Ruhani, Zarif’in sızdırılan ses kaydının Viyana görüşmelerine etkisi konusunda uyardı

Devrim Muhafızları Komutanı, Süleymani’nin diplomasinin gücünü inşa ettiğini savundu.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve yardımcısı İshak Cihangiri. (cumhurbaşkanlığı İnternet sitesi)
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve yardımcısı İshak Cihangiri. (cumhurbaşkanlığı İnternet sitesi)
TT

Ruhani, Zarif’in sızdırılan ses kaydının Viyana görüşmelerine etkisi konusunda uyardı

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve yardımcısı İshak Cihangiri. (cumhurbaşkanlığı İnternet sitesi)
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve yardımcısı İshak Cihangiri. (cumhurbaşkanlığı İnternet sitesi)

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in gizli ses kaydının sızdırılmasından birkaç gün sonra yaptığı açıklamada, 28 Nisan’da 2015’te varılan nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmayı amaçlayan Viyana görüşmelerine ilişkin içte anlaşmazlıklar çıkarılmasının hedeflendiği uyarısında bulundu. Ruhani, hükümet ve silahlı kuvvetler arasındaki ‘çatlak’ olduğu iddialarını yalanladı. Aynı şekilde Meclis Başkanı Muhammed Bakir Kalibaf da söz konusu ses kaydını ‘Batı eğiliminde olanların adımı’ olarak nitelendirdi.
Ruhani, haftalık kabine toplantısı sırasında televizyonlarda yayınlanan konuşmasında, “Hükümet ile silahlı kuvvetler arasında herhangi bir çatlak yoktur” dedi. Zarif’in Dışişleri Bakanlığı’nın rolünün ötekileştirilmesine karşı Devrim Muhafızları’nın rolüne atıf yaptığı ses kaydında kullandığı ‘alan’ ve ‘diplomasi’ kelimelerine işaret eden Ruhani sözlerini şöyle sürdürdü:
“Alan ve diplomasi, birbiriyle zıtlaşan kavramlar değildir. Alanın ve diplomasinin, dış politikanın ve savunma politikasının ya da alanın veya müzakerelerin yalnızca birinin başarılı olması gerektiğine inanan varsa bu doğru değildir.”
Ruhani ayrıca, diplomasi ve alanın ‘tek hedef peşinde koşan iki silah’ olduğunu vurguladı.
AFP’nin haberine göre İran Cumhurbaşkanı sızdırılan ses kaydına ilişkin şunları söyledi:
“Bir belgenin veya kaydın çalınması, araştırılması gereken bir konudur. Ve neden şu an? Bu kaydın bir hafta önce de yayınlanmasının mümkün olduğunu düşünüyorum. Ancak Viyana görüşmelerinin başarıya ulaştığı bir zamanda, İran içerisindeki anlaşmazlıkları kışkırtmak ve fitillemek için yayınlandı.”
Ruhani ayrıca dış politika ve savunma alandaki tüm karmaşık meselelerin Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nde ele alındığını vurguladı.
Cumhurbaşkanlığı internet sitesine göre Ruhani, Süleymani’nin Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nde Irak, Suriye, Yemen, Lübnan ve Afganistan da dahil olmak üzere bölgedeki sorunlarla ilgilendiğini belirtti.
Ruhani, Viyana görüşmelerine de atıfta bulunduğu açıklamalarında “Bugün, 4+1 grubu ve hatta ABD, uluslararası hukuk, yasalar ve İran’ın hakkı önünde teslim olmaktan başka çareleri olmadığını anladılar. Bugün öfkeliler. Çünkü 4 yıllık komploları ellerinden gidiyor” dedi.
Ses kaydı, Tahran ve 2015 nükleer anlaşmasında yer alan güçler tarafından, ‘2018 yılında tek taraflı şekilde anlaşmadan çekilen ABD’nin geri dönmesi, Tahran’a uygulanan yaptırımların kaldırılması ve İran’ın anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerine uyması’ amacıyla yürütülen müzakerelerle eş zamanlı olarak yayınlandı. 
Dışişleri Bakanlığı’nın,  geçen mart ayında Ruhani’ye bağlı Stratejik Araştırma Merkezi’nde kaydedildiğini belirttiği 7 saatlik ses kaydında Zarif’in İran arşivlerine yönelik açıklamaları da var. Ayrıca Zarif ile İran hükümetine yakın bir ekonomistin röportajı yer alıyor.
Bakan, kayıtta diplomatik birimin rolünün ötekileştirilmesini ve Devrim Muhafızları’nın üstünlüğünü eleştiriyor. 2015 nükleer anlaşmasına varıldıktan kısa bir süre sonra Suriye’deki Rusya- İran askeri iş birliğinin geçmişine dair yeni bir hikayeye yer vererek daha da ileriye gidiyor. Cevad Zarif, anlaşmaya varıldığının ilan edilmesinden uygulama tarihine kadarki dönemde gerçekleşen, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in General Kasım Süleymani’ye yönelik davetine de dikkat çekiyor.
Zarif, diplomasinin arena için fedakarlıklarda bulunduğundan, Süleymani’nin kendisinden ‘girdiği tüm müzakerelerde taviz vermesini’ istediğinden ancak karşılığında diplomatik birimin ‘arenanın fedakarlıklarıyla’ karşılaşmadığından şikâyet ediyor.
Zarif’in ifadeleri, Devrim Muhafızları’nın ‘Süleymani’nin Putin’i Suriye’ye hava kuvvetleri göndermeye ikna etmesine’ ilişkin açıklamalarını çarpıtıyor. Zarif kayıtta ayrıca anlaşmanın 2016 yılının ocak ayı ortalarında uygulanmasına 2 hafta kala yaşanan olaylara, yani Suudi Arabistan Büyükelçiliği’ne ve konsolosluğuna yapılan saldırı ile ABD askerlerini taşıyan iki teknenin alıkoyulması meselelerine de değiniyor. Bu üç olayı nükleer anlaşmayı ‘engelleme’ girişimi olarak nitelendiriyor.

Ruhani’den Süleymani’ye övgü
Ruhani, 2020’nin başlarında Bağdat Havalimanı yakınlarına yönelik ABD hava saldırısına maruz kalan ve İran’ın bölgesel politikasının en önemli mimarlarından biri olarak kabul edilen İran’ın dış operasyonlarının beyni General Süleymani’ye de övgüde bulundu. İran Cumhurbaşkanı, Süleymani hakkında şunları söyledi:
“Bölge konusunda en iyi dış politika danışmanı General Süleymani’ydi. Bu, bölgesel siyasete aşina, belirli ve açık görüşleri olan biriyle konuşmak istersek o kişinin Süleymani olduğu anlamına geliyor.”
Devrim Muhafızları’ndan yapılan ilk açıklamada, General Süleymani’nin ‘diplomasi gücünü’ inşa ettiği vurgulandı. Devrim Muhafızları açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Kudüs Gücü, İran uğruna başka bir ülkenin çıkarlarına ve güvenliğine zarar vermek veya İran’ın çıkarlarını ve güvenliğini, başkaları için feda etmek için çalışmadı. Süleymani, bu çıkarları geniş ve birbirine bağlı küresel ve bölgesel bir yapıda sağlamlaştırmaya çalışıyordu. Halkımızın DEAŞ’ın yüzünü yakından deneyimlememesinin sebebi Süleymani’nin sahada olmasıydı. Kendisi sahada olduğu için bir ABD işgaline de tanık olmadılar. Sahaya diplomasi getirme becerisine sahipti ve savaşıp fikir birliğine varabildi. Arenanın siyasi yapısını değiştirdi ve diplomasi için güç oluşturdu.”
Diğer yandan Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf, diplomasi ve savaş alanı arasında bir çifte standart olmasına karşı uyardı. 28 Nisan’daki konferansta konuşan Kalibaf şunları söyledi:
“Güvenliğin çeşitli boyutları üzerinde çalışmak, ülkenin güvenliğini garanti eder. Herhangi bir bahaneyle saha ve diplomasi gücü ikiliğini kışkırtmak istiyorlarsa, bunların ulusal çıkarlara, insanlığın tecrübesine ve bilime aykırı olduğunu bilmeleri gerekiyor. Bunun ardında siyasi fırsatçılık dışında başka bir mantık yok.”
Söz konusu ses kaydının 3 saatlik bir bölümü, uluslararası medyada tarafından da geçen pazar günü yayınlandı. Dışişleri Bakanlığı, kaydın dışarıya sızmasının içerideki gazeteciler arasında dolaşıma girmesinden birkaç saat sonra gerçekleştiğine dikkat çekti. Medyaya nasıl sızdırıldığının ise henüz bilinmediğini bildirdi.
Anayasal olarak yaklaşan seçimlere aday olma hakkı bulunmayan Ruhani konuya dair değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Yetkililerin, görüşlerini özgürce ifade edebilmeleri ülkemizde gurur kaynağıdır. Ancak dile getirilen bazı görüşler, düşman onları kötüye kullanacağı için yayınlanamaz. Ve genellikle de bunu gizli olarak tanımlarız.”
Zarif’in bazı ifadelerinin ‘normal’ olduğunu belirten Ruhani, şu ifadeleri kullandı:
“Sözlerden bazıları hükümetin veya cumhurbaşkanının görüşü değildir. Yani herhangi bir bakan veya temsilci bu görüşlerin sahibi olabilir ve sır olarak saklanmasını isteyebilir.”
Zarif de Ruhani’inin açıklamarından birkaç saat önce sızıntıyla ilgili sessizliğini bozdu. İranlılara hitap etmek için en sevdiği platform olan Instagram’a başvurdu. Cevad Zarif, ‘ileriki dönemlerde göreve gelecek devlet adamlarının istifadesine sunmak için yapılan gizli bir konuşmanın ülke içi çekişme ve kişisel eleştiri konusuna dönüştürülmesine çok üzüldüğünü’ vuruladı. Uzmanların doğru bildiği konularda kendi görüşlerini çekinmeden dile getirmeleri gerektiğini belirten Zarif, kişisel konfor ve menfaatler uğruna kendilerine otosansür uygulamalarının ihanet anlamına geleceğini kaydetti.
Zarif, nükleer anlaşmayı eleştirenlere karşı tavrını gösterirken eski üslubunu kullandı. General Süleymani ile yaşadığı yakın ilişkinin niteliğine dikkat çekti. Dışişleri Bakanı, ülke politikalarının gerçekleştirilmesinde ‘askerlerin’ ve ‘diplomatların’ sahada ve diplomaside birbirlerini tamamlayan iki unsur olduğuna dikkat çekti.
Muhammed Cevad Zarif açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:
“İleriki dönemlerde göreve gelecek devlet adamlarının istifadesine sunmak üzere 8 yıllık tecrübeyi aktarmak için diplomasi ve saha faaliyetlerinin ele alındığı teorik bir gizli konuşmanın, ülke içi çekişme ve kişisel eleştiri konusu haline gelmesine çok üzüldüm.”
2013 yılından bu yana görevde olan Zarif, Süleymani ile yirmi yılı aşkın süredir ‘derin dostluk ve iş birliği onurunu’ yaşadığını belirtti. Diplomasi ve askeri alanın İran için ‘iki güç silahını’ temsil ettiğini söyleyen Zarif, ses kaydındaki konuşmalarında ana fikrin, iktidarda söz sahibi olan Ali Hamaney’in gözetiminde, ‘bu iki kol arasındaki ilişkide akıllıca değişiklik yapma ihtiyacı’ ve ‘tüzel kişilerde öncelikler belirleme’ olduğunu söyledi. Zarif, ülkenin yerleşik politikalarını daima takip ettiğini ve şiddetle savunduğunu vurguladı.
İran Başsavcısı, parlamentonun Dışişleri Bakanı’nı sorgulamak üzere Ulusal Güvenlik Komitesi’ne çağırdığını ilan etmesinden birkaç saat sonra ses kaydı sızıntısıyla ilgili bir soruşturma başlatıldığını duyurdu.
İran Meclisi Başkanlık Heyeti üyesi Milletvekili Hüseyin Ali Hacı Deligani, 28 Nisan’da Devrim Muhafızları’na bağlı ‘Fars’ haber ajansına yaptığı açıklamada, İran Cumhurbaşkanlığı’na bağlı stratejik araştırma merkezi ile bir soruşturma başlatıldığını bildirdi.
Deligani, Zarif’in gizli ses kaydının sızdırılmasının ‘devletin hassas noktalarındaki ihlalin derinliğini gösterdiğini belirterek, İran Cumhurbaşkanı Danışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı Hüsameddin İşna için hesap verilebilirlik çağrısında bulundu. Cumhurbaşkanlığı Araştırma Merkezi’nde bir güvenlik boşluğu olduğuna işaret ederek önceki ihlallere ve şu an yaşananlara dikkat çeken Deligani, “Diyalogların kayıt altına alınmasında ısrar eden ve bunları aracılar aracılığıyla yurt dışına çıkaran görünmez eller var” dedi.
Devrim Muhafızları ile bağlantılı Civan gazetesi de ‘Büyük fedakarlığın artçı sarsıntıları’ başlığı ile ön sayfasında yayımladığı haberde İranlıların konuya dair yeni soruları olduğuna dikkat çekti. Gazete Süleymani’nin kızının, babasının kopmuş elini Twitter’da paylaştığı bir fotoğrafa istinaden, “Arenanın diplomasi için ödediği bedel’ ifadelerini kullandı.
Gazetenin başyazısında, Zarif’in ses kaydının içeriği ile medyaya sızması konuları arasında ayrım yapılması çağrısı yapıldı. Söyleşinin seçimlerle ilgili bir soruyla başladığına dikkat çekildi.
Gazete ayrıca Zarif’in Süleymani hakkındaki açıklamalarını, ‘Zarif’in 8 yıllık uzun faaliyetlerinin cansız sonuçları’ karşılığında ‘aşağılık kompleksi ve kahramanlığının düşüşü’ olarak nitelendirdi.
Hamaney’e yakın Kayhan gazetesi ise “Bir ses kaydı hazırlayıp yayınlayarak boş bir kaydın utancından kurtul’ ifadesini kullandı.
Kayhan gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Şeriatmadari şu açıklamada bulundu:
“Akılsız olmayın. Yetkililerin iddialarının aksine ses kaydı, gizli değil ve daha baştan yayına hazırlanmıştı. Zarif’in açıklamalarındaki sonuç, General Süleymani’nin pozisyonlarının ve eylemlerinin Ruhani hükümetinin ABD ve müttefiklerinin gerektirdiği bir dış politikaya girişmesini engellediğidir.”
Şeriatmadari ayrıca Cumhurbaşkanı’nın ofisinin ses kaydının yayınlanması karşısındaki ‘kafa karışıklığının’, ne tür bir ihanet işlediklerini bildiklerini, eğer bu doğru değilse de o zaman neden yayınlanmasıyla ilgili endişelerini dile getirmediklerini’ açık bir şekilde gösterdiğini vurguladı.

 


İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor
TT

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz  bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'ın nükleer tesislerine yönelik yakın bir İsrail askeri saldırısı uyarısında bulunmasından kısa bir süre sonra İsrail ordusunun İran'a karşı “önleyici bir saldırı” başlattığını duyurdu.

Buna karşılık İran silahlı kuvvetleri İsrail'e karşılık vermede “sınır tanımayacaklarını” vurguladı.

Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Kudüs'ü işgal eden rejim tüm kırmızı çizgileri aştığına göre ... Bu suça karşılık vermenin sınırı olmayacaktır.”

Şu ana kadar yaşanan gelişmelerden bazıları...

  • Yükselen Aslan Operasyonu: Cuma günü şafak vakti İsrail, Natanz'daki Ahmedi Ruşen uranyum zenginleştirme kompleksi de dahil olmak üzere İran'daki çok sayıda nükleer ve askeri tesisin yanı sıra birçoğu suikasta kurban giden üst düzey askeri komutanların evlerine “kesin ve önleyici” saldırılar düzenledi.
  • Hedef alınan İranlı liderler: Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ve Ortak Operasyonlar Dairesi Komutanı General Gulam Ali Raşid öldürüldü.
  • Nükleer bilim adamlarına yönelik suikastlar: Saldırılarda başta Muhammed Mehdi Tahrani ve Feridun Abbasi olmak üzere altı nükleer bilim adamı öldürüldü.
  • İran'ın tepkisi: Tahran Tel Aviv'e doğru çok sayıda füze ile karşılık verdi.

*İran Devrim Muhafızları: Füze saldırımızda ülkemizi vurmak için kullanılan İsrail askeri merkezlerini ve hava üslerini hedef aldık.

*Washington'un İran füzelerine karşı İsrail'e yardım ettiğini söyleyen ABD'li bir yetkili: “ABD'nin İsrail'i hedef alan füzelerin düşürülmesine yardımcı olduğunu teyit ediyorum” dedi.

*İsrail medyasında yer alan haberlere göre acil servisler İran'ın füze saldırısında ikisi ağır olmak üzere 40 kişinin yaralandı.

*CNN'e konuşan İsrailli yetkili şu ifadeleri kullandı: "Bakanlar Kurulu şu anda İran'ın füze saldırısına verilecek yanıtı görüşmek üzere toplanıyor."

*İsrail Savunma Bakanlığı İran'a ait onlarca hava savunma sistemi hedefinin imha edildiğini duyurdu.

*İsrail ordusu , gerekli olduğu sürece operasyonlara devam etmeye hazır olduğunu açıkladı.

*İsrail ordusu, Hemedan ve Tebriz de dahil olmak üzere İran Hava Kuvvetleri'ne ait askeri üslere saldırdığını ve imha ettiğini açıkladı.

*Trump, Washington'un bölgesel güvenlik ve istikrarın korunması amacıyla krizin çözümüne yönelik çabalara katılmaya hazır olduğunu teyit etti.

*Suudi Arabistan Nükleer Düzenleme Kurumu: Krallığın çevresi herhangi bir radyolojik sonuca karşı güvenlidir.

*Katar Emiri Trump ile telefonda görüşerek gerilimin azaltılması ve diplomatik çözümlere ulaşılması gerektiğini vurguladı.

*İran hava sahası Cumartesi gününe kadar kapalı kalacak.

*İran Televizyonu: Hava savunma sistemleri ilk kez iki İsrail F-35 savaş uçağını düşürdü.

*İran'a yönelik daha fazla saldırıda bulunma sözü veren Netanyahu yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Son 24 saat içinde üst düzey askeri komutanları, önde gelen nükleer bilim adamlarını, rejimin en önemli uranyum zenginleştirme tesislerini ve balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü ortadan kaldırdık. Daha fazlası gelecek... Rejim kendisine ne yapıldığını ya da ne yapılacağını bilmiyor. Hiç bu kadar savunmasız olmamıştı."

*İsrail ordusu: İran İsrail'e en az 100 roket fırlattı, bunların çoğu engellendi ya da hedefe ulaşmadı

*ABD Enerji Bakanı: Ortadoğu'daki mevcut durumun küresel enerji kaynakları üzerindeki olası etkilerini izlemek üzere Ulusal Güvenlik Konseyi ile yakın işbirliği içerisinde çalışıyoruz.

*İran , Fordo ve İsfahan tesislerinde sınırlı hasar olduğunu doğruladı.

*UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi Güvenlik Konseyi'ni bilgilendirdi:

*Nükleer tesislerin güvenliğini teyit etmek üzere İranlı yetkililerle temas halindeyiz.

*İran, Natanz uranyum zenginleştirme tesisinin İsrail saldırılarının ilk dalgası sırasında hedef alındığını doğruladı.

*İranlı yetkililer bize Fordo ve İsfahan'daki iki nükleer tesisin saldırıya uğradığını bildirdi.

*İran'ın yüzde 60'a kadar zenginleştirilmiş uranyum ürettiği bir yer üstü tesisi imha edildi.

*Natanz'daki yeraltı zenginleştirme tesislerine yönelik bir saldırı olduğuna dair herhangi bir belirti yok ancak güç kaynağına yönelik saldırı santrifüjlere zarar vermiş olabilir.

*Sebepleri ya da koşulları ne olursa olsun nükleer tesisler asla saldırıya uğramamalıdır.

*İsrail Savunma Bakan, "İran, İsrail'deki sivil yerleşim yerlerine roket atarak kırmızı çizgileri aşmıştır. İran rejimi ağır bir bedel ödeyecektir" dedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı, "İran rejimi her zamankinden daha zayıftır ve bu İran halkının rejime karşı durması için bir fırsattır. Netanyahu'dan İran halkına: Ben ve İsrail halkı sizinle birlikteyiz. İran'ın balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü imha ettik. İsrail, İran'a karşı tarihin en büyük askeri operasyonlarından birini başlattı. İranlıları baskıcı ve şeytani rejime karşı birleşmeye çağırıyorum."

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı Ortadoğu'da güvenlik, barış ve istikrarın sağlanması için birlikte çalışmaya devam etmenin önemine vurgu yaptılar.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı itidal, gerilimi azaltma ve tüm anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesinin önemini ele aldı.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi, İranlı hacıların tüm ihtiyaçlarının karşılanması ve anavatanlarına ve ailelerine güvenli bir şekilde dönmeleri için koşullar hazır olana kadar kendilerine tüm hizmetlerin sağlanması talimatı verdi.

*İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, İsrail'in askeri ve nükleer tesislere yönelik büyük saldırısının ardından ülkesinin itidal çağrılarını reddettiğini vurguladı.

*İsrail itfaiyesi İran'dan atılan roketin ardından binada mahsur kalanları kurtardı.

*İsrail itfaiyesi İran'ın füze saldırısının yol açtığı büyük olaylara müdahale ettiğini duyurdu

*İran devlet televizyonu: İsrail'e dördüncü roket dalgası fırlatıldı

*İsrail ordu sözcüsü İran medyasında yer alan bir savaş uçağının düşürüldüğü ve pilotun yakalandığı haberlerini yalanladı


İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.