Reisi: Füze çalışmaları ve bölgesel faaliyetler pazarlık konusu olamaz

İbrahim Reisi, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasından iki gün sonra yaptığı ilk basın toplantısında (EPA)
İbrahim Reisi, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasından iki gün sonra yaptığı ilk basın toplantısında (EPA)
TT

Reisi: Füze çalışmaları ve bölgesel faaliyetler pazarlık konusu olamaz

İbrahim Reisi, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasından iki gün sonra yaptığı ilk basın toplantısında (EPA)
İbrahim Reisi, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasından iki gün sonra yaptığı ilk basın toplantısında (EPA)

İbrahim Reisi, İran Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonraki ilk basın toplantısında, nükleer dosyayla ilgili “sonuç vermeyen” görüşmeler yapmayı reddettiğini belirtti. Füze çalışmaları ve bölgesel faaliyetlerle ilgili kapsamlı bir anlaşmaya varmayı da reddeden Reisi, ABD Başkanı Joe Biden ile doğrudan bir görüşme yapma kapısını da kapattı.
60 yaşındaki İbrahim Reisi, dış politikasını özetleyerek, “Dünyada durumlar değişti. Seçimlere coşkulu bir katılım sağlayan insanlar dünyanın önünde yeni koşullar olduğunu bilmeli. Bize yaptıkları maksimum baskı etkili olmadı ve bunu yeniden gözden geçirmeliler. Politikamız nükleer anlaşma ile başlamaz ve onunla da bitmez” açıklamasında bulundu.
Reisi'nin seçilmesi, Nisan ayından bu yana Viyana'da, İran ile anlaşmanın tarafları ve ABD'nin dolaylı katılımı ile gerçekleştirilen görüşmelerin yapıldığı bir zamana denk geldi. Amerika'nın nükleer anlaşmadan çekilmesinden sonra İran’ın ihlal etmeye başladığı tüm taahhütlerini yerine getirmesi karşılığında, yaptırımların kaldırılmasına izin verecek bir anlaşmayı canlandırmak amacıyla görüşmeler yapılıyor.
Reisi, “Yaptırımların kaldırılması ve gözden geçirilmesi dış politikamızın odak noktası olacak” dedi ve mevcut nükleer müzakere ekibinin görevlerini yerine getirmeye devam edeceğini belirtti. Gazetecilere, dış politika ekibinin, müzakerelerin ayrıntılarını gözden geçirmek için mevcut diplomatik ekiple iletişim kurmaya başladığını ve şu anda raporları incelediklerini ifade etti.
Fransız Haber Ajansı (AFP), Reisi’nin tutumunun, Hamaney’in geçen Nisan’da, Viyana müzakerelerinin başlamasından günler sonra yaptığı açıklamalarla çeliştiğine dikkat çekerek bunun, müzakereleri uzatarak İran’a zarar vereceği hususunda uyarılarda bulundu.
Reisi, nükleer anlaşmanın durumu ile ilgili soruların çoğuna, nükleer anlaşmaya katılan Batılı ülkelere yönelik bir soru ve ardından cevabını vererek yanıt verdi. Bunlardan birinde, “Avrupalılar ve Amerikalılar nükleer anlaşma için ne yaptı? Amerika anlaşmayı ihlal etti, Avrupa ise yükümlülüklerini yerine getirmedi“ dedi. Daha sonra Avrupalılara seslenerek, “Anlaşmaya dönün ve yükümlülüklerinizi yerine getirin. Amerika’nın baskılarına boyun eğmeyin. Yükümlülüklerinize göre hareket edin” çağrısında bulundu.
Yaptırımların kaldırılması halinde ABD Başkanı ile görüşmeye istekli olup olmadığı sorusuyla karşılaşan Reisi, gazeteci daha sorusunu tamamlamadan “hayır” diyerek, füze çalışmaları ve bölgesel faaliyetlerle ilgili kapsamlı bir anlaşmaya yapmak üzere ABD yönetimi ile müzakere masasına oturma kapısını kapattı. Reisi, gazeteciler tekrar soru sormaya yönelmeden önce “Amerikalılar nükleer anlaşmayı ihlal ettiler ve tüm yaptırımları kaldırmakla yükümlüler. Bay Biden neden önceki taahhütlerine uymadı? Benim teklifim bir an önce taahhütlerine uymaları ve yaptırımları kaldırarak güvenilirlik göstermeleridir” dedi. Füze çalışmaları ve bölgesel faaliyetlerin pazarlık konusu olmadığını vurgulayan Reisi, “Önceki anlaşmayı yerine getirmemişlerken nasıl olur da yeni meselelere girmek isterler?” dedi.
25 yıllık bir stratejik işbirliği anlaşmasının imzalanmasının ardından Pekin ile işbirliği umutları hakkında konuşan Reisi, ülkesinin Çin ile arasında “iyi ilişkiler” bulunduğunu ifade etti. İş birliği anlaşmasını etkinleştirmenin hükümetin gündemindeki maddelerden biri olduğuna işaret ederek, iş birliği alanlarını aktif hale getirme sözü verdi.

Ağustos ayında resmen göreve başlaması bekleniyor
Nispeten ılımlı Hasan Ruhani’nin yerine cumhurbaşkanı seçilen İbrahim Reisi’nin Ağustos ayında göreve başlaması bekleniyor. Reisi, Cuma günü yapılan ve toplam seçmen sayısının %48,8’inin katıldığı seçimlerde, seçime katılan seçmenlerin %62’sinin oyuyla cumhurbaşkanı seçildi. Resmi kaynaklara göre bu katılım oranı, İslam Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1979 yılından sonra cumhurbaşkanlığı seçimlerinde görülen en düşük katılım oranı. Başkent Tahran, %26 gibi düşük bir katılım ile bu konuda rekor kaydetti.
Reisi, 1988 yazında binlerce siyasi tutuklunun toplu olarak infaz edilmesindeki rolüne yönelik eleştirilere cevaben yargıdaki sicilini savundu. AFP, dini lider Hamaney’in kararıyla 2019’dan beri yargı başkanlığını yürüten Reisi’nin, yargıda görevi üstlenmesinden itibaren her zaman insan haklarını savunduğunu söylediğini aktardı. Reisi, “Cumhuriyet savcısı, insanların haklarını ve toplumun güvenliğini savunuyorsa onu onurlandırmak ve övmek gerekir. Nerede olursam olayım güvenliği ve refahı savunan bir başsavcı olmaktan gurur duyuyorum” açıklamasında bulundu. Reisi, Humeyni’nin verdiği bir fetvaya göre İran yargısında binlerce siyasi muhalifin infazını denetleyen üst düzey dört yetkilinin yer aldığı, kötü şöhretli “Ölüm komitesi”nin bir üyesiydi.
2016 yazında, Humeyni’nin yardımcısı Hüseyin Ali Muntazari’nin ofisi, Muntazari’nin dört yetkiliyi  “İslam Cumhuriyeti’ndeki en büyük suçu işlemeye” karşı uyardığı, Muntazari ile dört yetkili arasındaki görüşmenin ses kaydını yayınladı.
Seçimler, halkın kötüleşen ekonomik ve sosyal durumdan duyduğu memnuniyetsizliğin ve Mayıs 2018’de Washington’un nükleer anlaşmadan çekilmesinden sonra Tahran’a yeniden uyguladığı ABD yaptırımlarının alevlendirdiği ekonomik krizin gölgesinde gerçekleşti.
Reisi, halka umut verme, yaşam koşullarını iyileştirme ve halkın güvenini yeniden kazanma vaatlerini yineledi ve hükümetinin “bir parti ya da hizip ile bağlantılı olmayacağını” belirtti. “Bazı alanlarda ilerdeyiz. Ancak eksiklikler, kötü yönetim ve ülkemizde sahip olduğumuz şeylere ilgisizlik nedeniyle bazı alanlarda geri kalmış durumdayız” açıklamasında bulundu.
Reisi, basın toplantısının sonunda yurtdışında yaşayan İranlıları, İran’a sermaye aktarmaya ve İran’da yatırıp yapmaya teşvik eden bir çağrı yaptı ve onlara güvenlik sağlama sözü verdi.
Reisi’nin yargı başkanlığı döneminde yargı, çift uyruklu birkaç İranlıya hapis cezası vermiş veya cezalarını uzatmıştı. Bu sebeple Reisi, televizyonda yapılan tartışmalar sırasında muhafazakâr olmayan adaylar Abdunnasır Himmeti ve Muhsin Mihr Alizadeh tarafından eleştirilere uğradı.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.