Türkiye’nin politikasındaki değişimin boyutları ve potansiyel beklentileri

Türkiye ile Mısır heyetleri arasında Kahire'de yapılan görüşmeden bir kare
Türkiye ile Mısır heyetleri arasında Kahire'de yapılan görüşmeden bir kare
TT

Türkiye’nin politikasındaki değişimin boyutları ve potansiyel beklentileri

Türkiye ile Mısır heyetleri arasında Kahire'de yapılan görüşmeden bir kare
Türkiye ile Mısır heyetleri arasında Kahire'de yapılan görüşmeden bir kare

Türk dış politikasında ‘Mısır’dan doğuya doğru ilerleme, Avrupa ile bozulan ilişkileri onarmaya çalışmak için Batı’ya doğru yönelme ve aynı zamanda Demokrat Başkan Joe Biden yönetimi altındaki ABD’nin tavrının sertliğini kırma arayışına uzanan’ son değişimler, Ankara’nın çoklu, eşzamanlı ve düzenli rotasyonlarının nedenleri hakkında sorulara neden oluyor.
Durum şu ki Ankara, sözde ‘Arap Baharı’ olaylarından sonra Ortadoğu politikalarının yol açtığı anlaşmazlıkları aşmaya çalışıyor. Bu politikanın yüzü, ‘komşu ülkelerle sıfır sorun’ teorisinin hakim olduğu 2011 öncesi dönemdeki yumuşak yaklaşımdan ‘Suriye ve Libya’da askeri olarak yerelleşerek ve kuzey Irak’taki askeri varlığı genişleterek, bölge ülkelerinin işlerine doğrudan müdahaleye ve yayılmacılığa’ çevrildi. Bölgedeki büyük güçleri düşmanlaştırmaktan bahsetmeye gerek yok.
2011 yılında yaşanan olayların Türkçe okuması ve Ankara’nın ‘bu olayların yönlendirilmesinin, Büyük Ortadoğu projesi kapsamında ABD ile daha önce yaptığı bir anlaşmaya dayanarak’ kendi elinde olduğuna olan inancı, yarı izolasyona yol açtı.
Türkiye’nin tarihinde daha önce yaşamamış olabileceği bu izolasyon, ‘komşu ülkelerle sıfır sorun’ politikasının ‘sıfır ilişkiler’ veya ‘komşuluğun olmadığı sorunlar’ haline dönüşmesiyle, iktidar partisi tarafından yıllarca ‘değerli izolasyon’ ifadesiyle güzelleştirilmeye çalışıldı. Bununla birlikte eksenlerde ve ittifaklardaki sürekli değişime dayalı taktiksel dış politika ısrarı, diğer bölgesel ve uluslararası faktörlerle birlikte, Türkiye’yi nihayet gerçeklerin farklı olduğunu kabul etmeye itti. Dolayısıyla Ankara, Doğu ve Batı ile ilişkilerde dağılmış kartları aynı anda toplamaya çalışmaya başladı.

Avrupa’ya mesaj
2020 yılı sonlanmadan önce Türkiye’nin dış politikası, yatıştırma yönünde bir değişikliğe ve birçok ülke ile ilişkilerin onarılması çabasına tanık oldu. Türk yetkililer, bölge ülkeleri, Avrupa ve ABD ile ilişkileri geliştirmek, anlaşmazlıkları ve sorunları çözmek istediklerini belirten olumlu açıklamalarda bulundu. Geçetiğimiz Kasım ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, anlaşmazlıkları hızlı bir şekilde çözmek için bölgedeki tüm ülkelerle uzlaşı ve diplomatik kanal kapılarının ardına kadar açılması çağrısında bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kimseye karşı gizli veya açık önyargımız, husumetimiz, karanlık hesabımız yoktur. Tüm samimiyetimizle herkesi istikrar, güvenlik, adalet ve saygı çerçevesinde yeni bir aşama inşa etmek için birlikte çalışmaya çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.
Aralık ayındaki Avrupa zirvesinden sonra Ankara, Erdoğan’ın “Avrupa Türkiye’nin geleceğidir" ifadeleri de dahil, Avrupa ile yeni bir sayfa açma, aralarındaki anlaşmazlık sayfasını kapatma ve gerginliği sona erdirme arzusuyla ilgili bir dizi açıklama yaptı. Ancak Brüksel, bunu ‘sadece sözle değil, sahada eylemler gösterme’ çağrısı yaparak yanıtladı. Ankara’nın, petrol ve doğalgaz arama meselesi ve buradaki faaliyetleri nedeniyle Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile olan gerginliği sona erdirmesini şart koştu. Türkiye bu eylemleri durdurarak cevap vermiş olsa da Avrupalı liderler, hala Ankara’ya karşı temkinli. Bu nedenle liderler, 25 Mart’ta yaptıkları zirvede ‘Türkiye’nin davranışının ve Doğu Akdeniz’deki gerginliği sona erdirme konusundaki kararlılığının boyutunu takip etme’ ve ardından gelecek Haziran ayında yapılması planlanan bir sonraki zirvede durumu yeniden değerlendirme kararı aldı.
Son dört ay boyunca Ankara, Avrupalıları yaklaşımını değiştirme ciddiyetine ikna etmeye çalıştı. Göç ve mülteciler meselesiyle ilgili kazanımlara dair taahhütler aldı ve iki taraf arasında 1995 yılında imzalanan gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi için müzakereler yeniden başlatıldı. Ancak Erdoğan’ın 20 Mart’ta ‘İstanbul Sözleşmesi’ olarak bilinen ‘Kadının Korunması ve Aile İçi Şiddete Karşı Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden çekilme kararı ve Avrupa’nın Türkiye’deki insan hakları durumundan tatmin olmaması gibi yeni endişelere neden olan sorunlar var.

Doğuya dönüş
Öte yandan Joe Biden’in ABD Başkanı olarak seçilmesi, Türkiye’ye ‘dış politikasını değiştirmesi ‘için yeni bir baskı oluşturdu. Öyle ki Demokrat Başkan, Erdoğan’a, politikalarına, demokrasi ve insan hakları meselelerine karşı katı tavırlar benimsedi. Ankara’yı bölgesel çevresindeki sorunlarına ve anlaşmazlıklarına son vermeyi ciddi olarak düşünmeye sevk eden şey de bu oldu. Nitekim, Mısır ile ilişkilerde yeni bir sayfa açılmasıyla ilgili mesajlar yayınlandı. Hem Suudi Arabistan Krallığı hem de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilişkilerdeki çıkmazdan kurtulma girişimleri başlatıldı. Bu durum üç ülkenin (Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn), geçen Ocak ayında Suudi Arabistan’ın ev sahipliğindeki ‘El-Ula zirvesinde’ Katar ile uzlaşmasına yatırım olarak geldi. Türkiye, 2013 yılında ‘Müslüman Kardeşler’ iktidarının devrilmesinden bu yana 8 yıldır ilişkilerinin bozuk olduğu Mısır ile yola çıkmayı seçti. İlişkiler, özellikle de Türkiye’nin Müslüman Kardeşler mensuplarını barındırması ve Mısır’a, cumhurbaşkanına ve hükümetine sözlü saldırılarda bulunmak için kullanılan medya platformlarına ev sahipliği yapmasıyla daha da kötüleşmişti. Bu durum, Doğu Akdeniz bölgesindeki Türk çıkarlarına ciddi zararlar verdi. Türkiye, bu bölgede Batı ve bölgesel bir abluka ve enerji denkleminden dışlanma ile karşı karşıya kaldı, ‘Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na dahil edilmesi reddedildi.

Kanallar açma
Son üç yıldır Mısır ile ilişkilerin önemi konusunda yapılan Türk açıklamalarına rağmen bu açıklamalar, geçen Mart ayına kadar fiili eylem düzeyine yükselmemişti. Mısır ile ilişkileri onarmak için ciddi bir yaklaşımın netleşmesi sonrasında Türkiye, Riyad ve Abu Dabi ile de ilişkileri normalleştirmek için diplomatik kanallar açmaya ve İsrail ile ilişkilerde ivmeyi yeniden tesis etmeye yönelik adımlar atmaya ve temaslara başladı.
Geçtiğimiz Çarşamba ve Perşembe günleri, Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal başkanlığındaki bir Türk diplomatik heyeti, Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Hamdi Sanad Loza ile görüşmek üzere 8 yıl sonra ilk kez Mısır’ın başkenti Kahire’yi ziyaret etti. Ankara’daki kaynaklar, Türk diplomatın hedefinin, Mısır ile ilişkileri normalleştirmek olduğunu belirtti. Öte yandan Kahire, ziyaretin çerçevesini iki ülke arasındaki ilişkilerin ikili düzeyde ve bölgesel bağlamda normalleşmesine katkı sağlayabilecek gerekli adımlar hakkında ‘keşif görüşmeleri’ olarak tanımladı.
Bu adım, Türkiye’den Mısır hakkında bir dizi dostluk açıklaması yapılması sonrasında gelişti. Ayrıca Erdoğan da 12 Mart’ta Türkiye’nin Mısır ile ekonomi, diplomasi ve istihbarat alanlarında iş birliğinin devam ettiği ve bununla ilgili bir sorun olmadığı yönünde açıklamada bulunmuştu. Gidişata göre bu gelişmeler, temasların daha yüksek düzeylere çıkacağına işaret ediyor.
Bu durumu, Türk yetkililerin Türkiye’de faaliyet gösteren Müslüman Kardeşler’e bağlı kanallara Mısır, Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve hükümete sözlü saldırılarını durdurmaları ve Mısır’ın iç işlerine müdahaleden kaçınmaları için talimatlar vermesi izledi. Ayrıca örgütün liderlerine, Mısır’a dokunan radikal açıklamalar yapmamaları konusunda uyarılar yapıldı. Ankara’nın ilişkilerin normalleşmesi için hiçbir ön koşulun bulunmadığını belirtmesiyle birlikte Mısır, ilişkilerin iyileştirilmesini Ankara’nın uluslararası hukuk ilkelerine bağlılığına ve Mısır ile Arap ülkelerinin içişlerine karışmaktan kaçınmasına bağladı.
Bir hatırlatma olarak Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler, Erdoğan’ın müttefiki ve Müslüman Kardeşler örgütü üyesi merhum Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin görevden alınmasından bu yana kötüye gitti. Daha sonra Türkiye’nin Mısır destekli Libya Ulusal Ordusu güçlerine karşı savaşmak için Suriye’den binlerce paralı askeri Libya’ya göndermesinin ardından, Mısır ve Türk orduları arasında askeri bir çatışma alanı haline gelen Libya krizi başta olmak üzere çeşitli sorunların zemininde iki taraf arasındaki gerginlik tırmandı.
Aslında Türkiye tarafından yıllarca süren düşmanlıktan sonra Mısır ile ilişkileri normalleştirmek, Ankara açısından daha geniş bir dönüşümün parçası. İki bölgesel güç arasındaki ilişkilerin normalleşmesi Ortadoğu’da yankı uyandırabilir. İki taraf, olayların gidişatını farklı gerginlik noktalarında etkilemeye çalışırken, Doğu Akdeniz bölgesinde enerji konusundaki tartışmanın da zıt uçlarında duruyorlar.
Mursi’nin devrilmesi ve Akdeniz’deki çatışmaların yanı sıra Kahire ve Ankara arasında yeniden güven tesis edilmesinin büyük ölçüde zor bir süreç olacağını savunan gözlemciler de var. Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, Arap Birliği’nin ‘Suriye, Irak ve Libya’daki Türk askeri müdahalelerini kategorik olarak reddettiğini’ ifade ettiğini belirtti. Diyaloğun sınırlı olduğunu söyleyen Mısırlı Bakan, “Normal diplomatik çerçeve dışında temas yok. Türkiye’den gerçek eylemler ve Mısır’ın hedef ve politikalarıyla uyumlu hedeflerle karşılaşırsak bu zemin, Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek için uygun olacaktır” açıklaması yaptı. Bu arada Ankara, Mısır’la normalleşme adımlarını hızlandırmaya çalışıyor. Öyle ki geçen ay Parlamentolar Arası Dostluk Komitesi’ni yeniden oluşturdu, iki dışişleri bakanı yardımcısının görüşmesinin ‘iki ülkeye iki büyükelçi atanması için bir anlaşma ve iki dışişleri bakanı arasında iletişim düzeyini yükseltmek için yakın bir görüşme’ ile sonuçlanmasını umduğunu dile getirdi.

Körfez’e doğru hareket
Öte yandan Ankara, Mısır ile ilişkileri normalleştirmek için fiili adımlar atmaya başlarken, 2013’ten beri ilişkilerinin gergin olduğu hem Suudi Arabistan hem de BAE’ye karşı dostane açıklamalar yaptı. Bilindiği üzere son dönemde diplomatik kanallar ve yeni bir sayfa açmak için üst düzey temaslara tanık olundu.
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ülkesinin Riyad ile ilişkilerini geliştirmeyi istediğini açıkladı. Daha önce de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Suudi Arabistan’la da ilişkilerimizin düzelmemesi için hiçbir sebep yok bize göre. Onlar olumlu adım atarsa biz de olumlu adım atarız. Aynı şey BAE için de geçerli” açıklamasında bulunmuştu.
Nitekim Çavuşoğlu, geçtiğimiz günlerde Ramazan’ın gelişini kutlamak için BAE’li mevkidaşı Abdullah bin Zayed ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Temas, iki ülke arasındaki ilişkilerde uzun süredir yaşanan soğukluk ve Ankara’nın BAE’nin 15 Temmuz 2016’da Türkiye’deki başarısız darbe girişimini desteklediği yönündeki suçlamalarının ardından gelişti.

Ve İsrail’e mesaj
Türkiye ayrıca, İsrail ile ilişkilerini normale döndürmeye çalışıyor. Geçtiğimiz Aralık ayında Erdoğan, “İsrail ile ilişkilerimizi daha iyi bir noktaya getirmek istiyoruz” dedi. Şubat ayında İsrail, Türkiye konusunda uzman Irit Lillian’ı Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı olarak atadı. Adım, Erdoğan’a ve ilişkileri normalleştirme amaçlı Türk mesaj ve girişimlerine Tel Aviv’den önemli bir yanıt olarak nitelendiriliyor.
Bu hususta Hamas Hareketi liderlerinin Türkiye’deki varlığı ve Türkiye’nin bu harekete verdiği destek, ilişkilerin normalleşmesi önünde bir engel olmaya devam ediyor. Bu durum da İsrail’i Türk girişimleri konusunda sessiz kalmaya itiyor. Ayrıca İsrail, Ankara’nın, İstanbul’daki Hamas Hareketinin askeri kanadını kapatmadan ilişkilerin normalleşmeyeceğini belirtti.
Dahası, Türkiye- İsrail ilişkileri birtakım gerginliklere tanık oldu. Mayıs 2010 sonunda İsrail güvenlik güçlerinin 9 Türk sivil aktivisti öldürdüğü ve varış noktası Gazze olan ‘Mavi Marmara’ gemisi krizinin patlak vermesinin ardından Türkiye, bu eylemi ‘devlet terörü’ olarak nitelendirmiş ve daha sonra büyükelçisini İsrail’den geri çağırmıştı. Ancak Haziran 2016’da iki taraf yeni bir anlaşmaya vardı ve yıl sonuna kadar yeni atanan büyükelçiler hem Ankara hem de Tel Aviv’deki görevlerine başladı.
Ancak Aralık 2017’de ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını açıkladığında gerginlik yeniden tırmandı. Trump’ın kararının ardından tepki olarak patlak veren Filistin protestolarında 52 kişi öldürülmüştü. Bu noktada Türkiye, Tel Aviv’deki büyükelçisini tekrar geri çekti ve İsrail de Ankara’daki büyükelçisini geri çağırdı. O günden bu yana iki ülke, ilişkilerini maslahatgüzar düzeyinde sürdürdü.
Türkiye’nin bir zamanlar, herkesin düşman olarak gördüğü İsrail’le iyi ilişkiler içinde olan tek İslam ülkesi olduğunu belirtmekte fayda var. Ancak İsrail’in Arap bölgesindeki diğer ülkelerle ilişkilerini normalleştirmesi ile Türkiye ile ilişkilerin çekiciliği azaldı.

Dönüşümün nedenleri
Türkiye’nin dış politikasını değiştirmeye ve bölge ülkeleriyle sakinleşmeye yönelik ‘sürpriz’ hamlesinin nedenleri sorusunda dönersek analistler, bu değişimin pek çok nedeni olduğunu belirtiyor. Analistlere göre bu nedenlerin başında ‘Biden’in ABD’de iktidara gelmesi, Erdoğan’a ve politikalarına karşı sert bir yaklaşım benimsemesiyle Ankara üzerinde oluşan baskı’ yer alıyor. Türkiye’nin 2018’den bu yana çözüm bulamadığı, yabancı yatırımcıların kaçışıyla yaşadığı ağır ekonomik kriz de bu nedenlerden biri. Bir de tabi ki Erdoğan’ın, 2023 yazında yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinden önceki son üç yılda ciddi şekilde sarsılan popülaritesini kurtarma arayışı var. Türk siyasi arenasının göstergeleri, seçimlerin Erdoğan ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) için hiç de kolay olmayacağını doğruluyor.
Bu bağlamda bazı analistler, Türk dış politikasında ve söylem dilindeki değişimin ve Erdoğan’ın katı söyleminden uzaklaşmasının, ‘neo-Osmanlıcılık’ olarak tanıkladıkları politikasının eski stratejik hedeflerine dokunmadan bir manevra ve üslup değişikliği olabileceğine inanıyor.
Eski Türk diplomat Sinan Ülgen’e göre ‘dış politikanın başarısını değerlendirmenin tek yolu, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını daha iyi korumasına ve daha sürdürülebilir ekonomik büyüme sağlamasına yardımcı olup olmadığı konusudur ve bu iki kritere göre çok fazla başarı elde edilememiştir’. Ancak siyasi analist Atilla Yeşilada, Erdoğan’ın bu yıl popülaritesini geri kazanmak için bir şeyler yapmaya ihtiyacı olduğunu belirtti. Yeşilada, “Toplumsal huzursuzluk, erken seçimler veya Erdoğan başında bulunduğu AK Parti’deki bölünmeler, bunların hepsi doğrulanabilir olasılıklardır” ifadelerini kullandı.

 


Kolombiya, çocuk istismarıyla suçlanan Yahudi tarikatının mensuplarını ABD'ye teslim etti

Yetkililer tarafından yayımlanan fotoğraflarda, Lev Tahor tarikatına mensup kişilerin havaalanı güvenlik noktalarından geçerken uzun siyah ceketler giydiği görülüyor (AFP)
Yetkililer tarafından yayımlanan fotoğraflarda, Lev Tahor tarikatına mensup kişilerin havaalanı güvenlik noktalarından geçerken uzun siyah ceketler giydiği görülüyor (AFP)
TT

Kolombiya, çocuk istismarıyla suçlanan Yahudi tarikatının mensuplarını ABD'ye teslim etti

Yetkililer tarafından yayımlanan fotoğraflarda, Lev Tahor tarikatına mensup kişilerin havaalanı güvenlik noktalarından geçerken uzun siyah ceketler giydiği görülüyor (AFP)
Yetkililer tarafından yayımlanan fotoğraflarda, Lev Tahor tarikatına mensup kişilerin havaalanı güvenlik noktalarından geçerken uzun siyah ceketler giydiği görülüyor (AFP)

Kolombiya, çocuklara cinsel istismarda bulundukları iddiasıyla soruşturma altında olan ultra-Ortodoks Yahudi Lev Tahor tarikatına bağlı dokuz kişinin ABD'ye sınır dışı edildiğini duyurdu.

Ulusal Göçmenlik Ajansı'nın bu duyurusu, Kolombiya yetkililerinin Lev Tahor'dan 17 çocuğu kurtardığı baskınından bir hafta sonra geldi. Çocuklar, yetişkinlerle aynı uçakta New York'a gitmek üzere Amerika Birleşik Devletleri'ne gönderildi. Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre Kolombiya Göçmenlik yaptığı açıklamada, çocukların sınır dışı edilmeyeceğini, bunun yerine ABD Çocuk Koruma Hizmetleri'nin bakımına verileceğini söyledi.

Yetkililer tarafından yayınlanan görüntülerde, Medellín havaalanındaki güvenlik kontrol noktalarından geçerken uzun siyah ceketler giyen tarikat üyeleri görülüyor. Lev Tahor tarikatı 1980'lerde kuruldu ve bazı üyeleri 2013 yılında Guatemala'ya yerleşti. Tarikatın Guatemala, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve diğer ülkelerden yaklaşık 50 aileden oluştuğu tahmin ediliyor.

Tarikat, Meksika ve Kanada'daki yetkililerle de sorunlar yaşadı. Interpol, tarikatın bazı liderlerinin tutuklanması için kırmızı bülten çıkardı.

Aralık 2024'te Guatemala yetkilileri, Lev Tahor tarafından işletilen bir çiftlikten 160 çocuğu istismara maruz kaldıkları gerekçesi ile kurtardı. O dönemde Başsavcı Dimas Jiménez düzenlediği basın toplantısında, baskının "zorla gebelik, çocuklara yönelik istismar ve tecavüz" şüphesiyle gerçekleştirildiğini belirtmişti.


Trump, 1,6 milyar dolar dolandırıcılıkta parmağı olan yöneticiyi affetti

ABD Başkanı Donald Trump, binlerce yatırımcıyı dolandırmaktan 7 yıl hapis cezasına çarptırılan David Gentile'ın hapis cezasını hafifletti (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, binlerce yatırımcıyı dolandırmaktan 7 yıl hapis cezasına çarptırılan David Gentile'ın hapis cezasını hafifletti (AP)
TT

Trump, 1,6 milyar dolar dolandırıcılıkta parmağı olan yöneticiyi affetti

ABD Başkanı Donald Trump, binlerce yatırımcıyı dolandırmaktan 7 yıl hapis cezasına çarptırılan David Gentile'ın hapis cezasını hafifletti (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, binlerce yatırımcıyı dolandırmaktan 7 yıl hapis cezasına çarptırılan David Gentile'ın hapis cezasını hafifletti (AP)

ABD Başkanı Donald Trump, 1,6 milyar dolarlık dolandırıcılıkla binlerce yatırımcıyı aldatmaktan hüküm giyen özel sermaye yöneticisi David Gentile'ın hapis cezasını kısmen kaldırdı.

The New York Times'a göre, GPB Capital Holdings'in eski CEO'su ve kurucu ortağı, çarşamba günü hapisten çıktığında 7 yıllık cezasının iki haftasından azını çekmişti.

59 yaşındaki Gentile ve diğer sanık Jeffry Schneider, Ağustos 2024'te menkul kıymetler ve elektronik dolandırıcılık suçlarından hüküm giymiş ve bu yıl mayısta cezalarını almışlardı. Anlaşılan o ki, Trump 6 yıl hapis cezasına çarptırılan Schneider'ı affetmedi.

Trump'ın "af çarı" Alice Marie Johnson, Şükran Günü'nde sosyal medyada yaptığı paylaşımda Gentile'ın evine, çocuklarının yanına döndüğünü görmekten "çok memnun" olduğunu söyledi.

Savcılar, mahkeme dosyalarında Gentile ve Schneider'ın yatırımcı fonlarını kullanarak otomotiv ve perakende sektörlerindeki şirketlerin hisselerini satın aldığını belirtti. Bu varlıkların getirilerinden yatırımcılara düzenli yıllık ödemeler yapıldı.

Eski Başkan Joe Biden yönetiminin Adalet Bakanlığı, geçen yıl GPB'nin mevcut faaliyetlerinden elde ettiği fonları kullanmak yerine yatırımcılara ödeme yapmak için yatırımcı fonlarını kullanmasının bir saadet zinciri oluşturduğunu saptamıştı.

Ancak bir Beyaz Saray yetkilisi, savcıların işletmeyi yanlış bir şekilde saadet zinciri diye nitelendirdiğini savunarak, Reuters'a yaptığı açıklamada, iddianın "GPB'nin yatırımcılara ne olacağını açıkça söylemesi nedeniyle ciddi şekilde zayıflatıldığını" söyledi.

Adı açıklanmayan Beyaz Saray yetkilisi Reuters'a, "Duruşmada hükümet, düzmece olduğu iddia edilen beyanları Gentile'a bağlayamadı" dedi.

Kaynak, "Gentile ayrıca hükümetin sahte ifadeler aldığı ve bu ifadeleri düzeltmediği konusunda ciddi endişelerini dile getirdi" diye ekledi.

Cumartesi günü itibarıyla, Gentile'ın ceza indirimi metni henüz Adalet Bakanlığı'nın internet sitesinde yayımlanmamıştı. Ceza indiriminin herhangi bir mali cezayı etkileyip etkilemeyeceğiyse belirsizdi.

Haziranda savcılar, davadaki hakimden Gentile'ın 15,5 milyon dolardan fazla parasına el konmasını talep ederken, Schneider'ın 12 milyon dolardan fazla parasına el konmasını istemişti.

The New York Times'a göre eylülde savcılar hakime yazdıkları mektupta, mahkeme tarafından atanan bir kayyumun 700 milyon dolardan fazla paraya erişimi olduğunu ve bunun muhtemelen yatırımcılara dağıtılacağını belirtmişti.

Associated Press'ten de yararlanılmıştır

Independent Türkçe


Netanyahu’nun af talebi İsrail’de siyasi ve hukuki kriz yarattı

TT

Netanyahu’nun af talebi İsrail’de siyasi ve hukuki kriz yarattı

Netanyahu’nun af talebi İsrail’de siyasi ve hukuki kriz yarattı

İsrail Cumhurbaşkanı İzak Herzog, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun pazar günü sunduğu af talebini “devletin ve İsrail toplumunun çıkarlarını esas alarak” değerlendireceğini açıkladı. Tartışma hem siyaseti hem yargıyı hem de kamuoyunu ikiye bölerken, olası şartlı af senaryoları gündemin merkezine yerleşti. Herzog’un bu ilk açıklaması, ülkede siyasi, hukuki ve toplumsal kutuplaşmanın en yüksek seviyeye ulaştığı bir döneme denk geldi.

Af talebinin kamuoyunda büyük bir kaygı ve tartışma yarattığını belirten Herzog, “Şiddet dili beni etkilemez. Saygılı söylem tartışmayı teşvik eder. İsrail halkını görüşlerini Cumhurbaşkanlığı sitesinden iletmeye davet ediyorum” dedi.

Trump’tan gelen mesaj tartışmayı büyüttü

Yediot Aharonot gazetesinin haberine göre Herzog’un açıklaması, bazı hükümet yetkililerinin yönelttiği örtülü tehditlere yanıt niteliği taşıdı. Çevre Bakanı Idit Silman, af talebinin reddedilmesi halinde ABD Başkanı Donald Trump’ın yargı sistemindeki üst düzey isimlere yaptırım uygulayabileceğini öne sürdü. Trump’ın iki hafta önce Herzog’a gönderdiği bir mektup ile Netanyahu için af istediği de doğrulandı.

Netanyahu, talebini “ulusal çıkar” ve “toplumsal bölünmenin sona ermesi” gerekçesiyle savundu ancak herhangi bir suç itirafında bulunmadı.

Birlik vaadi yeni bölünme yarattı

Netanyahu’nun af talebi, hükümet kanadında destek görse de muhalefet lideri Yair Lapid ve diğer isimler, ancak suçun kabulü ve siyasetten çekilme şartıyla af verilmesi gerektiğini savundu. İsrail basını, Herzog’un da şartlı bir af formülüne sıcak baktığını yazdı.

rtg
Geçtiğimiz Ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve Başbakan Binyamin Netanyahu ABD Başkanı Donald Trump’ı karşıladı (AP)

Kanal 12, Herzog’un “evet ama şartlı” seçeneğini değerlendirdiğini; Netanyahu’dan ya suçlamaları kabul etmesini, ya da siyasi faaliyetlerinde kısıtlama getirilmesini talep edebileceğini aktardı. KAN televizyonu ise Herzog’un, “itiraf anlaşması” seçeneğini yeniden gündeme getirmeyi planladığını bildirdi.

dcfvg
Aralık 2024'te Tel Aviv Adliyesi'nin dışında, Netanyahu'yu temsil eden bir maske takan, hapishane kıyafetleri giyen ve elleri kelepçeli bir muhalif (EPA)

Şarku’l Avsat’ın Kanal 13’ten aktardığı haberlere göre olası şartlar arasında erken seçim çağrısı yapılması, siyasetten geçici çekilme veya tartışmalı yargı reformlarının durdurulması da bulunuyor. Ancak Cumhurbaşkanlığı ve Netanyahu cephesi bu iddiaları reddetti.

Hukuki tartışma büyüyor

Netanyahu’nun dört ayrı dosyada rüşvet, dolandırıcılık ve görevi kötüye kullanma suçlamalarıyla yargılandığı süreçte af talebi, ülkenin hukuk çevrelerinde geniş bir tartışma başlattı.
Baro yetkilisi Guy Şinar, bunun “devam eden bir cezai süreci af yetkisiyle sonlandırma girişimi” olduğunu savundu.

erg
Netanyahu, Yargı Atamaları Komitesi'ni seçmek için Knesset'te yapılan oylamada oyunu kullanıyor - Haziran 2023 (Reuters)

Öte yandan Netanyahu’nun eski avukatlarından Mika Feitman, “Af, suçunu kabul eden kişiye verilir. Kanun bunu söylüyor” diyerek suç itirafı olmadan af verilmesinin mümkün olmadığını ifade etti. Feitman, 1984’teki “300 Numaralı Otobüs” olayında bile affın ancak suç itirafından sonra verildiğini hatırlattı.

Uzmanlar arasında, cumhurbaşkanının af yetkisinin yargı denetimine tabi olup olmayacağı konusunda da derin görüş ayrılıkları bulunuyor.

Sokağa da yansıyan kutuplaşma

Cumhurbaşkanlığı konutu önünde toplanan göstericiler, Herzog’a af talebini reddetmesi çağrısında bulundu. i24News için yapılan ankette halkın yüzde 54’ü affı desteklerken, yüzde 45’i karşı çıktı.

Affın suç itirafı şartına bağlanmasını destekleyenler yüzde 48, karşı çıkanlar yüzde 49 oldu. Netanyahu’nun siyaseti bırakması şartı gündeme geldiğinde ise kamuoyu yine ortadan ikiye bölündü.

Mavi-Beyaz lideri Benny Gantz, “Bu sürecin iyi bir şekilde sonuçlanmasını diliyorum; iç savaşla değil” diyerek tansiyonun yüksekliğine dikkat çekti.