Yemen Genelkurmay Başkanı Sağir bin Aziz Şarku'l Avsat'a konuştu: Sonraki aşama zaferlerle dolu

Marib'in düşmesinin imkansız olduğunu vurgulayan Genelkurmay Başkanı, Arap Koalisyonu’nun orduyu desteklemedeki rolünü "son derece profesyonel" olarak nitelendirdi.

Korgeneral Sağir bin Aziz, Marib'in batısındaki cepheleri teftiş ederken (SABA)
Korgeneral Sağir bin Aziz, Marib'in batısındaki cepheleri teftiş ederken (SABA)
TT

Yemen Genelkurmay Başkanı Sağir bin Aziz Şarku'l Avsat'a konuştu: Sonraki aşama zaferlerle dolu

Korgeneral Sağir bin Aziz, Marib'in batısındaki cepheleri teftiş ederken (SABA)
Korgeneral Sağir bin Aziz, Marib'in batısındaki cepheleri teftiş ederken (SABA)

Yemen Genelkurmay Başkanı Korgeneral Sağir bin Aziz, Beyda kentindeki devam eden askeri operasyon hakkında Şarku’l Avsat’a güncel bilgiler aktardı.
Bin Aziz, Husilerin kendilerini üstün görmelerine karşılık, Yemenlilere Marib'in düşmesinin imkansız olduğuna dair güvence veren bir mesaj olarak değerlendirildiğini belirterek, bir sonraki aşamanın birçok zaferle dolu olduğunu söyledi.  
Korgeneral Aziz, Şarku’l Avsat ile verdiği röportajda, Marib'in bugün özgürlük ve onurlu bir yaşam özlemi çeken ve Arap kimliğiyle ulusal devletlerini inşa etmek isteyen Yemen halkının iradesini temsil ettiğini belirtti. Aziz, siviller ve yerinden edilmiş milyonlarca kişi ile dolu olan Marib’in son aylarda 60'tan fazla balistik füze ve insansız hava aracı ile hedef alındığını ifade etti. Yemen Genelkurmay Başkanı, Yemen halkının meşru hükümet öncülüğünde Husi kuklasına karşı koymak için çabalarını ve yeteneklerini birleştirme zamanının geldiğini vurgulayarak, Beyda'daki mevcut askeri operasyonun tüm ulusal güçlerin dayanışmasının açık bir kanıtı olduğuna dikkati çekti.

- İlk olarak şu anda Marib’de Husi milisleriyle yaşanan askeri çatışmaların durumu hakkında bilgi verebilir misiniz?
Öncelikle Yemen'deki ve genel olarak bölgedeki ırkçı İran projesine karşı vatanın, ulusal kimliğin ve dinin müdafaası için en büyük kahramanlık ve kurtuluş destanlarını saf kanlarıyla yazan ulusal ordumuzun kahramanlarına, direniş güçlerine ve şerefli aşiret üyelerine içten teşekkürlerimi sunuyorum. 
Başkent Sana'nın doğusunda, Marib'in batı tarafındaki çatışmalara gelince, sahadaki gerçekler ve olayların gidişatı yaşananlara en iyi tanık. Bir buçuk yıldan fazla bir süredir İran Devrim Muhafızları'nın doğrudan gözetimi ve desteği ile Marib’e yönelik saldırılar şu ana kadar aralıksız devam etti. Husiler bu saldırılarda balistik füzeler ve patlayıcı yüklü insansız hava araçları (SİHA) da dahil her türlü ağır ve hafif silahları kullanıyor. Sadece son birkaç ay içinde 60'tan fazla balistik füze ve bir dizi SİHA Marib şehrine düştü. Husi grubu, binlerce kişiyi kandırarak savaş cephelerine gönderdi ve devletin, vatandaşın, işçinin ve tüccarın parasından yararlanarak maddi ve lojistik destek sağladı. Bunların hepsi Marib'i devirmek içindi. Ancak bunların hepsi havada kaldı ve arkalarında koştukları bir seraba dönüştü. Bu, önce Allah'ın yardımı, sonra da ordunun, direniş güçlerinin ve aşiret mensuplarının büyük kahramanlarının fedakarlıkları ile Suudi Arabistan Krallığı'nın önderlik ettiği meşru hükümeti destekleyen Arap Koalisyonu’ndaki kardeşlerin güçlü ve etkili desteği sayesinde sağlandı. Bu efsanevi kararlılık ve niteliksel savaş eylemleriyle düşmana karşı koyuldu ve yetenekleri tükendi. Düşmanın tüm yıkıcı planları suya düştü.

-Marib'in Husilerin eline geçme tehlikesi var mı?
İran tetikçisi ırkçı terörist milisler, Marib'in bugün özgürlük ve onurlu bir yaşam özlemi çeken ve Arap kimliğiyle ulusal devletlerini inşa etmek isteyen Yemen halkının iradesini temsil ettiğini ve bu iradenin yıkılmasının imkansız olduğunu diğerlerinden daha iyi biliyor. Allah'ın yardım ve tevekkülüne dayandığımız haklı ulusal davamızda, mollaların projesini ve araçlarını yakında bozguna uğratacağımızın bilincindeyiz.
 
-Marib savaşında ordunun ve aşiret üyelerinin karşılaştığı en önemli zorluklar neler?
Her savaşa birçok zorluk ve engel eşlik eder. Bilindiği gibi her savaşın kendi özel koşulları vardır. Bizler, Allah'ın yardımı ve Cumhurbaşkanımız Abdurabbu Mansur Hadi'nin temsil ettiği siyasi liderliğimizin çabaları ile Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu’ndaki kardeşlerin desteğinın yanı sıra, kahramanların sahadaki çabaları sayesinde bu zorlukların ve engellerin çoğunu aşıyoruz.
Ancak bugün karşı karşıya olduğumuz en önemli zorluğun, İran Devrim Muhafızları'nın devam eden müdahalesi ve Yemen'de doğrudan ya da paralı askerleri aracılığıyla yürüttükleri yıkıcı savaşa artan desteği karşısında tüm dünyanın sessiz kalması olduğuna inanıyoruz. İran rejiminin kapsamlı desteği ile benzeri görülmemiş bir terörizm söz konusu. Uuslararası toplumun bu durumu diğer terör örgütlerinde olduğundan daha farklı bir standartla ele aldığını görüyoruz. Bu da milislerin terörist saldırılarını ve  masum çocuklar ve kadınlara yönelik savaş suçları işlemesini sürdürmesine yol açıyor.

-Sizce Husiler neden Marib'deki sığınmacı kamplarını hedef alıyor?
İran'ın Yemen'deki ve genel olarak bölgedeki projesi, terör, gasp edilmiş toprak ve demografik değişim politikasına dayanıyor. Bu nedenle tüm değerlere, ahlaki ilkelere ve uluslararası hukuka ve kurallara aykırı suçlarına açıkça şahit oluyoruz. Irak'ta, Suriye'de, Yemen'de ve İranlıların ulaştığı diğer her bölgede dünyanın şahit olduğu şey bu. Bu bölgelerde devletin özellikleri ve yaşam ve istikrar ortadan kaldırılıyor. Bu yıkıcı yöntem ile halkın teslim olacağını ve onlara boyun eğip mutlak itaat ederek ve velayet-i fakih sistemini kabul edeceklerini düşünüyorlar.

-Yemen Ulusal Ordusu'nun son dönemde kontrol altına aldıktan sonra Nihm tepeleri ve Cevf kentinden çekilmesinin sebepleri neler?
İran'ın terörist milisleriyle topyekün bir savaş yürütüyoruz. Hükümetin siyasi, ahlaki ve askeri düzeyde her geçen gün daha fazla kazanım elde ettiğine inanıyoruz. Hükümetin Husi milisleriyle yürüttüğü saha savaşları vur-kaç bağlamında yürütülen savaşların sadece bir parçası. Dün bir tepe veya bir bir dağ düşer, yarın geri alırız. Bu milislerle yürüttüğümüz savaşın doğası ve gerçekliği, bir veya iki bölgenin düşmesiyle bitmeyen varoluşsal bir savaştır. Tarihe bakarsanız, halkların özgürlükleri, haysiyetleri ve bağımsızlıkları için verdikleri ulusal savaşların, hak sahipleri oldukları ve haklarının zamanla kaybolmadığı için yetenek farklılıkları olmasına rağmen nasıl sona erdiğini görürsünüz.

-Yemen Savunma Bakanı daha önceki açıklamalarında ordu saflarında yer alan birçok sahte isim ve ifadeden bahsetmişti. Bu sorun çözüldü mü? Bugün mevcut durum nedir?
Bildiğiniz gibi, İran'ın terörist milisleri Eylül 2014'te gerçekleştirdiği darbe operasyonunda başta ordu olmak üzere tüm devlet kurumlarını ele geçirdi. Bu da hükümetin Yemen Silahlı Kuvvetleri’ni yeniden düzenlemeye zorladı. Hiçkimse burada bir hata olmadığını söyleyemez. Her yeniden inşa sürecine hatalar eşlik eder. Ama en önemlisi bu hataların sürekli ve kapsamlı bir şekilde düzeltilmesi ve olumlu somut sonuçların elde edilmesi. Herkes bu çabaların sahaya yansıması ve kahramanlarımızın mücadelelerinin ve fedakarlıklarının meyvelerini toplaması konusunda istekli. Savunma Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı liderliğindeki Genelkurmay Başkanlığı hataların düzeltilmesi için büyük çaba sarf ediyor.

-Birçok Yemenli, neden tüm cephelerin aynı anda Husi milislerine baskı yapmadığını ve onları engellemediğini merak ediyor?
Kahramanlarımız istisnasız tüm cephelerde İran'ın terörist milisleriyle mücadele ediyor. Mevcut muharebe ve askeri etkenlerin bir sonucu olarak bir bölgeden diğerine çatışmanın yoğunluğunda bir fark olduğu doğrudur. Ancak düşmanla yapılan savaşlar Stockholm Anlaşması ile sınırlanan sahilde, Taiz ekseninde, beşinci bölge veya Cevf de dahil tüm cephelerde durmadı. Bugün Beyda ordusunun, Amalika Tugayları’nın ve direniş güçlerinin kahramanlarının Beyda’da elde ettiği zaferleri takip ediyorsunuz. Bu zaferler, milislerin savaşın gidişatını kontrol etme ve tüm barış çağrılarını reddederek  masum insanlara karşı daha fazla suç işlenmesi rolünü oynamaya çalışması nedeniyle siyasi ve askeri kanıtları var. Tüm askeri birliklerin tüm cephelerde hazır hale getirilmesi ve artırılması için çabalar devam ediyor. Bundan sonraki aşama pek çok zaferle dolu olacak.

-Hudeyde'deki Ortak Kuvvetler’den veya Amalika Tugayları’ndan, özellikle de buna hazır olduklarını beyan ettikleri için askeri destek almaya açık mısınız?
 İran'ın terörist milislerine karşı yürüttüğümüz savaşta zafer kazanmamızın koşullarından biri, safların birliği ve başta askeri ve güvenlik teşkilatı olmak üzere devlet kurumlarının birleştirilmesidir. Hepimiz bir siperdeyiz ve hedefimiz ortak. Yemenliler Husilerin toplumsal dokuyu parçalama ve devletin bileşenleri arasında böl-yönet politikasını bir silah olarak kullandığını ve kullanacağını biliyor. Yemen halkının Husi kuklalarına karşı karşı koymak için Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi'nin temsil ettiği meşruiyetin önderliğinde çabalarını ve yeteneklerini birleştirmesinin zamanı geldi. Beyda'daki askeri operasyonlar, bugün yan yana savaşan ve düşmana ağır kayıplar veren tüm ulusal güçlerin dayanışmasının açık bir kanıtıdır. Bu sayede düşmanın konuşlandığı birçok stratejik konuma ek olarak tüm bölgeleri rekor sürede kurtarabildiler.

-Beyda'daki son zaferler Marib'deki çatışmaları nasıl etkiliyor?
Beyda’daki zaferler, Marib cephesi de dahil olmak üzere tüm cephelerdeki saha gelişmeleri bağlamında geliyor. Askeri operasyonlara ve muharebe planlarına dayanarak elde edilen sonuçlar ve zaferler şüphesiz tüm cephelerde sahaya olumlu yansıyor. Aynı zamanda bu durum, düşmanın kendini üstün görmesine karşılık Yemen halkının, devletin ve çeşitli kurumlarının egemenliğini yeniden tesis etme ve üzerinde anlaşmaya varılan kapsamlı reform sürecini hayata geçirme konusundaki ısrarına dair bir mesaj gönderiyor.

-Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu savaşçılarının Marib'de ve diğer cephelerde Yemen ordusunu desteklemedeki rolünü nasıl görüyorsunuz?
Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından temsil edilen Krallık'taki kardeşlerin liderliğindeki Arap Koalisyonu’nun rolünü derinden takdir ediyoruz. Arap Koalisyonu, İran'ın terörist milislerine karşı gidişatı belirleyecek savaşta kardeşçe dayanışmasını ve desteğini sundu. Bunun başında,  Arap Koalisyonu savaşçıları tarafından savaşın tüm cephelerinde gösterilen etkili ve güçlü hava desteği geliyor. Bu destek yüksek profesyonellik ile yerine getiriliyor ve Arap bölgesi üzerindeki İran hegemonyasını
reddeden özgür her Yemenli için bir gurur kaynağı anlamına geliyor.

-Husilerle yıllar önce ilk karşı karşıya gelenler arasındaydınız. Sizce Husilerle bir anlayışa varmak ve barış içinde bir arada yaşamak mümkün mü?
 İran'ın terörist milisleriyle olan deneyimlerimiz, İran'ın siyasi veya insani sözlüğünde, diğerlerini kabul ettiklerini veya diğeriyle birlikte yaşadıklarını gösteren hiçbir şey olmadığını doğruluyor. Merhum Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'e ve diğer birçok lider ve şahsiyetlere karşı ihanet de dahil olmak üzere bu duruma verilecek birçok örnek var. Husilerle birçok antlaşma, akit, ateşkes imzaladılar ancak Husiler bunu ihlal ederek bir hayal haline getirdiler. Onlara çok fazla taviz verildi. Ancak onlar diğerini sadece kendilerine köle veya destekçi olarak kabul ediyorlar. Bunun aksini söyleyen kendini kandırır.

-Marib savaşında Yemen aşiretlerinin rolünü ve genel seferberlik çağrılarına verdikleri cevabı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hiç şüphe yok ki bu savaşta aşiretlerin ve direniş güçlerinin rolü çok önemliydi ve hala da öyle. Aşiret üyeleri ve gençlerinin çoğu, Ulusal Ordu’daki savaşçı kardeşleriyle her bölgede ve cephede omuz omuza savaştı. Bu ulusal savaşta aşiret üyelerinden yaralı ve şehitlerin sayısı, bu rolün büyüklüğünün ve öneminin en büyük kanıtı. Bu destek özellikle genel seferberliğin ilanından sonra sürekli artıyor. Bu bağlamda, adaletsizliği ve köleliği reddeden ve Yemen'in ve halkının haysiyetini savunmak için ayağa kalkan tüm özgür Yemenli kabilelere teşekkür ve takdirlerimizi sunuyoruz.



Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
TT

Şera bir Yahudi gazetesine ilk röportajını verdi: İstikrarlı bir Suriye nutuk ve sloganlarla inşa edilmeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, geçtiğimiz şubat ayında Şam'da düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nın kapanışında konuştu. (AFP)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, iç ve dış politikadaki sorumlulukları veya pozisyonları hakkında yorum yaparken devrik lider Beşşar Esed'i çevreleyen tüm duvarları yıkıyor. Şera doğrudan konuşuyor; İsrail ile ilişkiler ve Suriye topraklarının işgali gibi daha önce çifte dille konuşulan, bazıları sloganlarla kamuoyuna duyurulan ancak gerçeklerin masanın altında olduğu ‘tabu konular’ hakkında açıkça konuşmaktan çekinmiyor. Şera, 6 aydan kısa bir süre önce iktidara gelmesinden bu yana ilk kez  bir Yahudi medya kuruluşuna konuştu. Şera, The Jewish Journal’a röportaj verdi.

Esed rejiminin mirası

28 Mayıs'ta yayınlanan röportaj, Jonathon Bass'ın şu sözleriyle başlıyor: “Pek çok Suriyeli, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'da bir devrimci değil; savaş yorgunu, kimliği yıpranmış bir ulusu yeniden inşa edebilecek, yenilenmiş bir lider görüyor. Tarihin her duvarından fısıldadığı, yaşayan en eski şehir olan Şam, iktidarla değil, yeniden inşa, uzlaşma ve uzun süredir parçalanmış bir ulusa liderlik etme yüküyle ilgili bir diyalog için uygun bir yer.”

Bass, Suriye Cumhurbaşkanı hakkındaki izlenimlerini şöyle aktarıyor: “Sessiz biri ama söylediği her kelimeyi düşünerek söylüyor. Sesinde zafer tonu yok, sadece kastettiği ve vurguladığı kelimeler var.”

Şera röportajın başında, “Bize enkazdan daha fazlası miras kaldı. Travma, güvensizlik ve yorgunluk miras aldık. Ama aynı zamanda umudu da miras aldık. Kırılgan bir umut” ifadelerini kullandı.

fgthyj
Sednaya Hapishanesi’ndeki tutukluların ailelerinden oluşan bir kalabalık, hayatta kalanları arama çalışmalarının sürdüğü binanın dışında bekliyor. (Suriye Sivil Savunma Müdürlüğü)

Suriye on yıllar boyunca sadakat ve sessizliği, bir arada yaşama ve nefreti, istikrar ve baskıyı birbirine karıştıran bir sistemle yönetildi. Esed hanedanı, Hafız ve ardından Beşşar, ülke üzerindeki kontrollerini sağlamlaştırmak için korku ve infazları kullanarak demir yumrukla yönetirken, ülkenin kurumları soldu ve muhalefet ölümcül bir ayaklanmaya dönüştü.

Gazeteci Jonathon Bass, Şera'nın aldığı miras konusunda açık görüşlü olduğunu düşünüyor. Zira Şera şöyle diyor: “Temiz bir sayfadan bahsetmek sahtekârlık olur. Geçmiş, her insanın gözünde, her sokakta, her ailede mevcuttur. Şimdi görevimiz bunu tekrarlamamak. Daha hafif versiyonu yok. Tamamen yeni bir şey yaratmalıyız.”

Suriyelilerin güveni

Eş-Şera'nın iktidara geldiğinden beri attığı ilk adımlar, röportajı yapan kişinin de belirttiği gibi, temkinli ama son derece sembolik oldu. Siyasi tutukluların serbest bırakılmasını emretti, sürgün edilen ya da susturulan muhalif gruplarla diyalog başlattı ve kötü şöhretli Suriye güvenlik aygıtında reform yapma sözü verdi. Ayrıca, kayıp ve ölülerin akıbetini ele almak üzere bir bakanlık kurulmasını önerdi.

Suriye'deki toplu mezarların ardındaki gerçeği ortaya çıkarmak için Şera, DNA veri tabanları oluşturmaktan geçmişteki zulümlerden sorumlu olanların iş birliğini sağlamaya kadar adli tıp teknikleri ve ekipmanları sağlamak için ABD ile bir ortaklığa ihtiyaç olduğunu söyledi.

Şera, “Eğer konuşan tek kişi bensem, Suriye hiçbir şey öğrenmemiştir. Tüm sesleri diyalog masasına davet ediyoruz. Devlet artık başkalarına dikte ettiğinden daha fazla dinlemelidir” dedi.

‘Ama insanlar bir kez daha güvenecek mi? Diktatörlüğün küllerinden doğan bir hükümetin vaatlerine inanacaklar mı?’ sorusuna Şera şöyle cevap verdi: “Ben güven istemiyorum, sabır ve inceleme istiyorum. Beni sorumlu tutun. Güven bu şekilde sağlanır.”

Suriyelilerin evlerini yeniden inşa etmeleri gerekiyor

Şera, Suriyelilerin şu anda en çok neye ihtiyacı olduğu sorusuna tereddüt etmeden cevap verdi: “Eylem yoluyla haysiyet. Amaç yoluyla barış.”

Savaşın boşalttığı şehirlerde ve çatışmanın etkilerinden halen mustarip olan köylerde kimse siyaset istemiyor, normale dönüş istiyor; evlerini yeniden inşa etme, çocuklarını büyütme ve barış içinde hayatlarını kazanmak istiyorlar.

dfgthy
Halep'te yıkılan evlerin yeniden inşası bazı bölge sakinlerinin kişisel inisiyatifiyle gerçekleştiriliyor. (Reuters)

Şera bunun gayet farkında. Tarım, sanayi, inşaat ve kamu hizmetlerinde istihdam yaratmaya odaklanan acil ekonomik programlar için bastırıyor. Şera, “Artık mesele ideoloji değil, mesele insanlara kalmak için bir neden, yaşamak için bir neden, inanmak için bir neden vermek. Bir işi olan her gencin radikalleşme riski daha az olacak. Okuldaki her çocuk gelecek için bir ses” dedi.

Şera, bölgesel yatırımcılarla ortaklıkların, geri dönenlere yönelik küçük işletme hibelerinin ve ‘gençler için mesleki eğitimin’ önemini vurguladı. Şera, “İstikrarlı bir Suriye nutuklarla ya da sloganlarla değil, eylemlerle inşa edilecek; pazarlarda, sınıflarda, çiftliklerde, atölyelerde... Tedarik zincirlerini yeniden inşa edeceğiz. Suriye bir ticaret merkezi olarak geri dönecek” şeklinde konuştu.

İsrail ile ilişkiler

Bu ekonomik vizyonun ardında daha derin bir vizyon var. Bir neslin kaybından sonra Suriyeliler çatışmadan yoruldu. Barışa, sadece savaşın yokluğuna değil, fırsatların varlığına da hasretler. Bass şöyle diyor: “Sohbetimizin en hassas bölümlerinden birinde Şera, Suriye'nin İsrail ile gelecekteki ilişkisine değindi. 1948'den bu yana bölgeyi rahatsız eden bu konu, her hava saldırısı, gizli operasyon ve vekalet savaşı suçlamasıyla daha da şiddetleniyor.”

ı89o
Golan'daki tampon bölge sınırında duran bir İsrail askeri (AFP)

Şera, “Açık konuşmak istiyorum. Sonsuz karşılıklı bombardıman dönemi sona ermeli. Hiçbir ülke korku ile doluyken gelişemez. Gerçek şu ki ortak düşmanlarımız var ve bölgesel güvenlikte kilit bir rol oynayabiliriz” ifadelerini kullandı.

dwert5y6
İsrail saldırılarına tepki olarak 25 Şubat'ta Suriyeli Dürziler tarafından açılan bir pankart: ‘Suveyda, Suriye'nin sırtındaki zehirli hançer olmayacak.’ (AP)

Şera, sadece bir ateşkes hattı olarak değil, karşılıklı itidal ve sivillerin, özellikle de güney Suriye ve Golan Tepeleri’ndeki Dürzilerin korunması için bir temel olarak 1974 Ayrılma Anlaşması’nın ruhuna geri dönme arzusunu dile getirdi. Şera, “Suriye'nin Dürzileri piyon değildir. Onlar vatandaştır, köklüdür, tarihsel olarak sadıktır ve yasalar çerçevesinde her türlü korumayı hak etmektedir. Onların güvenliği müzakere edilemez” dedi.

Derhal normalleşme önermekten kaçınan Şera, uluslararası hukuk ve egemenlik temelinde gelecekteki görüşmelere açık olduğunu belirtti.

Trump bir barış adamı

Belki de Trump'ın yaptığı en önemli diplomatik jest, doğrudan masaya oturma isteğiydi. Şera şunları söyledi: “Medya onun hakkında ne imaj çizerse çizsin, ben onu bir barış adamı olarak görüyorum. İkimiz de aynı düşman tarafından saldırıya uğradık. Trump nüfuzun, gücün ve sonuçların ne anlama geldiğini biliyor. Suriye'nin diyaloğu yeniden başlatabilecek dürüst bir arabulucuya ihtiyacı var. Eğer bölgede istikrara ve ABD ile müttefiklerinin güvenliğine katkıda bulunacak bir uzlaşma ihtimali varsa, ben bu diyaloğu kurmaya hazırım. Bu bölgeyi onarabilecek ve bizi adım adım bir araya getirebilecek tek kişi o.”

ferty6
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şera, 14 Mayıs'ta Riyad'da bir araya geldi. (AP)

Bass şu yorumu yaptı: “Bu sadece açık sözlülüğü açısından değil, aynı zamanda içerdiği anlamlar açısından da dikkate değer bir açıklamaydı. Yeni Suriye, barış ve tanınma arayışında alışılmadık adımlar atmaktan korkmuyor. Şera Suriye'nin sorunlarını (toplu mezarlarda bir milyondan fazla ölü, 12 milyon yerinden edilmiş insan, yaşam destek ünitesine bağlı bir ekonomi, halen yürürlükte olan yaptırımlar ve kuzeyde saklanan milisler) yumuşatarak anlatmıyor. ‘Bu bir peri masalı değil. Bu bir iyileşme ve iyileşme sancılıdır’ diyor.”