Irak kuvvetleri, Kazımi’yi ‘Nasıriye yangını’ dolayısıyla sorgulamak için imza topladı

Iraklılar, Nasıriye’deki hastane yangınında hayatını kaybedenler için mum yaktılar (AFP)
Iraklılar, Nasıriye’deki hastane yangınında hayatını kaybedenler için mum yaktılar (AFP)
TT

Irak kuvvetleri, Kazımi’yi ‘Nasıriye yangını’ dolayısıyla sorgulamak için imza topladı

Iraklılar, Nasıriye’deki hastane yangınında hayatını kaybedenler için mum yaktılar (AFP)
Iraklılar, Nasıriye’deki hastane yangınında hayatını kaybedenler için mum yaktılar (AFP)

Irak’ın Zikar şehrinde “korona” hastalarını için tecrit hastanesinde çıkan yangının yansımaları ülkedeki tüm siyaset sahnesini etkilemeye devam ediyor. Haber ajanslarının aktardığına göre Sağlık Bakanlığı, 100’e ulaşan vefat sayısına dair ortalıkta dolaşan rakamları reddederek felaketin boyutlarını hafifletmeye çalışıyor. Bazı siyasi güçler ise kendilerini olaydan soyutlamaya ve yaşananlardan tamamen hükümeti sorumlu tutmaya çalışıyorlar.
Sağlık Bakanlığı dün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, "Kazada hayatını kaybedenlerin sayısı abartılıyor. Medyada dolaşanlara göre sayıları 100'den fazla. Ancak 39'u kimliği tespit edilmiş, 21'i ise kimliği hala belirlenememiş olmak üzere bu rakam 60’ı geçmiyor” dedi. Buna rağmen görgü tanıkları, birçok insan hakları örgütü ve aktivistler yangının üçüncü gününde enkaz altında çok sayıda cesedin var olduğuna dair trajik hikayeler, vakalar ve rakamlar yayıyorlar.
Ayrıca bu olay, 10 Ekim'de yapılması planlanan erken seçim kampanyasının başlamasına denk geldiği için siyasi çevreler tarafından kısa sürede fırsat aracı olarak kullanılmaya başlandı. Çeşitli siyasi güçler ve partiler, başkentteki büyük otellerde seçim kampanyası için yer ayırtmışken programlarını ve adaylarının isimlerini duyurma törenlerini kurbanlara saygıdan dolayı ertelediler. Diğer siyasi partiler de Nasırıye'daki el-Hüseyin Hospital'da yaşananlardan kendilerini soyutlamaya ve Başbakan Mustafa el-Kazımi hükümetini sorumlu tutmaya çalışıyor.
El-Kazımi ise buna karşılık, krizi kontrol altına almak, nedenlerini öğrenmek ve sorumlulardan hesap sormak için elini çabuk tuttu. Spor ve Gençlik Bakanı Adnan Dirjal başkanlığında bir yüksek bakanlar komitesi kurarak hastanenin üst düzey yetkililerinden birini gözaltına aldı. Irak yargısı da bu olay ile ilgili suçlanan 13 kişi hakkında tutuklama emri çıkardı.
Olayın üçüncü gününde Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih ve el-Kazımi, hala dünya liderlerinden taziye ve Irak'ın bu zorluğu aşmasına yardım etmeye hazır olduklarını bildiren mesajlar alıyorlar.
Siyasi olarak, el-Kazımi'yi sorgulamak ve belki de yaşananların ardından el-Kazımi hükümetine olan güveni geri çekmeye çalışmak için imza toplamaya yönelik bir parlamenter hareket var. Siyasi gözlemcilere göre bu girişim bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyor. Bu bir yandan, sorumluluğu, durumu düzeltmeyi taahhüt eden hükümete yükleyip, kendilerinin sorumlu olmadığının halka duyurulması, diğer yandan seçimlerin üç ay sonra planlanan tarihten sonraya ertelenmesi anlamına geliyor.
Bu gözlemciler, hükümetin güvenoyu ile düşürülmesinin ve görevden alınmasının, olayı alternatif bir hükümetin seçilmesine kadar götürecek bir eylem olduğuna ve bu hükümeti geçici bir hükümet haline getireceğine inanıyor. Siyasi farklılıkların derinliği nedeniyle alternatif bir hükümet hazır olmadığı için, yeni bir hükümet kurma süreci birkaç ay daha sürebilir, bu ise pratikte anayasal bir boşluğa girmek anlamına gelir ve bu nedenle seçimler ertelenebilir.
Diğer yandan eski başbakan adayı olan Irak El-Vefa Hareketi Sekreteri Adnan el-Zarfi, devlet kurumlarında tekrarlanan yangınların seçim sürecini bozmayı amaçladığını ifade etti. Elektrik kulelerinin hedef alınmasının son derece tehlikeli olduğunu” belirten el-Zarfi, “Siyasi sistemin ve hükümetin, işlerin ne boyuta geldiğinin farkında olmadığını söyleyebileceğimiz bir zamanda elektrik kulelerinin hedef alınması, ısrarla gerçekleştirilen sabotaj eylemlerinin bir parçasıdır” dedi.
El-Zarfi dün televizyonda yaptığı açıklamalarda, "Yabancı güçlerin Irak'tan çıkarılmasıyla ilgili bir sorundan bahsedip duran, ancak insanların yaşamlarıyla ilgili diğer sorunları görmezden gelenler var" dedi. El-Zarfi, ülkedeki istihbarat sisteminde bir aksaklık olduğunu düşünürken, "istihbarat bilgilerinin sağlanmasında uluslararası bir grubun yardımına başvurulması" çağrısında bulundu. El-Zarfi, Irak'taki sorunun kaynağının iktidarın siyasi aklı olduğunu belirtti ve “Irak vatandaşının şehit unvanına ihtiyacı yok çünkü vatandaş yaşamak istiyor, hükümet çöküyor ve vatandaşlar şehit oluyor” dedi. Aynı zamanda, "kontrolsüz silahlarla ilgili sloganlardan vazgeçilmesi, göstericilerin ve aktivistlerin katillerinin ortaya çıkarılması" çağrısında bulundu.
Irak'taki “Siyasi Düşünce Merkezi”nin başkanı Dr. İhsan el-Şemmari, Şarku'l-Avsat’a yaptığı açıklamada, “Kendinden kopuş, siyasi güçlerin benimsediği kötü yönetim, planlama ve yolsuzluk alanlarında sorumluluk almama gibi stratejilerin sonucudur. Özellikle geleneksel siyasi güçler, önceki hükümetlerdeki yönetimleri sebebiyle halkın öfkesini kazandıklarını çok iyi biliyorlar. Bu nedenle, yaptıkları hataları nasıl affettirebileceklerini araştırıyorlar ve devleti kurum olarak tutmanın onları halkın öfkesinden kurtarabilecek en iyi şey olduğunu farkediyorlar” dedi. El-Şemmari, “Bu siyasi güçlerin, el-Kazımi'nin yeniden yükseliş olasılığı konusundaki endişelerinin başka bir yönü daha var. Bu siyasi güçlerin özellikle Sadr hareketinden ve diğer güçlerden kendilerine destek bulmaları, onları, başbakanı devirme stratejisi olarak adlandırılabilecek bir strateji doğrultusunda çalışmaya teşvik ediyor” dedi.
El-Şemmari, "Bu siyasi güçler, el-Kazımi'yi saf dışı ederek siyasi ağırlıklarını kanıtlamak istiyorlar. Bu nedenle el-Kazımi’nin sorgulanması hakkındaki yaptıkları konuşmalar, onların hizmetlerle ve diğer konularla ne kadar ilgilendiklerini kanıtlamak için kullandıkları önemli argümanlardan biri olabilir. Bu girişimler, bu siyasi güçler ile silahlı grupların ve el-Kazımi'nin siyasi cepheleri arasındaki çatışmanın bir parçası. Dolayısıyla onlar, “el-Kazımi'nin yaşananlarda sorumlu olduğu” imajını pazarlamaya çalışıyorlar. Ayrıca el-Kazımi göreve geldiği zaman ona verdikleri destekten de kademeli olarak vazgeçmek istiyorlar" değerlendirmesinde bulundu.



Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

TT

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Günlerdir kayıp olan Lübnanlı emekli Genel Güvenlik subayı Ahmed Şükr’ün ailesinin yaşadığı şok sürerken, Lübnanlı güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler, Şükr’ün 1986 yılında Güney Lübnan’da kaybolan İsrailli pilot Ron Arad dosyasıyla bağlantılı “şüpheli ilişkiler” nedeniyle İsrail istihbaratı tarafından kaçırılmış olabileceğine işaret ediyor.

Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kayboluşuna giden süreci şöyle anlattı: “Kongo’nun başkenti Kinşasa’da yaşayan Lübnanlı bir gurbetçi (A.M.), aylar önce Ahmed Şükr’le temasa geçerek Şuveyfat bölgesindeki dairesini kiralamak istedi. Taraflar anlaşmaya vardı ve 500 dolar kira ödendi. Söz konusu kişi daha sonra birkaç kez Lübnan’a geldi; bu ziyaretlerden birinde Şükr’le evinde görüştü. Ardından, Afrika’da büyük bir yatırımcı olduğunu söylediği Selim Kassab adlı bir kişinin (sonradan sahte isim olduğu ortaya çıktı) Zahle’de arazi satın almak istediğini, bu konuda yardıma ihtiyaç duyduğunu iletti.”

Abdüsselam Şükr, gurbetçinin araziyi yerinde incelediğini, ülkeyi terk ettikten iki hafta sonra da yatırımcının satın almaya karar verdiğini bildirdiğini söyledi. Görüşmenin, Ahmed Şükr’ün kaybolduğu gün saat 16.30’da yapılmasının özellikle dayatıldığını belirten Abdüsselam, ağabeyinin “o saatte bölgenin karanlık olacağı ve arazinin net görülemeyeceği” uyarısına rağmen bu ısrarın sürdüğünü aktardı. Gurbetçi ise ayağının kırıldığını öne sürerek görüşmeye katılamayacağını, yatırımcının Ahmed Şükr’le birlikte araziyi tek başına ziyaret edeceğini bildirdi.

fgtyuı
Doğu Lübnan’dan kaçırılan Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı’ndan emekli subay Ahmed Şükr (Aile arşivi – Şarku’l Avsat)

Belirlenen saatte yapılan buluşmanın ardından Ahmed Şükr’ten bir daha haber alınamadı. Abdüsselam Şükr, “Onunla ilgili bildiklerimiz yalnızca güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler” dedi. Bu bilgilere göre, kaçıranlar Zahle’de bir ev kiraladı ve Şükr’ün kaçırılmasının ardından tüm izleri sildi. Güvenlik kameraları aracın Batı Bekaa’daki Soveyra Belediyesi yönüne gittiğini tespit etti; ancak bu noktadan sonra izler kayboldu. Soveyra’nın, geçmişte Güneybatı Şam’dan Lübnan’a uzanan bir kaçakçılık hattı olarak kullanıldığı belirtiliyor.

“Devlete sadıktı”

Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kırk yıl boyunca askeri görev yaptığını vurgulayarak, “Onun sadakati yalnızca devlete ve kurumlara oldu; hayatı boyunca hiçbir partiyle ilişkisi olmadı. Biz siyasetten uzak bir aileyiz” dedi.

Ahmed Şükr’ün, kuzeydoğudaki Bekaa bölgesine bağlı Nebi Şit kasabasındaki memleketinden başlayan titiz bir planla tuzağa düşürüldüğünü ve Zahle kentine çok yakın bir noktada kaybolduğunu aktaran aile, olayın ardından kasaba muhtarı Abbas Şükr’ün evinde taziye ve protesto ziyaretlerinin sürdüğünü belirtti.

cgt
Kaçırılan Ahmed Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, Nebi Şit kasabasından Şarku’l Avsat’a konuştu (Şarku’l Avsat)

Aileye göre Ahmed Şükr, dokuz yıl önce Genel Güvenlik’ten emekli oldu; hizmeti sırasında Suriye sınırındaki el-Masnaa ve el-Kaa sınır kapıları dahil birçok noktada görev yaptı. Abdüsselam Şükr, “Ağabeyim 1979’da askeri hizmete girdi. Bu da Ron Arad’ın 1986’daki kayboluşu sırasında onun ‘devlet görevlisi’ olduğunu gösterir. Devlet görevlilerinin parti ilişkileri olmaz” ifadelerini kullandı.

Aile, İsrail’in Temmuz 2024’te Beyrut’un güney banliyösünde öldürdüğü Hizbullah yöneticisi Fuad Şükr’le akrabalık iddialarını da reddetti. Abdüsselam Şükr, “Kasabada kimse Fuad Şükr’ü tanımıyordu. 1980’lerin başında kasabadan ayrıldı ve bir daha dönmedi; akrabalarından da uzaktı” dedi. Ağabeyinin emeklilikten sonra Bekaa dışına çıkmadığını, evinde kaldığını ve akşamları arkadaşlarıyla kâğıt oynadığını söyledi.

Dosyada resmi temaslar

Ailenin evinde şaşkınlık ve belirsizlik hâkim. Dosyanın resmi makamlarca ele alınması ise, Şii Yüksek İslam Konseyi Başkan Yardımcısı Şeyh Ali el-Hatib’in Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar ile temasa geçmesinin ardından hız kazandı. Abdüsselam Şükr, Cumhurbaşkanı Avn’ın güvenlik ve yargı makamlarından soruşturmanın genişletilmesini ve olayın aydınlatılmasını istediğini aktardı. Ayrıca Emel Hareketi yetkililerinin de Meclis Başkanı Nebih Berri ile dosya konusunda temas halinde olduğunu belirtti.

Kayıp gizemi

Abdüsselam Şükr, “Ron Arad dosyasıyla ilişkilendirmeye dair sızıntıların doğru olup olmadığının yargı ve güvenlik makamlarınca net biçimde açıklanmasını istiyoruz. Bizi ilgilendiren, Genel Güvenlik ve İç Güvenlik Güçleri Bilgi Şubesi’nin resmi bulgularıdır” dedi.

Şükr, kayboluşun kilit isminin Kinşasa’da yaşayan ve Güney Lübnan’ın Kana kasabasından olduğu belirtilen (A.M.) olduğunu savundu. “Devlet, Interpol üzerinden bu kişinin yakalanmasını ve Lübnan’a getirilmesini sağlamalı” diyen Şükr, söz konusu kişinin telefonlarına cevap vermediğini, hakkında elde edilen tüm bilgi ve video kayıtlarının güvenlik birimlerinin elinde bulunduğunu ifade etti.

Aile, gurbetçi A.M.’nin “Mossad ile planı kuran ve operasyonu profesyonelce yürüten” kişi olduğuna inanıyor. Lübnanlı güvenlik kaynaklarından aktarılan bilgilere göre, kaçıranlar ne Zahle’nin Duhur bölgesindeki evde ne de Şuveyfat’taki dairede parmak izi bıraktı; kullanılan araç da henüz tespit edilemedi.


Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
TT

Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)

Kahire ile Washington’un Gazze’nin yeniden imarı için bir planın hayata geçirilmesi gerektiği konusunda uzlaşmasına rağmen, izlenecek yol haritası hâlâ belirsizliğini koruyor. Ayrıca bu kapsamda düzenlenmesi planlanan konferansın tarihi de netleşmiş değil.

İsrail basınında “kısmi imar” seçeneğine dair girişimlere ilişkin sızıntılar gündemdeki yerini korurken, Washington’un bu İsrail çizgisiyle örtüşen yeni bir yaklaşım geliştirdiği görülüyor. Buna karşın ABD’nin, Gazze’nin tam ve kapsamlı yeniden inşasını öngören Mısır planını açık biçimde dışlamadığı da dikkat çekiyor. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hilaf, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Kahire’nin hedefinin “Gazze’nin yeniden imarı konusunda entegre bir sürecin başlatılması” olduğunu vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı da Şarku’l Avsat’a, Gazze’nin yeniden imarı konusunda ortaklarla etkin şekilde temas hâlinde olunduğunu doğruladı.

Birinci yol: Mısır girişimi

Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının 10 Ekim’de yürürlüğe girmesinin ardından iki ayrı hat ortaya çıktı: Biri Mısır öncülüğünde, diğeri ise İsrail yaklaşımıyla uyumlu görünen ABD hattı. Her iki yaklaşım da yaklaşık iki yıldır İsrail saldırılarıyla büyük ölçüde yıkılan Gazze’nin yeniden imarına dair sahadaki tasavvurları şekillendiriyor.

Ateşkesin ardından daha hızlı devreye giren Mısır hattında, Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi Gazze’nin yeniden imarı için bir konferans düzenleneceğini yineledi. Kasım ayı sonu olası tarih olarak telaffuz edilse de konferans gerçekleşmedi. Mısır Dışişleri Sözcüsü, haftalar önce yaptığı açıklamada, gecikmenin nedenini “erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarısı için uygun ortamın hazırlanması” olarak açıkladı.

Süreci hızlandırmak amacıyla Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdülati, Aralık ayı başında Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlenen basın toplantısında, “ABD ile yeniden imar konferansı için ortak başkanlık oluşturulmasını görüşüyoruz ve en kısa sürede tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” dedi.

fg
Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’ta, sert hava koşulları altında kurulan yerinden edilmiş kişilere ait çadırların genel görünümü, 18 Aralık 2025. (Reuters)

4 Mart’ta Kahire’de düzenlenen “Arap Olağanüstü Zirvesi”nde kabul edilen “Gazze’nin Yeniden İmarı ve Kalkınması Planı”, Filistinlilerin yerinden edilmeden erken toparlanma ve yeniden inşa sürecini öngörüyor. Beş yıla yayılan planın maliyetinin yaklaşık 53 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Kahire ayrıca, Birleşmiş Milletler koordinasyonunda uluslararası bir bağış konferansı çağrısında bulundu.

“Tehcir olmadan imar”

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve akademisyen Ahmed Fuad Enver’e göre Mısır, hangi plan uygulanırsa uygulansın Gazze’nin “yaşanabilir bir yer” hâline getirilmesini ve bunun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edecek bir tehcire yol açmamasını hedefliyor. Enver, “Mısır diplomasisi, daha önce Şarm eş-Şeyh Barış Konferansı’nda olduğu gibi bu süreçte de başarı sağlayabilir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Enver’e göre Mısır’ın önceliği, Filistinliler için bir “can simidi” oluşturmak ve ortaklarla ciddi iş birliği içinde yeniden imar için gerekli ivmeyi sağlamak. Bu yaklaşımın, Filistinlilerin haklarına zarar vermemesi ve güvenlik kaygılarını artırmaması temel şart olarak görülüyor.

İkinci Yol: ABD–İsrail uyumlu hat

ABD hattının ilk işaretleri 21 Ekim’de ortaya çıktı. Donald Trump’ın damadı Jared Kushner, İsrail’de düzenlediği basın toplantısında, İsrail ordusunun kontrolündeki bölgelerde Gazze’nin yeniden imarının “titizlikle ele alındığını” söyledi. Kushner, “Hamas’ın kontrolünde olan bölgelere herhangi bir yeniden imar fonu tahsis edilmeyecek” ifadesini kullandı.

Bu hafta başında Wall Street Journal’da yayımlanan bir haberde ise Kushner ve ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtilen “Gündoğumu Projesi”nden söz edildi. Plana göre, Hamas’ın silahsızlandırılması şartıyla, yeniden imar süreci 10 yıla yayılacak ve güneyde Refah’tan başlayacak. “Yeni Refah” olarak adlandırılan bu yaklaşımda, yaklaşık 2 milyon Filistinlinin yeniden inşa sürecinde nerede yaşayacağına dair net bir çerçeve bulunmuyor.

Enver, bu ABD yaklaşımını “İsrail’in taleplerini önceleyen, müzakereci bir paket” olarak nitelendiriyor ve Kahire ile Tel Aviv arasında temel vizyon farkı olduğuna dikkat çekiyor.

Hangi Yol ağır basacak?

Bu farklı yaklaşımlar sürerken, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da cumartesi günü yaptığı açıklamada, “İsrail’in katı tutumuna rağmen umut verici bazı mutabakatlar bulunduğunu” belirtti. Fidan, Gazze’nin yeniden imarına dair “ön değerlendirme niteliğinde bir çalışmanın” ele alındığını söyledi.

fg
Filistinli işçiler, birkaç gün önce Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaş nedeniyle zarar gören bir yolu onarıyor. (AFP)

Öte yandan Bloomberg, ABD ve müttefiklerinin Gazze’nin yeniden imarı için gelecek ay başında bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiğini, toplantının Washington, Mısır ya da başka bir merkezde yapılabileceğini yazdı. Mısır Dışişleri Sözcüsü Hilaf, bu haberlere ilişkin olarak “Mısır ve ABD dâhil olmak üzere ilgili tüm taraflar arasında istişare ve koordinasyonun sürdüğünü” vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise konuya ilişkin ayrıntı vermekten kaçınarak, “Ortaklarla etkin temas hâlindeyiz, şu aşamada resmî bir açıklama yok” demekle yetindi.

Ahmed Fuad Enver’e göre, devam eden müzakereler ışığında Mısır hattının başarı şansı daha yüksek. Enver, Washington’un sürecin ikinci aşamasında İsrail’e tamamen angaje olma riskini göze almayacağını ve Mısır–Arap önerilerine daha açık bir yaklaşım geliştirebileceğini savunuyor.


Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün yaptığı açıklamada, Refah'ta bir İsrail ordu subayının patlayıcı cihazla yaralanmasının ardından Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini söyledi.

Netanyahu, Hamas'ın "iktidardan uzaklaştırılması, silahsızlandırılması ve aşırıcılığın ortadan kaldırılması"nı içeren ateşkes anlaşmasına uyması gerektiğini belirterek, hareketin silahsızlanmayı açıkça ve sürekli olarak reddetmesinin "açık ve devam eden bir ihlal" olduğunu vurguladı.

Netanyahu açıklamasında, "İsrail, askerin yaralanmasına neden olan hareketin ihlallerine karşılık verilecektir" uyarısında bulundu.

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşması geçen ekim ayında yürürlüğe girmişti ve ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Hamas'ın silahsızlandırılmasını da içermesi beklenen anlaşmanın ikinci aşamasına geçmeyi hedefliyor.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail'in Gazze'nin bazı bölgelerinden daha fazla çekilmesini, uluslararası bir istikrar gücünün konuşlandırılmasını ve Trump liderliğindeki "barış konseyini" içeren yeni bir yönetim yapısının uygulanmasını içeriyor.Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre planlanan uluslararası gücün, şu anda İsrail askeri kontrolü altında bulunan Gazze Şeridi'nin bir bölümüne konuşlandırılması bekleniyor.