Reformist partiler Reisi’ye karşı Himmeti’yi desteklemek için ittifak kurdular

İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üç aday yarıştan çekildi.

Tahran'daki bir döviz bürosu. (AFP)
Tahran'daki bir döviz bürosu. (AFP)
TT

Reformist partiler Reisi’ye karşı Himmeti’yi desteklemek için ittifak kurdular

Tahran'daki bir döviz bürosu. (AFP)
Tahran'daki bir döviz bürosu. (AFP)

İran cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılan ılımlı aday Abdunnasır Himmeti, seçimlere propaganda yasağı getirilmesi öncesinde anketlere göre yarışı önde götüren muhafazakar çizgideki aday İbrahim Reisi'ye karşı bazı reformist partilerin desteğini aldı. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney de soğuk bir havanın hakim olduğu seçim atmosferinde İranlıları sandıkları boykot etmemeye çağırdı.
64 yaşındaki Himmeti’ye destek veren bazı reformist partilerden isimler son saatlerde fikir birliğine varılmasının, Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi’nin kolayca zafere ulaşacağı düşünülen yolu bloke etmesinin olumlu bir yansıması olmasını ve kazananın kimliğinin belirlenmesine katkıda bulunmasını umut ediyorlar.
Reformist Cephe Genel Kurulu, Himmeti'yi ya da Muhsin Mihralizade’yi aday olarak gösterme konusunda uzlaşamayınca, reformist lider Mehdi Kerrubi'nin kurucusu olduğu Ulusal Güven Partisi ve eski Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin partisi Kargozarani Sazendegi’nin Himmeti’nin seçim yarışındaki şansını artırmak için son dakikada mini bir ittifak kurdular.
Kerrubi, seçimleri boykot ettiğini açıklayan, ‘aşağılama’ ve ‘seçim mühendisliği’ yapıldığı eleştirilerinde bulunan müttefiki Mirhüseyin Musevi'nin aksine sandık başına gitme ve Himmeti'ye oy verme niyetini açıklamıştı.
Yeni ittifak, Mihralizade’nin ikili görüşmeden bir gün sonra Himmeti’nin lehine adaylığını geri çektiğini açıklamasının ardından duyuruldu. Reformist çizgideki eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, eski yardımcısı Mehralizade'nin bu adımından duyduğu memnuniyeti dile getirirken Mihralizade ise reformistlerin desteğini kazanma çabaları hakkında sessiz kaldı.
Hatemi, önceki seçimlerde olduğu gibi belli bir adayın desteklenmesi için açıkça çağrıda bulunmasa da reformistlerin Himmeti’ye verdiği desteği destekleyen bir tutum sergiliyor. Bu arada reformist kanada yakın internet siteleri, Hatemi'nin cumhurbaşkanlığı ve belediye seçimlerine katılmanın önemini vurguladığı bir videolu mesajını yayınladı.
Video kaydında, “Halkın, iktidarı sadece bir akıma devretmeyi hedefleyen planı bozmak için sandık başına gideceğini umuyorum” diyen Hatemi sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu nasıl mümkün olabilir; İslam Cumhuriyeti’nde neler oluyor? Halk, kendileri için ideal bir aday olmasa bile yapılan planları engellemek için seçim sahnesine katılmak zorundadır. İnsanlar, hangi şekilde olursa olsun veya hangi taraftan ya da sorundan kaynaklanırsa kaynaklansın sandıklara yönelik bu planları bozmalı ve gidişatın yönünü değiştirmelidir.”
Böylece Hatemi, Haşimi Rafsancani'nin Himmeti'yi destekleyen partisinin açıkladığı ‘Cumhuriyet Koalisyonu’ başlığı altındaki listesine ve belediye meclisi seçimlerinde reformist listeye yönelik desteğini duyurmuş oldu.
İran devriminin lideri Humeyni’nin torunu ve Hatemi'nin müttefiki olan Hasan Humeyni, bir hafta boyunca İslam Cumhuriyeti nizamının kaybedildiğine dair uyarılarda bulunduktan sonra Hatemi’ye benzer bir tutumla İranlıları ‘doğru olanı seçmeye’ çağırdı.
Humeyni’nin ofisine yakınlığıyla bilinen Cemaran sitesinin haberine göre Hasan Humeyni yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Her ne kadar dar görüşlülük ve yanlış davranışlar, herkesin tarihi mirasımız hakkındaki korkularını artırsa da, ekonomik ve sosyal çalkantıların ana nedeni cumhuriyete yönelik bu derin saygısızlık olsa da halen geleceği korumak, bugünü inşa etmek, sorunları gündeme getirmek olumsuz bir davranışla değil, olumlu bir kararla mümkündür. Bence doğru şekilde oy kullanmak, İslam Cumhuriyeti nizamını korumanın bir yoldur.”
Bu, reformistleri 2013 yılında ‘kötünün iyisi’ olarak bilinen seçimlerde eski Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin adaylığının veto edilmesinin ardından Ruhani'yi desteklemeye yönelten bir formüldü. Reformistler, muhafazakarlara karşı Ruhani'yi desteklemek için birlik oldular.
Muhafazakar kanatta ise cumhurbaşkanı adayları olan Hamaney’in Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi'ndeki temsilcisi olan Celili ve Milletvekili Alı Rıza Zakani, seçimlerden Reisi lehine çekildiklerini açıkladılar. Ayrı ayrı açıklamalar yapan Celili ve Zakani, Reisi’ye destek çağrısında bulundular.
Himmeti bir başka açıklamada, iki adayın çekilmesinin ana rakibi lehine sonuçlandığı sonucunu üstü kapalı olarak reddetti. ‘Cumhurbaşkanının kim olacağının belli olduğuna dair iddialara inanılmaması’  çağrısında bulunan Himmeti, “Herkesin böyle bir adayı desteklediği yalanlarına ve ‘cumhurbaşkanı şu olacak’ diyenlere inanmayın” dedi.
Diğer yandan İran Dini Lideri Ali Hamaney, cumhurbaşkanlığı ve belediye meclisleri düzeyindeki seçimleri ‘ülkenin kaderini belirleyecek bir olay’ olarak niteledi. Hamaney, “Ülkenin ekonomi, kültür, güvenlik ve sağlık alanlarında belli bir dönemdeki kaderi cuma günü İran halkının yaptığı seçime bağlı olacak” ifadesini kullandı.
Hamaney, halkın ekonomik durumla ilgili şikayetlerine katıldığını ancak seçimlerin boykot edilmesine karşı olduğunu, zira ‘sorunların çözümünün sandık başına gitmek olduğunu’ söyledi. Seçimlerin ‘rekabetçi bir ortamda yapılmadığı’ yönündeki söylemlere itiraz eden Hamaney,  “Cumhurbaşkanının farklı siyasi yönelimlere sahip olması, seçimlerin adil olduğunun kanıtıdır” dedi.
İranlılara hitaben, “Sizler seçim yaparak, her alanda ülkenin kaderini belirliyorsunuz. Katılımın temeli ve seçimin türü halkın büyük bir eseridir. Eğer halk seçimlere katılmazsa, İslam Cumhuriyeti'ni elde edemez” diye konuştu.
Bazı tarafları, ‘düşmanların’ sözlerini tekrarlamakla suçlayan Hamaney sözlerini şöyle sürdürdü:
“Düşman, seçimlerin İslam Cumhuriyeti'nin gerektirdiği şekilde yapılmamasını, yani insanları rejimden uzak tutmayı hedefliyor. Önceki deneyimler, halkın onlara istediklerini vermediklerini göstermiştir. İnsanlara düşmanlarının istediklerinin aksine hareket ettiklerini gösterin.”
Seçimlere katılım oranındaki düşüşün ‘düşmanların baskısındaki artışla dengelenebileceği’ konusunda uyaran Hamaney “Eğer katılım düşük olursa düşmanın kibirlenme şansı olur” dedi.
Seçimlerin ‘kelimenin tam anlamıyla rejimin gücünü destekleyeceğini’ söyleyen Hamaney, seçimlerle ilgili ‘safsata’ açıklamalar yapanları ‘halkı hayal kırıklığına uğratarak rejimi zayıflatmak istemekle’ suçladı:
“Seçimler karşı olan dışarıdaki düşmanlar, sistemi zayıflatmaya çalışıyorlar. Halkın seçimlere katılımını zayıflatmanın ülkeyi zayıflatmak olduğunu, ülke zayıfladığında da ülkenin güvenliğini istikrarsızlaştırabileceklerini çok iyi biliyorlar.”
Seçimlerin halkın sahadaki varlığını da gösterdiğini vurgulayan Hamaney bunun ‘rejimin halk tabanı’ anlamına geldiğini, İran'ın siyasi, askeri ve ekonomik araçlara sahip olduğuna işaret ederek halkın ‘eşsiz bir güç aracı’ olduğunu söyledi.
Yarınki seçimlerde halkın katılım oranı, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin ikinci döneminde ülkede patlak veren çok sayıda grev ve protesto gösterisinin ardından yapılan ilk cumhurbaşkanlığı olması nedeniyle rejimin meşruiyetine dair bir sınav olarak görülüyor. İran’da geçtiğimiz yıl kasım ayında yapılan milletvekili seçimlerinde ülke genelinde seçmenlerin yüzde 57’si, başkent Tahran'da ise yüzde 75’i sandık başına gitmedi.
Ruhani hükümeti uzun süre kötü ekonomik durum nedeniyle eski ABD Başkan Donald Trump tarafından İran'ın davranışını değiştirmek amacıyla yeniden uygulanan yaptırımlarını, muhafazakar çizgideki muhaliflerini de 2017 Aralık ayının ortalarında orta sınıf tarafından başlatılan protesto gösterilerinin arkasında olmakla suçladı. Hükümet, protestoların ABD Başkanı’nı nükleer anlaşmadan çekilmeye ittiğini savundu.
Göstericiler, muhafazakar kesimi, reformist akımı, dış politikayı ve bölgesel gündemle ilgili harcamaları kınayan sloganlar attılar.  Sloganların öne çıkanlarından biri “Ne reformist ne muhafazakar, hikaye bitti” oldu.
Ruhani'nin ikinci döneminde reformist hareketle ilişkisi iyi değildi. Ruhani, ikinci döneminin ilk aylardan itibaren reformistleri, önde gelen reformist isimler Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi'nin ev hapsini kaldırma sözünü görmezden geldiği için kızdırdı.  Ruhani’nin Musevi ve Kerrubi’yi hükümetine dahil etmekten geri adım atması ve ABD yaptırımlarının uygulanmasından sonra muhafazakarların çizgisine benzer bir yaklaşım sergilemesi reformistlerin öfkesini daha da artırdı.
Reformcuların, Ruhani hükümetinin başta döviz piyasasını yönetme ve doların fiyatını yükseltme olmak üzere ekonomi politikasına ilişkin bir takım çekinceleri vardı. Ruhani hükümetinin protestoların bastırılmasına ilişkin tutumu, reformist hareketin destekçileri arasında öfkeye yol açtı. Birçok reformist parti, Ruhani’nin vaatlerinin sekteye uğramasının, reformistlerin halk tabanında kan kaybetmesine ve halkın reformistlerden yüz çevirmesine neden olduğunu düşünüyorlar.
Toronto Üniversitesi'nde “Ruhani Metre” adı altında yürütülen çalışmada Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin sekiz yıllık cumhurbaşkanlığı sürecinde ekonomik meseleler, dış ve iç politika, kültürel ve sosyal konularda verdiği 100 sözün ayrıntıları izlendi. Araştırma programına göre Ruhani şimdiye kadar 9 vaadini tam, 8 vaadini ise eksik olarak yerine getirdi. Takibi devam eden 11 vaat daha var. Diğer yandan yerine getirilemeyen 52 vaat ise söz konusu 11 vaadin yerine getirilmesiyle bağlantılıydı. Araştırmaya göre ayrıca Ruhani’nin ilk döneminden kalan ve takibine devam edilmeyen 9 vaadi daha bulunuyor.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.