Libya’daki siyasi çözüm sürecini nasıl bir gelecek bekliyor?

Libya’daki istikrar ve siyasi uzlaşma, paralı ve yabancı askerlerin ülkeden çıkarılmasına bağlı

Yabancı güçlerin varlığı Libya’daki siyasi uzlaşma yolunu tıkıyor (AFP)
Yabancı güçlerin varlığı Libya’daki siyasi uzlaşma yolunu tıkıyor (AFP)
TT

Libya’daki siyasi çözüm sürecini nasıl bir gelecek bekliyor?

Yabancı güçlerin varlığı Libya’daki siyasi uzlaşma yolunu tıkıyor (AFP)
Yabancı güçlerin varlığı Libya’daki siyasi uzlaşma yolunu tıkıyor (AFP)

Muhammed Bedreddin Zayid
Libya’daki istikrarsızlığa ve bölünmüşlüğe ilişkin son yıllarda yaşanan çözüm süreci tıkanıklıklar sebebiyle sekteye uğrasa da ilerliyor.
Belki de bu duruma, Suriye ve Yemen gibi diğer bölgesel krizlerde rastlanmadı. Nitekim Libya’da çatışma taraflarının çıkarına olacak şekilde çözüme yaklaşılır gibi gözüken ancak daha sonra tıkanıklığın tekrar baş göstermesi ve çözüm olasılığının yok olmasıyla yeni bir kısırdöngüye girildiği pek çok merhaleden geçildi.

Uluslararası ve bölgesel dengeler
Şu anda Libya’da süreci yöneten dinamiğin, mevcut krizin çatışma taraflarının lehine çözülmesini engelleyen hassas uluslararası ve bölgesel dengelerin ürünü olduğu söylenebilir. Sahneyi yalın bir hale getirirsek çatışmanın iki tarafı var:
Biri siyasal İslamcı grupların Libya’nın kaderi üzerinde egemen olmasını istemeyen ülke içerisindeki sivil akımları koruyan Libya Ulusal Ordusu (LUO) ile Temsilciler Meclisi. Diğeri ise siyasal İslamcı gruplar, onlara bağlı milisler, kaotik güçler ve haraç alarak geçinen milisler. Bu iki tarafın ortasında ise siyasal İslamcılığı reddedenlerden oluşan büyük bir çoğunluk bulunuyor. Ancak pek çoğu sessizliğini koruyor ve güvenliği garanti edilirse seçimlere katılmayı arzuluyor.
Libya halkının bir başka kesimi daha siyasal İslamcılara karşı çıkıyor ancak Batı’ya yaklaşmaktan korktukları için bu İslamcı akımlarla ateşkes yapmaya hazırlar.

Türkiye’nin kritik müdahalesi
LUO’nun Trablus’a doğru ilerlediği sırada Türkiye müdahale etmiş ve askeri dengeyi  döndürmek için Suriye cephesinden paralı askerleri Libya’ya taşımıştı. Bu noktada Mısır devreye girmiş ve Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi askeri sahnede dengeyi yeniden sağlamak için Sirte’nin kırmızı çizgileri olduğuna dair bir tehdit savurmuştu.

Rusya’ya karşı ABD dengesi
Libya'daki Libyalı ve bölgesel tarafların bu askeri dengesine bir başka uluslararası denge de ekleniyor. Bu denge esas olarak Washington'un askeri sahnenin çökmesini istememesi ve Rusya hariç tüm bölgesel ve Avrupa taraflarıyla olan olumlu ilişkisine dayanarak çatışmanın yönetilmesinde doğrudan ve dolaylı olarak rolünü genişletme arzusuyla temsil ediliyor. Rusya ise siyasi ve lojistik unsurların eksikliği ve hatta Libya’daki siyasi ortam yüzünden askeri müdahalesini genişletme riskini göze almayacak. Tüm bunlar Libya sahnesinde bir çeşit askeri ve siyasi denge yarattı. En önemlisi de yakın bir zamanda askeri anlamda bir çözümün mümkün olmadığının anlaşılmasını sağladı.

Olumlu gelişmeler
Yukarıda bahsi geçen göreceli siyasi ve askeri denge durumunun ardından Birleşmiş Milletler (BM) Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Temsilcisi Vekili Stephanie Williams’ın gözetiminde başlayan uzun bir dizi olumlu gelişme olduğu su götürmez bir gerçek. Bu gelişmeler sonucunda ülkede ve Libya'nın dış ilişkilerinde şiddetli bir iç kutuplaşma kaynağı olan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) feshedilerek Abdulhamid ed-Dibeybe Başbakanlığında şu anki hükümet kuruldu ve Muhammed el-Menfi Başkanlık Konseyi Başkanı olarak seçildi. Williams’ın siyasal İslamcıların tarafını tutarak seçtiği siyasi güçlerin temsilciliğinde pek çok şart gözardı edildi. Şu anda siyasal İslamcılar Trablus sahnesini askeri açıdan kontrol ediyor. Siyasi ağırlıklarının askeri ağırlıkları ile eşdeğer olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Tam aksine Kaddafi rejiminin düşmesinin ardından yaşanan tüm gelişmeler ve seçim örnekleri, Libya kamuoyunda bu kişilerin bir siyasi pozisyona sahip olmadıklarını gösteriyor. Bütün bunlar bir yana, şu anki hükümet, çatışma taraflarının neredeyse hepsi tarafından açık bir kabul ve geniş çapta uluslararası ve bölgesel bir onay ile kuruldu. Belki de hem yurtiçinde hem de yurtdışında söz sahibi olan bir tarafı dışlamadan iç ve dış eylemlerini sürdürdü. Doğrusu bu, devrimden sonra hiçbir hükümetin özellikle de UMH’nin tanık olmadığı olumlu bir gelişme. Zira UMH LUO’ya ve aynı şekilde Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’e başından beri karşıydı ve pek çok çevrenin müdahalesine rağmen taraflar arasındaki uzlaşma çabalarını sekteye uğratmıştı.
Diğer bir olumlu gelişme de 24 Aralık’ta yapılması planlanan Libya seçimlerine hazırlık için devam eden siyasi bir sürecin olması. Bu uğurda pek çok toplantı yapıldı. Her ne kadar temsilcilerin seçilmesi ile ilgili standartlar net olmasa ve aynı problem yaşansa da Libya taraflarını bir araya getiren Libya Siyasi Diyalog Forumu (LSDF) kuruldu. Bu çabalar halihazırda devam ediyor ve pek çok yöne odaklanıyor. Bunlardan en önemlisi de seçimlerin hukuki altyapısını oluşturacak anayasal temel. Anayasal temel esas olarak şu sorular etrafında dönüyor:

Önce seçimler mi yapılacak yoksa anayasa referandumu mu? Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından mı seçilecek yoksa parlamento tarafından mı seçilecek?
LSDF tarafından oluşturulan Uzlaşmalar Komitesi’nin online olarak bir toplantı yapması gerekiyordu. Ancak zor sorular ve meselelerle karşı karşıya kaldığı için toplantı Kurban Bayramı sonrasına ertelendi.

Hafter’in Cumhurbaşkanlığı adaylığı
Zorluklar her zaman Libya'daki uzlaşma sorununu ve bugüne kadarki kırılganlığı gizleyen başlıkların etrafında dönüyor. Seçim diyaloğunu aksatan yukarıda bahsi geçen sorular daha çok askerlerin ve özellikle de LUO Komutanı Halife Hafter’in Cumhurbaşkanlığına adaylığı etrafında dönüyor. Siyasal İslamcı liderlerden bazılarının Hafter’in saf dışı bırakılması ve hatta Hafter’in aday gösterilmesine yönelik düzenlemelerin en ince ayrıntısına kadar detaylandırılması gerektiğine dair ısrarları ile birlikte tepkiler öyle açık bir hale geldi ki mesele alenen ortaya çıktı. Bu anlaşmazlık siyasi sürecin hepsinin yıkılması için yeterli gözüküyor. Hafter’in değerlendirmesini göz önüne almaksızın, aleyhindeki birçok suçlamaya ve ülke içinde ve dışında varlığını desteklemeyen birçok taraf olmasına rağmen, ülke içindeki muhaliflerinin uluslararası olarak denetleneceğini bildikleri seçimleri kazanma ihtimalinden korktuğu aşikar. Aslında bu kişiler, ne Hafter’in seçim kampanyasını engellemek için argümanlarının gücüne güveniyorlar ne de sadece çatışan iki taraftan birinden halkı ikna edecek güçlü bir liderliğe ihtiyacı olan Hafter olgusunu sona erdirmek için seçimlerdeki ve siyasi arenadaki güçlerine güveniyorlar. Bu kişiler Hafter’e odaklanarak abartılı bir şekilde ona daha fazla güç ve prestij kazandırdıklarının farkında değiller.

Yabancı güçler ve kaçak silahlar sorunu
Öte yandan asıl zorluk ortaya çıkıyor. Siyasi sürecin ülkede şiddeti durdurma ve sağlıklı etkileşimler ve toplantılar başlatmadaki başarısına rağmen birinci ve ikinci Berlin Konferansı’ndan günümüze kadar bu süreç, aşamalarının hiçbirinde yabancı paralı askerler ve Türk askeri varlığı olgusuyla başa çıkmak için bütünleyici bir plan ve özel mekanizmalar geliştiremedi. Silahlı milisler ya da çöküş yıllarında veya hatta son çatışmalar sırasında Libya ordusuna ait silahları ele geçirerek veya kaçakçılık yaparak ele geçirilen milyonlarca ağır ve hafif silah şeklindeki yasadışı silahlarla nasıl başa çıkılacağı ile ilgili bir plan ortaya koyamadı. Barış sürecini baltalamakta ısrarcı olanlara yaptırım uygulama tehditlerinin yanı sıra son zamanlarda özellikle BM Güvenlik Konseyi, ABD ve uluslararası tarafların çoğu, paralı ve yabancı askerlerin ülkeden çıkarılması ve devlet dışında silah taşınmasına son verilmesine yönelik olumlu bir tavır benimsemiş olsa da şu ana kadar hiçbir yaptırım uygulanmadı ve belirli kararlar da alınmadı. Türkiye ve Rusya’ya bağlı bazı paralı askerlerin sınırlı bir şekilde geri çekildiğine ilişkin bilgiler gelse de Türkiye, varlığı sona eren UMH ile yaptığı anlaşmayı öne sürerek bu ülkede askeri varlığını sürdürmekte alenen ısrar ediyor. Ancak bizim ve bizim dışımızdakilerin daha önce söylediği gibi bu anlaşmanın hiçbir hukuki geçerliliği yok. Ayrıca Başbakan Abdulhamid ed-Dibeybe ve Dışişleri Bakanı Necla el-Menguş da ülkedeki tüm yabancı askerlerin çıkarılması için açık çağrıda bulundu. Tüm bunlara rağmen bu dosyada gözle görülür bir tıkanıklık var. Bu da Libya’da istikrarın sağlanması ve gerçek bir uzlaşmaya varılması için asıl zorlukların en önemli boyutunu oluşturuyor. Libya sahnesindeki tüm gelişmelere rağmen, gerçek uzlaşma bu çıkmazı ele alan pratik düzenlemelere bağlı.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir



Dünya Ekonomik Forumu toplantısının açılışına enflasyon, faiz oranları ve tedarik zincirleri damgasını vurdu

Riyad'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF) açılış oturumundan. (Şarku’l Avsat)
Riyad'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF) açılış oturumundan. (Şarku’l Avsat)
TT

Dünya Ekonomik Forumu toplantısının açılışına enflasyon, faiz oranları ve tedarik zincirleri damgasını vurdu

Riyad'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF) açılış oturumundan. (Şarku’l Avsat)
Riyad'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF) açılış oturumundan. (Şarku’l Avsat)

Riyad'da bugün (Pazar) düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu (WEF) toplantısının açılış oturumu, enflasyon, faiz oranları ve bazı ülkelerin karşılaştığı şoklar da dahil olmak üzere en önemli küresel ekonomik sorunlara odaklandı. Küresel tedarik zincirlerinin güçlendirilmesi ve çeşitlendirilmesinin öneminin de vurgulandığı oturumda, tüm zorlukların üstesinden gelmek için olası çözümleri içeren konuşmalar gerçekleşti.

‘Ne tür bir büyümeye ihtiyacımız var?’ başlıklı açılış oturumuna Suudi Arabistan Maliye Bakanı Muhammed el-Cedan, Malezya Yatırım, Ticaret ve Sanayi Bakanı Tenku Abdulaziz ve Uluslararası Para Fonu (IMF) Genel Müdürü Kristalina Georgieva katıldı.

Suudi Arabistan Maliye Bakanı Muhammed el-Cedan, ekonomik planların ülkeler tarafından koşullara ve gelişmelere göre uyarlanması ve ayarlanması gerektiğini vurguladı. Suudi Arabistan’da işlerin iyi bir hızda ilerlediğini doğrulayan el-Cedan, yerel ve uluslararası yatırımcıların Suudi ekonomisine olan güvenini arttıran Vizyon 2030'un önemine dikkat çekti. Vizyon 2030'un özel sektörün rolünü de güçlendirdiğini ve bu vizyonun niceliksel büyümeden ziyade niteliksel büyümeye odaklandığını ifade eden el-Cedan şu ifadeleri kullandı: “Bizim için önemli olan petrol dışı ekonominin büyümesi ve özel sektörün rolünün güçlendirilmesi... İsteseydik günde 9,5 milyon varil yerine 10 milyon varil petrol üretebilir ve çok daha yüksek bir gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) büyümesi sağlayabilirdik.”

Şoklarla yüzleşmek

El-Cedan, son dört yılda dünyanın birçok şoka maruz kaldığını, bu nedenle Suudi Arabistan da dahil olmak üzere ileriye dönük plan yapan ülkelerin, bu şoklarla halen başa çıkabildiğini doğrulaması gerektiğini belirtti.

İnovasyon ve teknolojinin uygulanabilmesi için gerekli politika ve kaynakların sağlanması gerektiğine de değinen el-Cedan, bazı ülkelerin enerji üretimi için yeterli tesislere sahip olmadığına dikkat çekti.

IMF ile borç sürdürülebilirliği konusuna da değinen el-Cedan, ülkelerin borç yükü altında büyümeye odaklanamayacağını ve bütçelerin doğru yönde ve yeterli hızda ilerlemesini sağlarken işgücünü geliştirmelerine yardımcı olunması gerektiğini söyledi. El-Cedan ayrıca, tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesinin önemini vurguladı.

Faiz oranları

IMF Genel Müdürü Kristalina Georgieva, faiz oranlarının küresel büyüme beklentilerini olumsuz etkilediğini söyledi ve dünyayı daha fazla iş birliğine, finansal güvenlik marjlarını yeniden inşa etmeye ve enflasyonu düşürmeye öncelik vermeye çağırdı.

Koronavirüs krizinin dünyaya yaklaşık 3,3 trilyon dolara mal olduğunu ve acil önceliklerin enflasyon hedeflerine ulaşmak ve finansal güvenlik marjlarını yeniden inşa etmeye odaklanmak olduğunu belirten Georgieva, temel ihtiyaç maddelerinin tek bir kaynağa dayanmasının ekonomik büyüme için felaket olduğunu açıkladı.

Georgieva, geçtiğimiz on yılda büyümenin yüzde 3 olduğunu ve gelişmekte olan ekonomilerde büyümeyi artırmak için gereken üretkenlik eksikliği nedeniyle önümüzdeki on yılda çok daha düşük olacağını açıkladı. Georgieva ayrıca, pandemi ve Ukrayna'daki savaşın küresel tedarik zincirleri için tek bir kaynağa güvenmenin ‘felaket’ olduğunu gösterdiğini vurguladı.

Georgieva, “Geçtiğimiz yıllarda yaşanan çok sayıda şoka rağmen, 2024 yılı için büyüme tahminimizi biraz yükselttik. Geçen yıl Ekim ayında yüzde 2,9 olan büyüme tahminimiz şimdi yüzde 3,2. Bu tahminin gücü ve dayanıklılığının iyi performans gösteren az sayıda ülkeden kaynaklandığının farkındayız” şeklinde konuştu.

Malezya Yatırım, Ticaret ve Sanayi Bakanı Tenku Abdulaziz, son dört yılda Güneydoğu Asya'daki akışların arttığını ve Koronavirüs pandemisi sırasında tedarik zincirlerinin sürdürülebilirliğinin bozulmasından endişe edildiğini belirtti.

Güneydoğu Asya ülkelerine gelince, Abdulaziz, bu ülkelerin pozisyonlarında son derece tarafsız olduklarını ve tedarik zincirlerini güçlendirmek isteyen birçok kuruluşu ve şirketi kendilerine çektiklerini vurguladı. Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin (ASEAN) yüzde 45 oranında büyüme kaydettiğini ve bunun bir sonraki aşamada da devam etmesinin beklendiğini belirten Abdulaziz, Çin'in ASEAN'daki en büyük ülke olduğunu ve Kuala Lumpur ile Pekin arasındaki ticari hacmin önemli olduğunu kaydetti.


Dünya Ekonomik Forumu toplantısının açılışına enflasyon, faiz oranları ve tedarik zincirleri damgasını vurdu

Riyad'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF) açılış oturumundan. (Şarku’l Avsat)
Riyad'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF) açılış oturumundan. (Şarku’l Avsat)
TT

Dünya Ekonomik Forumu toplantısının açılışına enflasyon, faiz oranları ve tedarik zincirleri damgasını vurdu

Riyad'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF) açılış oturumundan. (Şarku’l Avsat)
Riyad'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF) açılış oturumundan. (Şarku’l Avsat)

Riyad'da bugün (Pazar) düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu (WEF) toplantısının açılış oturumu, enflasyon, faiz oranları ve bazı ülkelerin karşılaştığı şoklar da dahil olmak üzere en önemli küresel ekonomik sorunlara odaklandı. Küresel tedarik zincirlerinin güçlendirilmesi ve çeşitlendirilmesinin öneminin de vurgulandığı oturumda, tüm zorlukların üstesinden gelmek için olası çözümleri içeren konuşmalar gerçekleşti.

‘Ne tür bir büyümeye ihtiyacımız var?’ başlıklı açılış oturumuna Suudi Arabistan Maliye Bakanı Muhammed el-Cedan, Malezya Yatırım, Ticaret ve Sanayi Bakanı Tenku Abdulaziz ve Uluslararası Para Fonu (IMF) Genel Müdürü Kristalina Georgieva katıldı.

Suudi Arabistan Maliye Bakanı Muhammed el-Cedan, ekonomik planların ülkeler tarafından koşullara ve gelişmelere göre uyarlanması ve ayarlanması gerektiğini vurguladı. Suudi Arabistan’da işlerin iyi bir hızda ilerlediğini doğrulayan el-Cedan, yerel ve uluslararası yatırımcıların Suudi ekonomisine olan güvenini arttıran Vizyon 2030'un önemine dikkat çekti. Vizyon 2030'un özel sektörün rolünü de güçlendirdiğini ve bu vizyonun niceliksel büyümeden ziyade niteliksel büyümeye odaklandığını ifade eden el-Cedan şu ifadeleri kullandı: “Bizim için önemli olan petrol dışı ekonominin büyümesi ve özel sektörün rolünün güçlendirilmesi... İsteseydik günde 9,5 milyon varil yerine 10 milyon varil petrol üretebilir ve çok daha yüksek bir gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) büyümesi sağlayabilirdik.”

Şoklarla yüzleşmek

El-Cedan, son dört yılda dünyanın birçok şoka maruz kaldığını, bu nedenle Suudi Arabistan da dahil olmak üzere ileriye dönük plan yapan ülkelerin, bu şoklarla halen başa çıkabildiğini doğrulaması gerektiğini belirtti.

İnovasyon ve teknolojinin uygulanabilmesi için gerekli politika ve kaynakların sağlanması gerektiğine de değinen el-Cedan, bazı ülkelerin enerji üretimi için yeterli tesislere sahip olmadığına dikkat çekti.

IMF ile borç sürdürülebilirliği konusuna da değinen el-Cedan, ülkelerin borç yükü altında büyümeye odaklanamayacağını ve bütçelerin doğru yönde ve yeterli hızda ilerlemesini sağlarken işgücünü geliştirmelerine yardımcı olunması gerektiğini söyledi. El-Cedan ayrıca, tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesinin önemini vurguladı.

Faiz oranları

IMF Genel Müdürü Kristalina Georgieva, faiz oranlarının küresel büyüme beklentilerini olumsuz etkilediğini söyledi ve dünyayı daha fazla iş birliğine, finansal güvenlik marjlarını yeniden inşa etmeye ve enflasyonu düşürmeye öncelik vermeye çağırdı.

Koronavirüs krizinin dünyaya yaklaşık 3,3 trilyon dolara mal olduğunu ve acil önceliklerin enflasyon hedeflerine ulaşmak ve finansal güvenlik marjlarını yeniden inşa etmeye odaklanmak olduğunu belirten Georgieva, temel ihtiyaç maddelerinin tek bir kaynağa dayanmasının ekonomik büyüme için felaket olduğunu açıkladı.

Georgieva, geçtiğimiz on yılda büyümenin yüzde 3 olduğunu ve gelişmekte olan ekonomilerde büyümeyi artırmak için gereken üretkenlik eksikliği nedeniyle önümüzdeki on yılda çok daha düşük olacağını açıkladı. Georgieva ayrıca, pandemi ve Ukrayna'daki savaşın küresel tedarik zincirleri için tek bir kaynağa güvenmenin ‘felaket’ olduğunu gösterdiğini vurguladı.

Georgieva, “Geçtiğimiz yıllarda yaşanan çok sayıda şoka rağmen, 2024 yılı için büyüme tahminimizi biraz yükselttik. Geçen yıl Ekim ayında yüzde 2,9 olan büyüme tahminimiz şimdi yüzde 3,2. Bu tahminin gücü ve dayanıklılığının iyi performans gösteren az sayıda ülkeden kaynaklandığının farkındayız” şeklinde konuştu.

Malezya Yatırım, Ticaret ve Sanayi Bakanı Tenku Abdulaziz, son dört yılda Güneydoğu Asya'daki akışların arttığını ve Koronavirüs pandemisi sırasında tedarik zincirlerinin sürdürülebilirliğinin bozulmasından endişe edildiğini belirtti.

Güneydoğu Asya ülkelerine gelince, Abdulaziz, bu ülkelerin pozisyonlarında son derece tarafsız olduklarını ve tedarik zincirlerini güçlendirmek isteyen birçok kuruluşu ve şirketi kendilerine çektiklerini vurguladı. Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin (ASEAN) yüzde 45 oranında büyüme kaydettiğini ve bunun bir sonraki aşamada da devam etmesinin beklendiğini belirten Abdulaziz, Çin'in ASEAN'daki en büyük ülke olduğunu ve Kuala Lumpur ile Pekin arasındaki ticari hacmin önemli olduğunu kaydetti.


Avustralya, Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolarlık ek askeri yardım yapacak

Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA
Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA
TT

Avustralya, Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolarlık ek askeri yardım yapacak

Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA
Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA

Avustralya Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Richard Donald Marles, Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolar değerinde ek askeri yardım yapılacağını duyurdu.

Avustralya Savunma Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, Bakan Marles, Ukrayna Başbakanı Denis Şmıgal ile bir araya geldiği Ukrayna'nın Lviv kentinde konuya ilişkin basına konuştu.

Avustralya savunma sanayisinin desteğiyle Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolar değerinde ek askeri yardım yapılacağını açıklayan Marles, İngiltere öncülüğünde Ukraynalı askerlerin eğitim gördüğü Kudu Operasyonu'na verilen desteğin sürekliliğine işaret etti.

Marles, ek askeri yardım paketinin 50 milyon dolar değerinde kısa menzilli hava savunma sistemi, 30 milyon dolar değerinde insansız hava sistemi, 15 milyon dolar değerinde miğfer, sert gövdeli şişme bot, duman maskesi, jeneratör ve postal gibi yüksek öncelikli ekipman ile havadan karaya mühimmat içereceğini kaydetti.

Böylelikle savaşın başlangıcından itibaren Avustralya'nın Ukrayna'ya toplam 880 milyon dolar değerinde askeri yardım sağlamış olacağını vurgulayan Marles, ülkeye yapılan toplam yardımın ise bir milyar doları bulduğunu bildirdi.


ABD'de üniversitelerdeki Filistin'e destek gösterileri, müdahalelere rağmen sürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD'de üniversitelerdeki Filistin'e destek gösterileri, müdahalelere rağmen sürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD genelinde birçok farklı eyalet ve üniversitede öğrencilerin düzenlediği Filistin'e destek gösterileri, üniversite yönetimi ve polisin müdahalelerine rağmen devam ediyor.

Öğrenciler, üniversite kampüslerindeki açık alanlarda toplanıp kamplar kurarken, üniversite ve yerel yetkililer, kampüs kapatma, gözaltına alma gibi eylemlerle karşılık veriyor.

Öte yandan Gazze'ye destek gösterilerine katılan üniversite ve öğrencilerin sayısı her geçen gün artıyor.

- Washington Üniversitesinde 80'den fazla kişi gözaltına alındı

CNN'in haberine göre, Missouri eyaletinin St. Louis kentindeki Washington Üniversitesinden, kampüste süren Filistin'e destek gösterilerine ilişkin açıklama yapıldı.

Polisin 80'den fazla kişiyi gözaltına aldığı aktarılan açıklamada, kampüste kamp kuran öğrencilerin "niyetlerinin iyi olmadığı ve tehlikeli olabilecekleri" ifade edildi.

- Güney California Üniversitesinden kampüs kapatma kararı

Güney California Üniversitesinin (USC) sosyal medya platformu X'teki hesabından yapılan paylaşımda, "bir kargaşa nedeniyle" üniversite kampüsünün kampüste yaşayanlar hariç herkese geçici olarak kapatıldığı açıklandı.

Filistin'e destek için gösterilerde şu ana kadar yaklaşık 100 kişinin gözaltına alındığı USC'den geçen hafta yapılan açıklamada mayıstaki ana mezuniyet töreninin yapılmayacağı belirtilmişti.

- Arizona Eyalet Üniversitesinde 72 kişiye gözaltı

Arizona Eyalet Üniversitesinden, kampüste süren Filistin'e destek gösterilerinde gözaltına alınanlara ilişkin açıklama yapıldı.

Açıklamada, 15'i öğrenci 72 kişinin, "izinsiz kamp kurdukları" gerekçesiyle gözaltına alındığı belirtildi.

- Harvard Üniversitesi

Üniversitenin öğrencilerince çıkarılan The Harvard Crimson gazetesinin haberine göre, Harvard Avlusu'na kamp kuran öğrencilerin Filistin'e destek gösterisi sürüyor.

Öğrencilerin avluda Filistin bayrağını göndere çekmesinin ardından polis, bayrağın kaldırılmasını talep etti.

Üniversite çalışanları bayrağı indirirken göstericiler, Filistin'e destek sloganları attı.


Filistinli uzmana göre, savaş karşıtı eylemler ABD'deki öğrenci gösterileriyle yeni bir aşamaya girdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Filistinli uzmana göre, savaş karşıtı eylemler ABD'deki öğrenci gösterileriyle yeni bir aşamaya girdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Filistin asıllı uluslararası ilişkiler uzmanına göre, Amerika’da yüzlerce kampüse yayılan Filistin halkıyla dayanışma gösterileri, savaş karşıtı kitlesel eylemlerin yeni bir aşaması olma özelliği taşıyor.

ABD'de Columbia Üniversitesinde başlayan ve dünya genelinde birçok üniversiteye yayılan Gazze'ye destek gösterileri, polis müdahaleleri, gözaltı ve uzaklaştırma tehditlerine rağmen devam ediyor.

Avusturya'da ikamet eden Filistin asıllı uluslararası ilişkiler uzmanı Hüsam Şakir, ABD ve dünyanın pek çok yerindeki üniversite gösterilerinin nasıl başladığını ve ortaya çıkardığı yeni durumu AA'ya değerlendirdi.

Söz konusu gösterilerin münferit olaylar olmadığını ve birden bire ortaya çıkmadığını kaydeden Şakir, bunların, dünyanın dört bir yanında özellikle de ABD'de tanık olunan çok sayıda kitlesel eylemlerin oluşturduğu birikimin bir sonucu olduğunu söyledi.

- Tipik gösterilerin fayda sağlamadığı anlaşıldı

İsrail'in saldırılarının başladığı günden bu yana öğrenci faaliyetlerinin, kitlesel eylemlerde ön planda olduğuna değinen Şakir, "Bu süre zarfında, tipik eylemlerle yetinmenin fayda sağlamadığı yönünde bir kanaat yerleşmeye başladı ve İsrail'i besleyen ve soykırım çarkını doğrudan ya da dolaylı olarak döndüren kanallara karşı yoğun ve artan bir baskı uygulanması gerektiği yönünde bir algı oluştu." dedi.

Şakir, öğrenci gösterilerinin, kitlesel hareketlerin daha uzmanlaşmış ve baskıcı bir hale getirilmesi bilinciyle ve aynı zamanda İsrail ordusunun Amerikan üniversiteleriyle iç içe olan çıkarlarının baskı altına alınması amacıyla ortaya çıktığını kaydetti.

- Gösterileri bastırma seçeneği, ters tepki yaptı

Columbia Üniversitesinde başta küçük bir oturma eylemi olarak başlayan gösterilerin, ABD'deki etkili siyasi seçkinlerin tepkisine neden olduğuna işaret eden Şakir, "Öğrenci iradesine karşı baskı seçeneğini kullanmak ters tepkiye yol açtı ve oturma eylemi ABD üniversitelerine oradan da diğer ülkelere yayıldı." diye konuştu.

Öğrencilere baskı yapılmasa bile gösterilerin kendiliğinden yayılacağını ve siyasi elitler ile İsrail lehine lobi yapan güçlerin de bunun farkına vardığını kaydeden Şakir, bu nedenle bir karalama kampanyası başlatıldığını ve bunun yanı sıra öğrencileri durdurmak için gözdağı ve baskı unsurunun kullanıldığını söyledi.

Söz konusu üniversitelerin dünyada temsil ettiği yere ve yükselen değerlere de vurgu yapan Şakir, bu eğitim kurumlarında yaşananların öğrencilerin ruh haline yansıdığı değerlendirmesinde bulundu.

- Gösteriler, ABD'de yaşanan ikilemleri ortaya çıkardı

Şakir, "Yaşananlar, üniversitelerin bağımsız olmaması, finansörlerin otoritesine boyun eğmesi ve akademik hayatın yatırımlarla iç içe geçmişliği gibi bir dizi ABD ikilemini ortaya çıkardı. Aynı şekilde, İsrail'in, Columbia Üniversitesi de dahil olmak üzere Amerikan üniversiteleriyle yatırımlar ve belirli araştırmaları finanse etmek yoluyla ilişkiler içinde olduğu da ortaya çıktı. Bu da, daha önce mercek altına alınmamış bir dosyayı açtı." dedi.

ABD'deki gösterilerde "Filistin her yerde" şeklinde "dikkat çekici" bir slogan atıldığını söyleyen Şakir, bunun, Filistin meselesinin, ABD'nin bir iç meselesi haline geldiğini gösterdiğini dile getirdi.


Gazze'de İsrail saldırısı sonucu son 24 saatte 66 Filistinli hayatını kaybetti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Gazze'de İsrail saldırısı sonucu son 24 saatte 66 Filistinli hayatını kaybetti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana saldırılarını sürdürdüğü Gazze Şeridi'nde son 24 saatte 66 Filistinlinin hayatını kaybettiği, 138'inin yaralandığı açıklandı.

Gazze'deki Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, "İsrail, saldırıların 205. gününde 7 katliam yaparak 66 kişiyi şehit etti ve 138 kişiyi yaraladı." ifadelerine yer verildi.

İsrail saldırılarının başladığı 7 Ekim tarihinden bu yana öldürülen Filistinlilerin sayısının 34 bin 454'e, yaralı sayısının 77 bin 575'e çıktığı bildirildi.

Açıklamada, enkaz altında ve yollarda ambulans ve sivil savunma ekiplerinin ulaşamadığı çok sayıda ölünün bulunduğu da vurgulandı.


UNRWA Genel Komiseri: (Gazze'de) Sıcaktan dolayı en az iki çocuğun öldüğü yönünde haberler aldık

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

UNRWA Genel Komiseri: (Gazze'de) Sıcaktan dolayı en az iki çocuğun öldüğü yönünde haberler aldık

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, Gazze'de sıcaklar nedeniyle en az iki çocuğun öldüğü yönünde haberler aldıklarını belirterek, "Dayanılacak daha ne var?: Ölüm, açlık, hastalık, yerinden edilme, sera benzeri yapılarda kavurucu sıcakta yaşamak." ifadesini kullandı.

UNRWA’nın X sosyal medya hesabından İsrail saldırıları altındaki Gazze’de yaşanan insani duruma ilişkin yapılan açıklamada, en yüksek bedeli çocukların ödediği ifade edilerek, hemen ateşkes çağrısında bulunuldu.

Açıklamada, yerinden edilmiş Gazzelilerin günde ortalama yalnızca bir litre suya erişebildikleri, bu miktarın Sphere Standards tarafından belirlenen günlük asgari 15 litre suya erişim hakkının çok altında olduğu vurgulandı.

Artan sıcaklar nedeniyle Gazze’deki insani koşulların daha da kötüleştiğinin altı çizilen açıklamada, UNRWA Genel Komiseri Lazzarini'nin görüşlerine yer verildi.

Lazzarini, "Sıcaktan dolayı en az iki çocuğun öldüğü yönünde haberler aldık. Dayanılacak daha ne var?: Ölüm, açlık, hastalık, yerinden edilme, sera benzeri yapılarda kavurucu sıcakta yaşamak." ifadelerini kullandı.

Gazze'deki Hükümet Basın Ofisinin Müdürü İsmail es-Sevabite, AA muhabirine, "İsrail, şu ana kadar 14 bin 800'ü çocuk olmak üzere 34 binden fazla Filistinliyi öldürdü. Gazze Şeridi'nde Filistin halkına karşı soykırım hala devam ediyor." açıklamasında bulunmuştu.

Gazze'deki hükümete bağlı Sağlık Bakanlığından daha önce yapılan açıklamaya göre, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda en az 14 bin 685’i çocuk, 9 bin 670'i kadın olmak üzere 34 bin 388 Filistinli öldürülmüş, 77 bin 437 kişi yaralanmıştı.


Dubai'deki Al Maktum Havalimanı, genişletilerek "dünyanın en büyük havalimanı" haline getirilecek

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Dubai'deki Al Maktum Havalimanı, genişletilerek "dünyanın en büyük havalimanı" haline getirilecek

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Dubai şehrindeki Uluslararası Al Maktum Havalimanı'nın genişletilerek "dünyanın en büyük havalimanı" haline getirileceği açıklandı.

BAE Devlet Başkan Yardımcısı, Başbakan ve Dubai Emiri Muhammed bin Raşid Al Maktum, sosyal medya hesabından konuya ilişkin paylaşımda bulundu.

Al Maktum, "Bugün, Uluslararası Al Maktum Havalimanı'nın yeni yolcu terminalinin tasarımını onayladık." ifadelerini kullanarak, Dubai Havacılık Şirketinin proje için 35 milyar dolar bütçe ayırdığını belirtti.

Uluslararası Al Maktum Havalimanı'nın "dünyanın en büyük havalimanı" haline getirilerek beş katı kapasiteyle hizmet vermesinin planlandığını aktaran Al Maktum, yıllık 260 milyon yolcunun hedeflendiğini kaydetti.

Al Maktum, havalimanında yolcuların uçaklara geçişi için 400 kapının olacağını ve 5 ayrı pistin bulunacağını aktararak, "Havacılık sektöründe ilk kez uygulanacak yeni teknolojiler kullanılacak." bilgisini verdi.


Biz ve Hindistan seçimleri

Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)
Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)
TT

Biz ve Hindistan seçimleri

Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)
Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)

Saad bin Tifle el-Acmi

Modi hükümeti, komşu ülkelerden (Bangladeş ve Pakistan) Müslüman göçmenlerin vatandaşlık almasını yasaklayan bir yasayı, bu iki ülkenin 1947'deki bağımsızlık gününde ana toprak Hindistan'dan ayrıldıkları ve Müslüman ülkeler olduklarından Hindistan vatandaşlığı talep etmeleri için hiçbir gerekçelerinin olmadığını öne sürerek kabul etti.

Kuveyt ve hatta Körfez ülkelerinde katıldığınız sohbetlerde Amerikan başkanlık seçimlerinin konuşulmaması nadir görülen bir durumdur. Hatta bölgemiz ve sorunlarımız için kimin, şu an ki Başkan Biden’ın mı yoksa eski başkan ve Biden'ın şu anda tek güçlü rakibi olan Donald Trump’ın mı daha iyi olduğu konusunda şiddetli tartışmalara da rastlanabilir. Bu takip, bölgemizdeki Amerikan askeri varlığının ve dünyanın en büyük süper gücü olan ABD'nin oynadığı küresel ağırlığın bir sonucu olarak anlaşılabilir.

Hindistan parlamento seçimleri ise birkaç gün önce başladı ve haftalarca devam edecek, böylece yaklaşık 970 milyon Hint seçmen, yani seçmen kaydı olan ve kendi ülkelerindeki seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olan yaklaşık 1 milyar kişi bu seçimlerde oy kullanabilecek. Diğer bir deyişle gezegenimizin nüfusunun 8 milyar kişi olduğunu düşünürsek, dünyamızda yaşayan her sekiz kişiden birinin Hindistan seçimlerinde oy kullanma hakkı bulunuyor.

Körfez ülkelerinde Hint toplumundan çok sayıda kişi olmasına rağmen, Kuveyt veya Körfez’deki sohbetlerde Hindistan seçimleri ile ilgili bir diyaloga nadiren rast gelinir, hatta neredeyse yok denecek kadar azdır. Oysa Hint toplumunun ne kadar kalabalık olduğunu bilmek için nüfusu 4 milyon olan Kuveyt'te sayılarının yaklaşık 1 milyon olduğunu bilmek yeterlidir. Yani tüm sektörlerde çalışan ve her düzeyde inşaat ve ekonomiye etkin bir şekilde katkıda bulunan Hintler sadece Kuveyt Devleti’nde nüfusun dörtte birini oluşturuyorlar. Gerçek şu ki Hint toplumu Körfez ülkeleri yasalarına en çok uyan ve onlara en saygılı toplumlardan, dahası bu ülkelere gelen ve sayıları 200’ü aşan gurbetçi topluluklar arasında suç işleme ve çalıştıkları ülkenin yasalarını ihlal etme oranları belki de en az olan topluluklardan biridir.

Nüfusu 1 buçuk milyara yaklaşan, Körfez ülkeleri ve genel olarak Arap bölgesi ile kadim tarihi ticari, kültürel ve dini ilişkilere sahip büyük bir ülke olan Hindistan hakkında ne yazık ki pek bir şey bilmiyoruz. Körfez'de Hindistan ile ilgili araştırmalarla ilgilenen merkezler olduğunu hiç duymadım. Hindistan’ın meselelerini ve bunların gerçekliğimiz üzerindeki etkilerini, parlamento seçimleri sonuçlarının birçok halkı, ırkı ve milliyetiyle Hindistan ile ilişkilerimiz üzerindeki etkilerini ele alan periyodik seminerler de düzenlenmiyor.

Mevcut Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Hindistan seçimlerine ırkçı, azınlık karşıtı olan partisi Bharatiya Janata ile katılıyor. Tüm göstergeler onun başarılı olup üçüncü bir dönem seçileceğine işaret ediyor. Hindu ırkçı partisi, sayıları 200 milyondan fazla olan Müslümanlar başta olmak üzere tüm azınlıklara yönelik dışlayıcı bir söyleme dayanıyor. Modi, geçtiğimiz pazar günü destekçileri için düzenlenen bir seçim mitinginde, seçimlerde kendisiyle yarışan muhalefetteki Kongre Partisi’ni hedef aldı. Açıkça Müslümanlara atıfta bulunarak, partiyi Hindistan'ın zenginliğini sınırsız sayıda çoğalan davetsiz misafirlere dağıtmak istemekle suçladı.

Bharatiya Janata Partisi’nin laiklik ve yurttaşlar arasındaki eşitlik konusunda tuhaf yorumları bulunuyor. Parti teorisyenleri laikliğin çoğunluğun egemenliğini tanıma ve onun formülünün azınlıklara dayatılması gerektiği anlamına geldiğini savunuyorlar. Parti aynı zamanda ezici çoğunluk ile fırsatçı azınlıkları eşitleyen eşitliğin bu çoğunluğa haksızlık olduğuna da inanıyor ve şunu soruyor; azınlıklar lehine çoğunluk ezilirken eşitlik nasıl sağlanabilir?

Irkçı Hindu partinin destekçileri, kuzey ve kuzeydoğudaki bazı eyaletlerde Müslümanların sığır eti yediğini gördüklerinde veya bir Müslümanın Hindu bir kız ile evlendiğini duyduklarında Müslümanlara karşı katliamlar da gerçekleştiriyorlar. Onlara göre Müslümanların Hindu kızlar ile evlenmelerinin nedeni, onları Müslüman yapmaya yönelik küresel bir İslami komplo olduğu için, bu tür evlilikleri “cihat evliliği” diye adlandırıyorlar.

Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve tabii ki bu saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara karşı Hindu ihlalleri tekrarlanıyor. Nitekim Modi hükümeti, komşu ülkelerden (Bangladeş ve Pakistan) Müslüman göçmenlerin vatandaşlığa alınmasını yasaklayan bir yasayı, bu iki ülkenin 1947'deki bağımsızlıktan kısa bir süre sonra ana toprak Hindistan'dan ayrıldığı ve bu ülkeler İslam ülkesi olduklarından Hindistan vatandaşlığı talep etmeleri için hiçbir gerekçelerinin bulunmadığını öne sürerek kabul etti.

 Bugün bazı Hint Müslümanlar Pakistan (230 milyon kişi) ile Bangladeş (170 milyon kişi) Hindistan’dan ayrıldıkları için hayıflanıyor olabilirler. Çünkü eğer Hindistan Birliği içinde kalsalardı, bugün Müslümanların sayısı 600 milyona, yani şu anki Hinduların sayısına yakın olacaktı ve herhangi bir ırkçı partinin Hindistan'daki Müslümanları yabancı bir azınlık olarak görmesi zor olacaktı.

Hindistan seçimleri, bölgemiz meseleleri ve Hindistan ile ilişkileriyle ilgilenenlerin bu büyük ülkeyi daha iyi anlamalarına ışık tutması için bir fırsattır. Bu bölgemize fayda sağlayacak ve Hindistan gibi bir ülkede de Müslümanlara iyilik ve huzur getirecektir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Gazze’deki ateş Kolombiya Üniversitesi'nin ‘Mısırlı baronesini’ yaktı

Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)
Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)
TT

Gazze’deki ateş Kolombiya Üniversitesi'nin ‘Mısırlı baronesini’ yaktı

Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)
Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)

İnci Mecdi

Nimet Minuşe Şefik, Mısır'da doğdu. Ailesiyle birlikte ABD'ye göç etti. Ardından eğitim için İngiltere'ye taşındı. Bir yandan Hamas Hareketi yanlısı profesörler hakkında ABD Temsilciler Meclisi tarafından açıklan soruşturmayla karşı karşıya olan Şefik, diğer taraftan Gazze’deki savaşı protesto eden öğrencilerin oturma eylemini dağıtmak için polisten yardım istediği gerekçesiyle öğrencilerin öfkeli tepkisini çekti.

Nimet Minuşe Şefik, geçtiğimiz yıl New York'taki Kolombiya Üniversitesi'nin rektörü olarak atandığında, üniversitenin mütevelli heyeti başkanı onu ‘akademiyi ve dış dünyayı’ en iyi şekilde anlayan ‘ideal bir aday’ olarak nitelendirmişti. Ancak Mısır asıllı İngiliz-Amerikan barones, çok geçmeden kendisini Gazze savaşı nedeniyle karşıt tarafların suçlamalarıyla karşı karşıya buldu. Şefik, daha önce de dünyanın en büyük finans kuruluşlarında çalışmış biri olarak karmaşık meselelerle uğraşmış, İsrail'le ekonomik ve akademik ilişkilerin kesilmesi talebiyle öğrenciler tarafından düzenlenen oturma eylemine polisin müdahale etmesine izin vermesinin ardından solcuların akademik özgürlüğü ihlal ettiği suçlamaları, sağcıların ise kampüsteki antisemitizmle baş edemediği suçlamalarına maruz kalmıştı.

ABD Temsilciler Meclisi’nde ifade verdi

Şefik, geçtiğimiz hafta ABD Temsilciler Meclisi Eğitim ve İşgücü Komitesi’nde yapılan bir oturumda, 7 Ekim 2023 saldırıları sonrası kampüsteki ‘nefret ve antisemitizm’ olaylarına yaklaşımıyla ilgili sorularla karşılaştı.

ABD basınına göre Şefik hakkında, üniversitenin ‘antisemitizm’ (Yahudi karşıtlığı) olarak nitelendirilen Hamas Hareketi yanlısı yorumlar yapan öğretim üyelerine nasıl davrandığıyla ilgili özel bir soruşturma başlatıldı. Şefik’e ifade verdiği sırada Michigan'dan Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Tim Wahlberg tarafından Hamas Hareketi’nin geçtiğimiz ekim ayında İsrail’i hedef alan saldırısını ‘çarpıcı bir zafer’ olarak nitelendiren yorumlarda bulunan üniversitenin Ortadoğu, Güney Asya ve Afrika Çalışmaları Bölümü profesörlerinden Joseph Massad hakkında da bir soru soruldu.

fdvb
New York'taki Kolombiya Üniversitesi kampüsünde bir araya gelen Filistin yanlıları, 25 Nisan 2024 (AFP)

Şefik, Wahlberg’in sorusuna, “Yaptığı açıklamayı kınıyorum. Söyledikleri beni dehşete düşürdü. Kendisiyle konuşuldu” yanıtını verdi. Bir diğer Cumhuriyetçi Temsilci Elise Stefanik’in Şefik’e Massad'ın neden halen Kolombiya Üniversitesi resmi internet sitesinde ‘Akademik İnceleme Komitesi Başkanı’ olarak yer aldığını sorunca oturumda sesler yükseldi. Stefanik, Şefik’ten Massad'ı görevinden alacağına dair söz vermesini istedi. Oturumda Şefik’e üniversitenin Ortadoğu Enstitüsü'nde misafir öğretim üyesi olan Muhammed Abduh’un 1 Ekim'de Facebook'ta paylaştığı “Evet ister Hamas, ister Hizbullah ister İslami Cihad Hareketi olsun direnişten yanayım, ama sadece belli bir ölçüde” şeklindeki paylaşımı soruldu. Bunun üzerine Şefik, Abduh’u üniversiteden göndereceğini söyledi.

Üniversitenin bazı Yahudi öğrencileri daha önce kampüs içinde sözlü ve fiziksel tacize uğradıklarını kampüs dışında da antisemitizm olayları yaşandıklarını bildirdiler. Üniversitenin önde gelen bazı büyük bağışçıları, Cumhuriyetçi temsilciler ve Demokrat Parti’den de bazı temsilciler, bu tür olayların Şefik’in antisemitizmle başa çıkmada yetersiz olduğunu gösterdiği yorumunda bulundular. Üniversitenin önde gelen bağışçılarından biri olan Robert Kraft, “Artık Kolombiya Üniversitesi’nin öğrencilerini ve personelini koruyabildiğine güvenim kalmadı. Bu durumu düzeltecek önlemler alınana kadar üniversiteyi destekleme konusunda çekincelerim var. Umarım üniversite ve yönetimi bu protestoları derhal sona erdirerek bu nefretle mücadele eder” şeklinde konuştu.

Polis şiddeti

Öte yandan Şefik’in, öğrencilerin üniversitenin barışçıl gösteri düzenleme politikalarını açıkça ihlal ederek kampüse çadırlarla ‘Gazze ile dayanışma kampı’ kurup Gazze’deki savaşa karşı protesto hareketine müdahale etmesi için New York polisine izin vermesi, öğrencilerin, öğretim görevlilerinin ve solcu politikacıların öfkeli tepkisine neden oldu. Polisin müdahalesi sonucu 100'den fazla kişi gözaltına alındı. Bunun üzerine daha fazla öğrenci protestoya dahil oldu ve protesto hareketi kısa süre için ABD’deki birçok üniversitenin kampüsüne yayıldı.

Temsilciler Meclisi'nin Demokrat Partili üyelerinden Alexandria Ocasio-Cortez, salı günü X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, “Polisin kampüste öğrenciler tarafından düzenlenen barışçıl protestoları dağıtması tansiyonu yükselten, pervasızca ve tehlikeli bir adımdır. Bu, insanların hayatlarını riske atan berbat bir yönetimin başarısızlığından başka bir şey değil. Bunu mümkün olan en güçlü şekilde kınıyorum” ifadelerini kullandı.

Şefik’in istifası için talepler

ABD Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi Başkanı Mike Johnson, çarşamba günü Kolombiya Üniversitesi’nde düzenlediği basın toplantısında Şefik’in istifasını istedi. Johnson, “Bugün burada dostlarımın yanında olmak ve Rektör Şefik’i bu kaosa derhal bir düzen getiremezse istifa etmeye çağırmak için bulunuyorum” dedi.

Ancak Kolombiya Üniversitesi Mütevelli Heyeti, üniversiteyi içinden geçtiği bu zor günlerde yönetirken onu güçlü bir şekilde desteklediğini açıklayarak Şefik’in arkasında durdu. CNN'in aktardığına göre Üniversite Mütevelli Heyeti tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Rektör Şefik, rektörlük seçimleri sırasında bize nefret, taciz ve ayrımcılığa karşı sağlam bir duruş sergilerken, çatışmaları çözmek ve Kolombiya Üniversitesi gibi canlı bir kampüsü oluşturan farklı sesleri dengelemek için her zaman düşünceli bir yaklaşım benimseyeceğini söyledi. Şu anda da tam olarak bunu yapıyor” denildi.

İfade vermek üzere gitmeden önce Temsilciler Meclisi’ne yaptığı yazılı açıklamada, önce Mısır'da ve daha sonra okullarda sistematik ırkçılıktan dolayı ayrımcılığa maruz kalınan dönemde ABD’nin güneydoğusunda geçirdiği çocukluk yıllarını anlatan Şefik, bu deneyimlerin kendisine ‘çok çeşitli geçmişlere ve ayrımcılığın ilk elden üstesinden gelme deneyimlerine sahip insanlarla ilişki kurma ve onlardan bir şeyler öğrenme’ imkanı yakaladığını söyledi.

dfrgtbh
Üniversite kampüsünde Filistin’e destek için kurulan kampın karşısındaki İsrail bayrakları, 26 Nisan 2024 (AFP)

Üniversite rektörleri arasında bu durumda olan sadece Şefik değil. Pennsylvania Üniversitesi Rektörü Liz Magill ve Harvard Üniversitesi Rektörü Claudine Gay, 7 Ekim 2023 olaylarından sonra kampüsteki ‘antisemitizm’ diye nitelendirilen protestoları ele alış biçimleri nedeniyle baskıya uğradılar. Her ikisi de bu baskılar sonucunda istifa ettiler. Gözlemciler, Kolombiya Üniversitesi ve ABD’deki diğer üniversitelerde yaşananların, bu çağda üniversiteleri yönetmenin karmaşıklığını ve bunların etkisini yansıttığını düşünüyorlar. Gözlemcilere göre bu yaşananlar aynı zamanda, Şefik gibi akademik olmayan geçmişlerden gelen ve sayıları giderek artan üniversite rektörlerinin deneyimlerini de yansıtıyor.

Bu sadece kampüste güvenli bir ortam oluştururken ifade özgürlüğü ve akademik özgürlük ilkeleri arasında denge kurmakla sınırlı değil. ABD’de yayınlanan Time dergisine göre Şikago’daki Loyola Üniversitesi’nde yükseköğretimde profesör yardımcısı olan Katherine S. Cho, bugünlerde diğer üniversite rektörleri gibi kendisinin de fakülte, mütevelli heyeti ve yönetim arasında denge sağlamakla görevli olduğunu söyledi. Bu üç grubun genellikle üniversitede neler olduğu ve başkanın işini iyi yapıp yapamadığı konusunda farklı fikirlere sahip olduklarını belirten Cho, “Rektörün başarılı olduğunu düşündükleri konulara ilişkin farklı tanımları olabiliyor” dedi.

Pragmatik biri

Şefik, geçtiğimiz yıl Kolombiya Üniversitesi’nde rektörlük görevine geldiğinde, üniversitenin ilk kadın rektörü ve Ivy League (Sarmaşık Ligi/ABD’nin New England bölgesi ve güneyindeki sekiz vakıf üniversitesinin oluşturduğu birlik) okullarının başına yeni atanan birkaç kadın rektörden biri oldu.

Mısır'da doğan, ancak dört yaşındayken ailesiyle birlikte ABD’ye göç eden Şefik, çocukluk yıllarını burada geçirdikten sonra lisansüstü eğitimini almak için İngiltere’ye taşındı ve burada uzun bir kariyer yolculuğu oldu.

Londra Ekonomi Okulu’ndan yüksek lisans derecesini aldıktan sonra Oxford Üniversitesi'nde doktora yapan Şefik, 36 yaşında Dünya Bankası'nın gelmiş geçmiş en genç başkan yardımcısı oldu. Şefik, İngiltere Uluslararası Kalkınma Departmanı’nda (DFID), Uluslararası Para Fonu’nda (IMF) ve İngiltere Merkez Bankası'nda çalıştıktan sonra Londra Ekonomi Okulu’nun başına geçti.

İngiltere'de geçirdiği süre boyunca yetenekleriyle göz dolduran ve alanında üne kavuşan Şefik’in belirgin bir siyasi eğilimi yoktu. Hem Muhafazakar Parti hem de İşçi Partisi hükümetleri döneminde DFID Genel Sekreteri olarak görev yaptı ve Lordlar Kamarası'nın daimi üyesi oldu. Şefik, 2021 yılında Financial Times dergisine verdiği röportajda, pragmatik ve siyasi eğilimi olmayan biri olarak tanımlanıyordu. Şefik, ABD’de büyüyen Mısırlı genç bir kız olarak kimliği hakkında konuşurken, okulda kendisine siyah mı beyaz mı olduğu sorulmuş ve ‘Esmerim’ cevabını verdiğini de söylemişti.

Şefik’in 2022 yılında Londra Ekonomi Okulu’ndaki görevi için 539 bin sterlin maaş alması ülkede tartışmalara yol açarken Londra Ekonomi Okulu, öğretim görevlilerinin maaşlarını artırmayı başaramadı. Bazı çevrelerse bu miktarın ABD'deki üniversitelerdeki benzer pozisyonlar için ödenen maaşların halen çok altında olduğuna dikkati çektiler.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.