik bir ‘siyasi suikast’ olarak değerlendiren eski Dışişleri Bakanı Muttaki ise kaydı eleştirdi. Bu yönde, özellikle de Zarif’in iktidarın diplomatik aygıttansa ‘saha’yı tercih edişi yönündeki açıklamalarına değindi. Nitekim Zarif, kayıtta “Sahanın diplomasiye harcanmasından daha çok, diplomasi sahanın ihtiyaçlarını karşıladı” diyerek üstü kapalı olarak Devrim Muhafızları’na ve bölgedeki çeşitli çatışma bölgelerinde yer alıp çeşitli milletlerden milislere destek veren Kudüs Gücü’nün rolüne işaret etmişti. Aynı zamanda “Her müzakereye gittiğimde, bu ayrıcalığı ya da şu noktayı elde etmeni istiyorum diyen kişi hep Süleymani’ydi. Adeta savaş alanında başarılı olmak için pazarlık yapıyordum” ifadelerini kullanmıştı.
Zarif'in açıklamalarının, onun saha ya da diplomasi hakkında doğru bilgilere ya da dakik bir tanıma sahip olmadığını gösterdiğini öne süren Muttaki, “Zarif’in ABD’ye bakıp saha ile diplomasinin tek bir politika ve uyumlu bir yaklaşımla birbirini nasıl tamamladığını görmesi yeterli” ifadelerini kullandı.
Zarif’in Rusya ve İran’ın Suriye’deki iş birliğine değindiği kısımlara odaklanan Muttaki, Süleymani ve Putin arasındaki görüşmelerin ve Süleymani'nin Suriye çatışmasına davetin ‘Rusya'yı savaş alanına girmeye ikna etme yönünde bir merhamet mermisi olduğunu’ belirterek “Bu röportajın ABD’nin askeri suikast düzenlediği kişilere yönelik korkakça bir siyasi suikast olması üzücü” değerlendirmesinde bulundu.
Temmuz 2015'te nükleer anlaşmanın ilanı ile Ocak 2016'da uygulanmaya başlaması arasındaki altı aylık sürede yaşananları hatırlamanın yeterli olacağına değinen Zarif, anlaşma uygulanmadan önceki iki hafta içerisinde İran'daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği ve Konsolosluğuna yönelik saldırıdan, ABD kuvvetleri botlarının tutuklanmasından bahsederek bunların anlaşmanın İran dahilindeki muhaliflerinin baltalama girişimleri olduğunu öne sürüyor.
Süleymani'nin ilk Moskova ziyaretinin de bu çerçevede olduğundan bahseden Zarif, Moskova'yı nükleer anlaşmanın ‘tamamlanması’ yönündeki durumu tersine çevirmeye çalışmakla suçlayarak şöyle diyor:
“Anlaşmanın imzalanmasıyla Rusya, Süleymani'yi karşılamaya karar verdi. Süleymani'nin Putin'i Suriye’deki savaşa katılmaya ikna ettiğini iddia ediyoruz. Zaten kararını vermiş olan Putin, İran kara kuvvetlerinin katılımı karşılığında hava kuvvetleri ile savaşa dahil olmuştu bile. Ancak orada kara kuvvetlerimiz yoktu; Suriyeliler, Araplar, Afganlar ve gönüllüler vardı. Suriye'ye müdahale kararı alırken Temmuz 2015'te Süleymani'yi davet ettiler. Rusya Suriye’yi Akdeniz üzerinden vurabilecekken neden İran hava sahası üzerinden saldırdı? Rus bombardıman uçakları niçin İran üzerinden uçtu? Üstelik tüm bunlar nükleer anlaşma sonrasında gerçekleşti.”
Rusya'nın nükleer anlaşma öncesindeki müzakerelerde aldığı rolün ayrıntılarını açıklayarak daha da ileri giden Zarif, “Rusya, anlaşmanın imzalanmasını önlemek için son hafta elinden geleni yaptı. Nükleer anlaşmanın başarılı olacağına inanmamış olan Ruslar, son haftalarda anlaşmanın bir sonuca varmak üzere olduğunu fark ettiklerinde yeni tekliflerde bulunmaya başladılar. Bu aşamada Rusya ve Fransa, İran'ın nükleer anlaşmayı sürdürmek için Güvenlik Konseyi iznini her altı ayda bir uzatması gerektiği önerisinde bulundu” ifadelerini kullandı.
Zarif, anlaşmaya dahil olan ülkelerin dışişleri bakanlarını Viyana'da bir arada gösteren grup fotoğrafında Rusya Dışişleri Bakanı'nın bulunmamasını Rusya’nın hoşnutsuzluğuna kanıt gösterdi.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hatibzade, dün, Zarif ile Rus mevkidaşı Sergey Lavrov arasındaki ‘kadim ilişkinin’ gücünü överek Moskova ile arayı yumuşatmaya çalıştı. Rusya ve İran ile ilişkilerin ‘stratejik’ olduğunu vurgulayan Hatibzade, ‘ilişkileri çeşitli düzeylerde geliştirme’ niyetlerini ifade etti.
Söz konusu ses kaydı, Zarif’in önümüzdeki 18 Haziran'da yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde reformist hareketin olası adayları arasında ismi ön plana çıktığı bir dönemde geldi. Reformist akım, aday listesini geçirirken seçimlere katılımın gerileyeceği yönündeki iç korkular üzerine oynuyor.
Ay başından bu yana İran, aralarındaki karşılıklı uyumu yeniden sağlamak için Nükleer Anlaşma Ortak Komisyonu arabuluculuğunda ABD yönetimi ile dolaylı müzakerelerde bulunuyor.
Nitekim seçimler ve Viyana'daki görüşmeler ışığında, İran çevreleri ses kaydının zamanlaması ve sebebi konusunda ikiye bölünmüş durumda. Zarif'i cumhurbaşkanlığı seçimlerinde görmek isteyen çevreler, bunu reformistlerin adaylığına yönelik bir darbe olarak görüyor. Bazıları ise bu yeni gelişmenin Zarif'in müzakerelerdeki konumunu ‘olumlu’ etkileyeceğine, bundan yaptırımların kaldırılmasıyla çıkılacağına inanıyor.
Batılı ülkeler İran'ın bölgesel faaliyetleri ve balistik füze programı üzerinde baskı kuracak daha kapsamlı bir anlaşmaya varmak amacıyla diyalog masasına dönmesi yönünde garanti elde etmek isterken, İran bir diğer yandan da Devrim Muhafızları ve terörizme ilişkin yaptırımlarla ilgili zorluklarla karşı karşıya.
Zarif’e yakınlığı ile bilinen bazı uzmanlar, sürmekte olan görüşmelerde Batı'nın esnekliğini kazanmak için seçim kozunu kullanma yönünde iddiaya girerken aynı zamanda mevcut durumun Batı ile ‘katı bir yönetime’ yol açacağı uyarısında bulunuyor.
İran hükümeti, geçen yılki parlamento seçimlerinde en düşük katılım oranının kaydedilmesi ardından İranlıları sandığa götürme çabaları kapsamında seçimlerden önce nükleer anlaşmadaki çıkmazı kırmak istiyor. Ancak aynı zamanda Viyana görüşmelerinde herhangi bir seçim yönelimini reddetmekte ısrar ediyor.

Ses kaydının bir nüshası da Zarif'te  mi?
Reformistlere yakın haber sitelerinde, ses kaydının sızdırılması ardında iki güruhun olduğu olasılığına işaret edildi.Bunları, Viyana müzakereleri ve nükleer anlaşmanın yeniden hayata geçirilmesi yönündeki muhalifler veya başkanlık seçimlerinde rakipler olarak tanımlandı. Haberlerde, Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad yakınlarının da olası rolüne değinilerek, Tahran'daki kaynaklara atıfta bulunarak kaydın bir nüshasının da Zarif'te olduğu belirtildi.
Hükümet medya platformu Irna haber ajansının Dışişleri Bakanlığı'na yönelik eleştirilerin cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte ‘artması’ olasılığı konusundaki sorusunu cevaplayan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “Ne yazık ki, dış politikanın bazı akımların seçim hedefleri kapsamında kullanıldığına şahitlik ediyoruz. Olup bitenlerin bir hedefi var. Ancak tüm bunlar bizim misyonumuzu etkilemeyecek” ifadelerine kullandı.
Devrim Muhafızları istihbarat servisine bağlı Tasnim haber ajansı, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin danışmanı Hüsameddin Aşina’yı söz konusu ses kaydını sızdırmakla suçlamış; Aşina ise Twitter hesabından verdiği yanıtta “Art niyetleri ve tuzakları, inşallah dönüp kendilerini bulur” ifadelerini kullanmıştı.  
İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in dış politika danışmanı Ali Ekber Velayeti’ye yakınlığı ile bilinen Farhikhtegan Daily gazetesinin haberinde ise röportajın Aşina tarafından yönetilen Cumhurbaşkanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi'nde yapıldığının söylendiği yazıldı. Haberde “Açıklamaları ev sahibine güvendiğini gösteren Zarif, Dışişleri Bakanı tarafından yapılan iç toplantılarda gizli bilgilerin ifşa edilmesinin ülke sırlarını açığa çıkaracağını ve affedilmemesi gerektiğini bilmiyor mu?” ifadelerine yer verildi.
Tahran üniversitelerinde ders veren siyaset bilimi profesörü reformist kuramcı Sadık Ziba Kelam, ses kaydını bizzat Zarif'in sızdırmış olabileceğini öne sürerek “Kaydın yayınlanmasının Zarif'e bir zarar vereceğini sanmıyorum. Yarar ve zarar ararsak, röportajın bakandan daha fazla radikallere zarar vereceği görüşündeyim” değerlendirmesinde bulundu.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.