Yemen Genelkurmay Başkanı Sağir bin Aziz Şarku'l Avsat'a konuştu: Sonraki aşama zaferlerle dolu

Marib'in düşmesinin imkansız olduğunu vurgulayan Genelkurmay Başkanı, Arap Koalisyonu’nun orduyu desteklemedeki rolünü "son derece profesyonel" olarak nitelendirdi.

Korgeneral Sağir bin Aziz, Marib'in batısındaki cepheleri teftiş ederken (SABA)
Korgeneral Sağir bin Aziz, Marib'in batısındaki cepheleri teftiş ederken (SABA)
TT

Yemen Genelkurmay Başkanı Sağir bin Aziz Şarku'l Avsat'a konuştu: Sonraki aşama zaferlerle dolu

Korgeneral Sağir bin Aziz, Marib'in batısındaki cepheleri teftiş ederken (SABA)
Korgeneral Sağir bin Aziz, Marib'in batısındaki cepheleri teftiş ederken (SABA)

Yemen Genelkurmay Başkanı Korgeneral Sağir bin Aziz, Beyda kentindeki devam eden askeri operasyon hakkında Şarku’l Avsat’a güncel bilgiler aktardı.
Bin Aziz, Husilerin kendilerini üstün görmelerine karşılık, Yemenlilere Marib'in düşmesinin imkansız olduğuna dair güvence veren bir mesaj olarak değerlendirildiğini belirterek, bir sonraki aşamanın birçok zaferle dolu olduğunu söyledi.  
Korgeneral Aziz, Şarku’l Avsat ile verdiği röportajda, Marib'in bugün özgürlük ve onurlu bir yaşam özlemi çeken ve Arap kimliğiyle ulusal devletlerini inşa etmek isteyen Yemen halkının iradesini temsil ettiğini belirtti. Aziz, siviller ve yerinden edilmiş milyonlarca kişi ile dolu olan Marib’in son aylarda 60'tan fazla balistik füze ve insansız hava aracı ile hedef alındığını ifade etti. Yemen Genelkurmay Başkanı, Yemen halkının meşru hükümet öncülüğünde Husi kuklasına karşı koymak için çabalarını ve yeteneklerini birleştirme zamanının geldiğini vurgulayarak, Beyda'daki mevcut askeri operasyonun tüm ulusal güçlerin dayanışmasının açık bir kanıtı olduğuna dikkati çekti.

- İlk olarak şu anda Marib’de Husi milisleriyle yaşanan askeri çatışmaların durumu hakkında bilgi verebilir misiniz?
Öncelikle Yemen'deki ve genel olarak bölgedeki ırkçı İran projesine karşı vatanın, ulusal kimliğin ve dinin müdafaası için en büyük kahramanlık ve kurtuluş destanlarını saf kanlarıyla yazan ulusal ordumuzun kahramanlarına, direniş güçlerine ve şerefli aşiret üyelerine içten teşekkürlerimi sunuyorum. 
Başkent Sana'nın doğusunda, Marib'in batı tarafındaki çatışmalara gelince, sahadaki gerçekler ve olayların gidişatı yaşananlara en iyi tanık. Bir buçuk yıldan fazla bir süredir İran Devrim Muhafızları'nın doğrudan gözetimi ve desteği ile Marib’e yönelik saldırılar şu ana kadar aralıksız devam etti. Husiler bu saldırılarda balistik füzeler ve patlayıcı yüklü insansız hava araçları (SİHA) da dahil her türlü ağır ve hafif silahları kullanıyor. Sadece son birkaç ay içinde 60'tan fazla balistik füze ve bir dizi SİHA Marib şehrine düştü. Husi grubu, binlerce kişiyi kandırarak savaş cephelerine gönderdi ve devletin, vatandaşın, işçinin ve tüccarın parasından yararlanarak maddi ve lojistik destek sağladı. Bunların hepsi Marib'i devirmek içindi. Ancak bunların hepsi havada kaldı ve arkalarında koştukları bir seraba dönüştü. Bu, önce Allah'ın yardımı, sonra da ordunun, direniş güçlerinin ve aşiret mensuplarının büyük kahramanlarının fedakarlıkları ile Suudi Arabistan Krallığı'nın önderlik ettiği meşru hükümeti destekleyen Arap Koalisyonu’ndaki kardeşlerin güçlü ve etkili desteği sayesinde sağlandı. Bu efsanevi kararlılık ve niteliksel savaş eylemleriyle düşmana karşı koyuldu ve yetenekleri tükendi. Düşmanın tüm yıkıcı planları suya düştü.

-Marib'in Husilerin eline geçme tehlikesi var mı?
İran tetikçisi ırkçı terörist milisler, Marib'in bugün özgürlük ve onurlu bir yaşam özlemi çeken ve Arap kimliğiyle ulusal devletlerini inşa etmek isteyen Yemen halkının iradesini temsil ettiğini ve bu iradenin yıkılmasının imkansız olduğunu diğerlerinden daha iyi biliyor. Allah'ın yardım ve tevekkülüne dayandığımız haklı ulusal davamızda, mollaların projesini ve araçlarını yakında bozguna uğratacağımızın bilincindeyiz.
 
-Marib savaşında ordunun ve aşiret üyelerinin karşılaştığı en önemli zorluklar neler?
Her savaşa birçok zorluk ve engel eşlik eder. Bilindiği gibi her savaşın kendi özel koşulları vardır. Bizler, Allah'ın yardımı ve Cumhurbaşkanımız Abdurabbu Mansur Hadi'nin temsil ettiği siyasi liderliğimizin çabaları ile Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu’ndaki kardeşlerin desteğinın yanı sıra, kahramanların sahadaki çabaları sayesinde bu zorlukların ve engellerin çoğunu aşıyoruz.
Ancak bugün karşı karşıya olduğumuz en önemli zorluğun, İran Devrim Muhafızları'nın devam eden müdahalesi ve Yemen'de doğrudan ya da paralı askerleri aracılığıyla yürüttükleri yıkıcı savaşa artan desteği karşısında tüm dünyanın sessiz kalması olduğuna inanıyoruz. İran rejiminin kapsamlı desteği ile benzeri görülmemiş bir terörizm söz konusu. Uuslararası toplumun bu durumu diğer terör örgütlerinde olduğundan daha farklı bir standartla ele aldığını görüyoruz. Bu da milislerin terörist saldırılarını ve  masum çocuklar ve kadınlara yönelik savaş suçları işlemesini sürdürmesine yol açıyor.

-Sizce Husiler neden Marib'deki sığınmacı kamplarını hedef alıyor?
İran'ın Yemen'deki ve genel olarak bölgedeki projesi, terör, gasp edilmiş toprak ve demografik değişim politikasına dayanıyor. Bu nedenle tüm değerlere, ahlaki ilkelere ve uluslararası hukuka ve kurallara aykırı suçlarına açıkça şahit oluyoruz. Irak'ta, Suriye'de, Yemen'de ve İranlıların ulaştığı diğer her bölgede dünyanın şahit olduğu şey bu. Bu bölgelerde devletin özellikleri ve yaşam ve istikrar ortadan kaldırılıyor. Bu yıkıcı yöntem ile halkın teslim olacağını ve onlara boyun eğip mutlak itaat ederek ve velayet-i fakih sistemini kabul edeceklerini düşünüyorlar.

-Yemen Ulusal Ordusu'nun son dönemde kontrol altına aldıktan sonra Nihm tepeleri ve Cevf kentinden çekilmesinin sebepleri neler?
İran'ın terörist milisleriyle topyekün bir savaş yürütüyoruz. Hükümetin siyasi, ahlaki ve askeri düzeyde her geçen gün daha fazla kazanım elde ettiğine inanıyoruz. Hükümetin Husi milisleriyle yürüttüğü saha savaşları vur-kaç bağlamında yürütülen savaşların sadece bir parçası. Dün bir tepe veya bir bir dağ düşer, yarın geri alırız. Bu milislerle yürüttüğümüz savaşın doğası ve gerçekliği, bir veya iki bölgenin düşmesiyle bitmeyen varoluşsal bir savaştır. Tarihe bakarsanız, halkların özgürlükleri, haysiyetleri ve bağımsızlıkları için verdikleri ulusal savaşların, hak sahipleri oldukları ve haklarının zamanla kaybolmadığı için yetenek farklılıkları olmasına rağmen nasıl sona erdiğini görürsünüz.

-Yemen Savunma Bakanı daha önceki açıklamalarında ordu saflarında yer alan birçok sahte isim ve ifadeden bahsetmişti. Bu sorun çözüldü mü? Bugün mevcut durum nedir?
Bildiğiniz gibi, İran'ın terörist milisleri Eylül 2014'te gerçekleştirdiği darbe operasyonunda başta ordu olmak üzere tüm devlet kurumlarını ele geçirdi. Bu da hükümetin Yemen Silahlı Kuvvetleri’ni yeniden düzenlemeye zorladı. Hiçkimse burada bir hata olmadığını söyleyemez. Her yeniden inşa sürecine hatalar eşlik eder. Ama en önemlisi bu hataların sürekli ve kapsamlı bir şekilde düzeltilmesi ve olumlu somut sonuçların elde edilmesi. Herkes bu çabaların sahaya yansıması ve kahramanlarımızın mücadelelerinin ve fedakarlıklarının meyvelerini toplaması konusunda istekli. Savunma Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı liderliğindeki Genelkurmay Başkanlığı hataların düzeltilmesi için büyük çaba sarf ediyor.

-Birçok Yemenli, neden tüm cephelerin aynı anda Husi milislerine baskı yapmadığını ve onları engellemediğini merak ediyor?
Kahramanlarımız istisnasız tüm cephelerde İran'ın terörist milisleriyle mücadele ediyor. Mevcut muharebe ve askeri etkenlerin bir sonucu olarak bir bölgeden diğerine çatışmanın yoğunluğunda bir fark olduğu doğrudur. Ancak düşmanla yapılan savaşlar Stockholm Anlaşması ile sınırlanan sahilde, Taiz ekseninde, beşinci bölge veya Cevf de dahil tüm cephelerde durmadı. Bugün Beyda ordusunun, Amalika Tugayları’nın ve direniş güçlerinin kahramanlarının Beyda’da elde ettiği zaferleri takip ediyorsunuz. Bu zaferler, milislerin savaşın gidişatını kontrol etme ve tüm barış çağrılarını reddederek  masum insanlara karşı daha fazla suç işlenmesi rolünü oynamaya çalışması nedeniyle siyasi ve askeri kanıtları var. Tüm askeri birliklerin tüm cephelerde hazır hale getirilmesi ve artırılması için çabalar devam ediyor. Bundan sonraki aşama pek çok zaferle dolu olacak.

-Hudeyde'deki Ortak Kuvvetler’den veya Amalika Tugayları’ndan, özellikle de buna hazır olduklarını beyan ettikleri için askeri destek almaya açık mısınız?
 İran'ın terörist milislerine karşı yürüttüğümüz savaşta zafer kazanmamızın koşullarından biri, safların birliği ve başta askeri ve güvenlik teşkilatı olmak üzere devlet kurumlarının birleştirilmesidir. Hepimiz bir siperdeyiz ve hedefimiz ortak. Yemenliler Husilerin toplumsal dokuyu parçalama ve devletin bileşenleri arasında böl-yönet politikasını bir silah olarak kullandığını ve kullanacağını biliyor. Yemen halkının Husi kuklalarına karşı karşı koymak için Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi'nin temsil ettiği meşruiyetin önderliğinde çabalarını ve yeteneklerini birleştirmesinin zamanı geldi. Beyda'daki askeri operasyonlar, bugün yan yana savaşan ve düşmana ağır kayıplar veren tüm ulusal güçlerin dayanışmasının açık bir kanıtıdır. Bu sayede düşmanın konuşlandığı birçok stratejik konuma ek olarak tüm bölgeleri rekor sürede kurtarabildiler.

-Beyda'daki son zaferler Marib'deki çatışmaları nasıl etkiliyor?
Beyda’daki zaferler, Marib cephesi de dahil olmak üzere tüm cephelerdeki saha gelişmeleri bağlamında geliyor. Askeri operasyonlara ve muharebe planlarına dayanarak elde edilen sonuçlar ve zaferler şüphesiz tüm cephelerde sahaya olumlu yansıyor. Aynı zamanda bu durum, düşmanın kendini üstün görmesine karşılık Yemen halkının, devletin ve çeşitli kurumlarının egemenliğini yeniden tesis etme ve üzerinde anlaşmaya varılan kapsamlı reform sürecini hayata geçirme konusundaki ısrarına dair bir mesaj gönderiyor.

-Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu savaşçılarının Marib'de ve diğer cephelerde Yemen ordusunu desteklemedeki rolünü nasıl görüyorsunuz?
Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından temsil edilen Krallık'taki kardeşlerin liderliğindeki Arap Koalisyonu’nun rolünü derinden takdir ediyoruz. Arap Koalisyonu, İran'ın terörist milislerine karşı gidişatı belirleyecek savaşta kardeşçe dayanışmasını ve desteğini sundu. Bunun başında,  Arap Koalisyonu savaşçıları tarafından savaşın tüm cephelerinde gösterilen etkili ve güçlü hava desteği geliyor. Bu destek yüksek profesyonellik ile yerine getiriliyor ve Arap bölgesi üzerindeki İran hegemonyasını
reddeden özgür her Yemenli için bir gurur kaynağı anlamına geliyor.

-Husilerle yıllar önce ilk karşı karşıya gelenler arasındaydınız. Sizce Husilerle bir anlayışa varmak ve barış içinde bir arada yaşamak mümkün mü?
 İran'ın terörist milisleriyle olan deneyimlerimiz, İran'ın siyasi veya insani sözlüğünde, diğerlerini kabul ettiklerini veya diğeriyle birlikte yaşadıklarını gösteren hiçbir şey olmadığını doğruluyor. Merhum Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'e ve diğer birçok lider ve şahsiyetlere karşı ihanet de dahil olmak üzere bu duruma verilecek birçok örnek var. Husilerle birçok antlaşma, akit, ateşkes imzaladılar ancak Husiler bunu ihlal ederek bir hayal haline getirdiler. Onlara çok fazla taviz verildi. Ancak onlar diğerini sadece kendilerine köle veya destekçi olarak kabul ediyorlar. Bunun aksini söyleyen kendini kandırır.

-Marib savaşında Yemen aşiretlerinin rolünü ve genel seferberlik çağrılarına verdikleri cevabı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hiç şüphe yok ki bu savaşta aşiretlerin ve direniş güçlerinin rolü çok önemliydi ve hala da öyle. Aşiret üyeleri ve gençlerinin çoğu, Ulusal Ordu’daki savaşçı kardeşleriyle her bölgede ve cephede omuz omuza savaştı. Bu ulusal savaşta aşiret üyelerinden yaralı ve şehitlerin sayısı, bu rolün büyüklüğünün ve öneminin en büyük kanıtı. Bu destek özellikle genel seferberliğin ilanından sonra sürekli artıyor. Bu bağlamda, adaletsizliği ve köleliği reddeden ve Yemen'in ve halkının haysiyetini savunmak için ayağa kalkan tüm özgür Yemenli kabilelere teşekkür ve takdirlerimizi sunuyoruz.



Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü Kıblavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Geçiş dönemi için anayasal bir deklarasyon ve teknokrat bir hükümet gerekiyor

Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
TT

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü Kıblavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Geçiş dönemi için anayasal bir deklarasyon ve teknokrat bir hükümet gerekiyor

Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)

Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Suriye'de Ahmed eş-Şera liderliğinde yeni bir yönetimin başa gelmesinin ardından Suriye dosyasındaki gelişmeler dikkatle takip ediliyor. Belki de buradaki en önemli soru, eş-Şera'nın medya açıklamalarında duyurduğu Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin detaylarının, bir hazırlık komitesinin oluşturulmasının ve kabul edilecek koşullara göre kimlerin davet edilip kimlerin dışarıda bırakılacağıdır.

dsvfbg

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü, Suriyeli yazar ve siyasi araştırmacı Dr. Mueyyed Gazlan Kıblavi, Şarku’l Avsat'ın sorularını yanıtladı.

Kıblavi, ‘Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne davet edilecek şahsiyetlerin mevcut ya da geçmiş mücadeleleri, Suriye davasına katılımları ve devrimci faaliyetleri nedeniyle davet edileceğini’ vurguladı. Siyaset yapmayan devrimciler olduğu gibi, devrimi pratik etmeyen siyasetçiler de olduğunu belirten Kıblavi, gençlik kategorisinin, kadın kategorisinin, muhalifler kategorisinin ve mahkûmlar kategorisinin önemine dikkat çekti. Kıblavi, “Kategoriler çok. Örneğin, şu ana kadar 15 kategori belirledik ve henüz kategorize edilmemiş olanlar da var. Bu sayı 20 kategoriye ulaşabilir ve bazı kategoriler diğerleriyle birleştirilebilir” ifadelerini kullandı.

Devrimden önce ve sonra Suriye toplumunun kategorize edilmesinin her zaman sorunlu olacağını vurgulayan Kıblavi, “Bu yüzden kongreyi, bu sosyal yelpazeler (şu anda oluşmakta olan siyasi topluluk) arasında anlayış ve iletişim alanları için bir başlangıç olarak gördük. Çünkü Suriye'de elli yıl boyunca oluşuma izin verilmedi, yasaklandı. Düşünce tutsak edildi ve oluşum suç sayıldı” şeklinde konuştu.

dsfvgb
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ile ABD Dışişleri Bakanlığı heyeti arasında geçtiğimiz eylül ayında Ankara'da yapılan toplantıdan (SMDK)

Kıblavi, “Bu daha başlangıç. Dolayısıyla, içeridekiler kendi siyasi bileşenlerini oluşturma fırsatına sahip değilken ya da gelecekteki Suriye'ye doğru ilerlemek için belirli bir ideolojinin arkasına saklanamazken, dışarıda oluşturulan bileşenleri davet edemeyiz” dedi.

Kıblavi sözlerini şöyle sürdürdü: “Şam Deklarasyonu, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Suriye Ulusal Konseyi ve diğerleri gibi oluşturulan siyasi kurumlarla dışarıdakiler birçok bölünmeden muzdaripti, devlet başkanlığı ve seçimlerde hizipçilikten muzdaripti ve sokak tarafından meşrulaştırılmamıştı. Bu nedenle oluşum koşulları mevcut koşullardan tamamen farklı olan siyasi yapıları davet etmekten kaçındık.”

Kıblavi sözlerine şöyle devam etti: “Şimdi bileşenler yeni Suriye'deki hedeflerini ilan etmeye başlayacaklar ve şöyle diyecekler: Ben belli bir grubun bileşeniyim, belli bir siyasi yelpazenin bileşeniyim ya da belli bir siyasi ideolojinin bileşeniyim, taleplerim bunlar ve saygı görmek ve dahil edilmek istediğim yol bu. Yurtdışında kurulan bileşenlere gelince, onlar kotalara alışkındı ve kotalar muhalif kurumların bileşiminde ve yapısında mevcuttu. Bu gayet açık. Ekim 2011'de İstanbul'da kurulan Suriye Ulusal Konseyi, Müslüman Kardeşler ve Şam Deklarasyonu gibi onlarca yıl önce kurulan siyasi gruplar Suriye meselesindeki ağırlıklarına göre kota alırken, devrimci hareket marjinal kaldı ve siyasi uygulamalarda ağırlıkları olmadı.”

Bu nedenle Kıblavi, “Otuz kırk yıldır Suriye'de bulunmayan siyasetçilerin temsil edilmesi kabul edilemez. Zira oluşturdukları organlar bir ‘bileşen’ olarak kabul edilemez. Bu, içeride kalan ve -izin verilmediği için- herhangi bir siyasi faaliyette bulunamayan Suriye halkına yapılan bir haksızlıktır” ifadelerini kullandı.

*Eş-Şera daha önceki açıklamalarında davetlerin muhalif organlara değil, bireylere yapılacağını söylemişti... Peki, örneğin SMDK'dan şahsiyetler davet edilecek mi?

Kıblavi bu soruya şu cevabı verdi: “Elbette davetler bireylere yönelik olacak, muhalif oluşumlara değil. SMDK’dan da bazı şahsiyetler davet edildi. Zira bu siyasi oluşumların hedefleri temelde bir noktadaydı ve şimdi değişti. Devrim öncesi ile devrim sonrası aynı değil. Ayrıca bu oluşumların içinde hizipler, siyasi partiler ve parti akımları gibi başka bileşenler de var. Bu nedenle sadece bireyleri davet etmeye karar verdik.”

Varlıkları sona erdi

Kıblavi, muhalif oluşumlar ilk kurulduğunda belirtilen kuruluş amaçlarından birinin, devrimin zafere ulaşması halinde bu oluşumların varlığının sona ereceği olduğunu belirtti. Bu, devrimin zafere ulaşması ve rejimin düşmesi halinde söz konusu oluşumların kendilerini feshedeceklerine dair birden fazla kez yapılan açıklamaydı. Dolayısıyla bu varlıklar artık zaman ve bağlam dışıdır.

*Salı günü yaptığınız açıklamalarda, Suriye'deki askeri güçlerin temsilcisi olarak Askeri Operasyonlar Dairesi'nin davet edileceğini söylediniz. Aslında, Suriye devriminin başında rejimden ayrılan ve maddi ve manevi bedel ödeyen askeri personel, Esed sonrası Suriye'de tamamen göz ardı edildiklerini hissediyor. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi onları yeni Suriye'yi müzakere etmek üzere davet etmeyecek mi?

Kıblavi şu cevabı verdi: “Ordudan ayrılanlar Savunma Bakanlığı bünyesinde değerlendirilecek, ancak bu henüz tamamlanmamış bir aşama. Çünkü hazırlanmakta olan pek çok lojistik mesele var. Ordudan ayrılanlar Savunma Bakanlığı'na dahil edilecek. Bağımsız olarak davet edilecek ayrı bir siyasi ya da askeri unsur değiller, Askeri Operasyonlar Dairesi'ne bağlı olacaklar.”

Ön koşullar

*Farklı Suriyeli gruplara ulaşmak için kriterler neler? Davet kriterleri neler?

Kıblavi, “Ne kadar adil ya da teknik olmaya çalışırsak çalışalım, herkes için adil olamayız ve herkesi tatmin edemeyiz. Suriye halkını sınıflandırmak ve bu sınıflandırmada adil olmak istersek, devrimci hareket, devrimci savaşçı, kendi topraklarında devrim yapmamış siyasi düşünür, belirli bir bölgeye ait olan ve Suriye'de bulunan tüm etnik ve ırksal bileşenler olarak ayrılırlar. Ayrıca çeşitli şehirler arasında dağılmış bileşenler de var. Tüm bu bileşenler arasından kongreye katılacak uygun kişiler seçilecek. Böylece bölgeleri kapsamış, toplumsal çeşitliliği sağlamış, gençleri, tutukluları ve siyasi aktivistleri, entelektüel ve devrimci olarak kuşatmış olacağız. Açıkçası bu biraz kapsamlı sayılır” ifadelerini kullandı.

*Peki, tüm Suriye için yüzde 100 adil olacak mı?

Kıblavi şöyle cevapladı: “Tabii ki mümkün değil. Dünyada davet kriterlerinde yüzde 100 adil olan hiçbir kongre yoktur. Bu bağlamda tarafsız olmamız gerekmediğini unutmayın. Bizden istenen gelecekteki Suriye'nin çıkarlarını düşünmemiz.”

CSDVFBR
Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ve askeri gruplar arasında yapılan toplantıda yeni Suriye'de askeri kurumun nasıl şekilleneceği ele alındı. (Askeri Operasyonlar Dairesi)

Bir sonraki hükümetin şekli

*Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera, mevcut hükümetin tek renkli olduğunu kabul etti. Kongrenin toplanmasının yakın olduğu konuşulurken, bir sonraki hükümetin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin içinden çıkacağına dair sorular akla geliyor. Bu hükümetin katılımcı bir hükümet olacağına dair herhangi bir ön yargı var mı? Ayrıca, bir sonraki hükümet sisteminin şeklini yani başkanlık mı yoksa parlamenter mi olacağını konferans katılımcıları mı belirleyecek?

Kıblavi bu soruyu, “Kongre, bir sonraki hükümet sisteminin şeklini belirlemeyecek. Çünkü kongre bir yasama organı değil. Parlamento, kongrenin hazırlayacağı çalışma ve belgelerden kaynaklanabilecek prosedürlerin bir parçası” diye yanıtladı.

“Genel sekreterlik gibi seçilmiş bir danışma komitesi” olduğunu da ifade eden Kıblavi, “Komiteler sayıca fazla olduğu için hükümet sisteminin parametrelerini belirlemek üzere mini komiteler seçilebilir. Elbette hükümet sistemi önerilecek ya da onaylanacaktır. Bundan sonra mevcut çalışmalar sona erecek ve çok hassas bir aşama olan geçiş dönemi için teknokratlar hükümeti olması beklenen bir hükümet kurulacaktır. Suriye'nin geleceğine gelince, bunu Suriye halkı ve tartışmaların başlangıç noktası olarak kabul edilen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi sırasında fikirlerin billurlaşması belirleyecek. Tüm bu göstergeler Suriye'deki hükümet sistemini belirleyecektir. Daha da önemlisi, kongreden kaynaklanacak anayasal boşluk, söz konusu anayasal boşluğu doldurarak geçici bir anayasal bildiri yayınlayacak olan uzman bir komite tarafından doldurulacaktır” dedi.

Kongrenin zamanlaması

*Kongrenin yakın zamanda toplanmasına tanık olacak mıyız? Yoksa beklemek mi gerekiyor? Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne kimlerin davet edileceğini hazırlık komitesi mi belirleyecek?

Kıblavi şu cevabı verdi: “Hazırlık komitesi ilgili makamlardan onay aldıktan sonra çalışmalarına başlayacak. Tarih konusuna gelince, hazırlık komitesi oluşturulduktan sonra, davet edilen şahsiyetler ve gruplarla iletişim kurmak yeterli zaman alacak. Meselelerin çözüme kavuşturulması bir hafta ya da belki 9 gün sürebilir.”

SCDVFEGR
Eski rejim ordusu mensupları, 1 Ocak'ta Suriye'nin Humus kentindeki uzlaşma merkezlerinde kayıt yaptırmak için sıraya girerken Esed'in fotoğrafını çiğniyorlar. (AP)

Kıblavi, “Hazırlık komitesi davetler için kriter belirlemez. İçeriden ve dışarıdan davetlilerin lojistiğini kolaylaştıran ve onlarla kongreye davet edildiklerini ve katılıp katılmayacaklarını kısaca görüşen bir komitedir. Yani konferans öncesi aşamanın lojistiğini kolaylaştıran ve ön kolaylaştırıcılığını yapan bir komite; sonuçlara ya da davet kriterlerine karar veren bir komite değil. Aday gösterecek olanlar genel olarak sivil toplum örgütleri olacak ve doğal olarak sendikalar da bunların arasında yer alacak” şeklinde konuştu.

Komite seçimi için kriterler

Hazırlık komitesi üyelerinin hangi kriterlere göre seçileceği sorulduğunda ise Kıblavi şu yanıtı verdi:

“Bu kişiler Suriye'deki en nitelikli kişiler olmayacak. Çünkü bu çok zor. Ancak yurt içinde olduğu kadar yurt dışındaki devrimci siyasi ortama ve bölgesel dağılıma dair bilgi ve aşinalıkları da göz önünde bulundurulacak. Hazırlık komitesi üyesinin bileşenler hakkında bilgi sahibi olması, devrim ve siyasi süreç konusunda daha önce deneyim sahibi olması ve Suriye'deki siyasi çevreler arasında ya da elbette yurtdışında sürekli faaliyet göstermesi ve tanınması nedeniyle Suriye arenasında bilinmesi gerekir.”