Biden, Şam’ı ‘ulusal güvenliğini tehdit etmekle’ suçluyor ve ABD yaptırımlarının süresini uzatıyor

Dün Suriye'nin başkenti Şam’da Hizbullah bayraklarına sarınmış vatandaşlar (Reuters)
Dün Suriye'nin başkenti Şam’da Hizbullah bayraklarına sarınmış vatandaşlar (Reuters)
TT

Biden, Şam’ı ‘ulusal güvenliğini tehdit etmekle’ suçluyor ve ABD yaptırımlarının süresini uzatıyor

Dün Suriye'nin başkenti Şam’da Hizbullah bayraklarına sarınmış vatandaşlar (Reuters)
Dün Suriye'nin başkenti Şam’da Hizbullah bayraklarına sarınmış vatandaşlar (Reuters)

ABD Başkanı Joe Biden perşembe akşamı Washington’un 2004-2012 yılları arasında tek taraflı olarak Suriye’ye uygulanan yaptırımların bir yıl daha uzatıldığını açıkladı.
Bu yaptırımlar, ABD’deki bazı Suriyelilerin ve tüzel kişilerin mal varlıklarının dondurulmasını ve ABD’deki belli başlı ürünlerin ve hizmetlerin Suriye’ye ihracatının yasaklanmasını kapsıyor. Biden yönetimi, bu ulusal olağanüstü halin gelecekte devam edip etmeyeceğine karar vermek için Suriye hükümetinin politika ve uygulamalarındaki değişikliklerin takip edileceğini belirtti. Kaynaklar, Başkan Biden'in ABD Dışişleri Bakanlığı'nda Suriye dosyasından sorumlu özel bir ekip kurulacağını ve Şam üzerindeki siyasi ve ekonomik baskıyı yoğunlaştırmak için “Suriye Sorumluluk Yasası”nın (Syria Accountability Act) etkinleştirileceğini duyuracağına işaret ediyor.
Suriye yönetiminin “insanlık dışı şiddete ve insan haklarına yönelik ihlallere” izin verdiğini söyleyen Beyaz Saray, yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Suriye rejiminin, kimyasal silahlar ve terör örgütlerine destek sağlamakla ilgili olanlar da dahil olmak üzere eylemleri ve politikaları ABD’nin ulusal güvenliği, dış politikası ve ekonomisi için olağanüstü bir tehdit oluşturuyor. Bu yüzden 2004 yılının Mayıs ayında (eski ABD Başkanı George W. Bush yönetiminde) yürürlüğe konulan ve 11 Mayıs 2021’de sona erecek olan ulusal acil durum uygulaması bir yıl daha uzatıldı.”
Açıklamanın devamında, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimi ve destekçilerine kendi halkına yönelik şiddetli savaşı durdurma, ülke çapında ateşkes ilan etme, ihtiyaç sahibi tüm Suriyelilere insani yardımın sıkıntısız bir şekilde ulaştırılmasını sağlama ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı uyarınca Suriye'deki krize yönelik siyasi bir çözüm üzerinde müzakere etme çağrısında bulunuldu.
ABD, Suriye’de ve Orta Doğu bölgesindeki başka yerlerde DEAŞ örgütünün faaliyetlerinin yeniden artacağından endişe etse de bu karar, Biden yönetiminin Esed rejimiyle ilişkileri normalleştirme gibi bir niyeti olmadığını gösteriyor. ABD’li yetkililer, DEAŞ’ın, El-Hol Kampı gibi mültecilerle dolu kamplardan bazılarının kontrolünü ele geçirmeye ve burayı eylemleri için bir üsse dönüştürmeye çalıştığına dair uyarıda bulundu.
Ulusal Güvenlik Konseyi’nde birçok ülkeye yönelik yaptırımlara ilişkin dosyaların gözden geçirilmesi ve bu yaptırımların etkinliği hakkında tartışmalar yapılıyor. Bu, ABD yönetiminin, İran’ın Nükleer Anlaşma’nın yeniden canlandırılması karşılığında yaptırımların kaldırılmasına yönelik taleplerini incelediği bir döneme denk geliyor.
ABD yönetimi, Trump yönetiminin 2017 yılında kapattığı ABD Dışişleri Bakanlığı Yaptırım Koordinasyon Ofisi’nin, yaptırım politikalarını çeşitli federal kurumlar ile daha iyi koordine etmek ve uygulamak amacıyla tekrar açıldığını duyurdu.
ABD yaptırım silahını, diğer ülkeleri politikalarını değiştirmeye zorlamak veya Washington’un kabul edilemez bulduğu adımlar karşısında rahatsızlığını ifade etmek için bir araç olarak kullanıyor. Washington Amerikan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Profesör Jordan Tama yaptırım politikasının, peş peşe gelen ABD yönetimlerinin yabancı hükümetlerin davranışlarına ilişkin endişelerini gidermek için büyük ölçüde varsayılan yönetim şekli haline dönüştüğünü söylüyor. Tama “Genelde politika yapıcılar için yaptırımlar, diplomasiye gerek duymadan, net maliyetleri olan askerî harekât gibi diğer alternatiflerden daha çekici geliyor. Yaptırımları cazip kılan şey bu” dedi.
ABD Maliye Bakanlığı bünyesindeki Yabancı Varlıklar Kontrol Dairesi (OFAC) yaptırımlar ile ilgili 30 farklı program yönetiyor. Bu programlardan bazıları belli ülkeleri hedef alırken diğerleri suçlulara, terör ağlarına ya da insan hakları ihlallerine karşı kullanılıyor.
ABD’nin Küba, Kuzey Kore, İran, Suriye ve Rusya’nın 2014 yılında ilhak ettiği Ukrayna’daki Kırım’a uyguladığı seyahat ve ticaret ambargoları gibi kapsamlı yaptırımları en ağır yaptırımlar arasında yer alıyor. Bu yaptırımlar, ülkelerin ekonomilerine büyük zararlar verebiliyor ve sözde yardımcı olmayı amaçlasa da genelde ilgili ülke vatandaşlarının aleyhine oluyor. Rusya, Çin ve Venezuela da dahil olmak üzere diğer ülkeler de açık ticaret ambargosunun altında kalan büyük yaptırımlara tabi tutuluyor.
Aynı zamanda ABD Müslüman Uygurlar’ı gözaltına alan Çin hükümeti yetkilileri ya da yozlaşmış oligarşilerin lehine kara para aklamakla suçlanan Rus bankaları gibi bazı olaylara karışan kişi ve kuruluşlara yönelik “hedefleyici” yaptırımlar da uyguluyor.
OFAC “Özel Olarak Belirlenmiş Vatandaşlar” adlı listedeki kişileri yaptırımlara tabi tutuyor. 1500 sayfadan oluşan liste, ABD vatandaşlarının ticari ilişkilerde bulunması yasaklanan binlerce kişinin ve şirketin adını içeriyor.
Yaptırım silahının daha fazla kullanılmasını destekleyenler, İran’ın yıllarca süren ekonomik yaptırımların ardından Obama yönetimi sırasında müzakere masasına oturmak zorunda kaldığına işaret ederek, bu yaptırımların büyük kazanımlar elde etmede etkili olduğunu söylüyor. Karşı çıkanlar ise yaptırımların hedeflere ulaşma konusunda başarısız olduğunu belirterek, 60 yıldır ekonomik ambargo altında olan Küba’yı ve kapsamlı yaptırımlar sistemi karşısında gerilemeyen Kuzey Kore nükleer silah programını örnek gösteriyor.
Uzmanlar, yaptırımların müttefikler ve ortaklarla eşgüdümlü olarak uygulandığında daha etkili olduğunu söylüyor. Ayrıca Biden’ın çok taraflılığa olan eğiliminin, uygulayacağı yaptırımların Donald Trump’ın yıllarca uyguladığı yaptırımlardan daha etkili olacağına dikkat çekiyor. ABD tarafından yürütülen bazı yaptırım programlarının hedef alınan ülkelerdeki masum siviller üzerinde ağır ekonomik etkilerinin olduğunu ve genelde istenen sonuçlara ulaşılamadığını savunanların sayısı gittikçe artıyor. Ayrıca yaptırımların, başka ülkeleri dolar kullanmaktan ve ABD kurumları ile ticaret yapmaktan uzaklaştırma etkisi de olabilir.

 


Sadr, Irak’ta iki ilde askeri kanadını dondurdu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Sadr, Irak’ta iki ilde askeri kanadını dondurdu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Irak’ta Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, Salı günü yaptığı açıklamada, hareketin askeri kanadı olarak bilinen “Seraya es-Selam”ın Basra ve Vasıt (Kût) vilayetlerinde faaliyetlerinin dondurulmasına karar verdiğini duyurdu. Açıklama, hareket mensuplarının bir kamu görevlisini darp ettiği görüntülerin sosyal medyada yayılmasının ardından geldi.

Irak makamları zaman zaman, belediye mevzuatına aykırı biçimde inşa edilen yapıları yıkım kararıyla kaldırıyor. Yerel halk arasında “tecevüz” olarak bilinen bu kaçak yapılar sorunu, çoğu zaman siyasi ve toplumsal gerilimlere neden oluyor.

Son olarak, sosyal medyada paylaşılan videoda Sadr Hareketi’ne bağlı kişiler olduğu belirtilen bir grup, Basra’nın merkezinde kaçak yapıların yıkımından sorumlu Makal Belediyesi Müdürü Esir el-Ubeydi’yi darbediyor. Görüntülerde, Ubeydi’nin, hareket mensuplarına ait olduğu öne sürülen kaçak bir evi yıktığı için hedef alındığı belirtiliyor. Video ülkede geniş yankı uyandırdı ve tepkiye yol açtı.

Basra’daki kaynaklara göre, yıkılan ev Sadr Hareketi’ne bağlı din adamı Şeyh Kusay el-Esedi’ye ait. El-Esedi’nin dinî eğitim gören, cuma imamı ve Seraya es-Selam’da görevli bir isim olduğu aktarılıyor. Ev, kentin en değerli bölgelerinden birinde izinsiz olarak kullanılıyordu.

Sadr’a yakınlığıyla bilinen ve X platformunda açıklama yapan “Salih Muhammed el-Iraki” isimli hesap, Seraya es-Selam’ın Basra ve Vasıt’ta altı ay süreyle “dondurulması ve tüm merkezlerin kapatılması” talimatını duyurdu. Açıklamada, kararın, “Seraya es-Selam’ın adını kirleten ihlallerin ve hakaretlerin önüne geçmek amacıyla” alındığı belirtildi.

Iraki mesajında, söz konusu davranışların “harekete karşı dış çevreler tarafından kasıtlı olarak yapılmış olabileceğini” öne sürerek “Seraya es-Selam’ın itibarı benim için varlıklarından daha önemlidir” ifadelerini kullandı.

Seraya es-Selam mensupları, 2014’ten bu yana özellikle Samarra kentinde yoğun şekilde konuşlanmış durumda. Kentte, 2006’da El Kaide tarafından bombalanan İmam Ali el-Hadi ve İmam Hasan el-Askeri türbeleri bulunuyor ve saldırının ardından bölgede mezhepsel çatışmalar patlak vermişti.

Örgütün ayrıca Bağdat ve Şii nüfusun çoğunlukta olduğu orta ve güney vilayetlerinde yaygın merkezleri bulunuyor. Hareket mensupları geçmişte de sosyal medyada Sadr’a yönelik sert eleştiriler yapan kişilere saldırmakla gündeme gelmişti.

sdvfg
Irak'ın güneyindeki Basra kentinde bulunan Şatt el-Arab sahil şeridinin önünden araçlar geçiyor (AFP)

Sadr hareketi, son hükümette ve parlamentoda temsil gücünü kaybetmiş olsa da, Seraya es-Selam ve hareket tabanı pek çok bölgede hâlâ ciddi nüfuza sahip.

Basra Valisi Esad el-İydani, saldırı sonrasında Sadr ile iletişime geçtiğini açıklayarak, “Sadr bu ihlali reddetti ve sorumluların cezalandırılacağını söyledi” dedi.

‘Mutsuz bir durumdayım’

Saldırıya uğrayan belediye yetkilisi Esir el-Ubeydi, yaşananları “mutsuz ve trajik bir durum” olarak tanımladı. Basra valisine gönderdiği ses kaydında, “Bu muameleyi hak edecek ne yaptığımı bilmiyorum” ifadelerini kullanarak korunma talep etti.

Ubeydi, görevini güvenlik güçleri ve yıkım ekipleri eşliğinde yürüttüğünü belirterek, evinin iki gündür akrabaları tarafından korunmak zorunda kaldığını anlattı. Yaptığı açıklamada, “Dört gündür uyuyamıyorum. Şikâyet için karakola gittiğimde bile hareket mensupları benden önce oradaydı” dedi.

Basra’da kaçak yapıların sayısına ilişkin net veri bulunmasa da, kentte nüfus artışı ve çarpık kentleşme nedeniyle sorun giderek büyüyor. Yerel yönetim son dönemde çok sayıda kaçak yapıyı yıktı ancak bu operasyonlar çoğu zaman bölgede gerginliklere yol açıyor.


Gazze’de hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk 17 Filistinli hayatını kaybetti

32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
TT

Gazze’de hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk 17 Filistinli hayatını kaybetti

32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, bölgede etkili olan şiddetli yağışların başlamasından bu yana 17’den fazla binanın tamamen çöktüğünü açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Filistin Safa Haber Ajansı’ndan aktardığına göre Basal, hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk olmak üzere 17 kişinin aşırı soğuktan hayatını kaybettiğini, diğer can kayıplarının ise bina çökmeleri sonucu meydana geldiğini belirtti.

erf
Gazze şehrinde yağmurlu bir günün ardından su basmış bir çadırda ağlayan yerinden edilmiş Filistinli kadın (Reuters)

Basal, 90’dan fazla konut binasında tehlikeli düzeyde kısmi çökmeler yaşandığını, bunun da binlerce kişinin hayatı için doğrudan tehdit oluşturduğunu söyledi. Basal ayrıca, Gazze Şeridi’ndeki barınma merkezlerinin yaklaşık yüzde 90’ının, sel suları ve yağmur nedeniyle tamamen sular altında kaldığını ifade etti.

Tüm bölgelerde vatandaşlara ait çadırların zarar gördüğünü ve su bastığını kaydeden Basal, bunun binlerce ailenin geçici barınaklarını kaybetmesine yol açtığını; giysi, yatak, döşek ve battaniyelerin zarar görerek halkın insani sıkıntılarını daha da artırdığını vurguladı.

sd
Gazze şehrindeki sahilde kurulan geçici mülteci kampında, annesi çamaşır yıkarken, bir Filistinli çocuk annesinin yanında duruyor. (AP)

Basal, alçak basınç sistemlerinin başlamasından bu yana sivil savunma ekiplerinin vatandaşlardan 5 binden fazla yardım ve imdat çağrısı aldığını aktardı.

sdv
Yoğun yağışlar nedeniyle Gazze'nin merkezindeki ez-Zevayide mahallesinde kısmen suya batmış bir araba (AP)

Uluslararası topluma bir kez daha acil çağrıda bulunan Basal, vatandaşlara yardım ulaştırılması ve acil insani ihtiyaçların karşılanması için derhal harekete geçilmesi gerektiğini söyledi. Çadırların yetersiz kaldığını belirten Basal, ilgili kurum ve uluslararası kuruluşlardan çadır gönderilmemesini talep ederek, derhal ve acil şekilde yeniden imar sürecinin başlatılması, insan onurunu koruyan ve hayatı güvence altına alan kalıcı ve güvenli konutların sağlanması çağrısında bulundu.


Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
TT

Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)

İsrail medyasında, Binyamin Netanyahu hükümetinin Gazze Şeridi’ndeki uygulamaları nedeniyle Mısır ile İsrail arasındaki gerilimin son dönemde arttığına dair haberler yer alırken, Mısırlı üst düzey bir yetkili Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Mısır makamları İsrail’in Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nı ihlal eden uygulamalarını tespit etti, bunlara ilişkin bir dosya hazırladı ve Washington’ı bilgilendirdi” dedi.

Mısır’da görev yapmış bazı eski askeri yetkililere göre ise Kahire, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki adımlarını, üzerinde uzlaşılan Trump planından kaçınma girişimi ve sarı hat olarak bilinen bölgede kalıcı bir İsrail askeri varlığı tesis etme çabası olarak değerlendiriyor. Bu durumun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit ettiği ifade ediliyor.

Sarı hat, 10 Ekim’de Şarm eş-Şeyh’te ABD Başkanı Donald Trump’ın katılımıyla imzalanan ve Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan barış planı kapsamında, Gazze Şeridi’ni iki bölüme ayıran bir ayrım hattı olarak tanımlanıyor. Buna göre hat, Filistinlilerin kontrolündeki batı bölgesindeki toprakların yüzde 47’sini, İsrail’in kontrolü altındaki Gazze’nin yüzde 53’ünden ayırıyor. Gazze’deki Filistinlilerin neredeyse tamamının, bu hattın batısındaki bölgeye göç etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

xsdf
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında Gazze barış planını görüşmek üzere bu ayın sonlarında bir zirve yapılması bekleniyor. (AFP)

İsrail Kanal 14 televizyonunun yayımladığı bir raporda, İsrail ordusunun sarı hat olarak bilinen bölgede faaliyet yürüttüğü ve Gazze Şeridi’nin coğrafi yapısını değiştirdiği öne sürüldü. Kanalın aktardığına göre Kahire, bu durumu ‘bölgesel çıkarlarına yönelik doğrudan bir tehdit’ olarak değerlendiriyor. Raporda, söz konusu faaliyetlerin Mısır’ı öfkelendirdiği ve Kahire’nin, Gazze Şeridi’ni ikiye bölmeye, bölgenin demografik ve coğrafi yapısını değiştirmeye çalıştığı gerekçesiyle İsrail’i ABD’ye şikâyet ettiği belirtildi.

Rapora göre Kahire, özellikle İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in sarı hata ilişkin açıklamalarının ardından Gazze’de yaşananları büyük bir endişeyle izliyor. Zamir’in bu hattı yeni bir savunma ve saldırı hattı olarak nitelemesine dikkat çekilirken, İsrail ordusunun kontrolü altında bulunan bölgede tünel altyapısını tahrip etme ve evleri yıkma gibi faaliyetlerinin, Kahire’de Gazze’de uzun vadeli bir askeri varlık tesis edilmesine yönelik hazırlık olarak yorumlandığı ifade edildi. Bu durumun, Mısır’ı Washington nezdinde acil diplomatik girişimlerde bulunmaya sevk ettiği kaydedildi.

Mısır Askerî İstihbaratı eski Başkan Yardımcısı ve İstihbarat Dairesi eski Başkanı Korgeneral Ahmed Kâmil ise Mısır’ın İsrail’in üzerinde uzlaşılan barış planından kaçınma girişimlerine karşı büyük bir öfke duyduğunu belirtti. Kâmil, İsrail’in sarı hattaki hamlelerinin Gazze’de ve Mısır sınırına yakın bölgelerde kalıcı bir askeri varlık oluşturma niyetine işaret ettiğini, bunun da Mısır’ın ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.

uı
Kaynaklar, Mısır'ın Sisi ve Netanyahu arasında bir zirve düzenlenmesi için şartlar belirlediğini bildiriyor. (İsrail medyası)

Kâmil, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun ulusal güvenliği ilgilendiren bir dizi temel konuda açık, net ve değişmez olduğunu söyledi. Kâmil, bu tutumun, barışın Mısır dış politikasının temel ve stratejik hedefi olması, Kahire’nin İsrail tarafıyla imzalanan anlaşmalara bağlılığı ve İsrail’in iki taraf arasında imzalanan anlaşmalara saygı göstermesi gerekliliğine dayandığını ifade etti.

Kâmil, Mısır’ın İsrail ile gerilimin düşürülmesine yönelik şartlarının, Gazze anlaşmasının ABD Başkanı Donald Trump’ın girişimi doğrultusunda tüm aşamalarıyla uygulanmasını kapsadığını belirtti. Buna göre, herhangi bir engelleme ya da geçersiz gerekçeler olmaksızın ikinci aşamaya derhal geçilmesi, kalıcı ateşkesin tesis edilmesi ve barış sürecine geçilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca İsrail’in anlaşmayı eksiksiz uygulaması, mutabık kalınan miktarlarda insani yardımların girişine izin vermesi ve Refah Sınır Kapısı’nın iki yönde açılması şartlarını sıraladı.

Kâmil’e göre diğer şartlar arasında, Mısır’ın Gazze Şeridi sakinlerinin zorla ya da gönüllü göçe zorlanmasını kesin olarak reddetmesi, İsrail’in Batı Şeria’da yerleşim kurulmasına ve bölgenin İsrail’e ilhakına yönelik adımlarına karşı çıkılması, İsrail ordusunun Philadelphia Koridoru da dahil olmak üzere Gazze Şeridi’nin tamamından çekilmesi ve 7 Ekim 2023 sınırlarına dönülmesi yer alıyor. Kâmil, mevcut İsrail varlığının, anlaşmanın aşamalarının uygulanmasına bağlı geçici bir durum olduğunu, sarı hat da dahil olmak üzere tüm hatların fiili ve hukuki geçerliliği olmayan, varsayımsal çizgiler olduğunu ifade etti.

Dördüncü şartın ise Netanyahu ve hükümetinin, Arap Barış Girişimi kapsamında yer alan açık Arap taleplerine ne ölçüde yanıt verdiğiyle ilgili olduğunu belirten Kâmil, bunun; işgal altındaki Arap topraklarından çekilme, iki devletli çözüme onay verilmesi ve Filistinlilerin Gazze ya da Batı Şeria’dan zorla yerinden edilmesinin reddedilmesi gibi başlıkları içerdiğini söyledi. Ayrıca İsrail’in iyi komşuluk ve saldırmazlık yönünde iyi niyet göstermesi, nükleer silah tehdidinden arındırılmış bir bölge oluşturulmasına ilişkin uluslararası taleplerle uyumlu adımlar atması ve bu alandaki uluslararası anlaşmalara katılması gerektiğini vurguladı.

d
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarını, ateşkes anlaşması kapsamında İsrail güçlerinin geri çekildiği ‘sarı hat’ içindeki bir bölgeye götürüyor. (Arşiv – Reuters)

Mısır’ın, ABD ve İsrail’in Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında bir görüşme düzenleme girişimlerine, İsrail’in barış ve bölgesel istikrara dair açık ve uygulanabilir bir girişimde bulunmadan yanıt vermeyeceği değerlendiriliyor.

İsrail medyasının aktardığına göre ABD, Sisi, Netanyahu ve Trump’ın katılımıyla Washington’da üçlü bir zirve düzenlemeyi denedi. Ancak bu girişim, Mısır’ın şartları nedeniyle İsrail açısından ‘kabul edilemez’ bulundu. Aynı raporlarda, Kahire’nin, Trump’ın bu ay sonunda Florida’da Netanyahu ile yapacağı görüşmede İsrail’e yönelik baskı yaparak Gazze’deki adımlarını sınırlaması yönünde rol oynayacağını beklediği kaydedildi.

Mısırlı strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına büyük önem atfedildiğini ve Trump’ın, adını taşıyan Gazze Barış Planı’nın uygulanması konusunda Netanyahu üzerinde kesinlikle baskı kuracağını söyledi.

Ferec, Mısır’ın pozisyonunun, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına bağlı olarak değerlendirileceğini, ancak aynı zamanda İsrail’in sarı hat ya da Gazze’nin herhangi bir bölgesinde kalıcı askeri varlık tesis etmesini asla kabul etmeyeceğinin açık ve net olduğunu vurguladı. Ferec’e göre Mısır, Netanyahu hükümetinin tüm hareketlerinin, İsrail ordusunun Gazze’nin tamamından çekilmesini öngören barış planını engellemeye yönelik girişimler olduğunun farkında.