Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajlar yayınlıyor 1: Hafız Esed, Saddam Hüseyin’den ilk mesajını dikkate aldı ve yanıt vermeden önce Saddam’ı test etti

Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin (AFP)- Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed (AFP)
Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin (AFP)- Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed (AFP)
TT

Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajlar yayınlıyor 1: Hafız Esed, Saddam Hüseyin’den ilk mesajını dikkate aldı ve yanıt vermeden önce Saddam’ı test etti

Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin (AFP)- Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed (AFP)
Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin (AFP)- Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed (AFP)

1990’ların ortalarında, Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin, Devlet Başkanı Hafız Esed ile iki gizli iletişim kanalı başlattı. Ancak Esed bunu, geçmiş deneyimleri ve Saddam’ın niyetleri ile 1979 yılında Suriye ve Irak arasındaki ‘Ortak Ulusal Eylem Sözleşmesi’nin uygulanmasının engellenmesindeki rolü ışığında ‘şüphelerle’ karşılamasında rağmen  diyaloğa devam etmeye karar verdi. Ancak Bağdat ve Şam’daki ‘Baasçı’ rejimler arasındaki mesafeyi sona erdirmek için kamuoyu önünde adımlar atmadan önce Arap ülkeleri ve Irak muhalefetiyle zemin hazırlığında Saddam’ı birkaç teste tabi tuttu. Bu testleri ise ilk kez Şarku’l Avsat ortaya çıkardı.
Bu mektuplar, merhum Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdülhalim Haddam’ın 2005’te Suriye’den ayrılmasından ve o yılın sonunda iltica ettiğini açıklamasından sonra ofisinden Paris’e taşıdığı birçok belgenin bir parçası. Şarku’l Avsat, Irak Büyükelçisi Enver Sabri Abdurrezzak el-Kaysi ile temasa geçti ve belgelerin gerçekliğini doğruladı.
Ağustos 1995’teki ilk mesajlarında Saddam, 1982’de kapatılan iki büyükelçiliği yeniden açmak, üst düzey ve halka açık siyasi toplantılar düzenlemek ve sınırları açmak için Esed’en aceleci davranıyordu. Ancak Haddam’a göre Esed, Arap ulusunun ve iki kardeş ülkenin çıkarlarının gerçekleşmesini sağlamak için Irak Cumhurbaşkanının önerilerine somut bir yanıt vermeden önce Arap istişareleri düzenlemeye karar verdi.
Ağustos 1995’te Irak Büyükelçisi Rafi et-Tikriti, Suriye Büyükelçisi Abdulaziz el-Mısri ile görüşme talebinde bulundu ve aynı gün onunla bir araya geldi. Kendisine başkanı Saddam’dan, Esed’e iletmek için kişisel bir mesaj aldığını bildirdi. Mesaj kapsamında, “İki ülke arasında güven ve yakınlaşma sağlamak amacıyla Suriye’ye yönelik attığımız adımın, çok ciddi bir adım olduğunu ve geçmişin hassasiyetlerinden herhangi bir hassasiyetin tekrarlanmayacağını vurguluyorum. Geçmiş deneyimlerin kendi koşulları vardır. Bunu unutmalı ve bu tehlikeli aşama hususunda gerçek ve ciddi bir açıklıkla ve açık yürekle adım atmalıyız” ifadelerine yer veriliyor.
Ağustos 1995 sonlarında Irak’ın Katar Büyükelçisi Enver Sabri Abdurrezzak el-Kaysi, Arap Tarımsal Kalkınma Teşkilatı Genel Müdürü Yahya Bakur ile temasa geçerek, Saddam’dan bir mesajla ‘ziyaret arzusunu’ Şam’a iletmesini istedi.
Esed, iki mektubu benimle ve Dışişleri Bakanı Faruk eş-Şara ile görüştü ve Irak Büyükelçisinin varlığını gizli bir şekilde kabul etmeye ve benimle temaslarını sınırlamaya karar verdi. Bilgi güvenliği de dahil birçok nedenden dolayı, Irak’ın Ankara’da değil, Katar’daki büyükelçisiyle temasların gerçekleşmesini sağlamak konusunda bir endişe vardı. Bunun nedeni, Irak rejiminin, politikalarında köklü bir değişiklik yapma ve bizimle ciddi ilişkiler kurma konusunda ciddi olduğuna ikna olmamamızdır. Çünkü ilişkiler stoku, Irak muhalefetiyle ilişkilerimizi ve onlar ile Arap rejimi arasındaki Arap ilişkilerimizi sürdürme arzumuzun yanı sıra Suriye ve Arap milletine yönelik olumsuzluklar, zararlar ve büyük zararlarla doludur.
5 Eylül 1995’te, Enver Sabri Abdurrezzak’ı karşıladım. Temmuz 1979’daki iddia edilen komplo da dahil olmak üzere iki ülke arasındaki ilişkilerin gözden geçirildiği ve Bağdat’ın bu ilişkilerin bozulmasındaki rolünün değerlendirildiği dostane bir görüşmeydi. Bana şu bilgiyi verdi; “Irak Cumhurbaşkanından Devlet Başkanı Hafız’a sıcak selamlar. Saddam, Irak’ın Suriye ile normal ilişkiler kurma arzusunun, ABD’nin Irak üzerindeki baskısı ve kuşatmayı sürdürme konusundaki kasıtlı ısrarı nedeniyle olağanüstü bir olay veya bir temel olmadığını teyit ediyor. Aksine bu arzu, Arap ulusal güvenliği ve kaçınılmaz Arap çıkarlarıyla ilgili düşüncelerden kaynaklanmaktadır.”
Büyükelçi, “Cumhurbaşkanı Saddam ve tüm Iraklılar, Devlet Başkanı Hafız’ın ‘Irak’ın topraklarının ve halkının birliğine olan tutkusunu dile getiren ve her türlü dış müdahaleyi reddeden’ açıklamalarını ve sizin İran’daki açıklamalarınızı selamlıyor” dedi.
Saddam’ın, ABD- Siyonist planının açık ve Ürdün’ün de bunun bir parçası olduğunu söylediğini, sadece Irak’a değil, aynı zamanda Suriye’ye ve tüm Arap çıkarlarına zarar vermeyi amaçlayan bir reçete olduğunu da belirttiğini ifade etti. Aktardığına göre planın amacı, Irak’ı zayıflatmak ve bölmek değil, Arap bölgesine siyasi, askeri ve ekonomik olarak saygısızlık etmektir.
Saddam’ın ‘ortamı temizlemek, Arap uzlaşmalarını nesnel temeller üzerinde tutmak, Arapların yüce çıkarlarını dikkate almak ve bölgeyi karmaşıklık ve şantaj döngüsünden uzak tutmanın yanı sıra hepimizi tehdit eden zorluklarla yüzleşmek’ için Irak’ın, istisnasız tüm Arap taraflarıyla diyaloğa girmeyi açık fikirli ve samimi bir niyetle istediğini söylediği de kaydedildi. Aktarılana göre bu nedenle Cumhurbaşkanı, Irak Dışişleri Bakanı Muhammed Said es-Sahaf’ın iki tarafın vizyonlarının belirleneceği ve olayların değerlendirilmesinin yapılacağı geniş bir siyasi diyalog için Şam’ı ziyaret etmesini önerdi ve gizli veya açık bir şekilde hemen gelmeye hazır olduğunu da söyledi.
Büyükelçi, “Cumhurbaşkanı Saddam, içerideki durumun mürtet Hüseyin Kamil’in kaçmasından sonra Ürdün’ün uyandırdığı medya kargaşasından yakından veya uzaktan etkilenmediğini belirtti. Kamil, Irak’taki durumu, resmi ve partizan kurumları yönlendiren kişiydi ve ortaya atılan tüm söylentiler, Ürdün’ün hayal gücünün eseridir. Devlet Başkanı Hafız bunu söylerken, haklı ve doğruydu. Irak’taki yoldaşlarınız beş yıldır dayanıyor” dedi.
Mektubu, Devlet Başkanı Hafız’a sundum. Kendisi ise benimle iki ülke ilişkilerindeki karanlık geçmiş gölgesinde uzun uzun görüştü. Yine de cevabın olumlu ve dostane olması gerektiğini söyleyerek, Irak’ın tavrının ciddiyetini öğrenmek için bir toplantı talep etti.
13 Eylül 1995 tarihinde, Irak Büyükelçisini karşıladım ve kendisine şu mesajı yazdırdım; “Devlet Başkanı Hafız’dan selamlar ve Cumhurbaşkanı Saddam’a selamlar. Devlet Başkanı Hafız, Arap ulusunun tanık olduğu aşamayı ve Irak ve Suriye’nin karşı karşıya olduğu tehditleri belirtmektedir. Arap koşullarının kötüleşmesini, felç ve eksenlere bölünmesini önlemek için iki tarafın gecikmeden engelleri aşmasının ve anlaşmazlıkların üstesinden gelmesinin zorunlu olduğunu vurgulamaktadır. Bu felç, ‘şu veya bu uluslararası tarafı hoşnut kılarak, Arap ulusunun yüksek çıkarlarından tamamen bölünmüş, özel ve iyi bilinen çıkarları garanti altına almak için her eksenin diğeri üzerinde oynamaya çalıştığı’ bir durumdur. Bu nedenle Suriye ve Irak’ın kaderi, Arapların durumunu bir yalan ve bozulmadan kurtarmalarını gerektiriyor. Çünkü Arap dünyasının karşı karşıya olduğu tehlikeler karşısında müthiş bir güç oluşturuyorlar. Bu tehlikelerin en öne çıkanı, daha önce de söylediğimiz gibi, Amerikan-Siyonist stratejisinin önemli bir parçası haline gelen Ürdün rolüdür ve ister Washington, ister Türkiye, ister Siyonist oluşum ile olsun, ortaya koymaya çalıştığı şüpheli girişimlerdir. Oluşan ve aleni şekilde görünen ittifaklar ve bunların sadece Suriye ve Irak için değil, aynı zamanda Arap ulusu için tehlikeleri hakkında söylentiler de var. Bu nedenle kendi içlerinde birleşik ve etkili bir Arap konumu inşa etme ve her geçen gün etkileşime girmeye başlayan zorluklarla yüzleşme yeteneğine sahip iki kardeş ülke olan Irak ve Suriye arasındaki ilişkilerin bu özel zamanda normale dönmesi gerekmektedir, Amerikan- Siyonist kılıfına bürünen su ve askeri projeleriyle Türk tehlikesinin yanı sıra, Arap kimliğini ortadan kaldırmaya çalışan Siyonistlere meydana okunmalıdır.”
Bir görüşme yapılmadan önce Müslüman Kardeşler’in Irak’taki ilişkilerini ve iş birliğini nasıl devam ettireceğine yönelik bakış açısının bilinmesinin faydalı olacağını ve bunun ışığında görüşme düzeyinin belirlenebileceğini söyledim.
Irak Büyükelçisi, mektubu büyük bir memnuniyetle karşıladı. Irak’a dönüşü için oldukça heyecanlı görünüyordu.
19 Eylül’de Irak Büyükelçisi Ankara’da Suriyeli mevkidaşı ile görüştü ve kendisine, Bağdat’taki liderliğin Suriye liderliğinin sorularını memnuniyetle karşıladığını, diyalog ve iş birliğini niteliğini, düzeyini ve kapsamını belirleme işini Suriye liderliğine bıraktığını ve gizlilik derecesini, seviyesini ve tarihini Suriye liderliğinin belirleyeceği Suriye- Irak sınırında bir Suriye görüşmesine hazır olduğunu bildirdi. Büyükelçilik, Irak liderliğinin sponsor, maslahatgüzar veya büyükelçi düzeyinde diplomatik ilişkileri yeniden kurmak istediğini ifade etti.
Bizim açımızdan bir yandan ABD ve Ürdün’ün eylemleri nedeniyle koşullar endişe vericiyken, diğer yandan Irak liderliği ile geçmişteki deneyimler ve yaşadığımız acı, temkinli bir faktör oluşturdu. Aynı şekilde Arap hazırlığı olmadan hızlı bir yakınlaşma, Arap ilişkilerimizde kafa karışıklığına, Irak muhalefetindeki milliyetçi akımla soğukluk durumuna, İslami hareketle ve birlikte hareket ettiğimiz Kürt cephesiyle aramızda şüphelere yol açacaktır.
2 Şubat 1996 tarihinde Enver Sabri ile görüştüm. Bana içeriğinde şu ifadelere yer verilen bir mektup verdi; “Cumhurbaşkanı Saddam’ın, kardeşi Devlet Başkanı Hafız’a ve size selamlarını getirdim. Ürdün rejimi tarafından kabul edilen konfederasyon veya herhangi bir federasyonun kurulmasına yönelik şüpheli çağrıya ve bunu, bölgeyi bölmek ve hakimiyet kurmak için eski Siyonist sömürge projesiyle uyumlu siyaset ve çıkar ipleri üzerinde oynama çerçevesinde servis etmeye çalışmasına ilişkin Başkan Esed ve sizin tutumunuz dolayısıyla teşekkürlerini ve takdirlerini yinelemektedir.
Irak’ın uluslararası kararlara uymadığı bahanesiyle Irak’a yönelik kuşatmanın devam etmesi, bir meydan okumadan daha fazlası haline geldi. Kuveyt meselesinin ve Irak’a uygulanan baskının göz ardı edilmesi, ABD liderliğindeki sözde yeni uluslararası düzen çerçevesinde uluslararası meşruiyeti kullanarak, ABD’nin ‘Arap dünyasını boyun eğme’ taleplerini yerine getirmeleri için tüm Araplara ulaşacak. Arap ulusunun şu anda içerisinde bulunduğu Arap durumu, yalnızca Arap ulusal güvenliğine tehdit oluşturmuyor, aksine birden fazla Arap ülkesinin benimsediği ve uğruna çalıştığı Ortadoğu kavramının önermeleri üzerinden Arap kimliğinin pozisyonlarına ve geleceğine yönelik bir tehdittir. Bu, Arapların parçalanma durumunu da artırmakta ve kalıcı hale getirmektedir. Böylece dış güçlerin, kapsamlı bir siyasi ve ekonomik hegemonya kurmasının önünü açmaktadır. Arap Körfezi (Basra Körfezi) bölgesinde olan tam olarak budur.”
Büyükelçi, “Cumhurbaşkanı Saddam, bu aşamada Arap ulusunun iki kanadı olan Irak ve Suriye’den istenenin, kardeşçe ve ilkeli ilişkilerin geri dönüşü yoluyla Arap tahribatını durdurmak için, anlaşmazlıkların derinliği ne olursa olsun, hızlı şekilde ve çok geç olmadan hareket etmek olduğunu teyit ediyor. Tarihsel sorumluluk, onların çatlağı iyileştirmelerini gerektirmektedir. Özellikle Amerikan- Siyonist planının bir parçası haline gelen bir Arap tarafından yankı ve coşku bulan, son ABD açıklamalarını takip edersek Arap dünyası, parçalanma ve kapsamlı nüfuz tehdidi altındadır. Bununla, barış kazanımlarını koruma bahanesiyle ABD öncülüğünde İsrail, Ürdün ve Türkiye’nin rol oynayacağı askeri bir ittifak kurma fikrini benimsemeye başlayan Ürdün’ü kastedilmektedir. ABD’nin bu dönemde Ürdün’e askeri teçhizat sağlayacağı ilanının yanı sıra Irak ve Suriye’de kastettikleri bu eğilimin pratik bir kanıtıdır.”
Toplantı tutanaklarına göre Büyükelçi, “Son Irak-Suriye görüşmelerinde elde edilen olumlu gelişmelere rağmen Cumhurbaşkanı Saddam, Ürdün’ün şüpheli rolü ve Siyonist oluşumla ittifakın doğası gibi bu aşamada ve Arap ulusunun İsrail ile müzakerelerin başlamasından bu yana yaşadığı hızlandırılmış siyasi dönüşümün koşulları doğrultusunda bölgedeki ittifakların haritasının yeniden çizilmesinde karşılaştığımız zorluklara yanıt verilmediğine inanıyor” diyor.
Büyükelçi sözlerini şöyle sürdürüyor: “Irak, koşullar ve zorluklar ne olursa olsun, Suriye’nin askeri, siyasi ve ekonomik derinliği olarak kalacaktır. Cumhurbaşkanı Saddam, Arap- Siyonist çatışmasıyla ilgili ulusal sabitlere ulaşmak, bölgedeki yeni durumun kazanımları karşısında Arap dayanışmasını siyasi çembere geri döndürmek ve Arap çıkarlarını korumak için Suriye ile ilişkilerin eski dönemine dönmesinin İsrail ile müzakere pozisyonu için bir güç faktörü olacağına inanıyor. Türkiye’nin su kaynaklarının kontrolüne ilişkin politikası, öngörülebilir bir zamanda Irak ve Suriye için gerçek bir tehlike oluşturmaktadır ve Türkiye, bu politikada Suriye- Irak ilişkilerinin mevcut durumundan yararlanmaktadır. Bu meydan okumayla mücadele etmek için, Türk ordusunu modernize etme örtüsü altında sağlanan yardımlarla, tavırları birleştirmek, Türkiye’nin baraj inşa etme çabasına katkıda bulunan bazı Arap taraflara baskı yapmak için hızlı hareket etmek gerekiyor. Kendisine, çoğu Körfez ülkeleri tarafından dört milyar dolardan fazla tahsis edildi. Irak, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin gıda ve ilaç karşılığında petrol ihraç etme önerisini, 586 sayılı kararın 22. paragrafının uygulanması açısından Irak’ın egemenliğini ihlal etmekten belirli bir süre uzaklaşması halinde kabul edecek.
Irak’ın Doha Büyükelçisi’nin ilettiği mesaja göre Cumhurbaşkanı Saddam, Suriye’ye ‘içerisinden geçen petrol boru hattının açılmasını ve bu boru hattının Irak’ın BM önerisinin uygulanması sırasında veya kuşatmanın kaldırılması sonrasında petrol ihraç etmek için güveneceği beş geçitten biri olması amacıyla teknik adımlar atmasını önerdi.

Ortaya çıkan sorunlar ışığında Cumhurbaşkanı Saddam, acilen aşağıdakileri önermektedir:

1.İki kardeş ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edilmesi… Irak bunu duyurmak için inisiyatif alacaktır.

2. İki ülke arasındaki ilişkilerin kurulmasına yönelik önceliklerin belirlenmesi için en üst düzeyde siyasi temasların başlatılması.

3.İki kardeş ülke arasında güvenlik birimi liderleri düzeyinde güvenlik görüşmelerinin başlaması.
4. Sınırların her iki tarafça mutabık kalınan prosedürlere göre açılması.
Mektubu okuduktan sonra Büyükelçiye, Arap ulusu için gerçek bir tehlike oluşturan ve İsrail’in kazanımlarının önünü açan Ürdün projesine ilişkin tutumumuzu anlattım. Irak muhalif tarafları, bir dizi Arap ülkesi ve İran ile temaslarımız da dahil olmak üzere bu projeyi bozmak için attığımız adımları ve prosedürleri de kendisine anlattım. Aynı şekilde bazı Arap ülkeleriyle temas kuracağımızı, böylece birbirimizle olan temaslarımızın Arap durumunu daha fazla karmaşıklaştırmayacağını da belirttim. Büyükelçiye, Saddam’ın mesajını Devlet Başkanı Esed’e ileteceğimi söyledim.
Mektup, Hafız Esed’e sunuldu. Irak liderliğinin önerilerinin Suriye’ye ve politikamıza büyük fayda sağladığı açıktı ve aynı zamanda Irak’ın geri çekilmesi korkusu vardı. Çünkü bu çekilme, iki kayba yol açacaktı; Suriye ile sağlanmadan önce yanımızda duran ve İsrail ile barışı reddeden bir Arap bloğunun kaybı, yaşayacağı büyük aksiliklerle katlanacak olan Irak’ın kaybı…
Diyalog yolunu açık tutacak bir yanıt taslağı hazırlamak, bir yandan ciddi bir anlaşmaya varma olasılığını araştırmak ve diğer yandan da (Kuveyt işgalinden en çok etkilenen iki ülke ve Körfez ülkeleri arasında bu konuya en duyarlı olan) Suudi Arabistan ve Kuveyt başta olmak üzere bir atmosfer oluşturmak için Devlet Başkanı Hafız ile anlaştım.
4 Şubat 1996 tarihinde taslak mektubu, cumhurbaşkanına sundum, o da onayladı. Ardından Irak büyükelçisini çağırdım ve kendisine şunları yazdırdım; “Sayın Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı Saddam’a selamlarını sunmakta, girişiminden duyduğu memnuniyeti ifade etmekte ve bölgedeki durum, Arapları parçalamayı ve Arap kimliğini yok etmeyi amaçlayan komplo hakkındaki endişesini paylaşmaktadır. Ürdün- İsrail projesi, Arapları geçmişlerinde, bugünlerinde ve geleceklerinde hedef alan bu komplonun bir parçasıdır. Endişemiz, bir süre önce başladı. Arap arenasında bu tür gelişmelerin yaşanmasını bekliyorduk. Bu nedenle Devlet Başkanı Hafız, Arap uzlaşmasının sağlanmasının ve geçmişte yaşananların aşılmasının gerekliliğinden, ayrıca herkesin dışarıdan gelen bir tehdit altında olduğundan bahsetti. Tüm Arap temaslarımızda bu konuya, Irak’ın çektiği acıya ve bu acıya son verme yollarını bulma gerekliliğine odaklandık. Aynı şekilde böylece Arap dayanışmasının yeniden tesis edilmesi gerektiği üzerinde durduk. Son olarak ise Fransa ile olan uluslararası temaslarımızda da aynısını yaptık.”
Esed, “Kral Hüseyin projesini açıkladıktan sonra, Arap ulusunun Irak ve Suriye’nin çıkarına olduğuna inandığımız yönelimler oluşturduk. Bu yönelimlerin kapsamını genişletmek için bir dizi Arap ülkesiyle temas kurma sürecindeydik ve ardından (Saddam) girişiminiz geldi. Bu nedenle önümüzdeki günlerde bu ülkelerle üst düzeyde temaslar kurularak, söz konusu yönlendirmelerimize ikna edilmeleri amaçlanmaktadır” dedi.

İttifaklar ve komplolar, Esed ve Saddam arasındaki ‘cilveli mesajları’ gölgeledi
İki lider Hafız Esed ve Saddam Hüseyin arasındaki ilişki, Suriye ile Irak ve Şam ile Bağdat arasında olduğu gibi karmaşık ve iç içe geçmiş durumda. Birçok partizan, mezhep, ideolojik ve coğrafi faktörün yanı sıra bölgede liderlik için rekabeti de içinde barındırıyor.
Rekabetin kökü, bir bakıma iki başkentin kaderleri arasındaki karşılıklı ilişkiden kaynaklanıyor. Baas, 1963 Mart’ında Şam’da iktidara geldi, ancak o yılın sonunda Bağdat’ta kaybetti. 1966’da Suriye’de yönetimin yönünü değiştirdikten sonra Baas, iki yıl sonra Irak’ta da iktidara geri döndü. Suriye’de Esed, çatışmayı 1970’te bitirdi.
İki ‘Baas’ rejimi arasında uzlaşı için çeşitli girişimlerde bulunuldu. Gerçekten de Irak, Ekim 1973 savaşına katkıda bulundu, ancak ilişki kısa süre sonra kötüye giden bir yola döndü. O dönemde Saddam, Irak Cumhurbaşkanı Ahmed Hasan el-Bekir’in kanadını ‘yükseltiyordu’ ve Hafız Esed, 1976’da Şam ve Lübnan’daki konumunu sağlamlaştırıyordu. Mısır- İsrail müzakerelerinde yaşanan atılımlar ve İran’daki ‘devrimin’ habercileri iki ülkeyi ‘dikenli yatağında’ uyuttu. Ahmed Hasan el-Bekir ve Hafız Esed, Ekim 1978’de Ulusal Eylem Sözleşmesi’ni imzaladılar. Bu durum, Tahran’da ‘devrimin’ ilanından iki hafta önce, ertesi yılın başında ‘birliğin durumu’ ile doruğa ulaştı.
Bu çabaya en çok karşı çıkanlar, iktidara talip olan iki kişiydi; Bağdat’ta Saddam Hüseyin ve Şam’da Rıfat Esed. Esed, kardeşini kontrol altına aldı, ancak Saddam, Bekir’i devirdi. Komşu rakibini ‘komplo’ ile suçladı ve birlik ‘meraklılarının’ idamını emretti. Temmuz 1979’da da piramidin tepesine ulaştı.
Camp David anlaşmalarının imzalanmasının ardından Esed’in İsrail ile ‘güney cephesini’ güçlendirmeye çalışmasına, Irak’ın İran ile ‘doğu kapısını’ güçlendirme çabası eşlik etti. Tahran’daki devrimin ardından Irak- İran savaşı başlar başlamaz Esed, Saddam’ın düşmanının yanında yer aldı ve Şam-Bağdat rotası başka bir derin vadiye girdi. Bağdat, Ekim 1980’de Şam ile bağlarını keserek ve Suriye’deki Müslüman Kardeşleri destekleyerek yanıt verdi. Buna karşılık Lübnan’da batmış olan Suriye, 1982’de Irak ile sınırını kapattı. Bu da İran’ın petrolüyle telafi ettiği, Irak’ın Akdeniz’e uzanan petrol boru hattının kesilmesine yol açtı.

-Gizli görüşme
1980’lerin ortalarında ve İran savaşının sonlarına doğru Ürdün Kralı Hüseyin arabuluculuk yaparken, Esed ve Saddam’ı ‘fırtınalı bir maraton’ toplantısında bir araya getirdi. Faruk eş-Şara, Abdulhalim Haddam ve Tarık Aziz arasında gizli ‘deneysel’ toplantılar gerçekleştirildi.
Saddam’ın 1990’da Kuveyt’i işgalinden sonra Esed, onu kurtarmak için uluslararası koalisyona katıldı ve Iraklı hasmı tecrit ve yaptırımlar bataklığına batarken, Lübnan’daki iç ekonomik konumunu ve etkisini güçlendirdi. Doksanların ortalarında bir kez daha ‘iki arkadaş’, ilişkilerin nabzını hissetmek için geri döndü. Esed, kendisini İsrail ile barış müzakerelerinin yalpalamasından koruyacak ve ekonomik krizi çözecek ittifak arayışları tarafından motive edildi. Saddam da kuşatmayı kaldırma girişimleriyle motive edildi. İkili, Türk baskısı, Saddam’ın damadı Hüseyin Kamil’in Amman’a kaçması, amcasının ‘rejim değişikliği’ ve Ürdün’ün ‘federalizm’ konuşması konusunda endişeliydi.
Her biri gizli kanalı ele geçirmek için en yakın ‘arkadaşını’ seçti. Saddam, cumhurbaşkanı yardımcısı olduğu 1972-1976 yılları arasında eski büro şefini, Doha’daki büyükelçisi Enver Sabri Abdurrezzak el-Kaysi’yi, Esed ise altmışlı yıllarda ‘Baasçı’ yoldaşlarla mücadelesi sırasında yardımcısı ve ‘ortağı’ olan Haddam’ı görevlendirdi. Saddam, gözlemledi, arka planlar, idamlar ve Suriye komplosu hakkında sorular sordu. Aziz ile gizli görüşmeler yaparak girişimini yeniledi. İki ‘haberci’ Esed ve Saddam’ın, ‘postacılar’ Haddam ve Kaysi’ye gizlilik konusunda vurgu yapmasına gerek yoktu. Onlar, rejimin ‘sadık yoldaşları’ idi ve sözün bedelini biliyorlardı.
Şarku’l Avsat’ın Haddam’ın 2005’te Paris’e götürdüğü belgelerden ve Büyükelçi Kaysi’nin gazeteyle yaptığı görüşmeden elde ettiği kayıtlara göre, girişimi kimin başlattığı konusunda görüş ayrılığı var. Haddam, Saddam’ın Ağustos 1995’te buzları kırdığını ve Esed’in bunu, geçmiş deneyimler ve Saddam’ın 1979’da ‘Eylem Sözleşmesi’ni engellemedeki rolü ışığında ‘şüphelerle’ karşıladığını söylüyor. Buna rağmen Esed, diyaloğu başlatmaya karar verdi ve ‘yabancılaşma’ sayfasını çevirmeden önce ‘Baasçı’ yoldaşını testlere tabi tuttu. Ama Kaysi’ye gelince Ürdün’ün federalizm projesinin Suriye ve Irak’ı tehdit ettiğini ve Haddam’dan ‘iki cumhurbaşkanı’ arasında bir kanal açması için bir sinyal aldığını açıkça söylediğinde girşimin, Esed’den geldiğine inanıyor.

-Acele et… Yavaşla
Saddam, Esed’e yazdığı mektuplarda 1982’de kapatılan iki büyükelçiliği yeniden açmak, siyasi toplantılar düzenlemek ve sınırları açmak için acele ediyor gibi görünüyordu. Esed, 1996’nın başlarında ona sabırlı davranarak ve Şam ile Arap ülkeleri arasına girmemeye dikkat ederek karşılık verdi. Ona, ‘Arap koşullarını daha da karmaşıklaştırmamak için bir dizi Arap ülkesiyle temas kurmayı’ amaçladığını bildirdi.
Kaysi, Şarku’l Avsat’a Şam’ı dördü Sudan üzerinden olmak üzere, altı kez gizlice ziyaret ettiğini söyledi. Saddam’ın ‘ilişkileri yeniden kurmak için Esed ile yeni bir sayfa açma konusunda ciddi olduğuna’ dikkati çekti. Kaysi, “Cumhurbaşkanı, beni Suriyelilere ‘Esed bir adım atarsa ​​kendisinin 10 adım atacağını’ söylemekle görevlendirdi” dedi. Kaysi’ye göre kanal açmanın doğrudan nedeni, Suriyeli kardeşleri Hüseyin Kamil’i karşılamamaya ikna etmekti. Gerçekte de Ürdün’ün bir federal sistem önerme projesi konusundaki ortak endişe nedeniyle kabul edilmedi. Irak- Arap uzlaşısı için Şam’da bir Arap zirvesi düzenlenmesi önerisinin servis edilmesinin yanı sıra Saddam’ın sınırda Esed ile gizli bir zirve düzenlemesine, ‘ortak bir siyasi liderlik’ oluşturmaya, Eylem Tüzüğü’nü yeniden canlandırma konusunda ikili bir görüşme düzenlemeyi önermesine dikkati çekti. Saddam, Mart 1996’da Esed’e şu ifadeleri içeren bir mektup yazdı; “Kral Hüseyin’in Washington ziyareti öncesindeki son açıklamaları, ABD’yi askeri bir anlaşma imzalamaya ve İsrail ve Türkiye ile bölgesel bir ittifak kurmaya zorlama hızını artırdığını doğrulamaktadır. Bu, kesinlikle Irak ve Suriye’ye yöneliktir.” Bu noktada Saddam’ın özel güvenlik biriminin başkanı Mana Raşid, koordine etmek ve Ürdün ile Türkiye’nin iki ülkeyi kıskaçların arasına sokmasını engellemek için gizli bir Suriye- Irak güvenlik toplantısının düzenlendiğini ortaya koydu. Ayrıca Kaysi, Saddam’ın Esed’in federal projeye yönelik eleştirisini ‘hoş karşılamadığını’ da ekledi.

-‘Ebu Uday’
Görüşme tutanakları ve gizli mesajlara göre Esed ile Saddam arasındaki diyalog, Haddam’ın talepler ve yetenekler arasındaki sürekli dalgalanma ile hasmına ‘cumhurbaşkanının kardeşi’ diye hitap eden Ebu Uday’a (Saddam) Esed’in ‘selamlarını’ iletmeye başladığı ölçüde gelişti.
Esed, Arap temaslarına Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ı bilgilendirerek katıldı. Kendisine ‘Irak’taki durum endişe verici ve patlayabilecek bir bomba haline geldi’ şeklinde bir uyarı mesajı gönderdi. Görüşmenin içeriğinin gizli kalmasını isteyen Chirac, Lübnan’daki Suriye varlığına ilişkin başka bir dosya açarak ve Esed’e İsrail’in Golan’dan çekilmesi karşılığında Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına katkıda bulunma teklifi ederek Esed’i şaşırttı. Chirac, Suriye’nin Lübnan’daki askeri varlığını da güvence altına almayı önerdi.
1996 yılının ikinci yarısında Esed’in hedefi, ‘onu devirmeye çalıştıktan sonra’ kapalı sınırları açarak, ‘Irak rejiminin devrilmesini durdurmak’ oldu. Saddam’ın, Tarık Aziz’i ilişkileri geliştirmekten sorumlu tutmasından rahatsız olduğu doğru, zira kendisiyle yapılan önceki turlar ‘boşunaydı’. Ancak Aziz, Kasım 1997’de Şam’a ulaştı. Esed ise Şubat 1998’de Dışişleri Bakanı Muhammed Sad es-Sahaf’ı kabul etti.
Esed’in o dönemdeki inancı, Saddam’ın uluslararası müfettişlerle yaşanan bir krizin ortasında askeri bir saldırıdan kaçınmak için ‘mazeretleri ortadan kaldırmadığıydı’. Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mubarek ile ‘Saddam Hüseyin’e açıkça, darbenin bir rejim ve ülke olarak özellikle onu hedef alacağının, yapılması gerekenin rejim değişikliği olduğunun ve onlar vurmadıkça rejimin değişmeyeceğinin söylenmesi’ gerektiği konusunda hem fikirdi.
Bölgesel konularda bir kez daha çakışma oldu. Chirac’ın Irak ve Lübnan arasındaki ‘takasından’ sonra ABD Başkanı Bill Clinton, Irak’ı Suriye- İsrail barış müzakerelerinin yeniden başlamasıyla ilişkilendirdi. 21 Şubat 1998 tarihinde Esed’e şunları yazdı; “Saddam’ı askeri müdahaleye zorlarsak Irak’ın BM kararlarına tam olarak uyarak Suriye’nin tarafsız kalması, önemli olacak. Müzakerelerdeki önceki çabalarımızın tamamen farkındayım ve başlangıç noktasına geri dönmeye hazır değilim.” Esed, 13 Mart 1998’de ‘Irak’a karşı askerî harekât olasılığından kaynaklanan endişe ve gerilimin boyutundan söz ederek’ yanıt verdi. Şimon Peres’in hezimeti ve Binyamin Netanyahu’nun 1996’daki zaferinin ardından İsrail ile müzakereleri, durduğu noktadan sürdürme arzusuna dikkati çekti.
İki başkentte sınırlar ve uzlaşı ofisleri açıldı ve Şam’da ‘geçiş’ yaşandı. Bağdat’ta ise ‘rejim devrildi’. 2003’te ABD’nin Irak’a saldırısının yaklaşmasıyla Devlet Başkanı Beşşar Esed İran’a uçtu ve Dini Lider Ali Hamaney ile görüştü. Aralarındaki tampon ülkede ABD’ilere karşı ‘direnme’ hususunda uzlaşı sağladılar. İran ile ‘doğu kapısı’ olan yeni Irak, 18 yıllık değişimin ardından şu anki haline ulaştı. ‘Güney cephesi’ olan Suriye ve halkı da 10 yıllık ‘bahar’ ve savaşın ardından şimdi halini aldı.
Saddam ve Esed arasındaki mesajların içeriği bilinmiyordu. Bunların açıklanması, Büyükelçi Kaysi’nin gerçekliklerini teyit etmesi ve ayrıntılar eklemesi, Suriye ve Irak tarihinin ve birçok yönü henüz tamamlanmamış olan bölgesel uzantılarının bir yönüne ışık tutmayı amaçlıyor.

Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajlar yayınlıyor 2: Saddam Esed’e 1996’da Lübnan’a yönelik İsrail saldırılarına karşı “gizli  zirve” teklif etti
Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajlar yayınlıyor-3: Esed Saddam’ı durdurmak için Fransa’ya iş birliği teklif etti
Şarku’l Avsat, 1990’ların ortalarında Suriye ve Irak cumhurbaşkanları arasındaki gizli mesajları yayınlıyor-4:  Hafız Esed Saddam’ı kurtarmaya çalıştı
 



Türkiye yeniden Gazze hattında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
TT

Türkiye yeniden Gazze hattında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)

Tony Francis

Gazze’deki savaş pazar günü itibariyle 213’üncü gününe girerken halen bir ateşkes anlaşması ihtimali ufukta görünmüyor. Çatışmalar ve İsrail’in bombardımanları bugüne kadar yaklaşık 35 bin Filistinlinin ölümüne, on binlerce Filistinlinin kaybolmasına, yaralanmasına veya sakat kalmasına neden olurken ateşkes görüşmeleri halen devam ediyor. Esir takası ve Gazze Şeridi’ne insani yardımların ulaştırılmasının kolaylaştırılması meseleleri ise İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırma hedefiyle Hamas Hareketi’nin 7 Ekim saldırısı öncesine dönme talepleri arasında sıkışıp kalmış durumda.

Ölüm makinesi (İsrail) Gazze Şeridi'ndeki en yoğun nüfuslu Refah şehrine kara saldırısı düzenleme tehdidini sürdürürken, son birkaç haftadır tabloda pek fazla değişiklik olmadı. Aynı arabulucular; Katar, Mısır ve ABD, yeni bir ateşkes için arabuluculuk yapmaya devam ediyor.

Nisan ayı neredeyse ateşkesle ilgili formüllerin sunulması ve yanıtların beklenmesiyle geçerken, İran-İsrail çatışmasının ardından bazı gelişmeler netleşmeye başladı. Bunların başında Türkiye’nin rolünün yeniden aktifleşmesi geliyor. Öyle ki Hamas, Türkiye'den yeni bir eleştiri dalgası ve boykot tedbirleriyle karşı karşıya kalan İsrail ile Hamas Hareketi arasında varılması beklenen ateşkes anlaşmanın dördüncü garantörü olarak Ankara'yı önerdi.

İran-İsrail gerilimi, baskılandı ve Tahran’ın Tel Aviv'e yönelik füze saldırısının Filistinlileri savunmak için değil, Şam'daki İran konsolosluğunun hedef alınmasına misilleme olarak yapıldığını açıklamasıyla ‘Filistin boyutunun’ dışında tutuldu. ABD’de ve Batı ülkelerinde özgürlüklerin bastırılmasını kınamaya odaklanan ve yine eski sloganlarını dillendirmeye dönen Tahran, Gazze ile dayanışma kampanyasını sürdürdü.

Gazze’de ateşkes için yapılan müzakereler ve izlenen yol, mollaların (din adamları) başkentinin umurunda değildi, zira kendi projesi bunun ötesindeydi. Tahran, geçtiğimiz hafta başlarında İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani’nin dilinden ‘Filistin krizine denizden nehre kadar bağımsız bir Filistin devleti kurulması dışında bir çözüm olmadığını’ vurgulama konusunda istekli görünüyordu. Ancak bu, mevcut gerçekler, güç dengeleri ve Filistin halkının doğrudan çıkarları için değeri olmayan bir tutumdu.

İran ‘kamil bir kurtuluş’ sloganıyla Gazze'de, Lübnan'da, Husilerin Akdeniz'deki ticaret gemilerinin seyrüsefer özgürlüğünü tehdit ettiği Yemen'de ve Tel Aviv'i Irak’tan ve Suriye’den vurma görevini yerine getirmek üzere Saraya el-Eşter'in filizlendirdiği Bahreyn’de, vekillerini savaşa iterken kendisinin açıkça uzak durduğu ‘sonsuz savaş’ tarifi veriyordu.

Hamas, İran'ın İsrail'e misillemesini boyutundan ve kısıtlı olmasından memnun değildi ve Hamas lideri, devletlerin kendilerini savunmalarının doğal bir hak olduğunu söylemekle yetindi. Hamas’ın Gazze'deki liderleri, İsrail'i ülke genelinde birkaç cephede birden savaşmaya zorlayacak bir gerilim başlatmayı umuyorlardı, fakat olmadı.

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, “İsrail karşılık vermediği sürece İran konuyu kapanmış sayacaktır” diyerek ülkesinin tutumunu net bir şekilde ortaya koydu. Ne Bakıri’nin ne de başka bir İranlı liderin açıklamasında, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesi bir yana, Gazze'de ateşkes, insani yardımların arttırılması ve yerinden edilen Gazzelilerin evlerine geri dönmesi gibi herhangi bir şart yer almadı. İran, basitçe “Bitti” yanıtı verdi.

İran’ın İsrail’e misillemesi, Hamas'ın Tahran’a büyük ölçüde bel bağlamış olmasına rağmen müzakerelerde lehine olmadı. Tüm bunlar olurken Hamas liderlerine ev sahipliği yapan Katar’a, sunulan tekliflerde bazı tavizler vermeyi kabul etmesi için Hamas’ı ikna etmede daha güçlü bir rol oynaması yönünde baskılar arttı ve Hamas liderlerinin başka bir ülkeye taşınması konuşulmaya başladı.

Amaç, fikri ve dini olarak Hamas’a ve Katar'a yakın bir siyasi parti tarafından yönetilen, İran ve onun bölgesel mezhepçi projesine karşı büyük bir mücadele veren bir ülke olan Türkiye'yi öne çıkarmaktı. Türkiye, Gazze'deki savaşın başlamasından bu yana aylarca süren tereddütten sonra öne çıkma fırsatı buldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ı Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile görüşmek üzere Katar'a gönderdi. Ardından Heniyye, İstanbul'a gelecek ve Erdoğan, kendisine ‘Filistin davasının lideri’ olarak hitap edecekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra yaptığı bir konuşmada, Hamas'ı ‘bir terör örgütü’ olarak değil, bir ‘milli kurtuluş hareketi’ olarak tanımladı ve Kurtuluş Savaşı sırasında ortaya çıkan milli kurtuluş hareketi Kuvayi Milliye’ye benzetti.

Şarku’l Avsat’ın TurkPress haber sitesinden aktardığına göre Türk analistler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Gazze’deki ve bölgedeki savaşa ilişkin tutumundaki değişikliği birkaç faktörle açıklıyorlar. Bu faktörlerin ilki, çok sayıda gücün Hamas'ın kendi ipini çektiğini düşünmesinin ardından Hamas'ın kararlı tutumuydu. İkincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerel seçimlerdeki yenilgisiydi. Bu yenilgi, bir bakıma Türk halkının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikalarından duyduğu memnuniyetsizliğin işaretiydi. Üçüncüsü, İran'ın İsrail'e verdiği ve bölgeyi neredeyse topyekun bir savaşa sürükleyecek olan misillemesiydi. Türkiye, bu misillemenin ardından ‘olaylardan uzak durmanın kendisine yönelik yansımalarından kurtarmayacağını’ anladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran’ın ‘İsrail'e misilleme işinin şimdilik bittiğini’ açıklamasından sonraki 72 saat boyunca ‘Hamas'la uyumlu’ yeni bir tutum ortaya koymasını bekledi ve ardından Hamas liderlerini İstanbul'da ağırladı. Böylece hem İran'a hem de ilgili taraflara Türkiye'nin Filistin'in yanında yer aldığı ve ‘çok geç olmadan gerilimin tırmanmasını engellemeye yardımcı olacak siyasi bir rol oynamaya hazır olduğu’ mesajını verdi.

Filistin meselesi üzerinden somut bir siyasi sürece girmeye istekli görünen Türkiye'nin bu tutumu, herhangi bir müzakereye ya da savaşın ertesi gününe dair açıkça bir ilgi göstermeyen ve önceliğinin kendi çıkarlarını ve hedeflerini korumak olduğunu yineleyen İran'ın tutumuna ters düşüyor.

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, 1 Mayıs’ta Gazze'deki durumu ve yansımalarını ele alan bir konuşma yaptı. Konuşmada, yaşananların İran'ın bakış açısının geçerliliğini kanıtladığını öne sürdü. Hamaney’e göre ABD’deki üniversitelerde Gazze’deki savaşı protesto eden öğrenci hareketleri de Gazze’de on binlerce kişinin öldürülmesi de İran’ın tutumunun doğruluğunu kanıtlıyordu. Hamaney özetle, her şeyin ‘İran’ın ABD yönetimine güvenilemeyeceği ve güvenilmemesi gerektiği yönündeki tutumunun’ ne kadar doğru olduğunun kanıtladığını savundu.

Türkiye ise tam tersi bir çizgide ve dikkate değer bir pragmatiklikle meseleye dair yeni adımlar attı. İki devletli çözüm olasılıkları konusunda Arap ülkelerinin görüşüyle yakın bir vizyon geliştiren Türkiye, siyasi bir çözüm için ABD ve Avrupa ile birlikte oynayabileceği bir rol olduğunu düşünüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hesap yaparken (Washington ziyaretinin tarihinin değiştirileceğine dair söylentilere rağmen) Başkan Joe Biden ile yakında görüşeceğini ve bu görüşmenin kendisine ‘savaşın sona ermesi için baskı yapma ve siyasi bir çözüm arama fırsatı vereceğini’ dikkate alıyor.

Bu görüşme ve sonrasında Türkiye'nin oynayacağı rol için yapılan hazırlıklar, birkaç gündür İstanbul'da bulunan ve Ankara'nın siyasi ve ekonomik ağırlığı, NATO üyeliği ve Batı ülkelerinin yanı sıra Rusya ve Çin ile olan iyi ilişkileri sayesinde daha büyük bir rol oynayabileceğine, savaşın durdurulması, insani yardımların ulaştırılması ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için baskı uygulayabileceğine, hatta Filistin'in iç durumuyla ilgili olumlu bir rol üstlenebileceğine ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına yönelik Filistinlilerin tutumunu savunacağına inanan Hamas liderleriyle yapılan istişarelerle birlikte devam ediyor.

Türkiye üstlendiği misyonun İran'ın endişelerini arttıracağını dikkate alıyor. Bu misyon sadece Filistin meselesiyle ilgili değil, aynı zamanda Irak, Suriye ve hatta Lübnan'la da ilgili. Ankara, söz konusu ülkelerin her birinde İran'ın müdahalesini dengeleyici bir etki yaratmaya çalışıyor.  Bu etki de bazı açılardan ABD'nin stratejisine cevap verebilir.

Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Irak’a son ziyaretinin ardından Bağdat ile Ankara arasında önemli anlaşmalar imzalandı. Suriye'de ise Türkiye silahlı muhalif grupları birleştirme çabalarına destek veriyor. Bu gruplar son günlerde ülkenin kuzeyi için ortak bir komutanlık oluşturmak üzere iki toplantı düzenlediler. Ülkenin güneyindeki gruplar da kuzeyle koordinasyonu sağlayacak ortak bir komutanlık oluşturmak üzere Amman'da bir toplantı düzenlemeye hazırlanıyor.

İstanbul’daki toplantılara katılan bir kaynak, ‘yeni komutanlığın Suriye rejimi güçleri, rejim sadık milisler ve radikal örgütlerle mücadele edeceğini’ açıkladı. Burada ‘sadık milisler’ ifadesiyle neyin kastedildiğini söylemeye gerek olmadığına inanıyorum.

Türkiye'nin Irak açılımı, Basra'dan Türkiye sınırına uzanan kara ve demir yolu ulaştırma koridoru fikrinin yeniden canlanması, Suriyeli muhalif grupları birleştirme çabalarının yeniden başlaması ve İsrail'e karşı koyma başlığı altında Lübnan'daki Cemaat-i İslami grubunun harekete geçirilmesinde Türkiye'nin parmağı olması İran ve İran’ın bahsi geçen ülkelerdeki vekilleri için iyi bir haber değil. Bu, kısmen İran projesinin hesaplarının teyidi üzerinden, kısmen Erdoğan'ın bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu topraklarının bir parçası olduğunu söylediği Gazze’ye müdahale üzerinden, kısmen de Ankara'nın Rusya ve ABD ile aynı anda yürüttüğü Atlantikçi ilişkilerin yanı sıra Mısır ve Körfez Arap ülkeleriyle başlattığı normalleşme ve açılım üzerinden Türkiye'nin bölgede yeniden rol almaya hazırlanmasının bir parçası olarak görülecek.


Filistin Devlet Başkanlığı İsrail'in Refah'ta ‘soykırım’ başlatacağı uyarısında bulundu

Refah'tan tahliye edilmeyi bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)
Refah'tan tahliye edilmeyi bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Filistin Devlet Başkanlığı İsrail'in Refah'ta ‘soykırım’ başlatacağı uyarısında bulundu

Refah'tan tahliye edilmeyi bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)
Refah'tan tahliye edilmeyi bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, İsrail'in Refah'ta soykırım başlatacağı uyarısında bulundu.

Ebu Rudeyne, İsrail'in politikalarından ABD yönetimini sorumlu tutarak derhal harekete geçmeye çağırdı.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığı habere göre Ebu Rudeyne, “İsrail'e mali ve askeri destek sağlayan ve uluslararası meşruiyet kararlarının uygulanmasını engellemek ve saldırganlığı durdurmak için uluslararası topluma karşı duran ABD yönetimi, Netanyahu ve hükümetini, Tulkerim vilayeti ve kamplarında olduğu gibi, ister Gazze Şeridi'nde ister Batı Şeria'da olsun, Filistin halkına yönelik katliamlarını sürdürmeye teşvik eden taraftır” şeklinde konuştu.

Ebu Rudeyne, Refah'ın işgalinin 1,5 milyon Filistin vatandaşının ‘soykırıma benzer bir katliama’ maruz kalacağı anlamına geldiğini ifade etti.

Ebu Rudeyne, Filistin meselesine adil bir çözüm bulunmadan ve başkenti Kudüs olan, Müslümanların ve Hıristiyanların kutsal mekânlarıyla birlikte bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan tüm bölgenin barış ve güvenliğe kavuşamayacağını vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre İsrail ordusu bugün (pazartesi) erken saatlerde Filistin'in Refah kentinde yaşayanlara ‘derhal bölgeyi boşaltmaları’ çağrısında bulunarak, operasyonun yaklaşık 100 bin kişiyi kapsadığını bildirdi.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee bugün yaptığı açıklamada, ordunun, Filistin'in Refah kentinin bazı bölgelerinde yaşayanlardan Han Yunus'a gitmelerini istediğini söyledi. Adraee, Gazze Şeridi’nin ‘tehlikeli savaş bölgesi’ olmaya devam ettiğini vurgulayarak, kuzeye geri dönülmemesi ya da doğu ve güney güvenlik çitlerine ve Gazze Vadisi'nden kuzeye yaklaşılmaması konusunda uyarıda bulundu. “Güvenliğiniz için ordu sizi derhal el-Mevasi'deki genişletilmiş insani yardım bölgesine gitmeye çağırıyor” diyen Adraee, bu çağrının eş-Şevka beldesinde ve Refah bölgesindeki es-Selam el-Cuneyne, Tebbe Ziraa ve el-Beyuk mahallelerinde yaşayan tüm sakinlere ve yerinden edilmiş kişilere yönelik olduğunu belirtti.


Hizbullah, Golan'daki İsrail üssüne ‘onlarca’ füze ateşlendiğini duyurdu

İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)
İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)
TT

Hizbullah, Golan'daki İsrail üssüne ‘onlarca’ füze ateşlendiğini duyurdu

İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)
İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)

Hizbullah bugün (Pazartesi) yaptığı açıklamada, İsrail'in dün gece Lübnan'ın doğusundaki Bekaa bölgesine düzenlediği saldırıya karşılık olarak Suriye'nin Golan bölgesindeki bir İsrail askeri üssüne ‘onlarca’ füze ateşlendiğini duyurdu.

Hizbullah tarafından yapılan açıklamada, savaşçılarının ‘düşmanın Bekaa bölgesini vuran saldırganlığına yanıt olarak, Nafah Üssü’ndeki Golan Tümeni (210) karargahını onlarca Katyuşa roketiyle bombaladığı’ belirtildi. Şarku’l Avsat’ın Lübnan Ulusal Haber Ajansı’ndan (NNA) aktardığı habere göre, “Bugün saat 01.30 sularında Bekaa'da düşman savaş uçakları tarafından düzenlenen saldırıda üç kişi yaralandı.”

Bu arada Al Mayadeen TV bugün İsrail'in Lübnan'ın doğusundaki Baalbek'e düzenlediği saldırıda üç kişinin yaralandığını duyurdu. Yaralıların Baalbek'in güneyindeki es-Seferi bölgesinde olduğu bildirildi. Daha sonra İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, ordu güçlerinin dün gece Lübnan'ın derinliklerindeki es-Seferi bölgesinde Hizbullah'a ait bir askeri yerleşkeye baskın düzenlediğini söyledi. Adraee, ordunun Ramiye, Ayta eş-Şaab ve Mervahin'deki Hizbullah askeri binalarının yanı sıra Lübnan'ın güneyindeki Cebel Balat'ta Hizbullah’a ait bir mevziye de baskın düzenlediğini bildirdi.

szacdv
İtfaiye ekipleri, Lübnan'dan ateşlenen bir roketin İsrail'in kuzeyindeki Kiryat Şimona'ya düştüğü yerde çıkan yangını söndürmeye çalışıyor. (Reuters)

Adraee’ye göre ordu ayrıca olası bir tehdidi ortadan kaldırmak için Lübnan'ın güneyindeki Şeba bölgesine topçu ateşi açtı. Adraee, dün akşam Suriye topraklarından Ramat Magshimim bölgesine iki roket atıldığını, roketlerin açık alana düştüğünü ve yaralanan olmadığını, İsrail ordusunun da ateş kaynaklarına saldırarak karşılık verdiğini kaydetti.

xsdfv
İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)

Hizbullah ve İsrail, Hamas'ın İsrail'in güneyine düzenlediği ve Gazze Şeridi'ndeki savaşın fitilini ateşleyen eşi benzeri görülmemiş saldırıdan bu yana sınır boyunca karşılıklı ateş açıyor. Hizbullah'ın İsrail'in kuzeyine yönelik saldırılarını arttırması ve İsrail ordusunun Lübnan topraklarına daha derin operasyonlar düzenlemesiyle birlikte çatışmalar son haftalarda yoğunlaştı.


Mısır'ın Hamas ile İsrail arasındaki gerilimi kontrol altına alma çabaları sürüyor

Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanmış bir İsrail tankı (AFP)
Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanmış bir İsrail tankı (AFP)
TT

Mısır'ın Hamas ile İsrail arasındaki gerilimi kontrol altına alma çabaları sürüyor

Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanmış bir İsrail tankı (AFP)
Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanmış bir İsrail tankı (AFP)

El-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalının bugün (Pazartesi) üst düzey bir kaynağa dayandırdığı haberine göre, Hamas'ın Kerem Şalom bölgesini bombalaması İsrail ile ateşkes görüşmelerinin sekteye uğramasına neden oldu.

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, dün (pazar) Kerem Şalom bölgesindeki İsrail ordusu birliklerine roket attığını, İsrail'in de buna Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta bir roket rampasını ve askeri bir hedefi bombalayarak karşılık verdiğini açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığı habere göre kanal, Mısır güvenlik heyetinin Hamas ve İsrail arasındaki mevcut gerilimi kontrol altına almak için temaslarını yoğunlaştırdığını bildirdi.

Görgü tanıkları, bugün erken saatlerde, İsrail ordusunun bölgede operasyon başlatma niyetini açıklamasının ardından binlerce kişinin Filistin'in Refah kentinin dış mahallelerinden Gazze Şeridi'nin merkezindeki bölgelere doğru yola çıktığını söyledi.

AWP'ye konuşan görgü tanıkları, Hamas ile İsrail arasında ateşkes anlaşması ve esir değişimi konusunda ilerleme kaydedildiğine dair olumlu haberlerden bir gün sonra gelen İsrail'in ani çağrısı karşısında yerlerinden edilmiş kişiler arasında bir kafa karışıklığının hâkim olduğunu belirtti.


Sudan iç savaşında vahşet: Kafa kesme ve iç organ boşaltma olayları başladı

Sudan'daki savaşta binlerce kişi öldü ve birçok kamu tesisi harap edildi. (Reuters)
Sudan'daki savaşta binlerce kişi öldü ve birçok kamu tesisi harap edildi. (Reuters)
TT

Sudan iç savaşında vahşet: Kafa kesme ve iç organ boşaltma olayları başladı

Sudan'daki savaşta binlerce kişi öldü ve birçok kamu tesisi harap edildi. (Reuters)
Sudan'daki savaşta binlerce kişi öldü ve birçok kamu tesisi harap edildi. (Reuters)

Sudanlılar, ordu üniforması giyen kişiler tarafından Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) mensup olduğu iddia edilen bir kişiye karşı işlenen vahşi suçun korkunç sahneleriyle şok oldular. Şahsı öldürüp cesedini parçaladıktan sonra iç organlarını çıkaran bu kişiler, ‘ayağa kalkıp tekbir getiren’ büyük bir vatandaş kalabalığının önünde cesedi sallamaya başladılar.

Bu son olay, yaygın olarak dile getirilen El Kaide ve DEAŞ'a mensup aşırılık yanlısı grupların Sudan'daki savaşa müdahil olduğu yönündeki iddiaları güçlendirdi. Ayrıca ülke içinde, bölgesel ve uluslararası düzeyde yaşanan bu kaos ve güvenlik karmaşası, terörist grupların faaliyetlerini Sudan'a taşımaya teşvik edeceği yönündeki korkuları da artırdı.

İğrenç olarak nitelendirilen bu suçun görüntüleri, aylar önce meydana gelen ve yine asker üniforması giyen kişiler tarafından işlenen bir başka şok edici olayı akıllara getirdi. Söz konusu olaydaki kişiler, iki HDK üyesinin kafalarını kesmiş ve etrafta sallamışlardı. Böylece ellerine düşen herkesin kaderinin bu olacağı şeklinde yorumlanan bir mesaj vermişlerdi.

cf brg
Başkent Hartum'da bir sokakta Sudan ordusuna bağlı bir kuvvet (AFP)

Sudan'ın orta kesimindeki El Cezire eyaletinin kırsal bir bölgesinde çekilen ve sosyal medya platformlarında geniş yankı uyandıran videoda bir ordu mensubu, cesetten çıkardığı bağırsakları sergileyerek neredeyse çiğneyecekmiş gibi ağzına yaklaştırdı. Sosyal medya platformlarındaki öncü şahsiyetler de bu olayların hayal edilebilecek şiddet düzeyini aştığını dile getirdi. Bu olay, aşırı çirkinliği nedeniyle Sudan toplumu arasında birçok soru ve tepkiye yol açtı. Resmi askeri üniforma giyen kişiler tarafından bu tür iğrenç eylemlerin gerçekleştirilmesi şiddetle kınandı.

Benzer bir olay Kuzey Kordofan eyaletinin başkenti el-Ubeyd yakınlarında meydana gelmişti. Üst düzey bir subayın liderliğindeki ordu üniformalı bir grup asker, HDK’ye mensup oldukları iddiasıyla dört kişiyi gözaltına almış ve kesici aletlerle vücutlarını parçalamıştı. Olayın ardından bazıları, bu kişilerin HDK ile herhangi bir bağlantısı olduğundan şüphe duymuştu.

Bazıları bu tür eylemlerin ordunun yanında savaşan radikal İslamcı terörist grupların izlerini taşıdığından eminler. Ordu, bir önceki kafa kesme olayını soruşturacağına ve kendi kuvvetleriyle bağlantılı oldukları kanıtlandığı takdirde olaya karışanları sorumlu tutacağına söz vermişti. Ancak olayın üzerinden bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen soruşturmanın sonuçları açıklanmadı. HDK, üç kişinin katledilmesini ‘Burhan milisleri ve Ömer el-Beşir liderliğindeki eski rejimin tugayları tarafından gerçekleştirilen aşırı suç fiili’ olarak nitelendirdi.

dfvebrt
Sudan ordusuyla savaşan Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri (AFP)

Sudan Kongre Partisi lideri Halid Ömer Yusuf, askerlerin ‘insanların derilerini yüzmekten ve bağırsaklarını deşmekten zevk aldıklarını’ belgeleyen vahşi video kayıtlarının bireysel uygulamalar olmaktan çıkıp, ülkeyi parçalayan ve asla içinden çıkamayacağı bir sarmala doğru sürükleyen terörist bir model oluşturup tekrarlanan eylemler haline geldiğini söyledi. Facebook sayfasında, “insanlıkla hiçbir ilgisi olmayan bu eylemler en güçlü şekilde kınanmalı, failleri hesap vermeli ve cezadan kaçmalarına izin verilmemelidir” diyen Yusuf, “Bu faydasız savaşın devam etmesi ülkemizi derin bir uçuruma sürükleyecektir” ifadesini kullandı.

İnsan hakları aktivistleri ülkedeki savaşın farklı bir yola girerek bazı nüfus gruplarını etnik ve bölgesel temelde hedef almasından korkuyor. Bu korkular, ordu ile HDK arasında devam eden çatışmalarla hiçbir bağlantısı olmayan çok sayıda vatandaşın öldürüldüğü olayların meydana gelmesiyle de pekişiyor.


Hamas lideri: İsrail'in Refah'taki bölgelerden tahliye emri "tehlikeli bir gelişme"

 İsrail uçakları, Doğu Refah'ta yaşayanların tahliye edilmesini talep eden broşürler attı (DPA)
İsrail uçakları, Doğu Refah'ta yaşayanların tahliye edilmesini talep eden broşürler attı (DPA)
TT

Hamas lideri: İsrail'in Refah'taki bölgelerden tahliye emri "tehlikeli bir gelişme"

 İsrail uçakları, Doğu Refah'ta yaşayanların tahliye edilmesini talep eden broşürler attı (DPA)
İsrail uçakları, Doğu Refah'ta yaşayanların tahliye edilmesini talep eden broşürler attı (DPA)

Üst düzey bir Hamas lideri bugün (Pazartesi) yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'taki bölgelerden tahliye emrinin "tehlikeli bir gelişme ve sonuçları olacağını" söyledi.

Reuters'e konuşan Filistin lideri "Bu terörde, işgalin yanı sıra Amerikan yönetimi de sorumluluk taşıyor" ifadelerini kullandı.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee bugün yaptığı açıklamada, ordunun Refah'ın bazı Filistin bölgelerinde yaşayanları askeri operasyon nedeniyle Han Yunus'a tahliye etmeye çağırdığını söyledi.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah şehrinin doğusundaki bölgelerde yaşayanlara yaptığı tahliye çağrısının "sınırlı kapsamlı" ve geçici bir operasyon olduğunu belirtti.

İsrail ordu sözcüsü, tahliye edilecek kişi sayısı hakkındaki bir soruya yanıt olarak, "tahminlerin 100.000 civarında olduğunu" söyledi.

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre kentte yaşayanların sayısı yaklaşık 1,2 milyon kişi civarında. Bunların çoğunluğu Hamas hareketi ile İsrail arasında yedi aydır devam eden savaş sonucunda Gazze Şeridi'ndeki diğer bölgelerden yerlerinden edilmiş kişilerden oluşuyor.


Sudanlılardan ‘insani anlaşma’ çağrısı

Şemseddin Kebaşi (sağda) ve Abdulaziz el-Hilu (solda), Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda Cuba’da bir araya geldi. (SUNA)
Şemseddin Kebaşi (sağda) ve Abdulaziz el-Hilu (solda), Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda Cuba’da bir araya geldi. (SUNA)
TT

Sudanlılardan ‘insani anlaşma’ çağrısı

Şemseddin Kebaşi (sağda) ve Abdulaziz el-Hilu (solda), Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda Cuba’da bir araya geldi. (SUNA)
Şemseddin Kebaşi (sağda) ve Abdulaziz el-Hilu (solda), Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda Cuba’da bir araya geldi. (SUNA)

Sudanlı siyasi partilerin ve sivil grupların çoğunluğu, cumartesi günü Sudan Ordusu Komutan Yardımcısı Korgeneral Şemseddin el-Kebaşi ile Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) lideri Abdulaziz el-Hilu arasında varılan anlaşmanın ardından, başta ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) olmak üzere savaşan taraflardan, çatışma bölgelerinde açlık tehdidiyle karşı karşıya olan milyonlarca mağdur insana yardım ulaştırılması için anlaşmaya varmaları talebinde bulundu.

Nisan 2023'te savaşın başlamasından bu yana türünün ilk örneği olan anlaşmaya göre her iki taraf da uluslararası insani yardımın kendi kontrolleri altındaki bölgelere ulaşmasına izin vermeyi kabul ediyor.

Eski Başbakan Abdullah Hamduk'un liderliğini yaptığı Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum), bu anlaşmayı vatandaşların acılarını hafifletmeye yönelik ‘büyük bir adım’ olarak nitelendirdi. Hamduk, ordu ile ülkedeki en geniş alanları kontrol eden ve silahlı çatışmalar nedeniyle milyonlarca kişiyi yerinden eden HDK arasında da benzer bir anlaşma yapılması çağrısında bulundu.

Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) liderleri de el-Hilu – Kebaşi anlaşmasını memnuniyetle karşılayarak, anlaşmanın ‘savaş krizi tünelinde bir ışık’ olmasını, savaşı durdurmaya ve insani yansımalarını ele almaya yönelik adım olmasını beklediklerini ifade ettiler. ÖDBG, savaşan taraflara, Cidde Bildirgesi'nde insani yardımın koşulsuz olarak ulaştırılması konusunda verdikleri taahhütleri yerine getirmeleri çağrısında bulunarak, savaşı durdurmak için cesur bir karar almalarını, kapsamlı ve kalıcı bir barışın temellerini atacak, sürdürülebilir demokratik sivil yönetimin kurulmasını sağlayacak siyasi bir süreç başlatmalarını istedi.

Sivil güçlerin çoğunluğu Güney Kordofan'daki insani yardım anlaşmasını memnuniyetle karşılarken, çoğu devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in destekçileri olan savaşın devamını savunanlar, bunu, Kuzey Kordofan'ı kontrol eden HDK’ye karşı ordu ve SPLM-N arasında yeni bir ittifaka açılan kapı olarak değerlendirdi.


İsrail ordusu Refah sakinlerine ‘derhal tahliye’ çağrısında bulundu

Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah'ta, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ve merkezindeki farklı bölgelerden yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir kamp (AP)
Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah'ta, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ve merkezindeki farklı bölgelerden yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir kamp (AP)
TT

İsrail ordusu Refah sakinlerine ‘derhal tahliye’ çağrısında bulundu

Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah'ta, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ve merkezindeki farklı bölgelerden yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir kamp (AP)
Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah'ta, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ve merkezindeki farklı bölgelerden yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir kamp (AP)

İsrail ordusu bugün (Pazartesi) Filistin'in Refah kentinde yaşayanlara ‘derhal bölgeyi boşaltmaları’ çağrısında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee bugün yaptığı açıklamada, ordunun, Filistin'in Refah kentinin bazı bölgelerinde yaşayanlardan Han Yunus'a gitmelerini istediğini söyledi. Adraee, Gazze Şeridi’nin ‘tehlikeli savaş bölgesi’ olmaya devam ettiğini vurgulayarak, kuzeye geri dönülmemesi ya da doğu ve güney güvenlik çitlerine ve Gazze Vadisi'nden kuzeye yaklaşılmaması konusunda uyarıda bulundu. “Güvenliğiniz için ordu sizi derhal el-Mevasi'deki genişletilmiş insani yardım bölgesine gitmeye çağırıyor” diyen Adraee, bu çağrının eş-Şevka beldesinde ve Refah bölgesindeki es-Selam el-Cuneyne, Tebbe Ziraa ve el-Beyuk mahallelerinde yaşayan tüm sakinlere ve yerinden edilmiş kişilere yönelik olduğunu belirtti.

‘Ordunun bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da söz konusu bölgelerdeki terör örgütlerine karşı çok güçlü bir şekilde hareket edeceği’ uyarısında bulunan Adraee, “Terör örgütlerinin yakınında bulunan herkes kendi hayatını ve ailesinin hayatını tehlikeye atmaktadır” dedi.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinin doğusunda bulunan bölgelerin boşaltılması çağrısının ‘sınırlı ölçekli’ ve geçici olduğunu belirtti.

Bir ordu sözcüsü gazetecilere verdiği online brifingde “Bu sabah Refah'ın doğusundaki sivilleri geçici olarak tahliye etmek için sınırlı ölçekli bir operasyon başlattık” dedi.

Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer ülkeler, İsrail'in bir milyondan fazla yerinden edilmiş Filistinlinin yaşadığı Refah'a geniş çaplı kara operasyonu düzenleyebileceği uyarısında bulunuyor.

Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA) cuma günü yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'a yönelik herhangi bir askeri operasyonunun ‘katliama yol açabileceğini’ ve Gazze Şeridi'ndeki insani yardım çalışmalarını felce uğratabileceğini belirtti.

OCHA Sözcüsü Jens Laerke Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında, herhangi bir kara operasyonunun Refah ve çevresindeki 1,2 milyon sivil ve yerinden edilmiş Filistinli için ‘daha fazla acı ve ölüm anlamına geleceğini’ ifade etti.


Kahire'deki anlaşma Hamas’ın reddettiği bir maddeye takıldı

Hamas, anlaşma metninde ‘tam ve kalıcı bir ateşkes üzerinde anlaşmaya varıldı’ ifadesinin yer almasını istiyor (Independent Arabia - Meryem Ebu Dakka)
Hamas, anlaşma metninde ‘tam ve kalıcı bir ateşkes üzerinde anlaşmaya varıldı’ ifadesinin yer almasını istiyor (Independent Arabia - Meryem Ebu Dakka)
TT

Kahire'deki anlaşma Hamas’ın reddettiği bir maddeye takıldı

Hamas, anlaşma metninde ‘tam ve kalıcı bir ateşkes üzerinde anlaşmaya varıldı’ ifadesinin yer almasını istiyor (Independent Arabia - Meryem Ebu Dakka)
Hamas, anlaşma metninde ‘tam ve kalıcı bir ateşkes üzerinde anlaşmaya varıldı’ ifadesinin yer almasını istiyor (Independent Arabia - Meryem Ebu Dakka)

İzzettin Ebu Ayşe

Gazzeliler hem büyük bir umut hem de büyük bir umutsuzluk içinde Hamas Hareketi’nin liderlerinden oluşan heyetin (Mısır’ın başkenti) Kahire'de İsrail heyetiyle yaptığı, ABD'nin gözetiminde ve Arap Altılısı'nın desteğiyle ateşkes ve esir takası anlaşmasını gündeme getirildiği görüşmelerin sona ermesinin ardından öneri taslağına vereceği yanıtı bekliyor.

Gazzeliler Hamas'ın ‘son şans’ anlaşmasına vereceği yanıtı gerginlik içinde bekliyorlar. Bu ‘son şans’ uzun süren savaşı ve İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan ve sayıları 1,5 milyona ulaşan yerinden edilenlerin yoğun olarak sığındığı Refah'a karadan girmesini reddetmek anlamına geliyor.

Üç seçenek

Taraflar arasında dolaylı olarak gerçekleştirilen müzakerelerin yapıldığı odalardan sızan haberleri takip eden Gazzeliler, üç yolun kesiştiği bir kavşağın önünde olduklarının farkındalar. Ya kalıcı bir ateşkes, ki bu savaşın sona ermesi, nispeten uzun soluklu bir ateşkese varılması ve ardından çatışmalara geri dönülmesi anlamına gelecektir ya da görüşmelerin tamamen başarısızlığa uğraması ve çökmesi. Ki bu da İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nde kalan Hamas Hareketi’nin askeri kolu İzzettin Kassam Tugayları’nın dört birliğini ortadan kaldırmak için Refah'a girmesi demek olacaktır.

cdfb g
Gazzeliler dolaylı olarak gerçekleştirilen müzakerelerin yapıldığı odalardan sızan haberleri takip ediyorlar (Independent Arabia - Meryem Ebu Dakka)

Eğer Gazzeliler kendi hallerine bırakılsalar, kesinlikle savaşın derhal ve kalıcı olarak durdurulmasını ya da en azından sivillerin nefes alabilecekleri ve şehirlerinin ve geçim kaynaklarının yok edilmesinden sonra hayatlarını yeniden kurabilecekleri nispeten uzun soluklu bir ateşkesi tercih ederlerdi.

Gazzeliler endişeli

Akıbetleri konusunda endişeli olan Gazzeliler umutlarını Hamas'ın vereceği yanıta bağlamış değiller. Gazze sakinlerinden Emira el-Gusayn, “Arabulucuların en azından insani bir ateşkese varmayı başaracaklarını umuyorum. Yerine getirilmesini umduğum tek koşul bu, yoksa hiçbir ayrıntı umurumda değil” dedi.

Zuhdi el-Mısri isimli Gazzeli ise ister geçici ister kalıcı olsun, savaşı durduracak bir anlaşmanın kabul edilmesi gerektiğine inanıyor. Uzlaşmazlığın doğal olarak müzakerelerin çökmesine yol açacağını ifade eden Mısri, bunun da çatışmaların devam edeceği ve daha fazla Gazzelinin kendi hataları olmaksızın öleceği ve mağdur olacağı anlamına geldiğini vurguladı.

xscdf b
Mısırlı arabulucular CIA Başkanı William Burns'ün de katılımıyla Hamas ile uzun ve karmaşık görüşmeler gerçekleştirdi (Independent Arabia - Meryem Ebu Dakka)

Hamas'ın bu kez savaşmaya devam etmeye karar vermesi halinde, Gazzelilerin gözünden düşeceğini ve onların düşmanı haline geleceğini düşünen Bera Hammade, Hamas Hareketi liderlerinin ateşkes çerçeve anlaşmasını reddetmenin Refah'a kara saldırısı, Gazze'den geriye kalanların yok edilmesi, sivillerin kanının dökülmesi ve evlerinin İsrail zırhlı araçları tarafından yerle bir edilmesi anlamına geldiğini bildiklerini söyledi.

Hamas bir madde dışında her şeyi kabul etti

Mısırlı arabulucular, İsrail ile Hamas Hareketi arasında bir ateşkes ve esir takası anlaşmasına varılması için ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Başkanı William Burns'ün de katılımıyla Hamas'la uzun ve kafa karıştırıcı görüşmeler gerçekleştirdi. Hamas’ın kendisine sunulan öneri taslaklarını prensipte kabul ettiği ve Kahire’de ayrıntıları görüştüğü bildirildi.

Kapalı kapılar ardında neler olup bittiği henüz bilinmiyor. Ancak Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’nin Basın Danışmanı Tahir en-Nunu, Hamas heyetinin müzakerelerde önemli bir yol kat ettiğini ve İsrail'in Filistinli grupların şartlarını kabul etmesi halinde bir anlaşmaya varılabileceğini söyledi.

Filistinli grupların üç temel şartı var. Bunlardan birincisi, yerinden edilen Gazzelilerin Gazze Şeridi'nin güneyinden kuzeyine geri dönmesi, ikincisi, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin tamamından çekilmesi, üçüncüsü ise Hamas’ın Gazze Şeridi'nde tuttuğu İsrailli rehineleri serbest bırakması karşılığında, savaşın durduğuna ve çatışmaların sona erdiğine dair açık bir bildiri yayınlanması.

İsrail net tavizler verdi

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'a göre İsrail, Hamas'ın talepleri konusunda net tavizler verdi ve yerinden edilenlerin hiçbir kısıtlama olmaksızın geri dönmesini kabul etti. Ayrıca İsrail ordusunun Gazze'den çekilmesine de itiraz etmedi. Çünkü İsrail Gazze Şeridi’ni işgal etme niyetinde değil ve savaşın sona ereceğine dair garantiler var.

fdvfgrth
Filistinli grupların üç temel şartı var (Independent Arabia - Meryem Ebu Dakka)

Öte yandan İsrail'deki siyasi atmosfer ve haberler Kahire'dekinden pek farklı değil. Ancak Binyamin Netanyahu hükümeti savaşı sonlandırmayı reddediyor ve beklenen ateşkesin üç aşamasının sona ermesinin ardından, savaşa kaldığı yerden devam etmeyi planlıyor.

Hamas çatışmaların devam etmesini istemiyor

Heniyye’nin Basın Danışmanı Nunu, ABD’nin arabulucuların baskısı üzerine Hamas'a ateşkes sona erdikten sonra çatışmaların duracağına dair güvence verdiğini söyledi. Nunu, Hamas’ın şu anki talebinin, garantör devletlerin, tüm tutukluların teslim edilmesinden sonra çatışmaların yeniden başlamaması olduğunu da sözlerine ekledi.

ABD, Katar ve Mısır, İsrail tarafına garantörlük taahhüdünde bulundular. Hamas ise Türkiye ve Rusya'nın da garantörler arasında yer almasını istedi. Ancak ABD ile İsrail bu talebi reddetti.

Nunu, taraflar bir şekilde çatışmaların kalıcı olarak durdurulması için bir formüle ulaştılarsa da Hamas’ın İsrail'in anlaşmaya uymayacağından korktuğunu ifade etti. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Kahire uzun süredir beklenen anlaşmanın son halini yazmaya başladı.

Kullanılan ifadelerle ilgili anlaşmazlık

Anlaşmanın birkaç gün içinde varılabilecek son versiyonunda, İsrail’in istediği ‘sürdürülebilir ateşkes’ ve Hamas'ın talep ettiği ‘savaşın kalıcı olarak durdurulması’ ifadelerinin kullanımı konusunda bir anlaşmazlık söz konusu.

İsrail Devlet Televizyonu KAN’ın haberine göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Mısırlı arabulucu aracılığıyla Hamas liderlerine, ateşkes anlaşmasına varmak için sadece bir haftaları olduğunu aksi takdirde Refah'a kara saldırısının başlayacağını bildirdi.

KAN ayrıca İsrail ordusunun, Refah'a kara saldırısı için hazırlıklarını tamamladığını, Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin Hamas'ın son kalesine yapılacak operasyon planlarını onayladığını ve Kahire'deki siyasi gelişmeler çerçevesinde saldırıyı başlatma kararının verileceğini aktardı.

“Taht kavgası”

Siyasi aktivistlere göre Kahire'de, savaşın durmasının ve İsrail'in bunu kabul etmesinin, Hamas'ın Gazze'yi yönetmeye devam edeceği anlamına geleceğini belirtiyor. Geçici bir ateşkeste ise Kassam Tugayları’nın geri kalan birliklerinin yok edilmesi ve yeniden Gazze’yi yönetmesinin engellenmesi amacıyla savaşın yeniden başlaması anlamına gelen bir ‘taht kavgası’ yaşanıyor.

KAN televizyon kanalının aktardığına göre İsrail, Hamas’la yapılan esir takası anlaşması çerçevesinde Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmeyi kabul etmedi. Ancak arabulucuların savaşı sona erdirme garantilerine de karşı çıkmadı. İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Danışmanı Mark Regev, “Savaş, ancak Hamas'ın ortadan kalkmasıyla sona erecek” ifadelerini kullandı.

Tüm bu açıklamalar ve İsrail'in savaşı sürdürme konusundaki ısrarcı tutumu, Nunu'yu, Hamas'ın Gazze'deki savaşın kalıcı olarak durdurulmasını açıkça ifade etmeyen bir anlaşmayı hiçbir koşulda kabul etmeyeceğini açıklamaya itti.

Nunu, Hamas Hareketi’nin anlaşmada, tam ve kalıcı bir ateşkes üzerinde anlaşmaya varıldığına dair açık bir maddenin yer almasını istediğini söyledi.

Nunu'ya göre Hamas, arabulucular tarafından kendisine iletilen ve anlaşmanın esir takası yapılacak 40 günlük ilk aşamasından sonra savaşın sona ereceğine dair ABD tarafından verilen güvencelerle ilgili ikna olmuş değil.

 


İsrail'in Refah'a düzenlediği saldırılarda iki aileden 16 kişi hayatını kaybetti

Refah'taki Ebu Yusuf en-Neccar Hastanesi önünde İsrail saldırısında hayatını kaybedenler için cenaze namazı kılan Filistinliler (Reuters)
Refah'taki Ebu Yusuf en-Neccar Hastanesi önünde İsrail saldırısında hayatını kaybedenler için cenaze namazı kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Refah'a düzenlediği saldırılarda iki aileden 16 kişi hayatını kaybetti

Refah'taki Ebu Yusuf en-Neccar Hastanesi önünde İsrail saldırısında hayatını kaybedenler için cenaze namazı kılan Filistinliler (Reuters)
Refah'taki Ebu Yusuf en-Neccar Hastanesi önünde İsrail saldırısında hayatını kaybedenler için cenaze namazı kılan Filistinliler (Reuters)

Kurtarma ekipleri ve sağlık görevlileri bugün (Pazartesi) şafak vakti, Hamas'ın Kerem Şalom Sınır Kapısı’na düzenlediği saldırıda üç İsrail askerinin öldürülmesinin ardından, İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine düzenlediği saldırılarda iki aileden 16 kişinin hayatını kaybettiğini duyurdu.

Sivil Savunma ekipleri, “el-Attar ailesinin hedef alınması sonucu 7, Kişta ailesinin hedef alınması sonucu 9 şehit olmak üzere Refah'ta yaşamını yitirenlerin sayısının 16'ya ulaştığını” bildirdi. Sağlık kaynakları da şehit sayısını doğrulayarak, iki saldırının dün (pazar) akşam ‘Yebna Mülteci Kampı ve Refah'ın doğusundaki es-Selam mahallesinde’ gerçekleştiğini kaydetti.

İsrail saldırıları Kerem Şalom Sınır Kapısı’na düzenlenen roket saldırısında üç İsrail askerinin ölmesi ve 12 askerin de yaralanmasının ardından geldi.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre İsrail ordusu, Refah'a yakın bir bölgeden Kerem Şalom Sınır Kapısı’na 14 roket atıldığını ve yaralılardan üçünün durumunun kritik olduğunu bildirdi.

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, İsrail ile Gazze Şeridi arasındaki sınır kapısının yakınındaki bir askeri karakola roket atılmasının sorumluluğunu üstlenerek, İsrail ordusunun sınır kapısını kapatmasına neden oldu.

Diğer yandan Netanyahu, dört Hamas tugayının konuşlandığını söylediği Gazze Şeridi'nin güney ucundaki kalabalık Refah kentine saldırı tehdidinde bulunuyor.

Gazze Şeridi'nde İsrail askerlerinin henüz girmediği tek yer olan şehir, başka yerlerdeki bombardıman ve çatışmalardan kaçan yüz binlerce sivilin son sığınağı haline geldi. Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre 1,2 milyon Filistinli Refah’ta toplanmış durumda.